İbni Sinan-ın El- Kanun fit Tibet eseri.

İbni Sinan-ın El- Kanun fit Tibet eseri.


İbn-i Sina’nın “El-Kanun Fi’t-Tıbb” Eseri: Tıp Tarihinde Bir Baş Yapıt

İbn-i Sina (Avicenna), İslam dünyasının ve dünya tarihinin en büyük bilim insanlarından biri olarak tanınır. Tıp, felsefe, matematik, astronomi ve kimya gibi birçok alanda eserler vermiş olan İbn-i Sina, özellikle “El-Kanun Fi’t-Tıbb” adlı eseriyle ün kazanmıştır. Bu eser, tıp biliminin temellerini atan bir başyapıt olarak kabul edilir ve asırlar boyunca Batı ve Doğu’da medikal eğitimde temel kaynaklardan biri olarak kullanılmıştır.

El-Kanun Fi’t-Tıbb: Genel Bakış

“Kanun” kelimesi, “kural” veya “yasa” anlamına gelir ve eserin adı, tıbbi bilgilerin sistematik bir şekilde düzenlendiğini ifade eder. İbn-i Sina, bu eserinde antik Yunan, Roma, Hint, Çin ve İslam dünyasının tıbbi bilgilerini bir araya getirerek bunları kendi gözlemleri ve deneyimleriyle harmanlamıştır.

El-Kanun Fi’t-Tıbb, yalnızca tıbbi bir rehber değil, aynı zamanda bir felsefi ve bilimsel anlayış manifestosudur. Eser, anatomi, fizyoloji, patoloji, farmakoloji, cerrahi ve tedavi yöntemlerini kapsayan kapsamlı bir içeriğe sahiptir.

Eserin İçeriği

El-Kanun Fi’t-Tıbb, beş ana kitaptan oluşur:

1. Genel Prensipler: Tıbbın tanımı, sağlık ve hastalık kavramları, vücut sıvıları teorisi (humoral teori) gibi temel bilgiler içerir.

2. Bireysel Organların Hastalıkları: Organların işlevleri, hastalıkların nedenleri ve tedavi yöntemleri ele alınır.

3. Genel Hastalıklar ve Sistemik Problemler: Ateş, enfeksiyonlar ve diğer genel hastalıklar bu bölümde incelenir.

4. İlaçlar ve Farmakoloji: Çeşitli bitkisel, hayvansal ve mineral kaynaklı ilaçların özellikleri ve kullanımları detaylandırılmıştır.

5. Kompleks İlaçlar: Birden fazla bileşen içeren ilaçların formülleri ve hazırlama yöntemleri anlatılır.

Eserin Tıbbı Geliştirmedeki Rolü

İbn-i Sina, tıp bilimini yalnızca dini veya geleneksel bir bilgi olarak görmemiş, bunu rasyonel bir bilim haline getirmiştir. “El-Kanun Fi’t-Tıbb” eserinde gözlem, deney ve akıl yürütmeye dayalı bir yaklaşım sergilemiştir.

Deneysel Tıbbın Temelleri: İbn-i Sina, hastalıkların teşhis ve tedavisinde deneysel yöntemlere önem vermiştir. Bu, tıpta sistematik bir yaklaşımın başlangıcı olarak kabul edilir.

Hastalıkların Sebepleri: Hastalıkları, fiziksel ve çevresel faktörlerle ilişkilendirmiştir. Özellikle mikroorganizmaların hastalık yapıcı etkileri konusunda modern bilime öncülük eden görüşler sunmuştur.

Farmakolojiye Katkıları: Eserde yüzlerce bitki ve bileşiğin tıbbi etkileri detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Bu bilgiler, yüzyıllarca eczacılıkta kullanılmıştır.

El-Kanun’un Etkisi ve Yayılması

El-Kanun Fi’t-Tıbb, 12. yüzyılda Latinceye çevrilerek Batı’da “Canon of Medicine” adıyla tanınmıştır. Orta Çağ’da Avrupa’nın tıp fakültelerinde ana ders kitabı olarak okutulmuş ve modern tıbbın temelini oluşturan kaynaklardan biri olmuştur. 17. yüzyıla kadar Avrupa’daki üniversitelerde kullanılmaya devam etmiştir.

İslam dünyasında ise eser, medrese müfredatının bir parçası olmuş ve yüzlerce yıl boyunca hekimler için vazgeçilmez bir kaynak olarak kalmıştır.

Modern Tıp ile Bağlantısı

Bugün tıp bilimi, El-Kanun Fi’t-Tıbb’da yer alan birçok bilginin ötesine geçmiş olsa da, bu eser tıbbi bilginin sistematik hale getirilmesindeki katkıları nedeniyle hâlâ büyük bir saygıyla anılmaktadır. İbn-i Sina’nın çalışmaları, disiplinler arası düşünceyi teşvik etmiş ve bilimsel ilerlemenin temellerini atmıştır.

