MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER BEYE

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER BEYE
Sayın Bakanım! Göreviniz elbetteki hiç kolay değil.Yılların birikimi söz konusu ancak buradaki başarı,bazı evveliyetlerin öne alınmasıyla önemli açılımlara kapı açacaktır.
Bir öğretmen olarak 26 yıllık bilgi ve tecrübe,gördüklerimden hareketle birkaç noktayı bilgilerinize arz edeceğim:
1-Okullarda eğitim müdürü ile idari müdür birbirinden ayrılsın.Eğitim müdürü sürekli eğitimin kalitesini yükselten araştırma,inceleme ve uygulamalarda bulunsun.
2-Milli Eğitim müfettişleri Eğitim müfettişleri olsun.
Bunlara gerekirse akademik imkan verilerek,sınıf sınıf,branş branş araştırmalarda bulunup,her ay öğretmenlere bu dökümanlarını sunsun ve göndersin.
Öğretmenleri sürekli destekleyen,besleyen,bilgilendirip,eğitim materyalleri sağlayan kurumlar olsun.
3-Sınıfların sayıları hızla düşürülsün.Ne öğretmen ne de öğrenci tam motive olamıyor.
4-Öğretmenlere genel ve özel eğitim kitapları gönderilsin.Gerekirse cüz-i olarak da olsa maaşlarından otomatik kesintiler sağlanarak okumaları sağlansın.
5-Öğretmen okuma evleri ve irtibat büroları oluşturulsun.
Öğretmenin okuması,öğrencinin okumasından önce gelir.Önce öğretmenin okumaları sağlansın.
6-Öğretmen her ay cd/dvd-lerle takviye edilsin.Görsel yayınlar gönderilsin.
7-Okullarda üniversite statüsünde branş odaları oluşturulsun,öğrencilerle bire bir irtibat,ilgi,başarıyı arttırıcı ortamlar sağlansın.
8-Resmiyette kalan rehberlik bölümleri araştırma,düzenleme ve uygulama birimleri haline dönüştürülsün,evrakçılıktan,resmiyetten kurtarılıp,samimiyet yerleri haline getirilsin.
9-Resmi,göstermelik uygulamalar,imza sirküleri,hantallıklar kaldırılsın.
10-Kutlamalar yıllar önceki yapılanların kopyası olarak değil,araştırma ve bilimsel çalışmaların yapıldığı ve sunulduğu ortamlara dönüştürülsün.
11-Milli Eğitim Bakanlığı en çok silkelenmesi gereken bir kurumdur.
Yapılacak ciddi reformlarla tüketen değil,üreten bir kurum haline getirilmelidir.
12-Sağlık Bakanlığında yapılan açılımlar ve başarılar gibi,başta Tevhid-i Tedrisat kanunu kaldırılarak,eğitimin toplum tarafından sahiplenilen bir kurum haline getirilmesi sağlanmalı,milli eğitim denetimde kalarak,özel sektörün bu işi yürütmesine imkan sağlanmalıdır.
13-Üniversiteye hazırlık dershaneleri yılların kaybını önlemek için,üniversitelerin bölümleri haline getirilsin.
14-Öğretmenin mesela 1,5 milyarlık maaşı 2,5 milyar yapılarak tam gün mesa-i ile okullarda çalışmaları,eğitimi geliştirme,alanları arttırma,velilerle irtibatlanma, öğrencilerin danışmalarına imkan tanınır hale getirilsin.
15-Uzman öğretmenlik göz boyamacasının yerine,her öğretmene akademik çalışma imkanı sağlansın.
Üniversitelerdeki gibi akademik derece verilsin.
Bu çalışmaların dönüşümü sağlanarak,eğitime katkı sağlansın,kitap olarak basılsın ve uygulanabilir hale getirilsin.
16- Her yıl okulların idare ve öğretmenlerinden,eğitimin kalitesini arttırıcı öneriler bakanlığa sunulmalı ve uygulanmalıdır.
17- Öğretmen çocuklarının baba mesleğini sevmesi için çocukları teşvik edilmelidir.
Yüzdeliğe vurulacağı zaman,öğretmenlerin acaba kaçta kaçının çocuğu baba mesleği olan öğretmenliği tercih etmektedirler?
Hiç denilecek kadar olacağını göreceksiniz.
Mesela bu çocuklara,hiç olmazsa çocuklarından birine imtihansız burs verilsin,eğitim bölümlerine girmede öss imtihanında ek puan verilsin.
18- Öğrencilerin ahlaksızlık,başı boşluklarına çözüm için ya disiplin kurulu aktif ve yaptırımcı olarak çalıştırılsın veya öğrenci ve aileleriyle şartname yapılarak gerçek okuyacak çocukların okumalarına engel olan,sınıfı sabote eden bu çocuklar açık öğretim ve dışarıdan imtihanlara girerek mesleklere yönlendirilmeleri sağlanmalıdır.
19-Şimdiye kadar hep okullara,teknik materyallere,öğrencilere yatırım yapıldı.Ancak en büyük yatırım olan öğretmen hep ikinci planda kaldı.
Bire bir öğretmene maddi ve manevi yatırım yapılmalı,statüsü arttırılmalıdır.
20- Eğitimin 5 yıldan sonraki mecburiyeti kaldırılıp,açık öğretim ve meslek okullarına yönlendirilme yapılmalıdır.
Düz liseler aspirin gibi bir yandan her derde deva olarak kullanılırken,bir yandan da hiç bir derde şifa olmamaktadır.
21- Emekli olan öğretmenler için bir istihdam alanı oluşturulmalıdır.
21-09-2011
MEHMET ÖZÇELİK




NOKTAYI SEVMEDİM

NOKTAYI SEVMEDİM

Bana,’Nokta kullanmayan,virgül kullanan kişi’diyorlar.
Çünkü nokta bitiştir.
İfade etmeye çalıştığımız bir şeyi daha tam ifade edemeden sonlandırmaktır.
Nokta;o noktadan,nokta bana tam tercüman olamamaktadır.

*Nokta;akışımı durdurmakta,beni frenlemektedir.
Hele birde tam kıvamını bulmuş,coşkulu bir akış,seri bir gidiş içerisinde iken,karşıma dikilen nokta;beni adeta bitirmektedir.
Toparlan toparlana bilirsen!…

*Nokta zaman kaybettiriyor..enerji sarfiyatına sebeb oluyor..çaptan düşürüyor..ekonomik yönden de zarar oluyor.

*Noktayı kim icad etmişse;yorgun birisiymiş..belli ki savaştan çıkmış..savaşa çıkmamış.
Savaşan biri noktayı kullanmaz…
Noktayı bulan kişi,kapasite yetersizliğinden devreye noktayı almış..

*Noktanın en çok kullanıldığı yerler;başta mezaristanlardır.Sonra hastahaneler..gündüzü yakalayamayıp geceye mahkum olan yerler ve bir de hapishanelerdir.

*Nokta hasrettir..hüzün verir..ayrılıktır..kavuşmaya ara verir.

*Nokta sondur..filmin bitişi..heyecanın sönüşüdür.

*Nokta sönmektir..gündüz doğan güneşin akşamdaki batışıdır.
“Batıp giden,sönüp bitenleri sevmem”

*Noktada inat da vardır.
Artık son noktayı koydum!Daha olmaz!

*Nokta fikre vurulan prangadır.
Düşüncenin önünde sed ve engeldir.

*Hz.Hızır Hz.Musa ile olan yolculuklarında hep virgül koyup nokta koymamaya gayret göstermiştir.Ancak Hz.Musa hep nokta koymaya çalışmış,Hz.Hızır-ın sabrını taşırmıştır.Sonuçta ise,oda noktayı koymuştur..tavrını göstermiş..arkadaşlığını bitirmiştir.
Hz.Musa keşke noktayı koymasa idi…
Hz.Hızır son noktayı koydu..sır perdeleri kapandı…
Nokta perde oldu…

******************

‘Yiğidi öldür fakat hakkını yeme’ atasözünce;
Noktaya bu kadar da haksızlık etmeyelim.
Nokta;yuvaya dönüştür..dinleniştir..hizmetin ücretini almak,hayatın,meşgalelerin yorgunluğundan emekliye ayrılıştır.
Yeni bir hayatın başlangıcıdır.
Her şey ve hayat noktalardan oluşmuştur.
Kelimeleri noktalar oluşturur.
Kâinat noktaların birleşimidir.
Atomlar noktalardan,varlıklar atomlardan oluşmuştur.
Nokta olmasaydı kelime,cümle ve kelam dediğimiz söz ve sohbet olmazdı.
Hayatımıza noktayı koyarken,aman ha,son nokta olmasın!
Yeni noktalara basamak olsun…

*******

Virgül nefes aldırıyor..enerji topluyor..yeni bir şevk veriyor..yeni bir başlangıç yaptırıyor..zincirin halkasını koparmadan,bir sonrakine bağlayarak devam ettiriyor.
Ayakkabı bağı gibi,tüm deliklerin bağlarını sonlandırmadan,bir diğeriyle bağlıyor.

*Virgülle hayatımı bitirmiyor..işlerimi sürdürüyor..hayatın bağı oluyor.

*Virgülde;başla son arasında bir tenasüb var..anlaşma var..uyum var..sevgi var..saygı var..irtibat var..samimiyet var..ilgi ve alaka var…

MEHMET ÖZÇELİK
25-03-2010




KİTAP-SÖVER-LERDEN KİTAP-SEVERLERE

KİTAP-SÖVER-LERDEN KİTAP-SEVERLERE
Düne kadar kitaba sövenler,bugün kitapsever oldular.Daha hemen girişte terör,kaos ve saldırı kokan ve tamamen Ergenekon ve terör ısmarlaması olan Ahmet Şık’ın –İmamın Orduları-kitap taslağı,ergenekonun üzerine giden emniyeti ve Fethullah Gülen Hocayı hedef almaktadır.
Tıpkı öncekileri gibi Aydın-da hayvancılık yapan kişiye cumhurbaşkanını, başbakanı karalamak amacıyla kitap yazdırılması gibi.
*Ergenekonu savunan eserlere,ulusalcı ve derin devletin korunmasına yönelik kitapların basımına yönelik bu çalışmalar tamamen psikolojik bir savaştır.
Ordunun içerisinde bulunan bir cuntanın oluşturup piyasayı şekillendirmek amacıyla uygulamaya koyduğu;pkk-ya yardımdan,kaos oluşturmaya,cemaatları zan altında bulunduracak faaliyetlerden dini şahsiyetleri ve dini kisve giydirilen kimseleri ısmarlama piyasaya sürerek zihinleri ve piyasaları bulandırmaya yönelik faaliyetlerdir..
Bu kitapta da tamamen Emniyeti töhmet altında bulundurma,Ergenekonu sulandırma,Ordunun içinde bulunan cunta ekibinin,hukuka çöreklenmiş kişilerden medet umduğu,ergenekonun uygulamaya koyduğu kaos oluşumunun bir parçasıdır.
Kitap-savarlar birden kitap sever oldu.
Malum kitap seviyesi olmayan kitap taslağının birdenbire birileri tarafından kitaplara sahip çıkmaları,kitaplara özgürlük cik-cikleri samimi ve dürüst olmadıklarını bir daha teyid etmiş oldu.
Neden mi?
Dünyada Kur’an-ı Kerim-den sonra en çok basılıp okunan eser,Bediüzzaman Said Nursi-nin yazdığı Risale-i Nurlardır.
Bu eserler yıllardır takip altına alındı,okuyanlar ve bastıranlar hapishanelere atıldı,her türlü eziyet ve işkenceye tabi tutuldular.
Jandarma tarafından evler arandığında bunlar birer suç unsuru kabul edildi ve hatta okumasını bilemediklerini söyleyerek Kur’an-ı Kerim- i bile suç aleti olarak topladılar.
12 Eylül ihtilalinde evimiz arandığında,sandığın üzerindeki kitapları gösteren subay babama;
Bu kitaplar kimin,Kim okuyor,dediğinde rahmetlik babam;
Onlar benim,ben okuyorum,deyince, bir babama,birde kitaplara bakan subay,kafayı sallayarak çıkıp gidiyor.Aradığı suçlunun o olmadığını ve söylemediğini bilerek gümleyerek gidiyor.Demek ki tamamen duyguları sönmemiş.
Bu kir ve lekeyi dünyanın bütün suları toplansa temizleyemezler.
Peki bugünkü kitapseverler o zaman nerede idiler.Belki yasaklamaya karışanlar ve tasvib edenler kendileri idi.Kaos değil toplumun,gençliğin,insanlığın dünya ve ebedi hayatını kurtarmaya yönelik çalışmalar ve okumalar idi.
*1980-lerde kütüphanenin önünden geçerken,kütüphane müdürü Abdullah bey beni çağırarak kütüphanenin ikinci katına çıkardı ve bir odayı açarak içeride torbalarda bulunan kitapları göstererek ne olduklarını sordu.
Kütüphanedeki torbalarda bulunan eserler Osmanlıca ve Arapça yazılan tamamen dini eserler ve Arapça gramerlerden ibaret idi.
Adıyaman-ın en eski okulu olan Cumhuriyet ilkokulunun çatısında bulunduğunu ve önemli bir kısmını kendisinden önce müdürün İstanbula tayininin çıkmasıyla kendisiyle beraber götürdüğünü ve hatta halkın bunu duymasıyla terminale akın ederek,bu kitaplar dedemden kaldı demesine rağmen bir kısmının alınabildiğini söylemişti.
Bu ise milyonlarcasından birisidir.
Odasının dört tarafı kitaplarla dolu olan Uzunçarşılı-ya,bunları nereden temin ettiği sorulduğunda ağlayarak verdiği cevapta;
-Meydana yakılmak için konulan kitaplar arasında yanmayıp da kurtarabildiklerim,demiştir.
Bir inşaat ustası bana;yıllar öncesinde İstanbul-da deniz kenarında bulunan bir Paşaya aid olan kütüphaneyi yıkıp,kitapları da denize boşaltmasını söyleyen müteahhidin bu sözüne rağmen,hemen birkaç camiye koşarak imamlara yarın sabah gelmelerini,arkadaşlarına duyurmalarını ve kitapları vereceğini söylemiş,ertesi günü geldiğinde büyük bir kalabalığı olduğunu söyleyerek kitapları onlara verdiğini ifade etmiştir.Kendiside hatıra olarak büyükçe bir kitap aldığını söylemiştir.
Bulgaristana kağıt fiyatına vagonlarla satılıp gönderenler başlı başına bir vahşet.Cengiz ve Hülagunun zulmünü aşan bir dehşet.Zira hem kitaplar imha edilmiş ve hem de o kitapları yazanlar ortadan kaldırılmıştır.
Bugün ise onların torunları babalarının uygulamalarını devam ettirirken kitapsever oldular.
Dünyada kitap okuyanların evlerinin basılması,kitaplarına el konulması, cezalandırılması görülmemiş bir zulümdür.
Bugün yürüyüş yapıp protesto eden insanlar, neden şimdiye kadar kitap mağdurlarını hiç savunmadılar.Savunma bir yana içeriye atmada ortak oldular. Alkışlayıp desteklediler.
Oysa şimdikiyle kıyaslanmayacak kadar arasında fark varken.
Hiç yılanın kusmuğuyla,arının akıttığı bir olur mu?
Bugün herkes testten geçmektedir.Yılanlıkla arı farkını ortaya koymaktadır.
MEHMET ÖZÇELİK
02-04-2011




EVRİM BİLİMSEL DEĞİLDİR

EVRİM BİLİMSEL DEĞİLDİR

*“Ne elbiseler gördüm içinde insan yok, nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok” Mevlana

Bir tv proğramında evrim üzerine bir tartışma bütün şiddetiyle sürmekteydi.Bunun üzerine kendime sordum;
*Evrimciyle tartışır mıyım?
Evvela seviyeli ve insan olan her insanla tartışırım ancak muhatabım yeter ki insan olsun ve de insani özelliklere sahip olsun.
Hayvan ve hayvan oğlu bir hayvan benim nasıl muhatabım olabilir ki?
Ben insan oğlu insanım.
Hz.Âdem-den soyum silsile halinde gelmektedir.
Soyunu bilmemek ne derece soyluca bir davranış olur?
Soyunu soylu olmayan bir varlığa dayandıran ne kadar soylu görüş ve davranışta bulunabilir?
Ve de ben tüm tez ve anti-tez üzerinde genişçe bir araştırma yapmışım.Darwinin tezlerini ve de tezlerinin tutarsızlıklarının delillerini bilmekteyim.
O halde evrimi savunan bir kere benim inandığım yaratıcıya inanmamakla en büyük seviyesizliği göstermiş olmaktadır.Bu konuda ne kadar bir bilgiye sahiptir.
Varlıkların oluşumunu tesadüfe bağlayan bir insan!?,ne kadar mantıklı görüşler serdedebilir?Zira küçük bir kalem veya herhangi bir eşya bile kendi kendine olmaz ve de oluşmazken,şu koca alem nasıl kendi kendine oluşur ki,insanda rast gele kendi kendine bir değişim sonucu bu mükemmel hali almış olsun?
Şu bir kuraldır;Hiçbir zaman için kalitesiz ve düşük bir şeyden mükemmel bir şey çıkmaz.Seviyesiz olan bir şeyden nasıl bir seviye ve seviyeli bir varlık çıksın.
Hayvan gibi seviyesiz bir varlıktan ve de maymun gibi maskara bir hayvandan,insan gibi bir seviyeli varlığın çıktığını idia etmek,ondan daha seviyesizce bir aşağılıktır.
Nasıl bir teori ki 200 yıldır hala isbatlanamamıştır.
Evrimciliği savunan insanlar,kendi inançsızlıklarını evrim altında yutturmaya çalışmaktadırlar.
Evrimi savunmak ahlaksızlıktır.
Evrimi savunmak için,insanın kendi kişiliğinden soyutlanması gerekir.
Kişiliksiz bir maymundan geldiğini iddia eden kişiliksiz,ne kadar kişilikli olduğunu iddia edebilir?
*Evrimin dinle ilişkilendirilmemesi,ruhu söküp atmak ve mideye göre konuşmak demektir.
-Tüm bilgiyi laboratuarla sınırlamak demek,insanı ve düşüncesini laboratuarın dar kalıplarına sığdırmak kadar sığ bir davranıştır.
-Eğer bir benzerlikten hareketle değerlendirmeye çalışmaksa,o zaman insanın fareye ve tavuğa benzemesi gerekir.Çünkü matematiksele yakın en uygun iddia bu olabilir.En çok üzerinde deney yapılan ve kanı insana benzeyen faredir.Bu ise insanın fareden geldiğini göstermemektedir.
-Evrimin en önemli sebebi güçlülerin hakimiyetidir.Varlıklar arasındaki dengeyi ve yardımlaşmayı tamamen inkâra dayanır.
-İnsanın maymundan geldiğini iddia etmek,insanın hayatını maymunun dar hayat standartlarıyla sınırlamak gibi basit bir hayata indirmektir.
Bir maymun için insanın duyduğu milyarlarca muhtaç olduğu şeylere ihtiyaç duyabilecek bir yetenek ve kabiliyeti yoktur.
Maymunun kapsam alanı ve kullanım alanı ile insanın yaşam alanı arasında sınırsız bir fark vardır.
-Bu iddia öyle mesnedsiz bir iddiadır ki,mükemmel bir saraya giren bir insanın o sarayın ve içerisindeki düzeni hariçten bir güç ve düzenleyiciye değil de,içeriden bir eşyaya mal etmesi gibi mantıksız bir iddiadır.
-Emrim bir bilim değil,isbatlanmamış bir teoridir.Evrimde bir sonuç ve hüküm yoktur.
-İnsan 23 çift kromozoma maymun ise 22 çift kromozoma sahiptir.Her bir kromozom varlıkların farklılığını ortaya koyup,geçişini engellemektedir.
İki farklı kromozomdan meydana gelecek olan üçüncü bir varlığın nesli kesiktir.Devam etmez.Nitekim atla eşekten meydana gelen katır gibi.
Katırın nesli katır olarak devam etmez.Çünkü kromozomlar farklıdır.
O halde nasıl olurda iki farklı kromozom sahibi olan maymun ve insandan,insan nesli devam edip sürdürülebilsin?
Bu durumda insan neslinin güdük ve kesik olup,devam etmemesi gerekirdi.Devam ettiğine göre insan kendi insan neslini devam ettirmektedir.
Garib diğer bir durum ise şudur ki;Neden bu geçişler hala devam etmiyor..neden insanların görebileceği bir dönemde bu geçişler oluşmamış..Yoksa bir kere olup kayıp mı olmuşlar?Neden şu andaki maymun ataları maymunlukta kalmış da insanlığa bir geçiş sağlayamamışlar..bu onlar için bir haksızlık değil mi?
Neden..Neden??Nedenler çoğaltılabilir ancak cevapsız kalacağı için bir anlam taşımamaktadır.

*Maymunla insan arasında bir mukayese yapmak gerekmez mi?
Her yönüyle aradaki farkı fark edip görmek gerekmez mi?Mesela;
-Maymunu yavrusuyla beraber boş bir kazanın içine koymuşlar,altın¬dan ateşi yakmışlar. Ayakları yanmaya başlayınca yavrusunu kucağına almış. Ateş şiddetlenince ayaklarını kaldırıp indirmeye başlamış. Daha da şiddetleniverince yavrusunu altına koymuş ve yavrusunun üstüne çıkmış.
Oysa bir anne kendisi için yavrusunu değil,yavrusu için kendisini feda etme fedakârlığına sahiptir.
Hayvandan insan özellikle sağlam bir anne şefkatini beklemek,ne kadar insani olur?

-Bu konuda daha önce genişçe bir araştırma yapmıştık.Bakılabilir.

MEHMET ÖZÇELİK
20-05-2010




GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİNEMA

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SİNEMA

Geçmişten günümüze türk sineması namı diğerle yeşil çamın sicili hiç de temiz değildir.Genelde basit,sefahet ve rezalete dönük filimlerle toplumun ahlakını bozucu filimlere imza atmıştır.
Öyle ki yaptığı ahlak dışı filimlerin üzerinden büyük okyanusun tüm suları aksa dahi o kirliliği ve lekeyi silemez,gideremez.
En masum ve tarihi gibi görünen filimlerde dahi ahlaksızlık sahneleri eksik olmamaktadır.
Mesela Tarihi film çeviren Cüneyt Arkın dahi çevirdiği filimlerdeki açtığı yaraları tedavi etme düşüncesinden kaynaklanmış olsa gerek ki,Türkiye gazetesi ve Tgrt-nin sponsorluğunda türkiyeyi dolaşarak gençlerin uyuşturucu gibi durumlardan uzak kalmasını sağlayıcı konferanslarda bulunmuştur.
Okulumuza da geldiğinde kendisine verdiğim seviyeli eserlerle bir katkıda bulunmayı düşünmüştüm.

-Yapılan araştırmadaki bir tesbitte;Türk dizileri hem edepsiz hem de boşanma nedeniymiş!
Türk sineması en az yarım asırdır bir türlü seviyeyi yakalayamadı,göbek altından üste çıkıcı seviye ve anlayışı gösteremedi.Bu durum maalesef hala da devam etmektedir.
Son zamanlarda çevrilen ‘Kurtlar Vadisi’dizisinin görmüş olduğu rağbet,milletin bir asırlık yarasına bir nebzede olsa göstermiş olduğu gerçeklerden ve merhemden dolayıdır.
‘Hakkını helal et’,’Tek Türkiye’,’Kollama’filimleri türk sinemasına bir nebzede olsa,yeterli olmasa da bir nefes aldırdı.
Bir yandan türkiyedeki kirli çamaşırları ortaya dökerken diğer yandan toplumun düşünmesini ve ibret almasını sağladı.

-Türk sinemasının bu çirkin yüzünü bakınız sinemanın içindeki bir kişi nasıl tanımlamaktadır:
”Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın, toplumun ahlâkını bozan dizilere şifre getirilmesi yönündeki açıklamasına Müjde Ar, Güzel Haberler adlı programında tepki gösterdi. Ar, “Yaptığım filmlere bakıyorum da ben toplumun ahlâkını çok bozmuşum” diyen Ar, şöyle konuştu: “İyi kötü benim her filmimde öpüşme var; sevişme, çokça da tecavüz var. 80 filmden 60’ında benim ırzıma geçildi.” diye konuştu.”

-“80 Filmin 60’ında Irzıma Geçtiler
“Müjde Ar, ilk başrol filmi ‘İffet’teki tecavüz sahnesine yaptığı yorumla dikkat çekmişti. “Türk aile yapısını bozan bazı dizilere şifre konulmalı” diyen Devlet Bakanı Kavaf’a göndermede bulunan Müjde Ar, “Türkiye’nin ahlakını çok bozdum. Çünkü, oynadığım 80 filmin 60’ında benim ırzıma geçiliyor. Gençlik, İffet’te Faruk Peker’le çektiğim cam sahnemle büyüdü. Gel de bu gençlikten hayır bekle…” diyerek İffet filmini anlatmıştı. “
Acaba bu ifşaat bir vicdan azabının itirafı mı yoksa yaptıklarının ve ektiklerinin görünen ahlaksız neticelerinin bir itirafı mı?
Her ne olursa olsun,bu bunca kirlenmeleri ve kirlenmelere sebep olmanın cürmünü ve zulmünü hiçbir zaman örtemez ve ortadan kaldıramaz.
Ya bozdukları ve bozduklarının bozdukları ve süre gelen bu bozulmalar ne ile telafi edilebilir?
Hiç mi hiçbir şekilde…
-Bu durum filimlerin bir fuhuş yuvaları halinde çalıştığının göstergesidir.

