TESBİTLER MOBİL UYGULAMASI

TESBİTLER MOBİL UYGULAMASI




ADALET MERHAMETTEN ÖNCEDİR

ADALET MERHAMETTEN ÖNCEDİR

Evet, Allah-ın adaleti merhametinden önce gelir.

Öyle ki; Allah-ın merhameti her şeyi kuşattığı gibi, adaleti de merhametini kuşatmıştır.

Peygamber Efendimizin bu konudaki uygulaması ile ilgili olarak; Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Benî Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyşlileri çok üzmüştü. Onlar:
– Bu konuyu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kim konuşabilir, diye kendi aralarında müzakere ettiler. Bazıları:
– Buna Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sevgilisi Üsâme İbni Zeyd’den başka kimse cesaret edemez, dediler. Üsâme, onların istekleri doğrultusunda Resûlullah ile konuştu. Bunun üzerine  Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Üsâme’ye:
– “Allah’ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun?” diye sordu; sonra ayağa kalktı ve halka şöyle hitap etti:
“Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından soylu, mevki ve makam sahibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim. “[1]

-Fetönün cezalandırılması konusunda da merhamet değil, adalet öne çıkmalıdır.

Ancak Kur’an-ı Kerim-de geçen şu ayeti kerime de unutulmamalıdır.

“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” [2]

-Fetönün Cıa ile beraber giriştiği 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin birinci hedefi devleti ele geçirmekten ziyade, toplumsal çatışmayı oluşturmaktı.

Büyük bir Suriye veya Mısır gibi, en azıyla.

-15 Temmuz 2016 başarılı olsaydı, Fetö Humeyni gibi bir kahraman edasıyla Türkiye-ye gelecek, darbe yapan Kenan Evren gibi alkışlarla karşılanacak ve de gerçek yüzü görünmeyecekti.

Başarısızlık onun 60 yıllık kirli ilişkilerini ortaya çıkarmış oldu.

Başarılı olmadıysa da mutlaka bunların bir B ve C planları bulunur.

İşte onlar gerek askeriye ve gerekse de devletin bir çok birimlerinde kripto olarak bulunmaktadır.

Ancak bu başarısızlıklarının en büyük bir diğer tehlikesi ise; kendilerinin de içinde olduğu bazı insanları Fetöcü göstererek görevden alma yoluna gitmeleridir.

Nitekim bunu Ergenekon operasyonunda da yaptılardı.

Görevden haksız yere alınanların ve de onların yakınlarının oluşturacakları memnuniyetsizler grubu toplumdaki ateşi yükseltecek ve de tetikleyecektir.

Haksız alınmalara hasseten dikkat edilmeli.

Şahit olunmaktadır ki; Fetöden dolayı görevden alan hakim, bir müddet sonra kendisi de Fetöden ve Bayloktan içeri alınmaktadır.

Adaleti gerçekleştirirken zulümden sakınılmalıdır.

Zulüm adaleti perdeler ve erteler.

Haberde;” 3 bin polise dönüş umudu

FETÖ’den açığa alınan ve ihraç edilen 3 bin polisin ismi, ele geçen 2 terabaytlık karttaki ‘mahrem imamlar’ın fişleme listesinde örgüt mensubu olmayanlar arasında çıktı.”[3]

-Fetö büyük oyunun anahtarıdır.

-FETÖ Bahoz Erdal’a bile sahip çıktı.[4]

Eğer doğruysa, demeyeceğim çünkü o kadar doğruluğuna dair olumsuz ve ihanet uygulamaları mevcut ki, yeni bir ifşa da; “A Haber’de yayınlanan Yazboz programında konuşan PKK-YPG yöneticisi itirafçı terör örgütünün İslam dinini kullanarak beyinlerini yıkadığını ifade etti. FETÖ’cü polisler sayesinde rahatlıkla sınırı geçip hendek kazdıklarını söyleyen itirafçı BND ve CIA ajanlarının kamplara gelip kendilerine eğitim verdiklerini dile getirdi.”[5]

Abd ye Fetö için gönderilen yüzlerce klasörü okumazlar.

Okumaları için ahmak olmaları ve kendilerini yalanlamaları gerekir.

Zira Cıa kullandığı insanı bilmez mi?

Ancak alt kademeden bir memura dosyalara bakmasını, içlerinde bulunan belgeler içinde kendilerinin fazladan bilmedikleri bilgi ve belgelerin olup olmadığını öğrenmek amacıyla öylesine bir gözden geçirirler.

MEHMET ÖZÇELİK

10-05-2017

 

[1] Buhârî, Enbiyâ 54, Megâzî 53, Hudûd 11, 12; Müslim, Hudûd 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 4; Tirmizî, Hudûd 6; Nesâî, Sârik 6; İbni Mâce, Hudûd 6.

[2] En’âm Sûresi, 6:164; İsrâ Sûresi, 17:15; Fâtır Sûresi, 35:18; Zümer Sûresi, 39:7.

[3] http://www.habervaktim.com/haber/507312/3-bin-polise-donus-umudu.html

[4] http://www.seslimakale.com/videodetay/ersin-ramoglu–feto-bahoz-erdala-bile-sahip-cikti-20806

[5] http://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/pkk-yoneticisi-itirafcidan-feto-gercekleri

 




BU MİLLİ EĞİTİM BİZİM Mİ ?

BU MİLLİ EĞİTİM BİZİM Mİ ?

İlk verilecek cevap; Eğer bize aid olsaydı, bizim bizi ve bize aid değerleri anlatırdı!!!

Geçmişine küfretmez, sadece geçmişinden kopuk olarak Atatürk ve onun dönemine yönelik bir eğitim olmazdı!!!

Kırk yamalı bohça olan eğitim, hala bizim eşyalarımızı taşımamaktadır.

Başkalarının değirmenine su taşımaktadır.

İşte en belirgin belgesi;

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, eğitim sistemindeki bozulmayı, ”1945’e kadar İngiltere’nin sömürgesiydik. 1945’ten sonra ABD’nin sömürgesi olduk. Milli Şef İsmet İnönü 1947 tarihinde yaptığı resmi (Fulbright) anlaşması ile Türk Milli Eğitim sistemini ABD’lilere teslim etti”

Araştırmacı-Yazar Yılmaz Dikbaş ‘Atatürkçüler Yenildi’ isimli kitabında bu anlaşmayı “ABD ile imzalanan ikili anlaşma gereği, sekiz kişiden oluşan bir Eğitim Komisyonu kuruldu. Bu komisyonun adı Fulbright Eğitim Komisyonu idi… Bu Komisyonun görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programlarını belirlemekti. Türk ulusunun geleceği olan gençlerin eğitimi, yarısı Amerikalılardan oluşan bir komisyona bırakılıyordu” şeklinde özetliyor.[1]

-Müfredatın değişmesi için sunulan teklifte Milli Eğitim Bakanlığına Müfredat için 10 günde 112 bin müracaat ve teklif olmuş. Bu alanın boşluğunu, bu müfredatın bize aid olmadığını ve bir asırlık ihtiyacı gösteriyor.

Bir eğitimci olarak bizzat ben, bir Din Dersi öğretmeni olarak bir Milli Eğitim müdürü tarafından baş örtüsünü anlattığım için sorgulandım, oradan bir şey tutturamayınca da, sen sevdiriyormuşsun diyerek baş örtüsünü sevdirmeyi suç olarak dile getirmektedir.

Bu kişi Bakandan sonraki adamı olan milli eğitim müdürüdür.

Ve daha da garibi göreve başlayacağım 24 Ocak 1986 da parmağımda gümüş yüzük olduğundan dolayı beni 2,5 saat göreve bir türlü başlatmayan o milli eğitim müdürünün müdürüdür.

Öğretmenler toplantısında sanki toplantıyı İngiltere, fransa, yunan askeri düşmanı işgal etmiş gibi, okulda bir öğrencinin baş örtüsü takmasından dolayı eğitimin en önemli meselesiymiş gibi saatlerce bunun üzerine konuşuldu.

Bu gibi kirli ve lekeli uygulamalarının fazlasını sizde bilmektesiniz.

Bu milli eğitim benim milli eğitimim olabilir mi?

İşte dünya ve ahiret zilletine sebeb olacak uygulamalardan küçük bir hatırlatma;

-Bu milletin değerlerine hakaret edenler, baş örtüsüne saldıranlar, namazı engelleyenler, dini insanların dünyasından tecrid etmeye çalışanlar; acaba şu anda nasıl yaşıyorlar?

Daha doğrusu yaşıyorlar mı? Yaşayabiliyorlar mı?

Çarşıya ve akrabalarının arasına çıkabiliyorlar mı?

Yüzleri kızarmıyor mu?

Ölünce kendilerini yaratan ve bunları emreden yaratıcının huzuruna hangi yüzle varacaklardır?

Yoksa utanmayı yitirmişler mi?

Vicdanları buna nasıl dayanabilmektedir?

Nasıl bir kalptir ki bunu nasıl kabul etmektedir?

Bu insanlar dinin sahibine, O’nun emirlerine muhalefet edenler kendilerini yaratan bu yaratıcıdan başkasına gidemeyeceklerine göre, O’na nasıl varacaklar?

Diyecekleri şeyleri hazır mı?

Hangi yüzle???

Düne kadar bu dine her türlü engellemelerle mani olanlar, bu gün ise dinin içinden bu dini bulandırmaya, sulandırmaya, vurmaya çalışmaktadırlar…

Milli eğitimi bizi temsil etmeyen bir eğitim sitemi olarak görmek istemiyoruz.

İşte bir kıssa;

Cahiliye döneminde yaşamış Muaydî isminde bir şair varmış. Yazdığı şiirlerle meşhur, ancak çok çirkin bir insanmış.
Bazıları onu merak edip görmeye gelir ama çirkinliği karşısında şok olup, keşke görmeyeydim dermiş.

Bu hadise zamanla İslam kültürüne de geçmiş:
“Muaydi‘yi duyman, onu görmenden evladır. Zira gördüğünde, duyduklarının tılsımı bozulur.” manasında bir deyim olmuş.

TESMEU BİL MUAYDİ HAYRUN MİN EN TERAHU.

Dışı kalaylı içi vayvaylı bir eğitim sistemi.

MEHMET ÖZÇELİK

08-03-2017

 

 

[1] http://www.milligazete.com.tr/eti_bizim_kemigi_amerika%E2%80%99nin/456030

 




OSMANLIYLA KIYAS KIYAS-I MAAL FARIKTIR

OSMANLIYLA KIYAS KIYAS-I MAAL FARIKTIR

Yüz yıldır Osmanlıya cephe alarak, düşmanlığını açık açık dile Getiren Chp- nin bu günkü genel başkanı Kılıçdaroğlu, kendisine ve geçmişine bakmadan Osmanlıya laf atmaya, onunla kendisini veya mensublarını, aynı kendi yolundan gidenleri kıyaslamaya çalışmaktadır.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz gün Uşak’ta yaptığı konuşmada “Koca Osmanlı diyorlar. Bir kilo şeker üretemeyen Osmanlı ile övünüyorlar. ” dedi. Şekerin Cumhuriyet’in ilanından sonra 1926’da Uşak’ta üretildiğini söyledi..[1]

Bu adam birde bu milleti idare etmeye hevesli.

Bu milletten kopuk birisi, hiçbir zaman bu milletin iradesiyle bu milleti idareye layık da değildir, idare etmesi hayal olur.

Zaten bundandır ki, meşru yolla gelemeyeceğini bilenler, gayrı meşru darbe yollarıyla bunu 1920- lerden itibaren tek şef dönemiyle ve 1960- dan beri de darbelerle yönetmişlerdir.

Bunlar bu milletin yöneticileri değil, İngilizin, Abd- nin, Almanyanın yönetici temsilcileridirler.

Buna cevap tarihçilerden hemen geldi. Anladıysa ağzının payını almış oldu.

Tarihçiler, şeker üretiminin Osmanlı’da ilk defa 1. Murat zamanında 1382 yılında Bursa’da yapıldığını söylediler.[2]

Zira Osmanlı şekeri de üretti, satışını da yaptı.

Buna kısaca kıyas-ı maal-farık denir.

Yani kıyasa bile girmez. Arasında kıyasa girecek bir benzerlik bile yokken, hakikat dışı bir haldir.

Arapça tabirle; İ’rabdan mahalli bile yoktur.

Yani gramerin içerisine bile giremez ki, mukayese edilebilsin!

O halde biz kıyas yapalım mı?

Kim kiminle mukayeseye giriyormuş;

Aslında böyle kıyas için insanın; Tuzluyayım da goğmayasın, bire goğmuş, diyesi geliyor.

Cumhuriyetin ilanından beri, milletin istekleri doğrultusunda gayret gösterip birisi idamla, diğeri zehirlenerek, diğeri de bir çok darbelerle ortadan kaldırılmaya çalışılan Menderes-Özal-Erdoğan-ı hariç edersek, ne yapıldıklara şöyle bir mukayeseyle göz gezdirelim;

Osmanlının asırlardır yaptığını yıllarca yazmakla tarihçilerimiz bitirememiştir.

Sadece Osmanlının yaptıklarını değil, sadece onun yerine ikame ettirilen cumhuriyetin yıktıklarını söylesek karanlıkta kalırsınız.. Tüm lambalar söner.

624 yıl boyunca 24 milyon m2 alana küçük söğüt gibi bir kasabadan çıkarak adaleti tesis etmesi düşmanı bile takdire sevkedecek bir harekettir.

O halde  1920 de İstanbulu işgal edip tek kurşun sıkılmadan orayı terkederek yerine oturtturduğu Kemalizm ve onun partisi olan Chp ile bir asırdır kavga, kıtlık, köksüzlük, bereketsizlik, dini, Kur’an-ı yasaklama, 18 yıl boyunca 1400 yıl süreyle devam eden ezanı asliyetinden uydurma sözlere çevirmesi, onlarca yıl bir başörtüsü savaşı ile fransızın bile yapmadığını yapması, bir gecede harf inkılabı ile 17 milyon insanı cahil ve okumaz yapmasıyla beraber, islam dünyasından koparması, müflis bir tüccar gibi veya babasının biriktirdiği malı çar-çur eden vefasız ve haylaz çocuk gibi 24 milyon m2-yi 5 milyona ve oradan da cumhuriyetle beraber 780 m2- kareye düşürmesi, küçük bir devleti bile idareden aciz kalarak çoğunluğu azınlığa feda ettirip, azınlığı dahi memnun etmeyen bir yönetimin neyiyle gurur duyulabilir.