Sonuç

İbn-i Sina’nın “El-Kanun Fi’t-Tıbb” eseri, tıp tarihinin dönüm noktalarından biridir. Hem Doğu hem de Batı’da tıbbın gelişimine büyük katkılarda bulunmuş ve modern tıbbın temellerinin atılmasına öncülük etmiştir. İbn-i Sina’nın bilime ve insanlığa yaptığı bu katkılar, onun yalnızca bir hekim değil, aynı zamanda evrensel bir bilge olarak anılmasını sağlamıştır. “El-Kanun Fi’t-Tıbb”, insanlığın bilgi mirasının en değerli hazinelerinden biri olmaya devam etmektedir.

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

Muhiddini Arabi’nin kerametleri.

Muhiddini Arabi’nin kerametleri.


Muhyiddin İbnü’l-Arabî (1165-1240), İslam düşüncesinin ve tasavvufunun en büyük isimlerinden biridir. Kendisi, “Şeyh-i Ekber” (En Büyük Şeyh) unvanıyla anılır ve eserlerinde hem derin felsefi hem de mistik konuları ele almıştır. İbnü’l-Arabî’nin yaşamında anlatılan birçok keramet vardır. Bu kerametler, onun yüksek manevi mertebesini ve Allah’a yakınlığını ifade eden olaylar olarak görülür. İşte bazı kerametlerinden örnekler:

1. Bilinmeyeni Bilme Hali

Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin bazı olaylarda geleceğe dair bilgi verdiği ve bu bilgilerin gerçekleştiği rivayet edilir. Örneğin, bir talebesine ileride başına gelecek bir olayı detaylı şekilde anlattığı ve bu olayın birebir gerçekleştiği söylenir. Ancak, bu bilgilerin ona Allah’ın izniyle bildirildiğine inanılır.

2. Manevi Görüş Gücü

İbnü’l-Arabî, uzak mesafelerde olan olayları görüp haber verebilmiştir. Rivayetlere göre, bir gün bir mecliste otururken, uzak bir şehirde yaşanan önemli bir olayı anında tarif etmiştir. Bu olay daha sonra doğrulanmıştır.

3. İlahi Yardımla Kurtuluş

Bir keresinde, zorlu bir durumdayken dua ederek Allah’tan yardım istemiş ve beklenmedik şekilde kurtulduğu rivayet edilmiştir. Bu tür olaylar, onun Allah’a tam bir teslimiyet içinde olduğunu ve Allah’ın ona özel lütuflar bahşettiğini gösterir.

4. İlimde Derinlik ve Hikmet

Kerametleri sadece olağanüstü olaylarla sınırlı değildir. Onun en büyük kerameti, eserlerinde ortaya koyduğu engin bilgi ve hikmettir. İbnü’l-Arabî’nin “Fütuhat-ı Mekkiyye” ve “Fusûsu’l-Hikem” gibi eserleri, tasavvufî bilgeliğin en derin örneklerindendir.

5. Manevi Seyahatler

Kendi ifadelerine göre, rüyalarında ve manevi hallerde peygamberler ve velilerle görüşmüş, onlardan doğrudan bilgi almıştır. Bu manevi seyahatler, onun ruhsal mertebesinin yüksekliğini gösterir.

Not

Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin kerametleri, İslam dünyasında hem hayranlıkla karşılanmış hem de tartışmalara neden olmuştur. Ancak, onun Allah’a olan bağlılığı, ilmi ve manevi derinliği, İslam tarihinde eşsiz bir yer edinmesini sağlamıştır.

@@@@@@@@@@

Muhiddini Arabi’nin 2025 yili ve onceki yillar ve yerler ile ilgili kerametleri.

Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin kerametleri ve geleceğe dair öngörüleri, daha çok onun “keşif” denilen manevi bir bilgi türüne dayanmaktadır. Bu bilgiler, onun Allah’ın izniyle gayb perdesinin bir kısmını görmesine dayandığına inanılan öngörülerdir. Ancak bu öngörüler, genellikle mecazi anlamlar taşır ve çoğu zaman yoruma açıktır.

Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin 2025 yılı veya öncesine dair belirli bir tarih ve olay ile ilgili kerametlerinden bahseden somut bir bilgi yoktur. Ancak eserlerinde yer alan bazı ifadeler, genel olarak gelecekle ilgili olaylara işaret olarak yorumlanmıştır. İşte bu bağlamda onun geleceğe dair önemli öngörülerinden bazıları:

1. Mehdi’nin Gelişi

Muhyiddin İbnü’l-Arabî, İslam’ın sonunda gelecek olan Mehdi’nin zuhurunu detaylı şekilde ele almıştır. Mehdi’nin hangi dönemde ve hangi şartlarda ortaya çıkacağına dair bilgiler vermiştir. Bu bilgiler, genellikle kıyamet alametleriyle ilişkilendirilir. Ancak, onun Mehdi hakkındaki ifadeleri kesin bir tarih vermez, daha çok işaret ve semboller üzerinden yorumlanır.

