D E P R E M

D E P R E M

Cumhuriyetten bu yana 37 kere deprem olduğu,neticesinde de 61 bin kişinin öldüğü ifade edilir.

Bunu dünyaya genellediğimizde milyonlarca insanın depremlerden,milyonlarcasının selden,milyonlarcasının savaş,iç karışıklık ve cinayetler neticesinde öldüklerini, milyonlarcasının yangın,trafik kazası,tufan ve hastalıklardan öldüğünü,bilinen ve bilinmeyen bir çok sebeblerden belalara maruz kalan asrımızın bu insanı;sürekli musibetlerle karşı karşıya kalmaktadır.

Geçmiş asırlardaki insanların yere batma gibi maruz kaldıkları afetler,asrımızda değişik şekillerde tezahür etmekte,ibret sahnesi olarak önümüze sunulmaktadır.

Âyette:”Yeryüzünde gezinde,günahkarların akibeti nice oldu,bir bakın!”[1]

Cennet ucuz değil,öncekilerin başlarına gelen bize de gelebilir.[2]

Umuma gelen musibetler ekserin hatasından kaynaklanan bir ceza neticesi olarak başa gelmektedir.

Başa gelen musibetler,onlara çıkarılan bir davetiye neticesi olarak başa gelir.

Yapılacak iş;Belalara davetiye çıkarmamaktır.

Bediüzzaman Hazretleri bu deprem konusunu eserlerinde çokça işlemekte ve ders alınması gerektiğini ifade etmektedir.

Ve gerçekten geçmişe dönüp baktığımızda bu toplum,bir asırdır depremlerle cezalandırılmakta ve ikaz olunmaktadır.

Sadece 19-Eylül-1985-de Mexico ve çevresindeki depremde ölen 5 bin kişiden,28-Mayıs-1995 Rusyanın kuzeyindeki Sahalin adasında ölen 1841 kişi ile beraber,oradaki on yılda,muhtelif yerlerde depremden ölenlerin takriben sayısı;118 bin civarındadır.

Ortada su-i istimaller,ehliyetsizliklerle beraber oluşan bu sarsıntıların,birde içimizin sarsılmasından da kaynaklanan sebebler de,yerlerimizin sarsılmasına neden olur.

Türkiyedeki 17-Ağustos-1999 depremi,asrın depremi olarak ibret alınması gereken hususları ihtiva etmektedir.

Tekniki olarak deprem;

Depremin en zayıf richter ölçeğindeki büyüklüğü 1,5 olup,en şiddetlisi 8,5-tur. Tehlikelisi 6 ve daha yukarısıdır.

Deprem dalgalarının yayıldığı yer;odak noktasına olan,dik doğrultudaki yerdir. Akdeniz-Himalaya- ülkemizinde içinde dahil olduğu alan olarak belirlenmiştir.

-15-Haziran-1896-da Japonya-nın Sanriku bölgesi kıyılarına 200km. uzaklıktaki bir depremden kaynaklanan 30 km. yüksekliğindeki dalgalar,Miyako şehrini harabeye çevirip,27 bin kişinin ölümüne neden olmuştu. Dalgaların Pasifik okyanusunda,saatteki hızı ise,720 km-yi bulmuştu.[3]

Hadisde Peygamberimiz diğer ümmetlerin hatalarından dolayı helakine binaen,bu ümmetin helak edilmeyeceğini ancak bazı musibetlerin verileceğini ifade etmektedir.

Bu ümmetin diğer ümmetlerden farkı;Allah ve Muhammede birden iman etmelerindendir.Ebu Musadan rivayette peygamberimiz:”Ümmetim,ümmeti merhume olup,ona ahirette azab yoktur,azabı dünyada olup;fitne,zelzele ve katl (gibi şeyler)dir.”[4]

6-4-1997 ve 28-6-2000

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Neml.69,bak.Rum.42,Secde.26.

[2] Bakara.214.

[3] Bak.Bilim ve Teknik dergisi.341.sayı.Nisan.1996.sh.64-68.

[4] (Mecmuatün minet Tefasir.Kadı Beyzavi-Hazin-İbni Abbas-Nesefi.(Arapça)1/565)




ÇAĞIRIRIM HAAA!

ÇAĞIRIRIM HAAA!

Yer altı dünyasının,karanlık dünyanın ismidir mafya! Haklı yoldan elde edilemiyen hakların ve haksızlıkların hak edilme,kazanılmaya çalışılması için hakkın kalktığı,uygulanmadığı,uygulanmaktan aciz kaldığı yerde devreye giren bir kazanç yoludur mafya!

Hakkı mı isterim! Vermem! Ver,diyorum! Veremem!

Mafyayı çağırırım haa! Mafya ya söylerim haa! Baba-lara bir bildirirsem,vay senin haline! Yedi sülaleni silerler! Ve… iş tamam…

Hemen hemen her dönemde,her devlette çeşitli adlarla çıkan veya devreye giren mafya-cılık;hukukun eksik ve yetersizliğinden istifade etmektedirler. Boşaltılan bu boşluğu mafya gibi faaliyetlerle doldurmaya çalışmaktadırlar,işsiz olan ve kalanlar..

İş dünyasında mafya..çek-senet mafyası..arazi mafyası..para babaları..yer altı mafyası..kumarhaneler kralı..siyaset mafyası..yurt içi ve yurt dışı mafyası..mafyalar mafyası.. mafyalar hesaplaşması..kısaca,dolaplar mafyası..döndürülecek dolaplar mafyası.vs.vs.

Evelden efeler vardı..İstanbul efesi..efeler efesi..istanbul efendisi.

Toplum değişip,değerler kaybedilince incelik ve estetik yerini kabalığa terk etmektedir. İstanbul mafyası..doğu mafyası..vs.vs.

Nerde o eski mafyalar!Eskiden mafyalar elle-parmakla gösterilirdi! İki açıdan;İstanbul efesi veya efendisi. Şimdi o kadar çok ki;artık burun ucuyla,yarında göz-kaşla gösterime girecek!

Buyurun beyefendi,ne var! Şeyy..mafya olmak istiyorum da!

Başka işin yok mu ,git işine!

İşim yok ki!hem başka işler pek gelir getirmiyor da!

Ancak mafya olmanın bazı ağır şartları var. Şöyle ki;Mafya olacaklar,matbu dilekçeyi doldurup,yabancı dilden,meslekten ve de üçüncü olarak sözlüden geçirilirler. Üniversite mezunu olmak tercihimizdir. Doktora yapma mecburiyeti görev süresince uygulamalı ve rapor halinde bir dosya da sunulacaktır.

Çökmemek için,Fransız mafyasının çöküş sebeblerini bilmek şarttır. Rus mafyasının işleyiş şekilleri bilinecek. dünyadaki mafyalar ve onlarla diyalog uygulamaları,bağlantı yolları ve yönleri mafyamızın proğram çerçevelerinden bir kaçıdır. Kabul mü?

(Zaten hayatımı bir hedef tahtası haline getirdim. Hayatı anlayamadım ve anlayacağa da benzemiyorum. Bu durumda???)

Beyefendi! Sana diyorum!Tamam mı?

E-vet…

(Artık aydınlık dünyanın tünelinden karanlık yolların izbe kanalizasyonlarından geçiş başlamıştır.)

Karanlık işler..karanlık..karanlık gidişler..faili meçhul cinayetler ve sonunda da aynı akibete maruz kalarak..bitiş;defteri dürülerek bir kenara atılış..

Karanlıkdan gelib,karanlığa uğrayan yol;karanlığa gider.

Nasıl oldu?

Öldü!!!

Nasıl öldü???

??????

31-08-1998

MEHMET ÖZÇELİK




BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Geçmiş zamanlardan bir zaman içinde,bir çağ dönemlerinde,her şeyin ilk ve ilkel olduğu sürelerdeydi. Bir adada değişik yapı ve özelliklerde insanlar yaşarlarmış. Bu insanlar hem kendilerine yabancı,hem de başkalarına karşı yabani imişler.

Hani ilk dünyaya gelen çocuğun etrafına bakış hali var ya..işte onun gibi. Ancak o çocuk saf ve masum iken bunlar tam tersine bir yapı içerisinde…

Derken bu insanlar içerisinde farklı özelliklerde olanlar olunca ona karşı cephe alırlardı. Onun için ölüm de dahil neler yapmazlardı ki…

Orada kanunlar yok,kanun adamları vardı. Kanunu onlar yapar,onlar bozar. Filmi onlar yazar,yaparlar,başkalarını da bu oyunda oynatırlardı,piyon gibi…

Asırlar,görmediklerini o asırda görmüştü. Bazıları güldüler,bazıları ağladılar. Ancak ağlama ve feryatlar onların gülmelerini bastırınca kızdılar,kızınca da kızıl kıyameti kopardılar. Kıyamet devamlı masum ve mazlumların başında patladı,patlatıldı. Patlatanlardan oldular.

Tam bir keyfi ve küfri havalar estiriliyordu. Alkışlanmıyorlar da değillerdi içten ve de diğer adalardan…

Derken zamanlar zamanları kovalamış,uzun zamanlar geçmişti.

Ferdi fedakarlar da yok değildi. İşte bu sümbül gibi çoğaldı,kalabalıklar oluştu.

Yavaş yavaş tavizler koparıldı,yumuşamaya peyder pey gidildi.

Ancak sona doğru koparılması gereken bir tavizi vermeye nedense pek yanaşmadılar. Direttiler,direndiler. Direttirdiler her türlü cebir ve zorbalığı da reva görerek…

Ne mi? Bazı kadınların diğerlerinin giyindikleri gibi giyinmeyip,fazla fazla kumaş kullanmaları idi sebep olarak gösterilen…

Üstüne üstlük,bir de vücudun bir kısmının hadi neyse az kimse yapmakla kalmadı,bir de başlarını örttüler. Buna da tesettür-mü ne?diyorlarmış?

Oda bu adada,bu kumaş kıtlığı içerisinde,enflasyon mu ne imiş,onun yükseldiği bir zamanda… Eğer böyle bir bolluk olsa,kendilerinin de bir çok yerlerini örteceklerini de belirtiyorlardı.

Bu uğurda uzun mücadeleler verildi. Bir taraf inadı uğruna,öbür taraf inancı hesabına…

Tabii ki burada ilk çağların ilkelliği ağır basmakta idi. İşte başlarını örtmeye karşı başlatılan bu patlama aslında kendisiyle beraber bir çok patlamalarını da gündeme getirmişti. Artık örtünmeyle beraber insanca yaşama mücadelesi de başlamış oluyordu.

Artık çeşitli alanlarda bir kıpırdanma ve silkinme baş gösteriyor,gün-be gün ilkelliklerden kurtulma yolları ve çabaları baş gösteriyordu.

Bu masumane hareketleri engellemek amacıyla :”Kurdun kuzuya bahanesi nevinden,öküzün altında buzağı arama kabilinden”bahaneler öne sürülüyordu.

Âdeta deniz mayalanmaya çalışılıyordu,mayasını bulamamış ve tutamamışlarca… Ve o mazlum ve mağdur olanlar devamlı şunları söylüyorlardı:

“Hep biz mi destanlar yazacağız? Hep biz mi edebiyatlarımız da ağıtlar söyleyeceğiz?”

Bu mektub ilk çağlardan son çağların insanlarına bir armağan ve bir yadigârdır.

15-11-1995

MEHMET ÖZÇELİK




BUĞDAY HIRSIZLARI

BUĞDAY HIRSIZLARI

Bu olay Kırşehir’in küçük bir köyü olan Çimeli köyünde,1942’de cereyan eder. Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi Çimeli’de de halkın kaldırdığı buğdaylar toplanır. Öşür adıyla ellerinden alınır. Olay şöyle gelişir:

Bir öğle vakti Mehmet anasına seslenir:

-Anaaa! Ana,gel,gel. Öşürcüler gelmiş.

-Ne telaş edersin oğlum,gelcez.

-Bacı bu harman sizin mi?

-Evet oğul,çok şükür bizimdir.

-Nede çok kaldırmışsınız!

-Allah vergisi. Allah bizlere acıyor veriyor,devlet bizlere acımıyo,elimizden alıyo…

Bacı,devlet onu askere verecek tamam mı? Toplayın buğdayları… Ben bunu böyle işaretledim. Bundan alınmayacak. Alınırsa çok ağır ceza var,bilirsiniz. Yarın gelip alacaz. Tamam mı muhtar? Seninde haberin olsun..

-Bey oğlum. Bize ne yiyecek kaldı,ne de tohumluk? Acıma yok mu? Biz ne yiyecez? Biraz merhamet edin.

-Bacım devletimiz sağ olsun!

-Bey oğlum,biz öldükten sonra devlet sağ mı olur? Biz ölürsek,oda ölür. Biz diri olmalıyız ki,oda diri olsun.

-Bu bööyle. Muhtar,buğdayı mühürledim. Yarın gelip alacağız. Hadi eyvallah…

*****************

-Ana,niye düşünürsün?

-Oğlum Mehmedim.Ben Hacce anan düşünmesin de kim düşünsün? Ben kendimi de düşünmem. Bir nefisim. Ya bu soyhalar? Bu insanlar ne yiyecekler?

-Ana! ana,bak hele. Be bende çalarım.

-Şiiişşt. Öyle delilik yapma. Hemen git yerine,karışma öyle işlere,haydii…

*****************

(Mahzun gecenin yarısında anne oğlu Mehmedi kaldırır.)

-Ne var ana? Beni niye gece vakti kaldırırsın?

-Hemen konuşmadan kalk. Torbaları getir,buğdaylarımızı alacaz.

-Ana sen bana kızmamış mıydın,başımızı belaya sokmayalım diyen sen değil miydin?

-Haydii…haydi ,durma. Doldur. Götür de içeri boşalt. iyi,iyi. Etraf da kimseler de yok…

-Ooff be. Ana yetmez mi? Çok götürdük? Pek bir şeyde kalmadı! Belli olur?

-Götür oğlum,götür. Kendi malımızın hırsızı olduk. Etrafı iyice süpür. bende kasaları etrafına koyayım. Şööylecene mühürledim mi,oldu işte.. Haydi gidiyoruz. Şimdi iyi bir yat…

******************

-Memeed,memeeed..

-(Mehmed gözünü ovalayarak) Ne var muhtar emmi. Rahat uyuyamıyacak mıyız yavv.

-Oğlum öşür memurları geldi,sizi çağırır.

-(Öşür memurları şaşkın şaşkın bir buğdaylara,bir mühüre bakar,bir türlü bir şey anlıyamaz.) Allah ,Allaaah.. Yahu muhtar,dün buğday bu kadar değildi.. Bu buğday eksik görünüyor. Dün topladığımızda gayet çokdu. Ama mühürü yerinde,noolmuş buna?

-Emmi! Dün nasıl koyduysanız,öyle durur. Bak muhtar emmi beni uykudan yeni kaldırdı,uyurdum.

-Valla muhtar bunda bir yanlışlık var ya! Ama nerede? muhtar bunları sana teslim ediyorum. Devlet isteyene kadar sende kalacak. Tam 140 teneke buğday…

(Öşür memuru düşünceli düşünceli gide dursun,aynı hayretini muhtarda gizleyemez.)

-Yaav bacı. Dün gördüğümüz buğday bu kadar değildi! Bunlara nolmuş?

-Ne olacak muhtar. Siz topladınız,siz mühürlediniz. Bak mühür bile bozulmamış.

-Doğru,doğru,amma??

******************

(Muhtar kendisine teslim edilen köyün buğdaylarını bir yere toplar,etrafını taşla örerek,çamurla suvar. Her günde sabah-akşam etrafında bir gezer,acaba her hangi bir durum var mı?diye…)

*******************

-Oğlum Mehmed,haydi akşam oldu. Kimse görmeden şu buğdayları eşeğe yükle. Boztepeye değirmene götür de,öğüt. unumuz bitmiş. Kimse görmeden de geri gel. Kimseye görünme haaa?

-Sen telaş etme ana. Kimseye çaktırmam. Ruhları duymaz. Nasıl olsa işsiz adamım. Orada kahvede vakit geçirir,soranlara gezdiğimi söylerim.

-Oğlum Mehmed! Biz yeriz ya,köylüde hiçbir şey kalmamış. Ne kendileri yerler,nede hayvanları. Ekinlikleri bile yemiş bitirmişlerdir. Bak Hanife bacın gelir. Kabını da örtüsünün altında saklar.

-Hacce anaa!

-Geldim kızım. Kabını ver. Biterse gene gel. Sen neysen de o çocuklar ne yapar! Al ununu kızım.

-Allah senden razı olsun Hacce ana. Sende olmasan bizler ne yapardık? Halimiz nice olurdu?

-Aman haa kızım. Kimselere söylemeyin?

-Yok ana,hiç söyler miyiz. Burası bir çok kimsenin rızık kapısıdır. Bu kapımızda kapanırsa,biz hangi kapıya gideriz? Demek Allah bir kapıyı kaparsa,başka bir kapıyı açarmış. Allah kapınıda açık etsin,Hacce ana…

(Hacce ana un bittikçe oğlu Mehmedi Boztepe’ye geceleri yollar,üğüdür,gece döner. Oraya devamlı gidiş gelişinin dikkat çekmemesi için de gezdiğini,arkadaşını ziyarete geldiğini söyler,geçiştirirdi.

Değirmencide ,eğer bunlar olmasa değirmende sinek avlıyacakdı. Zira her kesin buğdayı bitib,kalmadığından,kimse değirmene buğday götüremez. Mehmedin devamlı buğday getirmesi durumunu hayretle karşılayan değirmenci fazla dayanamaz ve sorar:

-Yahu evlad. Sen bu buğdayları nereden alırsın? Sizin buğdaylar hiç bitmez mi? Millet yemeye kepek bulamazken,siz buğday yersiniz?

(Durumun vehametini ve kritik olduğunu anlayan,ele verilmesinden çekinen Mehmed)

-Değirmenci Emmi! Sen bu işlere karışma. Eğer karışır,başkalarına söylersen,beraber çaldığımızı ve ortak olduğumuzu söylerim. Bunca yol geliyom. Senin değirmeninden başka da yok. Paranıda veriyorum. Daha bu işe niye karışırsın?

-Aman oğlum,bana ne! Ben niye başkasına söyliyeyim. Ancak öğreneyim,dedim. Bu buğdayları nereden alıyorsunuz diye?

********************

(Artık zamanla kendilerince yenilen ve köylülerin fakir olanlarına gizlice verilen buğday ve unda biter. Bunları da bir telaştır alır. Ne yapacaklarını konuşurlar.)

-Oğul her kesinki gibi artık bizim buğday da bitti. Bundan sonra biz ne yapacağız? Kimden isteyip,kimden alacağız?)

-Muhtar dayımdan isteriz ana,nasıl olsa onda çok…

-Aman oğul o devletindir. Dayın hiç verir mi? Görmüyor musun o günden beri her gün sabah-akşam iki defa kontrol eder.

-Ana,bende çalarım!

-Aman oğul, hiç olur mu? Görürlerse ne yaparız?

-Ana,sen o işi bana bırak. Herkes yatınca giderim,duvarın arkasından taşı söker,buğdayı alırım. Geri taşı yerine kor,suvarım. Kimse de farketmez. Nasıl olsa dayım dışardan bakıyo. Bir şey olmayınca,içeriye girip de kontrol etmiyor.

-Bilmem ki oğul. Ancak korkarım!

-Tamam ana,ben böyle yaparım…

****************

(Yaza kadar hal bu minval üzere devam eder. Bu hane aç kalmaz. Artık gün gelmiş-çatmış,her yerlerden buğdaylar ofise götürülmek üzere istenmektedir. Çimeli köyüne de emir gelir. Derhal gönderilmesi-diye…

Muhtar etrafını duvarla çevirdiği anbarın kapısını açar. Hayret ve dehşet içinde dona kalır. Çünkü buğdayların yarıya yakını yoktur. Odanın belirli bir cephesinden buğdaylar alınmıştır. Ancak kim almış olabilir? Bu cüreti kim göstermiş olabilir ki? Olsa olsa şimdiye kadar açlık ve buğday sıkıntısı çekmeyen Hacce bacı gil olabilir. Nasılda şimdiye kadar düşünmemişdim? Devlete ne cevab verecek,kaybedilenlerin yerini nasıl,kimden alıb dolduracağım?

Sorularına cevab bulmak üzere Hacce bacı gile gider.)

-Bacıı! bacıı. Ne yaptınız? Ocağıma ağaç diktiniz. Bunu siz yaptınız,siz..

-Dur kardeş,dur. Ne var? Kıyamet mi kpptu?

-Daha ne ola? Buğdaylar,buğdaylar? Hırsızladığınız buğdaylar? Başıma kıyameti kopardınız…

-Evet kardaş… Biz aldık. Ne yiyecektik?

-………….

-Madem öyle. O halde sizde bunun çaresine bakın. Ofisede siz götürün. Nasıl götürürseniz,götürün? İstemiş olduklarını verin?

(Mehmed soğuk kanlılıkla lafa karışır.)

-Men yaparım,dayı! Sen karışma. Bir senin selamını götürdüm mü,olur işte.

-Oğlum ne selamı? Oğlum sen delimisin? Bu selam-melam işi mi?

Allah kerimdir dayı…

(Mehmed birkaç kişide yanına alır,kafasındaki planı uygulamaya koyulur. Ofise üç sefer yapılacak. 140 torba buğday götürülecektir. 90 torba ancak vardır. Ya diğerleri? onu Mehmede bırakalım)

-Arkadaşlar! Torbaların yarısına kadar kum doldurulacak,üstüne de buğday konulacaktır. Ancak dört torba tamamen buğday olacaktır. O özel…

(birinci seferlik buğday hazır olup kağnıya konularak ofisin önüne getirilir. Mehmed müdürün yanına sokulur. Kulağına eğilerek,fısıltı ile:

-Efendim! Müdür beg! Muhtarımızın size selamı var. Şu dört torbayı size yolladılar.

(İstifini bozmayan ofis müdürü,bir şey yokmuş gibi davranarak seslice):

-Çimeliler!.. Siz çekilin. Bekleyin bakalım şurada…

-……………

-Çimeliler,geçin bakalım. Sizinki tamamdır,eksik yok. Kontrol edilmiştir.

(Fısıltı ile Mehmede) O dört torbayı bize götür bırak..

(Mehmed önceden haberdar ettiği arkadaşlarına verdiği talimatı uygulattırır. Bir araba gidecek,boşaltmadan arkadan gidip,dönerek bir daha gelecek. Ta ki sayı tamamlanana kadar…

Nitekim 4 torba rüşvet verilen buğday hürmetine ilk posta rahat atlatılmış olur. Özel torbalar önceden haberdar edilmiş olan ofis müdürünün hanımına teslim edilir. Hanımı da akşamleyin gelenlerin blançosunu kocasına bildirir. Geldi mi diye?

(Mehmed köye varır,muhtara uğrar ve;

-Muhtar dayı,tamam teslim ettim. Müdüründe size selamı var.

-Ula,bire oğul! Sen hangi selamdan bahsediyorsun? Hele buğdayları ne yaptın,ondan haber ver?

-Tamam muhtar dayı. Teslim ettim. Senin dört torbayı da kendisine göndermiş olduğunu söyledim. Evine götürdüm. Oda sana selam gönderdi,o kadar…

-Oğlum,sen hangi göndermeden bahsediyorsun? Bizim buğday zaten eksikdi,birde müdüre mi gönderecek mişiz?

(Diğer iki seferi de bu şekilde bitirip,ofis müdüründen:”Tam teslim edildi.”Mühürlü kağıdını alıp,ayrılacak olan Mehmede sırasını bekleyen köylülerden birisi yanaşarak:

-Kardaş! Noolur,bizim şu işi de yapın. Köy komşunuzdanız. Ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bir kağnılık buğdayımız eksik.

-…Olur kardaş. Arkadaşlar! Bunlarla bir sefer yapıp,onlara katılında işleri bitsin.

Bir çok defa geçtikleri halde kapıdakilerin dikkatini çekmeyen kağnılar bu sefer kapıdaki bekçinin gözünden kaçmaz. Çünkü rüşvet olan buğdayı bunlardan almamıştır. Bekçi:

-Dur hele yav! Bu demin geçen boz katır değil mi? Bu demin geçmişdi. Torbalar sayılsın.

-Etme ağam! Yapma ağam. Kulun kölen olam. Bırakda boşaldalım. Biz daha ilk,yeni geçiyoruz.

(Güç bela boşaltılır. Köye dönülür.)

Mehmed –Berat- kağıdı mesabesindeki “Alındı” pusulasını muhtara teslim eder. Muhtar yine şaşkındır. Artık her şeyin olup bittiğini,bunun ve bundan önceki meydandan buğdayı nasıl çaldıklarını sorar. Mehmedin annesi Hacce ana anlatmaya başlar:

-Muhtar,siz memurla konuşurken memur damgalıyor ve bırakıyordu. Bende onun arkasında tezek ile meşgul olup,sizlerle ilgilenmiyor görünerek,o kalın olan mühürü tezeğe çıkarıyor,temizleyip yerine koyuyordum. Buğdayı almak için mühürü bozduğumuzda,önceden tezeğe çıkardığımız mühürü vuruyordum. Memurda dikkatli bakmayıp,sadece mühürlenmiş olduğuna baktığı için fark etmemişti.

-(Mehmed’de):Muhtar emmi,bende yarısını kum doldurdum. Ofis müdürüne rüşvet olarak dört torba verince,kapıcılarla anlaşmış olduklarından,benim ne kadar getirdiğime bakmaksızın göz yumdular. Bizde hepsini geçirdik.

-Vay sizi gidi… Verdiği buğdayı çalan buğday hırsızları! Buğday hırsızları vayy!

(O yıl Türkiye’de alınan buğday torbalarının altları hep kumlu çıkar. Anbarlara konulan buğdaylar da küflenir ve denize dökülür.

Hay’dan gelen Hu’ya gider. Yani O’ndan gelen yine O’na döner.

İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn…

4-12-1992

MEHMET ÖZÇELİK




B U MU ? K A P I

B U MU ? K A P I

Manevi kıtlığın yaşandığı bir dönemdi. Müfettişler teftişe ha geldi ,ha gelecek tedirginliği içerisinde idik.

Millet olarak sanki kor ateşin üzerinde oturuyorduk. Şeyy, afedersiniz,körlerin içerisinde gibiydik. Bizlerinde manen kör olması istenmekteydi. Çünkü uygulamalar onu göstermekte idi.

“ Selâmun aleyküm”demenin,”Takke ve sarık takmanın” ve çalıştığın yerde kendi imkanlarınla değil mescid açmak,tahtadan seccade yapmanın suç olduğu dönemlerden gelmekteyiz. Kıtlık dönemlerin insanları olup,kıtlığı yaşamış kıt kimseleriz.

İşte böyle bir kıtlık senesinde,kıtlıktan çıkmış,kıt görüşlü ve kıt nazarlı,kıt kanaat geçinip giden biri bizi teftişe gelmişti.

Kendilerine yardımcı olmak amacıyla bizde yanında bulunmaktaydık. Boş bir odaya geldiğimizde;hiç münasebeti yokken,birdenbire,bu oda ile öbür oda arasında,aradaki ara kapısına doğru parmağını uzatarak,birazda sert bir tavırla bağırarak;

-Şu ney? Orada ne arıyor?

-Zamansız,zeminsiz,münasebetsiz ve de yersiz bu ifadeyi oturtturacak bir yer bulamadığımızdan,birdenbire;

-Bu mu? Kapı…. deyince;

-Yersiz sözüne yer bulmaya çalışan bu vatandaş bu sefer sinirli,kızgın ve de kızarmış bir vaziyette dalga geçtiğimi zannederek;-O da böyle sakin bir okulda-

-Hayııırrr.. şunu diyorum,diyerek parmağını ve biraz da kendisini daha yaklaştırarak tahta seccadeyi işaret edince,ben de gayet sakin olarak,hiçbir şey yokmuş gibi;

-Namaz kılmak için seccade,deyince;gümleyip çekip gitti…

Dünya da yer-siz ve yar-sız kalıp yaşayan,belki de ölmüş olan bu insanlar orada,kendilerine dar ve bar olacak olan o kabir,mahşer,sırat ve cehennem de dost arasınlar ve varsa bulsunlar.

Ne yar kaldı,ne de kar kaldı. Hepsi kendi derdi ve günahıyla çekip bu dünyadan gitti.

Niyazi-i Mısrî-nin dediği gibi;

Bir ticaret yapmadım,nakdi ömür oldu heba.

Yola geldim lâkin göçmüş cümle kervan bî-haber.

Ağlayıp nâlân edip düştüm yola tenha garip,

Dîde giryân,sine biryân,akıl hayran bî-haber.

Ahirette ağlamamanın yolu;maddi ve manevi ağlatmamaktan geçer. Sen bu dünyada ehli imanı haksız yere ağlat da,orada ağlama? Mümkün mü?

Zulüm bir kirdir. Cennet,kiri ve kirliyi ve de kirliliği kabul etmez,temizlemedikçe, temizlenmedikçe….

10-3-1996

MEHMET ÖZÇELİK




CANLILAR ALEMİNDE BİR ANLAŞMA

CANLILAR ALEMİNDE BİR ANLAŞMA

Acaba muhal olanı mı konuşuyorum? Öyle de olsa,düşünülüp hayal edilmesi muhal olmasa gerek. Çünkü hayalde fiiliyat ve temas durumu yok…

Eğer tüm hayvan ve bitkiler insanlar gibi konuşsa ve düşünse idiler nasıl ve ne derece anlaşabilir,uyum sağlayabilirdik? Onları kendi emrimiz altına alabilir miydik? Yoksa makamımızı bize kaptırmazlar mıydı? Kimler baş bakan,Cumhurbaşkanı,amir,kimler memur olurlardı?

Acaba onları biz mi kendimize ram ettik,itaatkar kıldık? Çocuğumuza yaptıramadığımızı,onların en büyüğüne yaptırabiliyoruz. Elbette bunları güç ve kuvvetimizle yaptırıyor değiliz!

Mesela,arslan kardeş, akşama bize gel. Davetlisin…

Meselelerin altından gücümüzle nasıl kalkar,nasıl çözebilirdik? Zor görünüyor,değil mi?

Devler,balıklar,kuşlar ve bitkiler,bunların arasında yerimiz neresi ve nasıl olurdu? Üstesinden nasıl gelebilir? Ne kadar ve ne derece idare edebilirdik?