Bu gün asırların dahi yazmakla bitiremeyeceği olumsuzlukları basit sloganlarla kapamak mümkün değildir.

Veya bir Osmanlının yetiştirdiklerine bakın, bir de cumhuriyetin yetiştirdiklerine.

90 yılda 65 hükümet kurmuş bir devlet, hangi Osmanlı devletine benzer ve onu idare edenler hangi Osmanlı padişahının haşmetindedirler.

Geçmişine küfredenler, geçmişi olmayan, geçmişinden kopuk kimselerdir.

Küfrü kendileri hak ederler.

Geleceğe ancak geçmişteki değerlere sahip çıkılarak gidilebilir ve varılabilir.

Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz ve de olamaz.

Kısır zihniyetin kısır insanları, geçmişi olman kimselerdir.

MEHMET ÖZÇELİK

22-01-2017

 

[1] http://www.ahaber.com.tr/webtv/gundem/kilicdaroglunun-bir-kilo-seker-uretemeyen-osmanli-sozune-seker-gibi-yanit

[2] http://www.yeniakit.com.tr/haber/beylikler-doneminde-bile-seker-uretiliyordu-249332.html




GENÇLİK VE KARDEŞLİK

GENÇLİK VE KARDEŞLİK

Hepimiz kardeşiz..

Bizleri birbirimize bağlayan sebebler ise gayet çoktur.

Bizi birbirimizden ayıran sebebler ise, his ve hevesin dışında hiç durumundadır.

-Ebu Hureyre Hazretleri, Resul-i Ekrem (S.A.S.) den rivayet ediyor:

Peygamber Efendimiz buyurmuşlardır ki:

“Mü’min mü’minin aynasıdır; mü’min mü’minin kardaşıdır: Onun geçimini

emniyet altına alır, onu arkasından korur.”

Bir Osmanlı şairi de şöyle der:

Zen merde, civan pîre, kemân tîrine muhtaç,
Ebnâ-yı beşer hâsılı birbirine muhtaç.

“Kadın erkeğe, genç yaşlıya, yay oka; hâsılı bütün insanlar birbirine muhtaç.”

-Gençlik akıldan ziyade hissi dinler.

Özellikle gençlik bu kardeşliği perçinlemelidir.

-Gençliğin tehlikesi ise sefahettir.

-Zina etmek isteyen gençle Peygamberimiz arasında geçen bir olay.

Peygamberimiz (a.s.m) Ashabıyla beraber bulunuyordu. Bir genç çıkageldi ve çok saygısızca:

  “Ya Resulallah! Ben falanca kadın ile arkadaş olmak istiyorum, onunla zina yapmak istiyorum.” dedi. Ashab-ı Kiram, bu durumdan çok öfkelendiler. İçlerinden gazaba gelerek genci dövmek ve huzuru Rasulullah (asv)’dan çıkarmak isteyenler oldu. Bazıları bağırıştılar. Çünkü genç çok hayasız konuşmuştu.

 Sevgili Peygamberimiz (a.s.m) “Bırakın o genci.” buyurdu. Rasulullah (asv), genci yanına çağırdı, dizinin dibine oturttu. Gencin dizlerini kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu ve:

  “Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi?” diye sordu. Genç hiddetle:

 “Hayır Ya Rasulallah.” diye cevab verdi. Rasulallah (asv):

 “Öyle ise o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar.” Sonra:

 “Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin?” diye sorduklarında genç :

 “Hayır, asla!” diyerek hiddetleniyordu.

 “Şu halde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez.” buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (a.s.m) mübarek elini bu gencin göğsüne koyarak şöyle dua etti:

 “Allah’ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. Namusu ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla.” buyurdu.

 Genç, Rasulullah (asv)’ın huzurundan ayrıldı. Bir daha günah işlemediği gibi böyle bir kötü düşünce aklından bile geçmeden yaşadı!”[1]

**********************   

-Duyguları söndüren günahlardır.

İnsan bu dünyaya duygularını açmak ve de geliştirmek için gönderilmiştir.

Yani bir tarla mesabesinde olan bu dünyada insan, hem ekmek ve de hem de ekilmek için gönderilmiştir.

Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök, yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a’mâlin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz’î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder.”[2]

-Bazen büyük ve güzel bir proğram bir dosyanın eksikliğinden dolayı çalışmaz.

İslamın namaz ve tesettür üzerinde durması, açılmayan veya açılmayacak olan duyguların açılımını sağlamak amaçlıdır.

-İğneyi kendimize batırmalıdır.

Çocukların suçları anne babadan kaynaklanmaktadır.

Gençlik istikametini korumalıdır.

İstikamet ferdi bazda olduğu gibi, devlet çapında da söz konusudur.

-Peygamberimizin ümmetinin uzamasına sebeb, Osmanlının istikametini korumasıdır.

Bu ümmete ihsan edilen beş yüz yıllık bir süredir.

MEHMET ÖZÇELİK

24-12-2016

[1] Müsned, 5/257.

[2] Bk. Lem’alar, On Yedinci Lem’a, On Dördüncü Nota

 




HALEP YANIYOR İNSANLIK ÖLÜYOR

https://youtu.be/lwHxPnqyym4




ŞUURDAN DAMITMALI MAKALELERİM

YENİ BİR SİTEDE




BÜYÜK OYUN

BÜYÜK OYUN

Büyük oyun.

İran, Irak, Suriye önderliğinde sünni- şii savaşı oluşturulmaya çalışılıyor.

Batıya ortak ve destek olan kuklalar da işin cabası.

Iraklı askerleri Abd askerleri eğitiyormuş…

Kaçırılan ve öldürülen çocuklar…

Misyoner faaliyetleri…

Musul-dan göçe mecbur bırakılacak olan 2 milyon civarında göçmen.

Ancak bundan Abd ve İsrailde zarar görür.

Abd baltayı ayağına vuruyor.

Tilkiye kümes teslim ediliyor.

Batı, Hristiyan dünyası bizi bize kırdırıyor.

Bir yüz yıl daha planlar yapılıyor.

Oyun büyük…

-36 ülkenin Musul savaşı!

Abd terörün başını çekiyor.

Bir asırdır bizde yapılmaya çalışılan alevi- sünni kavgası orta doğuya taşınıyor.

-Yavşakların ve bataklık farelerinin bulunduğu ortama hem islam dünyası ve hem de bizler çekilmeye çalışılıyoruz.

Gitmememiz daha büyük tehlike oluştururken, gitmemizde de hile ve alçaklıklarla –tıpkı rus uçağının düşürülmesi gibi bir ihanetle- bataklığa itileceğiz.

Gitmesek sürekli saldırı devam edecek, bir yarım asır daha sürdürülecek ancak gittiğimizde de boş durmayacaklar, her türlü hileyi ve tahriki deneyeceklerdir.

Tarihte çıkarılan şii isyanlarına bu sefer de şii-sünni kavgasına dönüştürülmeye çalışılacak.

İkide bir şii temsilcilerin ileri geri konuşması buna zemin hazırlama amaçlıdır.

Yıllardır bizde sürekli devreye konulan alevi-sünni kavgasını oluşturma, orta doğuya taşınmaktadır.

**********************

Fetö kolay kolay devreye konulması düşünülen bir plan ve proje değildi ve değildir.

Ancak Türkiye-nin maddi ve manevi hızla gelişimi , pkk ve gezi olaylarının bir netice vermemesi başta Abd ve batıyı mecburen eldeki kozu devreye koymaya sevk etti.

Erken doğum yaptılar.

Allah-ın yürü dediği bir ülkeyi ne Fetö ve ne de Hristiyan dünyası durdurabilir ve durduramadı da.

Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes

Ey kahpe rüzgar her nereden esersen es.

-15 Temmuz da başarıya ulaşılamaması, bunun bundan sonra da bırakılacağı anlamına gelmez.

-B planı kaos oluşturmak.

Yapılan pislikleri deşmek ve deşifre etmek.

Üniversite sınavları, asker ve memurluktan atılanlar ve bunların akrabalarını tahrik ederek arkalarına alıp kaos, isyan ve fitne oluşturmak.

-Gerçekten Gülenin halefi kim?

Yoksa soyu güdük mü kalacak!?

Siyasette halefi tayin edildiği gibi, dinde de halefi tayin edilip beslenmekte ve desteklenmekte midir?

Kim?

Görünen köyün sakinleri…

-Karıncayı incitmeyenler, bu millete bomba yağdırdılar.

Dinlere toleranslı olanlar, Müslümanlara düşman oldular.

Başkalarına hırsız diyenler, hırsızlar kralı çıktılar.

Müslümanlara ve cemaatlara mesafeli yaklaşanlar, teröristlere dost çıktılar.

Aynı zihniyetin temsilcisi olan  Ergenekon ve derin devlet millete parasını ve hakkını vermeyip engelliyordu.

Yerine geçen paraleller ise, millete verilen ve de kazanılanları milletin elinden alıyorlardı.

*FETÖ İLE PKK ARASINDA KORDİNASYONU SAĞLIYOR.

Bugün, Samih Teymur’un soruşturma dosyasında FETÖ ile PKK arasında koordinasyonu sağlayan önemli isimlerden biri olduğu iddia edildi. Savcılık soruşturmasında Batman’da görev yapan 1. Sınıf Emniyet Müdürü Doç. Dr. Teymur’un Kuzey Irak’a gidip Kandil’e çıktığı ve burada görüşmeler yaptığı yer alıyor.

ÇÖZÜM SÜRECİNDE ŞEHİRLERE SİLAHLARI SOKMALARINA MÜSADE ETMİŞ.

Çözüm sürecinde PKK’nın Güneydoğudaki şehirlerde silahlanma ve hendek kazma çalışmalarında da yine Teymur’un ismi ön plana  çıkıyor.[1]

*PKK’nın Suriye uzantısı PYD, Fırat’ın batısında işgal ettiği Münbiç‘te yoğun misyonerlik faaliyeti yürütüyor.

PKK-PYD himayesinde çalışan ‘Özgür Burma Muhafızları’ isimli misyoner örgüt, çalışmalarını özellikle yetim ve öksüz çocuklar üzerinde yoğunlaştırdı. Son 3 ayda 50’den fazla çocuğun yakınlarından alınarak, ‘eğitim’ gerekçesi ile bilinmeyen yerlere götürüldüğü bildiriliyor. Münbiç merkezli çalışan ve radikal görüşleriyle dikkat çeken misyoner örgüt, sağlık ve eğitim alanına özel önem veriyor. Hristiyan misyonerler onlarca çalışanıyla tüm bölgeyi tarayarak Esed, DAEŞ ve PYD ile yapılan savaşlarda anne babasını kaybeden çocukları ‘eğitim’ bahanesiyle yakınlarından koparıyor.

PYD ile birlikte bölgenin Hristiyanlaştırılması için mücadele veren örgüt, Münbiç ve çevresine çok sayıda Arapça broşürler dağıttı. Broşürlerin kapağında ‘Tanrınız kim?’ sorusu yeralırken, ‘teslis’ inancına dayalı uzun cevaplar eşliğinde Müslüman halk üzerinde propaganda yürütüyor.[2]

*Irak ordusunda üst düzey askeri bir yetkili, Musul‘u kurtarma operasyonu çerçevesinde farklı cephelere konuşlanan Irak askerleri arasında Şii milislerin de olduğunu söyledi. Türkiye, ABD’yi “Şii güçleri bölgeye giderse yüzyıllık mezhep savaşları başlar” diye uyarmıştı..[3]

*18 BİN SAVAŞÇI
Örgüte yönelik katılımları önlemek için sınırda önlemlerini artıran Türkiye, Suriye’de savaş başladığından bu yana 93 ülkeden 12 bin 520 kişiye yasak koydu. Bunlardan 220’si İngiliz, 2 bin 844’ü ise çeşitli Avrupa Birliği ülkelerinin vatandaşları. Ayrıca Türkiye’ye yasadışı yollardan girdiği tespit edilen ve haklarında batılı ülkelerden herhangi bir bilgi gelmeyen 1154 kişi de istihbarat birimlerince yakalanarak sınır dışı edildi. Bunlar arasında 19 İngiliz, 349 da AB’ye üye ülke vatandaşı bulunuyor. Uzmanlar, Türkiye’nin kendi imkanlarıyla sınırdan geçişini önlediği 12 bin 522 kişiyle IŞİD’in Irak ve Suriye’de bir ‘tümen’ kurabileceğini söylüyor. ABD’li istihbarat yetkililerine göre ise halen Irak ve Suriye topraklarında 18 binden fazla yabancı savaşçı barınıyor.

Türkiye, sınırı geçip IŞİD’e katılmak isteyen 93 ülke vatandaşı 12 bin 522 kişiyi sınırdan geri çevirdi. Yasak konulan kişi sayısı ordu düzeninde bir tümene eşit. Geçtiğimiz günlerde İngiliz vatandaşı 3 genç kızın otobüsle Suriye sınırına gidişi ise önlenememişti.[4]

*CIA Direktörü , ‘ Şam’daki hükümetin ve siyasi kurumların çökmesini istemiyoruz’ ifadesini kullandı.[5]

 

Mehmedim başlar yüksekte / Ölsek de sevinin Eve dönsekte

Sanma bu tekerlek kalır tümsekte

Yarın elbet bizim elbet bizimdir.

Gün doğmuş gün batmış, Ebed bizimdir. N. Fazıl.

MEHMET ÖZÇELİK

19-10-2016

[1] http://www.haber7.com/guncel/haber/2173093-fetocu-emniyet-muduru-buna-da-goz-yummus

[2] http://www.haber7.com/guncel/haber/2173199-pydnin-kolladigi-misyonerler-boyle-calisiyor

 http://www.yenisafak.com/dunya/besinci-kol-istavrozu-2548070

[3] http://www.ahaber.com.tr/dunya/2016/10/16/musulu-kurtarma-operasyonunda-sii-milislerin-de-oldugu-iddiasi

[4] http://www.yenisafak.com.tr/gundem/isid-tumeni-sinirdan-dondu-2091225

[5] http://www.habervaktim.com/haber/409823/esedin-devrilmesini-istemiyoruz.html

 




AJANLAR SAVAŞI

AJANLAR SAVAŞI

*Evvelden bir ajan olarak Lawrens vardı ve yetiyordu.

Yüz sene önce islam dünyasını değiştirmek için vitrine konulan bir ajanla işlerini yaptırıyorlardı.