***************
*Cemil Meriç Bu Ülke’sinde romandan söz ederken şunları söyler: “Divan Edebiyatında roman yok. Niçin olsun? Batının ilk romanlarından biri ‘Topal Şeytan’. Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman, başlangıcından itibaren bir ifşadır. Osmanlının ne yaraları vardır, ne yaralarını teşhir etmek hastalığı. Hikâyeler ya bir cengâveri ebedileştirir, ya ‘hisse alınacak bir kıssa’dır.”
*Bediüzzaman ise sinema,roman,tiyatro gibi uygulamaların hazin halini.avrupa medeniyeti ve edebi ile Kur’anın edeb ve medeniyetini mukayesede şöyle tasvir ve tesbitte bulunur:
“Avrupazâde edebse, fakdü’l ahbaptan, sahipsizlikten neş’et eden gamlı bir hüznü veriyor; ulvî hüznü veremez. Zira sağır tabiat, hem de kör bir kuvvetten mülhemâne aldığı bir hissi hüznü gamdâr, âlemi bir vahşetzâr tanır; başka çeşit göstermez. O sûrette gösterir, hem de mahzunu tutar; sahipsiz de olarak yabanîler içinde koyar; hiçbir ümit bırakmaz.
Kur’an’ın edebi ise, öyle bir hüzün verirki, âşıkâne hüzündür, yetimâne değildir. Firâku’lahbaptan gelir; fakdül’lahbaptan gelmez. “(Lemeât) Ayrıca 25.Söz’de bu ikinci hüzünden söz edilirken “Ahbap var. Firakında müştakâne bir hüzün verir. İşte şu hüzün hidayeteda, nurefşan Kur’an’ın verdiği hüzündür.”
Hüzün ise, iki kısımdır: Ya fakdü’l-ahbabdan gelir, yani ahbabsızlıktan, sahipsizlikten gelen karanlıklı bir hüzündür ki, dalâletâlûd, tabiatperest, gafletpîşe olan medeniyetin edebiyatının verdiği hüzündür. İkinci hüzün, firâkü’l-ahbabdan gelir. Yani ahbab var; firâkında müştâkâne bir hüzün verir. İşte şu hüzün, hidâyetedâ, nurefşân Kur’ân’ın verdiği hüzündür.
Ammâ neşe ise, o da iki kısımdır: Birisi, nefsi hevesâtına teşvik eder; o da tiyatrocu, sinemacı, romancı medeniyetin edebiyatının şe’nidir. İkinci neş’e, nefsi susturup, ruhu, kalbi, aklı, sırrı, maâliyâta, vatan-ı aslîlerine, makarr-ı ebedîlerine, ahbab-ı uhrevîlerine yetişmek için latîf ve edebli mâsumâne bir teşviktir ki; o da Cennet ve saadet-i ebediyeye ve rü’yet-i Cemâlullâha beşeri sevk eden ve şevke getiren Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın verdiği neşedir.”
“Belki zâlim nev-i beşerin gaddarlıklarını alkışlamakla kuvvetperestlik hissini telkin eder. Hüsün ve aşk noktasında aşk-ı hakiki bilmez.
Şehvetengiz bir zevki nefislere de zerk eder. Tasvir-i hakikat maddesinde, kâinata san’at-ı İlâhî sûretinde bakmaz,
Bir sıbga-i Rahmânî sûretinde göremez. Belki tabiat noktasında tutar, tasvir ediyor, hem ondan da çıkamaz.
Onun için telkini aşk-ı tabiat olur. Maddeperestlik hissi, kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramaz.
Yine ondan gelen, dalâletten neş’et eden ruhun ıztırâbâtına, o edebsizlenmiş edeb müsekkin, hem münevvim, hakiki fayda vermez.
Tek bir ilâcı bulmuş, o da romanlarıymış. Kitap gibi bir hayy-ı meyyit, sinema gibi bir müteharrik emvât. Meyyit hayat veremez.
Hem tiyatro gibi tenâsuhvâri, mâzi denilen geniş kabrin hortlakları gibi şu üç nevi romanlarıyla hiç de utanmaz.
Beşerin ağzına yalancı bir dil koymuş, hem insanın yüzüne fâsık bir göz takmış, dünyaya bir âlûfte fistanını giydirmiş, hüsn-ü mücerred tanımaz.
Güneşi gösterirse, sarı saçlı güzel bir aktristi kârie ihtar eder. Zâhiren der: “Sefâhet fenadır, insanlara yakışmaz.”
Netice-i muzırrayı gösterir. Halbuki sefâhete öyle müşevvikâne bir tasviri yapar ki, ağız suyu akıtır, akıl hâkim kalamaz.
İştihâyı kabartır, hevesi tehyic eder; his daha söz dinlemez. Kur’ân’daki edebse, hevâyı karıştırmaz.
Hakperestlik hissi, hüsn-ü mücerred aşkı, cemâlperestlik zevki, hakikatperestlik şevki verir. Hem de aldatmaz.
Kâinata tabiat cihetinde bakmıyor. Belki bir san’at-ı İlâhî, bir sıbga-i Rahmânî noktasında bahseder; akılları şaşırtmaz.
Mârifet-i Sâniin nurunu telkin eder, hreti de âyetini gösterir. Her ikisi rikkatli birer hüzün de veriyor; fakat birbirine benzemez.
Avrupazâde edebse, fakdü’l-ahbabdan, sahipsizlikten neş’et eden gamlı bir hüznü veriyor; ulvî hüznü veremez.
Zîrâ sağır tabiat, hem de bir kör kuvvetten mülhemâne aldığı bir hiss-i hüzn-ü gamdâr. Âlemi bir vahşetzâr tanır; başka çeşit göstermez.
O sûrette gösterir, hem de mahzunu tutar, sahipsiz de olarak yabânîler içinde koyar, hiçbir ümit bırakmaz.
Kendine verdiği şu hiss-i heyecanla git gide ilhâda kadar gider, ta’tîle kadar yol verir. Dönmesi müşkül olur; belki daha dönemez.
Kur’ân’ın edebi ise, öyle bir hüznü verir ki, âşıkâne hüzündür, yetimâne değildir. Firâku’l-ahbabdan gelir; fakdü’l-ahbabdan gelmez.
Kâinatta nazarı, kör tabiat yerine, şuurlu, hem rahmetli bir san’at-ı İlâhî onun medâr-ı bahsi. Tabiattan bahsetmez.
Kör kuvvetin yerine, inâyetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî ona medâr-ı beyân. Onun için, kâinat vahşetzâr sûret giymez.
Belki muhatab-ı mahzunun nazarında oluyor bir cemiyet-i ahbab. Her tarafta tecâvüb, her cânibde tahabbüb; ona sıkıntı vermez.
Her köşede istînâs, o cemiyet içinde mahzunu vaz’ ediyor bir hüzn-ü müştakâne; bir hiss-i ulvî verir, gamlı bir hüznü vermez.
İkisi birer şevki de verir. O yabânî edebin verdiği bir şevk ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasıt; ruha ferah veremez.
Kur’ân’ın şevki ise, ruh düşer heyecana, şevk-i maâlî verir. İşte bu sırra binâen, şeriat-ı Ahmediye (a.s.m.) lehviyâtı istemez.
Bâzı âlât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin verip; demek hüzn-ü Kur’ânî veya şevk-i tenzilî veren âlet zarar vermez.
Eğer hüzn-ü yetimî veya şevk-i nefsânî verse, âlet haramdır. Değişir eşhâsa göre; herkes birbirine benzemez. “
“Evet, uyku nasıl ki avam için rüya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velâyet hükmündedir. Öyle de, umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbâniyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhâları görür. Fena ahlâklı, fena düşündüğünden, fena levhâları görür.”
“Sonra sinema perdesi gibi bir perde daha açıldı; âlem-i insanî bana göründü. O âlemi o kadar karanlıklı, o kadar zulümatlı, dehşetli gördüm ki, dehşetimden feryad ettim, “Eyvah” dedim. Çünkü, gördüm ki, insanlardaki ebede uzanıp giden arzuları, emelleri ve kâinatı ihata eden tasavvurat ve efkârları ve ebedî beka ve saadet-i ebediyeyi ve Cenneti gayet ciddî isteyen himmetleri ve istidatları ve hadsiz makasıda ve metâlibe müteveccih fakr ve ihtiyacatları ve zaaf ve acziyle beraber, hücuma maruz kaldıkları hadsiz musibet ve a’dâlarıyla beraber, gayet kısa bir ömür, gayet dağdağalı bir hayat, gayet perişan bir maişet içinde, kalbe en elîm ve en müthiş hâlet olan mütemâdi zeval ve firak belâsı içinde, ehl-i gaflet için zulümat-ı ebedî kapısı suretinde görülen kabre ve mezaristana bakıyorlar, birer birer ve taife taife o zulümat kuyusuna atılıyorlar.”
“Üçüncü taife olan ihtiyarlar bir sülüs teşkil ediyor. Bunlar kabre yakınlaşıyorlar, ölüme yaklaşıyorlar, dünyadan uzaklaşıyorlar, hreti yanaşıyorlar. Böylelerin menfaati ve nuru ve tesellisi, Hülâgû ve Cengiz gibi zalimlerin gaddarâne sergüzeştlerini dinlemesinde midir? Ve hreti unutturacak, dünyaya bağlandıracak, neticesiz, mânen sukut, zâhiren terakki denilen şimdiki nevi hareketinizde midir? Ve uhrevî nur, sinemada mıdır? Ve hakikî teselli, tiyatroda mıdır? Bu biçare ihtiyarlar hamiyetten hürmet isterlerken, mânevî bıçakla o biçareleri kesmek hükmünde ve “İdam-ı ebediye sevk ediliyorsunuz” fikrini vermek ve rahmet kapısı tasavvur ettikleri kabir kapısını ejderha ağzına çevirmek, “Sen oraya gideceksin” diye mânevî kulağına üflemek hamiyet-i milliye ise, böyle hamiyetten yüz bin defa el’iyâzü billâh! “
“O denizin fırtınaları ve zelzeleleri, sinema perdeleri gibi tenezzühün manzaralarını tazelendirmekle, vahşet ve dehşet yerine, nazar-ı ibret ve tefekkürü keyiflendirerek okşayıp ışıklandırsın. Hem o sırr-ı Kur’ân’la, o terbiye-i Furkaniye ile, nefsimiz bize binmeyecek, merkûbumuz olup, bizi ona bindirip, hayat-ı ebediyemizin kazanmasına kuvvetli bir vasıtamız olsun.”
“Ezcümle, Küçük Sözler’den Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözler ve Gençlik Rehberi benim bedelime sizlere tam bu hakikati gösterecek. Onun için, daire-i meşruadaki keyfe iktifâ ediniz ve kanaat getiriniz. Sizin hanenizdeki mâsum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.”
“Evet, bir mü’min, gözüne perde çekilse ve gözü kapalı kabre girse, derecesine göre, ehl-i kuburdan çok ziyade o âlem-i nuru temâşâ edebilir. Bu dünyada nasıl çok şeyleri biz görüyoruz, kör olan mü’minler görmüyorlar. Kabirde o körler, imanla gitmişse, o derece ehl-i kuburdan ziyade görür. En uzak gösteren dürbünlerle bakar nevinde, kabrinde, derecesine göre, Cennet bağlarını sinema gibi görüp temâşâ ederler.”
“Ara sıra sinemaya ibret için gittiğimden, bana, İstanbul içindeki insanlar, o dakikada, sinemada geçmiş zamanın gölgelerini hazır zamana getirmek cihetiyle, ölmüş olanları ayakta gezer suretinde gösterdikleri gibi, aynen ben de, o vakit gördüğüm insanları, ayakta gezen cenazeler vaziyetinde gördüm. Hayalim dedi ki: Madem bu kabristanda olanlardan bir kısmı, sinemada, gezer gibi görülüyor; ileride katiyen bu kabristana girecekleri, girmiş gibi gör. Onlar da cenazelerdir, geziyorlar.
Birden, Kur’ân-ı Hakîmin nuruyla ve Gavs-ı Âzam Şeyh Geylânî Hazretlerinin irşadıyla, o hazîn hâlet, sürurlu ve neşeli bir vaziyete inkılâp etti. Şöyle ki:
O hazîn hale karşı Kur’ân’dan gelen nur böyle ihtar etti ki: Senin, şimal-i şarkîde, Kosturma’daki gurbetinde bir iki esir zabit dostun vardı. Bu dostların herhalde İstanbul’a gideceklerini biliyordun. Sana birisi deseydi, “Sen İstanbul’a mı gideceksin, yoksa burada mı kalacaksın?” Elbette, zerre miktar aklın varsa, İstanbul’a ferah ve sürurla gitmesini kabul edecektin. Çünkü bin birden, dokuz yüz doksan dokuz ahbabın İstanbul’dadırlar. Burada bir iki tane kalmış; onlar da oraya gidecekler. Senin için İstanbul’a gitmek hazîn bir firak, elîm bir iftirak değil. Hem de geldin, memnun olmadın mı?
O düşman memleketindeki pek karanlık, uzun gecelerinden ve pek soğuk fırtına kışlarından kurtuldun. Bu güzel, dünya cenneti gibi İstanbul’a geldin.”

Hâlî yerlerde oturup o teessürât-ı hazîne içinde, eski zamanda Abdurrahman gibi sadık talebelerimle geçirdiğim mes’udâne hayat levhaları sinema gibi hayalimden geçtikçe, ihtiyarlık ve gurbetin verdiği sürat-i teessür, mukavemetimi kırıyordu.”

MEHMET ÖZÇELİK
25-10-2010




EĞİTİM ANKETİ

EĞİTİM ANKETİ

Pansiyonlu 7.sınıflar üzerinde yaptığım eğitim anketinden çıkan sonuçlar

Soru-1-Sizce eğitimin daha iyi olması için neler yapılmalıdır?

-Öğretmenler başarılı olmalı
-En ince ayrıntılarına kadar anlatILmalı.
-Boş boş gezmemeli.
-İyi çalışmalı
-Daha fazla pansiyonlu okullar açılmalı.
-Etütlerde,işlenilen dersler tekrar edilmeli
-Düzenli çalışılmalı
-Derste ders tekrarı yapılmalı
-Test çözmeli
-Kitap okumalı
-İnternetten yararlanılmalı
-Daha çok disiplin olmalı
-Sık sık deneme yapılmalı
-Anlatım biçimi iyi olmalı
-Çok ödev vermemeli
-Gelişimli dersler olmalı
Araç ve gereçler daha çok olmalı

*Soru-2-Eğitimde gördüğünüz ve olmamasını istediğiniz aksaklıklar nelerdir?

-Öğrenci disiplini olmalı
-Örnek çözümlerle dersler anlatılmalı
-Hocalar sinirli olmamalı
-Başkaların hakkını yememeli
-Aileler eğitime duyarlı olmalı
-Önemli derslerin sayısı arttırılmalı
-Derse hazır hale getirilmeli
-Önceden denemeler yapılmalı
-Herkes özel dersten yararlandırılmalı
-Derste yanlış cevab verildiğinde vurulmamalı
-Kavga-küfür olmamalı
-Öğrencilere para cezası verilmemeli

*Soru-3-Derslerin dışında nasıl bir ders daha konulmasını isterdiniz?

-İngilizce yerine Arapça konulmalı
-Hayatın gerçekleriyle ilgili dersler olmalı
-Derslerin dışında tekrar olmalı
-Kur’an-ı Kerim dersi konulmalı
-Kızlar için el işi gibi dersler olmalı
-Dikiş kursu olmalı
-İcat konusunda yetiştirilmeli
-Kız öğrenciler için bayan öğretmenler olmalı
-Teneffüsde de terbiyeye dikkat edilmeli
-Yüzme havuzu olmalı
-Okulu olmayan köye okul yapılmalı

*Soru-4-Eğitime yardımcı olacak nasıl bir teknolojik gelişimin olmasını isterdiniz?

-Bilgisayarlar daha iyi olmalı
-Gelişmiş tahtalar olmalı
-Televizyon olmalı
-Matematik dersinde hesap makinası verilmeli
-Zeka geliştirici dersler olmalı
-Her öğrenciye bilgisayar verilmeli.
-İngilizce dersi anlaşılır olmalı
-Ekranlı video gösterimli dersler olmalı
-Akıllı robot olmalı
-Kaydedici olmalı
-Elektronik tahta olmalı
-Kaynak kitap olmalı
-Eğitim teknolojik gelişime ayak uydurmalı

*Soru-5-Eğitimde Oluşan olumlu olumsuz neticeler nelerdir?

-Hocalar derse zamanında girmeli
-Eğitim değişirse,devlette değişir
-Sevgi ve saygı kazandırır
-Kitaplarla iç içe olunmalı
-Eğitimsiz cahil kalırız.
-Meslek sahibi olmayı sağlamalı
-Dersle ilgili olanla olmayanı ayırmalı
-Dersimizi yapmadığımızda dersten çıkarılmamalıyız.

MEHMET ÖZÇELİK




ÜLFET HASTALIĞI

ÜLFET HASTALIĞI

Ülfet bir hastalık,bir kalınlık ve bir kabalıktır.

Ülfeti delmek,onu kırmak için fikir süzgecinden süzmek,akıl rendesinden geçirmek gerektir. Onu korumak değil,mümkünse korunun arkasına atmalı. Uzağında yatmalı.

Onu delmekle,onun arkasındakileri hatırlamak,üzerinde düşünmek,aynı yolda giderken bazı adımları kısa,uzun ve değişik atarak farklılıkları fark etmek gerek.

Ülfet bütün bu incelik ve farklılıkları ortadan kaldırarak mezar hayatı gibi,hayatı monotomlaştırmaktadır.

Hayat faaliyettir. Ülfet atalet ve tenbelliktir. Değişmeye ve değişikliğe tahammülü yoktur.

İnsanların ve özellikle müslümanların hakikatı görmelerine perde ve engel olan bir alışkanlık hastalığıdır ülfet.

Kafir için küfür ve dalalet ne derece tehlikeli ve zararlı bir yol ise;onun gibide mü’min için en tehlikeli hal ülfet durumudur.

Eşyanın iç yüzünü ve mahiyetini görmeye engeldir ülfet.

Bediüzzamanın ifadesiyle:”İnsanları fikren dalalete atan sebeblerden biri;ülfeti,ilim telakki etmeleridir. Yani me’lufları olan (alışmış oldukları) şeyleri kendilerince malum bilirler. Hatta ülfet dolayısıyla adiyata (adet haline gelen ve getirdiği şeyleri) teemmül edip (düşünüp) ehemmiyet vermezler. Halbuki ülfetlerinden dolayı malum zannettikleri o adi şeyler birer harika ve birer mu’cize-i kudret oldukları halde,ülfet saikasıyla onları teemmüle,dikkate almıyorlar,ta onların fevkinde olan tecelliyatı seyyaleye,im’an-ı nazar edebilsinler. (baksınlar) Bunların meseli deniz kenarında durup,denizin içerisindeki hayvanata ve sair garib halatına bakmayarak yalnız rüzgar ile husule gelen dalgalara ve şemsin şuaatından (ışığından) peyda olan parıltısına dikkat etmekle Malik-ül Bihar (denizlerin sahibi) olan Allah’ın azametine delil getiren adamın meseli gibidir.

İnsanların arza ait malumat ve müsellematı bedihiyatları ülfete mebnidir. Ülfet ise;cehli mürekkeb (tam ve katmerli bir cehalet) üstüne serilmiş bir perdedir. Hakikata bakılırsa zannettikleri ilim,cehildir. Bu sırra binaendir ki;Kur’an ayetleriyle insanların nazarını me’lufatları olan şeylere çeviriyor. Ayetler,necimler gibi ülfet perdesini deler atar. İnsanın kulağından tutar,başını eğdirir,o ülfetin altındaki havarikul adat (üstün adetler) mu’cizeleri o adiyat içerisinde gösterir.”[1]

Kur’an-ı Kerim alışkın olmadığımız,bilmediğimiz ve görmediğimiz ve görülemeyecek şeylerden bahsetmemektedir. Bizce bilinen ve aşina olduğumuz şeylerden bahseder. Bu tarz bir bahis de,bakıp düşünmeye,düşünüp anlamaya,anlayıp idrak ederek,iman ve marifette kemal noktaya sevk etmek içindir.

Ve Kur’an sık sık âyetlerin sonunda –Bilmiyor musunuz?- Akıl etmiyor musunuz?,diyerek bildiğimiz ve gördüğümüz şeyleri ülfet dolayısıyla perdelediğimizden sık sık o perdeyi aralar ve açar. Önemli olan ülfeti delmek ve yırtmak. O halde ülfetten âzâde olarak bakalım:

-İnsan ve kâinatın aslı bir damla sudan. Bir damla sudan,bir şeyden her şeyi yaratmak,ancak her şeyin yaratıcısı olan Allah’a mahsustur.

-Yine camid,cansız,şuursuz,kör,sağır,ölü,ruhsuz,vicdansız,ilimsiz,kudretsiz,binlerce özelliklerden mahrum,yok olma yolunda giden bir topraktan ve tabiatdan;yiyecek,içecek,giyecek gibi şeylerin çıkması,alınması ve temin edilmesi Allah’dan başka kimin işi olabilir?

-Güneşi gaz yağsız,is-siz,pis-siz bir şekilde asırlardır yandıran,intizamla döndüren kimdir?

-Yer yüzünde insanları ve hayvanları gezdiren,denizlerde balıkları yüzdüren,havada kuşları uçuran kim ise;güneşte de,ay ve diğer alemlerde de oraya münasib varlıkları yaratıb yaşatan yine O’dur.

-Meyve ve sebzelerin,tad ve koku,renk ve şekillerine bak! Bir de odun olan ağaç ve toprağa bak! Ondan onu çıkaran kimdir?

-Bir yanda ot ve saman,öbür yanda cifenin yanından geçip kandan oluşan ve dönüşen gıdalı,safi ve berrak süt. 14 kilo ağırlığındaki bir hayvanda bir kilo kan olurken,140 kiloluk bir montofon inekte 10 kilo kan bulunmaktadır. O inekten onca süt alınırken kanın tükenmesi ve süt alındıktan sonra hayvanın kilosunun devamlı düşüp kaybolması gerekmez mi? Oysa değişen bir şey olmamaktadır. O halde bu süt nereden geliyor?

-Yenilen yiyeceklerden her varlığa mahsus dikilen elbise,aza ve organların tanzimi kimin işi olabilir?

-Dil etten,göz kulak ve akıl da. O halde konuşan,gören,işiten o organlar değil de başka organlarda olabilir mi? Mesela el,parmak da o işi yapabilirdi,bir engel mi var?

Şu koca kâinat nasıl dönüyor? Bir an dursa veya hızını arttırsa kim bilir nasıl olur? O halde onu bu halde kimdir çeviren?

-Günlerin hatta ay,yıl mevsimlerin peş peşe şaşırmadan gelmeleri,gece gündüzün birbirini takib etmesi tesadüfün eseri olabilir mi?

-Güneşin ışık ve huzmelerinin atmosfer süzgecinden süzülerek gelib,zararlı ışınlar olmasından bizleri kurtaran,milimi milimine dünyayı güneş ile arasındaki ölçülü mesafeye çakan ve oturtturan kim olabilir O’ndan başka?

-Yediğimiz bir yumurta;civciv,tavuk ve horoz oluyor. Diğer bir yumurta deve kuşu olurken,diğer yumurta da havada uçan kuş oluyor. Bütün organları hep o yumurtanın içinde teşekkül ediyor. O halde düşünmek gerekmez mi nasıl oluyor? Kim yapıyor bunları?

-Evet kim yapıyor bu alemde olan işleri? Kim yapabilir bunları O’ndan başka?Madem her şey var,o halde bir yapanda olması gerekmez mi?

-Et’den kemik çıkıyor. 200 gramlık dil,çeşitli dilleri ve her şeyi konuşuyor. Yiyeceklerin tatlarını birbirinden ayırıyor. Küçücük göz koca alemi temaşa ediyor,seyrediyor. Kulak sesler alemini işitiyor. O aleme açılan birer kapı ve pencere oluyorlar. Kalb küçüklüğüyle beraber arşla boy ölçüşüyor. ilahi tecelliye ma’kes ve ayna oluyor. Akıl levhi mahfuza,hayal alemi misale,ruh ruhlar alemine,kısaca maddesi maddeler alemine,manası maneviyat alemine bir nümune…

-İnsanı bir özet ve fihriste yapan,kainat kitabını yapandan hariç düşünülebilir mi?

-“İnsanlar acaba deveye bakıb da biraz olsun düşünmezler mi? Deve nasıl yaratıldı? Göğe bakmazlar mı (boşlukta)nasıl kaldırıldı? Dağlara bakmazlar mı,nasıl dikildi? Yer küreye bakmazlar mı,nasıl serildi?”[2]

“Eğer haramlarda,içki gibi sarhoş edici olsaydı,dünyada ayık insan olur muydu? Kaç kişi?”

Bu zatın sözünde olduğu gibi günahkar insanları sarhoş gibi görmek,iç yapılarına vakıf olmak ancak alışılmışlığın dışında bir nazar ile bakılmakla anlaşılabilir.

“Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.”[3]

Buda ehli imanın ve ehli salâtın simalarına aksetmiş olan iç alemlerinin bir aynasıdır. O halde insanları neye göre değerlendiriyoruz? Toplumda alışıla gelen değerlere göre değil mi?

-Ağır gemilerin insanların istifadelerine sunularak,batmadan yüzmesinde,gökten inen bir su ile ölmüş yer yüzünün dirilmesinde,binlerce çeşit çeşit canlıların yer yüzüne yayılmasında,rüzgarları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları sevk edip döndürmesinde varlığına deliller yok mu?

-Bunca delillere rağmen görmeyen,işitmeyenler kendileri de diğer varlıklar gibi midirler? Yoksa körü körüne yanlışta olanların,anlamamış olanların peşinde mi gitmektedirler?

-Yıldızlar birer harita mı? Neyi göstermekte,neye işaret edip,nereyi aydınlatmaktadır? Düşünülmesi gerekmez mi?

-Tonlarca elektrik yüklü şimşeği çaktıran,toprağın gübre ihtiyacını temin eden,atmosferi bir terzi maharetiyle diken kimdir? Kimin maharet ve ustalığıdır?

-Rızıklarımız nereden gelmekte,kim göndermektedir? Oysa devamlı rızka,havaya,suya muhtacız ve aciziz. Yoksa yapan biz miyiz? Yaptıran bizim kuvvetimiz mi?

-Kışta ölmüş tabiatı,yazda dirilten ondan başkası olabilir mi?

-Yılların sayısını ve hesabı bildirmek üzere aya takvimcilik yaptıran o değil midir?

-“Allah’a giden yollar mahlukatın nefesleri sayısıncadır.”Madem öyledir. Her şeyden O’nun varlığına açılan pencereden O’nu görmeli,önümüze gaflet ve ülfet perdesini çekmemeli…

-Koyunların üremesi köpeklerinkinden az olduğu,bununla beraber koyunlar devamlı kesilip yenildiği halde ,koyunların çok köpeklerin az olmasının sırrı nedir?

-Âdem’den kıyamete kadar ki koyunların,keçi gibi hayvanların sütleri toplansa,sütten deniz,arıların balları toplansa baldan nehirler,ırmaklar,okyanuslar,koyunun yününden;ipek böceğinin ipeğinden yer yüzü halıyla donatılmaz mı? Elbette bunları O’ndan başka kim yapabilir?

-Kendimizi hatırlamıyor,unutuyor muyuz?

-Kâinatta görülen,peygamberlerin gösterdikleri mu’cizeleri görmüyor,işitmiyor muyuz

-Bunca işleri düşünemiyor muyuz? Yoksa düşünmek,düşündürülmek mi istenilmiyor?

-Hak ile batıl,cennet ile cehennem,pis ile temiz,hiçbir olur mu? Bunları ayıramayıp aynı kefeye koymak adaletlice bir iş olur mu?

-O’nu görmek için yer yüzünü gezmek,gök yüzüne bakmak yetmez mi?

-Bize indirilen kitabı okuyup,anlamıyor muyuz? Oysa o anlaşılması için indirilmiştir. Hitab bizedir. Şan ve şerefimizde,her şeyimizde ondan başka nerededir? Ne

-Göz görürken,kalb mi kör? Günah boyumuzu aşarken hala şaşkın mıyız?

-Güneşi doğudan kim doğurur? Batıdan kim batırabilir? O doğunun da rabbi,batınında rabbi değil midir? İddia ettikleri şerikler onu batıdan doğurup,doğudan batırabilirler mi? Yoksa zoru mu tavsiye ediyorum? Kolay yapılacak bir şeyi seçsinler?

-Dünya fani,ahiret ezeli ve ebedi. Hangisi hangisine tercih edilebilir? Ebedi zatı bulmak için fani şeylere ömür sarf edilebilir mi? Ebedi zatı,ebedi arasak yeri değil midir? Ebede ve ebediliği netice veren şeylere rağbet edilmez mi? O halde hala oyun ve eğlence niye? -Nereden geldiğini bilmeyen,nereye gideceğini bilebilir mi? Yoksa meniden geldik,gübre olmaya mı gideceğiz? Kıymetli olarak basit gübreyi netice vermek için mi yaratıldık? Ne çirkin bir düşünüş! Ne kötü bir dönüş! Tam kafire layık ve müstahak…

-Şeytana ve nefse mi aldanıyoruz? Her şey gibi gençlik de elveda diyor. O halde neye güveniyoruz?

-Ölüme benzeyen uykuya dalıb,ondan uyanan biz miyiz? Yoksa uyandırılıyor muyuz? Ashab-ı Kehf uyanamamıştı. Üç yüz seneye ve dokuz ilave edilen süreye kadar…

-Müstahkem kalelere sığınmakla ölümden kaçamayan ve ölümü öldüremeyen bu insanların kaçışı nereye? Eynel mefer?

-Yol ikidir. Mahkum olmak. Ya ona kulluk da mahkumiyet ki;en şerefli bir mahkumiyet. Oda kainata hükmedici bir güce sahib olunarak…O’na mahkumiyette aleme hakimiyet vardır. Hakikatte zaten hakim değiliz ki.. Kader,kudret ve Allah’dır Hakim…

Yada nefsin zebunu,cehennemin mahkumu olmak.

-Sıkıştığımız anda kime koşuyoruz? Kimi çağırıyoruz?

-Arı nere,bal nere? İpek nere,ipek böceği nere? Onlar ondan çıkabilir mi?

-Gökten başımıza yağmur gibi meteor taşları yağmıyor. Demek yağdırılmıyor. Kar ve dolu,rüzgarında tesiriyle top olup zararlı kütleler haline gelmiyor. Demek getirilmiyor.

-Hayvanların dizginleri bizim elimizde mi? Bir isyana kalksalar onları biz mi durduracağız? Onları itaatkar yapan biz miyiz? Deve itaat etmese,biz mi ona bineriz,yoksa omu bize? Her şeyin dizgini Allah’ın elindedir.