Kendisini idareden aciz olan bu insan,acizliğini ve güçsüzlüğünü daha iyi anlardı…

Bunlarla anlaşmak için elbette ortak bir nokta aranacaktı.

Bu meseleler ateistlerin kopukluğuyla,meçhuller üzerine konulan binalarla çözüme kavuşamazdı.

Kominist ve sosyalist düşünce doğrultusunda her şey eşit olarak nasıl paylaştırılacak? Ney?..Kime?..Nasıl verilecekti?

Her şeyi maddede arayan materyalistlere göre;kuvvetli olan haklı olursa,hayvanların haklılığına şimdiden hükmetmek gerekecekti.

Güçlülerin güçsüzleri yutması ile hayatın devamı düşüncesi gerçekleşecek olsaydı,hayattan ilk silinenin insan olması gerekmez miydi?

Bir referanduma gidilse,kimler kazanırdı acaba? İnsan mı?

O halde,bu kıymet ölçüsü neye göre belirlenmiştir de,bir kısmı ot,bir kısmı hayvan,bir kısmı da insan olmuştur?

Kim tarafından belirlendiği düşünülmesi gerekmez mi?

Bizleri diğerlerine karşı üstün kılan üstünlük vasfı nedir? Maddi yapımız mıdır?

Eğer öyle olmuş olsa idi,diğer varlıkların içinde değişik farklılıklarda geride kalabilirdik…

O halde tüm mesele o imtiyazlı noktayı yakalamakta… Onu muhafaza ve devam ettirmekte odaklanmış olmaktadır. Aksi takdirde elimizden kaptırabiliriz!

Tüm alternatifler düşünüldüğünde o mümtaz noktaların ağırlıkla insanın maddi cephesinde değil,manevi cihetinde temerküz edip,yerleştiğini görürüz.

Maddeyi ayakta tutan manadır. Lafızlar mana üzerine otururlar. Lafızlar mananın irer kalıp ve kılıfıdırlar. Bedenle ruh gibi…

Her şeyde hakim olan güç;insan ve insanlık manasının,hayvan ve hayvanlık maddesine üstünlüğü ile gerçekleşmekte…

Mâna ve ruhun da ruhu;İman ve Marifettir.

23-08-1995

MEHMET ÖZÇELİK




AKİDE ŞEKERİNDEN MÜHENDİSLİĞE

AKİDE ŞEKERİNDEN MÜHENDİSLİĞE

Hayatın içinde bazen nokta gibi durum ve hareketler,hayatın noktalanmasında son noktayı koyuyor.

Anlatacağım olay,hanımın amcasının başından geçmiştir.

“Babamız vefat etmiş,abimde o imkansızlık içerisinde hiç olmazsa orta ve liseyi bitirmek amacıyla akrabalarımızın yanına giderek evden ayrılmıştı.

Evde kala kala bir ben ve bir de yaşlı annem kalmıştık. Ben de büyük güçlükle liseyi bitirmiş. Üniversiteyi okumak için imtihana girerek neticeyi beklemekteydim.

Ancak kazandığıma dair belge hala gelmemişti. Demek ki kazanmamıştım. Zaten kazansam da okuyabilir miydik ki? Meçhul?

Demek ki kaderde ya köyde kalıp tarla sürmek veya koyun gütmekte varmış. Ama,okumalıydım. Fakat kazanamayınca da okunmaz ya!..

Bu bekleyişler,düşünceler,ümit ve emeller süre dursun;ben akide şekerini çok severim. Annem bunu bildiği için eve akide şekeri almayı da ihmal etmezdi. Ortaya da koyacak hali olmazdı elbet! Çünkü bir anda bitebilirdi.

Bir gün gönlüm akide şekeri istemişti. Ancak şeker neredeydi? Annem onu nereye koymuştu? Etrafı aramaya başladım. Akide şekeri… Akide şekeri… Annenin kaybettiği evladı,Yakub’un Yusuf’unu arar gibi her tarafa bakmaya ve aramaya koyuldum.

Sanki evladını bulan anne gibi değil,Yusufuna kavuşan Yakub gibi değil,şekerden daha şeker bir haberle karşılaşmış,aradığımı bulmuştum: İnşaat Mühendisliğini kazanma belgesi…

Fakat burada ne arıyordu? Belli ki geleli de biraz olmuştu. Tam bir sır. Ve ona ulaşılan tam bir tevafuk…

Bir yandan sevinç umuduyla,bir yandan merak saikasıyla anneme sordum. Aldığım cevap gayet ilginçti:

-“Oğlum,gelen kazanma belgeni ben mahsustan sakladım. Okumaya gitmeyesin,yanımdan ayrılmayasın,diye… Eğer sen de gidersen benim yanımda kim kalacak? Yalnız başıma ben kiminle kalacağım? Kimin yanında kalacağım?

Anam kendini düşünüyordu. Hep beni düşünen,benim için çırpınan anam,böyle önemli bir dönüm noktasında beni unutuyor,düşünmüyordu!

Benim için her şeyini veren anam,bir anlık bir hatasıyla benim her şeyimi aldığının belki de farkında değildi…

Neyleyim o benim anamdı… Sebebi vücudumdu…

Ve bu gün orayı bitirmiş,akrabalarımdan farklı bir seviyeye gelmiştim. Köyün dar sokaklarında gezmiyor,derelerinde yüzmüyor,sarp kayalarına tırmanmıyor,tarlalarını sürmüyor,toz toprağa bulanmıyor,çamurdan-kerpiçten bir ev yapmıyor,ahırdaki hayvanlarla ilgilenmiyor,hasılı dar bir meskende daralmıyor,belki;

İnşaatlar inşa ediyor,bir çok plan ve projelere imza atıyor,hareketli ve de bereketli hayatın denizleri içerisinde yüzerek,büyük gemilere binip,büyük balıklarla seyahat ederek,hayata büyük pencereden bakıyor isem;

-Akide şekerine olan hayranlığımdandır.

-Seni o zaman seviyordum. Yine de seviyorum. Sevmeye de devam edeceğim. Sizlere de tavsiye ediyorum.

O zaman sadece bir akide şekeri idin,şimdi ise şekerler şekerisin ey akide şekeri…

Şeker olasın… Şeker kalasın,emi…

18-04-1998

MEHMET ÖZÇELİK




CUMHURBAŞKANI OLSAYDIM ?

CUMHURBAŞKANI OLSAYDIM ?

Mehmet dedeniz olarak ahirete giderayak bazı tavsiyelerde bulunayım dedim. Dedeniz olmam hasebiyle bazı babalara,liderlere,belli bir sorumluluk üstlenip de yok mu bize ileriyi gösterecek tavsiyelerde bulunanlarımız?

Bizde son demimizde bir katkımız,geride birazda olsun kalıntılarımız ve kırpıntılarımız olsun diye başladık babalar kralından söze… o ki;hem,hem baba,hem de kurtarıcı. Bugüne bugün altı kerecik! gidip yedi defa haşmetli ve haşmetle gelmiş olan yarım asırlık cumhurbaşkanımız..

Benden soruyorlar,sen cumhurbaşkanı olsaydın ne yapardın? Madem oralarda gözün yok,elinde ne tavsiyelerin var?

Her ne kadar ben sekizinci cumhurbaşkanı olsam da,ilk cumhurun başkanı olan,aday olmayıp aday oldurulan,talib değil matlub yani arayan değil,aranan olan Hz. Ebubekir-i kendime örnek alırdım.

Elbette sizde takdir edersiniz ki;hasta olan bir kimse veteriner-e değil,insan doktoruna gider. Ehliyetliyi ve ileriyi görüp götüreni seçmeli.

Gelmesini bilmek gibi,gitmesini de bilmeli,neticeyi hazmetmeli. Yeni dinamiklere yol açmalı,önlerini tıkamamalı,tecrübe ve bilgilerinden istifadelerini sağlayarak rehber olmalıyım.

Marifetin çok kalıp,asırlık siyasetçiliği isbat etmek olmayıp,az zamanda çok iş yapan insan durumunda olmak,hayır ve takdirle yad edilmek olduğunu bilmeli.

Tıpkı hasenatı ve seyyiâtıyla,herkesin takdirini toplayan T. Özal-ın bazı güzel atılımlarında yaptığı gibi.

“Mahkeme kadıya mülk olmaz.”atasözünü kendime düstur edinip,gençliğin maddi-manevi alanda önünü açmak,ileriyi göstermek..

İnsanlar yaptıklarıyla kalırlar. Yapmadıkları,yapamadıkları ve yapamıyacakları ile giderler ve yokturlar.

Topluma müsbet hareketi tavsiye etmek..müsbet hareket içerisinde olmak..siyaset,siyasi entrikalar ve politika ile değil eğitimle,birikimle,toplumla el-ele ileriye yürümek..

Yapmadan vadetmemek..kendi yükselmemi,başkasının alçalmasına ve alçaltılmasına bina etmemek..hiçbir nokta da milletin değerlerine ters düşmemek,ters düşecek insanların tersliklerini gösterip,düzeltme yolunu tercih etmek..kendim için kimsenin burnunun kanamasına müsaade etmemek.

Adnan Menderes-in 1950-de araladığı, T. Özal-ın 1983-de açtığı kapıyı ben-de genişletmeye çalışır,daha çok insanın geçişini sağlarım.

Gerek makamımdan,gerekse dünyadan gittiğim zaman sadece ve sadece üç-beş çakalla,karanlık sevdaları,hırsızları sevindirip,bir an evvel güneşin batmasını arzulayan karanlık yolcuları,yarasa tabiatlıları sevindirmem..

Her şey güneşle doğar,güneş doğmasıyla her şey hayat bulur. Batışıyla her şey batar,yuvasına yatar,üç-beş fıtratı bozuk kalkar,bu batışı ganimet bilir.

Işık olmak,nur saçmak,karanlığı örtmek,aydınlık nesillere akıl olmak,vicdan olup,göz olmak,hiçbir şey olunamasa da,çok şeyi sünbül veren toprak olmak,üzerinde çiçekler bitirmek,tohumları kucaklamak,insanların rahat basıb geçmelerini sağlamak.

İnsanların sırtına basıb yükselmek değil,çünki bu küçüklerin ve düşüklerin işidir. Değerli insanları sırtlamak,omuzlayıp yüceltmek,böylece yücelen kendimiz bir fert olarak kalmak değil,bir millet olmak.Çıkılacaksa milletle beraber çıkmak,düşülecekse,kendin düşmek,milleti düşürmemek. Hele hele milletin değerlerini hiç mi hiç düşürmemek.

Mevlâna gibi bir kucağa sahip olub insanlığı kucaklamak.mazlum ve mağdurlara sahiblikte bulunmak,el uzatıp,destek bulup,kaynayan veya kaynatılan İslam alemine sükunet ve emniyet kazandırmak..vagonu çok olan şu dünyaya lokomotif olmak.lokomotif bulmak.

Gelişen şu dünyada gelişmeye ayak uydurmak;geride ve gerisinde kalmayıp her alanda tam bir donanım içerisinde olmak.

Cehenneme çevrilmeye çalışılan şu dünyayı,her yönüyle cennete çevirmek,cennet gibi yapmak.

Yoksa Demirel-in;FP ve DYP tekrar iktidara gelirse;”devlet harekete geçer.”sözüyle,demokrasi olsun,ama izinli ve benimki gibi olsun! veya bir yerlere mesaj vererek ,hiç darbe almamış ve darbe görmemiş gibi öncesini unutmak,öncesine davetiye çıkarmak demektir.

Aklı başa almalı,uzaktan kumandayla hareket edip hareket ettirmemeli ve de mantıklı olunmalıdır.

Böylece –inşaallah meseleler halledilmiş olur.

Korkuya,vehme,şüpheye kapılıp,imkânatı vukuat yerinde,olmuş gibi değerlendirmeye gerek yok….

30-08-1998

MEHMET ÖZÇELİK




50 SENE SONRA

50 SENE SONRA

İnsan fıtratı gereği şimdiki zamanın dar çerçevesinde kalmayıp,her üç zamana da nüfuz etmektedir.

Bir çok özelliklere sahip olan bu insanın bir özelliği de;diğer hayvanların her birinin sahip olduğu (Sadakat,his gibi) özelliklerin tümüne birden sahip olmasıdır.

Yaş 15,20,30,40 yaşları içerisinde ayrı ayrı elli yıl sonrayı düşünüyorum:

Yaş 35 yolun yarısı demişti şair,iki yıl sonra da vefat etmişti. Ben nasıl değişecek,ben de ne gibi değişiklikler olacak merak ediyorum?

Aynı şeyi dünya ve içindekiler içinde düşünüyorum! Tam kavrayamıyor,tam anlayamıyor,ayak bağları olabilecek,akıl bağları yol vermiyor. Oraya ulaşmaya,aralardakini aşmaya.. aşamazsam aşınırım… Yaşamazsam,yaşlanırım…

Çocuktu,baba oldu,ona şimdi dede diyorlar. Yarın mı? Rahmetli veya zahmetli!.

Yıllar çok çabuk geçiyor,yollar gibi… İkisi de birbirlerini biteviye bitirme peşinde… Bitmeyen ama bitiren bitiriciler…

Elli sene nasıl geçecek? Epey bir zaman gibi görünüyor. Aslında hiç de öyle değil. Çünki Hz. İsa-dan bu yana geçen zaman 1998 sene,ya öncesi? Daha da uzun bir zaman…

Okulu bitirip üniversite,askerlik,evlenmek,çoluk-çocuk,ihtiyaçların tedariki,bitmeyen taksitler,maaşlara yapılacak zamlar,adeta bunların koşturmacası ve mücadelesi,sıkıntılı geçen yıllar ve emeklilikle açılan ayrı yollar…

Ev mi alsam? Araba mı alsam? Çocukları mı eversem? Hayaller,düşler ve düşünceler… Ve hayat da canlanan canlı hatıralar ve hatırlı bir roman,veya ölü geçen,ölmüş birinin bir hayat hikayesi… Biten yıllar bitmeyen yıllara doğru gitmekte,varmak için adeta kendini kendisindekiler hesabına bitirmektedir.

Her şey fenâdan bekâya kalbolmakta,değişip dönüşmektedir.

31-07-1998

MEHMET ÖZÇELİK




ALİ DEDE VE EŞKİYALAR

ALİ DEDE VE EŞKİYALAR

İyilik her zaman iyilik,kötülük de devamlı kötülük getirir çocuklar. Hani atalarımız der ya!”İyilik yap denize at,balık bilmezse Hâlık bilir.” Yani Allah o iyiliği bilir ve boşa çıkarmaz.

İyilik yapmalı,iyilik bulmalı,kim kazanmış kötülükten… Bakın size başımdan geçen ibretli bir olayı anlatayım:

Bu olayın olduğu devir,araba gibi vasıtaların olmadığı altmış-yetmiş sene önceki dönem. Atlarla,katırlarla gidilip gelindiği zamanlar…

Bakkaliye işleriyle uğraşırdım O zamanlar şimdiki gibi elektrik olmadığından gaz lambalarıyla aydınlatılırdı. Bundan dolayı gaz çok kıymetli,ekmek kadar önemliydi.

Ben de Gazi Anteb’e gidip gaz almak için Adıyaman’dan yola çıktım. Nihayet uzun yolculuktan ve yorgunluktan sonra vardım. Her zamanki uğradığım hana geldim. Yanımda da epeyce yüklü bir para vardı. Ertesi günü onlarla gaz alıp,hayvanlara yükleyerek gidecektim.

Yaz mevsimi olup,havalar sıcak olduğundan otelin terasında,serin ve açık havada yatmaya koyuldum. Zaten hanların bir tarafı hayvanlar için,bir tarafı da insanların kalması için ayrılmıştı. Şimdiki gibi elbet değildi.

Paralarımı da emniyetli olsun diye başımın altına koydum. Bir iki saat kadar sonra yatağımda,yastığımın altlarına doğru bir şeylerin kıpırdanıp arandığını elin gezinmekte olduğunu hissettim. Hafifçe gözümü açtığımda bir elin yavaşça üzerimi aradığını gördüm. Ani bir hareketle adamın elini kıskıvrak yakaladım. Adam kaçamamıştı. Genç,babayiğit ve delikanlı birisi idi.

Kendisine niçin bu işi yaptığını,oysa vücudu yerinde olup,bileğinin emeğiyle kazanabileceğini kendisine anlattım.

Ancak kendisinin işsiz güçsüz biri olduğunu,ciddi ve acil ihtiyacının olduğundan böyle çirkin bir iş yaptığını ve yanlışlığını söyleyip,samimiyetlik gösterince;kendisini karakola götürmeyeceğimi,ancak bir daha da böyle bir şeye kalkışmayacağına dair söz aldım. Bir miktarda para vererek gönderdim. o gece böyle geçmişti.

Ertesi günü gazları alıp,memlekete götürmüş,satarak çok da kâr etmiştim. O halde işi büyültmeliydim.

Kısa bir zaman içerisinde bir tüccar dükkânı açmış,iyi de kazanıyordum. Tüccar bir arkadaşın vasıtasıyla malları Haleb’den getirttiriyorduk. Paralarını zamanında göndermiş olmam,Haleb’deki tüccarın itimadını kazandırmıştı bana…

Bir sene dükkanda pek de mal kalmamıştı. O tüccar arkadaşla beraber Halebe gitmeye karar verdik. Ne kadar paramız varsa yanımıza almış olup onu verecek,bir kısmının parasını da daha sonraki zamanlarda ödeyecektik.

Arkadaşla beraber Haleb yolundayız. Konuşa konuşa,konaklaya konaklaya gidiyoruz. Halebe iki-üç saat kala bir mesafede birden etrafımızı atlılar çevirdi. Hallerinden anladığımıza göre bunlar eşkıya idiler. Neyimiz varsa alacaklardı. Bunu biliyorduk. Bari bize dokunmasalardı?

Eşkiyalar üzerimizi arayıp,neyimiz varsa hepsini almaya başladılar. Ancak ileride eşkıya başı olduğunu tahmin ettiğimiz kişi bir yandan adamlarına emirler verirken,diğer yandan da yüzüme garib garib bakıyordu.

İşte ne olduysa o andan itibaren oldu. Henüz üzerimizde kilerini almaları bitmiş idi ki;-Çekilin bakalım!-diyerek yanıma doğru gelmeye başladı. Yüzüme bakıp gülerek;-Sen beni tanıdın mı?-dedi.

Ben ise;Tanıyamadığımı-söyledim. O bir eşkıya,ben ise bir tüccar idim. Nereden tanıyacaktım? Bir eşkıya ile ne ilişkim olabilir di? Ben Adıyaman’dan geliyor,o ise Haleb’de! Haleb nere,Adıyaman nere?

-Düşün bakalım,dedi. Gazi Anteb’de başından bir olay geçmedi mi? Hatırlamıyor musun?

Bir münasebet kuramadığımdan,yine de hatırlı-yamamıştım.

-Hani,dedi,otel de senden para çalıp ta ,senin yakalayarak affedip,bir de üste para verdiğin kimse var ya,işte ben oyum,dedi.

-Şaşırmıştım. Fakat bir yandan da kurtulacağımız için sevinmiştim. Evet,hatırlamıştım. Dikkatlice baktığımda gördüm ki;bu o idi. Bana sarıldı. Yaptığım iyiliği tekrar be tekrar dile getirmeye başladı. Hayatında unutamayacağı bir iyilik olduğunu söylemişti. Bizden aldıklarını iade ettikleri gibi,bizlere ikramda bulundular. Hatta bana para vermeyi bile teklif etti. Ancak ben kabul etmemiştim ve de edemezdim. Nereye,ne için gittiğimizi sorduğunda;

Halebe ticarete gittiğimizi söylediğimizde;

-Sizi oraya kadar biz götüreceğiz. Çünkü ilerde de diğer yol kesicilerle karşılaşabilirsiniz. Döneceğiniz zamanı da söyleyin,sizi almaya geleceğiz.

-Biz Halebdeki işimizi bitirmiş,döneceğimizi belirttiğimiz günde sınıra vardığımızda,gerçekten de bizleri beklemekte idiler. Tekrar hududa kadar onların koruması altında gelmiştik.

Yapmış olduğumuz iyiliğin daha dünyada iken karşılığını görmüş,belki de o iyiliğimiz öldürülmemize bile karşı bir siper olmuştu.

Bir de dünya da yapıp ta ahirette beklediğimiz ve karşılığını göreceğimiz iyilikler,kim bilir ne kadar bizleri ferahlatır ve bizlere yardımcı olur?

Biz iyilik yapmış ve iyilik de görmüştük. O halde iyilik yapmalı,iyilik görmeli. En azından iyilik beklemeye hakkımız olmalı.

Değil mi ?

6-12-1992

MEHMET ÖZÇELİK




İLAHİLER

İLAHİLER

NOLDU BU GÖNLÜM

Noldu bu gönlüm Noldu bu gönlüm

Derdü gamınla doldu bu gönlüm

Yandı bu gönlüm Yandı bu gönlüm

Yanmada derman buldu bu gönlüm

Gerçiki yandı gerçeğe yandı

Rengine aşkın cümle boyandı

Kendinde buldu Kendinde buldu

Matlabını hoş buldu bu gönlüm

Bayramım imdi Bayramım imdi

Bayram ederler yar ile şimdi

Hamdu senalar Hamdu senalar

Yar ile bayram kıldı bu gönlüm

EY ALLAHIM

Ey Allahım beni senden ayırma

Beni senin cemalinden ayırma

Seni sevmek benim dinim imanım

İlahi din-ü imandan ayırma

Balığın canı sularda dirilir

İlahi balığı sudan ayırma

Eşrefoğlu senin kemter kulundur

İlahi kulunu senden ayırma.

NURS KARYESİ

Üstadımın ilk hanesi

Nurs karyesi beldesi

Seydamın geliyor sedi

Nur karyesi nur bedesi

* * * * * * * * * * *

Seni ziyarete geldik

Ne dağ ne tepe dinledik

Seni nura hadim bildik

Nurs karyesi nur beldesi.

* * * * * * * * * * *

Dağlar taşlar seni söyler.

Tağiden ders aldık derler

Akan sular ve dereler

Seyda burdan geçti derler.

* * * * * * * **

Yemyeşil nursa biz vardık

Selam verdik selam Aldık

Nurslularla nura daldık

Nur karyesi nur beldesi.

* * * * * * * * * * *

Geçtiğin yollardan geçtik

İçtiğin sulardan içtik

Mirzayı ziyaret ettik

Nurs karyesi nur beldesi.

* * * * * * * * * * *

Üzgün ayrıldık karyeden

Seydamızı göremeden

Bulduk onu tarihçeden

Nurs karyesi nur beldesi.(Mustafa Cantekin/Develi

BİZ BU GÜLİSTANIN BÜLBÜLLERİYİZ

Biz bu gülistanın bülbülleriyiz (Tekrar)

Bahçeyi rindanın sümbülleriyiz. (Tekrar)

Biz secde ederiz Cemali yâre

Vuslata olamaz başka bir çare

Biz mü’mini münkirlerden seçeriz

Biz elele verip hakka gideriz…

ÇAREN Mİ VAR?

Daim yürü hak izinde

Hakkı söyle her sözünde

Dört kişinin omzunda

Gitmemeye çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

Gururlanma insan oğlu

Ölmemeye çaren mi var

Ecel gelmiş bir gül gibi

Solmamaya çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

Hiç güvenme mala mülke

Gitmez isen doğru yola

Tatlı canın Azraile

Vermemeye çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

Hiç güvenme can dostuna

Üfürürler can kastine

Çıkıp teneşir üstüne

Yatmamaya çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

Nerde ecdad nerde atan

Hakka karşı yapma hata

Tabut denen cansız ata

Binmemeye çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

Düşünmezsin hiç ölmeyi

terk etmezsin bu dünyayı

Yakası yok ak gömleği

Giymemeye çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

Kalkacaktır gözden perde

Göreceksin yerin nerde

Ev kazılır kara yerde

Girmemeye çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

Münker Nekir gelecektir

Rabbin kimdir soracaktır

Mü’min cevab verecektir

Vermemeye çaren mi var?

* * * * * * * * * * *

ÖMÜR BAHÇESİNİN (Hüzzam)

Ömür bahçesinin gülü solmadan

Uyan gel gözlerim gafletten uyan(3 ve 4-ler 2 kere)

Ecel bize bir gün devran dönmeden

Uyan gel gözlerim gafletten uyan.(2 kere)

* * * * * * * * * * *

Niçin gaflet ile mağrur olursun

BU AKLU FİKRİLE

Bu aklu fikrile Mevla bulunmaz

Bu en yaredir ki zahmı bulunmaz

Kamunun derdine derman bulundu

Şu benim derdime derman bulunmaz

Aşkın pazarında canlar satarlar

Satarım canımı alan bulunmaz

Yunus öldü deyu sala verirler

Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez.

AFFET İSYANIM

Affet isyanım benim

Halim yaman Allahım

Ref’et nisyanım benim

Meded aman Allahım

Halim yaman sultanım

******

Defterim dolu siyah

Amelim tekmil günah

Sensin kuluna penah

Meded aman Allahım

Halim yaman sultanım

*********

Ümmet et habibine

Gönüler tabibine

Rahmeyle garibine

Meded aman Allahım

Halim yaman sultanım

********

Aşkiyi azad eyle

Cemalinle şad eyle

Kulum diye yad eyle

Meded aman Allahım

Halim yaman sultanım

CANI DİLDEN AŞIK OLDUM

Canı dilden aşık oldum

Muhammede Muhammede

Mevlam layık eyle bizi

Muhammede Muhammede

Sallallahu ala Muhammed

Sallallahu aleyke Ahmed

Aşık olan arif olsun

Ciğer yansın püryan olsun

Bir canım var kurban olsun

Muhammede Muhammede

Rüyada görüştür bizi

Murada eriştir bizi

Mevlam sen kavuştur bizi

Muhammede Muhammede

HALİMİZ NOLA MAHŞERDE

Halimiz nola mahşerde

Cümle alem düşer derde

O dar günde seni nerde

Bulayım ya rasulallah

Selatullah selamullah

Aleyke ya rasulallah

Sana geldim ey ya sultan

Lutfeyle derdime derman

Uğruna canımı kurban

Vereyim ya rasulallah

Sana geldim yas içinde

Bu gönlüm kir pas içinde

Hep ömrüm iflas içinde

Nolayım ya rasulallah

Rahmeyle gel şefaat kıl

Ümmet diye eyle kabul

Efendimden uzak nasıl

Kalayım ya rasulallah

Miskin Ahmet boynun eğer

Seni görmek ister meğer

Uğruna ölmeğe değer

Öleyim ya rasulallah

ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ

Araya araya bulsam izini

İzinin tozuna sürsem yüzümü

Hak nasib eylese görsem yüzünü

Ya Muhammed canım arzular seni

Bir mübarek sefer olsa da gitsem

Kabe yollarında kumlara batsam

Mah cemalin bir kez düşte seyretsem

Ya Muhammed canım arzular seni

Ali ile Hasan Hüseyin anda

Sevgisi gönülde muhabbet canda

Yarın mahşer günü hak divanında

Ya Muhammed canım arzular seni

Yunus medheyler seni dillerde

Dillerde dillerde hem gönüllerde

Arayı arayı gurbet ellerde

Ya Muhammed canım arzular seni

GÜL YÜZÜNÜ

Gül yüzünü rüyamızda görelim ya rasulallah

Gül bahçene dünyamızda girelim ya rasulallah

Aşkınla yaşarır gözler

Firakınla yanar özler

Mübarek ravzana yüzler sürelim ya rasulallah

Veda edip masivaya yalvarıp yüce mevlaya

Şefaatı Mustafaya erelim ya rasulallah.

BİLMEM NİDEYİM ALLAH ALLAH

Bilmem nideyim Allah Allah

Aşkın elinden hay hay

Kande gideyim Aşkın elinden

Sallallahu aleyhi ve sellem,

Sallallahu aleyke Ahmed

Meskenim dağlar Allah Allah

Göz yaşım çağlar Hay hay

Durmaz kan ağlar Aşkın elinden

Sallallahu aleyhi ve sellem,

Sallallahu aleyke Ahmed

Yunusun sözü Allah Allah

Köz olmuş özü Hay hay

Kan ağlar gözü Aşkın elinden

Sallallahu aleyhi ve sellem,

Sallallahu aleyke Ahmed

S U

Akarsın dinmeyen göz yaşım gibi

Sende bencileyin akarmısın su

Gurbette ağlayan kardeşim gibi

Geceler boyunca giryanmısın su

* * * * * * * * * * *

Çağlarsın yıllarca aslından cüda

Eylersin yadelden yadele veda

Kendini canlara kılarsın feda

Ezelden bende-i canan mısın su

* * * * * * * * * * *

Gülenle gülersin dertliyle mahzun

Yaylada sermestsin dağlarda mecnun

Ne için olmuşsun sen böyle meftun

Aşk ile esiri hicranmısın su.

* * * * * * * * * * *

Süzülür durursun gelirsin vecde

Bağrı yanıklara olursun müjde

Her halin yalvarış her halin secde

Ezelden bende-i canan mısın su.

* * * * * * * * * * *

Sendedir ezeli hüsnün hayali

Akarsın durmadan herdem visali

Cezbeye tutulmuş derviş misali

Arife afeti devranmısın su.

* * * * * * * * * * *

Su ile alemi seyrana girdim

Ağlayıb bir derdi nihana girdim

Kendimi mahvedip ummana girdim

Arife afeti devran mısın su.

* * * * * * * * * * *

SEHER VAKTİ

Seher vakti esen yeller

Baharda açılan güller

Feryad eden o bülbüller

Hep diyorlar Allah Allah.(Tekrar)

* * * * * * * * * * *

Sorarım ben dağa taşa

Havadaki uçan kuşa

Neler gelse garib başa

Hep diyorlar Allah Allah.

* * * * * * * * * * *

Yeter aşık bitir sözü

Yüreğimden gitmez sızı

Tükenmiştir ömür yazı

Sende söyle Allah Allah.

* * * * * * * * * * *

DÜNYA KİMSEYE KALMAZ

Dünya kimseye kalmaz

Bir misafir hanedir

Arifler âne dalmaz

Bilir ki efsanedir.

* * * * * * * * * * *

Eylik yapmaktır kârın

Kalır ancak o varın

Öleceksin sen yarın

Anla bak dünya nedir.

* * * * * * * * * * *

İnsanlıktan sen çıkma

Dost bağından sen bıkma

Gönül yap amma yıkma

Çoğu bir kâşanedir.