Yüz sene bu gün ise sadece vitrinde yüzlerce ajanla bu işler sürdürülmeye çalışılmaktadır.[1]

Şimdi ise yüzlerce…

İngiliz ajan Gezi’ye katılın dedi.

PKK’nın Marmara sorumlusundan kan donduran ifadeler… 15 yıldır örgütte yaşadıklarını Gerçek Hayat dergisine anlatan Botan Zaxros şok açıklamalarda bulundu. Örgüt yapılanmasından PKK-DEHAP işbirliğine, Gezi olaylarından Gülen Grubu’nun örgütle ilişkisine dair çarpıcı itiraflarda bulunan Zaxros, Öcalan-Bayık çekişmesini anlattı.[2]

– Cizre’de yerel kaynaklar tarafından sıkça dillendirilen bu iddiaya göre 18 İngiliz ajanının varlığı tespit edildi.[3]

-MİT Kontrterör Merkezi eski Başkanı Mehmet Eymür’den şok açıklamalar: Yabancı istihbaratçılar Türkiye’de cirit atıyor. 1950’den itibaren 50 yıl Türkiye’yi Türkler yönetmedi. Başta ABD olmak üzere Rusya, İngiltere, İsrail ve diğer ülkeler bizi rahat bırakmıyor.[4]

– Suriye’deki kriz başladığından beri, Türkiye’nin doğusu casus yuvası haline geldi. Gizli kameralara yakalanan İran ajanları… Sayıları artırılan CIA görevlileri… Almanlar, Fransızlar, İngilizler… Neredeyse her köşe başından bir istihbaratçı çıkmaya başladı. Peki kim bu insanlar? Birbirlerinin ayaklarına basmadan nasıl çalışıyorlar? Nerelerde kalıyorlar? Amaçları, çalışma yöntemleri ne? 1986 ile 1989 yılları arasında İstanbul’daki CIA ekibinin direktörlü olan ve 18 yıl Amerikan ajanı olarak çalışan Philip Giraldi’ye bunları sorduk.

– Bölgedeki istihbaratçılar nasıl çalışır, oradan başlayalım.
– Önce kaynak bulmayı denersin. Bunu ya Amerikalı ya da Türk istihbaratçılar yapar.

– Tüm bunları yaparken bir istihbaratçının temel amacı nedir?
– İki temel amaç vardır. Birincisi, neler olduğunu öğrenmek. İkincisi de işin paramiliter boyutu. Bu gruplara destek verme faslı.
– Desteklemek mi, yönlendirmek mi?
– Yönlendirmezler. Çünkü yeteneklerini ve ne yapacaklarını tam bilemediklerinden yönlendirme konusunda emin olamazlar. CIA’in bugün bölgedeki temel amacı, isyancıların kimlerden oluştuğunu, onları kimin kontrol ettiğini, başarı şanslarının ne olduğunu öğrenmek.

– Kaç CIA ajanından bahsediyoruz?
– Bugün Türkiye’de bu iş için 15-20 arasında CIA ajanının görevlendirildiğini tahmin ediyorum.

– – MİT ve CIA dışında bölgede kaç ajan olduğunu tahmin ediyorsunuz?
– Bellibaşlı her ülkeden birkaç kişi. Birkaç İngiliz, birkaç Fransız, birkaç Alman. Belki Yunanlılar da olabilir ama sanmıyorum.
– Nerede konuşlular?
– Tahminim İncirlik Üssü. Çünkü orası aynı zamanda bir NATO üssü.
– Ya Suudiler gibi NATO’da olmayanlar?
– O başka bir kanal. Katar, Suudi Arabistan Türk Dışişleri ve MİT ile koordineli çalışır.[5]

MEHMET ÖZÇELİK

11-09-2016

[1] http://www.akintarih.com/turktarihi/osmanli/lawewnce.htm

[2] http://www.takvim.com.tr/guncel/2016/01/25/ingiliz-ajan-geziye-katilin-dedi

[3] http://www.yeniakit.com.tr/haber/cizrede-18-ingiliz-ajani-94637.html

[4] https://onedio.com/haber/mehmet-eymur-turkiye-yi-50-yil-turkler-yonetmedi–19094

[5] http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-de-50-ust-duzey-ajan-var-21476142

 




TÜKÜRÜN MİLLETİ ALÇAKÇA VURAN DARBELERE

TÜKÜRÜN MİLLETİ ALÇAKÇA VURAN DARBELERE

Evvelden bir çok görev farz-ı kifaye derecesinde idi. Tıpkı cenaze namazı gibi. Birilerinin yapmasıyla diğerlerinin üzerinden o sorumluluk kalkmaktaydı.

Ancak bu gün tebliğ gibi, vatanın korunması gibi sadece askere bırakılmayacak derecede Farzı ayın mesabesindedir.

Tıpkı 15 Temmuz darbesinde herkesin sokaklara dökülmesi eğer sadece askere ve polise bırakılmış olsaydı, bugün memleketimiz farklı bir pozisyonda olurdu.

Millet takdire şayan bir şekilde farzı ayın olan görevini yerine getirmiştir.

Ve yine ilk defa bir asırdan bu yana hakimiyet kayıtsız şartsız milletin olmuştur.

*Uzun zamandır Erdoğan-ın devrilmesi için Tebbet okuyanlar, sadece kendi sonlarını belirlemekle kalmadılar aynı zamanda o beddua milleti temsil eden Erdoğan-a değil, bombalar bir kısım milleti vurdu.

O bombaları atanın ve onlara destek olanların elleri kurusun.. kurudu da… Yaptıkları onlara bir fayda da vermedi. Onlar dünyada da ahirette de cehenneme ve cehennemi hale düşecek ve atılacaklardır. Onlara yardım eden ablalarda sırtlarında yüklerle, gereksiz ve yersiz uygulamalarla uğraşmalarından dolayı boyunlarında ve üstlerinde büyük bir yük ve sorumlulukları olduğu halde…

*Bütün milletler kurdun avına saldırdığı gibi saldıracaklar…

Dünya köpekleri ellerinde kazma, kürek ve taşlarıyla olanlara saldırdılar.

Değnekli dedeler, göğsü imanlı gençler, nene hatunlar, ellerinde çakıl taşlarıyla çocuklar nöbete çıktılar, içinde kazmanın sapı gibi bizden görünenler de vardı.

Tıpkı Çanakkale-deki gibi, yine de iman tekniğe meydan okumuştu.

Yerden atılan taşlar, havadaki jetleri düşürüyor, etten vücutlar tankları durduruyordu.

Biz ve bizler az mıydık? İşte hadis;

– ”Öyle bir gün gelecek ki; kafirler, aç kurtların leşe saldırdıkları gibi size saldıracaklardır.

Sahabe sorar: ”Biz o gün sayıca az mı olacağız ya RasulAllah?”

”Hayır! Aksine sayınız fazla olacak. Ama selin önündeki çer çöp gibi olacaksınız. Zira Allah heybetinizi (korkunuzu) düşmanlarınızın kalbinden çekip alacak ve sizin kalbinize vehn yerleştirecek.”

Sahabe Yine Sorar: ”Vehn nedir ya RasulAllah?”

”Dünyayı sevip, ölümü kerih görmektir. (ölüm korkusu).” (Ebu Davud)

-“Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum.” (Müslim, Fezâil 31)

“…Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.”[1]

-Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
“-İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, maktul de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek.”
“-Bu nasıl olur?” diye soruldu. Şu cevabı verdi:
“-Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten 56)

Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir gün:
“-Bana kaç müslüman olduğunu sayıverin” buyurdular. Biz:
“-Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim sayımız altı-yediyüze ulaşmış olduğu halde, hakkımızda korku mu taşıyorsunuz?” dedik.
“-Siz bilemezsiniz, (çokluğunuza rağmen) imtihan olunabilirsiniz!” . Gerçekten öyle (belaya maruz kalıp) imtihan olunduk ki, içimizden namazını gizlice kılanlar oldu.”[2]

*Şehitlere ağlayanlar birkaç kısımdır;

-Onlara yazık oldu diyenler onlara değil, kendilerine ağlasınlar. Zira onlar değil, kaybeden geridekilerdir. Onlar Şehid oldular. Bizlerin yetmiş yılda kazanamayacağımızı,  onlar 70 saniyede kazandılar.

-Bir dakikada yediği kurşunla şehid olanın çıktığı mertebeye bakınız ki, o kişi ölmeseydi belki 50 yıl daha ibadet edecek, haccedecek, zekat verecek, iyiliklerde bulunacaktı.

O şehadet hepsinin yerine geçmekte ve doldurmaktadır.

-Onlara yazık oldu diyenler, onları katledenleri görmeyecek kadar kör olanlar ve de darbenin üzerini örtmeye çalışmaktadırlar.

-Bunu diyenler ahmaktırlar ki, işin ciddiyetini anlamayıp, eğer onlar şehid olmasaydı, bu gün yüzbinler ölmüş olacaktı.

-Bunu söyleyenler darbeyi sulandırmaya çalışıp, darbenin b planı olan psikolojik ortam oluşturmaya çalışmaktır.

-Bunu söyleyenler azıcık dürüst iseler, önce darbeyi yapanlara lanet etsin, darbenin büyüklüğünü görsün, eğer başarılı olsaydı ne gibi büyük tehlikelerin baş göstereceğini görsünler.

-Artık bundan sonra Türkiye-de yıkılıp darbe yiyen fetönün, dünyada tutulması ve tutunması zor ve söz konusu değildir.

Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!

Tükürün Ehl-i Salîb’in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!

Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!

MEHMET ÖZÇELİK

5-8-2016

[1] Buhârî, Cenâiz 71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk 7, 53; Müslim, Fezâil 30.

[2] Buhari, Cihad 181; Müslim, İman 235.




ALLAHI GÖRMİYECEKLER

ALLAHI GÖRMİYECEKLER

-“Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).”[1]

“İyi ve yararlı işler yapmakta devamlı ve kararlı olanlara karşılık olarak iyisi ve ondan daha fazlası vardır.”[2]

-“O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay hâline!

Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkâr eder.

Ona âyetlerimiz okununca, “Eskilerin masalları” der.

Hayır, hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.

Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.”[3]

Yukarıda sayılan özelliklere sahip olan insanlara; hesap gününü yalanladıkları, ayetlere masal dedikleri, bu günahları sebebiyle kalpleri paslananlar Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır.

– Hz. Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

“Cennet ehli nimetler arasında yaşarken onlar için bir nur parlar. Onlar derhal başlarını kaldırırlar. Rab Teala’yı başlarının üstünde kendilerine yaklaşmış ve: “Ey cennet ehli, sizlere selam olsun!” dediğini görürler.

Rab Teala onlara, onlar da Rab Teala’ya bakarlar. O’na baktıkları müddetçe etraflarındaki cennet nimetlerinden hiçbirine iltifat etmezler. Bu hal onların nazarında Rabb Teala hicaba bürününceye kadar devam eder. Rab Teala hicaba bürünür, fakat Allah’ın nuru ve bereketi cennet ehlinin üzerinde ve makamlarında baki kalır.”[4]

-Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, bir yavrunun annesini kaybetmesi demektir.

Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, Sahipsiz kalmak demektir.

Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, cehennemin de üzerinde katmerli bir cehennemdir.

Allah-ı görmekten mahrum olmak demek, katrilyonlarca cehennemin azabından daha dehşetli bir azabtır.

Hadis-i Kudsi de;” Kulum beni basıl bilirse, ona öyle muamelede bulunurum.”

Allah-ı bilmeyen ve tekrar O’nunla buluşacağını düşünmeyen bir insanın böyle bir şeyi taleb etmesi söz konusu değildir.

Hakkı da değildir.

-Cennetin üzerinde en büyük cennet ise, kişinin orada Rabbisini görmesidir.

Zira gönüller ancak O’nunla ve O’nu görmekle tatmin olurlar.

“Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline (Cenab-ı Hakkın Cemalini görmeye) mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.”[5]

Hatta tabiri caizse; ebedi olup, ebede namzed olan ve de sürekli android telefon gibi sürekli güncellenen şu insan, Rabbisini bir kere görmekle de tatmin olmayacak ve de yeter demeyecektir.

Hadiste de belirtildiği gibi; kişi her hafta Rabbisini görecek, o görmenin kendisinde meydana getirdiği değişimden dolayı, neredeyse eşler birbirlerini tanıyamayacaktır.

MEHMET ÖZÇELİK

 

[1] Kıyamet, 75/22-23. Bak. http://www.tesbitler.com/2015/01/01/a-h-i-r-e-t-a-h-v-a-l-i/

[2] Yunus sûresi: 26.

[3] MUTAFFİFİN.10-15.

[4] http://www.sorularlaislamiyet.com/article/14498/allah-i-her-gun-gormek-cennette-mumkun-mudur-hangi-derecede-olmamiz-lazim-allah-i-her-gun-gormek-icin.html

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/1/cennette-ru-yet-yani-allah-i-gorme-olacak-midir-ru-yet-hakkinda-islam-alimlerinin-gorusu-nasildir.html

[5] 20. Mektub. 11.Kelime.




İÇİMİZDEKİ AJAN

İÇİMİZDEKİ AJAN

Abdulhamidin yanına kadar sızan ajan, Din kisvesi altında.

Ne gariptir ki, Abdulhamid han çevresinde bulunan herkesin ajan olduğunu sayıp söyleyerek sarıldığı bu adam da bir ajandır.

O bir Çekoslovakyalı yahudididr.

Hüseyin Daim Paşa’nın kendisine “Reşid Efendi” ismini vermesiyle ün salar.

Devlet kademelerini birer birer aşar ve saraya yerleştirdiği kendi adamlarıyla bilgi toplar.

O zorluklarla hacca gitmiş bir derviştir.

Abdulhamidin babası da dahil otuz küsür yıl saraya vakıf olmuş bir ajandır.[1]

*Yabancı ajanlar Güneydoğu ile Suriye arasında mekik dokuyor. Kanada, İngiltere, ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda istihbarat servisleri bölgede birlikte hareket ediyor. 

Bildiğiniz gibi bu istihbaratların hepsi Five-Eyes (Beş Gözler) işbirliği grubunun bir parçası. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde gözaltına alınan İngiliz milletvekili Natalie Mcgarry de Güneydoğu’da bilgi toplamaya çalışıyordu. 

Batı ülkeleri de terör konusunda iki yüzlü davranıyor.[2]

*Gülen de saraya girmeye çalışan casus pozisyonundadır.