-Ahirette ise bütün bu perdeler kalkacaktır. Her kes her şeyi perdesiz olarak görecektir. Her kes rabbi kim olduğunu görecek ve bilecektir. Bütün hakikatlar gün yüzü gibi ortaya çıkacaktır. Ülfet,gaflet,dalalet gibi şeyler tekrar geldikleri gibi ademe ve cehenneme atılacaktır. Hiçbir şeye karşı gaflet edilmeyecektir. Zira gafleti gerektiren sebebler ortadan kaldırılmıştır. Sebebler yok,doğrudan doğruya esma-i ilahiye ile karşı karşıya kalınacak,sebeblerin hakiki sahibi görülecektir.

– 29-9-1992

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Mesnevi-i Nuriye. B.Said Nursi.Sh.196-197,Bak.Lem’alar.B.Said Nursi. II.Nota.Sh.119,Muhakemat.B.Said Nursi.Sh.43.

[2] Ğaşiye.17-20.

[3] Fetih.29.




T E N K İ D

T E N K İ D

Gerçek mânasında tenkid;doğrudan yanlışları tefrik ve tecrid ederek,müsbet manada bir yapıcılıktır. Hakkı aramak için,hak tarafında bulunarak,yıkıcılıktan kaçınmaktır.

Yani saf altını elde etmek için,içerisindeki diğer bakır,gümüş gibi madenleri ayrıştırmaktır.

Yazdığı kitaplarıyla dikkatleri üzerine çeken Malatya’lı Said Çekmegil,bu tenkid konusunu ifrat derecesinde değerlendirir ve işler.

Tenkid hastası olan bu şahısla Malatya’da bir arkadaşımızın bürosunda 20-12-1996 günü saat 15’de buluşub kısa görüşmemizde Tenkid için;”Tenkid bir ibadettir.”diyerek,ifratını müfritane devam ettirmeye çalışıyordu.

Bunun üzerine kendisine;bunun yapıcı,müsbet bir hareket olmayıp;yıkıcı menfi bir hareket olduğunu söyleyerek,böyle bir tavrın şeytanın ahlakı,şeytani bir ahlak olub,tenkid gibi bir sıfata sahib olarak devamlı müsbet-menfi ayırmadan tenkid etmek onun tarz ve usulünü yapmaktır.

Zira şeytanın,Hz. Âdem’in yaratılıb,ona secde etmemedeki itirazının tarzı olduğunu söylediğimde;susmuş,bir şey dememiş ve ayrılmıştık.

Hatta kendilerine bu hareketlerinden dolayı bir yazıyla dile getireceğimi söylediğimde tebessüm etmiş,pek de rahatsız olmamıştı.

Kur’an-ı Kerim-de Hz. Âdem’in şeytanla olan kıssası,Hz.Âdem’e secde etmeme,hürmet ve tazimde bulunmama ve onlarında ötesinde emre itiraz etme olayı yedi yerde geçmektedir.[1]

Tenkidi ibadet olarak değerlendiren bu şahıs;her hangi bir şeyde anlaşılmayan,önü ve arkasıyla bağlantılı olmayan,mücerred olarak ele alıp,bir kelime ve cümleden tutarak tenkide başlar. Yani zihinleri bozar,karıştırır.

Çok kimsenin hakkında yazan ve konuşan bir kimse olup,çok kimse tarafından da konuşulmayı ister.

Tenkid için tenkid eder.

Muhabbet olsun diye değil,muhalefet olsun diye muhalefette bulunur.

Malatya’nın eşrafından ve S. Çekmegil’le tanışıp,onu çok iyi bilen bir büyüğümüz olan Hüseyin Bozat;20-12-1996’da onun hakkında şu müşahedelerini dile getirdi:” O hastadır. 1965 yıllarında Hacca gittiğinde olan olmuştu. Orada bir ay Vehhabilerin ileri gelenleriyle görüştükten sonra böyle Vahhabi ve müfrit oldu.

Bir Mevlid’de hoca’ya:” Sen ne zaman Vahhabi olursan,o zaman tam hizmet etmiş olursun.”dedi.Ve

İlk yıllarda , Nurculukdan yakalanıb, Sivasa gönderilerek Cumhuriyet gazetesinde nurcu olduğuna dair haber çıkınca,dükkanına gitmiştim,gazeteye bir yazı yazıyordu.-Ben Nurcu değilim.-diye. Ben bırakmadım. Sonra ne oldu,bilmiyorum.”diye anlatmıştı.

İlk yıllarda evinde Nur derslerinin olması veya kendisinin de katılması;elbette niyetinde de bulunan samimiyettir ki;onu (bir nebze de olsa) muvaffak etmektedir.

İmam-ı Azam-a niye öyle deniliyor,en büyük imam Peygamberimizdir. Ve;

İmam-ı Şafii ve İmam-ı Gazali gibi bunları tenkidle uğraşan münekkid ruhlu,münekked bir kişidir Said çekmegil.

Gerek Hariciler gerekse Batıni,ismaililerin temelinde siyaset ve mücerred olarak sadece Kur’anı referans almayı hedeflemiş,İzmirli İsmail Hakkının ifadesiyle:”Kur’an okur,fakat fıkıh bilmez bir takım A’rabi (bedevi) makulesi kişiler idi.” Ahirzamandaki siyaseti hedef alan düşünce,Hizbullah ve sünneti kabul etmeyib islam alimlerini tanımayan kimselerle benzerlik arzeder.

Sadece Kur’an-ı referans gösterip diğerlerini red hareketi,zamanla ona karşıda meydan okumayı veya okuyanların cesaretini arttıracaktır.

Doğruların doğru olarak ve doğru yerlerde sunulması yerine,doğrulara yanlışlarla gidilmesi ve yanlış edilmesine yol açan yanlış tarzlar ve sunuşlar….

10-1-1998

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Bakara,A’raf,Hicr,İsra,Kehf,Ta-Ha,Sad.bkn.Tefsir-i Kebir.F.Razi.terc.heyet,H.D.Kur’an Dili.E.H.Yazır. 1 / 319.




TEFEKKÜR BAHÇESİ

TEFEKKÜR BAHÇESİ

Bir bahçe,öyle bir bahçe ki;renga-renk çiçeklerle donatılmış. Cazibe-dar güzelliklerle tezyin edilmiş. her şeyiyle,herkesi celbetmekte.. Kainata baktığımızda,böyle güzelliklerle karşılaşırız.

Karadakiler bir güzellikte..denizdekiler daha bir güzellikte..Göktekiler ayrı bir görünümde…

Her birisi değişik bir tefekkür hazinesi. Öyle ki,bunların da içerisinde her bir cisim,her bir canlı ve her bir varlık başka başka harikalıklar içerisinde bulunmaktadır.

Bu bahçelere giren her bir insanın istifadesiz çıkması mümkün değildir. Zira her şey istifadeye uygun olarak donatılmış,maddi-manevi bir sofra olarak hazırlandırılmıştır.

Bunlar birer fikir tarlalarıdır. Tarlalar ekilmek ve sürülmek ister. Ta ki mahsul alınabilsin!.. Fikir fukaralığı ise;bundan mahrumiyeti netice verir.

Akıl,fikir,düşünce ve şuurun idrak çerçevesinde çalıştırılmayışı bir iflasın neticesidir. O insan gerçek müflistir. Böyle bir insanın varlığı ile yokluğu arasında bir fark olmayıp,insan ismine liyâkatı bile söz konusu olamaz.

Eserde bir mükemmellik görülmektedir. Bu mükemmellik ise bir müessirden gelmektedir. Onun eserde gösterdiği tesir,süslemedeki tezyin,,bir ölçü içindeki takdir,sınıfların sınıflara ayrılmasındaki tasnif,belli bir görevle görevlendirilmedeki ta’yin,farklılıkların arasındaki üstünlükte görülen tafdil,çok şekiller içerisinde bir şekilde görülen teşkil,bir ölçü ve denge içerisinde dengeli tevzin,süreklilik içerisinde sabit bir şekil almadaki görülen tesbit;hep bir kudretin,iradenin plan ve proğram doğrultusunda yaratıcı bir gücün eseridir.

Her şey bir hikmetin eseri olarak yaratılmaktadır. Her kes kendi gözü ve gözlüğüyle aleme baktığında farklı ve üstün bir özelliği görebilir.

Bir musiki-şinas,kâinatı”Kozmik bir orkestra “şeklinde;seslerin harmanlandığı bir –seslilik-içerisinde görür.

Bir astronom baktığında;uzayın keşfedilmeyi bekleyen cisimlerle dolu olduğunu görür. İnce bir zar gibi süzgeç görevini görüp,zararlı ışınların gelmesini engelleyen ozon tabakası..

Büyüklülük ve parlaklılıkta bildiğimiz,güneşimizden 100 milyon defa parlak yıldızların mevcudiyeti;göğün haşmetini gösteren sanat harikalarıyla dolu olduğu görülmektedir.

Harikalarla dolu uzay alemi,alem alem içerisinde,sonsuzluklara uzanan birer kapı ve birer pencere..

Denizler alemi gökler alemini geçmese de,ondan geri kalmayacak derece de harikalıklarla doludur. Balıklardaki şekil,desen,görünüm tam bir uyum içerisinde..

Bir insan şeklinde olan kainatın kalbi mesabesindeki dünya ve onunda kalbi olan insan ve yaşadığı yerler ise;özel bir şekilde tefriş edilmiş.

Allah’ın Kuddüs ismiyle yerler,gökler,denizler ve tüm tabiat bunca kirlenme ve kirletmelere rağmen yine de tam bir paklık ve temizlik ameliyesi içerisinde temizliğe dikkat edilmektedir.

Sadece Nisan ve Ağustos aylarında bir çift sinekten 191.in yanına 18 sıfır sayısı kadar sinek üremektedir. Diğer bir ifadeyle;bir yılda yaratılan sineklerin sayısı;Hz. Âdem-den kıyamete kadar yaratılan ve yaratılacak olan insanların sayısından daha fazladır.

Tabiattaki engin ve zenginlikler ve de güzellikler,ancak fikir ve tefekkür zenginliğiyle açığa çıkabilir.

Ahirzamanda her şey ilme dökülecektir. İlmi elinde tutan üstün gelecektir. Üstünlük ilimdedir,ilimledir. Bugünde ilmin her alanında sür’atli bir gelişme görülmektedir.

Genetik alanı bunun önemli bir alanını oluşturmaktadır. Ve çevresini araştıran insanoğlu yine kendisine dönmüş,gerçek de dış alemi kendisinde bulmaya çalışmaktadır.

“İnsan vücudunu oluşturan 100 trilyon hücrenin her birinin çekirdeğinde 46 kromozom bulunuyor ve bu kromozomların her biri helezon şeklinde uzun bir DNA ipçiğinden oluşuyor. Her ipçik boyunca uzanan binlerce bölüm,tam bir insan organizmasının oluşması için gerekli proteinleri üretmeye yarayan şifreli bilgileri,yani gen-leri temsil ediyor.”

“Gen şifreleri”,”80 bin insanın geninin içerdiği üç milyardan fazla kimyasal harfin sıraya konulmuş olacağı ve böylece bir insan organizmasını oluşturmaya,muhafaza edip yeniden üretmeye yarayan tam bir dizi bilgiye sahip olunacağı iddia ediliyor.”

“ Uzmanlara göre küçük ve basit bir hastalığın bile genlerle ilgisi var.” Doğrudan genlere girilerek her türlü hastalığın tedavisi kökünden halledilmiş olacaktır.

“İnsan geniyle ilgili şifre çözümünün tamamlanması,bir yarışın varışı değil,başlangıç noktası…”[1]

İbret ve hayretle bakıp düşünülecek olunursa görülecektir ki;

-Işık yılı;180 milyar sene. Işık yılı,sene saniyeye kadar çevrilecek. 100 milyar ışık yılı bir küme,100 milyar küme bir süper küme,100 milyar süper küme bir hiper küme… Gökte (uzayda) ise,200 milyar süper küme vardır.

Şu büyük kainatta Allah’ın büyüklüğüne bak ve düşün! sonsuz haşmet ve azamet sahibi…

-Evren dev bir nokta..insan ise,nokta bir devdir. Sanatlardaki devlik;devasa sanattaki ve sanatı yapandaki ustalıktandır.

-Hubble’nin tesbitiyle;kainatta 125 milyara yakın galaksinin var olduğu tesbit edilmiştir.[2]

-Dünyadan 10 milyon ışık yılı ötedeki bir galaksiyle beslenen kara deliğin,bir milyar yıldızı yutmuş olduğu belirtilmektedir.[3]

-Kara deliklerin;süper novaların patlamasıyla oluşmuş olmaktadır.[4]

-Kara deliklerin büyük çekim gücünden dolayı ışığın bile kurtulamayıp,kara deliklerin tükürmesi demek olan kabarcıkların da 200 bin ışık yılı öteye kadar gitmektedir.

-Kâinatta hiçbir boşluk yer olmayıp,her yer esir maddesiyle doludur.

-Alem bir yandan devamlı keşfedilirken,diğer yandan da keşfedilmeyi beklemektedir.

-Kâinatın oluşumunda meydana gelen Bing-Bang’ın devam edip ,”14-Aralık-1997-de büyük bir patlamanın gerçekleştiği ortaya çıktı. Bu patlamada güneşin 19 milyar yıldır yaydığı enerjinin 50 katı bir saniyede evrene yayıldı.[5]

-Alman gök bilimcileri tarafından”Dünyadan 5 bin ışık yılı ötedeki RCW38 adlı yıldızın doğumunu görüntülediler.[6]

-32 yılda bir görülen meteor yağmuru..[7]kimsenin başına düşmeyip,boş bir alana düşmesi tesadüfi bir olay olmadığını göstermektedir.

-Tıbbın gelişmesiyle,ölmeyen dokular üretilerek,genetik hastalıkların çözümü sağlanmış olmaktadır. Adeta organlar yedek parça rolünü üstlenirken,kanser gibi bölgeler yok edilmiş olmaktadır.[8]

-İnsan-da;23 anneden,23-de babadan olmak üzere 46 kromozom vardır. Bu farelerde 18 çift,meyve sineğinde 4 çifttir. Bir kromozomda;20.000-40.000 gen vardır.

-“Bitkilerin tehlikede olduğunda salgılanan jasmonik asitin,bitkilerin savunma bileşenlerine sinyaller gönderdiği,bununda tehlike uyarısında bulunan bir çeşit ağrı olarak ortaya çıktığı bildirildi.”Aspirinin de burada faydalı olduğu da belirtilmektedir.[9]

-Ölüm pahasına da olsa kimliğini terk etmeyen canlı Som balığı. “ Som balığı yumurtlama zamanı geldiğinde uzun bir yola çıkar. akıntıya karşı km.lerce yüzer. Önce denizden geçer,nehire geldiğinde renk ve biçim değiştirir. Akıntıya karşı nehrin yatağına doğru günlerce yüzer. Yatağa yakın uygun bir yer bulduğunda da yumurtlar ve ölür. Ne sorar,ne düşünür;gerekeni yapar,çünki bilir. Daha doğrusu ona bildirilir,ilham olunur.

Neslini devam ettirme uğruna,nefsini feda eden intihar balık timleri..

-Köpek balıklarının ciğer dokularından alınan bir maddenin beyin tümörüne iyi gelip,büyümeyi engellediği ifade edilmektedir.[10]

-Genlerde yapılacak bir değişiklikle alkolik olanların genlerde oluşturduğu bağışıklık da giderilmiş olacaktır. Sinekler üzerinde yapılan deneyde bu anlaşılmıştır.[11]

-Önce koyun,insan kopyalama girişimleri ve şimdi de farelerin karınlarında fil yumurtaları üretme çabaları. Bu sağlıklı olmasa da,başka nesli tükenen hayvanların bu şekilde kurtarılabileceği de mümkün olacaktır.[12]

-Sineklerin ayaklarının altında bulunan gözeneklerden salgılanan yapışkan bir sıvı maddesi ile her yerde durabilmektedirler.

-“ Sen dağları görürsün de,onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu) Her şeyi sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz ki o yaptıklarınızdan tamamiyle haberdardır.”[13]

Buda dünyanın sabit olmayıp,döndüğünü ifade etmektedir.

-Hadiste” develerin bevl-lerini tavsiye ederim. Çünki deve bevl-leri (İnsanlardaki)mide bozukluklarına iyi gelir.”[14]

Fıkhen;insan bevl ve necaseti galiz yani ağır,hayvanın ki ise,hafifedir.

-“Yeryüzünün 3,5 km derinliklerine inerek araştırma yapan bilim adamları,dinozorlar devrinden kaldığı belirlenen mikrop türlerine rastladılar. Kaya katmanları arasında milyonlarca yıldır yaşayan mikropların oksijensiz ortamda yaşayan “Anaerob”türden oldukları bildirildi.” Cehennem basili (Bacillus İnfernus)”adını verdikleri mikropla ilgili açıklamada bulunan ve bu derinlikte mikroplara rastlamanın sürpriz olduğunu belirten uzmanlar,”Mikropların adeta zaman makinasından çıkmış olduklarını”ifade ediyorlar. Bilim adamları,yüksek ısı ve basınca karşı son derece dayanıklı olan cehennem basilindeki genlerin çok nadir bulunduğunu,bununda tıp ve biokimya araştırmaları açısından kayda değer bir gelişme olduğunu söylediler.

Cehennemde hayat..küçük bir örneği..ölümsüzlük..oraya münasib canlılar…

Ve ebede gidecek olan trendeki farklı kompartumanlar…

Neyi isterdiniz? Hangi mevkii…???

04-04-1997

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Bkn.Y.Şafak gaz.31-01-2000.

[2] Bkn.Zaman gaz.09-01-1999.

[3] Agg.16-5-1998.

[4] Agg.10-9-1999.

[5] Agg.8-5-1998.

[6] Agg.6-12-1998.

[7] Agg.19-11-1998,18-11-1998.

[8] Agg.8-11-1998.

[9] Agg.7-8-1998.

[10] Agg.2-7-1998.

[11] Agg.15-6-1998.

[12] Agg.12-11-1998.

[13] Neml.88.

[14] Buhari ve Müslim-de değişik şekillerde rivayetler vardır.Kütüb-ü Sitte-den.bak.Sur der.Eylül.1995.Sh.20,bkn.Kitab-ı Mukaddes.Kur’an ve Bilim.Çevr.S. Yıldırım,Bak.Mürşid.CD.H.NO. 1559,3972.




ÖLÇÜSÜZ SÖZLER

ÖLÇÜSÜZ SÖZLER

Piyasada silik sözler çokça dolaşmaktadır. Buda sülüklerin sülüklü sözlerinin toplumda alıcı bulmasından kaynaklanmaktadır.

Evvelden geçmeyen silik paraların şimdilere müşteri bulup geçerli olması,geçerli olan ve kıymetli bilinen gerçek paralara olan kıymet ve rağbeti de düşürdü. Hakikat da düşen kıymetlinin kıymeti olmayıp bil’akis insanların bilmedikleri kıymet şinaslık ve düşürdükleri kıymetleri…

İşte silik sözlerden bir kaçı;

-Gerici;kimin kime,niçin ve neden söylediği belli olmayan bu söz,saadet asrından önceki cehalet asrının ve o asrın insanlarının vasfı olan bir sözdür.

-İlerici;Her haltı yapmanın diğer adı. Şeytaniyet de ileri olan. Sefâhet de bir numara.

-Dinci;Dini yaşamanın suç telakki edilerek,az bir dini yaşamanın bile azaldığı dönemlerin,bu insanların geçmiş dönemin büyük inanlarıyla muvazi tutmanın eksik ifadesi.

-Aşırı dinci;Diğer adıyla fundamentalist. Böyle bir asırda ve böyle bir zamanda,maddenin her zeminde hükümranlığını ilan etmesine karşı dinin aşırı yaşanmasını iddia derecesinde ifade etmek sadece delilsiz bir müddeadan ibarettir. Veya kendi nefsini temize çıkarmak amacıyla nefsin bir desise ve aldatmacasından ibarettir.

Onun gibi olmuyorum veya olamıyorum. O halde kendimi ölçü kabul edip,onu aşırı diye ilan etmek. Canım o kadara da ne gerek var ki,benim gibi olsun yeter! Böylece kıstasları çoğaltmak,çokça olabilecek aşırı dinciliği de azaltmak. Neticede hepsi de haklı. Ya ben? Sen de haklısın… Haksız kim? Doğru,sen de haklısın!

Birileri,bir yerlere oturmuş,-tavuğun her gün samanlıkta yumurtlaması gibi- sürekli yumurtlamaktadır.

Hayat öyle sürat peyda etmiş ki;evvelden ay ve yılda değişen Gündem,artık –Gündem-lik vasfını kazanmış,gün de bir değişmekte ve gündemi de aşıb, -saat başı- değişime doğru yol almaktadır.

Kalbten mahrum olup,aklın ön plana çıktığı batı ve felsefesi izm-lerle devletleri meşgul etmekte,bölerek yutma yoluna gitmektedir.

Batı bugün mertçe,bileğinin gücüyle dövüşü bırakmış,siyasetin haince oyununu seçmiştir.

Silah çıktı çıkalı kimin mert olduğu bilinmez oldu. Oyununu yapan,planını kuran kazanmakta;batı ise yıllardır buna alışık ve aşina. Biz ona,o bize yabancı ve yabaniyiz.

Yine de mertlik mertte kalsın…

Sahte paraya,sahte söze dikkat edelim…

Hüseyin Atay:”Felsefe bilmeyen birinin Kur’an ve İslâmla alakası yoktur.”derken,ifrat hareketini göstermiştir.[1]

Canım,yani adamın branşı o,söylemesin de dükkanını mı kapatsın yani? Zaten yeteri kadar müşterisi yok. Buda reklamı olsun.

-Celal Bayar:”Biz bu sefer,irtica meselesini mihraptan halledeceğiz.[2]

Herkes dükkanında olanı satar. Mevla vermezse,kim ne yapsın? Öbürüde çıkar,caminin duvarına bevleder. Mihraba gidememenin ızdırabı,mihrabı kapatmakta aranmaktadır.

Şair ne güzel söylemiş;

Ne harabiyim,ne harâbâti,

Kökü mazide âtiyim.

Köklü olan ecdad köklü temeller atmış. Köksüzlük ise kök söktürmede!!!

9-5-1995

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Bak.Zafer derg.Ekim.1995.

[2] Agd.Ekim.1995.




N O K T A

N O K T A

“ÜÇÜNCÜ REMİZ: Ey insan. Fatırı hakimin senin mahiyetine koyduğu en garib bir halet şudur ki,bazen dünyaya yerleşemiyorsun. Zindanda boğazı sıkılmış adam gibi “of of “ deyib dünyadan daha geniş bir yer istediğin halde,bir zerrecik,bir iş,bir hatıra,bir dakika içine girip yerleşiyorsun. Koca dünyaya yerleşemeyen kalb ve fikrin o ZERRECİK de yerleşir. En şiddetli hissiyatınla o dakikacık,o hatıracık da dolaşıyorsun.

Hem senin mahiyetine öyle manevi cihazat ve latifeler vermiş ki,bazıları dünyayı yutsa tok olmaz,bazıları bir zerreyi kendilerinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı halde,göz bir saçı kaldıramadığı gibi,o latife bir saç kadar bir sıkleti,yani,gaflet ve dalaletten gelen küçük bir halete dayanamıyor. Hatta bazen söner ve ölür.

Madem öyledir,hazer et,dikkatle bas,batmaktan kork. Bir lokma,bir kelime,bir dane,bir lem’a,bir işarette,bir öpmekte batma. Dünyayı yutan,büyük letafetlerini onda batırma.Çünkü çok küçük şeyler var,çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök,yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda senin sahife-i a’malin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi,çok cüz-i küçük şeyler var,öyle büyük eşyayı bir cihette yutar,istiab eder.”[1]

-Noktadan kainata her şey bilim tarafından yutulur. Nokta da sünger gibi bilimi yutar.

Noktadan çıkan her şey tekrar noktaya rücu’ eder.

Nokta gibi bir damla suyu yutan okyanus,neticede bir nokta gibi bir damla su tarafından yutulur.

Dört büyük nehre her gün bir damla su damlar. O nehirler bitmeden,tükenmeden okyanusları oluşturur.

Hz. Ali:”Ben (Arapçadaki) Be harfinin noktasıyım”der.

Tüm Kur’an Besmelede,Besmele Be harfinde,Be harfi de Be-nin noktasında mündemiçtir,gizlidir.

Çekirdek bir noktadır. Koca ağaç ve nesiller boyu ağaçlar o bir çekirdekten çıkmıştır.

Atom da bir noktadır. Kainat atom noktalarından oluşmuş büyük bir noktadır.

Atomdan küçük,bölünmez bir madde olan ESİR maddesi de bir noktadır. Ancak her şeyin temelinde o vardır.

İnsan nokta gibi bir damla sudur. İnsan vücudu noktalardan oluşmuş bir nokta kütlesidir.

Cümle, noktaların bileşiminden oluşur. Nokta ile noktalanır. Kainat da ir cümledir. Kıyamet ise onun noktası…

Kütüphaneleri içine alan ve yutan hafıza bir nokta gibi olup,ciltlerle bilgiyi,bilgisayar gibi içine alan dev bir noktadır.

Levh-i mahfuz da kainatın bir hafızasıdır. O da noktaları noktalar.

Şehirleri yutan ateş,nokta gibi bir kıvılcımın parlamasıyla başlar ve hepsini yutup ve bitirerek bir nokta içinde noktalanır.

Uzayda bulunan kara delik,kara lekeler ve kara noktalar kendilerinden kat kat büyük olan dev küreleri yutarlar. Tıpkı develerin iğne deliğinden geçmesi,yılanların filleri yutmasından daha büyük bir özelliğe sahiptirler.

Bir nokta gibi olan göz penceresi alemleri seyreder,içine alır.

Neticede;bir noktadan yola çıkıp,teşekkül eden alem,sonuç da bir nokta da noktalanacak,tekrar o noktadan açılıp oluşacaktır. Tıpkı nokta gibi bir damla sudan olan insanın,bütün vücudu çürürken acb-uz zeneb denilen kuyruk sokumu bir nokta gibi kalıp çürümeyip,tekrar ondan teşekkül edeceği gibi…

Ezeli olmayan ebedi olamaz. Belli bir noktadan başlayan netice de belli bir noktada biter. Başlangıç neticeden,netice de başlangıçtan haber verir.

“Ve keza,hardaleden daha küçük kuvve-i hafızasında öyle bir latife-i müdrike bırakılmıştır ki,o hardalenin tazammun ettiği geniş alemde o latife daimi seyir ve cevelan etmekte ise de,sahiline vasıl olamaz. Maahaza,bazen bu büyük alem o latifeye o kadar darlaşır ki,alem o latifenin karnında bir zerre gibi olur ve o latifeyi,bütün seyahat meydanlarıyla,mütalaa ettiği kitaplarıyla o hardale dahi yutar,yerinde oturur,karnı da ağrımaz.

İşte,insanın mütefavit mertebeleri bu sırdan anlaşılır.

Evet,bazı insanlar zerrede boğulurlar,bazısında da dünya boğulur.Bazılarda kendisine verilen anahtarlardan birisiyle kesretin en geniş bir alemini açar,fakat içinde boğulur,sahil-i vahdet ve tevhide zorla vasıl olur. Demek insanın seyri ruhanisinde çok tabakalar vardır. Bir tabakada,insanlara huzuru Tevhid,pek suhuletle nasib ve müyesser olur. Bir tabakasında –gaflet ve evham öyle istila eder ki- kesret içinde gark olmakla,tam manasıyla tevhidi unutmuş olur. Sükutu suud,tedenniyi terakki,cehl-i mürekkebi yakin,uykunun son perdesini intibah zan ve tevehhüm eden bir kısım medeniler,ikinci tabakadaki insanlardandır. Onlar,hakaik-i imaniyeyi derk etmekte,bedevilerin bedevileridir.”[2]

Nokta vahdet ve tevhidi ifade eder,temsil eder. Eşyalar ise kesret ve çoğunluğu,ondaki yoğunluk ve boğulmayı ifade eder.

“Mahiyeti beşerde pek ince bir ip,insanın vücudunda şuurlu bir kıl,şahsın kitabında bir elif kıymetinde ve miktarında olan enenin iki vechi vardır. Biri,hayra bakar. Bu vecihle yalnız kabili feyizdir,fail değildir. Diğer vechi ,ise,şerre bakar. Bu vecihle kendisini fail bilir.”[3]

“Eğer,vaktiyle o enenin şiddetli bir terbiyeyle başı kırılmaz ise,büyür,insanın vücudunu yutar.”[4]

Bir nokta gibi olan ene yani benlik bir yandan kainatı yutarken,diğer yandan da marifetullah olan Allah’ı bilmek,kendinde yerleştirmek için,ebede doğru uzanır ve büyür…

9-3-1996

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Mesnevi-i Nuriye.B.Said Nursi.177.