2. Dünya Olayları ve Değişim

“Fütuhat-ı Mekkiyye” adlı eserinde, gelecekteki bazı sosyal ve manevi değişimlere işaret eden ifadeler yer alır. İbnü’l-Arabî, bazı coğrafyaların ve toplumların önemli dönüşümler yaşayacağını, adaletin ve zulmün birbirini takip edeceğini belirtmiştir.

3. İstanbul’un Fethi ve Geleceği

İbnü’l-Arabî, İstanbul’un fethiyle ilgili önemli öngörülerde bulunmuştur. Osmanlılar döneminde İstanbul’un fethinin gerçekleşeceğini manevi bir işaretle ifade ettiği rivayet edilir. İstanbul’un gelecekte de manevi bir merkez olmaya devam edeceğini belirtmiştir.

4. Teknoloji ve İlerleme ile İlgili Sözler

Bazı tasavvuf ehli, İbnü’l-Arabî’nin eserlerindeki sembolik ifadeleri teknolojik gelişmelerle ilişkilendirmiştir. Örneğin, uzak mesafelerle iletişim, hızlı ulaşım araçları gibi modern buluşların manevi bir şekilde onun eserlerinde ima edildiği söylenmiştir.

5. Ahir Zaman Alametleri

İbnü’l-Arabî’nin eserlerinde ahir zamanla ilgili işaretler bulunur. Bunlar arasında depremler, doğal afetler, toplumların bozulması ve insanların manevi yönlerini kaybetmesi gibi genel alametlerden bahsedilmiştir. Ancak, bu alametlerin hangi yüzyılda gerçekleşeceği konusunda kesin bir bilgi verilmez.

Yoruma Dayalı Bilgiler

İbnü’l-Arabî’nin kerametleri ve geleceğe dair öngörüleri, genellikle sembolik ve derin anlamlar içerir. Bu nedenle, onun söylediklerini doğru anlamak için manevi bir bilgi birikimine ve tasavvufî kavrayışa ihtiyaç vardır. 2025 yılı veya yakın geçmişle ilgili özel bir keramet rivayet edilmiş olmasa da, onun eserlerinde geçen genel ifadeler, günümüz olaylarına da ışık tutabilir.

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

İslam dünyasında ajanlık yapmış kişiler ve onemli ve de ibretli faaliyetleri.

İslam dünyasında ajanlık yapmış kişiler ve onemli ve de ibretli faaliyetleri.


İslam tarihi boyunca, ajanlık veya istihbarat faaliyetleri hem İslam devletlerinin hizmetinde hem de düşmanları tarafından kullanılmıştır. Bu tür faaliyetler genellikle savaşlar, siyasi entrikalar veya toplumun içindeki bölünmeleri körüklemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Aşağıda İslam dünyasında ajanlık faaliyetleriyle bilinen bazı önemli kişiler ve olaylar yer almaktadır.

1. Ebu Süfyan’ın Gözetleme Faaliyetleri (Hz. Peygamber Dönemi)

Faaliyetleri: Mekke müşriklerinin liderlerinden olan Ebu Süfyan, Uhud ve Hendek Savaşları gibi olaylar öncesinde Müslümanların durumunu öğrenmek için casus göndermiştir.

Sonuçları: İslam’ın yükselişi karşısında bilgi toplama çabaları, müşriklerin strateji geliştirmesine yardımcı olmuş ancak genellikle başarısız olmuştur. Daha sonra Ebu Süfyan Müslüman olmuş ve bu faaliyetlerini bırakmıştır.

2. Nusayrîlik ve Gizli Yapılanma

Faaliyetleri: İslam dünyasında gizli hareket eden mezhep grupları, bazen ajanlık faaliyetlerinde bulunmuştur. Örneğin, Nusayrîler (Alevîler), Abbasi ve Selçuklu dönemlerinde devletlere karşı casusluk faaliyetiyle suçlanmıştır. Bu grupların, içerden bilgi toplama ve isyan çıkarma amaçlı çalışmaları olmuştur.

Sonuçları: Devletler bu tür yapılanmalara karşı hem baskı hem de istihbarat yöntemleriyle mücadele etmiştir.

3. Haşhaşiler (Batınîlik)

Faaliyetleri: Hasan Sabbah tarafından kurulan Haşhaşiler, Selçuklu Sultanı Melikşah döneminde etkili bir ajanlık ve suikast örgütüydü.

Stratejileri: Liderleri Hasan Sabbah, eğitimli ajanlar (fedailer) yetiştirerek suikastlar düzenletmiş ve düşmanlarını korkutarak etki alanını genişletmiştir.

Sonuçları: Selçuklu Sultanı Alparslan ve Nizamülmülk gibi önemli liderler bu faaliyetlerin hedefi olmuş, Haşhaşilere karşı büyük mücadeleler verilmiştir.