* * * * * * * * * * *

Ne ekersen biçersin

Döktüğünü içersin

Bir gelirsin geçersin

Gerisi bahanedir.

* * * * * * * * * * *

AÇILIR ELLERİM ULU DERGAHA

Açılır ellerim ulu dergaha

İçerimden bir ah beyaz dökülür.(2 kere)

Yanağımdan Yunus Yunus göz yaşım

Dudağımdan Allah Allah dökülür.

* * * * * * * * * * *

Yıldızlar görürüm dua dilidir

Ağaçlar görürüm dua elidir

Altlarında nehir cennet ilidir

Sübhanallah Sübhanallah dökülür.

* * * * * * * * * * *

Kalbini yüceltib arşa bağlarken

Bir öte dünyaya geçiş sağlarken

Gurur korkusuyla yanar ağlarken

Her yanımdan günah günah dökülür.

* * * * * * * * * * *

Hayalen ölmüşem devrilmiş başım

Çürümüş toz olmuş kirpiğim kaşım

Mezarımdan Yunuz Yunus göz yaşım

Toprağımdan Allah Allah dökülür.

* * * * * * * * * * *

GECE GÜNDÜZ DÖNE DÖNE

Gece gündüz döne döne

İstediğim haktır benim

Allah deyu yana yana

İstediğim haktır benim.(2 kere)

* * * * * * * * * * *

Yoluna terkedip canım

Akıdıp gözümden kanı

Ah eyleyüb dünü günü

İstediğim haktır benim.

* * * * * * * * * * *

Koy yanayım kül olayım

Taşkın akan sel olayım

Çiğnet beni yol olayım

İstediğim haktır benim.

* * * * * * * * * * *

Münkirler aşk halin bilmez

Münafıklar yola gelmez

Ağlar bu gözlerim gülmez

İstediğim haktır benim.

* * * * * * * * * * *

GÜL YÜZÜNÜ

Gül yüzünü rüyamızda görelim ya rasulallah

Gül bahçene dünyamızda girelim ya rasulallah

Aşkınla yaşarır gözler

Firakınla yanar özler

Mübarek ravzana yüzler sürelim ya rasulallah

Veda edip masivaya yalvarıp yüce mevlaya

Şefaatı Mustafaya erelim ya rasulallah.

* * * * * * * * * * *

GÖNÜLLER SULTANI

Gönüller sultanımazlumlar piri (Tekrar)

Mevlanın dostudur habibin yari

Alemi bekada cennettir yeri

Gurbet ellerinde Bediüzzaman.

* * * * * * * * * * *

Barla bağlarında bülbüller öter

Hastadır üstadım muzdarip yatar

Hz.Eyyübden derdi bin beter

Gurbet ellerinde Bediüzzaman

* * * * * * * * * * *

Vefasız dünyada düşmanı çoktur

Makamda mevkide hiç gözü yoktur

Sözleri hakikat,davası haktır

Gurbet ellerinde Bediüzzaman.

* * * * * * * * * * *

Derviş Şahiniyem asrına yettim

Medet et üstadım cübbeni tuttum

Ben senin yoluna can feda ettim

Gurbet (Barla) ellerinde Bediüzzaman.

* * * * * * * * * * *

HADDEN AŞTI (Hicaz)

Hadden aştı iştiyakın

Ya rasul göster cemalin

Yaktı beni iftirakın

Ya rasul göster cemalin

* * * * * * * * * * *

Sen saldın beni bu derde

Nazar kıl,kalbim özürde

Nice yüz bin hicab perde

Ya rasul göster cemalin

* * * * * * * * * * * *

Çün hayalin erdi câna

Nice bakayım cihana

Yalvarırım yaradana

Ya rasul göster cemalin

* * * * * * * * * * *

Vechi dervişin sözünden

Kanlı yaş akar gözümden

Kaldır nikaabı yüzünden

Ya rasul göster cemalin

* * * * * * * * * * * * * * * * *

CANI DİLDEN AŞIK OLDUM

Canı dilden aşık oldum

Muhammede Muhammede

Mevlam layık eyle bizi

Muhammede Muhammede

Sallallahu ala Muhammed

Sallallahu aleyke Ahmed

Aşık olan arif olsun

Ciğer yansın püryan olsun

Bir canım var kurban olsun

Muhammede Muhammede

Rüyada görüştür bizi

Murada eriştir bizi

Mevlam sen kavuştur bizi

Muhammede Muhammede

MEDİNEYE VARAMADIM

-Medineye varamadım gül kokusu alamadım

-Ben rasule doyamadım yaralıyam yaralıyam yaralıyam

-Kabenin örtüsü kare açtın yüreğimde yare

-Bulunmaz derdime çare yaralıyam yaralıyam yaralıyam

-Elimden tut kaldır beni ya vuslata erdir beni

-Çok ağlattın güldür beni yaralıyam yaralıyam yaralıyam

-Seviyorum rabbim seni beytullaha çağır beni

-Zemzemine daldır beni yaralıyam yaralıyam yaralıyam

-Nurdandır şeyhimin dili sevdim seni oldum deli

-Kabe diye deli gibi yanıyorum yanıyorum yanıyorum

LA İLAHE İLLALLAH

Tevhid iman başıdır

Zikir mü’min işidir

İman temel taşıdır

La ilahe illallah

Kul olanlar diyesi

Hak cemalin göresi

Mü’minlerin kalesi

La ilahe illallah

Dertlilerin devası

İsm-i Âzam duası

Dört kitabın manası

La ilahe illallah

Dünyadır bu fanidir

İslam tevhid dinidir

Kurtuluşa erdirir

La ilahe illallah

Dört kitabın özü bu

Kürsüdeki yazı bu

Kurtaracak bizi bu

La ilahe illallah

SEVDİM SENİ

-Sevdim seni mabuduma canan diye sevdim

-Bir ben değil alem sana kurban diye sevdim

-Ecramı felek levhi kalem mesti nigâhın

-Didarına aşık ulu Yezdan diye sevdim

-Mahşerde nebiler bile senden meded ister

-Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim

-Bülbülde senin bağrı yanık âşıkı zârın

Feryadı bütün âteşi Suzan diye sevdim

-Huriler ezelden beri şeydayı cemalin

-Yanmıştı sana Yusufu Kenan diye sevdim

-Ta arşa çıkar her gece aşıkların ahı

-Asilere lutfun yüce ferman diye sevdim

-Evladı ıyalden geçerek,ravzana geldim

Ahlakını medhetmede Kur’an diye sevdim

-Kurbanın olam şahı resul,kovma kapından

Didarına müştak olacak,Yezdan diye sevdim

B A R L A

Tepelice çama çıktım

Gelincik dağına baktım

Mümkün olsa kalacaktım

Bir ömür boyu barlada

* * * * * * * * * *

Seherde açan güllerin

Çeşmindeki bülbüllerin

Cennet yurdumda göllerin

En güzel suyu barlada

* * * * * * * * * * *

Karadut cennet bahçesi

Kara kavağın meşesi

Ulu çınarın gölgesi

Gölgeler koyu barlada

* * * * * * * * * *

Çam dağından esen yeler

Zikir arkadaşı dallar

Üstada müntazır yollar

Gelecek deyu barlada

** * * * * * * * **

ANNEM BENİ YETİŞTİRDİ

Annem beni yetiştirdi bu hizmete yolladı

Teslim etti risaleyi Allaha ısmarladı.

Boş oturma çalış dedi hizmet eyle imana

Südüm sana helal etmem çalışmazsan Kur’an-a

** * * * * * * * **

Yazdığımız risaledir okuyoruz Kur’an-ı

Biz nurların yardımıyla hıfzederiz imanı

Medrese-i nuriyedir Sav ve Barla Eflani

Şakirdlere müzahirdir Abdulkadir Geylani

** * * * * * * * **

SENSİN BİZE

Sensin bize bizden yakın

Görünmezsin hicap nedir

Çün aydın bu gerçek yüzü

Yüzündeki nikab nedir

** * * * * * * * **

Sen buyurdun ey padişah

Yehdillahu limen yeşâ

Şerikin yok senin haşa

Suçlu kimdir azap nedir

** * * * * * * * **

Kânı bu mülkün sultanı

Teni sensin canı teni

Bu göz görmek diler anı

Bu melce-i mezb nedir

** * * * * * * * **

Rahimdir senin adın

Rahmanlığın bize dedi

Asileri müjdeleyen

La taknatu hitap nedir

** * * * * * * * **

Yunus bu göz görmez ânı

Görenler hoş haber vermez

Bu menzile akıl ermez

Bu kurduğun serap nedir

** * * * * * * * **

EY AŞIKI DİLDÂDE (Hüzzam)

Ey aşıkı dildâde

Gel nûşedelim bâde

Bir bâde gerek amma

Kim içile me’vade

** * * * * * * * **

Cân Allah cânan Allah(Terennüm.tekrar)

Can sana kurban Allah

Yuhyi kalbi zikrullah

Lâ ilâhe illallah

** * * * * * * * **

Sâkisi ola Mevlâ

Ekdahı ola esmâ

Bir kez nûşeden kat’a

Gam görmeye dünyada

** * * * * * * * **

Cân Allah cânan Allah(Terennüm.tekrar)

Can sana kurban Allah

Yuhyi kalbi zikrullah

Lâ ilâhe illallah

** * * * * * * * **

Bir kez içen aşıktır

Aşkında ol sadıktır

Aşk ona hem layıktır

Mecnun ile Ferhate

** * * * * * * * **

Cân Allah cânan Allah(Terennüm.tekrar)

Can sana kurban Allah

Yuhyi kalbi zikrullah

Lâ ilâhe illallah

** * * * * * * * **

İşit bu Seza-iden

Ne gördü fenâ-iden

Dost yüzünü gösterdi

Mir’atı mücellâdan.

** * * * * * * * **

Cân Allah cânan Allah(Terennüm.tekrar)

Can sana kurban Allah

Yuhyi kalbi zikrullah

Lâ ilâhe illallah

** * * * * * * * **

GANİ MEVLAM

Gani Mevlam nasib etse

Görsem ağlayu ağlayu,İllallah hû cânım.(Tekrar)

** * * * * * * * **

Medinede Muhammedi cânım

Varsam ağlayu ağlayu,İllallah hû cânım

** * * * * * * * **

Mekkede de Beytullahı cânım

Dönsem ağlayu ağlayu,İllallah hû cânım.

** * * * * * * * **

Sana altın oluk sana

Varan canlar kalır tâna

Kara donlu Kâbe sana

Varsam ağlayu ağlayu, İllallah hû cânım.

** * * * * * * * **

Delil yapışa elime

Lebbeyk öğretse dilime

İhram bezini belime

Sarsam ağlayu ağlayu, İllallah hû cânım.

** * * * * * * * **

Çevre yanı kesme kaya

El kaldırıp âmin diye

Arafattaki vakfeye

Dursam ağlayu ağlayu, İllallah hû cânım.

** * * * * * * * **

Akıtırlar hayvan kanı

Esirgemez kimse canı

Şol meydanda kaç kurbanı

Kessem ağlayu ağlayu, İllallah hû cânım.

** * * * * * * * **

Hüccac döner yâne yâne

Ciğerim döndü biryâne

Şol zemzemden kane kane

İçsem ağlayu ağlayu, İllallah hû cânım.

** * * * * * * * **

Derviş Yunus der cân ile

Kul olmuşam iman ile

Dilim zikri Kur’an ile

Varsam ağlayu ağlayu, İllallah hû cânım.

** * * * * * * * **

SÖYLE SELAMIM

Söyle selamım ey sabâ

Oldukça ruhsarın harem.(Tekrar)

Ol ravza-i pâke ola

Anda nebiyyil muhterem

(Salli alâ nuril hüda,mahbûbi rabbi zül kerem

Salli alâ nuril hüda,Ahmed Muhammed Mustafa)

** * * * * * * * **

İnnilte ya rîhes sabâ

Yevmen ila arzil harem

Beliğ selâmi ravzaten

Fihennebiyyil muhterem.

(Salli alâ nuril hüda,mahbûbi rabbi zül kerem

Salli alâ nuril hüda,Ahmed Muhammed Mustafa)

** * * * * * * * **

Min vechihi şemsud duha

Min haddihi bedrud duca

Min şahsihi leysed de’a

Min keffihi lahdil hazem

(Salli alâ nuril hüda,mahbûbi rabbi zül kerem

Salli alâ nuril hüda,Ahmed Muhammed Mustafa)

** * * * * * * * **

Merfuatün âyatühü

Mekşufetün ğâyatühü

Berduş şuma bizatihi

Bel zatühü mahzul kerem.

(Salli alâ nuril hüda,mahbûbi rabbi zül kerem

Salli alâ nuril hüda,Ahmed Muhammed Mustafa)

** * * * * * * * **

Yâ kudreten lil murselin

Yâ şâfien lil müznibin

Yâ rahmeten lil alemin

Unzur ilâ Halil ümem.

(Salli alâ nuril hüda,mahbûbi rabbi zül kerem

Salli alâ nuril hüda,Ahmed Muhammed Mustafa)

** * * * * * * * **

GÖNÜL SEN ÖLMEZMİSİN

Gönül sen ölmezmisin,ölmeye gelmezmisin.(Tekrar)

Saçın sakalın ağarmış imana gelmezmisin.

(Allah Allah ya rabbi lutfeyle hidayeti

Hidayetin olmazsa ben neyleyim bu hali)

** * * * * * * * **

Gönül sen ölmezmisin,ölmeye gelmezmisin.(Tekrar)

Yakasız gömlek biçilmiş,giymeye gelmezmisin

(Allah Allah ya rabbi lutfeyle hidayeti

Hidayetin olmazsa ben neyleyim bu hali)

** * * * * * * * **

Gönül sen ölmezmisin,ölmeye gelmezmisin.(Tekrar)

Tahtadan evin yapılmış,girmeye gelmezmisin.

(Allah Allah ya rabbi lutfeyle hidayeti

Hidayetin olmazsa ben neyleyim bu hali)

** * * * * * * * **

Gönül sen ölmezmisin,ölmeye gelmezmisin.(Tekrar)

Terazi ve mizan kurulmuş,tartmaya gelmezmisin

(Allah Allah ya rabbi lutfeyle hidayeti

Hidayetin olmazsa ben neyleyim bu hali)

** * * * * * * * **

Gönül sen ölmezmisin,ölmeye gelmezmisin.(Tekrar)

Sırat köprüsü kurulmuş,geçmeye gelmezmisin.

(Allah Allah ya rabbi lutfeyle hidayeti

Hidayetin olmazsa ben neyleyim bu hali)

** * * * * * * * **

MAKAMIMIZ KUŞ MİSALİ

Makamımız kuş misali

Daldan dala konabilir

İnsanoğlu hiç misali

Bir gün olur ölebilir.

** * * * * * * * **

Dağlar taşlar kül misali

Bir gün olur tozabilir

İnsanoğlu gül misali

Bir gün olur solabilir.

** * * * * * * * **

Hani ecdad hani ata

Hakka karşı etme hata

Tabut denen Vansız ata

Binmemeye çaren mi var.

** * * * * * * * **

Kibirlenme insanoğlu

Ölmemeye çaren mi var

Soğuk vurmuş gül misali

Solmamaya çaren mi var.

** * * * * * * * **

MAKSADI AŞIKLARIN

Maksadı aşıkların,ya hay.(2 kere)

Menzili canan olur,olur.

İsmini yâd eylese,ya hay

Valihu hayran olur.

** * * * * * * * **

Hak vere cmbüşlerin,ya hay

Afvede kem işlerin

Menzili dervişlerin,ya hay.

Kûşe-i viran olur,olur.

** * * * * * * * **

Fani cihandan kesil,ya hay.

Ayine-i kalbi sil

Arsa-i mahşerde bil,ya hay.

Bir ulu divan olur,olur.

** * * * * * * * **

Etse tecelli eğer,ya hay.

Vuslata erişse er

Kâfire kılsa nazar,ya hay.

Mahzarı iman olur,olur.

** * * * * * * * **

Aşk ile kim ah ede,ya hay

Kalbini âgah ede

Azmini dergâh ede,ya hay

Ol ulu sultan olur,olur.

** * * * * * * * **

Nakşi-i aşkı sana,ya hay

Aşk haberin ver bana

Menkıbe-i evliya,ya hay

Reşki gülistan olur,olur…

** * * * * * * * **

KÜTÜR KÜTÜR (Makamımız kuş misali gibi)

Kütür kütür beller kıran

Ah bu ölüm,ah bu ölüm

Beyaz kefenlere saran

Ah bu ölüm ah bu ölüm

** * * * * * * * **

Nice ibret aldırıcı

haddimizi bildirici

Gülbenizler soldurucu

ah bu ölüm ah bu ölüm

** * * * * * * * **

Falan gibi,filan gibi

Hep oluruz yalan gibi

Yüzü soğuk yılan gibi

Ah bu ölüm ah bu ölüm

** * * * * * * * **

Ne kadar yalvarsam bilmez

Hiç düşünmez hatır sormaz

Tatlı canı tende koymaz

Ah bu ölüm ah bu ölüm

** * * * * * * * **

Mahmut derki dil döktürür

Gözlerin göğe diktirir

Bu dünyadan el çektirir

Ah bu ölüm ah bu ölüm.

** * * * * * * * **

AŞKIN İLE AŞIKLAR

Aşkın ile aşıklar

Yansın ya rasulallah.(Tekrar)

İçib aşkın şarabın

Kansın ya rasulallah.

** * * * * * * * **

Aşık oldum dildâre

Bülbülüm şol dildâre

Seni sevmeyen nâre

Girsin (Yansın) ya rasulallah.

** * * * * * * * **

Şol seni seven kişi

Verir yoluna başı

İki cihan güneşi

Sensin ya rasulallah.

** * * * * * * * **

Şol seni sevenlere

Kıl şefaat onlara

Mü’min olan tenlere

Cansın ya rasulallah

** * * * * * * * **

Aşık Yunusun cânı

İlmi şefaat kâ

Alemlerin sultanı

Sensin ya rasulallah.

** * * * * * * * **

HAK YOL İSLAM YAZACAĞIZ

Kör dünyanın göbeğine

Hak yol İslam yazacağız

Kuşların göz bebeğine

Hak yol İslam yazacağız

Yola ağaca pınara

Esen yele yağan kara

Yağmur yüklü bulutlara

Hak yol İslam yazacağız

Koç burcuna yay burcuna

Bebeklerin avucuna

Minarelerin ucuna

Hak yol İslam yazacağız

Bucak bucak köşe köşe

Yıldıza aya güneşe

Kara taşa kor ateşe

Hak yol İslam yazacağız

Askerlerin miğferine

Kağnıların tekerine

Tağutların heykeline

Hak yol İslam yazacağız

Herkes duyacak bilecek

Saklanmaz gayrı bu gercek

Yaprak yaprak çiçek çiçek

Hak yol İslam yazacağız

** * * * * * * * **

İZİNDEYİZ

Biz Kur’anın hadimleri

Pür imanlı ve zindeyiz

Bu yoldan dönmeyiz asla

Peygamberin izindeyiz.

Hak habibim dedi ona

Bizden feda can uğruna

Alem şahid olsun buna

Peygamberin izindeyiz.

İslamın nuru gür sesi

Kaldırdı zulmeti ye’si

Alemlerin efendisi

Peygamberin izindeyiz.

Odur ahir hak peygamber

Ona selam salat gönder

Cihanda en büyük önder

Peygamberin izindeyiz.

Onu sev sen onu tanı

Odur tende canlar canı

Gönüllerin tek sultanı

Peygamberin izindeyiz.

Hayra koşan şerden kaçan

Bize nurlu ufku açan

Alemlere rahmet saçan

Peygamberin izindeyiz.

Tende kalan bir can ile

Aşk ile pür iman ile

Biz Hazreti Kur’an ile

Peygamberin izindeyiz.

** * * * * * * * **

CÜRMÜM İLE GELDİM SANA

Ey rahmeti bol padişah

Cürmüm ile geldim sana

Ben eyledim hadsiz günah

Cürmüm ile geldim sana

Sübhanallah Rahman Allah

Tüm dertlere derman Allah

Ben eyledim hadsiz günah

Cürmüm ile geldim sana

Senden utanmadım hemen

Ettin bana gizli ayan

Vurma gözüme el aman

Cürmüm ile geldim sana

Sübhanallah Rahman Allah

Tüm dertlere derman Allah

Ben eyledim hadisz günah

Cürmüm ile geldim sana

Senin adın Gaffar iken

Ayıp öfkesi Settar iken

Kime gidem sen var iken

Cürmüm ile geldim sana

** * * * * * * * **

TALAAL BEDRU ALEYNA

Talaal bedru aleyna

Min seniyyatil veda-î

Vecebeş şükrü aleyna

Ma deâ lillahi da’

Eyyühel meb’usü fîna

Ci’te bil emril muta’

Ci’te şerreftel Medine

Merhaben ya hayra da’

Kad lebisna sevbe izin

Ba’de esvabir rika

Verefa’na sedye mecdin

Ba’de eyyamiddiya

Ente şemsun ente bedrun

Ente nurun ala nur

Ente misbahussüreyya

Ya habibi ya rasul…

** * * * * * * * **

AY DOĞDU ÜZERİMİZE

Ay doğdu üzerimize

Veda tepelerinden

Şükür gerekti bizlere

Allaha davetinden

Nakarat

(Sen güneşsin sen bir aysın

Sen nur üstünde nursun

Sen Süreyya ışığısın

Ey sevgili ey rasul)

Ey rasul sana söz verdik

Doğruluktan ayrılmayız

Sen ey esenlik yıldızı

Senin sevginle doluyuz.

Nakarat.

Ey bizden seçilen elçi

Yüce bir davetle geldin

Sen bu şehre şeref verdin

Ey sevgili hoş geldin.

Nakarat

MEDİNEYE VARAMADIM

Medineye varamadım gül kokusu alamadım

Ben resule doyamadım yaralıyam yaralıyam

Kâbenin örtüsü kare açtın yüreğimde yare

Bulunmaz derdime çare yaralıyam yaralıyam

Elimden tut kaldır beni ya vuslata erdir beni

Çok ağlattın güldür beni yaralıyam yaralıyam

Seviyorum rabbim seni beytullaha çağır beni

Zemzemine daldır beni yaralıyam yaralıyam

Nurdandır şeyhimin dili sevdim seni oldum deli

Kâbe diye deli gibi yanıyorum yanıyorum…

** * * * * * * * **

GEL GÖR BENİ

Ben yürürüm yâne yâne

Aşk boyadı beni kane

Ne akilem ne divane

Gel gör beni aşk neyledi.

Aşkın beni mest eyledi

Aldı gönlüm hasteyledi

Öldürmeye kasteyledi

Gel gör beni aşk neyledi.

Gâh eserim yeller gibi

Gâh tozarım yollar gibi

Gâh akarım seller gibi

Gel gör beni aşk neyledi.

Gel gör beni aşk neyledi

Derde giriftar eyledi.

** * * * * * * * **

ŞEHİD TAHTINDA

Şehid tahtında rabbe gülümser

Ah binlerce canım olsaydı der

Şehid tahtında rabbe gülümser

Canım bedenim bir sofradan yer

Ümidsiz olmaz,ümidsiz olmaz

Sevdasız olmaz,sevdasız olmaz.

Dağları oyup zindan etseler

Allah nurunu söndüremezler

Dağları oyup zindan etseler

Davanın önüne geçemezler.

Yarasız olmaz,çilesiz olmaz

Şehidsiz olmaz,kurbansız olmaz.

Şehid tahtında rabbe gülümser

Ah binlerce canım olsaydı der

Şehid tahtında rabbe gülümser

Canım bedenim bir sofradan yer

Karanlık ölür,zulümat ölür

Gözler önünde ve ölüm ölür.

Anladım artık Uhud ve Bedir

Ve ümid sevda,şehadet nedir?

Soludum kabri,mahşer anını

Ümidi ve şehidi ve sevdayı.

Yarasız olmaz,çilesiz olmaz

Şehidsiz olmaz,kurbansız olmaz.

** * * * * * * * **

ALLAHU ALLAH

Aklın yitirmiş divanemiyem

Ömrüm bitirmiş viranemiyem

Allahu Allah Allahu Allah

Allahu Allah Allahu Allah

Kanat vururum döner dururum

Yanar dururum merdanemiyen

Allahu Allah Allahu Allah

Allahu Allah Allahu Allah

Yaşlı gözlerim tutmaz dizlerim

Yolun gözlerim pervanemiyem

Allahu Allah Allahu Allah

Allahu Allah Allahu Allah

Aşka can feda olsa ne fayda

Aşk odu yanda bestanemiyem

Allahu Allah Allahu Allah

Allahu Allah Allahu Allah

** * * * * * * * **

EŞREFOĞLU (Saba ilahi)

Eşrefoğlu al haberi

Bahçe bizim gül bizimdir

Bizde mevlanın kuluyuz

Yetmiş iki dil bizdedir.

Erlik midir eri yormak

Irak yoldan haber sormak

Cennetteki ol dört ırmak

Coşkun akan sel bizdedir.

Arı vardır uçup gezer

Teni tenden saçup gezer

Canın bizden kaçup gezer

Arı biziz bal bizdedir.

Kimi sofi kimi hacı

Cümlemiz hakka duacı

Resulü Erkemin tacı

Aba hırka şal bizdedir.

** * * * * * * * **

YÜZ BİN CEFA (Çarga ilahi)

Yüzbin cefa kılsan bana

Allah Allah Allah Allah

Senden yüzüm döndürmezem

Allah Allah Allah Allah

Canım dahi alır isen

Allah Allah Allah Allah

Severim seni can ile

Kul olmuşam ferman ile

And içerim Kur’an ile

Senden yüzüm döndürmezem.

Kiliseye dersen girem

Nakus dahi dersen çalam

Aşıklara yoktur kalem

Senden yüzüm döndürmezem.

** * * * * * * * **

CAN AHMEDİM HOŞ GELDİN

Can Ahmedim hoş geldin

Muhammedim hoş geldin

Aşık idim yüzüne

Muhammedim hoş geldin

Yükseldikçe yükseldin

Kâb-ı kavseyne kadar

Bu yüceye ermemiş

Senden evvel gelenler

Can Ahmedim hoş geldin

Muhammedim hoş geldin

Aşık idim yüzüne

Muhammedim hoş geldin

** * * * * * * * **

SEYREYLEYİP YANDIM

Seyreyleyim yandım

Mah cemalini Allah Allah

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımın cananısın ya Muhammed

Odur yerin göğün

Şemsi kameri Allah Allah

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımın cananısın ya Muhammed

Kevser dudakları

Bimem ne söyler Allah Allah

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımın cananısın ya Muhammed

Kokuları benzer

Cennet gülüne Allah Allah

Nur kundak içinde yatar Muhammed

Canımın cananısın ya Muhammed

** * * * * * * * **

OSMANLI BAYRAĞI

Ertuğrulun ocağından uyandım

Şehidlerin kanlarıyla boyandım

Nice düşman kal’asına uzandım

Sana selam ey Osmanlı Bayrağı

Çırpınarak dalgalanır kanadım

Gök yüzüne çıkmak mıdır muradın?

Gölgende can vermek ister evladın

Sana selam ey Osmanlı Bayrağı

** * * * * * * * **

ALEMİN AZAMET PADİŞAHI

Hak taala azamet aleminin padişahı

Lâ mekandır olamaz devletinin tahtıgâhı

Hastır zatı ilahiyyesine mülkü ezeli bîhudut

Onda olan kevkebe-i lemyezeli

Eseri hikmetidir yerle göğün bünyadı

Dolu boş cümle yedi kudretinin icadı

İzzet ve şanını takdis eder cümle melek

Eğilir secde eder peşi celalından felek.

Pertevi lem’asınındır ayla güneş

Alır alsa cehennem ondan ateş

Dpstlar için yarattı cenneti

Düşmanlar içindir cehennem şiddeti

Muhammeddir ümmete hakkın rahmeti…

** * * * * * * * **

AHMEDİ MÜKERREMSİN

Eya şâhı şehi peygamberâni Ahmed-i mükerremsin

Eya sen vâkıfı esrar-ı Kur’anı muazzamsın

Kulubu âşıkanı eyle neziri ya rasulallah

Ki mahlukat içinde bedri Enver nuru alemsin

Değil mümkün hatasız kulluk ya rasulallah

Ki isyan bağrına dalmışları sen şâh-ı Ekremsin

Yine muhtacı şefkatte bediî kârı zarındır

Dûr-u maksudumu lutfunla keşfet ki mahremsin…

** * * * * * * * **

YA BEN KİME YALVARAYIM

Bunca isyan ile ben sübhane mi yalvarayım

Mücrimem,âsi kulam,sultana mı yalvarayım

Hazni cenneti emin,vahyi rabbül alemin

Ol Cebrail-i rıdvanullaha mı yalvarayım.