[2] Mesnevi-i Nuriye. B. Said Nursi. 178.

[3] Age.167.

[4] Age. 168.




HİKMETLİ SÖZLER

HİKMETLİ SÖZLER

-Âyet-te:”Her şeyi halk ve icad etmiştir.”buyurulur.

-Bediüzzaman:”En büyük hidayet,hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak,batılı batıl göstermektir.”[1]

-“Medar-ı hamd olan şifa,hidayet ve rızık gibi nimetlerin şükrüne başkaların müdahelesinin olamıyacağı.”[2]

-Evet bütün bu hakikatlar göstermektedir ki;Hidayet,doğrudan doğruya Allah’ın bir ihsanı ve ikramıdır. İnsanın istidadıyla münasebettar olarak…

-“De ki:herkes,kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu,Rabbiniz en iyi bilendir.”[3]

-Benim babam dindardı? Hocaydı?”Bu ifadeler ahirette senet olarak kabul edilmez. Zira onun kendi senedi,kendisi için ne derece;bir kurtuluş akçesi olacaktır?

-Peygamberimizin amcası bile olsa?”Ebu Talib,putlara tapan kavminin dini üzere idi”[4]

-“Sen dilediğin kimseyi doğru yola eriştiremezsin,lakin ancak Allah dilediğini doğruya hidayet eder. O hidayete gelecek olanları pek iyi bilir.”[5]

-Hz. Âişeden:”İnsanlar peşi peşine İslama dönmeğe başlayınca,Helal ve Haramları bildiren ayetler nazil oldu.”[6]

-“Ümmetimin seyahati cihaddır.”(Hadis)

-“Kötü tuzak ancak sahibine dolanır.”[7]

-“Öbürleri ise hileler yaptılar,komplolar hazırladılar. Allah’ta onların hilelerini,komplolarını boşa çıkardı. Allah,hileleri boşa çıkarmakta pek güçlüdür.”[8]

-Ahmed bin Hanbele;Neden ashab-ı kiramdan keramet nakledilmemiş de,onlardan sonra gelenlerden çok keramet nakledilmiştir? Sorusu üzerine cevaben;

“Ashab-ı Kiramın imanı kuvvetli olduğundan…”

-Ebu Yezid el-Bestami:”Havada uçan ve suyun üstünde yürüyen birisini görürseniz ona aldanmayınız. Onun Allah’ın emir ve yasaklarına karşı olan durumuna bakınız.”

-Abidlerden sudur eden kerametlerin alimlerinkine nazaran daha çok olmasının sebebini İmam-ı Nevevi şöyle açıklar:”İbadete nazaran ilimdeki ihlasın daha fazla olmasındandır.”

-En büyük keramet istikamet üzere olmaktır.

-Taberani de nakledildiği üzere,İbni Mesud rivayet eder:”Hz. Ömer bir cinniyle güreşir. Üç defa onu yere çarpar.

Cinnin,Âyet-el Kürsiyi okuyor musun? sorusu üzerine Hz. Ömer:”Evet-deyince Cin:Eğer sen bir evde Ayet-el Kürsiyi okuyorsan,orada şeytan duramaz. Eşek anırması gibi homurdanarak çıkar ve sabah oluncaya kadar giremez,der.

-Beyhaki-nin rivayetinde Cabir:Şehitleri mezarından çıkarırken,kazma Hz. Hamza-nın ayağına isabet etti ve ayağından kan fışkırdı,buyuruyor.

-Özel olan değil,güzel olan makbuldür.

-Sözler,özlerden çıkıp,özlü olmalıdır.

-Satırdan değil,sadırdan konuşmalı. Ta ki tesir etsin.

-Diller duyguları söyler. Duygular dilleri dillendirir.

-“Bütün himmeti karnına giren şey olan kimsenin kıymeti de,karnından çıkan şey kadardır.”(imam-ı Şafii)

-Semerkant saykalı rûy-i zeminest.

Buhara kuvveti İslâmi dinest..

-İmam-ı Âzama Kadılık teklif edildiğinde;-Yapamam-deyince Melik;”Yalan söylüyorsun”dediğinde,o halde,zaten yalan söyleyen Kadı olamaz,der.

-Ana rahminden çıktım geldim pazara.

Kefenimi aldım,döndüm mezara.

-Hadis-de:”Ağlama ya Muaz,çünkü ağlamak şeytanın vesvesesinin neticesidir.”[9]

-Saltanat dedikleri ancak cihan kavgasıdır.

Olmaya baht-u saadet dünyada vahdet gibi.”(Kanuni)

-Düşmanların ölmesin,bilakis senden keder verecek şeyleri görünceye kadar yaşasınlar;sen ise,nimetten ötürü hep hasede hedef ol. Bil ki kamil kimse kendisine hased edilendir.”[10]

-Cânı cânan dilemiş vermemek olmaz ey dil.

Ne niza’ eyliyelim ol ne senindir ne benim.[11]

-Aşk ve muhabbet;öyle bir iksirdir ki,her şeyi ve her şeyini maşuk ve mahbubuna feda ettirir.

-Her insan bir kitaptır. Öğretmen bir kütüphane. Herkes kendi kitabını okurken,öğretmen kitapları okur. Bir yandan okur,bir yandan okutur. Bir yandan da dokutur. Oda her nevini. Okur,okutur,dokutur…

-Yıllardır önümüze yığılan-Dikilen-çıkılıp,çakılan barajlar;büyük bir birikimle yıkılmaktadır.

-“Evet sen,iş görmek ve haller irşad etmek vazifesiyle mükellef olarak dünya hapishanesinde bulunuyorsun.”[12]

-Allahım! İlimdeki rızkımı artır. İstikametimi daim kıl. Bu yolda da kaim,sonumu iman ve şehadetle hatimelendir. Amin…

-“En temiz kalb,içinde siyaset olmayandır. En iyi amel,kötü niyet olmaksızın yapılandır. En iyi nimet,alın teriyle kazanılandır.”(Ebul H. Harkani.)

-Birleşmiş Milletler meğer bir- leşmiş. Bir-leşmiş olmamak için, birleşmiş olmak gerek.

-Kul olmayan kül olur. Kül olmamak için kul olmak gerek…

-Eğer tarihe tüm kahramanların isimlerini yazsaydık;tarih çoktan kapanır,büyük zannedilen çok küçüklere hiç mi hiç yer olmaz ve kalmazdı. Ancak bizler sadece büyüklerin başlarındaki büyükleri yazmışız sadece… Yani büyükleri çıkaran büyükler yazılmıştır sadece. Gerçek büyüklerimizi bilmediğimizden ve de tanımadığımızdan küçük kalmışız,küçülmüşüz.. . Teemmel…

-Sevimsiz yetmişli yılları sevdim. Çünkü bana basamak oldu. Sevimli seksenli yılları sevemedim. Çünkü sefâhetiyle ayağıma bağ olup,beni bağladı,değerlerimi dağladı. Nefis sevindi,ruhlar ağladı…

Gerçek sevileni aradım. Önümdeki yıllar bana onu arattı. Leylanın Mecnunu aramasından öte…

-Aldanıyorlar! Bizde bitmeyen kaynak var. Musluklar kapansa da,akıp bitmeyen asıl var…

-Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki;bir yanda çakanlar,öbür yanda çakılanlar…

Hem açılanlar,hem açlar bir arada.

Açılanlar. Açlar.

Hem çalanlar. Hem de çalınanlar.

Çalanların çaldıkları,çalanlardan daha kıymetli. Kıymetsiz,kıymetliyi çalmakta. Varsa,kıymetleri ve değerleri çalınmakta…

Semada oturanlar,arz da gezenler. Biri sabitlerin yeri,diğeri yükselenlerin… Yerdekiler çakılırken,göktekiler,takılı…

Çakıldık,çünkü takıldık.

Astılar,asıldık. Çünkü takıldık.

-Baka baka yaktılar,yandık.

Yana yana baktık,yaktılar.

-Yıldızlar büyük değil,sen büyüksün. Onlar düşük, sen yüce.

Bir yandan da oluşan büyüklük yıldızların büyüklüğünden değil,bizim küçüklüğümüzden…

Bu yıldızlar da ne? Şeyyy…

Yüzüne konuyorlar.

Yüzün ne güzel! Güneşlere inebiliyor…

Tevazuundan çıkabiliyorlar…

-Yıllardır kendimi arıyorum,bulamadım. Kendimi kaybettim,hükümsüzdür…

Bulanların Ben-lik namına,şeyy..adresini bildirmeleri…duyurulur…

-Kaybeden kayıbların,kaybettikleri değerler ve kaybettirdikleri değerleri…

-Dünya;yerdekilerin göktekileri idare ettiği yer.

Bir cihetle de;göktekilerin yerdekileri idareye çalıştığı,çalıştırıldığı,alıştırıldığı yer.

Öyle yer ki;ne yerliği,ne yarlığı,ne darlığı,ne karlığı,ne de kararlılığı ve zararlılığı belli…

-Dünya;yerde-kilerin,kiler-deki yeri.

Karanlıkdakilerin çıkardıkları,neticesiz neticeler…

-Mahkumuz. Çünkü mağlubuz. Sebebi;Ma’lumuz,yani ma’lumunuz. Sonuç;Ma’lumumuz. Netice;Çetince…

-Düşünmeli… Düşündürmeli… Bedel,ne eder?

Zerafet,Letafet,Estetik,Muhabbet,Sevgi,Kardeşlik,İnsanlık,Maneviyat…

-Kaybettiklerimiz,Kaybettirdiklerimizdir. Aramayıp,aranılanlar…

Ne kadar da muhtacız… Aaahh… Büyük acımız. Bir yandan artan sancımız. Doğum yakındır,diyor.

Doğacak,biz-den doğacak. İnşaallah… Biz doğmıyacağız. Öyle mi?

Biz ölürsek,doğacak olan,ölü doğar.

Yalnızlık onu boğar.

Ölmemeliyiz ki,doğum olsun,sağlıklı doğsun,doğan yaşasın.

Bizim yaşamamız,nesilleri yaşatır.

Biz yaşıyorsak,geçmişin yaşayan değerlerindendir.

Geleceğin yaşaması,yaşamamıza,yaşatmamıza;yaşanılmamıza bağlı.

Ara nesil;yaralı nesil. Karalı nesil. Dağları yüklenmiş dağ-lı,dağ-dâr nesil,dağdâr olmuş…

-Kovamız delik,su dolmuyor. İpimiz,ipsizin elinde,bir türlü çıkmıyor. Kuyuya yanaşamıyoruz. Çünkü bizde değil. Bizim değil. O halde biz niye yaşıyoruz? Başkasının eline ipi vermek için mi?

-Hayatı;her an biten,devamı başkasına bağlı olan,kendisi ve sahibi için değil,sahib olanlar için yaşar.

Ne kadar? Nereye kadar?

Sahibini bulamayan,sahiblenilmez. Sahiblenilemez.

-Yitik;var değildir ve var olamaz. Varlığını bulamaz. Varlıktan söz edemez. Varlıktan dem vuramaz. Varlıkla boy ölçüşemez.

-Kayıp;ayıp ve kusurdur.

Kusur ise;dönülürse,ayıb değil,ayıbın kaybıdır.

Ayıb;bir eksikliktir. Yeri doldurulmalıdır.

-İnsan;dolduğu kadar olur.

Doldurulduğu kadar,oldurulur.

-Yollara,yolluklara mahkumuz.

Kim üst? Kimdir üstün?

Alt-lar üste,üstler alta çıkmış! Belki de çıkarılmış…

-Bu son-mu? Son-un habercisi mi? Amma,belli ki,belki sona varıyoruz. Sonuz demiyoruz…

-Son yol..son zaman..zamanın ötesine giden an..son an..an son..son anlar ve anılar…

-Her son bir ölüş değildir.

Nice son-lar vardır ki;ilkin,bir çok ilklerin ilki,ilkinidir.

Nutfe;bir ilktir. Alaka’nın habercisi olması yönüyle ise,bir sondur.

Mudğa,et ve kemik;bir çok ilklerin de sonudur.

Doğmakla yeni bir ilke imza atmaktadır. Doğmadıkça o bir ölüdür.

-Her oluş,yeni bir doğuştan haber verir.

Olmayandan ne bir doğuş,ne de yeni bir doğuş beklenilmez.

-Dünyanın sonu,ahiretin başlangıcıdır.

Ahireti olmayanın dünyası da sondur. Son bulur. Bu bile mutlak son olmayıp,ondan önceki,bir daha başlangıcı olmayan bir sondur.

-Bitenler,kendini bitirenlerdir.

-Fişe takılanların ömrü,fişe takanların ve fişin ömrü kadardır.

-Başkaları tarafından beslenip besleyenler;başkasının zenginliğiyle övünenler gibidir.

-Peygamberler;yaratılışlarından evvel,peygamber olarak gönderilen bu mümtaz şahsiyetlerin istidatları tescil edilmiştir.

Bu sebeble;Vahiy ile beslenir,vahiyle toplumların istidatlarını keşfedip,inbisat ettirerek,madden ve manen beslenmelerini sağlar.

Diğer insanlar;vahiy vanasından,ilham musluklarına aktığı,akıtıp,damlattıkları nisbette,istidada sahib olabilirler.

“Sen olmasaydın,sen olmasaydın,varlıkları yaratmazdım.”Hadis-i Kudsisinin manası böylece tezahür eder.

-Men bende-i Kur’ânem eger can dârem.

Men hâk-i râh Muhammed muhtârem.

-Bu can devam ettikçe,ben Kur’anın kölesiyim.

Ben Muhammed Muhtarın ayağının tozuyum.(Mevlâna)

-Hadis-i Kudsi de:”Sen olmasaydın,sen olmasaydın,Eflâki (mahlukatı) yaratmazdım.”[13]

Deylemi-nin İbni Abbas-dan rivayetinde de Peygamberimiz buyurdu ki;Cebrail bana geldi ve buyurdu ve dedi ki:”Allah-u Taala buyuruyor:Ya Muhammed,sen olmasan cenneti yaratmazdım. Sen olmasan cehennemi yaratmazdım.”

Diğer bir rivayette;dünyayı yaratmazdım”der.

Hülasa,kitabında Sağani,mevzu olduğunu söylemekle beraber,mana bakımından sahih olduğunu söyler.[14]

-O zat Aleyhissalatu vesselam;makamı,makamı mahmuddur. Zira bütün ümmetinin imanına vesile o zattır. O halde ahirette de –essebebu kel fail- sırrınca,herkesten fazla ihsan,ikram ve lezzete sahib olacaktır. İnsanlığın yaratılmasına vesile yine odur. Varlıklarda onun vesilesiyle vücuda çıkmışlardır. En önemlisi;Allah’ın varlığının bilinmesine ve isimlerinin tecellisine vasıta elbette yine odur.[15]

-Basmaya mübarek kademi rûy-i zemine.

Pak etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm.

-Hadis-de:”Sizden hiç biriniz iman etmiş olmaz,hatta ben kendisine nefsinden,ehlinden ve bütün insanlardan daha mahbub ve sevgili olmadıkça…”

-“Allah’ın inayeti işin bidayetinde geçtiği halde,velayet işin sonunda zuhur eder.”[16]

-“Ben işâ (yatsı) namazından sonra,ta sabaha kadar hiç kimseyi yanıma kabul etmemişim.”[17]

-Biri sâlik diğeri mâlik. Hakka sâlik olmadan neye mâlik olunabilir? Mâlik sâlik ile kıymetlidir,değer bulur. Sâliksiz mâlikin kıymeti cüz-i ve geçicidir.

-Her şeyin ifratı kötüdür,muhabbetin de. Ya riyaya,yada kibre sebeb olur. Karşıdakini sevince;ya lâubaliliğe,yada onu sevmesiyle insan üstü görüp,onu da kibre sevk edebilir.

Rasulullah ise öyle değildir. O ne kadar sevilirse sevilsin,manayı harfi cihetinde kaldığından yerinde olacaktır.

-Elif okuduk ötürü.

Pazarlık ettik götürü.

Yaradılanı hoş gördük.

Yaradandan ötürü.[18]

-Behlül Dânâ kafaları üçe ayırıyor:Taş kafa,Boş kafa,Hoş kafa…

-Mü’minin kalbi;Allah’ın iki kudret parmağı arasındadır.[19]

-Güneşi öven,kendini övendir.

-Hadis-de:”Mezardakilerden yardım dileyin.”[20]

-Hadis-de:”Ölmeden evvel ölünüz.”[21]

-İbrahim tek ümmettir.[22]

-Derde kerim,derde kerim.

Mevlâmdır derde kerim.

Çütüm gam,derdim hicrân

Sürdükçe derd ekerim.

Buda beni,buda beni

Kes beni buda beni

Zülfün ejderha olmuş.

Korkarım yuda beni.

Ger ne hale düşmüşem

Beğenmir buda beni.

-Güldüğümü güldüğümü

Görülmüş güldüğümü

Felek gel isbat eyle.

Kim görmüş güldüğümü.

-Hadis-de:”İhtilafı metali’ dolayısıyla dünyada ezansız bir an yoktur.”

-Hadis-de:”Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki,eğer onlar- İnşaallah-demeselerdi,onlar ile o iş arası ebediyyen engellenirdi.”

-Hadis-de:“Ey müslümanlar biliniz ki,her müslümanın evinin etrafından kırk hane komşusudur. Ve yine biliniz ki;komşusunu rahatsız eden,cennete giremez.”

-“Bir evde dûzen olsa,düzen olmaz o evde.”(Keçecizade Fuat Paşa)

-İki hanımın olduğu evde,hânuman olmaz.

-Ehli imanın rüesalarını çürütmemek. İmam-ı Şa’rani;500 müridi olan şeyhe nakıs der. Onu görünce ona hürmet eder. Talebesi neden böyle yaptığını sorduğunda;500 kişi ona kalbini bağlamış,teveccüh etmiş,kırmamak lazım. Yoksa şimdi enkas diyorum,der.

-“Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar.”

-Keser döndü,sap döndü.

Bir gün geldi,hesap döndü.

-Sevgi;dikenlere gül atma sanatıdır.

-Nefret;Körler memleketinde,şaşıların hükümdar olmasıdır.

-Gel,gel beru savmu salâtın kazası var.

Sensiz geçen ömrü hayatın kazası yok.

-Ağanın malı gider,azabın canı gider.

-Ağanın malı züğürdün çenesini yorar.

-Tahsil cehaleti alır,eşşeklik bâki kalır.

-Postluların post kavgasında,post gidince,kavgada biter.

-Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın,cellatlar tarafından hal’ edilmesi için gelen imamın yanlışlıkla hal’ edilmeye çalışıldıktan sonra zorla kurtularak söylediği, her asırda geçerli olan sözünde;”Ricali devletle hayyen ve meyyiten takarrüb caiz değildir.”

-Ahirete her yerden kalkar. Özel bir yeren gitmek için beklemeye ve oraya gitmeye gerek yok.

-Ağız kör bir kuyudur.

-Hadis-de,Tevrattaki ibare:”Allah şişman olan alimlere buğz eder.”

-“Fikir kitabı (yazısı) Cebir kitabı gibi okunur.”(Cemil Meriç)

-Ölüm;ilmel yakinden,aynel yakin ve hakkal yakine bir geçiştir. Ölümden önce gaybi,ilmi ve imani olan meseleler,ölüm ile müşahede edilmiş ve marifet olmuş olmaktadır.

-Ölüm var ölüm. Ölün de görün.

-Ölüm;bir dereden atlamak gibidir.[23] Yani düz gidilen bir yolda öne çıkan dereyi atlamaktır ölüm…

-“Mutlak hakikatı Allah bilir.”(Peyami Safa) Çünkü mutlak hakikat,hakikatta yine O’dur.

-Dava adamı,mefkure insan,damıtımlı şuura sahib insan;insanların arkasından gittiği insandır. Bu özelliklerin arkasından giden,arkasından gidilendir.

-Mademki gelmişiz köhne cihane.

Derdimizi çeksin şu viranhane.

Gönül ne kahve ister ne kahvehane.

Gönül ahbab ister kahve bahane.

-Yüce Allah meleklere övünmektedir bu insanlarla. Peygamberimiz buyuruyor:”Yüce Allah arefe günü,akşam üzeri,meleklere:”Şu kullarıma bakınız. Toz toprak içinde,her uzak yoldan bana geldiler. Onlar,Rahmetimi umuyor,azabımdan korkuyorlar. Halbuki beni görmüş değillerdir. Acaba,görmüş olsalardı ne yaparlardı?”[24]

-Ğarkeden alimleri bir katre âb-ı mağfiret

Var kıyas et vüs’ati deryayı rahmet.

-Bir kefendir akibet sermaye-i şâh-u gedâ.

Pes buna mağrur olan mecnun değil de,ya nedir?

-Bayram odur cânan ile cânın beraber can ola,

Zevk-i tevhid ile cânın bir taze civan ola.

Bayram odur hubb-i sivâdan fariğ ola gönlümüz,

Hubb-u Mevlâ kalbin dibinde Dürr ile mercan ola.

Mevlâ bizi affede,bayram o bayram ola,

Cürm-ü hatalar gide,bayram o bayram ola.(Alvarlı Efe Hazretleri)

-Kilab-ı zulme kaldı gezdiğin nazende sahralar.

Uyan ey yâren-i şîr-i jiyan bu hâl-i gafletten. (Namık Kemal)

-Düzgünle gerilmez buruşuk bir yüz.

Boyayla incelmez kalın bir dudak.

İnsaf aynasına bir kerre bak da,

Kendini maskara etmeyi bırak.

-Senin dünyan,seni Mevlandan alıkoyan şeydir.

-“Kavmindeki alim,ümmetinin içindeki Nebi gibidir.”

-Sevgiliden sudur eden her şey güzeldir.

-Bir şeyi sevmen,seni kör ve sağır eder.

-Nefsin bineğindir. Ona rıfk ile muamele et.

-Açlık ve tokluğun desiselerinden kork. Açlığın şiddeti,tokluktan daha şerdir.

-Usulü terk edene,vusül haram olur. Ondan mahrum kalır.

-“Rabbin ile aradığın istek gecikmez ve nefsin ile aradığın istek müyesser olamaz.”[25] -“Kimin bidayeti parlak olursa,nihayeti de parlak olur.”[26]

-“O’nun yanında kendi kaderini bilmek istersen,seni nasıl bir işte bulundurduğuna dikkat et.”

-“Allah’ın yanındaki yerini ilmek isteyen,Allah’ın yerinin kalbinde nasıl olduğuna baksın.”

-“Nimetlerin varlıklarında kadirlerini bilmeyen,yokluklarında kadirlerini anlamış olur.”[27]

-“Bil ki;şeytan senden gaflet etmez. Sen de gaflet etme ki,senin perçemin onun elindedir”

-Hadis-i Kudsi-de:”Ey Adem oğlu. Eşyayı senin için yarattım. Seni de kendim için yarattım.”

-Bir anlık küfrün ebedi cezayı gerektirdiği tam bir adalettir. Zira:”Küfür ve dalalet cinayeti,nihayetsiz bir cinayettir ve hadsiz bir hukuka tecavüzdür.”[28]

-Hikmet;Hz. Âdem-le başlayıp,Peygamber Efendimizle (SAM) kemale ererek,zamanımızda da devam etmekte ve etmeye de devam edecektir.

-Bazı ilk-ler:”İlk defa Ömer bin Abdulaziz,mescidin dört köşesine minare yaptırmıştır.”[29]

-Ömer bin Abdulaziz hutbeden Hz. Ali’ye küfrü kaldırıp:”Muhakkak ki Allah adaleti ve ihsanı ve yakınlara vermeyi emreder,ve hayasızlığı ve çirkin işleri ve zulmü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”[30] ayetini koydurttu.[31]

-İlk Miras taksimi[32],Said Bin Rebi’ hakkındadır.[33]

-Halkı Uzza’ya (puta) ilk tapmaya davet edenler;Amr bin Rebia ve Haris bin Ka’b adındaki kişilerdi.

Uzza’ya tapmayı ilk benimseyen ve Kureyşlilere benimseten de Amr bin Luhay-dı.[34]

-Yeryüzünde ilk yapılan,Adem-in (AS) cesedi olmuştu.

-Kabil bin Adem oğullarından bir adam ilk defa put yapmıştır.

-Süva’ ilk tapılan puttur.

-Vedd,Süva’,Yagus,Yauk ve Nesr;iyi ve ibadette daim kişiler olup,ölümlerinden sonra beşi için put yapılarak ilk önce tazimde bulunuldu.

İkinci çağ gelince öncekinden daha da çok tazimde bulunuldu.

Üçüncü çağ gelince,bunların Allah katında ancak şefaatçı oldukları düşünülerek artık bunlara tapılmaya başlandı. Ve küfürlerini arttırdılar. Bunu üzerine Allah onlara İdris (Ahnuh b. Yared b. Mehlail b. Kaynan)-ı gönderdi. Bu durum Hz. Nuh’a kadar artmakta devam etti.

Nuh tufanında bunlar sellere kapılarak (5 put) Cidde’ye kadar sürüklendi,sular daha sonra çekilip üzerlerine toprak yığıldı. Ancak daha sonra bir kahin olan Amr b. Luhay Mekke’nin idaresini ele geçirip Cürhimileri sürdükten sonra cinni birisi kendisine putların yerini söyleyip onları götürerek,Arapları onlara tapmaya çağırmasını söyler. Amr’da onları yüklenerek Tihame’ye getirip halkı putlara ilk olarak ibadete davet eder.[35]

-Menat-ı ilk diken Amr bin Luhaydır.

-İslâmda ilk Kısas,Leys-lerden birinin Huzeyli-lerden bir adamı haksız yere öldürmesinden dolayı,İslâmda Kısas ile neticelenen ilk kan davası idi.[36]

-Bu gamlar kim benim vardır baîrin başına konsa.

Çıkar kâfir cehennemden güler ehli azab oynar.(Fuzuli)

-Cahilin fahri cem-i mâl iledir.

Arifin izzeti kemâl iledir.(Ahi)

-Ne sâl iledir ne mâl iledir.

Beyim ululuk Kemâl iledir.(Namık Kemal)

-Ulemanın kocayanı kocadıkça koç olur.

Cühelanın kocayanı kocadıkça hiç olur.

-Kimler geldi, kimler geçti bu felekten.

Kalbur ile un elerken, deve geçti bu elekten.

-Bevval-i çeh-i zemzemi lanetle anar halk.

Sen Kâ’be gibi kendini hürmetle benam et.

(Zemzem suyunu kirleten herif gibi olma. Sen kendini Ka’be gibi saygı ile meşhur et.)

-Neş’e ümid ettiğin sağarda senden gamlıdır.

Bir dokun bin ah dinle kase-i fağfurdan.

-Mazi hayal,manzar-ı âti henüz adem.

Hal oynatır şuurumu bilmem nedir bu dem.

-Bir ân imiş meâli kitabı vücudumun.

Ömrüm şu gâhgüsarım olan satrı mürtesem.

-Mecruhu sanma cerhi mücerreddir öldüren.

Âfât-ı bâtiniyedir aslı musibetin.

-Günahlar insanı kabalaştırır ve zulmani kılar. Sevablar ise;letafetleştirir ve nurani kılar.

-“Essebebu kel-fail “sırrınca bir insan;yaptığı bir kötülük sebebiyle,ne kadar insanın bozulmasına sebeb olmuşsa,o kadar insan sayısınca cezaya kendini müstehak etmiş olacaktır.

Hele bir de şu sür’at asrı olan asrımızdaki durum,günahta da sür’at peyda etmesine sebeb olmuş ise,birde buna çeşitli vesilelerle kutlamalarla çeşitli günahların tekrarı eklenmiş ise,o zaman o günahların katmerleşmesine ve cezalarında ona oranla artmasına sebeb olacaktır.

Sevabta da durum aynı olmakla beraber,Kur’an-ın ifadesiyle,asğari bire on ile sevab arttırılarak verilecektir. Zira Allah ihsan sahibidir.

-Melekler,emredilmedikçe ne cehenneme,ne de cehennemi merkezleri mekan ittihaz etmez ve edinmezler.