Ancak saray tarafından fark edilmiş ve gerisin geriye gönderilmiştir.

Bunu hazmedemeyen paralel yapı, bütün güçleriyle ve bütün kirli, gruplarla saraya saldırmaktadır.

*Paralel yapı gayrı meşru, hile ile yaptıklarıyla bir çok kabiliyetin ve hizmetlerin önünü tıkıyordu.

Onun kullanmak üzere seçtikleri kazanıyordu.

*Gülenin yaptığı beddualar, bir suçluluğun dışa yansıması, daha doğrusu patlamasıdır.

Yenilginin kahroluş halidir.

Yarım asırlık hesabın bir anda bitmesidir.

Bu da az bir çöküş değildir.

Hayatında bir kere olsun bu derece sertleşmeyen bir insanın, böyle bir patlama içerisine girmesi, her şeyi göze alması ve de bitmesidir.

Gülen ipini erken çekti.

Kendi bittiği gibi, bir çok dürüst insanı da bitirdi.

*Ne garip bir tecellidir ki; paralel yapı, chp, hdp, pkk sözcüsü Bayık ve de;

İsrail Genelkurmay Başkanı Vekili General Yair Golan; Erdoğan’ın yönetimde kaldığı sürece “sorunlu bir kurum” olacağını iddia etti. [3]

tam bir kirli ittifak…

-“Bence yol ikidir: mizanın iki kefesi gibi. Birinin hiffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı Antranik ile beraber Enver’e, Venizelos ile beraber Said Halim’e vurmam. Nazarımda vuran da sefildir.”

  1. İlk Dönem Eserleri, Sünuhat, Rüyada Bir Hitabe.

*************************   

Türk kominizmini getiremeyenler, doğuyu elde etmeye çalışarak, küçükte olsa bir kürt kominizmini getirmeye  çalışmaktadırlar.

Ondandır ki, tüm sol örgütler bu hesap altında toplanmaktadırlar, başta rusya ve dünyadaki ortaklarıyla beraber…

*Chp ve sol ile rusa bağlı 1970-lerde kominist yani ateist yapılamayan Türkiye-ye karşı, bu gün hiç olmazsa doğu veya kürtlerin federe devlet bahanesi ile Türkiye-den koparılıp rusyaya bağlı bir küçük kominist devlet yapılmasına çalışılıyor.

*Chp-ye düz giren, yamuk çıkar.

**********************    

7 Haziran 2015 seçimlerinde Hdp aynen İsmet İnönünün 1946 yılındaki sahtekarlıklarla kazanmadıkları halde, kazanma oyununu oynadılar.

Kazdıkları ve kazdırdıkları hendeklerle hem hempalarını ve hem de bu vatanın evlatlarını o ateş dolu hendeklerde yaktılar.

*Buruc suresi.4-5. De: “ ( mü’minlere işkence yapan) o Ashâb-ı Uhdûd (Hendek kazanlar), çırayla tutuşturulmuş o (çok şiddetli) ateş (hendeklerinin sâhibleri) kahrolsun!

(gebertildi o hendekçi grup/o kamçıları hendek gibi iz bırakan herifler,)

***********************   

Dünyada ermeniler, Türkiye-de de aleviler kullanıldılar.

Onları maşa olarak kullananlar, maalesef onlara bir şey vermediler, sadece verme bahanesinde bulundular. Bir asırdır hala verecekler.

Verdikleri kaos, kirli işler, kendi menfaatleri…

Maalesef kürtler de bundan nasibini alanlar arasında…

Hep iki arada, bir derede kaldılar.

Bir türlü taraflarını netleştirmediler.

*Beşer zulmeder, kader adalet eder.

Pkk ve onun kurduğu Hdp şiddet ,silah ve canlı bomba ile, hiçbir insanı birbirinden ayırmadan öldürüyor.

Bu bir zulüm ve küfürdür.

Bu devletinde silaha baş vurmasını ve 40 yıldır bu milleti meşgul eden teröristlerin temizlenmesine bir sebeptir.

Temizlik faaliyeti başlamıştır.

40 yıldır muhtelif yerleri kirleten ve kirli insanların temizlenmesini sağlamış olmaktadır.

Kader adalet ediyor.

Yüz yıl önce cahil olan doğunun, az bir farkla beraber, ilmen görmediğini aynen görmesidir.

İçinden pkk tarafından kurulan bir partiden 80 milletvekili çıkaran doğu değil…

Konuşma ve barışla bu işin olmayacağını gösterdi.

Dillerin konuşmadığı yerde, yumruklar ve silahlar konuşur.

Pkk- da zaten baştan beri bunu istiyordu.

Devleti istediği alana çekmiş oldu.

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

********************  

Aman ha. Darbe bitmiş değil. Dün devletin veya askeriyenin muhtelif yerlerine yerleştirilen kimseler, on veya yirmi sene sonra da olsa darbe yaparlarsa şaşırılmasın!!!

Gerçi eskiden darbeler on yılda bir yapılırdı, artık bundan sonra on yılda birkaç kere de olsa denemeler yapılmaktadır.

ABD’deki bir düşünce kuruluşunda dikkat çekici bir yazı yayımlandı. Eski bir Pentagon yetkilisi, Türkiye’de bir askeri darbe ihtimalini tartıştıktan sonra, ABD’nin olası bir darbede, darbe yönetimi ile ilişki kuracağını söyledi.[4]

*Abd yıllardır ambargo uyguladığı irandan neden mabargoyu kaldırdı?

Yoksa iranın önünü açarak, ortadoğuda şii- sünni çatışmasının temellerini atmak mıdır?

*Osmanlının yıkılışında ermeniler nasıl maşa olarak kullanılmışsa, -oysa bunlar evlerini bile birbirlerine emanet ederlerdi.- cumhuriyet döneminde de  hükümetlerin yıkılmasında  aleviler maşa olarak kullanılmıştır.

Tıpkı ortadoğunun alevi- sünni kavgasıyla alevlendirilmesi gibi…

 

************************

ABD’de tam 24 yayınevinin yayınlamaya korktuğu, yazarın 5 kez yazmaya karar verip, her seferinde rüşvet ve tehditlerle vazgeçirildiği, yayınlandığı ülkelerde gündemi sarsan, tüyler ürperten gerçekler. 23. Ülke Türkiye Ve Dünya Uyanmaya Devam Ediyor… [5]

‘Ekonomik tetikçiler (ET’ler) yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya Bankası, ABD Uluslar arası Kalkınma Ajansı ve diğer yabancı “yardım” kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin tabii kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar. Kullandıkları araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunmaktadır. Oynadıkları oyun imparatorluklar kadar eski olmasına rağmen, günümüzdeki küreselleşme sürecinde yeni ve korkutucu bir boyuta ulaşmıştır. Nereden mi biliyorum; ben de bir ET idim.

Dünyamızı kimler yönetiyor? Kirli aileler, kirli şirketler.
Kalkındırma yalanı altında -milyarlarca dolarlık- şişirilmiş projeler ve bu projeleri ‘bilimsel’ gösteren, üniversite kitaplarına bile geçmiş raporlar, teoriler. Maalesef bu kez komplo değiller! Hedef ülkeler, hedef yöneticiler; ya satılacaklar, ya da ölecekler. Hepsi yaşanmış, hepsi gerçek
Yöntem çok, amaç tek: Şirketokrasi ile Yönetilen ‘Küresel İmparatorluk’ (Tanıtım Bülteninden)
[6]

-2004 itibariyle 3. Dünya ülkelerinin borç toplamı 2.5trilyon dolara, yıllık faiz ödemeleri de 3.75 milyar dolara yükselmiştir. Bututar, tüm 3.Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları toplamından fazla,aldıkları dış yardımın da 20 katıdır. Yine bu ülkelerde nüfusun en üst yüzdebiri, ülkelerinin mali kaynaklarının ve gayrımenkullerinin %70 ila %90’ına sahiptir.Bu çağ daş imparatorluğun sinsiliği, Romalı askerleri, İspanyol fatihlerini(konkistador), 18-19 uncu yy Avrupalı sömürgecilerini fersah fersah geridebırakır. Biz Ekonomi Tetikçileri kurnazızdır. Bizler tarihten ders aldık. Kılıçtaşımayız, zırh-üniforma giymeyiz. 

…Filistin, Kuveyt, SuudiArabistan, Irak, Suriye ve İran, arkadan Pakistan ve Afganistan. Her seferindeNixon ülkeyi kovaya atmadan önce İslamiyet’e küfürler ediyordu: “Müslüman köpekler, Muhammed’in canavarları, Müslüman şeytanlar” gibi. En sonunda da haritadaki çengelinden Endonezya’yı kaldırarak “Bunu da Dünya Bankasına verelim. Bakalım bize bundan nasıl para kazandırabilir” dedi.

Gösteriden çıktıktan sonra tercümanımla aramda şu konuşma geçti.

“Dalang, Nixon’a Vietnam dışında niye yalnızca Müslüman ülkeleri kovasına attırdı   ?”

“Çünkü plan böyle. Vietnam ilk adımdan başka bir şeydeğildi. Tıpkı Naziler için Hollanda’nın olduğu gibi. Gerçek hedef Müslüman dünyası.”

“Amerikanın anti-islam olduğuna inanamam”

“Öyle mi? Ne zamandan beri? Kendi tarihçilerinizden birini,Arnold Toynbee adlı İngilizi oku da gör. Ta ellilerde, gerçek savaşınkomünistlerle kapitalistler arasında değil , Hıristiyanlarla Müslümanlararasında olacağını söylemişti. “ Civilization on Trial” ve “The World and TheWest” adlı kitaplarına bir bak”[7]

-“İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena yataktır!” [8]

MEHMET ÖZÇELİK

2-4-2016

 

[1] Bak.SARAYDAKi CASUS GiZLi BELGELERLE ABDULHAMİD DEVRİ Ve İNGİLİZ AJANI YAHUDİ VAMBERY-SAHTE DERVİŞ.Prof. Arminius Vambery Mim Kemal ÖKE.

[2] http://www.ulke.com.tr/guncel/haber/556953-eski-ingiliz-ajanindan-turkiye-itirafi

[3] http://www.haber7.com/ortadogu/haber/1854365-erdogan-turkiyenin-basinda-oldukca

http://www.haber7.com/guncel/haber/1870032-hdpnin-sahte-oyu-hucre-evinden-cikti

[4] http://rasthaber.com/eski-pentagon-yetkilisi-turkiyede-darbe-olursa/

[5] Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları-John Perkins

[6] http://www.idefix.com/kitap/bir-ekonomik-tetikcinin-itiraflari-john-perkins/tanim.asp?sid=GT3YHOLC6E0E5KYCXL8G

https://www.facebook.com/notes/illuminati-yeni-d%C3%BCnya-d%C3%BCzeni/bir-ekonomik-tetik%C3%A7inin-itiraflar%C4%B1-john-perkins-1/946361335378997/

[7] https://www.facebook.com/notes/illuminati-yeni-d%C3%BCnya-d%C3%BCzeni/bir-ekonomik-tetik%C3%A7inin-itiraflar%C4%B1-john-perkins-1/946361335378997/

https://www.facebook.com/notes/illuminati-yeni-d%C3%BCnya-d%C3%BCzeni/bir-ekonomik-tetik%C3%A7inin-itiraflar%C4%B1-john-perkins-2/946362025378928

[8] AL-İ İMRAN-12.




DERBEDER EDEN DARBELER

DERBEDER EDEN DARBELER

Bizdeki darbe faaliyetleri osmanlıyı önce yıkmak , sonra da kalıntılarını tamamen ortadan kaldırmak üzere süre gelmiştir.

Birlik ve yükseliş perdesi altında İttihat ve Terakki ile başlayıp, bize aid olmayan bir adla genç Türkler değil de Jön Türkler adıyla yabancı bağlantılı darbelerin temeli atıldı.

Ve Cumhuriyet perdesi altında İngiliz uyruklu bir devlet kurulmasına karar verildi.

Bunu sağlamlaştırmak amacıyla sürekli on yılda bir darbe yapılmaya devam edildi.

Bugünkü saldırılar, on yılı aşmış olmasına rağmen bunun sarsıntıya uğrama sıkıntısı ve saldırısıdır.

-İşte cumhuriyet yolunda döşenen taşlar;

*Rıza Tevfik, “Ben bu şiiri Türk milletine hakaret kasdıyle değil, tamamiyle aksi olarak, Türk milletini ölüme götüren bir zümreyi teşhir ve Abdülhamid Han’a edilen iftiraları tesbit gayesiyle yazdım.

31 Mart Vak’asını tertiplediği isnadı altında tahtından alaşağı edilen büyük Hükümdar, bu isnadla, sadece iftiraların değil, tertiplerin de en hainine hedef tutulmuştur. 31 Mart’ı tertipleyen İttihadçılar ve bu işe memur edilenler arasında bizzat ben de vardım! 31 Mart’ı kışkırtma ve körükleme işini Selim Sırrı Tarcan ile Rıza Tevfik idare etti. Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulağını kabartsın!” [1]

*Nutuk’da Dinleri Birleştirme Hayali. 

“Efendiler, bütün beşeriyetin tecribe, malumat ve tefekkürde teali ve tekemmülü,  Hristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden sarfı nazar ederek basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak hale konulmuş alemşümûl saf ve lekesiz bir din teessüsü ve insanların şimdiye kadar kavgalar, levsiyat (pislikler) kaba arzu ve iştihalar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek bütün vücutları ve zekaları zehirleyen ufûnet tohumlarına galebe etmeye karar vermesi gibi şeraitin husulüne müstelzim olan bir “cihanşümûl ittihadı hükümet” tahayyülünün tatlı olduğunu inkar edecek değiliz.”

*“Mustafa Kemal’in Güneş-dil teorisi bir sapıklıktan başka bir şey değildir. Baştan başa Mustafa Kemal’in icadı olup aşırı alkol tüketiminin de bunda büyük yardımı olmuştur. Tamamıyla bunaklık alametidir. (…) Âh Mustafa Kemal! Ne olurdu şu zehiri bu kadar içmese idin; aklın başında kalsa ve yaşasaydın!…” Bu sözler çok yakınlarında bulunan ve Paşa tarafından kendisine milletvekilliği “ihsan edilen” bir Kemaliste ait; Saim Ali Dilemre’ye.[2]

*Fevzi Çakmak hatırasında bu olayı şöyle anlatır;

”Eylül’ün (1918) ilk haftasında Suriye’den çok fena haberler geldi; İngilizler büyük bir taarruza geçmişler ve bir hamlede tekmil Filistin ve Suriye’yi ele geçirmişlerdi. General Liman von Sanders, Alman Kurmayı ve M. Kemal de geri çekilmek zorunda kalmışlardı.