Yeryüzünde cümleden eşref,makamı mu’teber

Kıble-i beytil harem,eyvane mi yalvarayım

Ol ezvacı mutahhar,Hz,Aişeye mi

Hatice-i seyidin nisaya mı yalvarayım

Ol evladı Muhammed,cümle ashabı Güzin

Hz.Ebubekir,Ömer,Osmana mı yalvarayım

Hem Aliyyel mürteza,ibni emmi Mustafa

Haydarı kerrar,hak aslana mı yalvarayım

Bu saçın Leyla gibi,haddadi mecnun eyledi

Aklımı yağmalayıp,divanullaha mı yalvarayım…

** * * * * * * * **

GEÇTİ İSYAN İLE ÖMRÜM

Geçti isyan ile ömrüm neye halim varacak

Sızlıyor yaralı kalbim anı yoktur saracak

Rûz-i mahşerde zebaniler elinden halim nolacak

Ya Muhammed bize imdad eyle Allah aşkına

Eğer etmez isen inayet bizi kim kurtaracak

Keremi lutfuna mahzar olmazsam şayet

Onlar elbette bu günahkârı nâre atacak

Ya Muhammed bize imdad eyle Allah aşkına

İznin olmazsa habibin de şefaat etmiyecek

Ya rabbi o günde kim kime merhamet edecek

Yevmi mizanda her mücrimi,münkire ayrılın denecek

Ya Muhammed bize imdad eyle Allah aşkına

Aman Allah deyip aşkı nedamet saçacak

Mağfiret eyle şimdi perişanım denecek

Ol zamanda ağlamak fayda vermiyecek

Ya Muhammed bize imdad eyle Allah aşkına

Rûz-i mahşerde mahrum etme bizi ya rabbi

Cümle isyanımızı affeyle,dilşad eyle ya rabbi

Ateşi dûzahtan bizi âzadeyle ya rabbi

Ya Muhammed bize imdad eyle Allah aşkına

** * * * * * * * **

BEN NE CEVAB VEREYİM

Bu dünyaya geldin ne amel kıldın

Derse Allah ben ne cevab vereyim

Şimdi huzuruma sen neçe geldin

Derse Allah ben ne cevab vereyim

İki yol gösterdim hem akıl verdim

İradende dahi hep serbest kıldım

Rahmetimi bıraktın,zulmete daldın

Derse Allah ben ne cevab vereyim

Ramazan verdim oruç tutmadın

Akşam tatlı tatlı iftar etmedin

Niçin doğru yollarıma gitmedin

Derse Allah ben ne cevab vereyim

Günahtan kaçmadın,tutmadın emrim

Beyhude yerlerde geçirdin ömrün

Şimdi huzuruma sen nasıl geldin

Derse Allah ben ne cevab vereyim

Soğuk sıcak dedin abdest almadın

Kibir,cub geldi namaz kılmadın

Günah yığınına çare bulmadın

Derse Allah ben ne cevab vereyim

Beraet,Kadir verdim niçin bilmedin

İki rek’at olsun namaz kılmadın

Hava-i i,şlerden sen osanmadın

Derse Allah ben ne cevab vereyim

Ne için abdest alıp kılmadın namaz

Yalvarıp hakka etmedin niyaz

Halk içinde senin adın beynamaz

Derse Allah ben ne cevab vereyim

Ezanlar okundu niçin duymadın

Sen niçin Rahmana secde kılmadın

Ben de sana cennetimi vermedim

Derse Allah ben ne cevab vereyim

** * * * * * * * **

SÖYLER TABİBLER

Aklım var diye söyler tabibler

Lokman Hekim gibi bilgin olsa ne fayda

Son nefeste söylemezse bu diller

Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Malım var diye benlik edersin

Ecel şerbetini bir gün içersin

Yalın ayak,başı açık sen de gidersin

Dünya dolu malın olsa ne fayda

Ne kadar alim olsan kardeşim

Eğer imanın olmaz ise yoldaşın

Eğer hakka koymaz isen bu başın

Dört kitabı yutmuş olsan ne fayda

Sur çalınıp gökler dökülünce

Denizler kuruyup,sular çekilince

Dağlar kopup,yerler sökülünce

Bağ-ı İrem gibi mülkün olsa ne fayda

Zebaniler cehenneme sürülünce

Tütününden halkı duman bürüyünce

Dehşet ile halk üzerine yürüyünce

Rüstem gibi gücün olsa ne fayda

Dünyayı alırsın boynuna

Altınları sokarsın koynuna

Azrail geldiğinde yanına

Hazine dolu malın olsa ne fayda

Bir gün lur götürürler evinden

Allahın isimini bırakma dilinden

Kurtuluş yoktur Azrailin elinden

Bin yıl kadar ömrün olsa ne fayda

** * * * * * * * **

RECABÂBIN KAPATMAZ YA !

Açılır bahtımız bir gün,hemen battıkça batmaz ya

Sebebler halkeden hallak,recabâbın kapatmaz ya!

Sana şhım münacatım,değil bir rızık için haşa

Hüda rezzakı alemdir,rızıksız kul yaratmaz ya!

** * * * * * * * **

EY PADİŞAHI LEM YEZEL

Ey padişahı lem yezel

Ey kadirü hayyu tezel

Ey lutfu çok kahrı güzel

Lutfunda hoş,kahrında hoş

Ağlatırsın zâri zâri

Göstermezsin hiç didârı

Layık görür isen narı

Narında hoş nurunda hoş

Hoştur bana senden gelen

Ya gonca gül yahut diken

Ya hıl’atü yahut kefen

Lutfunda hoş kahrında hoş

Aşık Yunus sana kuldur

Gerek ağlat gerek güldür

Gerek yaşat gerek öldür

Narında hoş nurunda hoş.

** * * * * * * * **

ÖLÜM SANA NİÇİN ÇARE BULUNMAZ

Bak şu dünyanın türlü haline

Kimse çare bulmadı ölüm ahvaline

Nerde o güvenenler servetine malına

Ölüm sana niçin çare bulunmaz

Her nere varsam anda bulunur

Ölümü andıkça bağrım delinir

Her dertlere derman bulunur

Ölüm sana niçin çare bulunmaz

Dünyaya gelen asla gülmedi

Kimse ölüme çare bulmadı

Dünya Sultan Süleymana kalmadı

Ölüm sana niçin çare bulunmaz

Beklersin her gencin yollarını

Soldurursun taze açmış güllerini

Tutarsın bülbül gibi dillerini

Ölüm sana niçin çare bulunmaz

Dökersin inci gibi dişlerini

Çürütürsün sümbül gibi saçlarını

Giderirsin bütün teşvişlerini

Ölüm sana niçin çare bulunmaz

Evlad dedikleri çiğer pâresi

Kardeş dedikleri yürek yâresi

Sabretmektir bu ölümün çaresi

Ölüm sana niçin çare bulunmaz…

** * * * * * * * **

NE MÜŞKÜLDÜR

Vücudum hoş imarettir

Harab olmak ne müşküldür

Çürüyüp toprak altında

Turab olmak ne müşküldür

Tutmaz olur tutan eller

Çürür nazlı dudu diller

Şol köşkler saraylar

Viran olmak ne müşküldür

Kurulur mizan terazi

Huda olur kendi gazi

Mahşere sürerler bizi

Rüsvay olmak ne müşküldür

Hasta olup yıkılınca

Gözün göğe dikilince

Ecel şerbeti içilince

Canın vermek ne müşküldür

Teneşire korlar seni

İncitmeden yurlar seni

Kabre indirince seni

Cevab vermek ne müşküldür

Kapısı yok açam bakam

Bacası yok ateş yakam

Nice bin yıl azab çekem

Narda yanmak ne müşküldür…

** * * * * * * * **

ASIRDA ACAİB İŞLER

Asırda acaib işler çoğaldı

Bilmem bu işleri kimler ediyor

Dünyayı hep rezil köpekler aldı

Gelen ümereya karşı gidiyor.

Biraz bahsedeyim ehli zamandan

Yahşiler aşağı düştü yamandan

Aralık itleri olmuş kumandan

Uyuz it kurtlara kumanda ediyor.

Buğday unu beğenmiyor köpekler

İblikten aşağı düştü ipekler

Hep sedire geçti itler köpekler

Hanedan ayakta hizmet ediyor

Koltuk kılı farkolmuyor sakaldan

Tüccarlar aşağı indi bakkaldan

Arslanlara çoban düşmüş çakaldan

Şimdi arslanlar çakal güdüyor.

Mekteble medrese ortadan kalktı

Meyhane kerhane ortaya çıktı

Ar namus denen şey ortadan kalktı

Şimdi kişi bildiğine gidiyor.

Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık

Bu asra böylece haller de layık

Müzevirin adı muhbiri sadık

Şimdi kişi bildiğine gidiyor.

İsimlerin tebdil etsem satılmaz

Cisimlerin tahvil etsem zat olmaz

Altın eğer vursam eşek at olmaz

Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Şahinler yurdunu tuttu yarasa

Baklava yerine geçti pırasa

Şimdi deyyus ile terese

Zamane bunlara rağbet ediyor.

Boy kürkünü beğenmiyor köçekler

Babasına akıl öğretir çocuklar

Yumurtadan burnu çıkan cücükler

Horoz oldum diye cik cik ediyor.

Küçükler büyüğe çorap giydirir

Tatlıyı insana acı yedirir

Seyrani zamane böyle dedirir

Şimdi kişi bildiğine gidiyor.

Kayseri/DEVELİLİ-SEYRANİ

ZAMANE

Eyvah fukaranın beli büküldü

Meded ticaretin gücüne kaldık

Eyiler alemden göçtü çekildi

Bizler zamanenin picine kaldık

Sene bin üçyüz altmış beş tamam

Okunur ezanlar boş bekler imam

Seyrani bu nutkun sonu vesselam

İnanın dünyanın ucuna geldik..

Yedi yıldız doğdu üçü terazi

Kavuştu ülkere gitti birazı

Yarın mahşer günü sorarlar bizi

Hak mizan terazi kurulur bir gün

Evlat alim olmaz okutmayınca

İblik gömlek olmaz dokutmayınca

Ayılar et yemez kokutmayınca

Yallar ölüyü sinden çıkarır

Evlerinin önü karlı dağ olsa

Etrafı hep lale sümbül bağ olsa

Her ne kadar paşa olsa bey olsa

Yakasız gömleğe sarılır bir gün….

Seyrani.

H O C A M

Sizlere emanet şu körpe yavrum,

Ortalıkta sürtüp gezmesin hocam.

Gözümün çırası,tek tasam kaygım,

Aç,sefil,perişan kalmasın hocam.

Fidanıma hoş bak aman solmasın,

Kahraman yetişsin,korkak olmasın.

Rabbini tanısın,dinsiz kalmasın,

Ahrette yakamı tutmasın hocam.

Milletin şerefini şerefi bilsin,

Tarih okusun ki ne imiş görsün.

Her bir kötülüğü kalbinden bilsin.

Kendi milletine çatmasın hocam.

Gaflet uykusunda sakın yatmasın,

Milletini sevsin,hain olmasın,

Rus’a,Çin’e kanıp hemen azmasın,

Vatanı düşmana satmasın hocam.

Asıl muallimi peygamber olsun,

Kur’an-ı dinlesin yolunu bulsun,

İslâmın nuruyla yolunu bulsun,

Küfran çamuruna batmasın hocam…

Ey benim kardeşim!Kıymetli hocam.

Hepimiz insanız,kardeşiz tamam,

Ata yüreği bu darılma aman,

Bilal’im rayından çıkmasın hocam…

Bilal Işıklı

İSYANLI SÜKUT

Gitmişti makama arz-ı hal için

‘Bey’ dedi,yutkundu eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim..

‘Şey’dedi yutkundu,eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,

Gözler çakmak çakmak,benzi sapsarı.

Bir baktı konağa alttan yukarı,

‘Vay’ dedi,yutkundu eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı,

Açtı tabakasını sigara sardı.

Daldı..neden sonra garsonu gördü,

‘Çay’dedi,yutkundu,eğdi başını.

İçmedi,masada unuttu çayı;

Kalktı garsona vere parayı,

Uzattı çakmağı ve sigarayı,

‘Say’ dedi,yutkundu,eğdi başını.

Döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,

Sandım can evine döktüler ateş.

Sordum:’Memleket neresi gardaş?’

‘Köy’ dedi,yutkundu,eğdi başını.

Yurudu,kör-topal çıktı şehirden,

Ağzına küfürler doldu zehirden,

Salladı dilini..vazgeçti birden.

‘Oy’ dedi,yutkundu,eğdi başını…

NEFES

Hak yarattı seni bedene koydu

Her kanda gezersin bilirim nefes

Bu alıp vermeden hani kim doydu

Cana cansın diye muhtacım nefes….

…….

Geldin otağıma ağıtla girdin

Çektim de nefesi hayata erdim

Seninle Allah..hu seninle derim

Gidene dek benden razı ol nefes…

………

Gülenle gülerken bitmez dirisin

Seferde olana inler gibisin.

Ayrılık denince dönmez birisin

Rabbime kul için muhtacım nefes…

………

Sultan sarayında farkına ermez

Fakir sultan olsa bir kere vermez

Secdeye varırım yeter mi yetmez

Hakka doğrulmaya fırsat ver nefes…

……….

Bilemem ömürde ne sayıdasın

Rabbin ilminde can pazarındasın

Mevlanın emrinde hak yolundasın

Bizide yolundan ayırma nefes…

…………

Ah-vah edip yanmak neye yarar ki

Şu dünya nefese taç olamaz ki

Âsa Süleymana dayanamaz ki

Bedeni terk edip çıkmışsa nefes…

…………..

Alır Allah,derim hu kana kana

Son sözüm bu olsun sakın unutma

Yolculuk başlarken cennet vatana

NEVFEL’le birlikte gidesin NEFES…

AHMET NEVFEL ÖZÇELİK / 03-06-2005

Hazırlayan

MEHMET ÖZÇELİK




İLETİŞİM-SEVGİ

İLETİŞİM-SEVGİ

Hayattaki tüm problem ve sıkıntıların ana kaynağı dikenlerin çok oluşundan değil,güllerin azlığındandır.Güller gibi olan sevginin yerini alan,dikenler gibi olan nefretlerdir.

Problemlerin çokluğundan sıkıntı çekilmeyip,çözüm yollarının yokluğundan veya eksikliğinden kaynaklanmaktadır.

Hastalıklar,mikropların güçlülüğünden değil,bünyenin zafiyetinden ileri gelmektedir.

Salgın hastalıklar,böceklerin istilasından değil,bataklığın kurutulmamasından ileri gelmektedir.

İki türlü tedavi yöntemi vardır:1)Menfilikleri yok edip,dikenlere ve kötülüklere savaş açarak.

2)Güller dikip,gülleri arttırma yoluna giderek.

Âileden başlayıp tüm topluma doğru sâri bir hastalık gibi gelişen uyumsuzluk ve uygunsuzluklar da sevgi ve iletişimin eksikliğinden ileri gelmektedir.

Âiledeki boşanmalar tarafların birbirlerini anlamamaları,gerekli sevgi ve iletişimi kuramamalarından kaynaklanmaktadır.Zira daha sonraları bir aracı vasıtasıyla tarafların dinlenmesi sonucu ortaya çıkmaktadır ki;her iki tarafta,ben böyle bilmiyordum,böyle anlamıştım,hata etmişim,gibi mazeretleri dile getirecektir.

Her şey Sevgi,İlgi,Bilgi istemektedir.

Kâinat sevgi üzerine yaratılmıştır.

Sevginin yoğunlaşmış halis olan şefkat özellikle anne şefkati her şeye bedel,hiçbir şey istememektedir.Şefkatini ücretsiz ve karşılıksız verir.

Aşk ise bir bedel ister.Karşılık bekler.

Leyla’da Mevlâ’sını gören Mecnun,Aslı’da aslını gören Kerem,Şirin’de ballar balını bulan Ferhat hep bu aşk uğruna her türlü çekilmez,yakıcı çileye katlanmışlardır.

Maşuklarının aşkıyla deli divane olup çöllere düşmeyi,onları bulmaya yeğlemişlerdir.Onları bulup ateşlerinin sönmesine,arzularının bitmesine razı olmamışlar.Veysel karani gibi,hemen rasulullahın evinin yakınında olan mescide gidip görmemiş,o aşk mumunu söndürmeden sürekli yakmışlar,geçmişle gelecek arasında bir köprü oluşturmuşlardır.

Dostun evi gönüllerdir./Gönüller yapmaya geldim,diyen Yunus,Eline-Beline-Diline sahib ol,diyen Hacı Bektaş-ı Veli,Gel gel,her ne olursan ol,yine gel,diyen Mevlâna.Bir kişinin imanını selamette görürsem,cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,zira vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur,diyen Bediüzzaman,Ya rab!Vücudumu cehennemde öyle büyült ki,ehli imana yer kalmasın,diyen Hz.Ebubekir;hep bu sevginin zirvedeki tezahürleridirler.

Gönül yapmak kâbe’yi yapmaktan üstün tutulmuş,gönül yıkmak kâbe’yi yıkmaktan daha büyük cürüm kabul edilmiş.Çünki gerçek nazargâh-ı ilâhi,mü’minin kalbidir.

Çocuklar saflıklarından,birbirleriyle kavga eder,biraz sonra barışırlar.

Özellikle bir asırdır memleketimizde ve dünyadaki kavgalar,bu saflığın kaybedilmesinden ve iletişimsizliktendir.

Osmanlı niye büyüktü? Harmanladığından değil mi?

Güzelliklerimizi harmanlayalım..harmanlar kuralım.

İletişim kavgaları kaldırır.

İlâhiyatın dışında İletişim fakültesini ve Pazarlamacık bölümlerini okumayı arzu etmişimdir.Tâ ki insanlarla daha iyi iletişim kurmayı bileyim,kopuklukları bağlayıp,ulaşımı tesis edeyim.Hatlarda meydana gelecek bir kopukluk tüm bağlantıları sekteye uğratır.Bağlantı yoluyla dünyanın her tarafıyla konuşup görüşen bir insan,o bağlantının kopması veya cızırtı çıkarması ile iletişimde kesikliğe uğrar.

İletişim ulaşımı,ulaşım tanımayı,tanıma da sevgiyi sağlar.

Pazarlamacılık ise;malını pazarlamak için gelen pazarlamacılar kimse ilgi duymasa bile beklerler,ilgi çekerler,çok iyi tanıtım yaparlar ve sonunda mutlaka satarlar.

Kendim de maddi değerlerle kıyaslanamayacak değerlerimizi satamamaktan şikayet etmekteyim.Demek ki pazarlama da meydana gelen bir eksiklik,ona olan ilgiyi de azaltmaktadır.

Bediüzzamanın da dediği gibi;Eğer biz doğru islâmiyeti ve islâmiyete layık doğruluğu ef’alimizle göstermiş olsak,sair dinlerin mensubları fevc fevc islâmiyete dehalet edeceklerdir.

Çorak,bir şeye yaramaz denilen bir tarladan bile bir netice alınırken,insandan neden alınmasın?Eksiklik çorak tarla kadar,ona suyu götürmeyen,gerekli işlemleri yapmayan da bulunmaktadır.

Maddi kalkınmada asır,iletişim asrıdır.Manevi kalkınmanın da yolu iletişimden geçer.

08-05-2003

Mehmet ÖZÇELİK




SENDE Mİ FERZENDE?

SENDE Mİ FERZENDE?

Hac ibadeti zahmet,zorluk,meşakkat ve sabır isteyen bir yolculuk ve ibadettir.Dünyanın farklı yerlerinden,farklı özelliklere ve fıtratlara sahib olan farklı insanların toplandığı farklı bir mekan…

Bütün bu farklılıklar bir noktada toplansa da,hayatı boyunca herkesten farklı olarak bu farklılıkları içerisinde barındıran insanların,bir anda o farklılıkları kesip atması ve terk etmesi elbette güçtür.

Hacca sadece temiz ve arınmış,hayatı ibadetle geçmiş insanlar gelmemekte. Aynı zamanda hayatında her türlü menfiliği yapmış,ömrü günah çirkefi içerisinde geçmiş olan insanların,manevi ameliyat ortamına geldiği,manevi kirlerinin temizlenmesi için kirlerini bıraktığı bir temizlik yeri ve ameliyesidir.

Ümitlerin bittiği yerde ümidin başladı,kapıların kapandığı bir dünyada açık kalan bir kapı,başka gidilecek bir yerin olmadığı gidilen kutsal bir yerdir hac…

Aklanma ve pâklanmak amacıyla,hayatını istikametle değerlendirememiş insanların intibaha gelerek son anda da olsa bir teveccüh edip,teveccühe mazhar oldukları umumi kabul yeridir hac…

Orada red yok,kabul vardır.Ümitsizlik yok,ümit vardır.Günah ve kirlilik yok,temizlik ve arınma vardır.Samimi olarak isteyene,isteğinin verildiği bir yerdir.Makamların en ulvi olduğu bir makamdır.İlahi tecellinin ve teveccühün bütün haşmetiyle tezahür ve tecelli ettiği farklı bir yerdir.Farklılaşmak için gidenlerin,farklılıklarını ömür boyu yaşayıp,bulup gördükleri ve de gösterdikleri bir yerdir hac…Ezelden tayin ve tahsis edilmiş,İbrahim peygamber tarafından davetiyenin çıkarıldığı,alemlerin efendisine kucak açıp,O’nu barındırdığı kutsal barınaktır hac…

Allah’ın özel ve güzel misafirleridir oranın sakinleri.Beytullah yani Allah’ın evine özel kabule mazhar olunan bir girizgâh,bir nüzhetgâh,bir seyrangâh,bir temaşâgâh makamıdır.

Orada bir tarih var.Dinlerin merkezi,ibadetin mescidi,gönüllerin birliği,dünyanın kıblesi var.Kâinatın merkezi dünya,dünyanın merkezi kâbe olmuştur.

Orada sevgi var,kardeşlik var,dostluk var,iman var,âhiret ve bekâ var ve orada sonsuzluk var…Rasulullah ile insanlığı temsil etmiş,Beytullah’la Allah’ı temsil etmiş,Hacer-ül Esved’le cenneti temsil etmiş,Arafat’la yükselişi temsil etmiş,İhramla temizlik ve arınmayı temsil etmiş,Tavaf ile ibadeti temsil etmiş,Sa’y ile gayreti,azmi,cesareti,yükselişi,çıkışı,kat edilen mesafeleri temsil etmiş,Kin ve nefreti temsil eden şeytanı taşlamakla kötülükten ve kötülük duygularından uzaklaşmayı,hakka yaklaşmayı,hakikata ulaşmayı temsil etmiştir.

Kısaca hac zenginliktir.Maddi zenginliğin başlangıcı,Manevi zenginliğin kazanılarak elde edilmesidir.

Hac yanmaktır.Hamlıktan pişmeye,pişmeden yanmaya dönüşmedir.Allah için yanmak,günahları yakmaktır.Yanmayan,yakamaz.

Hac bir arzu,bir sevinç,bir coşku,bir kavuşmadır.

Hac bir berzahtır.Hac bir yolculuktur.Anne karnından bu dünyaya gelen bir insanın aştığı bir aşama gibi,hac’da bir aşama,uzun hayat yolculuğunda bir devre ve yolculuktur.

Hac başlı başına bir alemdir.Dünya alemi,misal alemi,rüya alemi,cinler ve melekler alemi gibi…

İşte böyle bir aleme seyahat edenlerden biride Ferzende diğer adıyla Ferzo…

Sende mi Bürütüs dedirecek kabilden…

Ferzo her türlü günahı işlemiş,65 yaşına gelinceye kadar günahın her çeşidinden haberdar olan bir kimse…

Tevbe kapısı kapanmadığı,sonsuz rahmet tükenmediği için rahmetten ümidini kesmeyen Ferzo hacca niyet eder.

Buna ne derseniz deyin!İster artık eski arkadaşları yaşlandığı için kabul etmiyor,hanımından yüz bulmuyor,eve gelen misafirlerden evde kalamıyor,bu yaşında kahveye gidip tıfıl çocuklarla oynamak yaşına başına yakışmıyor,geriye de camiyle hac kalıyor,diyebilirsiniz!Ancak işin iç yüzünü biz bilemediğimizden,işi ilahi iradeye bırakıyoruz.

Hac günü gelip çatmış,Ferzo otobüse binmiş,yolculuk devam ediyor.

Ancak hayret edilecek bir husus;Ferzo hüngür hüngür ağlamakta.Niye ağlıyor?Hizmette kusur mu edildi,bir yerinden mi rahatsız,bir sıkıntısı mı var?

Bu meçhulü çözmek üzere hac organizesini yapan zat yanına yaklaşıp sebebleri sıralıyor.Ancak hiç birisi de değil.

Ancak onu ağlatan sebeb nedir?

Bunun bir an evvel tesbit edilip halledilmesi gerektir.Israr neticesinde Ferzo başlar gerçeği anlatmaya;

Ben günahkâr bir insanım.Hayatım boyunca Allah’ın dediklerinin hep tersini yaptım.Günah çamuruna battım.Sürekli şeytanla arkadaşlık yaptım.Adeta ondan ayrılmadım.

Oraya varıp hac görevlerimi yaparken Şeytanı da taşlayacağım.

Peki,şeytan bana demiyecek mi;Sende mi Ferzo!Biz seninle şimdiye kadar hep beraber değil miydik?Bunca yıllık arkadaşlığımız var,şimdiye kadar hiç birbirimizi taşladık mı?Hep birbirimize iltifat yağdırdık,alkışladık..şimdi ise bu taşlaman sana yakıştı mı?

Sende mi Ferzo…

Sende mi Bürütüs..

19-01-2003

Mehmet ÖZÇELİK




SADDAM

SADDAM

Kudüs fatihi olmak isteyen ve Selahaddin-i Eyyubiye özenen Saddam,ismiyle müsemma yani çarpışıp, savaşan,çok müsademede bulunan anlamına gelmektedir.

1937 yılında Bağdatta Tikrit kasabasının el-Avca köyünde fakir ve yetim olarak dünyaya gelmiştir.Daha küçük yaşta babası onları terketmişti.Daha da ötesi,kendisine hamile olan annesi annesi onu düşürmek istemiş,yahudi komşusunun ısrarı ile bundan vaz geçmişti.

Sû-i kasdlarda bulunmuş,iki sefer hapse düşmüştü.Sonunda ölümde dahil bu tehlikelerden kurtulmuştu.

Ruhunda gelişen bir isyan içerisinde hayatı gelişmiştir.Psikolojik olarak bunun sebebinin;babasının olmayışına,küçük yaşta anne sütü almayıp şefkatten mahrum olarak büyümesine,üvey babanın baskısı altında büyümesine,Hitleri benimseyip,Baas partisinin içerisinde sürekli ihtilal ruhunun gelişmesine bağlanmaktadır.

Küçük yaşta Bağdat’ta bulunan dayısı Hayrullah Tulfah’ın evine sığınmış ve orada yetişmesi,çıkışının başlangıcı olmuştu.

Tam bir Nazi hayranı olarak yetiştirilmiştir.Hitler-in”Kavgam”kitabına nazire olarak “Kavgamız” kitabını hapiste yazmıştır.

Saddam devletin başına ihtilal yaparak geçmede,Mısır’da Seyyid Kutub’la önce ittifak edip,daha sonra da onu ve 40 bin ihvan-ı müslimini katleden Cemal Abdunnasır-ı örnek almıştır.Ancak Saddam onun gibi başarısız kalmamıştır.

Baas partisinde en son zirveye çıkmış ve oluşturulan 5 kişilik cinayet timinde de yer almıştır.

Bir ara CIA ile ilişki kurduğu da iddia edilmiştir.

Irağın Suriye ile birleşmesi anlaşmaları içerisinde Irak’ın ikinci,Hafız Esad’dan sonra ise 3. adamı durumunda idi.Ancak General Bekir’in çekilip,daha sonra da bir uçak kazası geçirerek ölmesi üzerine Saddam 1. adam durumuna yükselmişti.Suriye ile de birleşmeyi gerçekleştirmemekle Hafız Esad-ı yalnız bırakmıştı.

Artık Saddam tek adamdı.Astığı astık,kestiği kestikti.

1979-da başa geçtiğinden bu yana 20 yılı savaşla geçmiş,devleti ise % 8-ini oluşturan bir aile devleti yani Baas partisinin idaresinde yönetilmekte idi.

İranla yaptığı 8 yıllık savaşta;“Yaklaşık 120 bin Iraklı hayatını kaybetti, 300 bini de yaralandı. İran’ın kayıpları daha fazlaydı: 280 bin ölü, 450 bin yaralı. Savaş boyunca her iki ülke de birbirlerine karşı kimyasal silah kullandı. Irak, ayrıca kendi ülke vatandaşlarına karşı da bu silahları kullandı ve Halepçe’de bir katliam yaşandı. Savaşın iki ülke ekonomisine verdiği toplam zarar 400 milyar dolardan fazlaydı. Savaş sonunda Irak, yaklaşık 70 milyar dolarlık bir borç batağı ile başbaşa kaldı.

İran’daki devrimin yayılmasından endişe duyan ABD ile aralarında İngiltere ve Fransa’nın olduğu Batılı ülkeler, savaşta Irak’ın yanında yer aldı ve bu ülkeye silah ve askeri mühimmat temin ettiler. En büyük destek ise ABD’den geldi.”

Ve nihayet:” Saddam, Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etti. Fakat, evdeki hesapta yanlış olan bir şey vardı. Arap Birliği’ne bağlı ülkeler, Saddam’ın yanında yer almak yerine ABD önderliğinde kurulan uluslararası koalisyona destek verdiler. Saddam tek başına kalmıştı. Körfez’deki kriz, 17 Ocak 1991’de büyük bir savaşa dönüştü. ABD öncülüğünde 33 ülkenin destek verdiği müttefik güçleri Bağdat’ı bombalamaya başladı. İkinci Dünya Savaşı sonrası, yeryüzünün gördüğü en büyük ve en ağır bombardıman tam 40 gün devam etti. Müttefik uçakları Irak üzerinde 110 bin sorti yaptı ve 85 bin patlayıcı bıraktı. Kara savaşının başladığı 24 Şubat’ın üzerinden bir hafta geçmişti ki Irak teslim bayrağını çektiğini tüm dünyaya duyurdu.”[1]

-Körfez savaşında merhum Turgut Özal,şimdiye kadar hep yanlış anlaşılıp ve yanlış uygulanan,adeta kolumuzu bağlayan;-Yurtta sulh cihanda sulh-düşüncesini farklı olarak uygulamış ve olaya cesaret ve akıllılıkla karşı koymuştur.Öyleki kendisine ayak uyduramıyan Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve Genel kurmay başkanı istifa etmiştir.

Bu sebeble Musul-Kerkük münakaşası netleşmemiş,bölge kontrol dışı kalmış,belki de bugünkü savaşa zemin hazırlamış oldu.

Tıpkı önceden de çözülemeyip uygulamaya konulmadığı gibi.

“IRAK SINIRI : Lozan Antlaşmasında çözümlenememiştir.Türkiye ile Irak’ın mandater devleti olarak İngiltere arasında yapılacak ikili görüşmelerle çözümlenmesi,eğer bu mümkün olmazsa sorunun Milletler Cemiyeti Genel Kurulunda görüşülmesi esasa bağlanmıştır. Türkiye ile İngiltere arasında yapılan görüşmelerle çözüme kavuşturulamayınca sorun Milletler Cemiyetine intikal etmiş, Milletler Cemiyeti Daimi Adalet Divanının kararı sonucu Musul-Kerkük ve Süleymaniye Irak’a bırakılmıştır. 1926 yılında Türkiye ile İngiltere arasında yapılan Ankara Antlaşması ile Türkiye Musul-Kerkük ve Süleymaniye’deki iddiasından ,Musul Petrolleri gelirinin % 10’u her yıl Türkiye’ye verilmek şartıyla vazgeçmiştir.”