-Bediüzzamanın da belirttiği gibi;en büyük İngiliz siyaseti;Kur’an-ın ortadan kaldırılması veya müslümanların Kur’an-dan soğutulmaları..şeklinde planlanmakta ve de oynanmaktadır…

Peki,birkaç asırdır tüm şenâet ve denâetlere rağmen ne kadar ve nasıl başarılı olmuşlardır?

Atılan temellerin köklü olmasıdır ki,kökün sağlamlığı bu milleti ayakta tutmaktadır. Büyük çapta sarsan bu sarsıntıların köksüz oluşu tesirini de köksüz kılmaktadır.

Köklülerin köklü hizmetleri. Köksüzlerin köksüz tahribleri…

-“Dâd-ı Hak râ kabiliyet nist.”(Hak vergisi,halkın algısı nisbetindedir. Hak vergisi;hakkın haklıya hakiki,hakkı olan vergisidir.)

-Ölemedim. Çünkü elimde değil. Bu vücudun sahibi ben değilim.

Ölmek istedim. Hem de çok..gayet çok..çooook. Çok,ama ölemedim. Tâ ki dirilecek,tekrar daha güzel bir surette var olup,varlığa çıkacak. Tıpkı toprağa giren bir tohum gibi…

Tohum gibi olamadım. Tohum kadar da olamadım.

Tohum ben olamazken,ben o kadar,onun kadar olamadım. Vâa esefâ. Vah hasretâ…

Esef bitmeli,hasret gitmeli. İnsanlar ölmeli dirilmek için. Dirilere ihtiyaç var.Yaşayan ölülere ihtiyaç yok. Muhtaç da değiliz. Taç-da olamadılar ki;başımızda taşıyalım. Kaba. Tıpkı odun. Taş-da olamadılar ki,evimizin temeline koyalım. Böyle istemiş,böyle olmuş,ne yapalım?

-Benûn ve Hâfe-de:Senin oğulların ki,sana kızanlardır. Hafedelerin ise;sana hizmet edenlerdir.[37]

-Emşac;Erkeğin suyu ve kadının suyu rahimde birleştiği zaman karışık olması.[38]

-Eshâb-ul Meymene:Sağcılar.[39]

-Eshâb-ul Meş’eme:Solcular.[40]

-Samed:Her işte kendisi kastedilen,kendisine yönelinen.[41]

-Bir kâfir Rasulullahdan veya Kur’an-dan her hangi bir şey anlatabilir mi?(Nakil edebilir mi?) Şâfiiye göre;Normal bir insan olarak bahsedebilir. Kâfir olarak bahsedemez.

-“Alimin ölmesi alemin ölmesi.”derler. Evet. Zira bir arap şairinin dediği gibi:”Alemi bir şahsiyette toplamak kudretine zor gelmeyen Cenâb-ı Hakkın marifetinde yükselen ve kemal derecesine varıp,asrın ilmiyle mücehhez olan,bütün insanlara ilimde,şecaatta,ferağatta ve bunun gibi bir çok sıfatlarda denk olan bir zatın ölmesi alemin ölmesi demektir.

-Gökte yıldız ararken nice turfa (budala) müneccim.

Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârında.(Ziya Paşa)

-Ben bilmez idim gizli ayân hep sen imişsin.

Canlarda ve tenlerde nihân hep sen imişsin.

Senden bu cihan içre nişan ister idim ben.

Ahir bunu bildim ki cihan hep sen imişsin.

-Ararsan Mevlâyı kalbinde ara.

Kudüs’te,Mekke’de,hac-da değildir.

Eğer bir Mü’minin kalbini kırarsan.

Hakka eylediğin secde değildir.(Yunus)

-Eli boş gidilmez gidilen yere.

Rabbim boş gelmedim,ben suç getirdim.

Dağlar çekemezken o ağır yükü.

İki kat sırtımla pek güç getirdim.

-Bî-edeb mahrum bâ-şed ez-lutfu Rab.(Edebden mahrum olan,Rabbın lutfundan mahrum olur.

-Bî-edebrâ edebkerden,edebest.(edepsizlere edepsizlikle mukabelede bulunmak edebdir.)

-Diyâr-ı küfrü gezdim,beldeler,kâşâneler gördüm.

Dolaştım mülk-i İslâmı bütün virâneler gördüm.(Ziya Paşa)

– Sessizce düşünsek duyacaklar bir gün

Olmadıkları oldu sayacaklar bir gün

Onlar bu vehimle ellerinden gelse

Rüyalara sansür koyacaklar bir gün. (A.N.Asya)

Ö Ğ Ü T L E R :

-Kınayan kınanır,küfredene küfredilir,küfretmeyiniz.

-Irzınızı koruyunuz.”Eline-Beline-Diline sahib ol.”(H.Bektaş-ı Veli)

-Amca kızlarını amca çocuklarına verin.(Amr bin Gülsüm)

-Kadınların yerlerini erkeklerden uzak tutunuz,çünki bu durum gözleri koruyucudur,iffete sebebtir. Beraberlikte hastalık vardır.

-Dizginini tutmadığın iş seni üzer.

-Atufkâr olunuz.

-İkrâm ediniz.

-Hayırlı ölüm,hayırlı işte olurken olan ölümdür.

-Gadab ateştir. Ateş ormanları,gadab insanları yakar.

-Hayrı umulmayan,şerrinden korkulan sütsüzdür.

-Sevginizde eziyet etmeyiniz.

-Sabır gösteriniz. Sabır,içilmesi acı,neticesi şifalı bir ilaç gibidir.

-En büyük musibet,kötü haleftir.

-Etrafına yumuşak davran,tâki sevilesin.

-Mütevazi ol,tâki yükselesin.

-Güler yüzlü ol,tâki sana itaat edilsin.

-Büyüklere ikrâmda bulunduğun gibi,küçüklerede ikrâm et.

-Yardım dileyene yardımda bulun.

-Ziyaret edeni,ziyaret et.

-Hikmetli söz emin kılar,kötü söz yaralar.

-İhtiyarlara hürmet et,sen eğer ölmezsen ihtiyar olacaksın.

-Vefasız olma,vefakâr ol.

-Öğütleri tut,öğütte bulun.Öğüt ve iyilikler üzerine ol.

-Allahtan kork,Takva üzere ol.

-Hallerini düzelt,günahtan sakın.

-İzzetli bir ölüm,zillet ve acz-le geçen bir hayattan daha hayırlıdır.

-Ömür;bela ve bolluk üzeredir. Gün;sürur ve ağlama üzerinedir. İnsanlar lehinde ve alehyinde olurlar. Olan ise,olur.

-Denginizle evleniniz. Yoksa bekleyiniz. En güzel olanı,hayası güzel olandır. Ahmak ve zayıf akıllı olandan sakınınız.

-İyilik üzere olmak,kötülükten korur.

-Sılayı rahmi kesmek,sıkıntı ve ihtiyarlık verir.

-Kin iyiliğe manidir.

-Gençliğinizi yeyip,fani etmeyin,Zaman sizi eskitmeden,kendinizi yenileyiniz.

-İyilerle oturun,iyi olun.

-Zaman iki memelidir;Birinden acı,diğerinden tatlı çıkar,sen tatlı olanı sağ.

-Yardımlaşın. Zira iyilik ve yardım paylaşıldıkça artar.

-Dilinize sahib olun. Zira siz söylediğiniz sözünüzün esirisiniz,söylemediğiniz söz sizin esirinizdir.

-Kişinin ölümü iki dudağı arasındadır.

-Bolluk anında şımarmak ahmaklık,zorluk ve belada acziyet akılsızlıktır.

-Çaresi olmayan şeyin çaresi,sabırdır.

-Gülünmeyecek şeye gülmeyiniz.

-İstenilmeyene icabet etmeyin.

-Vakar sahibi olun.

-Geveze,gece odun toplayan gibidir. Elde edemez,eldekini kaybeder,hata eder.

-Hayra delil olan yapan gibidir.

-Ailesi bozulan,suda boğulan gibidir.

-Sözün özü kısa olanıdır.

-İşlerin en doğrusu yanlışların terkidir.

-Israr etmeyiniz,usandırır.

-Susmak muhabbeti kazandırır.

-İşlerin en hayırlısı vasat ve orta olanıdır.

-En hayırlı arkadaş,saliha hanımdır.

-Nefsini ayıplamayana öğüt fayda vermez.

-Edeb,rıfk ve yumuşaklıktır,rıfkda berekettir.

-Binek sahibi olunuz.

-İnsanların en sevgilisi,hak sahibine hakkını verendir.

-Hayat gidiyor,ömürde süratle gidiyor. Aldanmakta fayda yok.

-Dün nerede? Dündekiler nerede? Hani Melikler? Nerede Cebbarlar? Nerede güzel yüzlüler,Gençler ve Gençlikler?Nerede şehirler imar edenler? Kendilerine ne imar ettiler,mamurmu ettiler,mahrum ve harab mı ettiler? Nerede kendisinden sonrakilere mal biriktirenler,sonrakiler ve malları? Hep gittiler ve unutuldular… İbret alınız ey akıl sahibleri…

-Yemeyeceğinizi biriktiriyor,elde edemeyeceğinizi arzu ediyorsunuz!

-Cimriliğin bir kısmı,nifakın şubesindendir.

-Dünya gurur ve aldatma üzerine kurulmuş ve dürülmüştür.

-Dünya,peşine düşülen acuze bir kadın gibidir.

-Sahi olun. Hadisde:”Sahi,Allahın mahbubudur,fasık olsa bile. Bahil ve cimri Allahın düşmanıdır,salih olsa bile…”

31-12-2000

MEHMET ÖZÇELİK

[1] İşarat-ül İ’caz.sh.23.

[2] Şualar.sh.18-20.

[3] İsra.84.

[4] Muhtasar Tefsir-i İbni Kesir.(Arapça) 3 / 650.

[5] Kasas.56,bak.Bakara.272,Yusuf.103.

[6] Kur’an Tarihi ve Kur’an Okumanın Edepleri. Ahmet Cevdet Paşa.. veA. M. ed-Debba.Terc.Y.Doç. A.O.Y. sh.39.

[7] Fatır.43.

[8] Al-i İmran.54,İbrahim.46,Nahl.45,Neml.50,Mü’min.(Ğafir)45.

[9] Hadislerle Müslümanlık. 3 / 935.

[10] Tefsir-i Kebir. Fahreddin-i Razi. 3 / 335.

[11] Hak Dini Kur’an Dili. E. H. Yazır. 4 / 2624.

[12] Mesnevi. mevlana. Terc. Tahir-ul Mevlevi. 1 / 134.

[13] Şualar. B. Said Nursi.sh.521,Mesnevi-i Nuriye. B. S. Nursi.sh.38,El-Acluni,Keşful Hafa. 2/ 22, 2 / 164,No.2123,Mektubat. İmam-ı Rabbani. 2 / 320,Mevzuatül Aliyyül Kari Terc. sh.99,Sonsuz Nur. M. Fethullah Gülen. 1 / 8.

[14] Risale-i Nurun Kudsi Kaynakları. A. Badıllı.sh.368-371.

[15] Bak. Tasavvuf . Mahir İz.sh.59-60.

[16] Cüneydi Bağdadi. T. Kebir. 16 / 240.

[17] Emirdağ Lahikası. B. Said Nursi. 1 / 263.

[18] Mesnevi. Mevlana. 1 / 57.

[19] Mearif.sh.50.

[20] Age.sh.266

[21] Age.290.

[22] Age.315.

[23] Bak. Mesnevi-i Nuriye. B. Said Nursi. sh. 177.

[24] İslam Tarihi. Medine Dönemi. A. Köksal. 10 / 269,Müslim-Sahih. 2 / 983,Hakim. Müstedrek. 1 / 464, Beğavi. Mesabiu-us Sünne. 1 / 128.

[25] Hikem-i Ataiyye. T. A. İskenderani. sh. 20.

[26] Age. sh.21.

[27] Age.127.

[28] Lem’lar. B. said Nursi. 77,76,262, Hak Dini Kur’an Dili. age. 3 / 2112.

[29] İslam Tarihi. Medine Dönemi.age. 1 / 134.

[30] Nahl.90,A’raf.33Maide.8,İsra.26.

[31] İbni Esir. 5 / 39,57.

[32] Nisa.11.

[33] İslam Tarihi. Medine Devri.age. 3 / 808.

[34] Age. 9 / 359.

[35] Age. 9 / 354.

[36] Age. 9 / 450.

[37] Nahl.72,İslam Tarihi.Medine Devri.age. 5 / 184.

[38] İnsan.2,Age. 5 / 184.

[39] Vakıa.8

[40] Vakıa.9,age. 5 / 184.

[41] İhlas.2,age. 5 / 184,bak. Heysemi. Mecmauz-Zevaid. 6 / 303-310, 9 / 278-284.




EVLİYA BAHÇESİNDEN PIRLANTA SÖZLER

EVLİYA BAHÇESİNDEN PIRLANTA SÖZLER

“Kula,Allah Taâladan yüz çevirme hali gelince,evliyaya sataşmaya başlar.”(Ebu Turab)

“Bu alemde göç eden,beraberinde iki ilim götürür. Biri,Allah Taalaya karşı marifet ilmi,diğeri de ahiret yerlerine,makamlarına dair ilim.. ikinci şıkka dahil ilim şunun için gerekir: Hakkın bir tecellisi olunca,şaşırmaya ve o tecelliyi bilmeden inkar edip:-Senden,Allah’a sığınırım..demek hatasına düşmeye.. O tecelliyi anlamıyanların inkara sapacaklarına dair rivayet vardır.

Kardeşim,anlatılan iki ilmin ahiretteki meyvesini elde etmek için,onları keşif yolu ile burada kazan. Bu dünyanın bilgilerini pek yüklenme. Allah yolunda muhtaç olacağın kadarını al. Onları da, hak ehlinin iyiliği için kullan..”(Muhyiddin-i Arabi)

“Nefis övüldükçe kirlenir,zem edildikçe de temizlenir.”(Havvas)

“Ahirete ait işlerde zarar etmektense,dünyaya ait işlerde zarar ediniz. Böylesi sizin için daha hayırlıdır.”(Hz. Ömer)

“Sizin için korktuğum şeylerin en başında,hevâya uymak ve uzun emelli olmak gelir. Hevâya uymak,hak yoldan alır Uzun emelli olmak ise;ahireti unutturur.”

“Bilgisiz yapılan ibadette hayır yoktur. Anlayış vermeyen ilimde hayır yoktur. Tefekküre götürmeyen kıraatte (Kur’an okumakta) hayır yoktur.”

“Kalbler;içi boş kablara benzer;hayırlı olan, hayırla dolu olanıdır. “

“Takva;hataya devamı bırakmak ve amellere güvenip aldanmamaktır.”(Hz. Ali)

“Mü’min serçe kuşu gibidir. Halden hale geçer,her gün bir başka olur.”(Ebu Ubeyde)

“İnsanları bir dikensiz yaprak gibi bulmuştum. Bir sabah baktım ki,yaprak değil,diken olmuşlar.”(Ebud-Derda)

“Ey Ademoğlu,dünyaya kalıbınla sahib ol. Fakat kalbini ve himmetini ondan ayır.”(A.bin Ömer)

“Bu konağın sahibi;bizi burada bırakacak olsaydı,onu dünya meta-ı ile doldururduk. ne çare ki o;bizim bu evden naklimizi istiyor.”(A. Ğıfari)

“Dağlar dahi,birbirine karşı azsa ; azgın cezasını bulacaktır.”(A.bin Abbas)

“Sizden biri,kırkını bulunca Allah’dan çekinme tavrını takınmalı.”(Mesruk)

“İnsanlar kıyamet günü;hudutsuz bir şekilde Cenab-ı Hakka,diledikleri gibi bakarlar.”

“Dünya senin bineğindir. Binebilirsen,seni taşır. O sana yüklenecek olursa,öldürür.”

“Dünyayı arayıp,ahireti bulanı hiç görmedik. Ama,ahireti arayıp,dünyayı bulanı gördük.”(Ebu S.H.Basri)

“Bana göre,en çok korkulacak şey kadınlardır.”(S.bin Müseyyeb)

“Dünyanın az şeyine dalmak,ahiretin çok şeyini kaybetmektir.”(Kurazi)

“Tanınmamak istedikleri için tanındılar.”( Uyeyne)

“İyi amel;bedene kuvvet,kalbe nur,göze aydınlık getirir. Kötü amel;bedeni yorar,kalbi zulmete boğar,gözü kör eder.”(Ali)

Buhari için:“Buhari-i Şerife yazdığı her hadisi şerif için,iki rekat şükür namazı kılmıştır.”

“Ahir zamanda;her kabilenin beyi,münafıkları olacaktır. Onları bu beylerden korumak lazım. Çünkü onlar öyle bir illettir ki;şifası yoktur.”(Fudayl)

“Dün,öldü,bugün,son nefesini vermede. Yarın-da henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve yararlı iş yapmaya bakın.”(Bişri Hafi)

“Dünya,kendisini arayandan kaçar. Kendisinden kaçanı da arar. Kaçana kavuşunca yaralar. Kendisini arayıb bulanı da öldürür.”(Darani)

“Açlık nurdur;tokluk da ateş. Şehvet de odun. Şehvet ve tokluk bir araya gelince,ateş yanmaya başlar. Taa,sahibini yakıp bitirinceye kadar sönmez.”(Razi)

“Çocukların terbiye edilecekleri yer mektebtir. yol kesen şakilerin terbiye ve ıslah yeri ise,zindandır. Kadınların terbiye ve ıslah yeri ise,evleridir.”(Hakim)

“Ey ademoğlu,sana dünyalık verirsem,onunla meşgul olursun. Vermediğim zaman ise,bütün gücünü onu aramaya sarf edersin. Halin böyle olunca ne zaman bana döneceksin.”(H.Kudsi)

“Nurlar sırlara yerleşince,dış duyular iyilik konuşmaya başlar.”(Hamid)

“Bu ümmete öyle bir zaman gelecek ki,o zamanda bir mü’min için;maişetini temin yolunda,münafıka dayanmaktan başka çare kalmayacak.”(Sekafi)

“Ruhlar ervah aleminde yaratılmıştır. İşte bu sebebten durmadan yükselir,müşahede haline ererler. Orada ferah bulurlar.”

“Cesetler gam ve keder içinde yaratıldı. İşte bu sebebledir ki,fani şehvet talebinde bulunur ve onu elde edebilmek için gayret sarfederler. Ve sonunda;gam,keder ve sıkıntı içinde kıvranırlar.”

“Nefsin seni yürütür..Yaya olaraktan..Kalbin ise,seni uçurur..Durum bu olunca;düşün,taşın..Vuslat alemine seni hangisi daha çabuk erdirirse..Ona yapış..Onun gidişine ayak uydur..”(Ebu İshak)

“Hatarat nebilere,vesvese velilere,fikirde avam halka hasdır.”(Ebul Abbas)

“Velayet halinin sonu,nübüvvet halinin başlangıcıdır.”(Nasrabazi)

“Kalbin dereceleri yükseldikçe,onun için sıkıntılar,daha da artmaya başlar.”(Betaihi)

“Cisimler,kalemler gibidir. Ruhlarda kağıt..Nefislerde hokka..”(Ebul Vefa)

“Özünde bir kimseyi kötülükten çeken bir duygu yoksa,onun kalbi viranedir.”(Beka)

“Allah Taâla,acâibattan her ne ki yarattı..İlla onun bir suretini,adem oğluna nakşetti..Ve her ne zaman ki,bir garib iş icad etti;illa onu adem oğluna musallat eyledi..Ve her ne zaman ortaya bir sır çıkardıysa,illa onun bilgi anahtarını adem oğluna verdi… İnsan alemin muhtasar bir suretidir.”(Kürdi)

“İhlas odur ki;Hakkı müşahede anında,halk gözünden ve gönlünden siline;kalmaya..”(Mağribi)

“İrfan sahibi,marifet makamında kemale erince,Allah Taâla ona vasıtasız ilim ihsan eder. Bu hali bulan arif zat;ilimleri,manalar sayfasından yazılı olarak alır. Ve,ondaki işaretleri anlar;marifet yoluyla onların,mana ummanına dalar. Tılsımlarını çözer. Öğrendiği her şeyin,yalnız ismini değil,resmini de görür,bilir.”(Düsuki)

“Sır alemindeki derecenin yüksek olması;niyetindeki himmetin yüksekliğine bağlıdır.”

“Hakka uzaklık ve perdeler sebebi iledir ki,hakka uzaklık durumu meydana gelir.”(Kebir)

“Yaptığın bütün ibadetlerde,en büyük gayen;ancak ibadet ettiğin zata yakınlık olsun.”

“O ki,bir parçadır;o bir cüz sayılır.. Külli olanı;bütün varlığı,zatı ve sıfatı ile kuşatanı o nasıl ihata edebilir.”

“Kalb var ya;Kalb..İşte o;Ruh nurunun bir gölgesidir..Ruha gelince..O da kalbten ve ruhtan ötelerde olan sırrın bir gölgesidir. Sır ise;Tekvin alemlerinin ilk anlarında hasıl olan,ilk hakikatın bir tecelli şuasıdır..Nefse gelince..O da,şehadet alemine,kalbin bir teveccühüdür..Meylidir. Ve kendisine ait şehadet aleminin tedbiri için iltifatıdır.”

“Gafili görmek,kalb için öldürücü bir zehirdir.”

“Şu nefislerden sakınınız. Sebebine gelince;onların,yapılan taat ve ibadette ortaya çıkan bir sürü afetleri ve gaileleri vardır.”

“Hakikat öyle yücedir ki;ona yaratılmışlardan bir şeyi mükafat olarak vermekten tenzih etmek gerek. Ancak onun mükafatını,alemlerin Rabbi olan Allah verir.”

“İsterse tek defa olsun..Bir kalb,yaratıcısı huzurunda zilletini kabul ederse,mutlaka bundan faydalı çıkar..Nur alır..Hayır bulur.”

“İyi düşün ki,bu beşeri alemde tezahür eden ilimler ve ameller:Su,çamur ve kan arasından sızıp meydana gelir..

Hiç kimse içtiği sütün tam manası ile halis olduğunu iddia edemiyeceği gibi,yaptığı amelin ve elde ettiği ilim çeşitlerinden her hangi birinin de bütün beşeri şaibelerinden temiz olduğunu da iddia edemez.”

“Her ne zaman ki,mü’min kul,sadâkata dayanarak imanın hakikatını tazeledi,bu defa ona başka bir vazife düşer..ki o vazifede,iman ocağında,bütün alemi ekvânı eritmek olacaktır.”

“En büyük nimet,fani varlığı,tam zenginlik olan baki varlığa katabilmektir..ki buda,en büyük ilahi zenginliğin gölgesinde olacaktır.”

“Marifet oku hiçbir zaman durmamalı..Esas hedefine ulaşmak için durmadan ilerlemeli..Onun ilerlemesi,bu hayat boyu devam etmelidir. Çünkü o,durduğu an,yok etmek için kendisine bir hedef bulmak zorunda kalır.. Bilmeli ki,onun seçeceği ilk hedef kalbdir..

Esas hedefini vurmadan durduğu an da,kalbe saplanır;iki alem içinde onu,yaramaz bir hale getirir.”(D.Kebir)

“İlahi tecelli nurunun saltanatına ancak,bu beşer tahammül edebilir..Dağa gelince..O da;en ufak bir tecelli karşısında,parça parça atılır..Bir hallaç pamuğu gibi..

Sebebine gelince:Bu beşer,yani insan pek asil bir şekilde yaratılmıştır. Ama,dağ böyle değildir.“(D.Kebir.)

“Ey kulum,bana gelirken,irfan duygumu da beraberinde getirirsen..Sana yaratılmışların miktarı kadar sevab yazarım.”(Kudsi Hadis)

“Kendi zatın bir aynadır. Kendi şeklü şemâiline gelince;o dahi kendi özüne bir ayinedir.”(D.Kebir)

“Aslında ruhların,nevi şahıslarına münhasır bir şekilleri yoktur. Yani, bu kalıb da görünüşleri itibari ile..

Ancak onun bir nuru vardır ki;buda isyan halinde,bulunduğu yerden çekilip gider. İşte o zaman,yokluğu hissedilmeye başlanır. Çünkü o anda bazı alametler de belirir.

İşte bundandır ki:Adem aleyhisselam ve beraberindeki,asi olup hata işledikleri zaman;ruhun nuru çekildi ve ayıp yerleri açıkta kaldı..

İsyan ve ruhani nur,bir arada olamazlar. Çünki ruh,daima Rabbını müşahede eder..İş bu müşahede sebebi ile,kendisinin bulunduğu yerde isyanın lafı edilmez.”

“Cennet matlub,cehennem de talibdir.. İş bu sebebledir ki;cennet taleb muamelesi görür..Cehennem ise;kaçmak..”

“Sen,kelime-i Tevhid zikrine devam et..ta ki onunla daha yücelere çıkabilesin.. Taa ötelere uçup gidesin de;ne sen kalasın,ne de Tevhid kelimesi..Kelimesinden de geçip,aslına eresin..Bulasın ve olasın..”

“İnsanları,irfan sahibi zattan alıkoyan şeyler ancak;kalblerin de mevcud olan şirkleridir.”(D.Kebir)

“Belki onlar,irfan sahibi zata o şirk halleri ile de olsa,yaklaşmak isterler ama;irfan sahibleri,onları yanlarına yaklaştırmaz.. Kendilerinin içinde yaşadıkları,cem ve tefrid alemine onları yaklaştırmak istemezler..Çünki,onların nefisleri,şirk ve küfür kokusu sürünmüştür..

Sonra..Onların,şirk ve küfür kokusu sürünen nefisleri,ilahi nurun sıcaklığına dayanamaz..En ufak bir nur huzmesinden kaçar;ağyar gölgesine sığınırlar.”

“Bir kul;huzur nevinden her ne ki arttırır;o huzuru kadar vakitleri nurla dolar.”(D.Kebir)

“Cehennem ateşi,insanın ancak şirke belenmiş kısımlarını yer,bitirir. Oraya,yani cehenneme düşen ,mahiyeti itibariyle tamamen müşrik ise;bütününü ateş kaplar..Şirki az bulunduğu takdir de;o az yerini ateş yakar..

Cehennem ateşine,bazı mü’minlerin de düçar olmasının ve ateşin onlara da isabetinin yegane sebebi;isyanlardır ki;bu isyanları,kendilerinde hasıl olan gizli şirkin bir sonucudur.” (D.Kebir)

“Her gaybi vüsulün önünde şehevi bir engel bulunur.”(D.Kebir)

“Bu ümmet;bilhassa tevhidin hakikatlarını anlama yönünden ümmetlerin en kavisidir.

İşte anlatılan o kaviliğin bir icabı olarak;bedenin zayıf olmaları,ömürlerinin kısalığı şaşılacak bir şey değildir.“(D.Kebir)

“Dünya,insanlık manasının zuhur yeridir..”(D.Kebir.)

Ölümden sonra mahşer dahil;orada geçen zaman ise;iman nurunun parladığı ve zuhur bulduğu bir mahaldir..

Cennete girişten itibaren de;irfan sırrının zuhuru başlar..Orası da,bu sırra mahal..”

“Şayed,Allah Taâla,bu ruhları iki ağır kayda vurmamış olsaydı;onlar,tam bir uçuşla hakka uçar,giderlerdi..

Kayd,bağ ve zincire vurulma manalarına alınabilirse de..burada,şu manaya alınmalıdır:Emirler ve Yasaklar.. ki bu,İmam-ı Şarâninin kavlidir.”

“Şayet hakikatların ruhu olmasaydı;bütün yaratılmışlar,cansız kalırdı.”

“Allah Taâla,özellikle cennetteki seçme kullarına öyle bir kisve giydirecektir ki;onun ne belli bir rengi vardır..ne de deseni..

Orada tam bir tecelli vaki olacak olsa..kim dayanabilir ki.?. Cennetteki ağaçlardan bir tanesi olsun;tecelli cihetinden,hakiki vechesi ile meydana çıksa..Cennet ehli ona bakacak takati bulamaz..”

“Hocanın hizmeti,babanın hizmetinden evvel gelir..Çünki,baban senin,bu keder ve sıkıntı alemine gelmene vasıta oldu..Ama üstazın,yani hocan,seni safa alemine çeker..

Pederin seni bu esfel aleme getirdi..Ama üstazın seni,ala aleme aparmaktadır..

Pederin seni,bu su ile çamura karıştırdı;ama üstazın seni,yücelerin de yücesi alemlerin yerlileri arasına kattı..”

“Her ne ki,seni Hakkın zatından perdeliyor;işte günah odur..”