4. Osmanlı Döneminde Casusluk Faaliyetleri

Osmanlı İmparatorluğu döneminde hem içerden hem de dışardan ajanlık faaliyetleri yoğun bir şekilde görülmüştür.

a. Hürrem Sultan’ın Stratejik İletişimi

Faaliyetleri: Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde saraydaki konumunu güçlendirmek için ajanlar kullanmış ve rakiplerine karşı entrikalar düzenlemiştir. Bu tür faaliyetler, devlet yönetiminde güç dengesini etkilemiştir.

b. Avrupa’dan Osmanlı’ya Casusluk Faaliyetleri

Örnek: Avusturya ve Venedik gibi devletler, Osmanlı topraklarında ajanlar kullanarak bilgi topladı. Örneğin, Osmanlı donanmasının hareketlerini öğrenmek için ajanlar istihdam edildi.

Sonuçları: Osmanlı istihbaratı bu tür girişimleri önlemeye çalışmış ve karşı casusluk faaliyetleri geliştirmiştir.

5. Modern Dönemde Ajanlık (19.-20. Yüzyıl)

a. Lawrence of Arabia (Arap Lawrence)

Faaliyetleri: İngiliz ajan Thomas Edward Lawrence, Osmanlı Devleti’ne karşı Arap kabilelerini kışkırtarak bağımsızlık vaadiyle Osmanlı’ya karşı isyan çıkarmalarını sağladı.

Sonuçları: Bu faaliyetler, Arap Yarımadası’nda Osmanlı hâkimiyetinin sona ermesine ve Arapların İngilizlerin etkisi altına girmesine yol açtı.

b. Siyonist Ajanlar

Faaliyetleri: 20. yüzyılda, Filistin topraklarının İsrail devleti lehine alınması için çeşitli ajanlık faaliyetleri yürütülmüştür. Siyonist hareket, Arap liderler arasında bölünme yaparak stratejik avantaj sağlamıştır.

6. Günümüz İslam Dünyasında Casusluk Faaliyetleri

a. CIA ve Mossad Operasyonları

Faaliyetleri: İslam coğrafyasındaki birçok ülkede rejim değişikliği, iç savaş ve kargaşa çıkarmak amacıyla ajanlar kullanılmıştır. Örneğin, Irak, İran ve Suriye gibi ülkelerde istihbarat faaliyetleri sıkça gündeme gelmiştir.

b. İçerden Bilgi Sızdırma

Örnek: Bazı İslam ülkelerinde liderlere yakın kişiler ya da devlet görevlileri yabancı istihbarat servisleriyle çalışarak bilgi sızdırmıştır.

İbretlik Dersler

1. Birlik ve Beraberlik Eksikliği: İslam dünyasında ajanlık faaliyetleri genellikle toplumun bölünmüşlüğü ve liderler arasındaki çekişmelerden faydalanılarak yapılmıştır.

2. Eğitim ve Bilinç: İslam toplumlarında eğitim ve istihbarat konusundaki eksiklikler, düşmanların kolayca bilgi toplamasına neden olmuştur.

3. Karşı İstihbarat: Müslüman devletler, güçlü bir istihbarat ağı kurarak bu tür faaliyetlere karşı koymayı öğrenmiştir.

Bu tür olaylar, İslam toplumlarına birlik, uyanıklık ve stratejik düşünmenin önemini göstermektedir.

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

İslam dünyasında kendisine su-i kast yapılmış kişiler ve ibretli olaylar.

İslam dünyasında kendisine su-i kast yapılmış kişiler ve ibretli olaylar.


İslam tarihi boyunca pek çok lider, âlim, siyasetçi ve önemli şahsiyet, çeşitli suikast girişimlerine hedef olmuştur. Bu olaylar, çoğunlukla siyasi çekişmeler, mezhepsel ayrılıklar ve düşmanlıklar nedeniyle gerçekleşmiştir. Suikastlar, sadece bir şahsı hedef almakla kalmamış, aynı zamanda toplumları derinden etkileyen ibretlik dersler bırakmıştır. İşte İslam dünyasında suikaste uğramış bazı önemli kişiler ve bu olayların ibretlik yönleri:

1. Hz. Ömer (r.a.)

Olay:
İkinci halife Hz. Ömer, Hicri 23 yılında, Mecusi kökenli Ebu Lü’lüe Feyruz tarafından sabah namazında hançerlenerek şehit edilmiştir. Feyruz, Medine’de köle olarak bulunuyordu ve Halife Ömer’e karşı husumet besliyordu.

İbret:

Hz. Ömer’in adaleti, idaresi ve takvası tüm İslam dünyasında örnek alınmıştır.

Suikast, liderlere yönelik sorumlulukların büyüklüğünü ve düşmanlıkların dikkatle yönetilmesi gerektiğini göstermiştir.

2. Hz. Osman (r.a.)

Olay:
Üçüncü halife Hz. Osman, Hicri 35 yılında çıkan iç karışıklıklar sırasında isyancılar tarafından Medine’deki evinde Kur’an okurken şehit edilmiştir. Onun yönetimine yönelik eleştiriler, fitne hareketleriyle birleşerek suikasta zemin hazırlamıştır.