”Ben bu acı haberi öğrendiğim anda Enver Paşa, bir top güllesi gibi bulunduğum odaya girdi. Beni görünce;
”M. Kemal ordusunu bırakıp kaçmış. Hemen kurşuna dizilmesi için emir vereceğim, dedi.
…”Odada daha bazı arkadaşlarda vardı. Hemen cesaretimi topladım;

”Paşam, gelen haberlere göre .M. kemal, Alman Generaliyle birlikte çekilmek zorunda kalmış. Eğer kendisini kurşuna dizdirmeye kararlıysanız, aynı suçu içleyen bütün Alman general ve subaylarını da kurşuna dizdirmeniz gerekir. Adalet bunu icap ettirir, dedim”
Fevzi Çakmak, bu sözlerin Enver Paşa’ya çok tesir ettiğini ve böylece M. Kemal’i kurşuna dizilmekten kendisinin kurtardığını anlatıyor…”[3]

-Fevzi Çakmak, Sakarya Savaşı sırasında İsmet Paşa’nın son derece hatalı davrandığını anlattıktan sonra sözü şuraya getiriyor: ‘‘Sonradan Büyük Millet Meclisi’nde yapılan bir konuşmada bu hatalı davranışlarından dolayı İsmet Paşa’yı Yüce Divan’a vermeye, hatta idama mahkûm ettirmeye kalkıştılar. Hemen müdahale ederek, bu kararı benim de tesvip ettiğimi, aynı cezanın bana da verilmesi gerektiğini söyledim. Böylece onu kötü bir akıbetten kurtarmış oldum…’’ [4]

*Peki 1914’te ne oldu da…

O zaman çok sayıda İngiliz casus Irak’a gelmişler. Meşhur Lawrence’de en etkililerinden. Irak Şeyhül Meşayihi Uceymi Sadun Paşa’nın emrinde 40 bin altı vardır. O yıllar İngilizler Arapları Osmanlılara karşı ayaklandırmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Casus Lawrence ayaklanmayı reddeden tek kişi olan Sadun Paşa’ya Emir Abdullah ile şu haberi gönderir; “Bizimle birlikte ol seni Irak kralı yapalım.” Sadun Paşa bu teklifi hemen reddeder ve Emir Abdullah’a şu cevabı veriri; “O hain elime geçmesin. Bir insan sadakati bilmeyebilir, fakat kendi ihanetini başkasında düşünmesi için bir sebep lazımdır. Ona bir gün bu teklifi bana yapabilme cesaretini nereden bulduğunu soracağım.”

Sonra ne oldu?

Amcam; “İngiliz bayrağı dalgalanıyor, ben oraya gelmem. Müslüman kardeşlerimle rahatım, ilelebet gelmem” dedi ve emrindeki kuvvetlerle Osmanlı’nın yanında kahramanca çarpıştı. Savaşta Türklerle beraber çok sayıda şeyhlerimiz öldü. İngilizler bizi rüşvetlerle satın alamadılar ama kimi Arap aşiretleri İngilizlerin yanında yer aldılar.

….Araplarda bugün bir Osmanlı kırgınlığı var mı?

Hayır Araplarda hiçbir zaman Osmanlı’ya karşı bir kırgınlık olmadı. 1900’lerin başında da olmadı, gün kimi Araplar kandırılmışlardı Osmanlı’ya karşı… Araplar Türklere çok bağlıdır, çok severler, daima kardeş ve dostturlar. O İngiliz yalanları bitti gitti. [5]

*******************    

*Ergun Babahan’ın da yine Neşe Düzel’e verdiği röportajda “28 Şubat’ı ABD organize etti. Amerikan devleti adına en önemli ayak eski Ankara Büyükelçisi Abramowitz’di… Sabah’a çok gelip gitti… Zaten 28 Şubat organizasyonunda Amerika adına en önemli ayak oydu” dediği Abramowitz..

….1960 ihtilalinden sonra, alt kadrolar yanlış yapmasınlar diye orduda öyle müthiş bir istihbarat ağı kuruldu ki, Genelkurmay karargâhının ve Genelkurmay başkanının bilgisi olmadan orduda hiç bir darbe hazırlığı yapılamaz.[6]

“ABD post-modern darbeyi destekledi. Meğer 28 Şubat’tan iki hafta sonra, 12 Mart cumartesi günü Washington’da Dışişleri Bakanı Albright’ın çağrısıyla bakanlığın yedinci katında, Türkiye toplantısı yapılmış.”

“Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi orada. Türkiye’ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o gün konuşulmuş. Toplantıdan çıkan sonuç, ‘doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli’ olmuş.

Bernard Lewis bir tarihçi. Onun ne işi var Genelkurmay’da?

Kendisi Neo-conların… Amerika’daki İsrail lobisinin beyni. Bizim Genelkurmay’la hep sıkı ilişkileri oldu onun.

28 Şubat’la ilgili geçen hafta gözaltına alınanların hepsi Batı Çalışma Grubu’yla ilişkili askerler. Size yönelik andıç operasyonunu da BÇG mi yaptı?

Kuvvetle muhtemel. BÇG diye hudayinabit bir istihbarat örgütlenmesi oluştu orada. BÇG’nin sadece askerlerden ibaret olmadığı kanısı var bizde. BÇG’nin sivil ayakları da var. Medya ayağının da olması icap ediyor. Bakın… Medyaya bizimle ilgili çıkan düzmece haberi bir bilgi notu olarak gönderdiler! Haber, Genelkurmay’da hazırlanmıştı ve iki gazeteye verildi. Aynı metin hem Kanal D’de okundu hem de iki gazetede yayımlandı. Rahmetli Ufuk Güldemir, bana, “Haber Milliyet’e de geldi ben direndim, koymadım” dedi ama…

28 Şubat’ta Cumhuriyet tarihinin en büyük soygunu oldu. Bu soygunun bedelini vatandaş 2001’de feci bir ekonomik krizle yoksullaşarak ve işsiz kalarak ödedi. Sadece bankaların içinin boşaltılması, vatandaşa 380 milyar liraya mal oldu. Vatandaş bu faturayı fakirleşerek ödedi.

Öyle… 28 Şubat sürecinde yaşananlar o kadar aleniydi ki! Ama medya kontrol altında tutulduğu ve manipüle edildiği için bunlar yazılmadı. 28 Şubat darbesi göstere göstere yapıldı! Herkes belli roller üstlendi. Demirel, hükümet kurma görevini Mesut Yılmaz’a verdi. Aradan 10-15 gün geçti, parlamento aritmetiği birden değişti ve DYP’den istifalar başladı. Yılmaz’ın partisi ANAP aniden Meclis’te en büyük parti oldu. Hüsamettin Cindoruk ve Ecevit’le koalisyon yapıldı.

28 Şubat sadece iç güçlerle yapılmış bir darbe değil mi?

Hayır. Amerika’nın en İsrail yanlısı çekirdeği de dâhil bu darbeye. O dönemde iktidarda Clinton yönetimi var. O yüzden doğrudan askerî darbeyi istemediler. 28 Şubat’ın simge ismi olan Çevik Bir o dönemde çok muteber biriydi. Amerika’da iki tane aleni, kote edilmiş İsrail lobisi var. Çevik Bir’in bunlarla o kadar yoğun ilişkisi vardı ki, 2000 yılında ilk kez ihdas ettikleri “uluslararası devlet adamı” ödülünü Bir’e verdiler. Bir’in Demirel’den sonra cumhurbaşkanı olması gerektiği fikrini yaydılar. Çevik Bir’in İsrail askerî sanayileriyle de çok sıkı ilişkileri vardı

Emekli olduktan sonra İsrailli silah firmalarının temsilcisi olmadı mı?

Evet. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ile İsrail establisment’ı ve Amerika’daki İsrail yanlısı çekirdek kadrolar arasındaki çok yoğun ve yakın ilişkiyi görmeden 28 Şubat’ı anlayamayız. Bir de tabii dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın hiç mi haberi ve onayı yok olup bitenlerde? Mesela dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, o sırada Londra Büyükelçisi olan Özdem Sanberk’e, “Andıç sırasında ben Çevik Bir’e söyledim. Bunu yapmayın dedim. Bu iş sızar ve Bumerang gibi dönüp bizi vurur, yaralar, dedim. Ama dinlemediler” diyor.

Sizce neden 28 Şubat davası en yavaş ilerleyen dava oldu?

28 Şubat’ın diğer çıplak darbelerden farklı olarak çok daha girift dış bağlantıları var. İnce dengeleri var. İşin, Amerika’ya ve İsrail’e giden bir boyutu var.


İsrail destekli bir darbe miydi 28 Şubat?

Tabii öyleydi. Türkiye-İsrail işbirliği ve askerî ilişkileri 28 Şubat’la nereden nereye gitti, hangi rakamlara ve mali boyutlara vardı görmek gerekir.[7]

 “Abramowitz, ‘Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerde yazılı olmayan bir kod vardır. Erbakan bu kodu bozdu. Amerika, ne yapacağı kestirilemeyen, kontrol edilemeyen müttefikten hoşlanmaz.’ dedi. Erbakan ilk dış gezisini, kendisine yapma dendiği halde İran’dan başlattı. İkinci gezisini Mısır, Libya ve Nijerya’ya yaptı.”[8]

-Çandar;” Tarihimizle ilgili ciddi bir soruşturma ve yüzleşme yapılacaksa askerlerle sınırlı kalamaz. Mesela 28 Şubat darbesine çok önemli bir katkısı var Demirel’in. Zaten 28 Şubat’ın özelliği post-modern darbe olmasıdır. Yani bunu, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’den ayırt eden bir özelliği var. Arkasında askerin olduğu, fakat siviller tarafından icra edilmiş bir darbedir bu.”

 

*******************  

Darbe dönemi bitmedi ve kapanmadı.

Soldan olmadı, sağdan başladı.

Darbe için her yol meşru görülmeye başlandı.

**Yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Kürşat Yılmaz, bir soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na ifade verdi. Geçtiğimiz aylarda verdiği ifadede çarpıcı iddialarda bulunan Yılmaz, 2005 yılında paralel örgütün ‘Ankara imamı’ tarafından kendisine “Gel bizim mafyamız ol, seni koruruz” teklifi yapıldığını söyledi. 2005’te Fetullah Gülen’e bağlı örgütün ‘Ankara imamı’ İsmail Issuz ile birlikte örgüte ait Bank Asya’nın Kızılcahamam’daki Asya Termal tesislerine gittiklerini anlatan Yılmaz, burada kendisine şok teklifler sunulduğunu anlattı. İşte Yılmaz’ın ifadesinden satır başları:

SOLCU HAKİMLERİ VUR.

“Kızılcahamam’da kalırken Ömer Küçük ve kayınbiraderim Zeki Bacacı’nın da bulunduğu bir ortamda İsmail Issuz bana ‘Sen bizim mafyamız ol. Yargıtay’da Aleviler ve solcular yoğunlukta. Onlardan bir iki tane hakim vurdurursan vatana hizmet etmiş olursun. Hem de onlar kendilerine çekidüzen verirler. Bir de Hrant Dink var, Türk düşmanı, onu da vurdur. Biz seni bu işlere hiç dahil etmeyiz’ dedi.”

.. Bir ara ben İsmail’in teyzesinin oğlu İrfan Yaman’a ‘bunlar ne iş yapıyorlar, her yerden iş bitiriyorlar’ dedim. O da bana ‘Bunlar CIA ile çalışıyorlar. Sen işlerini halletmene bak’ dedi. İstanbul’a geldiğimde ben rahatlıkla gezip dolaşıyordum, kimse bana bir şey sormuyordu. Yaklaşık 10 gün sonra Ömer Küçük, İsmail ve Hüseyin Albay bana geldiler. Bu kişiler 10-15 gün İstanbul’da kaldılar. Gündüz ne iş yaptıklarını bilmiyordum. Bana ‘senin işlerini hallediyoruz’ diyorlardı. Bunlar da benim İstanbul’da takip edilmem gibi hususlardı.”[9]

*Bunları da bilelim ama;
1-Murat Belge-1984’te Milli Gazete bir ara Fehmi Koru’nun yönetimine geçmişti. Güya entelektüel yayınlar yapacaktı. O zamanlar entelektüel yayın demek “solcu, batıcı, marksist”leri konuşturmaktı. Milli Gazete Murat Belge ile konuşma yapmış o da göğsünü gere gere “ateistim” demişti. Bereket rahmetli Erbakan Hoca müdahale etmişti de Fehmi Koru ve ekibini Milli Gazetenin başından uzaklaştırmıştı.
2-Mehmet Altan, 2010 yılına kadar bizim Müslüman kesimin gözbebeği idi. Ordu aleyhindeki her konuşması bazılarını mest ediyordu. Hükümete yakın medyada dünyanın parasını kazandı.Dindar kesimin konferanslarında baş konuşmacıydı. Alkol almadan da konuşamazdı. Bu haram alkol ona ev sahipliği yapan güya dindar kuruluşlar tarafından ikram edilirdi.
3-Nazlı Ilıcak, ona ve gazetesi Tercümana karşı mücadele etmek bazı mütedeyyinlere sanki farz olmuştu. Ancak 28 Şubatta birden dümen kırdı. Refah Partisine arka çıkmaya başladı. Rüşveti kelam bir iki laf etti, hemen baştacı edildi. Merve Kavakçı olayında, Fazilet Partisi -sakin bir zamanda yemin edecek, kararı almışken, o, bu planı bozup, Merve Kavakçı’nın kolundan tutup TBMM’ye getirdi. Sonu malum tabi. Fazilet Partisi kapatıldı. Zaten destek için nereye gitti ise orayı batırmıştır.
4-Cengiz Çandar 1980’lerin başında Cumhuriyette yazıyordu. Humeynici olmuştu. Filistin Dramını yazıyordu. Yine bazı mütedeyyinler tarafından baştacı edilmişti.1990’da Özal’ın danışmanı I. Körfez Savaşında Irak’a karşı en amansız savaş kışkırtıcısıydı. Bu tutumunu hiç bozmadı. II Körfez Savaşında da Irakın yok edilmesi için TV’lerde az konuşmadı. O gün anlatıkları şuydu ” Irak halkı zarar görmeyecek, sadece Saddam’ın savaş makinaları yok edilecekti” diyordu, sonuç ortada![10]

Nuh dedi ki: ‘Rabbim! Yeryüzünde hiçbir inkarcı bırakma.’

«Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler).»[11]

 

MEHMET ÖZÇELİK

[1] Hilmi Yücebaş,Filozof Rıza Tevfik: Hayatı, Hâtıraları, Şiirleri,İst. 1978, s. 347.

[2] http://www.derintarih.com/desifre/ataturkun-yakin-dostu-boyle-yakinmisti-ah-mustafa-kemal-ne-olurdu-su-ickiyi-bu-kadar-icmeseydin/

 

[3] Hürriyet Gazetesi – Meraşal Fevzi Çakmak’ın Hatıraları,Tef.No:2.

http://birdeburadandinleyin.blogspot.com.tr/2012/10/mkemal-kursuna-dizilmekten-nasl.html

[4] http://www.hurriyet.com.tr/cakmak-cumhurbaskanligini-uc-kez-neden-reddetti-64720

[5] http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=30223

[6] http://farukarslan.com/genel/niye-boyle-oldu-cengiz-abi/

http://www.medyagundem.com/candarin-muteber-adam-diye-sundugu-darbeciyi-iyi-taniyin/

[7] http://www.duzceyerelhaber.com/Nese-Duzel/7584-Cengiz-Candar-28-Subat-darbesinde-israil-var

[8] http://www.duzceyerelhaber.com/Huseyin-GULERCE/24537-Cengiz-Candar-demisti-ki

[9] http://www.yenisafak.com/gundem/gel-bizim-mafyamiz-ol-2428627

http://www.habervaktim.com/haber/459718/fetoden-sinirlari-zorlayan-teklif.html

[10]https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10153923663178006&set=pcb.10153923682713006&type=3&theater

[11] Nuh.26-27.




MEVCUDATIN LİSANI

MEVCUDATIN LİSANI

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” [1]

Allah-ın dışında var olan tüm mahlukat, varlıklar ve mevcudat kendi lisanları ve dilleriyle Allahı, Rablerini tesbih edip, takdis etmektedirler.

Hiçbir varlık yoktur ki, Allahı teşbih etmiş olmasın…

Bu da ancak iman kulağıyla duyulur ve anlaşılır.

“Kulaktaki zar, nur-u İmân ile ışıklandığı zaman, kainattan gelen manevi nidaları işitir. Lisan-ı hal ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder. Hatta o nur-u İmân sayesinde rüzgarların terennümatını, bulutların naralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her neviden Rabbani kelamları ve ulvi tesbihatı işitir. Sanki kainat, İlahi bir musiki dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbani aşkları intiba ettirmekle kalbleri, ruhları, nurani alemlere götürür, pek garip misali levhaları göstermekle o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder. [2]

Küfür ise bu sesi işitmeye manidir.[3]

Kur’an-ı Kerimde anlatılan karıncaların beyinin konuşması ,[4] Süleyman Peygamberin hayvanların dilini bilmesi ve Hüdhüd kuşuyla konuşması, [5] Allahın yer ve göğe emrederek emrine gelmelerini emrederek, onlarında itaatle emre uymaları,[6] Hadislerde geçen devenin konuşması, taşların avucunda tesbih etmeleri , ağacın davetine icabet etmesi, kurdun konuşması gibi hadiseler göstermektedir ki;

Kâinatta bulunan atomdan oluşan her şey yani taş ve toprak, bitki ve hayvan kendi dilleriyle konuşmaktadırlar.

Allah kâinatın birbirleriyle olan konuşmasını kendi lisanıyla, lisanının tecelli ve tezahürü olan Kur’an-ı Keriminde anlatmaktadır.

*“Dinle, havadaki demdeme, kuşlardaki civcive, yağmurdaki zemzeme, denizdeki gamgama, ra’dlardaki rakraka, taşlardaki tıktıka birer mânidar nevaz. Terennümât-ı hava, naarât-ı ra’diye, nağamât-ı emvac, birer zikr-i azamet. Yağmurun hezecâtı, kuşların seceâtı birer tesbih-i rahmet, hakikate bir mecaz.

Eşyada olan asvat birer savt-ı vücuttur; ben de varım derler. O kâinat-ı sâkit birden söze başlıyor: “Bizi câmid zannetme, ey insan-ı boşboğaz!”

Tuyurları söylettirir ya bir lezzet-i nimet, ya bir nüzul-ü rahmet. Ayrı ayrı seslerle, küçük âğazlarıyla rahmeti alkışlarlar. Nimet üstünde iner, şükür ile eder pervaz.

Remzen onlar derler: “Ey kâinat, kardeşler! Ne güzeldir halimiz.”[7]

*” Eğer o yüksek hakîkatleri yakından temâşâ etmek istersen, git, fırtınalı bir denizden, zelzeleli bir zeminden sor. “Ne diyor­sunuz?” de! Elbette “Yâ Celîl, Yâ Celîl, Yâ Azîz, Yâ Cebbâr!” dediklerini işiteceksin. Sonra deniz içinde ve zemin yüzünde mer­hamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanâttan ve yavrulardan sor. “Ne diyorsunuz?” de! Elbette “Yâ Cemîl, Yâ Cemîl, Yâ Rahîm, Yâ Rahîm! (Hâşiye)” diyecekler. Semâyı dinle. Nasıl “Yâ Celîl-i Zülcemâl!” diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl “Yâ Cemîl-i Zülcelâl!” diyor. Ve hayvanlara dikkat et. Nasıl “Yâ Rahmân, Yâ Rezzâk!” diyorlar.”[8]

*Sınırlı işiten,duyan,tadan,düşünen insanların önündeki tüm perdelerin kaldırıldığını düşündüğümüzde, muhteşem bir ortam olacaktır. Sonsuz boyut ve imkânları içerisinde bir hareket alanı oluşturacaktır.

-Sesin şiddeti doğrudan kulak zarına ulaşan mekanik basınçla ilişkilidir ve desibel (dB) olarak ölçülür. Kulağımız 0-140 dB arası sesleri algılar. 140 dB kulakta ağrı, kulak zarında yırtılma gibi etkiler yapar. İnsan kulağı 20-20 bin Hz arasındaki sesleri duyar.

-Cennet bütün güzellikleriyle fâş olacak, tezahür edecektir.

Yani kulak rahatsız olmadan tüm desibel sesleri işitecek ve lezzet alacaktır.

*”Güya âleme teşrif ettiğinden, herbir nevi, kendi lisan-ı mahsusuyla alkışladığı gibi, Sultan-ı Ezel, zemin ve âsumanın evtârını intak edip herbir tel başka lisanla mu’cizatının nağamatını inşad etmekle, o sadâ-yı şirin bu kubbe-i minâda ilelebed tanîn-endaz etmiştir. Güya âsuman, kendi mirac ve melek ve kamerin elsine-i semaviyesiyle risaletini tebrik; ve zemin, kendi hacer ve şecer ve hayvanın dilleriyle mu’cizelerine senâhân; ve cevv-i feza, kendi cin ve bulutların işârâtıyla nübüvvetine beşaret ve sâyebân; ve zaman-ı mazi, enbiya ve kütüp ve kâhinlerin rumuz ve telvihatıyla o şems-i hakikatin fecr-i sadıkını göstererek müjdeci; ve zaman-ı hal, yani asr-ı saâdet, lisan-ı haliyle tabiat-ı Araptaki inkılâb-ı azîmin ve bedeviyet-i sırftan medeniyet-i mahzânın def’aten tevellüdünü şahit göstererek nübüvvetini ispat; ve zaman-ı müstakbel, kendi vukuat ve fünununun etvar-ı müdakkikanesiyle onun mevkib-i ikbalini istikbal ve lisan-ı hakîmâne ile irşadatına teşekkür; nev-i beşer kendi muhakkikleri ile, bahusus hatîb-i beliği ki, şems gibi kendi kendine burhan olan Muhammed’in (a.s.m.) lisan-ı fasihânesiyle haktan geldiğini ilân; ve Zât-ı Zülcelâl kendi Kur’ân’ının lisan-ı beliğanesiyle ol Nebiyy-i Ümmînin ferman-ı risaletini kıraat ediyorlar ve okuyorlar.”[9]

*”İKİNCİ BURHAN: Kâinat kitabıdır. Evet, şu kitabın bütün hurufu ve bütün noktaları, efrâden ve terekküben Zât-ı Zülcelâlin vücud ve vahdetini, elsine-i mahsusaları kıraatla – “Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin.” [10] ‘yi tilâvet ediyorlar. Cemî zerrat-ı kâinat, birer birer, zât ve sıfât ve saire vücuh ile hadsiz imkânat mabeyninde mütereddit iken, birden bire bir ciheti takip, muayyen bir sıfatla ittisaf, mahsus bir keyfiyetle tekeyyüf ederek hayret-bahşâ hikemi intaç ettiğinden, Sâniin vücub-u vücuduna şehadetle, avâlim-i gaybiyenin enmuzeci olan lâtife-i Rabbâniye içinde ilân-ı Sâni eden misbah-ı imanı ışıklandırıyorlar.” [11]

*”Güya âsuman, kendi mirac ve melek ve kamerin elsine-i semâviyesiyle risaletini tebrik ediyor.” [12]

*”Yedi kat semâvât ve arz ve onlarda olan herşey elsine-i mahsusalarıyla Onu takdis ve tesbih ediyorlar.” [13]

*”Bununla beraber, her cebelin bir şahs-ı mânevîsi bulunduğunu ve ona münasip birer tesbih ve birer ibadeti olduğunu, eski Sözlerde beyan etmişiz. Demek her dağ, insanların lisanıyla aksisada sırrıyla tesbihat yaptıkları gibi, kendi elsine-i mahsusalarıyla dahi Hâlık-ı Zülcelâle tesbihatları vardır.”[14]

*Risale-i Nurda kâinat lisanları nazara verilirken, şu dillerle konuştuklarına işaret edilir.

*Yaklaşık 358 kere tekrarlarla beraber zikredilmektedir. Dilleri ise;

Asr-ı Saadet lisân-ı hâliyle , kendi lisan-ı mahsusuyla, mevcudatın lisan-ı hâl ve kal ile ettiği tesbihat, Lisan-ı gayb, lisan-ı ubudiyet, lisan-ı istidadıyla, lisan-ı Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanla, lisan-ı şeriatte, lisân-ı Arabî vacip, lisân-ı tazarru ve ubudiyetle ve duayla ilân et, , lisan-ı nahvî, lisan-ı ehl-i Cennetten sayılan Fârisî lisanıyla, lisan-ı ihtiyaç ile, lisan-ı risaletin irsiyet noktasında, lisan-ı sâdıkı, lisân-ı tasavvufta, lisân-ı zâkir-i tevhid, lisan-ı acz, lisan-ı işaretiyle, lisan-ı ismetiyle, lisan-ı nahvî olan lisan-ı Arabî, lisan-ı remziyle, lisan-ı nâtıkı, lisan-ı ıztırarî, lisan-ı mahsusuyla, lisan-ı Ahmedîden gelen, lisan-ı Üstad, lisan-ı vâhidle, lisan-ı tarihte, lisan-ı mu’cizatlarıyla, lisan-ı âdât ve ef’âlin telkinatıyla,, lisan-ı tasrihiyle, lisân-ı âdât ve ef’âlin telkinâtıyla, lisân-ı hamasetinden, zaaf ve acz lisan-ı haliyle tevekkül eden yavruların, lisan-ı Nübüvvete, o şeriat, lisan-ı i’câzıyla, lisan-ı ulvisinden, lisan-ı hikmetle, Kur’ân’ın lisan-ı semâvîsinden, lisan-ı şehadettir ki, Lisan-ı siyasette, lisân-ı belâgatin, lisân-ı resmiyeye

ulvî lisan-ı Nübüvvetten, lisan-ı mu’cizü’l-beyân-ı Nebevî, lisan-ı hikmetle, lisan-ı Türkî ve Arabî, lisan-ı Cennet, lisan-ı mânâ, lisan-ı nâsta…[15]

Bizler bilmediğimiz bir lisanla konuşan hakkında anlayabildiğimiz veya yakıştırabildiğimiz manaları ona yükleriz.

Bunun gibi de; Ya Rahim diyen kedinin teşbihine, mırmırları yakıştırırız.

Tüm ses çıkaran varlıklar kendi dilleriyle konuştuklarından, onların dillerini iman kulağıyla dinlemeyip bilmediğinden, yakıştırma yollarına gider.

-Alemde her şeyin bir dili vardır. O dil ile söyler.

-Her şey Allah der.

Mü’min onu işitir ve seyreder.

MEHMET ÖZÇELİK

[1] 17/İSRÂ-44.

[2] İşaratü’l-İ’caz, Sayfa 71-71.

[3] Enam 25

[4] 27 / Neml  18-19.

[5] Neml suresinin 16-44.

[6] Fussilet suresi 11. Ayet.

[7] Sözler.252. http://www.erisale.com/#home

[8] Sözler .Yirmi Dördüncü Söz -124.

[9] Muhakemat.16.

[10] İsrâ Sûresi, 17:44.

[11] Nur’un İlk Kapısı.156.

[12] Nokta Risalesi.53.

[13] Nur’un İlk Kapısı. 48.

[14] Sözler.20.söz.351.