“Sen ki tam hazret alemine geçtin..Yani vahdete erdin..Artık orada:zamanın ve mekanın sözü olmaz..

Ne yana istersen bak..Sana kapalı bir taraf yoktur..”

“Yaratılmış olan her şey,kendi hal dili ile yaratıcısını tesbih eder..Ve,hemen hepsi yaptığı tesbihinde şöyle der:Halıkımı,ona karşı nakıs idrakimden tenzih ederim..”

“Nefse,kelime-i Tevhid anahtarının (La-yok) kelimesi ile gem vurulmuştur. Ta ki,bütün batıl davalarından döne.”

“Her mü’minin iman dolu kalbi,cesedinin kadir gecesidir. Ve her sene de bulunan kadir gecesi ise,o senenin kalbidir.”(Kebiri)

“Bütün peygamberler;rahmetten yaratılmıştır.Ama,bizim peygamberimiz –Sallallahu aleyhi ve sellem- rahmetin aynıdır.”

“Fakih odur ki:Kalb gözlerinden hicabı söker atar.”

“Nefsini bilen Rabbini bilir”hadisinde:”Bu o demektir ki:Her kim nefsinin zelil ve hakir olduğunu anlar ve aczini bilirse;Allah Taâlanın izzet ve kudret sahibi olduğunu anlar.”(Mürsi)

“Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer (R.A.hüma) risaletin halifeleridir. Hz.Osman ve Hz. Ali (R.A.hüma);nübüvvetin halifesi idi.”(Mürsi)

“Rasulullah (SAM) Efendimizin getirdiği şeriat nesih kabul etmez.Çünki o,kendinden evvel gelen ümmetleri getirdiğini camidir. Hepsini eksiksiz getirdi. Ve lüzumu olmayanları da kaldırdı.

Ayrıca kendine has bir özelliği de vardır. ki o;başkalarında yoktur.

Sonra o;sekizinci semadan yani kürsinin bulunduğu kattan nazil oldu. Zira orası tam ve sabit bir makamdır ve zatı ilahi ile kaimdir..hiçbir halde değişmez..

İş bu gerekçe iledir ki;Rasulullah (SAM) Efendimizin getirdiği şeriat nesih yani değişme kabul etmez..Ama diğerleri böyle değildir. Değişirler..şimdiki halleri gibi..”

“Şeytanın adı Ebu Mürredir.ki bu,onun çeşitli adlarından biridir. Yani;acı babası..babası şeytan,acı nefis..

..Çünki o,tadı bozuk bir varlıktır. Nereye girse,orayı mutlaka ifsad eder. Tıpkı hanzele suyunun sütü ifsad ettiği gibi..”

“Efendim,Şazili hazretleri buyurdu ki:-Muhabbet bir kutubtur..Diğer hayırlara gelince..hepsi o kutbun çevresinde gezegen gibidirler.”

“Akılların fazileti ondadır ki,fuzuli işleri terk eder,kinaye yollu anlatmak yeterli iken,sözle anlatmak cihetine gidilen işlerdir.”

“Ey Ensar zümresi..İnsanlar,koyunla,katırla yürüyüp giderken,siz göçünüze beni alırsanız razı olmaz mısınız? Ensar dan cevaben:

-Elbet razı olduk ve olmuşuz.”

“Öbür alemde sevabların ağırlık miktarı,bu alemde uğruna çekilen yorgunluk kadardır.”

“Öğrenci durumunda olan bir kimse,öğretenin ruhundan bir parçadır. Bir şeyden istifade eden bir kimsenin aklı da;o istifadeyi sağlayan kimsenin aklına bağlıdır. Biri asıldır;öbürü de parça.”(Seyyidi)

“Duyduğuma göre;Helal yoldan alınan gıda ile gelişen bir bedeni katiyyen toprak eritmez..çürütmez.yemez..”(Şihap)

“Bir kulu,ilahi yardım sararsa..Onun ömründen her zerre bir seneye bedel olur. Yani;başkalarının ömrüne bakarak..

Amma,Allah Taâla bir kimseden yardım elini çekerse..ömrünün bir senesi,bir zerre hükmünde dahi değildir.”(Berlisi)

“Allahu Taâlanın haram kıldığı şeylerden sakın ki,insanların en abidi olasın.”(Hadis)

“Gözü ama kimse kör değildir. Asıl ama,basireti kör olan kimsedir.”(Hadis)

“Ümmetim arasında her zaman kırk kişi bulunur. Bunların kalbleri,İbrahimin(AS) kalbi gibidir. Allahu taâla onlar sebebi ile kullarından belaları giderir. Bunlara Ebdal denir. Onlar bu dereceye namaz ve oruç ile yetişmediler.” Abdullah ibni Mesud:”Ya Rasulallah! Ne ile bu dereceye ulaştılar? diye sorunca:”Cömertlikle ve müslümanlara nasihat etmekle yetiştiler.”buyurdu.(Hadis)

“Ebrârın iyilik olarak yaptıkları,mukarrebler yanında günah olur.”(Hadis)

“Talib değil,matlub ol. Yani arayan değil,aranan ol.”

“İmanları ileride olanlar,Allahu Taâlaya yaklaşmakta ileride olanlardır. Bunların hepsi mukarreblerdir.”[1]

“Mukarrebler,Allahu Taâla için olmayan her şeyden,yemekten,içmekten,yatmaktan,konuşmaktan sakınırlar. Bunlar,din için niyet etmedikçe hareket etmezler. Yemeleri,ibadete lazım olan aklı ve kuvveti bulmak niyeti iledir. Her şeyleri Allah içindir.”(İ.Gazali)

“Bu ümmet,ümmetlerin en iyisi olduğu ve bu ümmetin peygamberi,peygamberlerin sonuncusu olduğu için,bunların alimlerine,israiloğullarının peygamberlerinin mertebesi verilmiştir. Peygamberlerin vazifeleri,bu alimlere yaptırılmaktadır. Bunun için,her yüz sene başında,bu ümmetin alimleri arasından bir müceddid seçilir. Hele bin sene geçince,geçmiş ümmetlerde bir ulül-azm peygamber (veya rasul) gönderildiği veya onu işi bir nebiye (her yüz senede bir gönderilen peygambere) bırakılmadığı gibi,bu ümmette de,tam bilgili bir alim seçilir. Bu zat,geçmiş ümmetlerdeki ulül-azm peygamberlerin işini yapar.”(İ.Rabbani)

“Harama bakmaktan gözünü muhafaza eden,kendini nefsinin arzularına kapılmaktan koruyan,sünnete uyarak zahirini,dışını süsleyenin,helal lokma yemeyi alışkanlık edinenin feraseti şaşmaz.”(Kirmani)

“Feraset,salih kimseleri temyiz ve teşhis etmek,bulup ayırmaktır.”(İ.Rabbani)

“Feraset,iman kuvvetinden doğmuştur.Kimin imanı daha kuvvetli ise,feraseti o nisbette keskin,şiddetli,isabetli ve doğrudur.”(A.Arvasi)

“İhlassız amel,sahte para gibidir,kabul edilmez.”(Külal)

“Tüsteriye:İnsanın nefsine en çok ağır gelen nedir?diye sorulunca:”İhlastır,der. Ve:”Zira ihlasta nefsin nasibi yani payı yoktur.”

“İhlas ile,uzun yılların ameli,işi,kısa zamanda ele geçer.”(İ.Rabbani)

“İlimlerden öyleleri vardır ki,onları ancak marifetullaha sahib olanlar bilirler. Onlar bu ilimlerden haber verdikleri zaman,marifetullaha sahib olmayanlardan başkası onları inkar edemez.”(Hadis)

Abdullah bin Mübareke:“Hz. Muaviye ile Ömer bin Abdulazizden hangisi daha yüksektir?”denilince:”Hz. Muaviye,Rasulullah efendimizin yanından giderken,atının burnuna giren toz,Ömer bin Abdulazizden kat kat daha yüksektir.”demiştir.

“Büyüklerden istifade edebilmek için kurbu ebdan istemeli,bunun için çalışmalı. Nimetlerin tamam olması,bedenlerin yakın olması iledir. Kurbu ebdan olunamazsa,yakınlık sebeblerini elden bırakmamalıdır.”(İ.Rabbani)

“Kabre yılanlar dışardan gelir sanmayınız. Sizin kötü amelleriniz kabirde sizin için engerek yılanıdır. Dünyada iken yediğiniz adamlar da kabre yılan olarak gelir.”(Abbadi)

“Biz muhabbet şerbetini içenlerdeniz. Bizim muhabbetimizin artmasına sebeb kalblerimize çeşit çeşit zevk bahşeden hadisi şerifler ve salavatı şerifelerdir.”(Dehlevi)

“Dünya sevgisi bütün kötülüklerin başıdır. Günahların başı ise küfürdür,imansızlıktır.”

“Nefsinin arzularına tabi olan,Allahu Taâlaya nasıl kul olur? Ey insan,kime tabi isen onun kulu olursun.”

“Gözümün nuru ve lezzeti namazdadır.” Hadisi”Allahu Taâla namazda zuhur ediyor,müşahede olunuyor. Böylece gözüme rahatlık geliyor.”demektir.”(Dehlevi)

“Malı seviyorsan,yerine sarf et de sana sonsuz arkadaş olsun. Eğer sevmiyorsan,ye de yok olsun.”

“Dünya ne demektir,biliyor musunuz? Gönlüne gelen ve seni Allahu Taâladan uzaklaştıran her şey dünya demektir. Seni O’ndan başka bir şey ile meşgul eden her şey de fitnedir. Bu kısa ömrü,Allahu Taâladan uzaklaştıran şeylere yaklaşmakla geçiren,O’ndan başka şeylerle meşgul olan kimse,ahiretini harab etmiş olur. Bu ise,akıl sahiblerinin yapacağı şey değildir.”

“Kişinin sözü amelinden çok olursa noksandır. Ameli sözünden fazla olursa kemaldir.”

“Allahu Taâlanın bir kulunu sevmediğinin alameti;o kulun,kendisine faydası olmayan boş şeylerle meşgul olmasıdır.”

“Ümitsizlik küfür içinde bir kapıdır. Allahu Taâlanın rahmetinden ümidini kesmek küfürdür.”(Ensari)

“Sabrın alameti şikayeti terk,musibet ve sıkıntıları gizlemektir.”(Harrazi)

“Allahu Taâla kocasına teşekkür etmeyen (ona nankörlük eden) ve onunla yetinmeyen,iktifa etmeyen kadına nazar etmez.”(Hadis)

“Allahu Taâlaya ilimsiz ibadet eden kimse,değirmene bağlı merkeb gibidir. Gün boyunca yürür,fakat hep aynı yerindedir.”(Hz. Ali)

“İnsanlar edebe,ilimden çok daha fazla muhtaçtır.”

“Eğer bir kul ömrü boyunca bir an riya ve nifaksız kalırsa,o bir anın bereketini ömrünün sonuna kadar duyar.”(Menazil)

“Alimleri hafife alanların ahireti,ümerayı hafife alanların dünyası,dostlarını hafife alanların mürüvveti yıkılır.”

“Eğer gıybet etseydim,anamı,babamı gıybet ederdim. Çünki sevablarımın onlara verilmesi daha hayırlı olur.”

“Şu dört cümle,dört bin hadisi şeriften seçilmiştir;Kadına güvenme,mala aldanma,mideni fazlaca doldurma,işine yarıyacak kadar ilim öğren.”(A.bin Mübarek)

“Annemin güzel terbiyesi yüzünden ruhlar alemiyle ilişkim kesilmezdi. Allah’dan gafil olmazdım. Çocukların arasında kendimi devamlı kusurlu görürdüm.”

“Yolumuz sohbet yoludur. İnsanlara hayret ediyorum. Niçin sohbeti istemezler,niçin sohbet meclisine katılmazlar,niçin Allah adamlarının yanında bulunmazlar?Halbuki sohbet ehlinin ev sahibi Allahu Taâla,teşrifatçısı Hz. Ali,sakisi yani su dağıtanı Hızır Aleyhisselamdır. Şayet sohbet etmek için yedi kişi bir araya gelse,yüksek makamlara erişirler ki,aralarında bir Allah dostunun varlığı umulur.

Cehri,açıktan Kur’an-ı Kerimi okumak ve sohbet,evlerden zulmeti giderir. Onun için sohbet olunan evin sahibi bildiği sureleri açık olarak okusun.”(A.Taği)

“Hiçbir ferd yoktur ki,ölüm meleği günde iki defa kapısını çalmasın.”(Kureşi)

“Şarap içmeyi adet eden,Vesene (puta) tapan gibidir.”(Hadis)

-İ.Rabbani anlatır:“Babamın bana:”Ehli beytin sevgisinin,iman ve hüsnü hatimeye yani son nefeste iman ile gitmeye büyük tesiri olur.”dediğini hatırlayınca,can verme anlarında bunu kendisine sordum.”Allahu Taâlaya hamd ve şükürler olsun,o muhabbetle ve sevgiyle doluyum,nimet deryasında yüzüyorum.”buyurdu.(Abdul Ehad)

“Azizim,evvelkiler çok amel etselerdi,az kabul ederlerdi. Şimdikiler az bir şey yapsalar,çok kabul ediyorlar. Bir gümüş verseler,bir altın verdik diyorlar.Çünkü şimdi bid’atlar çoğaldı,nefsin arzuları bir yerde mevcut,zulmet dalgaları ise,birbiri ardınca gelmektedir. Heybetinden öncekilerin ve sonrakilerin titrediği,cinlerin,insanların ve hayvanların dehşetinden şaşırdığı büyük korku geldi. Haşir ve neşir günü çok yaklaştı. Bir bölük cennete,bir bölük cehenneme gitsin,denecek gün geldi çattı. İşte bunları düşünüp uyanmalı,hakikatları gören gözleri açmalıdır. Akıllı gençlere,düşünen yaşlılara yazıklar olsun ki,gaflet pamuğunu kulaklarından çıkarmıyorlar ve gurur perdesini basiret gözlerinden uzaklaştırmıyorlar.

Azizim! Gençlik en büyük nimettir. Elden geldiği kadar en iyi vakitleri,en iyi işlere sarf etmelidir. Kıymetli cevherleri,çocuklar gibi oyuncaklarla değişmemelidir. İstidat toprağınız temiz ve yüksektir. Sakın onu boş koymayın. Yahut bozuk tohum ekmeyin.”(Serbendi)

“Hükümet,tekkeleri değil,boş mekanları kapattı. Onlar kendi kendilerini çoktan kapatmışlardı.”

“Kur’an-ı Kerim şifadır. Fakat şifa,suyun geldiği boruya tabidir. Pis borudan şifa gelmez.”

“Cemiyetteki ruh hastalıklarının sebebi,iman eksikliğidir.”(A.Arvasi)

“Alışkanlık çok çirkindir. İbadet de alışkanlıkla yapılmamalı.Çünkü alışkanlık halini alırsa ibadet adet olur. İbadeti adetten edeplerle ayırmak gerekir.”(A.Hüseyni)

“Allahım! Ben kul oldum,kul oldum, kul oldum.Kulluktaki vazifemi yapamadığımdan utanarak başımı eğdim. Her kul kapısından âzad olduğunda sevinir,mesrur olur. Bense ne zaman sana tam kul olursam o vakit şad olur,neşelenirim.”(Şirvani)

“Allahu Taâla bir kavim için kötülük dilerse,onlara mücadele kapısını açar,onları iş yapmaktan alı koyar.”

“Seni yaratan ne kadar yüce! Yağa benzer bir şey vermiş,onunla görürsün. Kemikle işitirsin. Bir et parçası ile konuşursun.”

“Kul,dünyadaki her halinden kıyamette hesap ve sorguya çekilecek. Hem de gün gün,saat saat. Bu durum da,Allah Taâlayı anmadığı bir an karşısına çıkınca,pişman olur ve kendini parçalamak ister.”

“Ashabı kiramda şu beş haslet vardı:Cemaata devam,Rasulullahın sünnetine uymak,cami yapmak,Kur’an-ı Kerim okumak ve cihad (İslâmiyeti yaymak) etmek.”(Evza-i)

“Şayet Allah’dan başkasını dost edinseydim,Ebu Bekri dost edinirdim.”(Hadis)

“Arif,her gün korku içindedir. Çünki o,hesap vaktinin her saat yaklaştığını yakinen bilmektedir.”(Faris)

“Allahu Taâla ile konuşmak isteyen,Kur’an-ı Kerim okumalıdır.”

“Allahu Taâlayı hatırlamıyanlar,ölüler gibidirler.”

“Yemek yemekten ve ilaçtan kesilen hasta misali,ilim ve hikmetten mahrum kalan kalb de ölüme mahkumdur.”

“Konuşunca Allahu Taâladan konuşanlar,amel edince Allah için amel edenler,bir şey isteyince de Allah Taâladan isteyenler gerçek marifet sahibleridirler.”(Musuli)

“Farzlar insan için sermaye,nafileler ise kar ve kazanç gibidirler. Kar sermaye olduktan sonra meydana gelir”

“Şu beş husus şekavet,bedbahtlık alametidir:Kalb katılığı,ağlamayan göz,hayanın azlığı (yokluğu),dünyaya rağbet etmek,ihtiras ve tulu emel arzusu.”

“Her kim bir binek ve yük hayvanına,lanet olsun,derse o hayvan hal diliyle der ki:Amin,lakin yüce Allaha hangimiz daha fazla asi ise,lanet onun üzerine olsun,der.”(Fudayl)

“Ne kadar yaparsan yıkılacaktır,ne kadar yaşarsan ölünecektir.”(Hacım)

“Her gördüğünü Hızır bil,her geceyi Kadir bil.”

“Herkes yahşi (güzel,iyi) biz yaman,herkes buğday biz saman.”

“Kim hürriyeti murad edinirse ubudiyeti,kulluğu sıkı bir şekilde devam etsin. Hakiki hürriyet Allah’dan başkasına kulluk yapmamaktır.”(Mansur)

Peygamberimiz:“Ölüm keffârettir.” buyurdu. Ölüm günahlara keffaret olunca,ahiret rüsvalığının manası nedir? diye sorulduğunda:”Günah vardır,ölümle affedilir. Günah vardır,kabirde kalmakla affedilir. Günah vardır,kabir azabı ile affedilir. Günah vardır,cehennem ateşini görmedikçe ve cehennem ateşi onu yakmadıkça hiçbir şeyle affolmaz. Buradan o kadar nur götürmelidir ki,bu nur,cehennem ateşini söndürsün ve:”Geç ey mü’min,nurun ateşimi söndürüyor.”desin,cevabını verdi.”

“Günahlar gaflet getirir. Gaflet ise kalbin katılaşmasına sebeb olur. Kalbin katılaşması,insanı Allahu Taâladan uzaklaştırır ve Allahu Taâla dan uzaklık ise,cehenneme götürür.”(Muhasibi)

“Siz onları (sahabeleri) görseydiniz mecnun zannederdiniz. Onlar sizin iyilerinizi görseler:”Bunlar iyilik ve hayırdan nasibsiz kimselerdir.” Kötülerinizi görseler:”Bunlar da müslüman mı?”derlerdi.”(H.Basri)

“İhlas,kulun içi ile dışının aynı olmasıdır.”(Mer’aşi)

“Halka ayrılık acısının tattırılmasındaki hikmet,Allahu Taâladan başkasına güvenmelerini önlemektir.”

“Dünyanın geçici lezzetlerine dalan,hakikatları bulamaz. Bu lezzetlere dalması,onun kuvvetini azaltır.”(İbni Ata)

“Eğer adaletli muamele olunursan,küçük günahlardan bile helak olursun. Allahu Taâla ihsan ile muamele ederse,büyük günahın da olsa kurtulursun.”

“Zulmet nefsin askeri,ordusu olduğu gibi,nurda kalblerin askeridir. Allahu Taâla bir kuluna yardım etmek isteyince,nur askerleri ile imdat edip,zulmetten onu uzak eder.”

“Nimetlerin çokluğu,seni,onların şükrünü yapmaktan seni alıkoymasın.”

“Sözü ve hareketleri ile sana Allahu Taâlayı ve ahireti hatırlatmayan kimseyle arkadaş olma.”(Ataullah)

“Dünya,Allahu Taâlanın evidir. Sahibinin izni olmadan bu evde tasarruf da bulunan hırsızdır.”(İbni Cevzi)

“Rasulullah Efendimizi anlatmak isteyenler,onun güzelliğini ve üstünlüğünü anlatmaya kalksalar,zaman biter,fakat,onun güzelliğini ve üstünlüğünü anlatmakla bitiremezlerdi.”(İbni Farıd)

“İnsan günahlardan sakındığı kadar, Allahu Taâlayı tanır.”(İbni Semmak)

“Dünyanın zevkleri ve lezzetleri boştur. Bunlara kavuşmak için dinini dünyaya değişenler,dininden taviz verenler,rüşvet vererek çerçöp satın almaya çalışmış sayılırlar.”

“Allahu Taâlanın merhameti vardır,diyerek isyana kalkışma,kahrından da korkarak ümidsizliğe düşme.”(İbni Vefa)

“Gıybet;yalancıların meyvesi,fasıkların ziyafeti,kadınların sakızıdır.”(Desuki)

“Lokmayı helaldan temin edebilmek için uğraşmak,geceleri ibadet edip,gündüzleri oruç tutmaktan efdaldir. Çünki her şeyin başı helal lokmadır.”

“Öbür dünyada terazide en ağır amel,burada bedene en zor gelenidir.

“Ya Rabbi! Beni günah alçaklığından,sana taat ve ibadet lezzetine ulaştır.”İ.Bin Ethem)

“Hanımının sıkıntı ve eziyet vermesine sabreden kimseye,Allahu Taâla Eyyub Aleyhisselama verilen sevabdan verilir.”(Ka’bul Ahbar)

“Her kişi kendini görüp bilmeye gelmiştir, görene, bilene ne mutlu.”(Kabuli)

“Her kim nefis kuşunun etini severse, yani nefsine düşkün olursa, onun gönlü gayb alemi fezalarına asla yükselemez ve yüce alemlerde uçmaktan mahrum kalır.”

“İki lirayı gözlerinize koyun, gözleriniz dışarıyı göremez olur. Peki ya binlerce lira ve parayı kalbine koyan, bunlara muhabbet edenin hali nice olur.”( Kazruni)

“Rasulullahı rüyada görmediğim hiçbir gece geçmedi. Her gece rüyada gördüm.”(İ.Malik)

“İnsan ölünce malını varisler, canını melekül mevt alır, etini kurtlar yer. Kemiklerini toprak çürütür. İyiliklerini ve sevaplarını da hasımları alır. Bunlar olacak, Allahu Taâla imanımızı şeytanın çalmasından bizi muhafaza etsin.”

“Bir günahı işlediğin zaman duyduğun zevk,günahın kendisinden daha beterdir.”(Mansur)

“O’nun kapısından başka bir kapıya giden,mutlak zarar etmiştir.”

“Allahın rızasından başka bir şeyi maksud edinenler yolunu şaşırmıştır.”

“Hakiki maksad,Allahu Taâlanın rızasıdır. O’ndan başkasına gidenlere yazıklar olsun.”

“Halıkı alem Allahım ne âlâdır,ne âlâ,kul isyan eder de,yine örter o Aliyyül A’la.”(Kerhi)

“Dünya mel’undur ve dünyaya ait şeylerden Allah için yapılmayanlar da mel’undur. Allahu Taâlanın sevgisi ile,dünya sevgisi bir araya gelmez.

Allahu Taâlanın rızasına kavuşmak için mâsivayı yani Allahu Taâladan başka her şeyi ve bütün maksadları terketmek lazımdır.”(Mazhar)

“Unutulmuş bir sünnetimi meydana çıkarana yüz şehid sevabı vardır.”(Hadis)

“Dostların sofrasında yenilen yemeğin hazmı kolay olur. Düşmanın yemeği ise,insana ağırlık verir.”(Meymun)

“İhtiyarlık,gençliğin sonu ve neticesidir. Netice ise,başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin,ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur.”

“Kötü kimse,başkalarının ayıplarını saymak isterken,kendini dile getirir.”

Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa,Allahu Taâlanın rızasına uygun hareket etmedikçe kurtulamaz.”(M.Cami)

“Oruç tutmak,Allahu Taâlanın sıfatıyla sıfatlanmaktır. Zira Allahu Taâla yemekten ve içmekten münezzehtir.”

“Müslümanlık;yapmak,yaşamak,ahkâmı ilâhiyeyi yerine getirmek demektir.”(M.Bakibillah)

“Zulüm yapan,zalime yardım eden ve bu zulme razı olan,bu zulme ortaktır. Zalimin adaletle geçen günü,kendisini,mazlumun zulüm gördüğü günden daha ağır gelir.”

“Cahiller çoğaldığı için,alimler garib oldu.”

“Eğer cahiller susup konuşmasalardı,insanlar arasında ihtilaf olmazdı.”

“Dini bid’attan daha çok yıkan ve insanı tamahkarlıktan daha çok bozan bir şey yoktur.”(M.Cevad)

“Gaflet iki kısımdır: Biri rahmetten gaflet. Diğeri,gelecek olan azabdan,cezadan gaflet. Gafletten rahmet yükselmeyi engeller. Cezadan gaflet ibadetten alıkor. Gafletten kurtulan yükselir.”(M.bin Ebu Verd)

“Sizde bulunmasından en çok korktuğum şey,şirki asğara yakalanmanızdır. Şirki asğar,riya demektir.”(Hadis)

“Şirk,karanlık gecede düz bir taş üzerinde yürüyen karıncanın ayak sesinden daha gizlidir. En aşağısı kötü bir şeye muhabbet ve iyi olan bir şeye buğz etmendir. Din,Allah için sevmek ve Allah için buğz etmekten başka nedir?” Peygamberimiz bundan sonra şu ayeti okudu:”Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki,eğer Allahu Taâlayı seviyorsanız ve Allahu Taâlanın da sizi sevmesini istiyorsanız,bana tabi olunuz. Allahu Taâla bana tabi olanları sever.”[2]

“Haram para ile sadaka veren,cami yaptıran,hayrat yaptıran kimse,kirlenmiş elbiseyi idrar ile yıkayan adama benzer ki,daha çok pislenir.”

“Para,eskiden sevimsizdi. Ama şimdi mü’minin kalkanıdır.”(Sevri)

“Ne zaman oyalanmaktan ve boş şeylerden vaz geçeceksin? Saçın ağardı,zayıflık,ihtiyarlık ve elem geldi,ölüm yaklaştı. Başa gelen bu işten ve gafletten dolayı hayatım boyunca ağlasam ve göz yaşım bitseydi,bundan dolayı kınanmazdım.”(Kudame)

“İnsanlar arasına karışmak,eğer onların haklarını yerine getirmek için olursa,zikr olur.”

“İnsanın izzeti,iman ve marifet iledir. Mal ve mevki ile değildir.”(M.M.Faruki)

“Namaz,seni yolun yarısına getirir,oruç,tam melikin kapısına iletir,sadaka da melikin huzuruna çıkarır.”

“Allahu Taâla bir kuluna verdiği nimeti alıb da karşılığında sabrı nasib ederse,nimete mukabil verdiği (sabır) o nimetten daha efdaldir.”(Ö.bin Abdulaziz)

“İstiğfar etmekle kurtulduk sanırız. Halbuki o istiğfarımız da,bir başka istiğfara muhtaçtır.”

“Sabır insan olsaydı,çok kerim olurdu.”(R.Adeviyye)

“Her şeyi yiyen,her şeyi konuşur. Her şeyi konuşan,her şeyi yapar. Her şeyi yapan,cehenneme gider.”(Erdebili)

“Yapılması emredilen her vazife büyüktür.”

“Dua yapılırken,manevi bir zevk veriyorsa,kabul olacak demektir.”

“Dünya hayatımdan kaybettiğim hiçbir şeye üzülmem. Yalnız secde edemeden geçirdiğim vakitlerime üzülürüm.”(S.bin Cübeyir)

“Geçmiş ümmetlerin hıyanet yapmalarına,kafir olmalarına sebeb,şarap içmektir.”(S.bin Müseyyib)

“Haram yiyenlerin yedi azası istese de istemese de günah işler. Helal yiyenlerin azası ibadet eder. Hayır işlemesi kolay ve tatlı gelir.”

“Eğer Musa ve İsa Aleyhiselamın ümmetinde,İmam-ı Azam Ebu Hanife gibi bir zat bulunsaydı,bunlar yahudiliğe ve hristiyanlığa dönmezdi.”