İbret:

Hz. Osman’ın hayatı, sabrın ve ilahi takdire teslimiyetin zirvesi olarak görülmüştür.

Bu olay, İslam dünyasında ilk ciddi bölünmelere ve fitnelere neden olmuştur.

3. Hz. Ali (r.a.)

Olay:
Dördüncü halife Hz. Ali, Hicri 40 yılında Haricilerden Abdurrahman bin Mülcem tarafından Kufe’de sabah namazında şehit edilmiştir. Bin Mülcem, Hariciler’in bir suikast planını gerçekleştirmiştir.

İbret:

Hz. Ali’nin şehadeti, İslam toplumunda birlik ve beraberliğin önemini bir kez daha ortaya koymuştur.

Hariciler’in aşırı fikirleri, dinin yanlış yorumlanmasının tehlikelerini göstermiştir.

4. Nizamülmülk

Olay:
Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri Nizamülmülk, Haşhaşiler (Batınîler) tarafından 1092 yılında suikasta uğrayarak öldürülmüştür. Hasan Sabbah’ın liderliğindeki Haşhaşiler, devlet adamlarını hedef alarak korku salmayı amaçlamıştır.

İbret:

Nizamülmülk, bir devlet adamının ilim ve adaletle nasıl hizmet edeceğinin sembolü olarak kabul edilir.

Bu olay, güçlü devletlerin bile içerden gelen tehditlere karşı dikkatli olması gerektiğini göstermiştir.

5. Hasan el-Benna

Olay:
Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın kurucusu olan Hasan el-Benna, 1949 yılında Kahire’de bir suikast sonucu öldürülmüştür. Suikastın Mısır hükümetinin desteklediği bir plan olduğu iddia edilmiştir.

İbret:

Hasan el-Benna, İslam dünyasında bir davetçinin sabır ve mücadele örneği olarak anılmaktadır.

Olay, İslamî hareketlerin güçlenmesini istemeyen çevrelerin bu tür yöntemlere başvurabileceğini göstermiştir.

6. Cemaleddin Afgani

Olay:
Cemaleddin Afgani, İslam dünyasında birliğin ve uyanışın öncüsü olduğu ifade edilir. Zehirlenerek öldürüldüğü iddia edilmiştir.

7. Enver Sedat

Olay:
Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, 1981 yılında bir askeri geçit töreninde radikal bir grup tarafından suikaste uğramıştır. Camp David Anlaşması gibi tartışmalı adımları nedeniyle bazı İslamcı gruplar tarafından hedef alındığı söylenmiştir.

İbret:

Liderlerin aldığı kararların geniş toplumsal etkileri olur ve bu kararlar onları tehlikeye sokabilir.

Radikal tepkilerin toplumları daha fazla bölünmeye götürebileceği görülmüştür.

8. Rafic Hariri

Olay:
Lübnan Başbakanı Rafic Hariri, 2005 yılında Beyrut’ta düzenlenen bir bombalı saldırıyla öldürülmüştür. Siyasi ve mezhepsel çekişmeler bu suikastın arkasındaki temel nedenlerdir.

İbret:

Mezhepsel ayrılıklar, dış müdahaleler ve iç politik gerilimler, toplumlarda istikrarsızlığa yol açabilir.

Siyasi liderlerin suikastları, ulusal güvenliği ve birliği doğrudan etkiler.

Genel İbretler ve Dersler

1. Birlik ve Beraberlik Eksikliği:
Suikastlar genellikle İslam toplumlarındaki bölünmelerin ve fitnelerin sonucudur. Bu da birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu gösterir.

2. Liderlerin Sorumluluğu:
Liderler, aldıkları kararların geniş etkilerini ve bu kararların oluşturabileceği tehlikeleri her zaman göz önünde bulundurmalıdır.

3. Fitneye Karşı Uyanıklık:
İslam tarihinde suikastların çoğu, fitne hareketlerinden ve dış müdahalelerden kaynaklanmıştır. Müslümanlar, fitnelere karşı bilinçli olmalıdır.

4. Adaletin Önemi:
Birçok lider, adaleti sağlama mücadelesinde hedef alınmıştır. Bu da adaletin savunulmasının ne kadar değerli ve zor bir görev olduğunu gösterir.

Bu olaylar, İslam toplumlarına liderlerin korunmasının ve toplumsal birliğin ne kadar kritik olduğunu hatırlatır.

 

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme

Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme!


Bu söz, insanın dünya hayatındaki hedeflerini ve gayretlerini sorgulatan, derin bir hikmet barındırmaktadır. Dünya hayatında yapılan her türlü işin ve bırakılan eserlerin, Allah katında bir değeri olabilmesi için niyet ve amelin ihlâs ile yapılması gerektiğini hatırlatır. Eğer bir eser, insanın âhiretteki kurtuluşuna vesile olmayacaksa, sadece dünyevî bir başarı olarak kalacaktır ve gerçek anlamda bir kıymeti olmayacaktır.