O günkü Dışişleri bakanının istifasından sonra yerine gelen A.K.Alptemoçin o zamanı şöyle anlatıyor:”Amerika isteseydi askeri harekatı sürdürüp 15 günde Saddam’ı bitirebilirdi.Ciddi bir direniş olmadı.Amerika eğer tamamen Saddam’ı bitirseydi Saddam b,ir tehdit olarak ortada olmayacaktı ve Amerika’nın 10 yıldan fazla süredir bölgede var olmasının bir izahı olmayacaktı.Yani Saddam’ı vursaydı Suudi arabistan’da kalamazdı,gemilerini alıp gitmesi gerekirdi.Kendisi çok büyük masraflar yapmıştı.Yaptığı masrafın karşılığını almak için geri döndü.Kısaca Saddam’ı bir giyotin gibi,Demokles’in kılıcı gibi kullandı.-Giderim ha,gidersem Saddam gelir-dedi.”[2]

Bu çıkışın en önemli bize olan katkısı,askeriyenin modernizasyonu olmuştur.Bu vesile ile F16 savaş uçakları projesi gerçekleşmiştir.

O gün olduğu gibi bugün de batı özellikle İngiltere kuzey cephesi üzerinde durmaktadır.İngiltere dün olduğu gibi,bu günde Musul-Kerkük petrollerini arzulamakta,haritalarını da bu sınırlar çerçevesinde yapmaktadır.

Nitekim:” Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz Başvekili Lloyd George’nin: Türklerin, şimdi hak istedikleri Anadolu’da nesi var? Orada medeniyet vesikası olarak ne kalmışsa Yunan’ın, Roma’nın, Bizans’ındır Türklerin Anadolu ‘daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Şimdi böyle bir alemi veya onun güzel parçalarını Türklere nasıl bırakırsınız?” demesi üzerine henüz aklını ve vicdanını yitirmemiş bir batılı düşünür olan Eugene Pitard ın Cenevre’nin ünlü bir gazetesinde Loyd George’a cevap olarak:

Efendiler, Konya’daki İnce Minare’nin kapısı ile, İstanbul’daki muhteşem Süleymaniye’nin kubbelerini yapan millete karşı böyle söylenemez. Haddinizi biliniz…” diye harika bir cevap..”vermiştir.

Bağdad tarih boyunca bir çok güzelliklere sahne olduğu gibi,bir çok ciğer parçalayıcı tarihi hadiselere de sahne olmuştur.Nitekim:” Büyük İslam seyyahı İbn-i Batuta’nın yazdığına göre 1258’de Moğolların Bağdat’da 24.000 ilim adamını öldürdüğünü .Şehirdeki kütüphanelerdeki yüzbinlerce kitabı çıkartıp Dicle nehrine attığını ve bunların çokluğundan dolayı adeta nehrin önünde bir baraj oluştuğunu.

Bunun üzerine Moğolların, ırmağın taşmasından korkup geri kalan kitapları cayır cayır yaktıklarını…”yazmaktadır.

Halepçede de zulüm yaşandı.”CIA eski bir yetkilisi Kuzey Irak’taki Halepçe’de 1988’deki kimyasal saldırıda ölümlerin sebebini açıkladı.

Bu durum İsrail’in de Mezepotamya ya kadar uzanma iştahını kabartmakta ve hayalini kurup yaşatmaktadır.

Çünki genel olarak batı ve siyaseti menfaat üzerine dönmektedir.” Meşhur Amerikalı yazar Mark Twain’e: “İnsan hayatının gayesi nedir? . Nasıl zengin olabiliriz?” diye sormaları üzerine onun .

“Eğer becerebilirsek şerefsizce, mecbur olursak namuslu yoldan. Tek ve gerçek tanrı kimdir? Tanrı paradır. Altın, dolar ve hisse senedi, Baba, oğul ve ruhları” cevabını vererek Amerikan hayat felsefesini formüle..”etmiştir.

1991’de 43 gün süren Körfez savaşı,200 bin insanın ölümüyle son bulmuştur.

Araplara maddi maliyeti ise 700 milyar dolardır.

Savaşan taraf ise kendi kayıblarının 41,1 milyar dolar olduğunu açıklamıştır.

8 yıl süren İran-Irak savaşında ise 1 trilyon dolar ve 1 milyon insan kaybedilmiştir.

Buda yetmemiş gibi Körfez savaşından sonra Irak’ın ihraç ettiği petrolden % 25 savaş tazminatı alınmıştır.

Petrolden yıllık geliri 10 milyar dolar olan ve 214 milyar ödemeye mahkum edilen Irak’ın ödeyeceği % 25’lik tazminat büyük bir yekun tutmaktadır.

Öyle ki,bu savaş giderlerinin karşılığında yapılacak olanlar:” 1991 yılında meydana gelen Körfez Savaşı’nın bir günlük maliyeti ile 3 milyon çocuğun 2, 7 yıllık süt ihtiyacının karşılanabildiğini…

Bu savaşın otuz günlük savaş gideri ile 50 milyon insanın 4 yıllık ekmek ihtiyacının giderilebildiğini…

1 adet Stealth avcı uçağının bedeli ile 13 milyon kitap alına bildiğini . . .

Ve 1 adet Patroit füzesi ile 74 milyon adet fidan dikildiğini .. “istatistikler göstermiştir.

Bütün bunların altında iştahları kabartan Irak Petrolleri olmaktadır.Bu kavga da Petrol Kavgasıdır.

Milliyetçi bir özelliğe sahip,Sosyalist Baas Partisinin kurucusu,despot bir lider olan Saddam;köklü bir gizli servise ve güce sahip olan egoist bir insandır.

O dönemde başta Türkiye olmak üzere bir çok Arap ülkeleri onun hırsı neticesinde maddi ve manevi kriz yaşadı.

ABD yıllardır İsrail’in Filistin’de yaptığını görmemekte,Irak’ı imha silahları üretmekle ittiham edip,terörü kaldırma fedailiği yapmaktadır.

O halde kimdir terörist?

”TIME, milyonlarca satan ve dünyanın dört bir tarafında okunan bir dergi. İnternet sitesinde değişik konularda okur anketi yapan TIME, kısa süre önce, tartışmaya açtı: “Hangi ülke 2003 yılında dünya barışı için en büyük tehdidi teşkil ediyor?” Bu soruya cevap verecekler üç ülke arasında tercih kullanmak zorundalar. İlk ikisi ABD başkanı George Bush’un ‘şer ekseni’ tanımına uyan ülkeler: Irak ve Kuzey Kore… Üçüncü ülke ise, Bush’un başında bulunduğu ABD…

Bu soruyu sorarken, TIME, Irak ve K. Kore’nin neden tehdit unsuru olduğuna dair uzun izahat veriyor, ABD konusunda ise susuyor… Bu soruya şimdiye kadar cevap veren 300 bine yakın kişinin kanaati şu: En büyük tehdit ABD (yüzde 83.9); Irak (8.6) ve K. Kore (7.5) açık arayla geride… “[3]

Televizyonda İngiliz başbakanı Tony Blair-e halk sorduğu soruda:” . Bir katılımcı, “Amerika’nın o kadar uydusu, âleti-edavâtı var da, Irak’ta bulunduğu söylenen kitle imha silâhlarının yerini tespitte nasıl zorlanıyor?” diye sordu sözgelimi… Blair’in cevabı ‘kem, küm’den ibaret kaldı. Bir diğer katılımcı, Blair’in konuyu ısrarla Saddam Hüseyin’e çekme gayretlerine şu soruyla sınır getiriverdi: “Sayın başbakan. Bu savaşın, demokrasi diye bir derdi bulunmayan, istikrarı bozan, insan haklarını ihlâl eden bir diktatörden kurtulmak için yapılacağını söylüyorsunuz. Acaba, bunu, Bay Bush’a karşı açılacak bir savaş izleyebilir mi?”

İşte size bir katılımcı bayanın sorusu: “Nükleer silâhlara sahip olmaya, geliştirmeye tamamen karşıyım. Bu yüzden ABD ve İngiltere’nin nükleer silâhları da beni rahatsız ediyor. Ülkemizin sayısız nükleer silâhı var; ABD’nin de… Unutmayalım, ABD, nükleer bomba fırlatmış bir ülke. Kendimiz elimizdeki nükleer silâhlardan kurtulmak için hiçbir şey yapmazken, Irak’ı nükleer silâh geliştirdiği için nasıl eleştirebiliriz? Bunu yapmak inanılmaz biçimde ikiyüzlülük olmaz mı?”[4]

Amerikanın en büyük isteği;Türkiyenin savaşta kendisine yardım etmesinden ziyade yanında yer alma görüntüsü vermesindedir.Maddi destekten fazla,manevi destek istemektedir ki,bu da garantörlük anlamına gelmektedir.Gerek Araplara,gerek Türklere ve Türk cumhuriyetlerine,Gerek Kürtlere hatta Gerekse rusyaya ve Çin’e karşı bir sigorta ve garanti değeri taşımaktadır.

”Saddam’dan sonra hedef: ARAFAT

m4.gif (10091 bytes) İsrail’de yayınlanan Yediot Ahronot Gazetesi, Şaron ve Bush’un Saddam Hüseyin’in safdışı edilmesinden sonra, Arafat’tan “kurtulmak” konusunda anlaştığını yazdı.

 Gazetenin haberinde, geniş yetkiye sahip bir başbakan atamayı reddetmesi halinde Filistin Lideri Yaser Arafat’ın, kendi aralarında anlaşan Bush ve Şaron tarafından Filistin topraklarından çıkarılacağını belirttiler.”[5]Ve ondan sonra sıradaki Pakistan ve sıradaki!….

”İKİNCİ HEDEF SURİYE
IRAK’A askeri harekat için son hazırlıklarını yapan ABD, Irak’ın işgalinden sonraki planları hakkında ipuçları vermeye başladı. Şarkul Evsat gazetesine konuşan ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Danışmanı Richard Perle, reformları yapmaması halinde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın “Saddam’dan sonra ikinci hedef” olabileceğini söyledi. “ [6]

“MUSEVİ entellektüel İsrael Shamir, Irak’tan sonra operasyonun İran, Suudi Arabistan ve Pakistan’la devam edeceğini belirterek, ABD’yi İsrail’in yönlendirdiğini söyledi.”

“Rus asıllı anti siyonist entelektüel Yahudi İsrael Shamir uyardı:

ABD’nin vekili gibi davranmayın

m2.gif (9988 bytes)“ABD bu izlediği politikayla sadece İslamiyet’e değil Yahudilik ve Hıristiyanlık’a da zarar vermektedir. Bu gidişattan aklı selim, insaflı dindar Yahudi ve Hıristiyanlar da rahatsızdır. Osmanlı yönetimi altında yaşayan Hıristiyan ve Yahudiler, Avrupa ve ABD’de yaşayan Hıristiyan ve Yahudilerden daha fazla özgürdüler. “ [7]

Dünyayı Amerika yönlendirirken,Amerika’yı da İsrail yönlendirmektedir.Zira bu Irak savaşı ve hesabı İsrailin hesabına gelmekte ve onun tarafından düzenlenmektedir.

”11 Eylül sonrası, Afganistan seferini başlatmadan önce, saldırılara ‘Haçlı Savaşı’ adını, sonradan “Dili sürçtü” mâzereti ardına sığınılsa da, George W. Bush takmıştı… Bush, şimdilerde de, “Aydınlık” ve “Karanlık” gibi kavramlar üzerinden dilini sürçtürüyor… Dil alıştığı yerde sürçer…”[8]

T.Kıvanç köşesinde [9] tarihli belgesinde,Urfa’da kendilerini gizleyen bir çok museviden haber vermektedir.Öyleki bunların tam bir müslüman gibi göründükleri,her türlü takiyyeyi yaptıklarını nakleder.(JTA’-‘Jewish Telegraphic Agency’ -nın sitesinde,Gutman) “Tevrat’ın hakkında ‘Hz.İbrahim develerine su içirmek için konaklamıştı’ yazdığı tarihî kentin Musevileri, hayatta kalabilmek için, takkelerini ve dinlerine ait kitapları evlerinin gizli bir köşesinde saklıyorlar…”

İsrail genişlemek amacıyla,ABD menfaat icabı,İngiltere siyaseti gereği kürt devletinin kurulması hesabını yapmakta ve bu doğrultuda planlarını yürütmektedirler. Tıpkı hadisde haber verilen;”Her bir ağaç arkasına saklanan yahudiyi haber verirken, bir ağacın onu saklayacağı…”ifadesi ve koruyucusu ABD olarak görülmektedir.Çekiç güç bunu sürdürürken,şimdi daha hesaplı ve uzun vadede sürdürülmek istenmektedir.5 bin PKK’lı ile 30-dan fazla silahlı kürt grubları ancak bu destekle varlıklarını sürdürebilirler.

“İngiltere’de yayımlanan The Times gazetesi, PKK olan adını KADEK olarak değiştiren terör örgütünün Türkiye’ye karşı yeniden savaş açma tehdidinde bulunduğunu öne sürdü.
Gazete, ”Türk askerinin Kuzey Irak’a girmesi halinde Türkiye’nin her yerinde, kentlerinde, kırsal alanlarında, ekonomik, askeri, bürokratik hedeflerine karşı eylemler düzenleriz” iddiasında bulunan terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın kardeşi Osman Öcalan’ı, ”KADEK’in komutanı” olarak tanıttı.
The Times yazarı Antony Loyd, Kandil dağlarındaki kampında konuştuğunu belirttiği terörist Osman Öcalan’ı ”ayı görünümlü” bir kişi olarak tarif etti.
Loyd, terörist Osman Öcalan’ın İngiltere ve ABD’yi de tehdit ettiğini ve ”Kürt meselesi halledilmedikçe, bu iki ülke Kürtlerle ilgili politikalarına açıklık getirmedikçe, onlara destek vermeyiz” dediğini bildirdi.
Times, ABD’nin istemesi durumunda da terör örgütü KADEK’in silahlarını bırakmayacağını, bu durumda ABD’ye karşı direneceklerini belirten terörist Öcalan’ın, Türkiye, Irak ve İran’da silahlı militanları bulunduğunu söylediğine dikkati çekti.”[10]

Bir asırdır kullanılan kürtler,bu seferde daha ümitlendirilerek kullanılmaya çalışıldılar,böylece Irak’dan alınacak silahlar ve Irak engelinin kaldırılması teklifleri ve Kerkük’ün ele geçme ve başkent yapılması tuzak ve avutmacalarıyla yine kırdırılmaya çalışılmaktadırlar.Herkesin ağzına bal çalınmakta.Irak saddam’dan kurtarılma ile ümitlendirilirken,Türkmenler,Şiiler,Kürtler,İran,Türkiye,İngiltere,Rusya hepside ABD avcısının avına bakmakta,pek fazla bir şey yapamamaktadır.Sadece yeni dünya düzeninde düzenlemede rol almak,az zararla kurtulmak en hesaplı olanı.

“Ulusal Hukuk ve Ekonomi Haklarını Koruma Girişimleri Sözcüsü Cahit Deniz, ABD’nin Kuzey Irak’taki Kürt gruplarla 16 Aralık 1998’de gizli bir anlaşma imzaladığını ve “onlara akseri koruma sağlayacağı” sözünü verdiğini açıkladı.”[11]

Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi,Irak’da da problem çözülmeyecek belki problem büyütülerek bırakılacak ki,her zaman gelme ve davet edilme imkanı doğmuş olsun!

“Amerikan dış politikasını ‘İsrail güdümlü’ bir politika olarak tanımlayan Illinois Üniversitesi öğretim görevlisi Carl Estabrook, “İsrail, devlet olarak varlığını kargaşa, kaos ve savaşlara borçludur” diyor. CounterPunch gazetesindeki yazısında, “İsrail, ordusu olan bir devlet değil, devleti olan bir ordudur” önermesinden hareket eden sosyolog ve tarihçi Carl Estabrook, “küresel güvenlik” denilen ama aslında “küresel yayılma ve saldırganlık” anlamına gelen ABD”nin İsrail kaynaklı yeni uluslararası stratejilerini yorumluyor. Chomsky’nin, “İsrail devleti Amerika’nin sınır karakolu ve Pentagon’un keşif koludur” tespitini aktaran Carl Estabrook, yazısına Chomsky’den şu uzun alıntıyla devam ediyor: “Ne yazık ki İsrail, giderek ABD’nin bir benzeri olmaya başladı. Şu an endüstrileşmiş ülkeler arasında, gelir dağılımı en adaletsiz ve sosyal devlet sistemi en dengesiz olan ülke Amerika’dır.”

“ABD’nin Irak’ı ve Ortadoğu’yu işgal etme politikası, İkinci Dünya Savaşı’na zemin hazırlayan olaylar serisiyle büyük bir benzerlik gösteriyor.”[12]

”Bu savaşın ardında İsrail var

“Amerika’da bulunan Utah Üniversitesi’nde, ABD’nin önde gelen dış politika yöneticilerinin de hazır bulunduğu bir panelde konuşan İsrail Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Üyesi Sneh, Irak’ın varlığını İsrail için büyük bir tehlike olarak nitelendirdi. İsrail’de Sağlık, Ulaştırma ve Savunma Bakanlığı görevlerinde de bulunan Sneh’in Irak Savaşı ve sonrasıyla ilgili çarpıcı açıklamaları şu şekilde:
GERÇEK NİYETLERİ
1: Saddam Hüseyin yönetimindeki bir Irak, İsrail’in varlığına yönelmiş en ciddi tehditlerden biri.
2: Saddam Hüseyin, Filistin’deki ‘terör örgütleri’ni yönlendirip, finansal destek sağlıyor.
3: Saddam Hüseyin, şehadet eylemi düzenleyenlerin ailelerine 15’er bin dolarlık yardım yapıyor.
4: İsrail, savaştan sonra kurulacak Kürt Devleti’ne destek verecek. Çünkü bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulması İsrail’in çıkarları açısından son derece önemli.
5: ABD; Irak’tan sonra İran’ı da mutlaka hizaya getirilmeli. Savaş sonrasında İran merkezli oluşacak bir anti-Amerikancılık hem İsrail’i hem de ABD’yi zor durumda bırakacaktır. “[13]

” 26 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nu toplayan Amerikalılar bir Yahudi devletinin kurulması için oylama istediler..

Yani başkalarının toprağını başkalarına vermek için başkalarının onayını istediler..

Birinci oylamada çoğunluğu sağlayamayan Amerikalılar ertesi gün için 2.oylama istediler.. Ancak her türlü rüşvet, baskı, şantaj, tehdit yöntemlerine başvuran Amerikalılar yine de gerekli desteği bulamadılar.

Bir gün ara veren Amerikalılar çoğunluğu (13 ülke) Latin Amerika ülkesi olan üye ülkelere inanılmayacak düzeyde baskı ve tehdit uygulayarak 29 Kasım’da tüzüğe aykırı olarak 3. oylama yaptırarak gerekli çoğunluğu 1 oy farkla sağladılar ve Filistin toprağı üzerinde siyonist bir İsrail devletinin kurulmasını sağladılar..

Kurulduğu günden itibaren Amerikalılar’ın her türlü destiğine sahip olan ‘meşru’ İsrail devleti kendi aleyhinde BM Genel Kurulu’nda ve BM Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen 200’ü aşkın kararlardan hiçbirini uygulamadı. Amerikalılar da en az 60 kez veto hakkını kullanarak kendi kurdurdukları ‘meşru’ siyonist İsrail devletini korudular.

55 yıl önce kurulan böylesi ‘meşru’ İsrail devleti şimdiye kadar 5 kez Araplar’la savaşa girişti (1948-1956-1967-1974-1982 ) ve bölgede ne kadar sorun varsa müsebbibi oldu..

Tüm bu savaşlarında arkasında Amerikalılar’ı bulan ‘meşru’ İsrail devleti yüzbinlerce Müslüman ve Hıristiyan Filistinli ve Arap’ın ölümüne neden oldu..

Bölgede belki de dünyada ne kadar bela yaşandıysa arkasında Amerikalılar’ın BM’de tehdit ve şantajlarla kurduğu ‘meşru’ İsrail devletini bulabilirsiniz!! Bu tesbit Irak sorunu için de geçerlidir!! “[14]

Bununla yapılmak istenen;bir yandan dünyanın 2.büyük rezervine sahib olan Irak petrollerini kontrol altına almak,bir diğeri de İsrailin önündeki büyük engel olarak görülen Irak engelini ve tehdidini kaldırmak.

”Kimyasal silah tesisini ingilizler yapmış.”[15]

”ŞİMDİ DE KÜRT KARTI
Bush yönetimi, Türkiye’den, Kuzey Irak’a asker göndermemesini istedi ve aksi halde Türk birlikleri ile sadece Kürt gruplarının değil, ABD askerlerinin de çatışmaya girmesi tehlikesi doğacağı uyarısında bulundu. Geçen hafta, ABD Genelkurmay Başkanı General Richard Myers’ın, “TBMM, ABD askerine izin vermezken, Türk askerlerinin de Irak’a girmesini engellemiş oldu” açıklamasıyla gündeme gelen ve Başkan Bush’un Başbakan Tayyip Erdoğan’a gönderdiği tebrik mektubuna da, yansıdığı öğrenilen mesaj, son olarak ABD’nin Kuzey Irak’tan sorumlu yetkilisi Zalmay Halilzad tarafından Türk yetkililere aktarıldı.”[16]

”TÜRK BİRLİĞİ YAYILIYOR
Kuzey Irak’taki Türk birlikleri, Kürt gruplara ait silahlı peşmergelerin saldırı olasılığına karşı tanklar ve zırhlı araçlarla 30 kilometre derinliğe kadar yayıldı.”[17]

”TÜRK-KÜRT KRİZİ OLABİLİR
Operasyonda bir görevlerinin de Türk-Kürt çatışmasını önlemek olduğunu söyleyen Franks, “Ne olacağını kestiremiyorum” diye konuştu…”[18]

“Prof. Küçük: Kürt-Yahudi devleti kurulacak

SUNUŞ
Amerika terör bahanesiyle Irak’ı istila ederek Ortadoğu’ya yerleşmenin hazırlıklarını yaparken; Prof. Dr. Yalçın Küçük, Vakit’e inanılmaz açıklamalarda bulundu. Yalçın Küçük’le muhtemel savaşın nelere mal olacağını ve ilerde Türkiye için ne tür olumsuzlukların meydana geleceğini, sözkonusu saldırının İsrail’in güvenliğini sağlamaya yönelik olup-olmadığını konuştuk.
Yaptığı çalışmalarla Türkiye’deki “Gizli Yahudiler” ile Sabataistlerin maskesini düşüren Prof. Dr. Küçük, ABD’nin yüzyılın savaşını çıkarmak için düğmeye bastığını; bunda ise Kripto-Yahudilerin etkin olduğunu vurguladı. ABD ve İsrail’in Kuzey Irak’ta “Kürdo-Judaik” bir devlet peşinde olduğunu söyleyen Küçük, Türkiye’nin yıllardır dış politikasında attığı yanlış adımların nelere mal olduğunu çarpıcı örneklerle dile getirdi. Prof. Küçük’e yönelttiğimiz sorular ve cevapları şöyle:

– Amerika’nın Irak’a yönelik muhtemel istilasının, İsrail’in güvenliğini sağlama amaçlı olduğu vurgulanıyor. Bu iddia doğru mu?
– Bu operasyon sadece İsrail’in güvenliğini sağlamak için sağı solu rahatsız etmeye yönelik değildir. İsrail’in güvenliğini sağlamanın yanında, Amerika’nın dünya hakimiyeti ve bölgedeki hegemonyasını pekiştirmeye yönelik organizmalar oluşturmak içindir.
KÜRDO-JUDAİK DEVLET KURULUYOR
Tabii ki İsrail’in güvenliği ABD için çok önemlidir. Çünkü İsrail ABD’nin karakoludur. Ancak İsrail, bölgede rahat bir şekilde yaşamak için “Büyük İsrail’i” kurmak zorundadır. İsrail bölgede biraz toprak genişletmek ve daha fazla Yahudiyi kalıcı hale getirmekle kalmayacak. Büyük İsrail’in kurulması ve bölgedeki hegemonyanın sürdürülmesi için Amerika buraya gelecek. Bu savaş; Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çizilen haritaya itirazdır. Yeni bir harita yapılması amaçlanıyor. Şöyle de ifade edilebilir: Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda yapılamayanlar, şimdi yapılmak isteniyor. Ayrıca bölgede bir “Kürdo-Judaik” devlet kurulacaktır.
– Kürdo-Judaik” devleti biraz açar mısınız?
– Kürdo-Judaik; Kürt-Yahudi devleti demek. Bu devletin kurulma hazırlıkları yapılıyor.
– Böyle bir yapılanma İsrail’e ne katacak?
– İsrail’e yeniden hayat verecek. Bölgenin ikinci sorunlu devleti Kürdo-Judaik olacağı için, dikkatler İsrail’in üzerinden buraya yoğunlaşacak. Bu iş için de Mesut Barzani ön plana çıkartılıyor. Ancak şunu hemen ifade edeyim ki: Mesut Barzani ve Celal Talabani, Türkiye’deki bir çok politikacıdan daha tecrübeli ve akıllıdırlar. Aşiretten geliyorlar. Bazı solcu yazar çizer takımı ile emekli paşalardan daha zekidirler.
Barzani ve Talabani, Amerika ve İsrail istemediği takdirde devleti resmen açıklamazlar. Ama bir devlet halinde olurlar. Kuzey Irak’ta devlet kurulmasını ise Türkiye sağlamıştır. Postanesini, televizyonunu Türk Devleti kurdu. Parayı Türkiye vermiştir. Barzani ve Talabani Ankara’ya geldikleri zaman ben karşılamadım! Barzani ve Talabani’yi karşılayıp ağırlayanlar bugün hesaplarını iyi yapsınlar.
DÜNYA, “TÜRKİYE ÜS OLDU” DİYOR
– Bu savaşın amacı nedir? Ekonomik çıkar elde etmek mi, yoksa bölgeye ideoloji yerleştirmek mi?
– Savaşın amaçlarından bir tanesi; elbetteki ekonomik çıkarlardı. Amerika’nın Irak’a saldırmasının temelinde sadece Kürdo-Judaik bir devlet kurulması da yoktur. O zaten olmuş. Ama bunu bir adım daha ileriye götürmeyi amaçlıyor. Nitekim burada çok kararlı bir şekilde Grossman ve diğerleri, “Türkiye, Kuzey Irak’a girmesin” diyorlar. Türkiye’nin istenmemesinin sebebi ise orada oluşturulan yapıyı rahatlıkla hayata geçirmektir.
Türkiye’nin Kuzey Irak’la ilgili politikasını da çok gerçekçi görmüyorum. Türkiye ne yazık ki burada silik ve kişiliksiz bir dış politika yürütüyor. Üslerini açma noktasında dünyada büyük eleştiriler aldı. Dünya, “Türkiye ABD’ye üsleri açtı” demiyor. “Türkiye üs oldu” diyorlar. Siz Türkiye’yi böyle üs yapacaksınız ve kontrol edemeyecek konuma getireceksiniz; ondan sonra da geçip “her şey kontrolümüz altında” diyeceksiniz. Buna kimse inanmaz. Amerika bölgeye 200 bin asker yerleştirecek, ardından ise Türkiye 20-30 bin askeriyle bölgeye girip bir Kürt devletinin kurulmasını engelleyecek! Olur mu öyle şey!.. Bu düşünceler fantaziden ibarettir. Bunların hiçbir gerçekçiliği yoktur. Türk Genelkurmayı eğer bu düşüncede ise çok büyük yanlış içerisindedir.
İsrail’in vahşetine, siyonizme karşı sağlam bir şekilde durmak gerekiyor. Ben anti-siyonistim, bunu her yerde de rahatlıkla ifade ediyorum. Ancak şu gerçeğin altını çizmeden geçemeyeceğim: Türk aydını, özellikle de solu; anti-semitik görünmemek için siyonizme göz kırpıyor.
– İngilizlerin Birinci Dünya Savaşı’nda bölgede çizdiği haritayı, Amerika yeniden şekillendirmek mi istiyor?
– Bundan evvelki Büyük Biritanya Dışişleri Bakanı Robin Cook idi. Cook dedi ki: “Türkiye’nin güney sınırları belli değil”. Yine ABD eski Başkanı Bill Clinton aynı anlama gelecek sözler ileri sürerek “Ben harita okuyorum” dedi. Ama Türkiye’deki bazı aydınlar aşağılık kompleksine kapıldıkları için “Clinton bize çalışıyor” dediler. Ama adamlar harita üzerinden çalışıp dünyada istedikleri bölgeye diledikleri dizaynı vermek çabasındalar.
Herkesin inancına saygım var. Eğer Kuzey Irak’taki Kürt liderlerinin “Kripto-Yahudi” olduğunu çıkarttıysam; bu yalnış politikayı bozmak içindir. “Barzanilerin yahudi olmadıklarını açıkladıklarını, buna rağmen hangi delillerle onların ‘Kripto-Yahudi’ olduklarını ileri sürüyorsunuz?” diye soruyorlar. Ben onların yüzde yüz yahudi olduklarını söylemiyorum. Ben bilim adamıyım ve elimdeki bilgilere göre konuşurum.
Birileri gibi el etek öperek bu konuma gelmedim. İranoloji ve Kürdoloji okudum. Paris Üniversitesi’ndeki bölüm hocam da çok radikal bir Yahudiydi. Ondan da aldığımız derslerde, Barzani Ailesinde Mustafa Barzani’nin sıkıştığı zaman Telaviv’deki akrabaları olan Kürt Yahudilerinin yanına gittiğine dair belgeler var. Bir çok defa Nasır, Mustafa Barzani’den sembolik olarak üç Kürt askerinin İsrail’e karşı yürütülen savaşa destek olarak gönderilmesini istemiştir. Ancak Barzani, hiçbir zaman Kürt askerlerini göndermemiştir. Biz bunlara bakarız. İsrail de bunları göz önünde bulundurur. Onun için de İsrail, Öcalan’ı getirdiğine dair bütün haberleri yalanlamaya özen gösteriyor.
Prof. Küçük: Kürt-Yahudi devleti kurulacak
Çünkü kendi içindeki ve dışındaki Kürtlere ve aradaki bu duygusal yakınlığı zedelemek istemez. Kuzey’deki Kürtlerin İsrail’e yakınlığını da yadırgamam. Çünkü Araplar Kürtlere kötü davrandılar.
Bütün bunları şunun için söylüyorum: “Ey Türk yöneticileri bunları kazanın. Kürtler, bu topraklara bağlıdır. Bak görüyorsunuz yüzde 85 oy veriyor. Bunlara sahip çıkın. Türkiye’deki Kürtleri devamlı döverek, söverek bir neticeye ulaşamazsınız. Anlayın artık” gerçeğinin bilinç altına yerleşmesini istiyorum.
“KÂR-ZARAR HESABIYLA SAVAŞ OLMAZ”
– Peki Türkiye nasıl bir strateji izlemeli ki hem ABD ve İsrail’in Kürt devleti kurulması planına engel olsun hem de olup bitenleri en az zararla atlatsın?
– Kâr-zarar hesabıyla savaş olmaz. Komşunda yangın çıkarsa senin evin de mutlaka zarar görür. “Savaş çıkacak bunun engelleyemem, dolayısıyla güçlüden yana olayım ve destek vererek zararımı aza indireyim” hesabı ahlâki değildir. Hayatım, gençlik yıllarım “olur mu böyle olur mu kardeş kardeşi vurur mu?” marşlarını söylemekle geçti. Kuzey Irak’taki Kürtler ile Türkiye’deki vatandaşlarımız akrabadırlar. Ancak şu da unutulmamalıdır ki Iraklılar da kardeşlerimizdir. Kıbrıs’a sahip çıktığımızdan çok daha fazla bir şekilde bölgedeki kardeş ülkelere sahip çıkmak gerekiyor. Çünkü biz çok daha uzun bir süre o topraklarda yaşadık. Her Türk’ün şunu söylemesi gerekiyor: “Ey Amerika! Sen bu benim 500 yıl yaşadığım bu topraklarda istediğini yapamazsın. Senin bu topraklar da ne işin var?”
Onun için sağcısıyla-solcusuyla, İslâmcısıyla kemalistiyle her Türk aydının bu kirli savaşa karşı çıkması gerek. “Savaş önlenmez” bahanesinin arkasına gizlenmeye hiç lüzum yok. Türkiye “Ey Amerika bölgedeki komşularıma saldırırsan ben de Araplarla birlikte seninle savaşırım” derse “savaş” kendiliğinden önlenmiş olur.
Bu savaş yüzyıl savaşı olacak. Amerika veya başka güçlerin buradaki üç günlük üstünlüğü başarı saymaz. Bu savaş devam eder. Dolayısıyla topraklarınızı o güçlere açtığınızda yüzyıl savaşının hedefi oluyorsunuz. Savaşa duyulan öfke gayet iyi. İslâmcı kitle savaşa karşı olduğunu ortaya koyuyor. Ancak daha önce de belirttiğim gibi Sabataycılar, iktidar partilerinde kümelenmeye çalışıyorlar. Eğer Sabataycıların etkisiyle Amerika’nın yanında yer alarak Türkiye savaşa girerse, iktidardaki parti için çok büyük olumsuzluk olur. ABD, ikinci bir tezkerenin Meclis’ten geçmesi için bastırıyor. Çünkü bu yöntemle dünyaya “Türkiye’de en İslâmcı parti iktidarda olduğu sırada savaş kararına destek verildi” mesajı verilmek isteniyor. Bugün hükümetteki politikacılar, bir yandan Sabatayistlerle diğer yandan Kripto-Yahudilerle sarılmışlardır.
Türkiye’de Dışişlerine Sabatayistlerin hakim olduğuna dair görüşüm bir yasa haline geldi. Yaşar Yakış sınıf arkadaşımdır. Yaşar Yakış, Dışişlerindeki yapının kendisini kabul etmediğinden yakındı. Çok vahim bir gerçeği sizin aracılığınızla kamuoyuna açıklamak istiyorum: Amerikalı yetkililer, en kritik görüşmeleri ne Başbakan’la ne de Dışişleri Bakanı ile yapıyorlar. Tüm görüşmeleri Uğur Ziyal’le yapıyorlar. Bilindiği gibi Uğur Ziyal’i, İsmail Cem getirdi. Bundan önceki Dışişleri Bakanı da aynı inancın adamıydı. Ama Şükrü Sina Gürel’e güvenmedikleri için yine Uğur Ziyal’le görüşüyorlardı. Dick Cheney’nin, Colin Powell’ın ne dediğini Türkiye, Uğur Ziyal’den öğreniyor. O da Ziyal’ın aktardığı kadarını biliyoruz.
“AMERİKA SONUNDA PERİŞAN OLACAK”
Türkiye’deki garip ilişkiler, bağlantılar göz önünde bulundurulup bir değerlendirme yapıldığında ülkemizin ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olduğu anlaşılır. Hiç kimse “Amerika gelecek Irak’a demokrasi yerleştirecek ve gidecek” şeklindeki hayal ürünü düşünceleri ileri sürmesin. Amerika’nın bölgeye gelmesi hem Türkiye’de hem de bütün dünyadaki dengeleri altüst edecek. Şuna inanıyorum: Bölge ve dünya dengeleri değişse de eninde sonunda Amerika buradan perişan olarak çıkacaktır.
– ABD’nin bölgeye yerleştikten sonra Suriye, Suudi Arabistan’a el atacağı ifade ediliyor. Peki İran’a yönelik her hangi bir hareketin içine de girebilir mi?
– Niye 1967’yi örnek alıyorum? İsrail’in kuruluşu niye 1948 değil de 1967? Çünkü 1967 İsrail’in burada yaşayacağını gösteren tarih. Bu tarihten sonra dünyanın her tarafından ister açık Yahudi, ister Sabatayist, isterse Kripto-Yahudi olsun tüm Museviler, nerede bulunuyorlarsa bulunsunlar İsrail’e sadakatlerini bildirdiler. 1973 de çok önemlidir. 1973 şunu gösterdi ki; Araplar, Sovyetlerin desteği de olsa İsrail’i buradan kazıyamayacaklar. Ancak son zamanlarda İsrail çok zayıfladı. İstikrarı sağlayamıyor. Enflasyonu var, halkının büyük kısmı artık savaş istemiyor. İsrail’i terk edenlerin sayısı artıyor. Olup bitenleri ise Amerika önleyemiyor.
Yaptığım analizlere göre; yukarıda izah ettiğim nedenlerden dolayı bir çıkış yolu aranıyor. Amerika’nın Ortadoğu’daki hegemonyası zamanla zayıfladığı için de, İsrail gibi ikinci bir karakol kurma çabası içine girildi. Bu karakolun resmen ilanı ise ileriki zamana bırakılacak. Bununla birlikte Amerika kendi varlıklarını uzunca bir süre hem Türkiye’den hem de bölgeden çekmeyecektir. ABD unsurları gitmedikçe de tehlike ve tehdit sürer. ABD, Irak’tan sonra savaşı Suriye ile yapacak. Suriye düşürüldükten sonra ise, İsrail’in GAP’tan tutun Ermenistan’a kadar yolu açılmış olur. İran, bölgedeki savaşa müdahale etmedikçe, ABD’nin Farisilerle savaşı göze alacağını tahmin etmiyorum.
Türkiye iki nüfuz bölgesine ayrıldı
Başka bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Birinci Dünya Savaşı’ndan önce İran iki nüfuz bölgesine ayrılmıştır. Kuzeyi Rusya nüfuz bölgesi, Güneyi ise İngiltere nüfuz bölgesiydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da aynısı oldu. Ama şimdi şunu kabul edeceğiz. Bizim için büyük utanç vesilesi olarak kabul etmemiz gereken bir gerçek var. O da şudur: Türkiye ne yazık ki artık iki nüfuz bölgesine ayrılmıştır. İskenderun ile Samsun arasındaki hattın doğusu; Amerikan nüfuz bölgesi, Batısı da Avrupa nüfuz bölgesidir. Ve görülüyor ki Meclis’in kararı olmadan Amerika, nüfuz bölgesini istediği gibi kullanıyor.
– Sayın Küçük bu çok ağır bir değerlendirme değil mi?
– Amerika, Türkiye’yi iki nüfuz bölgesine ayırdı demiyorum ki. Türkiye çok büyük zaafiyet gösterdiği için iki nüfuz bölgesine ayrıldı. Amerika’nın elinde olsa bütün Türkiye’yi tek nüfuz bölgesi yapardı. Ülkemiz ne yazık ki iki nüfuz bölgesine ayrılmış durumdadır. Amerika’nın İzmir’le, Bursa ile bir ilgisi yok. Ama Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki her ilimizle yakından ilgilidir.
– Buna kim veya kimler neden oldu, niçin engel olunamıyor?
– Ekonomik ve siyasal olarak çok zayıf durumdayız. Ayrıyeten bazı yöneticilerimizin “gaflet” ve “delalet” içinde olmaları nedeniyle engel olunamıyor. Artık gayet açık. Osmanlıların son dönemlerinden bile çok daha utanç verici bir vaziyetteyiz. Amerika yanı başımızdaki komşumuza saldırmak için hazırlık yapıyor, İstanbul Matbuatı ise sevinç ve çığlıklar eşliğinde “Kapılar açıldı” manşeti atıyorlar.
TÜSİAD gizli Yahudi hakimiyeti altında
Bugün Türkiye’de hukuku altüst ederek savaş isteyen ve Meclis’ten bir karar almaksızın Amerikan askerlerinin ülkemizin çeşitli bölgelerine yerleşmesini savunan ve bunu sevinçle yazan ve karşılayan TÜSİAD’dır. TÜSİAD savaşı ister, çünkü Kripto-Yahudilerinin egemenliği altındadır. Kripto-Yahudi kavramı, bilimseldir, Yahudiler de kabul eder.
– Türkiye’de Kripto Yahudiler için ne deniliyor?
– Kripto Yahudi; gizli Yahudiler demektir. Eskiden Osmanlı döneminde Kripto-Hıristiyan da vardı. Kripto ifadesinde bir hakaret yoktur, gizli demektir. TÜSİAD’da kimlerin Kripto-Yahudi olduğunu bilirim. Onlar da beni bilirler.
– Bir kaç isim verebilir misiniz?
– Hayır… kusura bakmayın vermeyeceğim… Zamanla bazı kişileri açıklıyorum. Amerika’nın Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a girme düşüncesini Bush’a, Kripto Yahudiler önerdiler. AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanları arasında Kripto Yahudilerin olabileceğini söylüyorum. Kripto Yahudilerle ilgili bir tek isim verdim: Musa Anter.
Kuzey Irak’ta Yahudi Kürt Partisi bile kuruldu
– Kuzey Irak’ta olup bitenlere ne diyorsunuz?
– Kuzey Irak’ta Kasım ayı içinde Talabani’nin izniyle Süleymaniye’de bir parti kuruldu: Kürdistan Yahudileri Milli Partisi.. Bu parti açık şekilde Süleymaniye’de faaliyet gösteriyor. Vahim olan nokta ise bu tablonun ortaya çıkmasına Türkiye’nin seyirci kalmasıdır.
– ABD; Hıristiyanlığı, İsrail ise Yahudiliği temsil ediyor. Bu iki ülkenin çıkarları nasıl örtüşüyor?
– Amerikan politikalarına yön verenlerin Yahudi olduğu biliniyor. Amerika hiçbir zaman Avrupa’daki bazı ülkeler gibi “anti-semitist” olmadı. Amerika bir çok ülkeyi yanıltmıştır. Öteden beri Ortadoğu’daki karakolu İsrail olmuştur. Şimdi Ortadoğu’ya, dünyayı karşısına alarak resmen yerleşmek istiyor.”[19]

Meclisdeki oyda tezkere ile ABD askerlerinin kuzeyden girmesine müsaade edilmediği halde bu durum dinlenilmemiş,askerler sevkedilmiştir.

”TBMM’nin dünkü tarihi toplantısında yetki tezkeresi, “evet” oyları fazla çıkmasına rağmen, salt çoğunluk sağlanamadığı için kabul edilmedi. Oturuma 533 milletvekili katıldı. Tezkereye 264 kabul, 250 ret oyu çıktı. Bu sonuca rağmen oylamaya katılanların salt çoğunluğu olan 267 oy bulunmadığı için tezkere kabul edilmemiş oldu.”[20]

16 Mart 1920 Salı günü İngilizler İstanbul’u işgâl etmişlerdir.Meclisi basarak bazı milletvekillerini götürmüşlerdir.İngiliz donanması da hazırdır.

1.dünya savaşına ittihat ve terakkinin başında bulunan ve aynı zamanda harbiye nazırı olan Enver paşanın sevkiyle girilmiştir.İngilizlerden alınan Yavuz ve Midilli gemileriyle Rusya’nın Alman müttefikimiz tarafından bu gemilerle vurulması üzerine otomatikman 1. dünya savaşına girmiş olduk.Kendisinin mesleği ise telgrafçılık, postacılıktır.

“Yavuz ve Midilli olayı neydi?

1. Dünya Savaşı öncesi, Osmanlı Devleti “seferberlik ve silahlı tarafsızlık” ilan ederek savaşa girmeme kararı almıştı. Ancak Akdeniz’de İngilizlerden kaçan Gooben ve Breslav adlı iki zırhlı Alman savaş gemisi, Sultan Reşat, Bakanlar Kurulu ve Dışişleri Bakanı’nın haberi olmadan, sadece Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle 11 Ağustos 1914’de Çanakkale Boğazı’ndan içeri alındı. İngiltere, Rusya ve Fransa’nın tepkisi üzerine zor durumda kalan Osmanlı Hükümeti, “Daha önce İngilizlere iki gemi sipariş ettik ancak parasını verdiğimiz halde alamadık. Onların yerine bu iki gemiyi satın aldık” diyerek gemilere “Yavuz” ve “Midilli” adlarının verildiğini ve Osmanlı donanmasına katıldıklarını açıkladı. Yavuz’un komutanı Alman amiral Souchon da Osmanlı donanması komutanlığına atandı.

Almanlarla gizli anlaşma

Osmanlı donanması ile ortak eğitim yapan amiral Souchon, Marmara’da yeterli eğitim yapılamadığını öne sürerek donanmanın Karadeniz’e çıkması için Osmanlı Başkomutanlığı’ndan izin istedi. Ancak bu istek 20 Eylül 1914’de Bakanlar Kurulu’nda reddedildi. Almanya’nın baskısı ile Başkomutan Vekili Enver Paşa, “aynı gün Boğaz’a dönmek” şartı ile amiral Souchon’a “sözlü emir” verdi. Amiral Souchon 5 Ekim’de Karadeniz’e çıkarken, Enver Paşa da Almanlar’la 21 Ekim’de Osmanlı Devleti’nin Almanya yanında savaşa katılmasına dair gizli bir protokol imzaladı. Protokola göre Rus filosu bir baskınla imha edilecek ve Karadeniz’de üstünlük ele geçirilecekti.

Sait Halim Paşa’nın çabası 29 Ekim 1914’te amiral Souchon komutasındaki Yavuz zırhlısı, savaş ilanı yapmaksızın Ruslar’a ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını top ateşine tuttu. Başbakan Sait Halim Paşa’nın Rusya nezdindeki tüm barış çabalarına rağmen, İngiltere, Rusya ve Fransa’yı, Osmanlı’ya savaş açmaya ikna etti. Bunun üzerine Ruslar 1 Kasım 1914’te Kafkasya’dan sınırı geçerek fiilen Osmanlı’ya savaş ilan etti. İngiliz ve Fransız savaş gemileri de 3 Kasım 1914’te Çanakkale’yi topa tutmaya başladı. Böylece, Osmanlı İmparatorluğu fiilen savaşa girdi.

Savaş sonunda Osmanlı, Türkiye toprakları hariç, tüm Ortadoğu ve Arabistan ile Avrupa ve Kuzey Afrika’daki topraklarını kaybetti. “[21]

Türkiye bu arada ortadoğu ve dünya malum olan meçhullere doğru sevkedilmektedir.

İşte bazı haberler:

“AMERİKA’NIN ASIL AMACI
” SİLAHLAR KÜRT DEVLETİ İÇİN
Türkiye ile ABD arasındaki anlaşmazlık noktalarından biri olan muhalif Kürt partilere silah sevkiyatı konusu ‘Kürt devleti’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi. ABD’nin, Barzani, Talabani ve diğer bazı muhalif gruplara ağır silahlar dağıtarak,Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurma amacına hizmet ettiği kaydedildi. “[22]”IKDP yetkilisi Sami Abdurrahman: Türkiye Saddam Hüseyin’den daha büyük tehdit

Kürt Parlamentosu meydan okudu

m3.gif (10029 bytes) Türkiye’nin Saddam’dan daha büyük tehdit olduğunu söyleyen Irak Kürdistan Demokratik Partisi yetkilisi Sami Abdurrahman adeta meydan okudu.

 Abdurrahman şöyle konuştu: “Türkiye tehdidinden korktuğumuz kadar Saddam tehdidinden korkmuyoruz. Saddam birçok Kürt’ü öldürdü. Ama Türkiye, Kürt insanının arzu ve ümitlerini öldürür!…”

 Ayrıca KDP Milletvekili Ahmet Pile “Türkiye’nin bölgeye girmesi felaket olur. Türkiye’yi istemiyoruz” diye konuştu. Ahmet Solar ise, “Komşularımızın bizim işlerimize karışmasınıistemiyoruz. Biz zaten bir ülkeyiz” diyerek Türkiye’ye tepki gösterdi.” [23]

”ASKER RAHATSIZ
Kürt parlamentosunun dünkü toplantısının ardından Türkiye aleyhine yapılan açıklamalar, rahatsızlık yarattı. Askerler, “Bu son gelişme ‘ABD ikili mi oynuyor?’ sorusunu “gündeme getirdi. Kafamız karışıyor. Gri bölgedeyiz” diyor.

GÜVENLİĞİ BİZ SAĞLARIZ
Toplantıda, askeri müdahaleye muhalefet edeceklerini deklare eden Kürtler, ‘Irak’ın toprak bütünlüğünden Türkiye değil, Irak halkı ve Irak Kürtleri sorumludur. Biz kendi güvenliğimizi sağlayabiliriz.’ dedi. İlk sözü alan Talabani’nin Dış İlişkiler Bakanı Sadi Pire, “Hiçbir zaman Türk yetkilileriyle sorun yaşamak istemiyoruz” dedi.”[24]

” Kürd’e kaç,Türk’e tut mu deniyor?Kürtlerle Türklere ayrı vaadler mi?

“Bush yönetiminin, Kuzey Irak’taki Kürt gruplar için bölgeye sevkettiği ağır silahlar, bölgede bir Kürt devleti kurma amacına hizmet ediyor”

”BU TEZKERE TARİH YAZACAK
Kırım ve Kore savaşlarından beri en büyük dış askeri karar bugün TBMM’de oylanıyor. TBMM, ABD askerinin Türkiye’ye gelişine, Türk askerinin de yurtdışına gönderilip gönderilmemesine karar verecek. TBMM, Kırım ve Kore Savaşlarından beri en büyük dış askeri kararını bugün oyluyor. TBMM, ABD askerinin Türkiye’ye gelişine, Türk askerinin de yurtdışına gönderilip gönderilmemesine karar verecek. Tarihi tezkereyle ABD’nin 62 bin asker, 255 savaş uçağı ve 65 helikopterin Türkiye’ye gelmesine de izin verilecek.”[25]

”İSKENDERUN LİMANI’NDA GEMİ TRAFİĞİ HIZLANDI
Türkiye, Meclis’i dahil bütün kamuoyuyla tezkereyi tartışa dursun, ABD askeri yığınaklarını gemilerle limanlarımıza yığmaya devam ediyor. Geçen haftadan bu yana 2 geminin 900’e yakın askeri araç ve malzeme indirdiği İskenderun Limanı’na, dün 2 askeri kargo gemisi daha geldi. İlk gelen gemiyle 522 paletli ve tekerlekli zırhlı araç indirilmişti. 2. gemiyle ise, 310 parça teçhizat limana getirilmişti.

TÜRKLER GELMESİN
BAKANLAR Kurulu’nun asker gönderme ve bulundurma tezkeresini Meclis’e gönderme kararı üzerine, Barzani’nin önderliğinde olağanüstü toplanan Kuzey Irak’taki Kürt Parlamentosu, aralarında Türk ordusunun da bulunduğu yabancı askerleri topraklarına sokmayacaklarına dair bir karar aldı.”[26]
” Sıkıştığı zaman canını kurtarmak için Türkiye’yi Kuzey Irak’a yardıma çağırdığını unutan Barzani bugün, Iraklı muhalifler toplantısında yine konuştu! “[27]

”Mülteci sayısı 2 milyonu bulabilir

Irak savaşında mülteci sayısının 2 milyonu bulabileceği Amerikalılar tarafından itiraf edildi. ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı Müdürü Andrew Natsios “[28]

”İsrael Şamir’e son günlerin gözde tartışması Molla Mustafa Barzani’nin soyu sopu ve Yahudi asıllı olup olmadığı soruldu. Bu soruya net bir cevap veremedi. Son sıralarda Aytunç Altındal’dan Yalçın Küçük’e kadar bir çok kişi Molla Mustafa Barzani’nin Yahudi soyundan geldiğini ileri sürüyor (Bu hususta sunulan belgeler muvacehesinde, bu hususta kesin bir kanaate varabilmiş değilim. Doğrusu pek inanasım da gelmiyor). İsrael Şamir bu hususta çok güzel bir tesbitte bulundu. İsrail’e hizmet için illa da Yahudi olmak gerekmediğini söyledi ki yerden göğe kadar yerindedir.”[29]

”Coni’lerin suç dosyası kabarık

Irak savaşı için Körfez’e yığılan 200 binin üzerinde askerin yanısıra, dünyanın çeşitli bölgelerinde 300 bin Amerikan askeri var. Amerikan askerlerinin suç dosyası da kabarık. Sadece Okinava’daki 25 bin Amerikan askeri 5006 suçtan sorumlu tutuldu. Suçların başında tecavüz ve cinsel taciz bulunuyor.” milli gaz.27.2.2003.

ABD perestij kaybediyor.

”Amerika’ya kim inanır?

1991’de Irak, Kuveyt’i işgal ettiğinde, Amerika bilinen savaş kararını almıştı. Ancak gerekçesi haklı olmasına rağmen Amerikan yanlısı Arap yönetimleri; kendi halklarından korktukları için Washington’ın “birlikte savaşalım” taleplerine kolay kolay evet diyemediler.

Bunun üzerine Washigton; bazılarını (Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün…) para (ama peşin) bazılarını da tehditle yanına çekmeyi başardı.

Ama yine de tüm Arap ülkelerinin Başkan Bush’tan ortak bir talebi vardı: Ortadoğu ve Filistin sorununu çöz..

Arap liderlerine Dışişleri Bakanı Baker’ı gönderen Bush yazılı bir taahhüt vererek Ortadoğu ve Filistin sorununu çözeceğine ve Filistin devletinin kurulacağına söz verdi..

Savaşı Arap ülkelerinin parası (zoraki alınan yaklaşık olarak 600 milyar dolar) ve askeri desteği ile zaferle sonuçlandıran Bush, kısa bir süre sonra sözlü ve yazılı tüm vaadlerini unuttu.

Ondan sonra gelen yönetimler de, Amerika’nın geleneksel politikalarını sürdürdüler ve Şaron dahil Israil’in tüm terör politikalarına sahip çıktılar ve son Cenin katliamları hariç her gün 10-15 Filistinli’nin ölümüne katkıda bulundular, bulunuyorlar..

Aynı sıralarda Washigton; Türkiye’nin önemini biliyordu.

Başkan Bush, rahmetli Turgut Özal ile olan dostluğuna da güvenerek kısa bir süre içinde Türkiye’nin desteğini sağladı.

Amerikan uçakları Türkiye’den kalkıp Irak’ı bombaladı. Amerika’nın kışkırtması sonucu Türkiye sınırına yığılan yüzbinlerce Kürt göçmenini bahane eden Washington Türkiye’ye ‘Çekiç Güç’ünü (yalnız 3 aylığına!) gönderdi.

O güç; o gün bu gün Türkiye’de bulunuyor ve 36. paralelin kuzeyindeki Kürtler’i korumakla meşgul!!

Yani bügünlerde bağımsız devlet kuracaklarından endişe edilen Kürtler’i!!

Tabiî bu arada Amerikalılar’la PKK arasındaki işbirliği (Türk basınına da yansıdı) ve daha sonra bölgede yaşanan problemler herkesin bildiği konulardır.

Başkan Bush ise rahmetli Özal’a verdiği hiçbir sözünü (siyasî, askerî ve ekonomik) yerine getirmedi. Kuveyt Emiri, bir Türk firmasına havaalanı inşaatını vermek istediğinde bile Bush müdahale ederek bunu engelledi…

Şimdi de babasının intikamını Irak’tan almaya kalkışan oğul Bush babasının yolunda giderek aynı talep ve sözlerle Ankara ile pazarlık yapıyor .

Gül hükümeti ise, geçmişin hatalarına düşmemek için oğul Bush’tan yazılı taahhütlerde bulunmasını istiyor.

Oysa Ankara’ya “Irak’ta federal sistem olmayacak” taahhüdünde bulunan Amerikalılar 17 Aralık’ta Londra’da düzenledikleri Irak muhalefet toplantısında Irak’ın federal sistemle yönetileceğini ve Türkmenler’in bir azınlık olarak kabul edilmesini herkese kabul ettirdi. Başka bir deyişle Amerikalılar geleneksel politikalarını sürdürerek Ankara’ya başka, Irak’taki Kürtler’e (ve diğer Sünni ve Şii gruplara) başka şeyler söylüyor ve taahhütlerde bulunuyorlar…

Işte bu nedenle Amerikalılar Ankara’ya verdikleri hiçbir sözü yerine getirmeyeceklerdir!

Nitekim Başkan Bush Ankara’ya verecekleri taahhütlerin Kongre tarafından onaylanmasının istenmesi durumunda bunun için 6-8 haftalık bir süre gerektiğini söylüyor.

Savaşın 3 hafta süreceğini ilan eden Bush demek ki, Türkiye’den istediği her şeyi alacak ve Kongre onay vermediğinde de “ne yapabilirim” diyecek ve verdiği hiçbir taahhüdü yerine getirmeyecektir.

Kongre onaylasa da durum değişmeyecek!

Tabiî bu arada Amerikalılar Irak ve bölge ile ilgili tüm planlarını uygulamaya başlamış olacak ve Türkiye beklemediği çok karmaşık ve oldukça zor durumlarla karşı karşıya bırakılacaktır.

Oysa herkes görüyor ki Amerikalılar kendi yarattıkları kurum ve kavramlara bile (BM, NATO, globalleşme…) artık saygı göstermemektedirler.

Amerikalılar kendi çıkarları ile çelişen her türlü yazılı ve sözlü tüm uluslararası kavramları hiçe sayarak yeni türden bir anlayışı herkese kabul ettirmek peşindeler:

“Amerika’ya boyun eğen kazanır.”

Yani “Amerika’ya güven, gerisini merak etme sen…”

Bush ise; Türkler’e, Araplar’a, Kürtler’e, İranlılar’a diyor ki:

“Amerika; kanınızın son damlasına kadar savaşacaktır!” Tabiî o kan hâlâ suya dönüşmemiş ise!! “[30]

”Bush Beyaz Saray’a yerleşip hükümetini kurduğunda, ülkenin en etkili etnik grubu sayılan Musevi Cemaati’nden tek bir kişiyi bakan atamadığı için tepki görmüştü. Bill Clinton’un hükümetinde beş Musevi bakan yer alıyordu, Jimmy Carter’ınkinde dört… Ford, Nixon, Johnson ve Kennedy de azımsanmayacak sayıda Musevi’yi bakan yapmışlardı. Reagan, Baba Bush ve Oğul Bush ise kurdukları hükümetlere Musevi olduğu bilinen bakan almayan başkanlar…

Oysa, Museviler Amerikan siyasi hayatında ağırlıklı bir yere sahipler. 100 mevcutlu Senato’nun yüzde 10’u Musevi asıllı; 435 üyesi bulunan Temsilciler Meclisi’nde 27 Musevi var. Anayasa Mahkemesi’nde de iki Musevi üye bulunuyor… Şimdilerde İsrail için elinden geleni yaptığı görüldüğünden “Neden hükümetine Musevi bakan almadın?” diye soran yok, ama ilk günlerde ciddi bir sorundu bu. Bush, eleştirileri, hemen bütün bakan-altı önemli pozisyonlara Musevileri atayarak karşılamaya çalıştı. Atadıklarından biri de Ari Fleischer… Bush’un ağzı, kulağı, dışarı yansıyan imajı Fleischer… Bu sebeple, onun, “Bush’un dinî motiflere fazlaca yer veren konuşmalarına takılmak yanlış, tavrı normal” demesi benim için önemli bir tezkiye… “[31]

TEZKEREDEN PLAN ÇIKTI
Hükümette kriz yaratan ABD’ye asker konuşlandırma izni veren ikinci tezkere, dün Meclis’e gönderildi. 6 ay süreli savaş izninin satır araları, Amerika’nın savaş planını ortaya çıkardı. Buna göre, operasyonun Kuzey Irak bölümünde 62 bin asker, 255 uçak ve 65 helikopter görev alacak. Askeri kaynakların tezkereyle ilgili yorumlarına göre, ABD’nin Vietnam Savaşı’nda ‘Demir At’ adıyla ün kazanan Dördüncü Tümen’i Türkiye üzerinden Irak’a geçecek. 30 bin kişilik tümene, 5’er bin kişilik iki destek tugayı eşlik edecek.”[32]

“HEDEF GAP VE GÜNEYDOĞU
Sesar’a(Sesar Kamuoyu Araştırma Şirketi) göre; ABD’nin Kuzey cephesinde ısrar etmesinin sebebi, Türkiye’nin Güneydoğu’sunu, dolayısıyla GAP başta olmak üzere, bölgedeki suyu ele geçirmek… ABD böylece, gelecekteki “Su savaşları”na zemin hazırlarken, bir yandan da İsrail’in “Arz-ı Mev’ud” hayallerini kaşıyor.
ABD’nin Türkiye üzerindeki oyunlarına ilişkin çarpıcı ipucu niteliğindeki bir harita ortaya çıktı. Pentagon kaynaklı harita, ABD’nin, Irak operasyonunda Türkiye’ye ve dolayısıyla Kuzey cephesine aslında şişirildiği kadar ihtiyacının olmadığını ortaya koyuyor. Körfez Savaşı’nda çizilmiş olan ve Irak’ın güneyden üç ayrı cephe açılarak ele geçirilebileceğini gösteren Pentagon kaynaklı haritayı gündeme getiren Sesar Kamuoyu Araştırma Şirketi, ilginç uyarılar yaptı. Sesar’a göre; Kuzey cephesi aslında olmazsa olmaz değil… ABD, Güney’de oluşturacağı üç ayrı cepheden kolaylıkla Saddam’ı devirebilir. Asıl hedef ‘Güney Türkiye…

… “Pentagon kaynaklı” bir haritaya dikkat çeken Sesar, konuyla ilgili şu analizi yapıyor:
“ABD’nin askeri anlamda bir Kuzey cephesine ihtiyacı yoktur. Fakat ABD ve İsrail’in önümüzdeki 10-15 yıllık süreçte petrolden daha önemli hale gelecek olan suyu kontrol etmek için Türkiye’nin Güneydoğusu’na ihtiyacı vardır. Açılmak istenen cephenin Bağdat’dan çok Ankara’yı tehdit edeceğini, Türk Devleti’nden önce Türk Milleti’nin görmüş olması, maalesef bundan sonraki gelişmeler için bir garanti teşkil etmemektedir.”[33]

”IRAK PETROLÜ 4 ŞİRKETİN
40 yıl önce kapı dışarı edildikleri Irak’a savaşla dönmeye hazırlanan Amerikan ve İngiliz Petrol şirketleri, ülkenin tüm petrolünün işletimini tekelleri altına alacak…”[34]

Hem petrol hem de gerilim amaçlı bu savaş 11-Eylül’de ikiz kulelere yapılan saldırıdan önce tasarlanmıştı.[35]

“Irak’a saldırmaya hazırlanan ABD’nin Savunma Bakanı Rumsfeld’in 1983 yılında Saddam Hüseyin’e silah satıp el sıkıştığı ortaya çıktı.