“Harama bakmaktan sakınan kimse,hiç göz ağrısı görmez.”

“Allahu Taâladan başka yardımcı,Rasulullah Efendimizden başka delil,takvadan başka azık,sabırdan başka amel yoktur.”

“Kıyamet günü,az yemenin mükafatını hiçbir amel karşılayamaz.”(Sehl)

“Her hatayı yapabilirsiniz,fakat bir hatayı iki kere yapmayınız.”

“İnsan yaşlandıkça enaniyet gençleşir.”(Bediüzzaman)

“Az yemeye dikkat! Dolu mide insanı kasavete bağlar.”

“Kuvve-i Şeheviyyenin yemek,içmek,uyumak gibi teferruatında da istikamet lazımdır.”

“Gençlikte insan ne ile meşgul olursa,istidatları onda inkişaf eder.”

“İnsanın kırk yaşına kadar kabiliyet ve istidatları,alışkanlık haline gelir.”

“Günlük içtima-i hadiselerle meşguliyet,kabiliyetlerin inkişafına manidir. Bu noktaya dikkat lazımdır. Zira buna bugün genel kültür herzesi ismini takmışlar.”

“Şimdi oku,kabirde okuyamazsın.”

“Sağırların en beteri kusurlarını işitmek istemeyendir.”(Z.Gündüzalp)

“Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde,fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.”(Bediüzzaman)

“Zaman gösterdi ki,cennet ucuz değil,cehennem dahi lüzumsuz değil.”(Bediüzzaman)

“Güzel gören güzel düşünür,güzel düşünen hayatından lezzet alır.”(Bediüzzaman)

“Zaman ihtiyarlandıkça,Kur’an gençleşiyor;rumuzu tavazzuh ediyor.”(Bediüzzaman)

“İslâmiyet güneş gibidir,üflemekle sönmez,gündüz gibidir,göz yummakla gece olmaz,gözünü kapayan yalnız kendine gündüzü gece yapar.”(Bediüzzaman)

“İman insanı insan eder belki de sultan eder. Öyle ise insanın asıl vazifesi iman ve duadır.”(Bediüzzaman)

“Güneşi kabul etmiyorsanız da,inkâr etmeyiniz.”

“Hayvan olunacaksa;keçi gibi inad,domuz gibi pis,maymun gibi gülünç olunmamalı.”

“Gerçeğe yükselemiyorsanız,alçağa inip alçalmayınız.”

“Çocuk olmak ister misin? denildiğinde,cahil olmak istemediğim gibi…”

“Vermek istemeseydi,istemek vermezdi. Almak istemezsen,vermek istemez.”(Adıyamanî)

“Bir kimse,kölesiyle evladına aynı muameleyi yapamıyorsa,adaletten ayrılmıştır.”

“Dilim bir yırtıcı hayvandır ki,onu bırakırsam beni hemen helâk eder.”

“Müslümanda ümid ve korku aynı olmalıdır. Eğer tartılırsa eşit gelmelidir.”

“İnsanların başına gelen musibetler,ya malından ya şöhretindendir. Bunların haricinde insana zarar gelmez.”(Tavus)

“Tasavvuf,herkesin yükünü çekmek ve kimseye kendi yükünü çektirmemektir.”

“Zikir bir kazma gibidir ki,onunla gönülden yabancı duygu dikenleri temizlenir.”

“Söz söylemek,dilin gönülle,gönlünde Hak ile olduğu zaman makbuldür.”(Ahrar)

“Dünyalığa düşkün olmayınız. Ondan sadece ihtiyacınız kadar akınız. O aldığınız da helal yoldan olsun.”

“Helalın hesabı,haramın cezası vardır.”(Veki’)

“Yüksekliği aradım,tevazuda buldum. Başkanlık aradım,halka nasihatta buldum. Neseb aradım,takvada buldum. Şeref aradım,kanaatta buldum. Rahatlık aradım,zühd de buldum. Zenginlik aradım,tevekkülde buldum.”(Karani)

“Midenize inen lokmanın haram veya helal olup olmadığına dikkat etmedikçe ne yapsanız kurtulamazsınız.”

“Bir kimseye öğüt vereceğiniz zaman,ona ibadetlerin ehemmiyetini anlatın. Zira,deniz yolculuğuna çıkan kimse için gemi ne kadar lazım ise,ibadetlerde insanlar için o kadar lazımdır.”(Vüheyb)

“Koğucunun zararı,sihirbazın zararından daha çoktur. Koğucu az bir zaman içerisinde öyle zarar yapar ki,sihirbaz onu bir ayda yapamaz.”(Yahya)

“Ölümü bir tabağa koyup çarşıda satsalardı,ahiret ehli,başka bir şeye bakmayıp onu satın alırdı.”

“ Tövbeden sonraki bir günah,tevbeden önceki yetmiş günahtan daha çirkindir. Kalb ve beden hastalıklarımız için en iyi ilaç,günahı terk etmektir.”

“Para akreptir. Panzehirin yoksa,onu eline alma. Çünki seni sokar ve öldürür.Paranın panzehiri,helal yoldan kazanıp,meşru yere sarf etmektir.”

“Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak,fakirliğe ne ölçüde sabredilmiş ve zenginliğe ne ölçüde şükür edilmiş ise,o hesab edilecek.Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil,çok sabretmek veya çok şükretmektir.”

“Bir müslümanı medhedemiyorsan,bari kötüleme,faydalı olamıyorsan bari zararlı olma,sevindiremiyorsan hiç olmazsa üzme.(Razi)

“Hoca çocuğa,Besmele okur,çocuk da söyleyince,Allahu Taâla,çocuğun ve anasının ve babasının ve hocasının cehenneme girmemesi için sened yazdırır.”(Hadis)

“ Allah yolunda yürümek isteyen bir kimse için,en büyük tehlike;bu yolda olmayan kimselerle beraber olmaktır.”(Yusuf)

“Her kim ki helaldan kazandığı bir mal ile Allahu Taâlanın rızası için hac etse,anasından doğduğu gün gibi günahsız olur.”(Hadis)

“Ey insan! Dilini tut ve ona kement vur. Seni sokmasın. Çünki o bir yılandır. Kabir,kendi dillerinin kurbanlarıyla doludur. Bu kurbanlar öyle kimselerdi ki,babayiğitler bile kendileriyle karşılaşmaktan çekinirlerdi.”(Ensari)

“Benim kadar hiç kimse eziyet çekmedi. Hz. İbrahimin ateşe atılması bela değildi. Hz. Zekeriyyanın parça parça edilmesi sıkıntı değildi. Bela ve sıkıntı,bizim başımıza dökülendir. Bizi,gök ve yer ehlinin önüne geçirdiler. Ve Adem Aleyhisselamın zürriyetinin günahlarını,benim şefaat eteğime bağladılar.”(Hadis)

Rabia-i Adeviyeye sordular ki:“Sen şeytana düşman mısın?”, “Hayır”dedi. “Niçin?” dediler.”Ben dostla o kadar meşgulüm ki,başkası hatırıma gelmiyor.”

Büyüklerden birine:”Dünya neye benzer.”dediler.”Dünya,benzeri olmaktan daha aşağıdır.”dedi.

“Allahu Taâla evliyanın ruhlarına öyle bir kuvvet verir ki,çeşitli şekillerde görünebilirler. Bedenleri mezardan çıkmaz. Ruhları şekil alıp görünürler.”(Cündi)

“Bizden önceki büyüklerimizden duydum:”Sünnete sarılmak,insanın dünya ve ahirette kurtuluşuna vesiledir. İlmi yaşatmak din ve dünya işlerinin iyi olmasını temin eder. İlim giderse,din ve dünya da gider. Her şeyin nizam ve intizamı bozulur.”(Zühri)

“Yemekle dolan midede hikmet durmaz.”

“Ruhun sıhhati az günah işlemek,bedenin sıhhati az yemektedir.”(Mısri)

“Allahu Taâlanın kullarına verdiği ilk ve en büyük nimeti,onların kalblerini imana açması ve kalblerine imanı yerleştirmesidir.”(A.bin Müsafir)

“Ahilik teşkilatının umdeleri:”Ahi ve şeyh helalinden kazanmalıdır. Teşkilat mensublarının hepsi sanat sahibi olmalıdır. Cömert olup yoksullara yardım etmelidir. Alimleri sevmeli,gereken hürmeti göstermelidir. Namazlarını zamanında kılmalı,kazaya bırakmamalıdır. Alçak gönüllü olmalı,fakirleri sevmelidir. Nefsine hakim olup,haramdan kaçınmalıdır. Beylerin,zenginlerin kapısına gitmemelidir.”

Ve bir Ahinin üç şeyi açık olmalıdır:

“1)Cömert olup eli açık olmalı,fakat israf etmemelidir.

2)Misafire kapısı açık olmalı,gelene ikramda kusur etmemelidir.

3)Sofrası açık olmalı,aç geleni tok döndürmelidir.

Üç şeyi de kapalı olmalıdır ve üç şeyine de sahib olmalıdır:

“Gözüne,Diline,Beline…”(Ahi Evran)

“Ağzıma lüzumsuz bir lokma koyduğum zaman,oradan lüzumsuz bir söz çıkar.”(Havari)

“Kısmetinden gezdiren yer yer seni,

Arş’a çıksan,akibet yer, yer seni.”(Ahmet İ. Kemal)

“Türkiye’nin ve İslâm aleminin kurtuluşu Allahu Taâlanın izniyle,ancak Müslüman-Türk millet sayesinde mümkün olabilir ve böyle olacaktır.”(Ahmed es-Sünusi)

“İlmin yararlı bir halde bulunması için,onun bulunduğu yer olan kalbin temiz olması lazımdır.”(Sayrafi)

“Cebrail Aleyhisselam dört bin sene de iki rekat namaz kıldı ve:”Benim kıldığım namaz gibi bir namaz kılan var mı?”diye düşündü. Bunun üzerine Allahu Taâla:”Muhammed ümmetinin her türlü kusurla,noksanla kıldıkları iki rekat namaz,indi ilahide,senin kıldığın bu iki rekat namazdan daha hayırlı ve makbuldür. Çünki sana,böyle bir namaz kıl diye emretmedim. Onlara emrettim ve mükellef tuttum. Onların emre uymaları sebebiyle kıldıkları ve kılacakları namaz bana çok sevimli ve makbuldür.”buyurdu. İşte emre uymak böyle büyük bir şereftir.”(Ali Hafız)

“Günahın küçüklüğüne bakma,fakat kime karşı asi olduğuna bak.”(Birgivi)

“Ana ve babanın evladlarına duaları,bir peygamberin ümmetine olan duası gibidir.”(Bişri Hafi)

“İki yüz yılından sonra sizin en iyiniz,hafifül haz olandır,yani zevcesi ve çocuğu olmayandır.”(Hadis)

“Bir gün Cafer-i Sâdıka sordular:”Allahu Taâla faizi niçin haram kılmıştır?” Buyurdu ki:”İnsanların birbirine iyilik yapmaları,ihsanda bulunmaları için,Allahu Taâla onu haram etti. Faiz haram olmasaydı,birbirine karşılıksız iyilik yapan kalmazdı. Yapılan her iyiliğin karşılığı olarak dünyada menfaat bekleyen çok olurdu.”(C.Sadık)

“Kadir gecesi,o senenin kalbidir. İman dolu bir kalbde,içinde bulunduğu cesedin kadir gecesidir.”(D.İskenderi)

“Alimlerin etleri zehirlidir. Kim koklarsa hastalanır. Kim yerse ölür.”(D.Ö.Ruşeni)

“İrfan sahiblerinin kalbi,acaba nasıl mahzun olmaz ki? Benim onlardaki amele baktığımı görürler.. Şayed o ameller arasında bir kötüsü varsa;-Sen öyle bir şekil al ki;seni yapana o yüzle çıkasın. Şeklinde talimat veririm. İyiliği varsa,ona da şöyle anlatırım:-Sen de bir suret giy.. Ama şanına layık bir şekilde.. Ve sahibine öyle çık.”(M.Neferi)

“Bu arş öyle bir arştır ki;tarifi imkansız..Rabbe hicab olan mukaddes manalardan bir tanedir. Kaldı ki,ifa ettiği vazife de pek önemlidir. Şayed o,bir açılacak olsa..Bu alemi baştan sona yakar.,hem de göz açıp kapayacak kadar az bir zaman içinde.. Belki de daha az bir zaman içinde…”(M.Neferi)

“Zat,sıfattan ayrılmaz. Ve sıfat,zatı tesbih eder. O ki bu tesbihi yapar;Allahu Taâla,onun bu tesbihinden geceyi ve gündüzü yaratır.”(M.Neferi)

“Allahu Taâlayı darıltan günahın alameti odur ki;sahibi dünyaya rağbeti izleye…”(M. Neferi)

“İman gözünü keskin eyle ki;her şeyin içinde,her şeyin yanında,her şeyle beraber,her şeyin üstünde,her şeyden yakın ve her şeyi kuşatmış vaziyette Allah Taâlayı bulasın.”(E.H.Şazili)

“Peygamberlerin hemen hepsi,Hakka açılan birer gözdür.”(E.H.Şazili)

“Dünyada her kal’a fethedilir. Fakat iman kal’ası asla fethedilemez.”(C.R.Atilhan)

“Bismillahirrahmanirrahim”(Cüneydi Bağdadi) Ancak bu onun gerçek hayata atmış olduğu adımın ilki olduğundan her şeyin başında söyleneni,o yine başta söylemiş. Her ne kadar zahiren son görülse de…[3]

-Hayat’da Allah’la olan Ulu Sultan Abdulhamid Han,ölürken de son sözü “Allah” olmuştur.

-Ebu Talib’in peygamberimiz için söylediği söz=”Bizim Muhammedi teslim etmemiz için çoluğumuz,çocuğumuzla kamilen ölmemiz lazımdır.”der.

-Hz. Fatıma:H.II. 3 Ramazan,28 yaşında iken gusül eder,yeni elbiselerini giyerek yatar. Son söz olarak da:”Ben şimdi ruhumu teslim edeceğim. Beni kimse ğasl etmesin ve açmasın,der.

-İmam-ı Azam son söz olarak:”Gasbedilmemiş,temiz bir toprağa gömünüz beni.”der.

-Muallim Naci’nin son sözü:”Hak- perestim,arzı ihlas ettiğim dergah bir

Bir nefes Tevhid’den ayrılmadım,Allah bir.”

-Bazı mizahcılar mizahlarını öldükten sonra da sürdürürler. İşte;Kani ve son sözü:”Fatiha dilencisi değilim. Mezarıma Fatiha yazmayın.”

Kırklanmış,kırk yıllık Kani,olur mu Yani?

-Hz. Ali der:”Neden bilmem. Dört millet şu dört şeyden uzak kalmışlardır:

Acemler birlikten,Türkler şefkatten,Hindliler cömertlikten,ve Arablar da hasislikten.”[4]

-Çocukları iki şey harab eder:Süslenmek hevesi,şarap sevgisi.(Hatifi)

-Su değilim ki her çör çöple imtizac edeyim;bulut değilim ki herkese inci yağdırayım.”

“İğne gibi keskin uçlu isen de sırrını açığa vurursun.”(Esirüddin)

“Dünyada kadınların seçkini onu ele geçirmekle kocasının yüzü daima gülendir.”(Firdevsi)

-Mevlâna Mesnevisi’nde;Biri Beyazid-i Bestami’ye:“Kürkünüzden bir parça lutfetseniz de teberrüken üstümde taşısam.”demiş. Hz. Beyazid’de:”Oğul;sen çalışta adam ol. Yoksa Beyazidin kürkünü üstünde taşımak değil,derisini yüzüb içerisine girsen bile faydası olmaz.”demiş.[5]

-“Birisi:Muhammed kadehinden o kadar içtim ki,nihayet mest oldum.”demiş. Hz. Beyazid’de:”Muhabbet şarabını kase kase içtim,lakin ne şarab bitti,ne de benim hararetim geçti.”demiştir.”[6]

-“Yahya bin Muaz:”Bazıları,biz bir makama vardık ki,namaz kılmaya ihtiyacımız kalmadı,diyorlarmış.

Evet varmışlar amma cehenneme”der.[7]

-“Silsileye-zincire- bağlı olan bir yere gidemez,her ne kadar (kötülükle) ittiham edilse de…”

-Hz. Ali der:”Ey altın ve gümüş;benden başkasını avutun ve aldatın.”

-Resulü Ekrem:”Helal mal,salih kimse için ne iyidir.”dedikten sonra;su geminin içine girerse onu batırır,altında bulunursa onu yüzdürür.”

-“Bu zamanda İslâmın terâkkisi,maddeten terâkkiye mütevakkıftır.(bağlıdır.)”(Bediüzaman)

-“Servetin deniz gibi de olsa ondan istifaden,mideni bir günlük dolduracak miktardan ibarettir.”[8]

-“Gül bitip de gül bahçesi harab olunca,gül kokusunu nereden arayıp bulalım?”

-“Rasulullah ve ashabı olmayınca nereye varayım ki?

Onun nurlu yoluna…

-Derd müzmin,hal perişan,doktorlar çaresiz,artık ben kime varayım?

Gerçek sahibine…

-Yaşlı a’manın birisi şöföre:”Oğlum,beni son durakta indir.”der.Şöför indirir. Ancak adam evini bulamayınca,ordan geçen birine;Evladım burası nere?der. O da cevaben:Kabir! der.

-Zenginin biri feryad-u figan eder:”İflas ettim…iflas ettim..

Oysa kıyamet kopup,mizan terazi kurulmadı ki…

-“Müflis;mizanda iyi ameli olmayandır”(Hadis)

-Adamın biri;Allah bu kadar insanları tekrar nasıl diriltir?diye sorar.

Onlardan daha fazla olan sinekleri,bir senede yarattığı gibi…

-Hayatımız sana bağlı,diyen öğrencisine öğretmen;bana değil,sağlam kazığa bağla,der.

-“Tahtadan yapılmış bir uzun kutu,

Baş ucu geniş,ayak ucu dar.

Çakanlar bilmez ki bu boş kutu,

Yarın kendileri dolduracaklar.”(N.Fazıl)[9]

Hadis-de:”Beş cürme mukabil,beş ceza vardır:

Bir kavim;Ahdini bozarsa,Allah onlara düşmanlarını musallat eder.

Allah’ın emirleri hilafına hüküm verirlerse,aralarında fakru zaruret yayılır.

İçlerinde fuhuş yayılırsa,ölümde çoğalır.

Kileyi,teraziyi eksik ölçer ve tartarlarsa,memleketlerinde bitki bitmez,kıtlığa uğrarlar.

Zekat vermiyecek olurlarsa,beldelerine yağmur yağmaz.”buyurmuştur.[10]

Mevlâna:”Bizim mesnevi vahdet dükkanıdır. Orada Vahidden başka ne görürsen,o puttur,”der.

-Tarihlerde yazar ki:”Emevilerden Velid bin Abdulmelik’in inşaata merakı vardı. Onun asrında halk da yapı yaptırmak hevesine düşmüştü.

Süleyman bin Abdulmelik obur denecek kadar pis boğazdı. Devri ahalisi de türlü türlü yemek pişirtmek ve fazla fazla yemek yemekle meşgul olmuştu.

Ömer bin Abdulaziz abid,zahid,adil bir zat idi. Tebaası da –velev riya tarikiyle olsun- namaz kılmak,Kur’an okumak,tesbih çekmek gibi şeylerle iştiğal ederdi.

Denilmiştir ki,insanlar hükümdarların itikad ve itiyadına uyar.”

Mevlâna:”Yeşil felek toprağı yeşertir.” Yani gökten yağan yağmurun feyziyle zemin yeşerir.”der.

Ebu Hureyre’den:”Kalb beden memleketinin hükümdarıdır. Hükümdar iyi olunca tebaası ve askerleri de iyi olur. Hükümdar kötü olunca tebaası da,askerleri de kötü olur.”[11]

-Mevlâna der:”Bir Allah adamının kalbi incinmedikçe,Allah hiçbir kavmi rüsvay etmez.”[12]

-Seyyid Şerif Cürcani Tarifat’ın da Nefi Mutmainneyi şöyle tarif eder:”Kalbin nuruyla tenevvür edip,kötü sıfatlardan temizlenen ve Ahlakı Hamide ile tezeyyün eyleyen nefs..”[13]

-Bir kocakarı,ne oluyor bu aynalara ki,insanı ne kadar çirkin gösteriyorlar. Eski aynalar böyle değildi.”der.

-Vaktiyle adamın biri parasızlıktan yem alamamış,seyis gelip hayvanın yemi yok,der. Dedikçe,-La Havle-,deyip kızar,seyisi savarmış. Bir gün merkebe binince,merkeb çöker. Buna ne oldu,diye sorunca,seyis:”La Havle yediği için,Velâ Kuvvete,oldu der.[14]

-Mukallibul Kulûb olan Allah,senin kalbini yüzlerce sevdaya bağlamış ve sonra da o yüz sevda ve muraddan birini vermeyerek kalbini kırmıştır.”[15]

-Molla Cami’den:”Nâ-mahrem yüzüne bakmakla gözün cünüb olunca,ona nedamet yaşlarıyla guslettir.”[16]

-Karamanoğlu Mehmed Bey yayınladığı fermanında:”Bugünden sonra,divanda,dergahta,mecliste,meydanda Türkçeden başka dil konuşulmaya.demişti. Ya şimdi? Yabancı dilden başka dil konuşulmaya. Yabancı isimler altında Reklam tabelaları bulunmaya- mı?

-Mâ-Lâ-Lem-Leyse;bu dört lafız Kitabullah da,Allahı tenzih için kullanılmıştır.[17]

-Bir noktadan çıkan kainat,bir kara delik tarafından yutulmaktadır. Tekrar aslına rücû etmektedir. Bir nokta,çekirdek,tohum,toprak ve spermden yaratılan insan ve varlıklar da aynı noktaya irca edilmektedirler.

-Mülkü geniş mülk sahibinin,cehennemi de geniş,herkesi ve her şeyi alacak kapasitede…

-Mânanın hakimiyeti daimidir,geçici madde manaya hakim olsa da…

-Gerek şuurlu ve gerekse de şuursuz olarak,dünya sahnesinde oynanan oyunlar,Senaryoyu yazan ve yazıldığı yerle bağlantılı olacaktır.

-Köksüz insan,köksüz ağaç gibidir.

-Allah’ı bildiğimiz ölçüde,Allah tarafından biliniriz..Sevdiğimiz ölçüde de seviliriz.

-Görünmeyen ve görmediğimiz şeyler;bilgisiz ve ihatasızlığımızdandır. Bildiklerimizi bile ne kadar tarif etmekte ve bilmekteyiz?

-Her yaşın bir yakışığı vardır.

-Eğlenceler şarap gibidir. Uyutur,unutur,uyuşturur.

-Dünya ve içindeki her şey ve de madde; hakim değil,mahkumdur.

-İntihar,ruhun bocalamasıdır.

-“Ey insanlar! Sizden evvel geçen ümmetlerin yol ve mesleklerine ve adetlerine karış karış ve kulaç kulaç elbette uyarsınız. Hatta onlar bir kiler deliğine girmiş olsalar,sizde onlara uyarsınız.”(Hadis)

-Nuh kavmi Tufanla,Ad kavmi Rüzgarla,Semud Yıldırımla,İbrahim Sivrisinekle,Şuayb Gökten inen Ateşle,Lut zelzele ve gökten inen taşlarla helak olmuşlardır.

-“Büyük günahlardan içtinab edersen bir vakit namaz,diğer namaza kadar ikisinin arasında geçmiş olan günahlara keffârettir.”[18]

-Hükemâdan:”Rum kavminin hikmetleri, dimağlarındadır. Zira;terkibât-ı acibeye kadir değillerdir. Hindlilerin hikmetleri, evham ve hayalatlarındandır. Yunanlıların hikmetleri,kalblerindedir. Zira; ulumu akliyeyle iştiğal ederler. Arapların hikmetleri,lisanlarındadır. Zira;lisanları pek tatlıdır.”mervidir.[19]

-Cenazesine bir çok meleklerin katılmasından dolayı,ayağının ucuna basan peygamberimiz ve Cebrâilin de:”Ölümünden arşın ihtizaza geldiğini”söylediği Sa’d bin Muaz’a kabri muamelesi konusunda şöyle der:”Fesübhanallah! Kabir Sa’d bin Muaz’ı da sıkarsa!!!” Ya bizi…

Eşhuru Hurum;Zilkade,Zilhicce,Muharrem ve Receb. Bu dört aya denir. Bu aylarda işlenen günahlar,diğer aylardaki günahlardan,ondaki sevablar da diğer aylardaki sevablardan daha fazladır.[20]

Rasulullah:”Dünya yüzüne gece ve gündüzde yağmur yağmadık bir saat yoktur. Binaenaleyh;her saat ve her dakika semadan yağmur ve bereket yağar,lakin Allahu Taâla dilediği beldeye yağdırır ve istediği kullarını mesrur eder.”

İbni Mes’ud-dan,Rasulullah:”Her sene semadan yağmur,miktarı muayyen üzere nazil olur ve bir kavim isyan ederse Allah Taâla onların yağmurunu ıssız çöllere ve başka kavme ve beldelere tahvil eder.”[21]

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Vakıa.10.

[2] Al-i İmran.31.

[3] Ergun Göze’nin-Meşhurların son sözleri-kitabından,meşhurların son sözleri.

[4] Diyorlarki.R.E.Ünaydın.sh.275-347)

[5] Mesnevi. Tahirul Mevlevi.Age. 1 / 46.

[6] Age. 1 / 72.

[7] Age. 1 / 72.

[8] Age. 1 / 75.

[9] Age. 1 / 84.

[10] Age. 1 / 120.

[11] Age. 5 / 1331.

[12] Age. 7 / 383.

[13] Age. 7 / 388.

[14] Age. 6 / 70.

[15] Age. 12 / 1152.

[16] Age. 1 / 134.

[17] Bak. Tefsir-i Kebir.Terc.Heyet. 19 / 172.

[18] Hülasatül Beyan.Konyalı M.Vehbi Efendi.6 / 2443.Hadis.Ebu Hureyre’den.

[19] Age. 6 / 2110.

[20] Bak. Tevbe.36.

[21] Hülasat-ül Beyan.age. 10 / 3848.




EDEB VE EDEBİYAT

EDEB VE EDEBİYAT

*“İnsan fezailden neye erişirse edeble erişir.”[1]

*-Edebden mahrum olan,Rabbin lutfundan da mahrum olur.”

“Gezdim Haleb ile şam’ı

Eyledim ilmi taleb

Meğer ilim bir hiç imiş

İlla edeb illa edeb…”

Hayatını edebden uzak günah kirleriyle,zina içerisinde harama yönelerek geçiren bir insan,budanmamış bir odun ve kütük gibidir.

Asr-ı saadette Peygamberimiz (A.S.) Ashabıyla beraber bulunuyordu. Bir genç çıkageldi ve çok saygısızca:
– Ya Resulallah! Ben falanca kadın ile arkadaş olmak olmak istiyorum, onunla zina yapmak istiyorum dedi.
Ashab-ı Kiram, bu durumdan çok öfkelendiler. İçlerinden gazaba gelerek genci dövmek ve huzuru Resulullah’dan çıkarmak isteyenler oldu. Bazıları bağırıştılar. Çünkü genç çok hayasız konuşmuştu.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) bırakın o genci buyurdu. Resulullah, genci yanına çağırdı, dizinin dibine oturttu. Gencin dizlerini kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu ve:
– Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi? diye sordu. Genç hiddetle:
– Hayır Ya Resulallah, diye cevap verdi. Resulallah:
– Öyle ise o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar. Sonra:
– Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin? diye sorduklarında genç :
– Hayır, asla! diyerek hiddetleniyordu. Şu halde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez buyurdu.
Sonra Hz.Peygamber (A.S.) mübarek elini bu gencin göğsüne koyarak şöyle dua etti:
– Allah’ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. Namusu ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla, buyurdu.
Genç, Resulallah’ın huzurundan ayrıldı. Bir daha günah işlemediği gibi böyle bir kötü düşünce aklından bile geçmeden yaşamış!
Rasulullah;-Kadınlarınızın namuslu olmasını istiyorsanız,başkalarının kadınlarına yan gözle bakmayınız.”buyuruyor.

Edeb ve terbiye erkekte olursa güzeldir,ancak kadında olursa daha güzeldir.