Bu anlayış, İslam tasavvufunda ve ahlaki düşüncede sıkça vurgulanır. Şöyle özetlenebilir:

1. Amellerin Niyeti ve İhlâs

İnsan, yaptığı her işte Allah rızasını gözetmelidir.

Dünya hayatındaki eserler, eğer Allah’a yaklaşmaya vesile olursa değer kazanır.

2. Fânilik ve Bâkilik

Dünya hayatı ve buradaki tüm varlıklar fânidir.

Kalıcı olan, Allah için yapılan işler ve niyetlerdir:

> “Mal da mülk de bir gün yok olacak; geriye sadece Allah için yapılanlar kalacaktır.”

3. Sorumluluk Bilinci

İnsan, âhirette hesap vereceği bilinciyle yaşamalıdır.

Bırakılan eserler, insanlara fayda sağladığı ve hayırla anıldığı ölçüde kişinin âhiretteki durumuna olumlu katkı sağlayabilir.

4. Hikmetli Bir Tavsiye

Bu söz, dünya hayatında başarı ve şöhret peşinde koşmanın aldatıcı olduğunu, aslolanın Allah katında kabul görecek ameller olduğunu hatırlatır. İmam Gazâlî bu durumu şöyle ifade eder:

> “Âhiret yurduna hazırlanmayan kimse, dünyada ne kadar mal ve makam kazansa da ahmaklığın içindedir.”

5. Uygulamalı Dersler

İyilik ve hayır işleri yaparak insanlara faydalı olmak.

Allah’a kulluk görevlerini eksiksiz yerine getirmek.

Kalıcı bir iyilik (sadaka-i câriye) bırakmaya çalışmak:

> “İnsanoğlu öldüğünde, ameli kesilir. Ancak şu üç şey devam eder: Sadaka-i câriye, faydalı ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat.” (Müslim)

Bu söz, insanın geçici dünyaya olan aşırı bağlılığını sorgulaması ve asıl hedefini âhiret kurtuluşu olarak be

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

Bir başkasının cenazesini yıkayan kişinin siz olduğunu düşündüğünüzde ne hissedersiniz?

Bir başkasının cenazesini yıkayan kişinin siz olduğunu düşündüğünüzde ne hissedersiniz?


Bir Cenazeyi Yıkamak: Hayatın ve Ölümün Anlamına Dokunmak

Bir başkasının cenazesini yıkayan kişi olduğunuzu hayal ettiğinizde, duygularınız karmaşık ve derin olabilir. Bu deneyim, hayatın geçiciliğini hatırlatan güçlü bir çağrışım yapar. Ölümle yüzleşmek ve bir bedeni son yolculuğuna hazırlamak, birçok insan için hem korkutucu hem de kutsal bir görevdir. Bu durum, insanın kendi ölümlülüğünü ve yaşamın anlamını sorgulamasına yol açabilir.

Ölümle Yüzleşmek: İlk Tepkiler

Bir cenazeyi yıkama düşüncesi, genellikle korku, tedirginlik veya hüzünle karşılanır. Modern toplumlarda ölüm, çoğu zaman hastaneler ve cenaze evleri gibi özel alanlarda gizlenir. Bu yüzden insanlar, ölümü doğrudan deneyimlemekten uzaklaşmışlardır. Bir bedene dokunmak, onun soğukluğunu hissetmek ve bu süreci yönetmek, genellikle yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiyi derinden hissettirir.

Bu durumda insan, kendini hayatta olmanın ayrıcalığını yeniden fark eder. “Bir gün ben de bu noktada olacağım” düşüncesi zihinde yankılanır. Bu farkındalık, yaşamın her anının kıymetini bilmeye yönelik bir farkındalık yaratabilir.

Kutsallık ve Sorumluluk

Cenaze yıkamak, birçok kültürde ve dinde kutsal bir görev olarak kabul edilir. İslam’da bu süreç, ölünün son bir görevi olarak görülür ve sevap kazandırdığına inanılır. Bu nedenle, cenazeyi yıkayan kişi için manevi bir bağ oluşur. Bu görev, ölünün haklarını teslim etmek ve ona saygı göstermek anlamına gelir.

Ancak bu deneyim aynı zamanda büyük bir sorumluluk taşır. Yıkanan kişinin bir zamanlar hayatta olduğunu, sevdiklerini, hayalleri ve anıları olduğunu bilmek, bu süreci manevi açıdan daha da ağırlaştırabilir. Ancak aynı zamanda, ölümün sadece bir geçiş olduğunu hatırlatarak insana huzur da verebilir.

Empati ve İnsanlık Bağı

Bir başkasının cenazesini yıkamak, insana yaşamın herkes için eşit olduğunu hatırlatır. Toplumsal statü, maddi varlıklar veya başarılar, ölüm karşısında anlamsızdır. Bu farkındalık, insanın kendine ve diğerlerine karşı daha empatik ve anlayışlı olmasına neden olabilir.