[15] http://www.erisale.com/#content.tr.11.252




SIRR-I İNNA A’TAYNA

RİSÂLE-İ SIRR-I İNNA A’TAYNA…
Müellif: SAİD-İ NURSÎ HAZRETLERİ

(1A)
Mahremdir…
Bu, “sırr-ı inna ataynake”dir. Malûm büyüğe karşı birden hiddete geldi, def’aten yazıldı.
“- Ey ahmaklık ve nifak ehli olan muhaddin. Cesedimi parçalasanız haktan vazgeçmem. İmkanım olsa işittiklerimi garb ve şark ehline haykırırdım. Hepsi bilsin ki:
“-Bu Kur’ân haktır, şu Furkan, doğrudur. Şu Allah’ın kelamı haktır. Onda şüphe yoktur.”
“- Allah’ın Resûlü, O’nun hak resûlüdür. Onda şüphe yoktur. Onun şeriatı vahiydir.”
Allah “adil”dir; O’nda zulûm yoktur!.
“- Ey dine karşı zulüm eden dinsiz mulahidler! Zulmünüz arşa saçıldı. Öleceğiniz zamânâ kadar bekleyiniz. Ölmeniz tadacağınız bir kahırla ve şiddetli bir helakla olacaktır.”
Arş’ın Sahibi, alınlarınızdan tutup ferşe çekecek ve size irin gibi zakkumdan tatdıracak. Ağlatıp, inleterek yerin dibine geçirecek.
Bedeninizden çıkan abdest suyunu içeceksiniz. Azabınız ebedidir. Bize, “mürtecî” diyerek atfedilen çirkinlikler, sizlerle gelişir hakikatte.
(1B)
Biz de sizi, “mürtedler!” diye tesmiye ederiz…
Ahbes!..
Vahşinin en vahşisi!..
“Elif” ve “bâ” ile sizin en menfiniz, kötünüz; Deccaller, Süfyaniler ve Zındıkların reisidir. Kötülükte en kötü, yahudilerin en habisi ve zalimlerin en zalimidir.

BU, “SIRR-I İNNA A’TAYNA”DIR, MAHREMDİR.
Sual:
“- Ey Üstad, sen arabî fakrında zındık komutasının bir reisine demişsin: Elif ile ba’i nefi, ismi Deccalın, Süfyani; hem demişsin, (inna a’tayna)da şimdiki münafıklara işâret var. İzahat isteriz…”
El Cevab:
Bir zaman işittim ki, ahirzaman Deccalinden evvel ona benzer küçük mikyasda müteaddit küçük Deccaller gelir. Bir kısmı geçmese-(bu devirde de) yaşasa, dedim. Öyle ise; herhalde Şeriât-ı Ahmediyyenin ve şeâirî İslâmiyyenin tahribine çalışan Mason komitesi reislerinden ve HİÇBİR CİHETLE MÜSTEHAK OLMADIĞI “MUSTAFA KEMAL” İSMİYLE MALUM OLAN ŞAHS-I MENHÛS, O DECCALLER’DEN BİRİSİDİR. Cumhuriyet rejiminin bidayetinde-kuruluş/başlangıcında kalbim öyle hükmetti. Buna bir emare, delil aradım. O zaman kalbime geldi ki, ebced hesabı, ilm-i cifr ve çok ilimde muteber olduğundan ona bakayım, dedim ve hesab ettim.
“Mustafa Kemal” ismine, “Süfyan, Deccal” iki fark ile tevafuk ediyor. Baktım ki, o zat, “Mustafa Kemal” isminin hakiki mânâsına lâyık olmadığı için “mim”in arkasına “nef’i” alameti bir “elif” gelmeli ve madem o zat “Kemal’siz”dir, bunun için de nef’î “kaf”tan evvel bir “ya” zikredilmeli. O vakit “elif”, “bâ”ya kalbolur. “Mâ Ustufîye bi kemâlin” ismi, tamı tamına (süfyanî deccâlın) isimlerine tevafuk etmekle beraber, efâliyle aynî Deccal ve Süfyan’ın (2B) efâline muvafakatını gösteriyor ki, kezzab deccallerden birisidir. Bir zamandan sonra Kur’andan bir meseleye dair istihare ettim. [Söze ‘inna a’tayna’] Bana dedi ki:
(Şanieke hüvel ebter) cümlesi o zındık komutasının üç reislerini gösteriyor ve en büyük düşmanı M……. aleyhisselam olan (Gâzi) herif tek başına (şanieke hüvel ebter)dir. Madem üç sırrıyla bir sırrı tevafuk, dinsizce yine amellerine tevafuk ediyor. O tevafuk, ittifakî değil, belki bir işâret-i kur’aniyyedir, der… Ehl-i Kur’an’ı teyakkuza davet eder…
Şöyle ki:
Üç tevafukdan birisi, (şanieke hüvel ebter)in hurufatı binonyedi-1017 adediyle, (Gâzi) harflerinin ebcedi olan “17”ye tevafukla gösteriyor. O, tehdid-i kur’âniyyenin işâreti altındadır. Çünkü, (Sin) 300, (te) 400, (dal) 200, toplamı 100 oldu. Bin (hüve) onbir (11), (şanieke)deki hemze ile beraber oldu 13 oldu. (El-Ebter)deki iki hemze ile beraber oldu onbeş-15; (be), iki, oldu, onyedi-17… Demek ki (şanieke hüvel ebter) 1017 adedini gösteriyor.
(Gazi); (gayn) 1000, (ze) yedi-7, (ya) on-10; 1017…
Elif’i “Mustafa”ya verilmese, bu şahsın fiilleri (şanieke hüvel ebter) mânâsını göstermekle tevafuk ediyor…
Bu meşhur ünvanla o iki kelimenin adedine tevafuku, tesadüfî olmadığı gibi (Mâ Ustufiye bîkemalin), -haşiye- “ismet”, “fevzi” namındaki mason reislerinin isimleri aynen o adede tevafuk etmekle ve efâliyle o iki kelimenin mânâsına tevafukî elbette tesadüfî değildir.
(3A)
Evet, “İsmet” lafzi, 600… Çünkü, (te) 400, (ayın) 70, (sad) 90, (mim) 40’ın toplamı 600…. “Fevzi”, (fe) 80, (ya) 10, (vav) 6, (ze) 13… İsmet’le beraber Fevzi’nin mecmuu, 703… (Mâ ustufiye bîkemalin) ise (sad) 90, (fe) 80, (mim) 40, (tı) 9, iki “elif” ile beraber, 221… (Lam) 30, (kef) 20, (mim) 40, (bikemalin) üstünde baî nefi, iki, (bîkemalin)deki elif 1; mecmuû 93; 221 ile beraber, 314.
Fevzi ile İsmet’in toplam adedi 703 zammıyla 1017 adediyle (şanieke hüvel ebter) tevafuku ittifakî olmadığına; bu üç herifin adavet-i arabiyye ve Muhammediyye de gösterdikleri efali gösteriyor. (Deccalân-ı Süfyanî haşiye)… Ebcedi adedi bir elif, (1000)e kalbetmek cihetiyle 314 olmakla (maustufiye bikemalin) 314 adedine tevafukî gösteriyor ki, bu komutasındaki iki küçük Deccal bir Süfyan ruhu vardır. Şöyle ki, Süfyan lafzı (sin) 60, (fe) 83, (ya) 30, (nun) 50, (Elif)..

İHTAR: (Gazi) lafzında gerçi bir Elif var. Fakat o Elif, “mustafa”daki “mim”e nefi için ilave edilmezse; çünkü, “mustafa” ismine layık olmadığı gibi “Gazi” ismine de layık olmadığından o “elif’i o “ra”ya aldık. Tâ, münasib bulunsun; onun için burada saymadık.
HAŞİYE: Evet Cumhuriyet perdesi altında bu dehşetli istibdadı yapan mason komitası, 314’teki Yunan harbinde fırsat bekleyip, eğer Yunan (3B) galebe etse idi, meydana atılmak emelindeyken, (Vallahu hayrulnasırın-elbette Allah yardımcıların en hayırlısıdır) ayet-i celilesinin hem mânâsıyla hem 1314 aded tevafuku ile Yunan’ın mağlubiyetini ilan edib mason komitesini susturdu. “314”den ta “324” ile “42”ye ve “44”e kadar susturdu. [Haşiyenin haşiyesi] Hayrunnasîrîn: (Hı)602, (Ra) 402), (Nun), (Sad), (ya) 103, (Lam) bir, (ya) 100, (vav), (he) 11, üç Elif toplamı “314”dür.
••• ••• •••
HAŞİYE:1) Evet, küffarı değil belki halis müminleri ve şeyhleri kesen ve asan adamın, Gaziliğin ünvanı altında böyle meş’um bir mânâyı ifade edecek…
HAŞİYE 2) Gariptir ki, mason komutasının üç reisinin derece-i hataları olan cenabetindeki hisseleri, isimlerindeki aded, zahiri olarak gösteriyor.
HAŞİYE 3) “Mustafa”daki “Elif” ve “ba” mechul sigası için “ba”ya kalbolduğu gibi; “Ba”dan Deccalân lafı dahil olmakla “elif”, “ba”ya inkılab eder. Yine tevafukla müsavi olur.
(4A)
Bir toplumu olan 221, aynen (ma ustufiyi)deki 221’ye tevafuk ediyor. Deccalân; (dal) 4, (cim) 6, (nun) 50, (Süfyan) üstündeki (be) 2, (Elif) 1; çünkü diğer “elif”, bin-1000 olmasa mecmuu, 93; 221 ile, 93+221= 314 ediyor.
Bir “elif” farkı var. (haşiye) (Ma ustufiye)deki “elif”i nefi geldi ki, vakit mustafa’daki hemze-î aslı tezahürüyle “ustufiye”deki “elif”, “ba”ya inkılab etmesiyle tamtamına tevafuk ediyor. Madem “ya”, 10 olur… O halde “ma ustufiye bi kemalin”, 324 eder… “Süfyani bi deccalin” dahi aynen 324 eder. Ve “elif”, alem-i sarfca, “elif” okunduğu kaideye binaen “bin-1000” olmakla 1324’te mason komitesinin Şeriât-i Ahmediyyeye (aleyhisselatı vesselam) tahrib niyetiyle “hürriyet” perdesi altında Hilâfet-i İslâmiyye’ye saldırması tarihine tevafuk (eder); ve şimdi o komitanın başına-reisine geçin…
Bu herif, adavet-i arabiyyeyeye hareketini bina edib, Şeriât-ı İslâmiyye şearininin tahribine hareketiyle tevafuk etmesi altında gösteriyor ki, (inne şanieke hüvel ebter) bunlara dahi kasten işâret ediyor. Evet madem “inna atayna kelkevser” kelimesi altıncı remzde isbat edildiği gibi, İstanbul’un mühim muhasarasını hem fethini işâretle müjde veriyor. Ve madem, (fesalli li rabbike) makam-ı ebcedisi olan 484 adedi işâretiyle o muhteşem merkez-i hilafette 484 sene salat-u kübra İslâmiyet, İmam-ı müslimiyn arkasında kalınması iş’ârî müjdesini veriyor. (1925-1341=584) (484) Dinsizlik mânâsına laik cumhuriyet)
Elbette o müddetin bitmesi olan 1341 tarihinde mason komutasının esasını kabul etmek demek olan DİNSİZLİK MÂNÂSINDAKİ LÂİK CUMHURİYET tarihine tamtamına tevafuk etmekle (şanieke hüvel ebter) elbette onlara remzen işâret ettiğini… Vav, cümlesinin altında Ebu Cehl, Ebu Leheb Ümeyye bin Halef gibi…(4B) dahil olmadığını te’yid eder, bil ki gösterir. Evet, böyle münafık zındıklarının o ayette kasten dahil olduğuna mezkur 5 kavi emâre ittifak ediyor. Beş emare bize delalet-i kat’iyye hükmünde kanaat veriyor.
Bu sırr, aynı Kur’ân muciz’il beyanının ihbarı, gayb nev’indeki Kur’aniyyenin Lemaatındandır.
KUR’AN’IN BİR NOKTA-İ İCAZİYYESİ İÇİN YAZDIM; YOKSA BU HERİFLERİN BAHSİYLE VAKTİMİ ZAYİ’ ETMEZDİM.
HAŞİYE: Bu Süfyan’daki “ba”, car’a maa (beraber) mânâsındadır. Eğer “Süfyani bi Deccalin” okunsa, “ma ustufiye”deki “elif” “ba”ya kalb olmazsa “Süfyani”deki şeddeli “ya” bir sayılacak; evet her ikisi 324’DEN 314’DEYİZ; BAŞKA MÜHİM HADİSELERE İŞARET eder.
(5A)
Sabık meselenin hülasasını izah eden bir haşiye malumdur ki; zayıf emareler bir meselede içtima ederse, bir delil kat’i hükmüne geçer! Ve şu üç dört adam ayrı ayrı yollardan gelip, aynı hadiseyi söyleseler tevatür derecesinde yüz adamın ihbarı kadar o hadisenin kat’i olduğunu gösterir. İşte bizim meselemizde, ayrı ayrı yollardan gelip herbiri başka vecihte aynı hakikati gösterdiğinden elbette şu söze o hakikate kasten işâret edip gösterdiğini şüphesiz kabul etmek lazım gelir.
Birinci veche: İstanbul’un fethinden 484 sene kadar hilafet-i İslâmiyye o şehirde baki kalıp, salat-ü kübranın bir camii hükmünde olarak o müddetten sonra hilafet başka bir şekil olacak olan hakikati sarahatle (fesalli li rabbike) gösteriyor ki; 1341 senesine kadar devam edip ondan sonra hilafet kalkacak. İşte cumhuriyet’in takriri ve hilafetin ref’i (kaldılması) aynı tarihi de (şanieke hüvel ebter) hükme bağlıyor.
İkinci veche: Mason komutasının reisinin sabıken mezkur tahlile binaen “süfyani bi deccalin” mânâsını ve adedi olan 324 adedini göstermekle beraber, 324’de mason komutasının hürriyet perdesi altında Hilâfet-İ İslâmiyyeyi kaldırmak teşebbüsünün tarihini göstermekle, birinci vechin gösterdiği aynı meseleyi gösteriyor. (Şanieke hüvel ebter) işâretine işâret ediyor.
Üçüncü veche: Şimdiye kadar işitilmediği aynı meseleyi bir tarzda (5B) ve hiçbir siyasetin ve diplomatlığın tarzına benzemeyecek bir şekilde iki samimi ve ebedi kardeşe, evvelen Türk ve Arabın mâ beyninde olan rasih uhuvvet-i islâmiyyeye bedel ebedi bir düşmanlık ve arabiyyete karşı bir bazı ve adavet perdesi altında Hazret-i Peygambere adavet niyetiyle şeair-i islâmiyyeyi tahrif ve tahrip eden şu kerre malum. (Şanieke hüvel ebter) mânâsını zahir göstermekle şu cümlenin işâretini kuvvetli te’yid eder. İki veche evvelin hükmünü kuvvetleştirir.
Dördüncü veche: Sabıken tafsilen beyan edildiği gibi, mason reisinin münasebetsiz bir şurette güya kendine layık ve eskiden beri lakabı olmuşcasına kendine takılan meşhur lakabı (GAZİ), (Şanieke hüvel ebter)in 1017 adedine tamtamına tevafukî ve efaliyle o cümlenin mânâsını göstermesiyle üç veche evvelin işâret ettiğini, meseleyi adeta tasrih edip ;armak basıyor.
Beşinci veche: Şu şenaatkarane ve adavet pirurane ve süfyankarane siyasetini çeviren o komutanın üç reisinin mecmuu olan 1017 adedi (şanieke hüvel ebter)in 1017 adedini göstermesiyle dört veche evvelen gösterdiği hakikati hareket derecesinde gösterir. İşte bundan 1350 sene evvel kıyasa bir sûrenin (6A) bin esrarından bu bir tek sırra “ba”, her bir mucize, gaybiyye hükmünde olarak, başka vadiye de İcaz-ı Kur’aniyyenin ervaına bir nev’i daha ilave ediyor.