5 YILLIK SİLAH ANLAŞMASI
ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in 1983 yılında Irak lideri Saddam Hüseyin’le silah alımı konusunda bir anlaşma yaptığı tespit edildi. Dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan adına Saddam’ı ziyaret eden Rumsfeld’in, Amerikan şirketi Carlyle Group için 5 yıllık silah anlaşması yapıp el sıkıştığı belirlendi.”[36]

”Amerikalı barış eylemcisi Rachel Corrie, bir Filistinlinin evini yıkmasını engellemeye çalıştığı İsrail buldozerinin altında ezilerek hayatını kaybetti. Daha önce de İsrail tanklarının saldırısına uğrayan Barış eylemcisi Corrie 23 yaşındaydı.”[37]

Özetle;ABD’nin daha doğrusu İsrail’il hesabları uzun vadeli ve geniş hesablardır.Bunlar ise;-Evvela samimi değillerdir.Çünki Kimyasal Silahlar,kitle imha silahları silah denetçileri tarafından bulunmadığı gibi,olmuş olsa da verenler sizlersiniz.Aynı silah İsrail ve Kuzey Kore’de de bulunmaktadır.

-Devletleri -bir zamanki Rusya gibi- küçük parçalara bölerek kolayca kontrolünü sağlama hesapları yapmaktadır.

-1991’de babası Bush’un Körfez savaşından sonra Irak petrollerinden savaş kaybı olarak %25 aldığı gibi,buda;bir yandan elinde biriktirdiği silahları bu vesile ile kullanmış olacak ve bir de savaş tazminatı olarak yıllarca yüzdeliğini almış olacaktır.Belki normal yollardan silahını satamıyacak iken,şimdi onları kullanarak elinden pahalı olarak çıkarmış olacaktır.

-İleride Türkiye,İran,Suriye,Mısır,Suud-i Arabistan gibi ülkeler karşısında parçalayacağı Irak’ı koz olarak kullanacak,oradaki azınlıkları rahatlıkla kışkırtıp,çevre devletlere gâileler açmış olacaktır.Çekiç güçün yıllarca bizleri PKK belası ile uğraştırdığı ve onlara gıda diye silah yardımında bulunduğu gibi,şimdi de âdeta onları teçhiz edip,bizim gibi devletlere karşı kullanacaktır.Nitekim bir haberde;Irağın kuzey cephesine savaş için gelen Amerikan askerlerinin içerisinde bir kısmının birbirlerine karşı –Keyfe nahoşe-Keyfin nasıl?-diye kürtçe konuştuklarını yazmıştı.Zaten toplama olan Amerikan askerlerinin ön safında bulunacaklar ya Kürtler,Peşmergeler,başkaları bulunacak,daha sonra kendi askerlerini geriden sevkedecektir.Ucuz olmayan askerlerini,ucuza kapatmayacaktır.

-Yeni Dünya Düzeninde hristiyanlığa karşı müslümanların –İttihad-ı İslâm- düşüncesi ile birbirleriyle birleşmelerini engellemeye çalışacaktır.Bunun kokusunu almış olacak ki,bir an evvel hem göz dağı vermeye çalışmakta,hem de bölmeyi sürdürmeyi düşünmektedir.

-En önemli bir nokta da;İsrailin Tevratta belirtilen Mezopotamya düşüncesini gerçekleştirmek amacıyla önünü açmaktır.Yayılmacılığını sağlamaktır.

-Gerek tüm dünyanın gerekse de kendi ABD ve İngiliz milletvekilleri ve halkının taraf olmaması ve tasvib etmemesiyle de meşru olmayan bir hareket içerisine girmiş olmaktadır.

-Rusyayı batıran ve bitiren zulüm sebebi,ABD’yi de bitirecektir.

-Bundan bir asır önce olduğu gibi bu günde İngiltere ve yarım asırlık Amerika’ya karşı kimse cephe olmak istememektedir.Herşeyi feda uğruna onlara karşı ses çıkaramayıp,keyfi hareket etmelerine dolaylı olarak ortak olmaktadırlar.Âdeta rakiblerini daha doğrusu belalarını aramaktadırlar.

-Küfür devam eder,zulüm devam etmez.İnsanlık ve İslâm alemi nurunu aramaktadır.Çok hakikatlara gebedir.

-Tekrar haçlı ruhu hortlatılmakla Selahaddin-i Eyyubiler ve Fatihler çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Ve Şimdiki şark meselesi ile,1.dünya savaşı benzerlik konusunda birbiriyle bağlantılı.Osmanlı özellikle,-duyun-u umumiye-ile yani ekonomik olarak çökertildi.Şimdi de ekonomik olarak çökertilip,herşey kolaylıkla yaptırılmaya çalışılmaktadır.

”EBABİL MORALİ
Bağdatlılar, Kuran’ın Fil Suresi’ndeki Ebabil mucizesiyle. ABD’ye direniş arasındaki benzerliği konuşup güç buluyor. Bağdat’ta herkesin dilinde Kuran’ı Kerim’in Fil Suresi’ne konu olan mucize var Dönemin büyük gücü Ebrehe’nin ordusu fillerle Kâbe’ye saldırır. Ordu tam Kâbe’yi yıkacakken gökte beliren Ebabil kuşları gagalarındaki taşları bırakır, ordu perişan olur. Bağdatlılar, bu olayla son saldırı arasında şu benzerlikleri görüyor Ebrehe ordusunun da, Bush’un partisinin de sembolü fil. Kuran’da taş atan kuşların da, Irak füzelerinin adı da Ebabil. Ebrehe ise ABD ordusunun en etkili silahı Abrams tankını çağrıştırıyor…”[38]

FİL SURESİ:

1-Rabbin fil sahiplerine neler etti,görmedin mi?

2-Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?

3-Onların üstüne ebâl kuşlarını gönderdi.

4-O kuşlar,onların üstüne pişkin tuğladan yapılmış taşlar atıyordu.

5-Böylece Allah onları yenilip çiğnenmiş ekine çevirdi.”

(Bu sure,Kâbeyi yıkmak isteyen Ebrehe’nin (şimdiki Filo’lara karşı o zaman da) fillerle hücumunu konu edindiğinden bu adı almıştır.)

”Ebrehe’nin Kabe’ye üzerine yürümesi ve saldırması 17 Muharrem’e denk düşmüş. Bu seferki Anglo-Amerikan kuvvetlerinin Irak’a yaptıkları taarruz da aynı tarihe rastlıyor. Bu harpte Yahudi oyununa âlet olan Amerika ile Kabe’yi yıkmaya giden Ebrehe’nin gayeleri örtüşmektedir. Tefsirlerde yaptığımız tetebbuatta da, ikisi arasında nice benzerlikler ve gaye birliği ortaya çıkmaktadır. Fil Vakasının çıkış noktasından Ebrehe’nin gayesine kadar birçok faktör, günümüzdeki savaşa tıpa tıp intibak etmektedir.”[39]

Ebrehe ve ordusu ile ilgili olarak Bediüzzaman hazretleri şöyle der:

” Çendan veladet gecesinde değil, fakat veladete pek yakın olduğu cihetle, o hâdiseler de irhasat-ı Ahmediyedir ki (A.S.M.), Sure-i

Elem tera keyfe’ de nass-ı kat’î ile beyan edilen “Vak’a-i Fil”dir ki; Kâ’be’yi tahrib etmek için, Ebrehe namında Habeş Meliki gelip, Fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebabil kuşları onları mağlub etmiş ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitablarında tafsilen meşhurdur. İşte şu hâdise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın delail-i nübüvvetindendir. Çünki veladete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâ’be-i Mükerreme, gaybî ve hârika bir surette Ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.”[40]

“Kâ’be-i Muazzama’ya hücum eden Ebrehe askerlerinin başlarına Ebabil tayyareleriyle semavî bombalar yağdırması…”[41]

A.Karakoç’da:

“Fil çoğalsın, Ebabil’den umut kesilmez,

Firavunlar azsa da Nil’den umut kesilmez,

Zâlimler ölmüyor diye ye’se kapılma,

Hele sabret…Azrail’den umut kesilmez…”

Irak’a saldırı için alınan bu karar yeri Azor olup,daha önceleri de haçlı savaşlarının kararının alındığı aynı yerdir.

Nitekim:” ABD, irili ufaklı yığınla ülkeye haber vermeden müttefik listesi hazırlayınca listede adını gören Solomon Adaları gibi ülkeler ‘‘Biz neden bu listedeyiz’’ diye itiraz ediyor. Kimisi de ‘‘Benim adımı propagandaya alet etme’’ diyor. “[42]

“Beşer zulmeder,Kader adalet eder.”

Her şeyin arkasında beşerin zulmü görünse de,kader cihetiyle adalet tecelli eder.Zira kader umumi ahvale ve tüm zamanlara nazar edip,hükmünü verir.

Bu savaşta mazlumlar zulme uğrarken,kader cihetiyle görünmez büyük ecirleri vardır.Zalimler cezasını bulur.Alemi islâmın ittihad ve ittifakına vesile olur,Alevi-sünni birliğine vesile olur.Amerikanın çatırdayıp yıkılmasına zemin hazırlar.Yeni bir güç,kuvvet,lider,devlet,Mehdi,İsa,Âhirzaman hakikatları tezahür eder.Ve ilâhi destekler nüzul eder.

“ Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.”[43]

Bedir,[44] Uhud,[45] Hendek,[46] Huneyn,[47] Tebük [48] gibi [49]savaşlarda Allah’ın yardım ve desteği gürülmüş ve olmuştur.

-www.hamimsayfasi.com-adlı sitede,Irak savaşı,Saddam ve üçüncü dünya savaşının olacağı ile ilgili rivayet ve yorumlarda şöyle denilmektedir:

“İmam-ı Ali, Ebu Hureyre ve İbn-i Abbas’ın (R.A.) rivayet ettiği bir hadîste şöyle varid olmuştur:

“Ahirzaman’ın harbi cihan harbidir. Çok kimselerin öldürüldüğü iki büyük harbden sonra bir üçüncüsü daha olacak. İkinci cihan harbinin ateşini yakan (başlamasına sebeb olan) “Büyük Reis” künyesinde bir adamdır ki dünya onu “Hitler”ismiyle çağırır.”[50]

Bu hadîs-i şerif ahirzamanda üç cihan harbi olacağını ve ilk iki harbin çok büyük olup bunlarda çok kimselerin öleceğini, üçüncü harbin ise, her ne kadar o da bir cihan harbi olsa da evvelki iki harbe nisbeten onda fazla kimsenin ölmeyeceğini haber vermektedir. Çünkü hadîs, ilk iki harb için كُبريين يموت فيهما خلائق كثيرة yani, “büyük olan o iki cihan harbinde çok kimseler ölecektir” demiştir. İlk iki harbin kübrâ olduğunu ifade etmekle üçüncüsünün suğrâ olduğuna işaret edilmiştir. Allahu a’lem bir tevili şudur ki; üçüncü harb diğerlerine nisbeten daha küçük olacak ve onda nisbeten fazla kimse ölmeyecektir. Bunun sebebi şudur ki; geçtiğimiz asırda vuku bulan iki cihan harbinde dünyanın ekser devletleri birbirleriyle savaşmışlardır. Halbuki asrımızda vuku bulan harbde ise; ekser dünya devletleri birleşerek bir tek yeri vurmaktadırlar. Binaenaleyh bu üçüncü harb de bir cihan harbi olmakla beraber bütün dünya tek bir yeri vurduğu için diğer iki harbe nisbeten onda fazla kimse ölmemektedir. İşte hadîs-i şerif bu manalara gayet beliğ ve veciz bir surette ve mu’cizane işaret etmektedir. İki cihan harbi aynen haber verildiği gibi vuku bulmuş, üçüncü harbin ise mukaddematı zuhur etmiştir. Bütün dünya devletleri İngiltere ve Amerika’nın riyasetinde Alem-i İslamın aleyhinde ittifak ederek nur-u Kur’an’ı söndürmek emeliyle şarkta bir taife-yi mücahidin üzerine hücum etmişlerdir.

Hem bu hadîste ikinci cihan harbini “Hitler” isminde bir adamın başlatacağını ve ona “Büyük Reis” manasında “FÜHRER” denileceğini mu’cizane haber vermektedir.

“Bir rivayette Ebu Hureyre vefat edeceğini hissettiği vakitte ilmi ketmetmiş olmaktan korkarak etrafındakilere şöyle dedi:

Resul-i Ekrem’den (A.S.M.) öğrendiğim Ahirzamanda vukua gelecek harblerle alakalı haberleri size bildireyim mi? Onlar: ‘Evet bize haber ver. Bunda bir beis yoktur Allah seni hayırla mükafatlandırsın’ dediler. Bundan sonra Ebu Hureyre sözüne devâm ederek dedi ki:

‘Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden birkaç akid say (Haşiye-1). O vakit Rumların meliki (Haşiye-2) bütün dünya ile harb etmek ister. Allahu Teala da o adam için harbi irade eder. Bunun üzerinden fazla bir zaman geçmez, iki akid sonra (CERMEN) ismindeki bir beldeden (Haşiye-3), ismi kedi ismi olan bir adam musallat olur (Haşiye-4) ve bütün dünyaya malik olmak ister. Ve hem soğuk memleketlerde ve hem de sıcak memleketlerde (Haşiye-5) bütün dünya ile harb eder. Şiddetli harb ateşlerinin dolu olduğu senelerden sonra Allah’ın gadabına uğrar. Neticede Rûş’un veya Rus’un (ravi şübhe etmiştir) sırrı (Haşiye-6) onu öldürürler.

Hicretten bin üç yüz (1300) sene sonraki akidlerden beş veya altı veya yedi veya sekiz akid say. O vakit Mısır’a “Nasır” künyesinde bir adam hükmeder (Haşiye-7). Arablar onu “Şüccâ’-ul Arab” (Arabın cesuru) diye çağırırlar. Allah onu bir harbde ve sonra bir harbde daha, yani iki harbde zelil eder (Haşiye-8). O Nasır mansur olmaz, ona yardım edilmez. Ve Allahu Teala ayların en sevgilisinde Mısır’a hakiki nusreti irade eder ki bu nusret tahakkuk edecektir (Haşiye-9). Bunun üzerine Beyt’in Rabbi olan Allah, Mısır halkını ve Arab milletini, babası kendisinden daha Enver olan “Esmer Sâdâ” ile razı ederek onu, onlara reis eder (Haşiye10). Fakat bu adam Mescid-i Aksa’nın hırsızlarıyla (Yahudilerle) belde-i hazînde musalaha yapar (Haşiye11).

Sonra Şam bölgesinden olan Irak’da cebbar bir adam zuhur eder ki; o adam Süfyanîlerden biridir ve onun bir gözünde hafif bir aksama vardır. Onun ismi “Saddam” dır (Haşiye12). O, kendisine muarız olanlara karşı saddamdır (Haşiye13) . Bütün dünya “Küçük Kût” ta (Haşiye14), onun için toplanırlar ki Saddam da bu Kuveyt’e daha evvel aldatılarak girmiştir (Haşiye15). Bu Süfyanîde hiç bir hayır yoktur. İlla ki İslamiyet’e dönerse o zaman onda hayır olur. O hem hayır, hem de şerdir (Haşiye16). Mehdî-yi Emin’e hain olana veyl olsun (Haşiye17).

Hicretten bin dört yüz (1400) sene sonraki akidlerden iki veya üç akid say (Haşiye18). O vakit Mehdî-i Emin çıkar ve bütün dünya ile harb eder. Dalalete düşenler (Haşiye19) ve Allah’ın gadabına uğramış olanlar(Haşiye20) ve münafıklar (Haşiye21), İsra ve Mi’raç beldesi olan Kudüs’teki “Meciddun Dağları”nda onun için toplanırlar (Haşiye22). Bütün dünyanın ve bütün hilelerin melikesi de Mehdî’ye karşı çıkar ki onun ismi zaniyedir (Amerika) (Haşiye23). Bu melike o gün bütün dünyayı dalalet ve küfre sevkeder. Yahudiler de o gün dünyaca en yüksek makamdadırlar. Bütün Kudüs’e, mukaddes beldeye hakimdirler. Bütün dünya denizden ve havadan (Haşiye24) Mehdî’nin üzerine hücum eder. Ancak çok soğuk ve çok sıcak beldeler müstesna (Haşiye25). Mehdî bakar ki bütün dünya çirkin hile ve planlarla aleyhinde ittifak ettiklerini görür. Fakat bilir ki Allah daha şiddetli mekr sahibidir ki, onların bütün hilelerini akim bırakır. Ve bütün kainat onun mülküdür ve ona dönecektir ve merci yalnız odur. Ve bütün dünya aslı ve fer’iyle onun bir hilkat şeceresidir. İşte bu kudrete malik olan Cenab-ı Hak, Mehdî’ye nusret için en şiddetli bir darbe ile onları vurur ve karayı, denizi ve semayı onlar üzerine yandırır. Ve Sema da onların üstüne şiddetli yağmurunu yağdırır. O gün bütün ehl-i arz küffara lanet eder. Allah da bütün küfrün zevalini irade eder (Haşiye26) ”[51]

***Bir rivayette: “Kuyruk sokumundan daha küçük bir beldede (Kuveyt’te) bir harb olur. Bütün dünya ahalisi o beldeyi kurtarmak için toplanırlar. Gûya orası beldelerin en zenginidir. Vâlimeler (düğün yemeğine davet edilenler, yâni menfaaetperestler) o beldeye davet ederler (yani bütün dünya oranın serveti olan petrolü paylaşmaya çalışırlar). Ahirzaman hadîsatının bidayetinde, o beldenin emîri, sancağını batıdaki uzak sahillerden gelen şer ordularının komutanına (Amerika ve İngiltere’ye) teslim eder. Emîrin yardım çağrısına karşı dünyanın her tarafından yardıma gelip o komutan için toplanırlar. Emîrin tahtı yine kendisine iade edilir ve ahirzamanın bidayetindeki kanlı harblerde Irak harab edilir. Küçük kuyruk hükmündeki beldenin emîri Mehdî’nin askerleriyle muharebe eder. Ve o beldenin ikinci def’a harabiyeti yaklaşmış olur. Çünkü o emîr fesadın menbaıdır.”[52]

***“Abdullah ibn Ömer dedi ki: Resul-i Ekrem’in (A.S.M.) huzurunda oturuyorduk. Bize vuku bulacak fitnelerden bahsetti ve bu husus üzerinde çok fazla durdu. Sonra dedi ki:

Fitne-i Serrâ’nın dumanı ehl-i beytimden bir adamın iki ayağı altından çıkar (yâni o sebebiyet verir). O kendini benden zanneder ama benden değildir.”[53]

*** Ehl-i Beyt 12 manaya gelir. Bir manasıda Kureyşî demektir. Burada ehl-i beytten murad Kureyşîdir. Hadîs Irak lideri Saddam Hüseyin’den bahsetmektedir.

Yine bir başka rivayette Ebu Zer (R.A.) Resul-i Ekrem’in (A.S.M.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

سيكون من بنى امية رجل اخنس بمصر يلى سلطانا يغلب على سلطانه او ينتزع منه فيفر الى الروم فيأتى بالروم الى اهل الاسلام فذلك اول الملاحم.

“Benî Ümeyye’den dessas bir adam (Kuveyt Emîri), bir beldede (Kuveyt’te) hakim olur. Bir sultan (Saddam) gelir onun saltanatına galib olur veya saltanatı, onun elinden alır. O da Rumlara (Amerika) sığınır ve Rumları ehl-i İslam üzerine getirir. İşte bu ahirzamanın kanlı harblerinin başlangıcıdır.”[54]

Bir hadîste de Irak Harbi “Fitne-yi Duheyma (karanlık fitneler)” ünvanıyla haber verilmekte ve şöyle denmektedir:

فاذا كان ذاكم فانتظروا الدجال من يومه او من غده

“Bu (fitne-yi duheyma) vuku bulduğunda o gün veya ertesi gün Deccal’ı bekleyiniz.”[55]

Bu hadîs gösteriyor ki, Irak harbinin akabinde Deccal zuhur edecektir. Hâdisat gösterdi ki o deccaliyet Amerika, İngiltere ve Yahudilerin riyaseti altında Birleşmiş Milletler’in şahs-ı manevîsidir. Bu mes’elenin tafsilatı ileride gelecektir.

“عن ابى نضرة (ر.ع.) قال: كنا عند جابر (ر.ع.) فقال: يوشك اهل العراق لا يجبى اليهم.”قفيز و لا درهم. قلنا من اين ذاك؟ قال العجم يمنعون ذاك. ثم قال يوشك اهل اشام الا يجبى اليهم دينار و لا مدى. قلنا من اين ذاك؟ قال من قبل الروم ثم سكت هنية ثم قال: قال رسول الله (صعم) يكون فى اخر امتى خليفة يحثى المال حثيا لا يعده عدا. قلت لابى نضرة: اترى انه عمر بن عبد العزيز؟ قال: لا

Ebu Nadre (R.A.) dedi ki; Cabir (R.A.)’ın yanında idik, şöyle dedi: “Öyle bir zaman yaklaşıyor ki, Irak ahalisine bir kafiz (kile), bir dirhem sevk olunmayacak” (Yani Irak’a ambargo konulacak ve para ve ölçekle alışveriş olmayacak). Dedik ki “bu kimden dolayı olur”. Dedi ki: “Acemler (Arab’ın gayrısı) bunu men’ ederler.” Sonra dedi: “Şam ahalisine bir dinar, bir müdy (kile) sevk olunmayacak”. “Bu kimden dolayı olur” dedik. “Rumlar’dan dolayı” dedi. Sonra az bir müddet sustu.

Sonra dedi ki: Resulullah (A.S.M.) buyurdu ki: “Ümmetimin son zamanlarında bir halife (Mehdi) olur, malı saymadan verir”. Ben Ebu Nadre’ye: “O Ömer İbn-i Abdulaziz midir?” dedim. “Hayır” dedi.[56]

Hadîste geçen Şam’dan murad sadece şu anki Şam şehri değildir. Çünkü şu anki Şam şehrinin ismi o zaman Dımeşk idi. Şam’dan murad Şam-ı Kübra’dır ki, Filistin ve diğer Şam çevreleri de dahildir.

Bu hadîs gösteriyor ki; önce Irak’a ve daha sonra Şam bölgesi olan Filistin’e kafirler tarafından ambargo uygulanacak. Bunun akabinde ise Hz. Mehdî zuhur edecektir. Çünkü hadîste “هنية hüneyyeten yani az bir müddet tabiri kullanılmıştır. Demek Hz. Mehdî Irak ve Filistin ambargolarından az bir müddet sonra zuhur edecektir. Irak ve Filistin’deki ambargolar vukua gelmiştir. Öyle ise zaman, Hz. Mehdî’nin zuhur zamanıdır.

Ebu Naim El-Kûfî Kitab-ul Fiten’de İmam Ali’den (R.A.) tahriç ederek buyurdu ki: “Talikan’a (Afganistan’a) yazık olacak. Orada Allah’ın öyle hazineleri vardır ki ne altındandır ne de gümüşten. Fakat orada Allah’ı hakkıyla tanıyan erler vardır ki, onlar Âhirzaman Mehdî’sinin yardımcılarıdır.”[57]

“Doğu tarafından gelen ve deha sahibleri oldukları halde, kıyafetlerine insanların taaccüb ettikleri kimselerin** zuhur ettiğini işittiğinizde, işte o zaman muhakkak kıyametin gölgesi üzerinize düşmüştür.”[58]

“Mehdî-yi Ahirzamanın hurucunun alameti, batı tarafından gelen sancaklılardır ki, onların başında Kende’li topal bir adam vardır.”[59]

Bu da aynen vuku bulmuştur. Afganistan’a yapılan harekatı bütün dünyaya i’lan etmek için Amerikalı General Richard Mayers tekerlekli sandalye ile dünya medyasının önüne çıkmış ve bu operasyonu haber vermiştir. Bu hadîs-i nebevî, bu hâdiseyi mu’cizane haber verdiği gibi, bu harekata katılan kimselerin de sakat kalacağına işaret etmektedir.

“Müslümanlar Yahudilerle harb edip, Müslümanlar onları öldürmeden kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öyle öldürürler ki, hatta Yahudiler taşların ve ağaçların arkalarına saklanırlar da, taşlar ve ağaçlar müslümanlara: ‘Ey Müslüman! Ey Allah’ın kulu! İşte bu Yahudi arkamdadır. Gel de onu öldür’ der. Yalnızca ‘Ğarkad’ denilen ağaç müstesna. Çünkü o Yahudilerin ağacıdır.”[60]

Bu hadis’den hareketle bazı olaylar netlik kazanmaktadır.Şöyle ki;

– Irak savaşından bir amaçta;Fırat suyu ve A.Barajıdır.

-Ve yine hadisde,yahudilerin arakasına sığındıkları ağaç,bodur ağaç olup,yahudiler bulundukları bölgeye bu ağaçtan çoklukla dikmekle beraber,ABD de olabilir.Zira dünyada onu en fazla koruyan ve en fazla devlet yöneticilerinin başında yahudi olarak ABD bulunmaktadır.

-Yine 1991 körfez savaşı bahanesiyle bölgeye yerleşen Çekiç güç;bir çok gizli faaliyette bulunmuş,Genelkurmay istihbarat raporlarında Org.Eşref Bitlis’in Çekiç Güç tarafından öldürüldüğü rapor edilmiştir.Yoksa E.Bitlis bir şeyleri mi keşfetmiş,yoksa bir şeylere mi engel olmaya çalışmıştı?

Bu konuda;” “Çekiç Güç” karargâhında planlandığı, bu grup içinde albay Naab ve albay Vilson’un bulunduğu, ABD’nin Adana Konsolosu Elizabeth Shelton’un da işin içinde olduğu, cinayet emrinin dönemin ABD Savunma Bakanı Dick Cheney tarafından verildiği ve bunların da Genelkurmay raporunda kayda geçirildiği…
Eşref Paşa, Kuzey Irak ve Güneydoğu’da faaliyet gösteren yardım kuruluşlarındaki CIA’cı ve özel harpçileri engellemiş, gıda yardımı adı altında Barzani ve Talabani’ye verilen silahları yakalatmıştır. O silahlar daha sonra PKK’lıların elinde de görülmüştür!
Eşref Paşa’nın bölgede çözüm sağlamak için Irak, İran ve Suriye ile birlikte hareket etmek fikrinde olduğu biliniyor. O sıralar, Çekiç Güç’ün helikopterleri, Cudi Dağı’nda bulunan PKK militanlarına silah ve yardım malzemesi atmış ve bu malzemeler yakalanınca da yanlışlık olduğu ileri sürülmüştü. Bu konuda zamanın Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e verilen rapor yıllar geçtikten sonra geçtiğimiz aylarda bir TV programında açıklanmıştır. “[61]
Kürtler Türkleri tehdit etmekte,sırplının kurşun sıkmasıyla başlayan 1.dünya savaşı gibi bir savaş başlayabilir.

”Bush yönetiminin, Kuzey Irak’taki Kürt gruplar için bölgeye sevkettiği ağır silahlar, bölgede bir Kürt devleti kurma amacına hizmet ediyor

AMERİKA’NIN ASIL AMACI
” SİLAHLAR KÜRT DEVLETİ İÇİN
Türkiye ile ABD arasındaki anlaşmazlık noktalarından biri olan muhalif Kürt partilere silah sevkiyatı konusu ‘Kürt devleti’ tartışmalarını yeniden alevlendirdi.

ABD’nin, Barzani, Talabani ve diğer bazı muhalif gruplara ağır silahlar dağıtarak, Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurma amacına hizmet ettiği kaydedildi. “[62]

IKDP yetkilisi Sami Abdurrahman: Türkiye Saddam Hüseyin’den daha büyük tehdit

Kürt Parlamentosu meydan okudu

m3.gif (10029 bytes) Türkiye’nin Saddam’dan daha büyük tehdit olduğunu söyleyen Irak Kürdistan Demokratik Partisi yetkilisi Sami Abdurrahman adeta meydan okudu.

 Abdurrahman şöyle konuştu: “Türkiye tehdidinden korktuğumuz kadar Saddam tehdidinden korkmuyoruz. Saddam birçok Kürt’ü öldürdü. Ama Türkiye, Kürt insanının arzu ve ümitlerini öldürür!…”

 Ayrıca KDP Milletvekili Ahmet Pile “Türkiye’nin bölgeye girmesi felaket olur. Türkiye’yi istemiyoruz” diye konuştu. Ahmet Solar ise, “Komşularımızın bizim işlerimize karışmasınıistemiyoruz. Biz zaten bir ülkeyiz” diyerek Türkiye’ye tepki gösterdi.” “[63]

”Los Angeles Times gazetesi, ABD’nin Kuzey Irak’tan cephe açma planının “Müslüman Araplarları Müslüman Kürtlere kırdırma politikası” olduğunu belirterek, bu planın tutmaması üzerine güneyden Irak’a giren ABD ve İngiliz birliklerinin şimdi yanlışlıkla birbirini kırmaya başladığını yazdı.”[64]

”HARİTAYA İNCE AYAR
ABD askeri haritalarındaki ‘Kürdistan’ kelimesi gitti, yerine ‘Kürt Kontrol Bölgesi’ geldi. Üstelik, eskiden tüm Kuzey Irak’ı kaplarken gösterilen Kürt Bölgesi, şimdi Erbil ve Süleymaniye’ye hapsedilmiş. Musul ve Kerkük boş…”[65]

ABD’nin Irak savaşının mimarı (Karanlıklar Prensi) olan ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un baş danışmanı Richard Perle, cephede işlerin umulduğu gibi gitmemesinden dolayı görevinden istifa etti.”[66]

Perle, 11 Eylül saldırılarından sonra Saddam rejiminin devrilmesi ve Ortadoğu’nun yeniden yapılandırılması konusunda ABD yönetimine baskıda bulunmuştu.