Kendi Ölümümüzle Yüzleşmek

Bu deneyimi hayal etmek, aslında kendi ölümümüzle yüzleşmenin bir yoludur. Ölüm korkusu, insanın doğal bir parçasıdır; ancak bu korku, aynı zamanda hayatı daha anlamlı kılabilir. Hayatın sınırlı olduğunu bilmek, insanların sevdikleriyle daha fazla vakit geçirmelerine, anlamlı işler yapmalarına ve anın tadını çıkarmalarına vesile olabilir.

Sonuç

Bir cenazeyi yıkama düşüncesi, derin manevi anlamlar taşıyan bir deneyimdir. Bu süreç, insanın yaşamı, ölümü ve kendi varoluşunu sorgulamasına neden olur. Korkutucu ve duygusal olarak yorucu olsa da, bu deneyim aynı zamanda insana hayatın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatan güçlü bir fırsattır. Ölüm, yaşamın sonu değil, başka bir başlangıcın kapısıdır. Bu anlayışla, yaşam daha bilinçli ve anlamlı bir şekilde yaşanabilir.

 

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

Bir Gassalın elinde cenazesi yıkanan kişinin siz olduğunu düşündüğünüzde ne hissedersiniz?

Bir Gassalın elinde cenazesi yıkanan kişinin siz olduğunu düşündüğünüzde ne hissedersiniz?


Ölümün Aynasında Kendini Görmek: Bir Gassalın Ellerinde

Ölüm, insan yaşamının en keskin gerçeklerinden biridir. Her ne kadar hayatın bir parçası olsa da, çoğu insan onu düşünmekten kaçınır. Ancak, ölümle yüzleşmek, varoluşun anlamını daha derin bir şekilde kavramamıza yardımcı olabilir. Özellikle kendinizi bir gassalın ellerinde, yıkanan bir cenaze olarak hayal ettiğinizde, bu düşünce derin bir sarsıntı yaratabilir. Bu deneyim, kişinin kendisini ölümün aynasında görmesi gibidir.

Ölümle Yüzleşmenin Derin Psikolojik Etkileri

Kendinizi bir gassalın elinde cenaze olarak düşünmek, ölümle ilgili varoluşsal korkuları tetikleyebilir. Bu düşünce, yaşamın geçiciliği ve insanın faniliği üzerine yoğun bir farkındalık yaratır. Ancak bu tür bir yüzleşme, aynı zamanda hayatın değerini anlamaya ve zamanı daha bilinçli bir şekilde kullanmaya da teşvik edebilir.

Bu tür bir hayal, insanın ölüm sonrasına dair inançlarıyla da bağlantılıdır. Birçok kültür ve din, ölümün fiziksel bir son olmadığını, aksine ruhsal bir başlangıç olduğunu vurgular. Eğer bu inançlara sahipseniz, bu düşünce belki de korkutucu olmaktan çok huzur verici olabilir. Ancak, materyalist bir bakış açısına sahipseniz, ölümün kesinliği ve bilinmezliği daha ağır bir duygusal yük oluşturabilir.

Ölümün Aynasında Kendini Tanımak

Bir gassalın ellerinde kendi cenazenizi görmek, sadece ölüm korkusuyla değil, yaşamın anlamıyla da yüzleşmek anlamına gelir. Bu hayal, kendinize şu soruları sormanıza neden olabilir:

Hayatımı dolu dolu yaşıyor muyum?

Geride ne bırakacağım?

Şu anki hayatım, ölümümle yüzleştiğimde bana huzur verecek mi?

Bu tür bir iç gözlem, hayatınızdaki öncelikleri yeniden değerlendirmenize yardımcı olabilir. Maddi kazançlar, statü ya da günlük endişeler, bu düşünce karşısında anlamsız hale gelebilir. Daha çok sevgi, bağışlama, paylaşma ve anlam arayışı ön plana çıkabilir.

Korkunun Ötesinde Huzur Bulmak

Kendi cenazenizi düşünmek, başlangıçta korkutucu olabilir. Ancak bu, hayatın geçiciliğini kabullenmek ve ölümle barış yapmak için bir fırsat da sunar. İslam gibi birçok dinde, bir gassalın yaptığı işin kutsallığı vurgulanır. Bu, insanın ölüm sonrası yolculuğuna hazırlanmasının bir parçasıdır. Eğer bu düşünceyi kabul eder ve onu bir korku kaynağı yerine bir farkındalık aracı olarak kullanabilirsek, hayatımızı daha anlamlı bir şekilde yaşamayı öğrenebiliriz.