Edeb bir tâc imiş nur-u hudadan

Sen giy o tâc-ı kurtul her belâdan.

Özellikle edibler edebli olmalıdırlar,hem de edeb-i islâmiye ile edeblenmiş olmalılar.

Edibleri her türlü yazarlardan en bâriz vasıfları,edebleridir.

Fuzuli,Bâki,Nâbi,Yunus,Mevlâna gibilerini diğer insanlardan ayıran en belirgin özellik,onların edebleridir.

Edeb her şeyden önce;kişinin her konuda haddini,hududunu,kendini bilmesidir.

Edebi olmayan edebiyatçı olamaz,edebi konuşamaz,edebiyat yapamaz,yapmaya da hakkı yoktur.

Edebi olmayan her söz ve uygulama,Rafine edilmemiş,Revizyondan geçirilmemiş,İşlenmemiş bir madde ve madendir.

Edeb fıtrattır.Fıtrata uygun olmayan bir şey,edebe de aykırıdır.

Sünnet bir edebtir.Allah edebin her çeşidini Efendimizde cemetmiştir.

Edeb;dilde,gönülde,fizikte,metafizikte,âdab-ı muaşerette ölçülü hareket etmektir.

Yasaklar edebi sağlamak ve muhafaza altına almak içindir.

İbadetler edebtir.

Namaz,Fuhşiyat ve münkerattan koruyucu edeb bekçisidir.

Edebli toplumlar,kültürlü toplumlardır.Kültür edebin bir şubesidir.

Kıyametin kopması esnasında insanlardan ilk kaldırılacak en değerli şey,edebdir.

Edebin toplumdan kalkması,kıyametin ilk habercisidir.

Edeb kalkmadıkça,kıyamet kopmaz.

Bu konuda Bediüzzaman;

*“Haysiyet ve namus ise, edebsizlerin te’dibini ister.”[2]

*Edebsizlik yeryüzünün birer pisliğidir.[3]

*Kur’an-ı Hakîm edeb-i muaşeretdir.[4]

*”Âlet-i tenasül-i insan, insan nazarında bahsi hacalet-âverdir. Fakat şu perde-i hacalet, insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san’ata ve gayat-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacalet ona hiç temas etmez.”[5]

*Kur’an-ı Hakîm menba-ı edebdir.[6]

*” Şeytan münafî-i edeb çirkin halleri tasvir eder. Kalbe “Eyvah” dedirtir. Ye’se düşürtür. Vesveseli adam zanneder ki kalbi, Rabbine karşı sû’-i edebde bulunuyor. Müdhiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak için huzurdan kaçar, gaflete dalmak ister.”[7]

“Dinle ey bîçare! Nasılki, senin namazın edeb-i nezihanesinin vesilesi olan zahirî taharete, batnının bâtınındaki necaset ona tesir etmez ve bozmaz.”[8]

*” Bir edebsizin yüzünden, bazan olur ki, bir memleket harab olur.”[9]

*” Esfel-üs safilîne giden o edebsiz zalimler cezalarını buldular”[10]

Hem nasıl medeniyet-i hazıra, hikmet-i Kur’anın ilmî ve amelî i’cazına Öyle de: Medeniyetin edebiyat ve belâgatı da, Kur’anın edeb ve belâgatına karşı mağlub oluyor. [11]

*” Cin ve insin hattâ şeytanların netice-i efkârları ve muhassala-i mesaîleri olan medeniyet ve hikmet-i felsefe ve edebiyat-ı ecnebiye, Kur’anın ahkâm ve hikmet ve belâgatına karşı âciz derekesindedirler.”[12]

*“Mü’minlerin de, böyle edebsiz ehl-i isyana karşı dayanmak için Cenab-ı Hakk’ın çok inayatına muhtaçtırlar.”[13]

*“Edebsiz adam, te’dib suretiyle hapse atılır.”[14]

*“Zira küçük bir hâkimin küçük bir izzeti, küçük bir gayreti, küçük bir celali bulunsa; bir edebsiz ona serkeşane dese: “Beni te’dib etmezsin ve edemezsin.” Herhalde o yerde hapishane yoksa da, tek o edebsiz için bir hapishane teşkil edecek, onu içine atacaktır. Halbuki kâfir,”[15]

*“Hem üdeba-yı İslâmiyenin meşhurlarından bedbînlikle maruf Ebu-l Alâ-i Maarri ve yetimane ağlayışıyla mevsuf Ömer Hayyam gibilerin, o mesleğin nefs-i emmareyi okşayan zevkiyle zevklenmesi sebebiyle, ehl-i hakikat ve kemalden bir sille-i tahkir ve tekfir yiyip; “Edebsizlik ediyorsunuz, zındıkaya giriyorsunuz, zındıkları yetiştiriyorsunuz” diye zecirkârane te’dib tokatlarını almışlar.”[16]

*Her asrın bir edebî rütbesi vardır.[17]

“Avrupa’dan tereşşuh etmiş şu hazır edebiyat romanvari nazarla, Kur’anda olan letaif-i ulviyet, mezaya-yı haşmeti göremez, hem tadamaz.

Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelan; onlar içinde gezer, haricine çıkamaz:

Ya aşkla hüsündür, ya hamaset ve şehamet, ya tasvir-i hakikat. İşte yabani edebse hamaset noktasında hakperestliği etmez.

Yine ondan gelen, dalaletten neş’et eden ruhun ızdırabatına o edebsizlenmiş edeb (müsekkin hem münevvim); hakikî fayda vermez.İştihayı kabartır, hevesi tehyic eder, his daha söz dinlemez. Kur’andaki edebse hevayı karıştırmaz.

Avrupazade edebse fakd-ül ahbabdan, sahibsizlikten neş’et eden gamlı bir hüznü veriyor, ulvî hüznü veremez.

Kur’anın edebi ise: Öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hüzündür, yetimane değildir. Firak-ul ahbabdan gelir, fakd-ül ahbabdan gelmez.

İkisi birer şevki de verir: O yabani edebin verdiği bir şevk ile nefis düşer heyecana, heves olur münbasit; ruha ferah veremez.”[18]

*”Risale-i Nur’da müstesna bir edebiyat ve belâgat ve îcaz, nazirsiz, cazib ve orijinal bir üslûb vardır. Evet, Bediüzzaman zâtına mahsus bir üslûba mâliktir. Onun üslûbu, başka üslûblarla müvazene ve mukayese edilemez. Eserlerin bazı yerlerinde, edebiyat kaidesine veya başka üslûblara nazaran pek münasib düşmemiş gibi zannedilen bir noktaya rastlanırsa, orada gayet ince bir nükte, bir îma veya ince bir mana veya hikmet vardır. Ve o beyan tarzı, oraya tam muvafıktır. Fakat o ince inceliği, âlimler de birden pek anlamadıklarını itiraf etmişlerdir. Bunun için, Bediüzzaman’ın eserlerindeki hususiyet ve incelikleri, Risale-i Nur’la fazla iştigal etmemiş olanlar, birden intikal edemezler.”[19]

*”Büyük şâirimiz, edebiyatımızın medar-ı iftiharı merhum Mehmed Âkif, bir üdebâ meclisinde, “Viktor Hügo’lar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler.” demiştir.”[20]

*Sünnet,şeriatın bir edebidir.[21]

*Âdâb-ı Nebevîye muhalefet onların nurundan ve o hakikî edebden istifade etmemektir.[22]

*”Sünnet-i Seniye, edebdir. Hiçbir mes’elesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: : Yani: “Rabbim bana edebi, güzel bir surette ihsan etmiş, edeblendirmiş.” Evet siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyeyi bilen, kat’iyyen anlar ki: Edebin enva’ını, Cenab-ı Hak habibinde cem’etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyesini terkeden, edebi terkeder. -Bîedeb mahrum bâşed ez lûtf-i Rab -(Edepsiz kişi Allah’ın lütfundan mahrum olur.)kaidesine mâsadak olur, hasaretli bir edebsizliğe düşer.”[23]

*”Sual: Herşeyi bilen ve gören ve hiçbir şey ondan gizlenemeyen Allâm-ül Guyub’a karşı edeb nasıl olur? Sebeb-i hacalet olan haletler, ondan gizlenemez. Edebin bir nev’i tesettürdür, mûcib-i istikrah hâlâtı setretmektir. Allâm-ül Guyub’a karşı tesettür olamaz?

Elcevab: Evvelâ: Sâni’-i Zülcelal nasılki kemal-i ehemmiyetle san’atını güzel göstermek istiyor ve müstekreh şeyleri perdeler altına alıyor ve nimetlerine, o nimetleri süslendirmek cihetiyle nazar-ı dikkati celbediyor. Öyle de: Mahlukatını ve ibadını sair zîşuurlara güzel göstermek istiyor. Çirkin vaziyetlerde görünmeleri, Cemil ve Müzeyyin ve Latif ve Hakîm gibi isimlerine karşı bir nevi isyan ve hilaf-ı edeb oluyor.

İşte Sünnet-i Seniyedeki edeb, o Sâni’-i Zülcelal’in esmalarının hududları içinde bir mahz-ı edeb vaziyetini takınmaktır.”[24]

*”Nasılki bir tabib, doktorluk noktasında bir nâmahremin en nâmahrem uzvuna bakar ve zaruret olduğu vakit ona gösterilir. Hilaf-ı edeb denilmez. Belki edeb-i Tıb öyle iktiza eder, denilir. Fakat o tabib, recüliyet ünvanıyla yahut vaiz ismiyle yahut hoca sıfatıyla o nâmahremlere bakamaz. Ona gösterilmesini edeb fetva veremez. Ve o cihette ona göstermek, hayâsızlıktır.”[25]

*“Esma-i cemaliye ve kemaliye ise, melaike ve ruhanî ve cinn ve insin nazarında güzelliklerini, mevcudatın güzel vaziyetleriyle ve hüsn-ü edebleriyle göstermek isterler.”[26]

*”Hayal veya fikir âyinesinde küfriyatın ve şirkin akisleri ve dalaletin gölgeleri ve şetimli çirkin sözlerin hayalleri, itikadı bozmaz, imanı tağyir etmez, hürmetli edebi kırmaz.”[27]

*“Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine karşı imtihan tarzı sû’-i edebdir, ubudiyete münafîdir.”[28]

*“ Edeb-i Furkanî ile edebleniniz!”[29]

*“Hâlık-ı Rahîm’in hazır nâzır olduğunu düşünüp, ondan başkasının teveccühünü aramayarak; huzurunda başkalarına bakmak, meded aramak o huzurun edebine muhalif “[30]dir.

*“Hem edebiyatça en ileri bulunan Arab edibleri, -İslâmiyete girmeyenler- şimdiye kadar muarazaya pekçok muhtaç oldukları halde Kur’anın i’cazından yedi büyük vechi varken, yalnız birtek vechi olan belâgatının, (tek bir surenin) mislini getirmekten istinkâfları ve şimdiye kadar gelen ve muaraza ile şöhret kazanmak isteyen meşhur beliglerin ve dâhî âlimlerin onun hiçbir vech-i i’cazına karşı çıkamamaları ve âcizane sükût etmeleri; Kur’an mu’cize ve tâkat-ı beşerin fevkinde olduğuna bir imzadır.”[31]

*”Mesmuatıma göre: Merkez-i hükûmette, bir kundura boyacısı çarşı içinde bir büyük adamın yarım çıplak karısına sarkıntılık edip o acib edebsizliği yapması, tesettür aleyhinde olanın hayâsız yüzüne şamar vuruyor.”[32]

*”Bilhassa lise ve üniversite tahsil gençliğine bu hârika eserler orijinal ve çekici üslûbu ve yüksek edebî san’atıyla kendini okutturuyor.”[33]

*”Ahlâk, edeb ve terbiye gibi en yüksek meziyetlere sahib olabilmek için, kuvvetli bir imana sahib olmak lâzımdır.”[34]

*”Bu hesab-ı ebcedî, makbul ve umumî bir düstur-u ilmî ve bir kanun-u edebî olduğuna deliller pek çoktur.

Yüksek edibler bu hesabı, edebî bir kanun-u letafet kabul edip, eski zamandan beri onu istimal etmişler.”[35]

*Kur’an;“edebiyatın mu’cize-i kübrası “[36]

*Kur’an insanların ve ediblerin“edebî malûmatlarına imale etmesi ve benzetmesi, mukteza-yı belâgat ve irşad”dır.[37]

*”Edebiyat ile alâkadar olanlar için Kur’an, bir kitab-ı edebdir.”[38]

*”Edebî dehaların ve yüksek şâirlerin, Kur’an huzurunda eğildikleri bir vakıadır.”[39]

*”Kur’anın güzelliği, diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden kabil-i temyizdir.”Carlyle.[40]

*”Evet, bazı ibareler belki edebiyat denilen şeye tam muvafık düşmüyormuş. Bunda da isabet var. Çünki edebiyat satılmıyor, Kur’an’dan nurlar gösteriliyor.”[41]

*”Fedakâr Üstad! Diyanetten meded almayan, ehl-i gafletin gafletini ziyadeleştiren edebiyat denilen müdhiş sarhoşluk, ancak ve ancak sizin âsâr ve telkinleriniz sayesinde mündefi’ oluyor.

Sevgili Üstadım! Felsefe mezbelelerinde nâlân, sürünen edebsizler elbette hakikî edebi ve edebiyatı sizin eserlerinizde bulacaklarına asla şübhe yoktur ki, böyle olacak.”[42]

*“Vahdaniyet-i İlahiyeyi güneş gibi isbat eden ve Kur’an’ın otuzüç âyet-i azîmesini tefsir eden Otuzüç Pencere namındaki Otuzüçüncü Mektub ki, sırr-ı tevafukla beraber kıymet-i ilmiyesi ve edebiyesi itibariyle ehl-i tevhidce yalnız maddeten bin lira kadar ehemmiyetli olan risale”dir.”[43]

*”Sehil ve muvaffakıyetime hayırlı dualarınızı rica eder, kemal-i edeble ellerinizi öperim, muhterem üstadım.”[44]

*”Ulaşmaz Dest-i edeb-i garb-ı hevesbar-ı hevâkâr-ı dehâdar

De’b-i edeb, ebed-müddet. Kur’an-ı ziyabar-ı şifakâr-ı hüdâdar.”[45]

*”Evet dinden gelmeyen, belki felsefenin hassasiyetinden gelen celb-i ervah da; hem hilaf-ı hakikat, hem hilaf-ı edeb bir harekettir.

Belki ayn-ı hakikat ve edeb ve hürmet ve istifade odur ki; Celaleddin-i Süyutî, Celaleddin-i Rumî ve İmam-ı Rabbanî gibi zâtların seyr ü sülûk-u ruhanîleri gibi seyr ü sülûk ile yükselerek o kudsî zâtlara yanaşmak ve istifade etmektir.”[46]

*”Kendisinin; ilmî, ahlâkî, edebî, birçok fazilet ve meziyetleri arasında beni en çok meftun eden şey; onun o, dağlardan daha sağlam, denizlerden daha derin, semalardan daha yüksek ve geniş olan imanıdır.”[47]

*“Kitaba girmezden evvel, Üstadı; ilmî, fikrî, tasavvufî ve edebî cepheleri ile de mütalâa etmek isterdim… Fakat çok derin ve pek Şümullü olan bu mevzuların birkaç sahife ile hulâsa edilemiyeceğini kat’î bir surette idrak ettikten sonra; artık, adı geçen mevzulara birkaç cümle ile temas etmeyi münasip gördüm.”[48]

*”Üstad; Risale-i Nur Külliyatı’nda; dinî, içtimaî, ahlâkî, edebî, hukukî, felsefî ve tasavvufî en mühim mevzulara temas etmiş ve hepsinde de hârikulâde bir surette muvaffak olmuştur.”[49]

*“Üstad zevk inceliği, gönül hassasiyeti, fikir derinliği ve hayal yüksekliği bakımından harikulâde denecek derecede edebî bir kudret ve melekeyi hâizdir.”[50]

*“Kendisi, asr-ı hâzırın ihtiyacını karşılayacak, zamanın ilmî ve edebî seviyesinin fevkinde bütün dünyaya Kur’anın mu’cize olduğunu isbat ve herkesi ikna edebilecek bir kabiliyet, metanet, emel ve fedakârlık taşıyordu.”[51]

*”– Ey gazeteciler! Edibler edebli olmalı; hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı.”[52]

*”Bildiğime göre, edibler edebli olurlar. Edebsiz bazı gazeteleri, nâşir-i ağrâz görüyorum. Eğer edeb böyle ise ve efkâr-ı umumiye böyle karmakarışık olsa, şahid olunuz ki, böyle edebiyattan vazgeçdim; bunda da dahil değilim. Vatanımın yüksek dağlarında, yâni Bâşid başındaki ecram ve elvâh-ı âlemi, gazetelere bedel mütalâa edeceğim.”[53]

*“ İslâmiyetin hakikatında mevcud maddî-manevî en yüksek terakkî ve medeniyet umdeleri yerine; dinsiz felsefenin bataklığındaki nursuz prensipler, edebsiz edib ve feylesofların fikir ve ideolojileri, gizli komünistler, farmasonlar, dinsizler tarafından telkin ediliyor ve çok geniş bir çapta tedris ve talime çalışılıyordu. Bilhassa İngiliz, Fransız gibi İslâm düşmanlarının İslâm Âlemini maddeten ve mânen yıpratmak, sömürmek emellerinin başında Kahraman Türk Milletinin dinî bağlardan uzaklaştırılması; örf âdet, an’ane ve ahlâk bakımından tamamen İslâmiyete zıt bir duruma getirilmek plânları vardı ve bu plânlar maalesef tatbik sahasına konmuştu!”[54]

*”Üstad;”edeb ve iffetin en şâheser nümunelerini nefsinde gösterebilmiş bir nezahet ve hüsn-ü hulk âbidesidir.”[55]

*”Ey sû-i niyetleriyle ve kendi menfî ruhlarına kıyasla bu ahlâk, edeb, îman, marifet ve hakikat âbidesine dil uzatan ve şeytanları dahi utandıracak derecede iftiralarla bu fazilet timsalini yok etmeğe, tezvire çalışmış bedbahtlar!”[56]

*”Bazan yüksek dağ başlarında, büyük kayalıklar arasında gezer, yalnız başına sessiz dolaşır; bazan bağ ve bahçeleri, nebatat ve hayvanatı temaşa ve tefekkür edip; sonra dönüp, şehre inip, en büyük siyasî içtimalarda, gayet beliğ ve mâkulâne hitabeler, ahlâkî edebî nutuklar irad edebilen cevval bir ruh haletini taşırdı.”[57]

*”Maksadım, İslâmiyete hizmet, Türk edebiyatını tanıtmak ve Türk düşmanlarına karşı, yazmak ve çalışmaktır.”[58]

*Bu memleket için bir“İslâm Edebiyatı sergisi” [59]ve de dergisine ihtiyaç vardır.

*“Sû’-i fehm ve sû’-i edeb ile İslâmiyetin hakkını ve müstehak olduğu hürmeti îfa edemedik. Tâ o da bizden nefret ederek evham ve hayalâtın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi.”[60]

*“Kürdlerin emsal-i edebiyesi”[61] gibi her milletin bir çok edebi meselleri mevcuttur.

*”Eğer istersen Harîrî gibi bir dâhiye-i edebin Makamat’ına gir, gör! O dâhiye-i edeb nasıl hubb-u lafza mağlub olarak lafızperestlik hevesi o kıymetdar edebini lekedar ettiği gibi lafızperestlere de bast-ı özür etmiştir ve nümune-i imtisal olmuştur. Onun için o koca Abdülkahir bu hastalığı tedavi etmek için Delail-i İ’caz ve Esrar-ül Belâgat’ın bir sülüsünü onun ilâçlarından doldurmuştur. Evet lafızperestlik bir hastalıktır, fakat bilinmez ki hastalıktır…”[62]

*“Bir nükte-i zarafet için veya kafiyenin hatırı için, çok edib edebde edebsizlik etmeye şimdiden başlamışlardır.” [63]

*Tabiatperestlik edebizce bir hatadır. [64]

*”Sakalımın beyazlanmakla parlaması seni korkutmasın. Zira nur-u mütecessim gibi dimağdan erimiş sakaldan mecra bulup kendini gösteren fikir ve edebin tebessümüdür.”[65]

*”Bir kısmı da, selâmet-i millet fedaileridir. Onların ukde-i hayatiyelerini teşkil eden, mason olmayan ekserî İttihad ve Terakki’dir. Ve sizin şu aşairiniz kadar ülema ve meşayih, Jön Türkler meyanında mevcuddur. Vakıa onlarda bir takım edebsiz, çok sefih masonlar dahi bulunur; lâkin yüzde ondur. Yüzde doksanı sizin gibi mu’tekid müslimlerdir. (Velhükmü lil-ekser).”[66]

*”Madem ki hasene on misline çıkar. Seyyie, nefsinde birde münhasır kalır. Sen de haseneden neş’et eden muhabbeti, muhsinden muhsinin müteallikatına teşmil et. Uyûbundan iğmaz-ı ayn et. Seyyieden neş’et eden adavet-i müsi’den, müsi’in ekaribine veya sair güzel sıfatlarına tecavüz ettirme. Bu edeb-i illiye-i âdile-i Kur’aniye ile edeblen! Kur’an’ın edebiyle edeblenmeyen, zamanın sillesiyle te’dib olunacağı muhakkaktır.”[67]

*”Esefa! Heyet-i içtimaiyeyi faaliyet ve harekete götüren çok ukde-i hayatiyelerden, bizde inkişafa başlayan yalnız fikr-i edebiyat, bahusus şâirane, müfritane, edebşikenane, hodpesendane olan fikr-i hiciv ve arzu-yu tahkirdir.”[68]

*”Te’dib-i hakikîye karşı edebsizliktir ki, birbirine saldırıyor. Fakat millete ve İslâmiyet’e karşı olan ta’rizat-ı zımniyelerini o kâselislerin yüzlerine çarpmakla beraber, onlar birbirine karşı dinsizcesine hiciv ve terzilleri ise, kimbilir belki müstehaktırlar düşünüp, deyip geçmek ile iktifa ederiz.”[69]

10-5-2003

Mehmet ÖZÇELİK

[1] Feyizli Sözler.R.Küllüoğlu.180.

[2] Sözler.50,64,66,122.

[3] Sözler.182.

[4] Sözler.185,Mektubat.311.

[5] Sözler.232.

[6] Sözler.232.

[7] Sözler.274.

[8] Sözler.275.

[9] Sözler.280.

[10] Sözler.376.

[11] Sözler.411,448,Mektubat.413,Tarihçe-i Hayat.367.

[12] Sözler.412.

[13] Sözler.465.

[14] Sözler.471.

[15] Sözler.503.

[16] Sözler.543.

[17] Sözler.734,Kastamonu.172.

[18] Sözler.736-7,Kastamonu.174-6.

[19] Sözler.764.

[20] Sözler.764.

[21] Lem’alar.50.

[22] Lem’alar.53.

[23] Lem’alar.54.

[24] Lem’alar.54.

[25] Lem’alar.54.

[26] Lem’alar.55.

[27] Lem’alar.75.

[28] Lem’alar.131,Mesnevi-i Nuriye.170.

[29] Lem’alar.155.

[30] Lem’alar.163.

[31] Şualar.137.

[32] Şualar.396,231.

[33] Şualar.545.

[34] Şualar.547.

[35] Şualar.712-713.

[36] Şualar.713.

[37] İşarat-ül İ’caz.118.

[38] İşarat-ül İ’caz.214.

[39] İşarat-ül İ’caz.215.

[40] İşarat-ül İ’caz.216.

[41] Barla.62.

[42] Barla.78.

[43] Barla.359.

[44] Barla.370.

[45] Kastamonu.174.

[46] Emirdağ.2/156.

[47] Tarihçe.8.

[48] Tarihçe.16,18.

[49] Tarihçe.17.

[50] Tarihçe.19-20.

[51] Tarihçe.51,Haşiye.1.

[52] Tarihçe.65.

[53] Tarihçe.77.

[54] Tarihçe.154.

[55] Tarihçe.455.

[56] Tarihçe.456.

[57] Tarihçe.456-457,497,700.

[58] Tarihçe.715.

[59] Tarihçe.722.

[60] Muhakemat.9.

[61] Muhakemat.21.

[62] Muhakemat.88.

[63] Muhakemat.88.

[64] Muhakemat.128.

[65] Muhakemat.95.

[66] Münazarat.41.

[67] Nurun ilk kapısı.47.

[68] Sünuhat-Tuluat-İşarat.63.

[69] Sünuhat-Tuluat-İşarat.63.




EĞİTİMDE ÖĞRENCİLERİN BEKLENTİLERİ

EĞİTİMDE ÖĞRENCİLERİN BEKLENTİLERİ

Öğretmenler haklı olarak öğrencilerden bir çok şey istemektedirler ve beklemektedirler.Genel olarak öğretmenlerin istedikleri bilinmektedir. Bunlar; Çalışmak,Ciddiyet ve Terbiyedir.

Öğrenciler ise ne olmak istemektedirler ve kendilerine ne gibi bir muamele yapılmasını istemektedirler.Bunlar ise;

-Meslek sahibi olmak.

-Huzurlu ve mutlu bir hayat elde etmek.

-Ahlaklı olmak.

-Avukat olmak.

-Hayatın zorluklarını öğrenmek.

-İyi ile kötüyü birbirinden ayırmayı bilmek.

-İnsanlara bir şeyler verebilmek.

-Problemler karşısında direnebilmek.

-Hareket tarzını düzeltmek.

-Kaybetmeyi değil,kazanmayı öğrenmek.

-İyi niyetli olmak.

-Edebi ve edebiyatı öğrenmek.

-Bir gaye sahibi olmak.

-Belli bir tempoyu yakalayabilmek.

-Sorumluluk kazanmak.

-Hastahane yapıp,hastalara yardımcı olabilmek.

-Geleceğe hazırlamak ve hazırlanmak.

-Verilen dersler anlamlı olmalı,anlamlar çıkaracak seviyede olmalı.

-Her insanın ilk problemi ailede başlayıp,o problemleri çözebilmeli.

-Daha iyi bir yaşam için kaliteli ve çok eğitim verilmeli.

-Düşüncesiz ve hava-i yetişmemek.

-Problemleri çözebilecek yöntemler kazandırılmalı.

-Hayata bağlılık kazanılmalı,hayattan kopmamalı.

-İlim ve bilgi sahibi olmalı.

-Öğrenciye ilgi göstermeli.

-Problemlerin çözümünü okumada aramalı.

-Problemleri çözebilecek mevkiye yükselmeli.

-Okullar insanları tanıma yerleri olup,onları daha iyi tanımaya çalışmalı.

-Genişlik kazandırılmalı.

-İsyandan uzak,inançlı nesiller yetiştirilmeli.

-İnsanları kaybetmeye değil,kazanmaya çalışmalı.

-İnsanlar kendilerini tanımalı,hatalarını bilmeli.

-Öğrenciye verilecek ve yönlendirilecekler,orta okul döneminde yapılmalı.

-İnsanlar hayat okulunda sürekli yenilenmelidirler.

-Öğretmenler sürekli okuyup,yeni bilgilerle yenilenmeliler.

-Başkalarına bırakmadan kendimiz kendimizi ve problemlerimizi çözmeliyiz.

-Doğu eğitimine,batı eğitiminin kalite ve tekniği getirilmeli.

-Önemli bir boşluğu dolduran İmam-Hatipler orta kısmıyla beraber devam ettirilmeli.

-Siyasetçi olmayı,problemleri çözmek amaçlı olmalı.

-Teknik alanda incelemeler yapılmalı.

-Mafya babaları durdurulmalı.

-Terör yerine,sulh ortamı oluşturulmalı.

-En çok etkilenen yerler olan liseler boşluktan kurtarılmalı.

-Yeterli eğitim verilmemektedir.

-Hava-i ve boş insanlar yetiştirilmektedir.

-Öğretmenler sevgili,öğrenciler saygılı olmalı.

-Öğretmenden uzaklaştıracak aradaki mesafe kaldırılmalı.

-Notlar tehdit aleti olmamalı.

-Aspirin gibi her derde deva öğrenci değilde,bir derde deva olacak öğrenci yetiştirilmeli.

-İlgi-Bilgi-Sevgi temel olmalı.

-En büyük yatırımın insana yapılan yatırım olduğu bilinmeli ve uygulanmalı.

06-05-2003 / Mehmet ÖZÇELİK