Yahudi asıllı Perle ve Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, ABD’nin başlattığı Irak Savaşı’nın perde arkasındaki isimler olarak biliniyor.

… Reagan iktidarında Savunma Bakan yardımcılığı görevinde bulunan Perle, o dönemde Sovyetler Birliği ile nükleer silahların kontrolü anlaşmasının yapılmasına sert bir şekilde karşı çıkmış ve gizli bağlantılarından dolayı da ‘Karanlıklar Prensi’ olarak anılmaya başlamıştı. Perle, ABD’nin geçtiğimiz yıl Rusya ile mevcut Anti–Balistik Füze Anlaşması’ndan (ABM) çekilmesinin en önde gelen destekçileri arasındaydı.

… Perle, 2001 yılında oluşturulan Savunma Politikası Kurulu’nun başkanlığını Temmuz 2001’den beri yürütüyordu. Aralarında CIA eski direktörü James Woolsey, eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger, eski başkan yardımcılarından Dan Quayle gibi isimlerin de bulunduğu 30 kişiden oluşan Savunma Politikası Kurulu, ABD Savunma Bakanlığı’na her konuda danışma görevi yapıyor…”[67]

Emekli Org. Doğan Güreş, Kanal-7’de Akif Beki’nin hazırladığı –Kırmızı Işık – (23-3-2003) programında,kendisininde görevli olduğu sırada toplantıya katıldığında gözüne çarpan bir evrakı görüp dikkatini çektiğinden aldığını,bunda ise Washington’un dünyayı 5 bölgeye bölerek,herbirinin başına bir general görevlendirmiş.Altıncı bölgede ise,askerlerin kontrolünü bir komutana vererek taksim belgesini gösterdi.Ortadoğu bölgesine görevlendirdiği komutan ise; ABD adına Tommy Franks görevlendirilmiş; diğer dört bölge ise başka generallere taksim edilmiş.Mesela Türkiye,Suriye ve Türk Cumhuriyetleri bir bölgede iken,Irak,İsrail ayrı bir bölgede….

Ve nihayet çok sürmeyen Irak savaşı ABD’nin galibiyetiyle son buldu.

ABD, sesten daha hızlı uçabilen B-1 ağır bombardıman uçaklarıyla Irak’ın güneyindeki uçuşa yasak bölgede bulunan iki radar sistemini vurdu. Böylece Amerika, Aralık 1998’den beri ilk defa Irak’a karşı bu uçakları kullanmış oldu.

-”Irak’ın masaya yatırıldığı Ankara’daki toplantıların brifing notlarına göre, Saddam’ın Yahudi olabileceği belirtilirken, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani’nin ise bölgedeki en etkili ve etkin İngiliz ajanı olduğu ileri sürüldü.”[68]

Saddam’ın birinci,Irak’ın ikinci adamı Tarık Aziz ise,tek hristiyan asıllı kişi olduğu ortaya çıktı.

Taha Kıvanç.16-Nisan.2003-de;Yeni Şafak-ta ,Saddam-ın CIA ile ilişkisinin olduğunu yazmaktadır.ve 20-de de bunu tekrarlamaktadır. Ve 20.Şubat.2002-de.

–The True Story of a Ground Soldier in the CIA’s War on Terrorism
by Robert Baer-

“. 20 yıla yakın CIA’de ‘ajan’ olarak çalışmış Robert Baer de sıkıntılı bir süreç yaşamış. şu yakınlarda yayımlanan ‘See No Evil: The True Story of a Ground Soldier in the CIA’s War on Terrorism’ adlı kitabının bizimle ilgili bölümlerini okurken “Hayret” deyip durdum. CIA’nin Kuzey Irak’ı ‘yolgeçen hanı’ haline getirdiğini, tarafları yönlendirdiğini bir güzel anlatıyor Baer…”[69]

”ABD, yeni hedeflerini açıkladı: Suudi Arabistan ve İran”[70]

“Bu Irak savaşı, esas büyük meselenin küçük bir detayıdır. ABD’nin asıl hedefi, sadece Ortadoğu’ya değil, tüm dünyaya şekil vermektir”.(eski 2. Ordu Komutanı Org. Emin Başer.)

DİKKAT !

1992 ve 1993 yıllarında AB ve Amerika’nın belge-bilgi ve projelerinde Kürdistan projesi mevcuttur.Uygulamalar o yöndedir.

Amerikanın en büyük isteği;Türkiyenin savaşta kendisine yardım etmesinden ziyade yanında yer alma görüntüsü vermesindedir.Maddi destekten fazla,manevi destek istemektedir ki,bu da garantörlük anlamına gelmektedir.Gerek Araplara,gerek Türklere ve Türk cumhuriyetlerine,Gerek Kürtlere hatta Gerekse rusyaya ve Çin’e karşı bir sigorta ve garanti değeri taşımaktadır.

Oysa tarih boyunca yediğimiz darbeler,batıya olan desteğimizdendir.

” Cüneyt Arcayürek’in Çankaya günlerini anlattığı kitapları okuyanlar, Süleyman Demirel’in zihninde iki kurumun bütün düşünce sistemini kilitlediğini fark ederler: ABD ve asker… İktidarlarını hep ABD ve askeri kollamaya göre ayarlamıştır Demirel… Bu noktaya, iki kez darbeyle başını derde soktuktan ve ikisinin ardında da ABD gölgesi gördükten sonra mı gelmiştir, yoksa daha önceden de öyle düşündüğü halde tedbir alamadığından mı, bilinmez… “[71]

ABD’nin savaş sonrası planını açıklayan Büyükelçi Pearson, ‘Saddam çekilse de savaş olacak. Bölgeye demokrasi getireceğiz. Bu birkaç yılda olacak bir şey değil. En az 20-25 yıl sürer’ dedi.[72]

Hasılı:ABD’nin kuzey Irak senaryosu yani bizden izin taleb etmesi,sadece bizi de işin içine çekerek,neticede kendisi geride kalıp,günah keçisi olarak bizi öne sürmekti.En önemlisi de kısa süre kalmak üzere gelen Çekiç Güç’ün yıllarca kalarak zemini oluşturması gibi,şimdi de kuzey bölgesinde uzun müddet kalması için böyle bir bahane gerekiyordu.Ancak bizimde onu denetlemek istememiz,ordumuzun onlarla beraber olması uzun süreli denetlemesini engelliyordu.Ancak her vesile ile Kuzey Irak’ta ortadoğuyu denetlemek üzere bir üst oluşturmaya çalışacaktır.Ta ki oranın bir yandan kontrol edilmesini sağlasın diğer yandan da zenginliklerini ora yoluyla dışarıya taşıyabilsin.Atlama taşı,köprü oluşturma yolunda büyük gayret gösterecektir,sonu rüşvet ve savaşla bitse bile…

Hadislerde haber verilen dönemlerde yaşamaktayız:

Ravi (r.a.): Ebû Saîd-i Hudrî şöyle demiştir: Resûlu’llâh salla’llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Çok sürmez (öyle fenâlıklar tahaddüs edecek ki) bir Müslümanın en hayırlı malı -kendi dînini fitnelerden selâmete çıkarmak için- dağ başlarında gezdirip (birikmiş) yağmur suyu başlarında güttüğü davarlar (dan ibâret) olacaktır. ”

Bir hadîs-i şerifte de şöyle buyuru­lu­yor:«Sizleri benden sonra vuku bulacak yedi fitne­den sakınmaya davet ederim: Medine’den çıkacak bir fitne, Mekke’den çıkacak bir fitne, Yemen’den çıkacak bir fitne, Şam’dan çıkacak bir fitne, şarktan çıkacak bir fitne, garbdan çıkacak bir fitne. Bir fitne de Şam’ın merkezinden zu­hur eder ki, işte bu Süfyanî’nin fit­ne­sidir.»

”Buhariden”Peygamber (SAM)buyurdu ki:”Allahım!Şam’ımı mübarek et.Yemenimizi mübarek kıl!”dediler ki,Ya Rasulallah,Necd’imizi?-Üçüncüde zannedersem şöyle dedi-.”Zilzal orada,fitneler orada!Şeytan boynuzu oradan doğar.”[73]

06-02-2003

Mehmet ÖZÇELİK

[1] Aksiyon dergisi.22-3-2003.Bir diktatör masalı.

[2] Zaman gazt.10-1-2003

[3] Yeni Şafak.Taha Kıvanç.28-1-2003.

[4] Bak.F.Koru.Yeni Şafa.10-2-2003.

[5] Milli gaz.10-2-2003.

[6] Yeni Şafak. 24-2-2003 ve Milli Gazete,Vakit Gazt. Milli Gaz.28-2-2003.

[7] Yeni Şafak. 24-2-2003 ve Milli Gazete.

[8] F.Koru.Yeni Şafak.25-2-2003.

[9] Yeni Şafak.10-3-2003.

[10] Milliyet.10-3-2003.

[11] yeni şafak.9-3-2003

[12] Yeni Şafak.10-3-2003.

[13] Vakit gaz.16-3-2003.

[14] 16-3-2003.H.Mahalli.Yeni Şafak.

[15] Hürriyet.7-3-2003.

[16] Milliyet.16-3-2003 .

[17] Milliyet.16-3-2003.

[18] Milliyet. 7-3-2003.

[19] Vakit gaz.16-3-2003

[20] Hürriyet.2-3-2003

[21] ABDULLAH MURADOĞLU-BİLAL ÇETİN”Yeni Şafak.8-3-2003 .

[22] Yeni Şafak. 26-2-2003..

[23] Milli Gazete.26-2-2003..

[24] Milliyet.26-2-2003.

[25] Hürriyet.26-2-2003.

[26] Türkiye.26-2-2003.

[27] Milliyet.26-2-2003.

[28] Yeni Asya.26-2-2003.

[29] Mustafa Özcan.Yeni Asya.26-2-2003.

[30] Yeni Şafak. 27 Şubat 2003 .

[31] Yeni Şafak.Taha Kıvanç.27-2-2003.

[32] Akşam.26-2-2003.

[33] Akit.11-3-2003 .

[34] 18-3-2003.Milliyet.

[35] Vakit Gaz.17-3-2003.

[36] Yeni Şafak.17-3-2003.

[37] Milli gaz.18-3-2003.

[38] Sabah.28-3-2003.

[39] Mustafa Özcan.Yeni Asya.2-4-2003.

[40] Mektubat.177.

[41] Kastamonu.225,Emirdağ.1/116,Şualar.591,626,S.T.Gaybi.55.

[42] Hürriyet.30-3-2003.

[43] Yunus.44.

[44] Âl-i İmran.13,123-127,Enfal.9-13,17-18,42-44,48,50.

[45] Âl-i İmran.121-122.

[46] Ahzab.9-12,25-27.

[47] Tevbe.25-27.

[48] Tevbe.48

[49] Bak.K.Kerim Fihristi.N.Yüksel.sh.187-189.

[50] (El- Mehdiy-yul Muntazar Alel Ebvab)

(Haşiye-1) Bir akid on senedir. Hadîsde geçen ukud akd’in cem’idir Cem’in en azı üçdür. 1300 üzerine üç akid ilave edildiğinde tam 1330 eder ki hicrî 1332 ve miladî 1914 te vuku bulan 1. Cihan harbine tevafuk eder.

(Haşiye-2) İngiltere.

(Haşiye-3) Cermen (GERMANY) Almanya’dır. İki akid 20 senedir. 1. Cihan harbinin ahiri olan 1918 den 20 sene sonra vuku bulan 2. Cihan harbinin tam başlangıcını haber vermektedir.

(Haşiye-4) Adolf Hitler’den haber vermektedir.

(Haşiye-5) Yani bütün dünya ile harbeder.

(Haşiye-6) Yani Rusların gizli örgütü.

(Haşiye-7) Hicrî 1350’den 1380’e kadar olan tarihe tekabul eder ki 1952’de Mısıra hakim olan Cemal Abdunnasır’dan haber verir.

(Haşiye-8) 1956 ve 1967’deki Arab-İsrail savaşlarındaki Mısır’ın mağlubiyetini haber verir.

(Haşiye-9) Ramazan ayında Mısır’ın İsrail üzerine galebesini haber verir.

(Haşiye10) Enver Sedat İsmiyle meşhur olan Muhammed bin Enver Sedat’tan haber verir.

(Haşiye11) Aynen vuku bulmuştur. Cemal Abdunnasır’dan sonra Enver Sedat başa geçtiğinde, 1973 tarihinde İsrail üzerine hücum etti. Tâ İsrail’in içine kadar girdi. Amerika’daki Yahudiler ayaklandılar. Amerika’nın Dış İşleri Bakanı Henry Kisinger –ki kendisi Yahudidir- devreye girerek Enver Sedat’ı anlaşmaya razı etti. Enver Sedat galib durumda olduğu halde, Ekim 1978 ve Mart 1979’da Yahudilerle “Camp David” anlaşmasını yaptı.

(Haşiye12) Irak lideri Saddam Hüseyin’i hem ismi, hem ceberutu ve hem de suretiyle haber verir.

(Haşiye13) Saddam lugatta şiddetli vuran, tecavüzkar demektir. Sarihî manasıyla Saddam Hüseyin’den haber vermekle beraber işarî manasıyla, Süfyanîlerin başı ve reisi olan hakiki Süfyanda da bu iki vasfın bulunduğuna işaret etmektedir. Yani Süfyanîlerin başı olan adamın da bir gözünde aksaklık olup az gördüğüne ve onun da kendine muarız olanlara karşı tecavüzkar ve şiddetli olduğuna işaret eder.

(Haşiye14) Yani “Kuveyt” te. Çünkü Kuveyt, Kût’un ism-i tasğiri olup küçük kût manasında, Kûtcuk demektir.

(Haşiye15) 1991’deki Irak harbini haber vermektedir ki, aynen vuku bulmuştur. Saddam Hüseyin Amerika ve İngiltere tarafından aldatılarak Kuveyt’e sokulmuş, daha sonra 37 devlet Irak’ı vurmak için birleşmişlerdir.

(Haşiye16) Yani onun kanunlarında hiçbir hayır yoktur. Çünkü hak olan ahkam-ı Kur’aniyeyi icra etmeyip kendi hevasından ihdas ettiği batıl kanunları tatbik etmektedir. O hem hayırdır; çünkü kafirlere karşı çıkmaktadır. Hem şerdir; çünkü ahkam-ı şer’iyye ile amil olmayıp devletini ahkam-ı ilahiyeye dayandırmamaktadır.

(Haşiye17) Mehdî çıktığında, Saddam’da hiçbir hayır kalmayacağı ve Mehdî’ye karşı hain olacağını bildirmekle beraber, Mehdî’nin bu tarihlerde zuhur edeceğine de işaret eder. Nitekim hadîsin devamı bunu göstermektedir.

(Haşiye18) Hicrî 1420 ve 1430 tarihleri etmektedir ki, içinde bulunduğumuz zamanı haber vermektedir. Hz. Mehdî’nin bu tarihler arasında zuhur edeceğini müjdelemektedir.

(Haşiye19) Hıristiyanlar

(Haşiye20) Yahudiler

(Haşiye21) Alem-i İslam’ın başındaki Süfyanîler olan cümle idareciler ve onlara fetva veren bir kısım ulema-is sû’

(Haşiye22) Hz. Mehdî’ye karşı bütün dünyanın toplanıp vurmasından murâd, onun temsil ettiği şahs-ı manevî olan şeriat-ı garra-i Muhammediyeyi müdafaa eden hakiki mü’minlerin cemaatinin vurulmasıdır. Bu tarihlerde Hz. Mehdî’nin de bizzat bu cemaat-i nuraninin başına geçeceğini haber verir. Meciddun ise Filistin’de bir dağdır. Hadîs, Meciddun Dağlarında bütün kafirlerin Müslümanlar için toplanacağını bildirmekle işaret ediyor ki; bu harb Yahudilerin Meciddun’a hakim olabilmeleri için bizzat kendileri tarafından çıkarılan bir harbdir. Yani Yahudiler Kudüs’e hakim olmakla, oradan bütün dünyaya hakim olacaklarına inanmaktadırlar. Bu sebeble, Filistin topraklarında devletlerini kurabilmek için bütün dünyayı harbe sokmakta ve kafirleri Müslümanlar üzerine hücum ettirmektedirler. Harbin ana müsebbibleri Meciddun dağlarındaki Yahudiler olduğu için ve orada devletlerini kurup yayılmak ve dünyaya hakim olmak için bu harbleri çıkardıkları sebebiyle, bu harbe “Hermeciddun Harbi” denmektedir. Yani gerek Afganistan’da gerek Çeçenistan’da olsun Alem-i İslam’daki bütün harbler Meciddun harbidir. Yoksa yalnızca Meciddun dağlarında olacak bir harb demek değildir. Bu harb, hadîslerde olduğu gibi Tevrat ve İncil’de dahi “Hermeciddun Harbi” veya “Armagedon Harbi” olarak geçmektedir. İleride izahı ve isbatı geleceği üzere, Tevrat ve İncil’de de bu harb aynen hadîsteki gibi haber verilirken, Yahudi ve Hıristiyanlar buna ters mana vererek kendileri tarafına çekmektedirler. Bu noktaya çok dikkat lazımdır. Çünkü mühim bir sır bu noktadan inkişaf ediyor. Feteemmel! Hem bir başka cihet de şudur ki; Üstad Bediüzzaman’ın (R.A.) beyanı üzere, eskide merkez-i hilafet buralarda ve Şam, Haleb, Mekke ve Medine civarında olduğu için, bazen metn-i hadîs raviler tarafından içtihadla tatbik edilip, ekser vukuat-ı istikbaliye bu bölgelerde vuku bulacakmış gibi anlatılmış. Binaenaleyh bu ve bunun gibi hadîslerde verilen haberler, bahsi geçen bu yerlerde vuku bulabileceği gibi Alem-i İslam’ın herhangi bir yerinde dahi vuku bulabilir. O halde bütün dünyanın birleşerek, Alem-i İslam’da Şeriat-ı Garra-i Muhammediyeyi i’lan eden Müslümanları, hususen hadîste haber verilen şark tarafındaki bir taife-i mücahidini vurmaları hadîsin külliyetinde dahildir.

(Haşiye23) Hadîste Amerika’nın şahsiyet-i maneviyesi “zaniye bir melike” olarak tasvir edilmiştir. Bunun sebebi ise; Amerika kelime olarak müennes olduğu gibi zaten kendisi de Hürriyet Anıtı dedikleri heykelleriyle kendilerini kadın suretiyle temsil etmişlerdir. Hem Amerika bütün dünyada hürriyet ve adalet namı altında fuhşiyatı ve zulmü ve dalaleti terviç ederek hakimiyetini bunun ile idame etmektedir. Bu manaya işareten “ismi, zaniyedir” denilmiştir. Hem bu sebeble ileride gösterileceği gibi İncil’de dahi Amerika, bu hadîste olduğu gibi zaniye ve fahişe ünvanıyla haber verilmektedir.

(Haşiye24) O asırda uçağın icad edilip Müslümanların başına havadan bomba yağdıracağına işaret eder.

(Haşiye25) Soğuk beldelerden murad İsveç, Norveç gibi İskandinav ülkeleridir. Sıcak beldelerden murad ise Güney Afrika’dır. Haber verildiği gibi aynen vuku bulmuştur. Amerika ve İngiltere’nin riyasetinde Birleşmiş Milletler Afganistan’ı vururken, bu beldedeki devletler bu harbe iştirak etmemişlerdir.

(Haşiye26) Müslümanların zahirî kuvvet i’tibariyle kafirlere nisbeten zaif olacaklarını, fakat Kudret-i İlahiye harikulade hallerle onlara yardım edip, semavî ve arzî musibetlerle kafirleri helak edeceğini ve Müslümanları galib edip İslamiyeti hakim edeceğini haber vermektedir. İncil’de de aynen böyle haber verilmiştir. Haber verildiği gibi küffar alemine semavî ve arzî musibetlerin geldiği de aynen görülmektedir ve daha dehşetlileri de görülecektir.

Not: Haşiyeler bu Esrarname’yi hazırlayan hey’ete aittir. [51] (Esme-l Mesalik Lieyyam-il Mehdîyy-il Meliki Li Küll-id Dünya Biemrillah-il Malik, Kelde bin Zeyd-216)

[52] (Esme-l Mesalik Lieyyam-il Mehdîyy-il Meliki Li Küll-id Dünya Biemrillah-il Malik, Kelde bin Zeyd-132)

[53] (Ebu Davud-4077, Ahmed-2/133)

[54] (Naim bin Hammad Kitab-ul Fiten-291)

[55] (Kitab-ı Hermeciddun, Emîn Muhammed Cemalleddin-20)

[56] (Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseyni)

[57] (El-Burhan Fî Alamat-i Mehdî-yi Ahir-iz Zaman)

[58] (Naim bin Hammad Kitab-ul Fiten-121)

[59] (Naim bin Hammad Kitab-ul Fiten-205)

[60] (Buhari, Müslim, Tirmizi, İbni Mace, İmam Ahmed)

[61] Vakit gaz.1-3-2003.Asım Yenihaber.

[62] Yeni Şafak. 26-2-2003.

[63] Milli Gazete.26-2-2003.

[64] Yeni Şafak. 28-3-2003.

[65] Star gaz.28-3-2003,Yeni Şafak.26-3-2003.

[66] Zaman. 28-3-2003.

[67] Zaman.29-3-2003.

[68] Yeni Şafak.28-4-2003.

[69] Yeni Şafak.20-4-2003.

[70] Milli Gaz.12-3-2003 .

[71] T.Kıvanç.16-3-2003.Yeni Şafak.

[72] Akşam.13-3-2003.

[73] Cinlerin esrarı.İmam-ı Şibli.Mütercim.M.Ferşad.368.




LAWRENS

LAWRENS

-Lawrens,bir çok İngiliz ajanı içerisinde imtiyaz edilip,başrolde oynanan oyuncu olarak takdim edilen kişi.

-Lawrens-in tüm hedefi,Osmanlıyı Arabistan yöresinden kovmak idi.

-Bir asırdır sürdürülen,son günlerde devreye konulan Kürt kartı,Lawrensin başlattığı proğramın devamı niteliğindedir.

-“ Arap Birliği, Arapların, Osmanlı Devleti’ne karşı koyma denemesi için I. Dünya Savaşı sırasında Almanlar’ın daha sonra İngilizler’in gerçekleştirmek istedikleri eski bir rüyaydı. Lawrens’in Arap lejyonunun anlamı da buydu. Büyük İngiliz rüyasıyla büyük Müslüman dünyası içinde Osmanlı Devleti’ni Arap halklarıyla çatıştırmaktı.”

-Dün Lawrensin uygulamaları ve bugün devam ettirilen politikalar;islâmın dışa açılmasını engellemek,içine kapanmasını sağlamaktır.

-“ Bu arada İngilizlerin Arabistan’da Cemaleddin Efgäni ve meşhur casus Lawrens yolu ile hilafet meselesini kurcalamaya başlamaları üzerine, Sultan Abdülhamid de bölgeye büyük bir derviş kafilesi gönderdi. Aynı şekilde bir kafileyi de Hindistan’a gönderen Padişah, böylece İngilizlerin propagandalarını etkisiz kılmaya çalıştı. Padişah’ın bu faaliyetleri üzerine İngilizler onu saltanattan uzaklaştırmadıkça emellerine kavuşamıyacaklarını anladılar. Bunun için İttihad ve Terakki Cemiyetinin faaliyetlerine hız verdirdiler. Başta Adana olmak üzere memleketin çeşitli yerlerinde isyanlar çıkardılar. Neticede İttihad ve Terakki Partisine mensup bazı Türk subayları, Padişah’ı, Kanun-i Esasi’yi ilan etmeye zorladılar.”

-Hedefinin başında,İslâm dünyasının mayası olup,birliği tesis eden Hilafeti yıkmak idi.Ve uğurda gayret gösterip,başarıya ulaştı.Ancak bu konuda yalnız değildi.İç ve dış destekle bu işi yürütüyordu.

-Lawrens bir sembol oldu.Bir devletin yani İngilterenin kin ve hıncını boşaltan bir kişi olarak şekillendi.

-Bildiği iyi Arapça sayesinde halk içerisinde onlardan biri gibi görülüyor,faaliyetlerini rahatça yürütüyordu.

-“ Lawrens, İngiltere’de yazdığı çeşitli mektuplarda: “Osmanlıların kökünü Suriye’den kazımak için çok uğraştım” diye bir ifade kullanmaktadır.”

-“ Lawrens, Osmanlı vatandaşı olan Boutagy’e para karşılığında kendisiyle çalışmasını teklif eder. Boutagy Osmanlılar’a ait her bilgiyi tesbit edilen günde Lawrens’e aktaracaktır. Kurulan teşkilat sayesinde çok kıymetli siyasi ve stratejik vesikalar elde ediliyor, anında Lawrens’e aktarılıyordu. Osmanlı Devleti’nin Süveyş bölgesi’ne asker çıkarmak isterken, bundan vaz geçip Çanakkale’yi daha kuvvetli bir şekilde müdafaa edeceği öğrenilmişti. Bu haberleri getirenlere Lawrense fazlasıyla cömert davranıyordu. Ve bilinmeyen Lawrens’in sonradan Gizli Teşkilat’da haritalama işinde vazifeli olduğu söylendi.”

-“ Lawrens, yeni bir fikirle tekrar sahnededir. Kahire bürosuna çektiği telekste bu fikrini belirtir: “Şayet Osmanlı İmparatorluğu (!) yıkılır Sultanda ortadan kaldırılırsa, ki Halifelik Yavuz Sultan Selim’den beri Osmanlı hanedanının tekelindedir, böylece Halifelik tekrar Hz. Muhammed’in ailesine geçebilecektir. Halen Mekke Şerifi Hüseyin, eğer yukarıda izah ettiğimiz hadiseler vukuu bulursa, Halife olacak ilk namzettir.”

-“ En çok işe yarayacak adam Hüseyin’dir. Mekke Şerifi Hüseyin, yaşlı bir din adamıdır. Hüseyin, Mekke Şerifi olmadan önce Osmanlı İmparatorluğundaki (!) vazife yeri İstanbul’du. Ancak bütün dini liderler arasından kendisi seçilerek Mekke Şerifliğine getirilmişti. Arabistan’daki liderler içinde Arap asıllı tek şahsiyet olmasıdır. Bu yüzden Mekke Şerifi Hüseyin, Arap Milliyetçileri arasında en az muhalifi bulunan lider olarak kabul ediliyordu. Zaten bütün bu hususiyetlerinden dolayı da Arap isyanının lideri olarak sahnede Hüseyin’i görüyoruz.

Tamamen Lavrens’in şahsi kabiliyetinin bir eseri olarak, daha açıkçası buna dayanan bir hareketle “isyan” Mekke’yi almış, Hicaz’ın büyük bir kısmını ele geçirmiş ve böylece “Büyük isyan” haline gelerek Medine’nin önüne gelip dayanmıştır. Şimdi asıl mesele Hacca giden tren yolunu kesmekti. Bunu yapmakla da “Haremeyn”i de kaybeden Türklerin (!) bölgedeki varlığına son vermek demekti. Buda Deraa’yı işgal etmekle mümkün olabilirdi. Hemen İngilizlere başvuran Hüseyin, Hicaz tren hattını bombalamak için “Hofitzer” ve dağ topları almasına rağmen, yinede hattı yarma imkanı bulamamıştı.”

-Lawrens aynı zamanda bir homoseksüeldir.

-Asırlardır Osmanlılar tarafından Necib kavim olarak değerlendirilen Araplara bu noktadan yaklaşan Lawrens,onlara başlı başına bir pâye vererek Osmanlıyı reddetmelerini,onların boyunduruluğundan kurtularak müstakil ve tek bir millet olma avutmacalarıyla onları bizden,bizleri de onlardan koparmıştır.1.Dünya savaşı ile bu kopmalar baş göstermiştir.O kutsal topraklar elimizden çıkmıştır.

– Orta Doğu bölgesinde Arap milliyetçiliği ve ırkçılığını yürüten Getrude BELL, Captain Shakespeare ve Thomas Edward LAWRENS birinci sırada gelir.

– LAWRENS, 1888’de doğmuş ve Zengin bir aileye mensuptur. Oxford Üniversitesi’nde arkeoloji tahsil görmüştür.. Arabistan, Suriye, Mısır ve Filistin’ de çeşitli araştırmalar yapmış;Ortadoğu üzerine o insanlardan yaşayış yönüyle farklılık arzetmemektedir.Ve bir motorsiklet kazasından sonra 19 Mayıs 1935’te Londra’da ölmüştür.

-Lawrens bir şeyh kıyafetiyle bol paralar sarfederek emellerini gerçekleştirmiştir.

-Lawrens şöyle diyor:”Araplar hiçbir zaman bir bayrak altında toplanamayacaklar ve tek bir devlet olamıyacaklardır.Onlar için en mükemmel bir idare,Türk idaresidir.Biz kendi menfaatlarımızın icabı olarak ihtiyarlamış ve değişen şartlara göre yaşama gücünü tazelememiş bu idareyi yıkacağız ve istediklerimizi elde edeceğiz,fakat hiçbir zaman Türk’lerin yerini alamayacağız.Bu yer,ebediyen boş kalacaktır.”[1] -“İngilizler İslâm devletleriyle aramızı açtılar.Osmanlılara çok çektirdiler.İngilizler ve Fransızlar da çok çekecekler.”[2]

10-5-2003

Mehmet ÖZÇELİK

[1] Geçmişi Bilmek-1-M.Kafkas.sh.74.

[2] Feyizlerden Damlalar.M.Feyzi Efendi.M.Özdağ.