“Geçen meseleyi te’yid eden bir sır da şudur.”
Nasıl ki, “inna a’tayna kelkevser” aynı İstanbul’un fethini gösterir, “fe salli lirabbike” cümlesi de aynı 484 senesine kadar merkez-i hilafet olacağını gösteriyor. Öyle de “Venhar”ın cümlesi dahi İstanbul’un feth tarihine ilaveyle binikiyüzyirmiiki-1222’ye kadar mütecavizane küffarı boğazlamak suretinde mücahidat-ı kur’aniyyenin devamına, Fatiha, el-Alak, İnna fetahna leke fethan mübiyna ile müttefekan işâret etmekle beraber, şimdi ki “şanieke hüvel ebter”in mânâsını gösteren komutanın selefleri hükmünde olan yeniçerinin değil, belki yeniçerinin içine karışan fesat komutası, hilafete karşı isyanlarının başlangıcı olan 1222 ve 24’te aynen mason komutasının hürriyet perdesi altnda mebde-i isyanı olan 1324 tarihine bu cihetle tevafukle beraber, o eski komutanın 1341’de mahvıyla başlayan dehşetli vak’ayı remzen gösteren şu (Venhar)ın cümlesi cümlesiyle mâkablinde bulunan cümledeki “Kaf”ın (Haşiyesi) inzimamıyla 1242 olup 1241’den 42’ye kadar vuk’u bulan feci hadiselerin tarihini aynen şimdiki onların haleflerinin cumhuriyet tarihini olan 41 ve 42 içinde vuk’u bulmasiyle hem 24 hem de 41’de tevafuklari ise, yüz senenin iki başında iki komtanın hilafet (6B) alehinde ittifakına şu sure işâret ederek ve oların mahvellerini göstermekle geçen meseleyi teyid ediyor. Hem gösteriyor ki, BU ESRARLI SÛRE çok esrariyle beraber devlet-i Osmaniyyenin dahi edvar ve etvarına bakıyor ve baktırıyor.
HAŞİYE: Çünkü o mahzi yapan Halifedir. Vekil ne boydur! Failini göstermen lazım gelir. Öyle ise 22’ye 42’ye döndürülecektir.
•••
[29. Mektub’un 8. kısmının 4. remzinin daha ziyade mahrem küçük bir zeyli.]
Allah’ın adıyla…
Gaybı ancak Allah bilir. Ne yaşlık ne de kuruluk yoktur. Ancak herşey apaçık Kur’andadır.
Ümmetin lisan-ı hali her vakit olduğu gibi mükerreran hararetle hamiyeti islâmiyyeyi taşıyan zatlar bundan sual ediyorlar ki: Bu istibdadı askeriyye-i keyfiyye-i küfriyyenin tecebburi ne kadar devam edecek?.
EL CEVAB: Benim gibi bir değersiz adama böyle şeyler sorulmaz diyorum. Sen Kur’anın (7A) Dellalısın diyorlar. Biz senden Kur’ân namına istiyoruz. Ben de bu meseleyi Ku’rân’dan sordum. O beni kısa bir sure olan Sûre-i Kevser’e havale etti. Bu sûre dahi beni ahirindeki âyet olan “inne şanieke hüvel ebter”e havale etti. Ben ona müracaat ettim.
Dedi ki: “Benim hurufatımı-harflerimi say!” Saydım, “hüvel ebter”deki hemze-i vasıl ile 13, hemzesiz 12’dir. “İnne” şeddeli sayılırsa 14 olur. “Nun” ile hemze-i vasıl da sayılırsa 16 olur. Öyle ise bunların ömrü ve zulmün devamı, 12, 13, 14 veya 16 senedir…
Delil istedim: Lisan-ı mânâ ile âyet bana dedi ki, “tevafuk sırasıyla bak, beş emareyi göreceksin!”
Birinci emare: Bu istibdat reislerinin üçünün mecmuu isimleri 13 olarak, benim mecmuu hurufatıma tevafuk etmekle beraber, ef’alleriyle mânâca tevafuk ediyor. Demek umum ömürleri de bu kadardır.
İkinci emare: O istibdadın büyük reisi, lakabıyle ismi tek başına yine efaliyle mânâma tevafuk etmekle beraber aded-i hurufatı 13 olup, benim 10 harfime tevafuk ediyor. Demek cabbarane ömür de kadardır.
Üçüncü emare: “Mustafa Kemal” ismine layık (7B) OLmadığı için mânâsı (maustufiye bikemalin) oluyor; o halde tek ismiyle 12 oluyor. Bir cihetle mecmu-u hurufum olan 12’ye tevafuk etmekle efaliyle mânâmı göstermekle beraber, ebcedî makamı, Lakabıyle 1341 aded edib, dinsiz cumhuriyetin mebdeini gösteriyor. İsbat ediyor ki, irtidadkarane siyasetin müddeti 12 senedir.
Dördüncü emare: (Maustufiye bi kemalin) lakabı olan Gazi’yle beraber 16 adediyle (inne şanieke hüvel ebter)le beraber 16 harfine tevafuk ediyor ve yine, müsemması dahi şeneatkarane siyasetiyle mânâma tevafuk ediyor. Demek müddet-i firavniyeti 10 senedir. 2 senesi mason komitesinin tehyic ve tedbiriyle meşgul ve bir iki senede nifak perdesi altında zahiri müslüman ve İslâmiyet lehinde çalıştığından bilhisab, evvelki hesabtaki emarelerden neticesiyle yine 12 seneye tevafuk ediyor.
Beşinci emara: Peygamber aleyhisselam, “el-Ebter” deyip adavetini bi’setin 2. senesinde başlayan ve veledinin vefatiyle şenaatkarane izhar eden Kureyş’in hakkında nazil olan (inne şanieke hüvel ebter) ayetinin hurufatiyle hicretin 2. senesinde vukubulan gaza-i Bedir’de onların mahremlerini bi’setin 13, 14 sene zarfında olduğunu gösterdiği gibi o heriflerin bu nevi, halefleri olan bu romanın münafıkını “şanieke” o müddet içinde adavetine hatime işâret bu beş emare bir delil-i kat’i hükmündedir.
Gaybı ancak Allah bilir.
(8A)
(Bir Hatime)
Gariptir ki; bu istibdad-ı askeriyye-yi keyfiyye-yi küfriyyenin başına geçen mason komutasının üç reisinin derece hata ve şeriat hakkında olan cinayette hisseleri, kendi isimlerindeki adedi zahir gösteriyor.
Şöyle ki:
1017 hisseyi hatadan icraatsız olmak cürmetiyle en büyük hisse sahibi olmak lazım kılan İSMET 600, en büyük reisiyle, şeytaniyle yalnız… Tedbir gördüğünden ötekine nisbeten ikinci derecede kaldığından 321 hisse alır. Üçüncüsü zahiren İslâmiyyete taraftar ve bir derece iman sahibi olmak kendini gösteriyor. Fakat ehl-i iman onun suret-i diyanetine aldanıp dizginleri öteki nemmadarlarıyle ellerine verdiğinden o FEVZİ dahi ümmi inayette hissede İsmet’e nisbet sudus (6’da 1), reise nisbet sülüs (3’de 1) hükmünde kendi isminin miktarınca 103 hisse alır. Fakat asıl reisi, bizzatihi İsmet’in yarısıdır. Reis olduğu cihetle öteki iki arkadaşının hatası kadar hata onun defterine ilave olunduğundan kat’i delil tek başiyle yani ismiyle Lakabiyle hem (İnne şanieke hüvel ebter) makam-ı ebcedisi 1017 adedi gösteriyor. Hem aded-i hurufuyla (inne şanieke hüvvel ebter) bir cihette 12, bir cihette 13, bir cihette 16 hurufuna tevafuk ediyor.
Gaybi ancak Allah bilir.
•••
Mu’terdane ve tenkidkarane mühim bir sual bana varid oluyor. Diyorlar ki, nasıl bu cumhuriyet-i islâmiyyenin birakam reislerine küçük (8B) Deccal namı veriyorsun. Halbuki diyanet-i riyasetteki mühim ulemalar misali, çok ulemalar onlara tabidir. Onlara duacı sayılır.
EL CEVAB: 1350 sene evvel Hazreti Peygamberin bir şakirdi ve esrar-ı kur’âniyyeninin dersini bizzat Peygamber aleyhisselâmdan alan Hazret-i Ali kerremallahü veche, meşhur ve metbu’ kabidesinde demiş ki, işte bu kasidede Peygamber’den aldığı dersine binaen diyor ki, “huruf-u arabiyye, acemî yani frengi (acemce) hurufuna tebdil edildiği zaman Deccal’i intizar ediniz-bekleyiniz.
« Acem harfleri tamamen satırlandı.
Emir ve fakir onlarla geceledi.
Bil ki, şüphesiz vakit yaklaştı.
Bekleyin Deccal’i, yalancıların en körü
Sonra biliniz ki, ey ihvan…
Şüphesiz ahir zamanın gavatını
Onlar ulemadır, onların ağızlarını zevklendirdi de,
Sonra yetiştiler ve heveslerine uydular.»
(9A)
Evet o işi yapan ise, küçük Deccallerdir ki, büyük Deccal’in karakoludur. Hem de o zamanın en fenası, ulemanın fenasıdır. Yani dalaletin en fenası ulema su-i name altındaki birakam bedbaht ku-i ulemada dini dünyaya satmış adamlardan gelir. Ben de bu noktaya binaen derim ki: Hangi ulema vardır ki, ezan-ı muhammediyyeyi beğenmeyip, yerine bir şarkıyı kabul etsin!. Öyleleri alim değil belki, “meselehüm ke mesel himarî yahmilû esfara-onlar yük taşıyan eşekler misalidir”in altında oluyor.
(İnne şanieke hüvel ebter), “inne” ile 1118 olmakla bu küçük deccallerden 100 sene sonra büyük Deccal’e işâret vardır. Nasıl ki, bu geçmiş yüzün iki başında mason komutasının ve onun bir mukaddimesi olan yeniçeri içerisine giren fesat komutası öteki başında büyük Deccal’in komutası bulunduğundan, (inne şanieke hüvel ebter) işâret ediyor; bunun kuvvetli delillerini daha bulamadım… Bu işâretle şimdilik iktifa ediyorum.
“- Rabbimiz! Unuttuklarımızdan ve hatalarımızdan bizi mesul tutma; nefsin ve şeytanın şerrinden ve sapıklık ve isyanlık şerrinden bizi koru.” Amin…
Bi ismihi subhanehu ve in min şey’in illa yedeh bihamdihi esselamü aleyküm ve rahmetllahi ve berakatühü. Ebeden ve daimen aziz sadık ve fedakar, gayyur ve vefadar kardeşim Kürt Bekir Bey… Maatteessüf bil mecburiyyeti nahusa ve malayani sayılacak bir bahis söyliyeceğim. Fakat bu bahsim, hakiki hamiyetpirûz Türkçe bilenlere (9B) karşı değil belki frengilerin hesabına sahtekar (okunamadı/yyn.) kendine perde edib mütecavizlere (okunamadı/yyn.) Şöyle ki: Mülhıd münafıkların en son ve alçakça ve vicdansızca aleyhimizde istimal ettikleri silahı sordum ki, dediler: Said, Kürttür!. Bir kürdün arkasından bu kadar koşmak hamiyet-i milliyeye yakışmaz!
Ben bu münafıkların vicdansızca size desiselerine karşı değil, belki, bazı safdillerin temiz kalpleri bunların sözleri ile bulanmamak için diyorum ki: Evet ben başka memlekette dünyaya gelmişem. Fakat Cenab-ı Hak, beni bu memleketin evladına hizmetkar etmiş ki, 9 sene mütemadiyen bu memleketteki milletin (ondan) dokuz kısmının saadetine kendi dilleriyle hizmet ettiğimi bu havalideki insanlara malumdur. Hem ben bu memleketin de, HULUSİ, SABRİ, HAFIZ ALİ HARUN, RAFET, ASIM, MUSTAFA ÇAVUŞ, SÜLEYLAN, LÜTFİ, RÜŞDİ, MUSTAFA ZEKAÎ, ABDULLAH gibi 20-30 müslüman türk gençlerini adeta 20-30 bin milletdaşlarıma tercih ettiğimi ve onları 30 bin adam yerine kabul ettiğimi bu 9 senedeki türkçe asarıyle ve hizmet göstermişim.
Evet ben, 1000 gafil ve amî kürdü, bir türk olan haruyi bin ami kürde değişmediğimi ve 1000 cahil kürdü bir türk olan Asım’a ve Rafet’e karşı mukabil görmediğimi ehl-i dikkat ve benim ahvalime muttali olanlar tasdik ettikleri halde, frenkliğin namına, velhaddi hesabına türkçe bilen (10A) seminekar (okunamadı/yyn.) ve hudfiruşluk cihetinde bana tecavüz edenler ve Türk milletini ve milliyetini zehirleyen mülhidler bilsinler ki:
Ben millet-i İslâmiyyenin en mühim ve mücahit ve muazzam bir ordusu olan türk milletine bekler, türk kadar hizmet ettiğimi bilirler. Türk şahittir!. İşte bana “Kürt!” diyen ve itham eden zahiri hamiyet pirurelik gösteren sahtekarlar bu millete ne gibi hizmet edeceklerini göstersinler. Cenab-ı Hakk’ın affına sığınarak, bu sebeble bazı hizmetlerimi izhar ettim.
El bâkî, hüvel bâkî
KARDEŞİNİZ SAİDİN NURSÎ

Ayrıva bak.  http://www.nyuamhmoob.com/?w=SG9KZnlJdm5DdVFJ