Sonuç

Bir gassalın elinde kendinizi bir cenaze olarak hayal etmek, derin bir varoluşsal deneyim sunar. Bu hayal, yaşamın değerini ve ölümün kaçınılmazlığını anlamak için güçlü bir araç olabilir. Bu düşünceyi korkuyla değil, bilgelikle ve kabullenmeyle karşılamak, hayatı daha dolu dolu yaşamamızı sağlayabilir. Önemli olan, ölümden korkmak değil, yaşamın her anını anlamlı kılmaktır. Çünkü belki de ölüm, hayatı gerçekten yaşamaya başlamamız için bir hatırlatmadır.

 

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

Kainatta ne kadar atom ve element bulunmaktadır?

Kainatta ne kadar atom ve element bulunmaktadır?


Kainattaki atomların ve elementlerin miktarı ve çeşitliliği, bilimsel gözlemlere ve tahminlere dayalı olarak oldukça geniş bir perspektif sunar. İşte bu konuda bilinen bazı temel bilgiler:

1. Kainatta Atom Sayısı

Kainattaki toplam atom sayısı, tahmini olarak 10^80 (10’un yanına 80 sıfır eklenmesiyle oluşan devasa bir sayı) civarındadır.

Bu sayı, evrenin büyüklüğü ve madde yoğunluğuna dayalı tahminlerle hesaplanmıştır. Atomlar genellikle yıldızlar, gezegenler, galaksiler, ve hatta gaz bulutları gibi maddelerin temel yapı taşlarıdır.

2. Kainatta Bulunan Elementler

Şu anda bilim, 118 elementin varlığını tespit etmiştir. Bu elementlerden:

92 tanesi doğal olarak bulunur. Geri kalanı (örneğin, Plütonyum veya Amerikyum gibi) laboratuvar ortamında sentezlenmiştir.

En yaygın elementler, evrenin erken dönemlerinde Büyük Patlama sırasında oluşan hidrojen (H) ve helyum (He) elementleridir.

Elementlerin Dağılımı:

Hidrojen (H): Evrenin yaklaşık %75’ini oluşturur.

Helyum (He): Evrenin yaklaşık %24’ünü oluşturur.

Diğer Elementler: Geri kalan %1’i karbon, oksijen, azot, demir ve daha ağır elementler gibi diğer atomlar oluşturur.

3. Atom ve Elementlerin Oluşumu

Hafif Elementler: Büyük Patlama’dan sonra ilk birkaç dakikada oluşan hidrojen, helyum ve biraz lityum.

Ağır Elementler: Yıldızların çekirdeklerinde (nükleosentez) ve süpernova patlamaları sırasında meydana gelir.

4. Dünyadaki Atom ve Elementler

Dünyadaki atom sayısı ise tahmini olarak 10^50 civarındadır. Bu sayı, Dünya’nın kütlesi ve atomların ortalama kütlesi kullanılarak hesaplanır.

Yeryüzünde doğal olarak bulunan 92 element, çeşitli bileşikler ve mineraller oluşturur. Örneğin:

Oksijen, Dünya’nın atmosferinde ve sularında bolca bulunur.

Silikon ve demir, Dünya’nın kabuğunda önemli miktarda yer alır.

Sonuç

Evren, akıl almaz bir büyüklükte atomlara ve elementlere sahiptir. Hidrojen ve helyum, en bol bulunan elementlerdir, çünkü Büyük Patlama’nın temel ürünleridir. Daha ağır elementler ise yıldızların yaşam döngüsünde meydana gelir. Bu düzen, Allah’ın yaratma ve düzenleme sıfatlarının bir tecellisidir. Her bir atom ve element, kainatın her köşesinde Allah’ın sonsuz ilmini, kudretini ve hikmetini yansıtan bir ayet gibidir.

 

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

Kuranı Kerim’de Ahirette müminlerle kafirlerin durumu ve hali nasıl anlatılmakta ve tasvir edilmektedir

Kuranı Kerim’de Ahirette müminlerle kafirlerin durumu ve hali nasıl anlatılmakta ve tasvir edilmektedir?


Kur’an-ı Kerim’de ahirette müminlerle kâfirlerin durumu birçok ayette detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir. Bu tasvirlerde müminler için müjdeler ve mutluluk dolu bir hayat, kâfirler için ise azap ve pişmanlık dolu bir son belirtilir. İşte bu durumların ana hatlarıyla nasıl anlatıldığı:

1. Müminlerin Durumu

Ahirette müminlerin durumu cennetle müjdelenir. Kur’an’da müminlerin Allah’ın rızasını kazandığı, nimetlerle dolu bir hayat süreceği ifade edilir.

Cennet Nimetleri: Müminler için hazırlanan cennette hiçbir sıkıntı, acı veya üzüntü bulunmayacaktır. Orada nimetler sonsuzdur:

“İman edip salih amel işleyenler ise, kendileri için içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.” (el-Buruc, 85:11)

“Orada hiçbir yorgunluk duymazlar, oradan çıkarılmazlar.” (el-Hicr, 15:48)

Allah’ın Rızası ve Cemali: Müminler için en büyük ödül Allah’ın rızasını ve cemalini görmektir:

“O gün bazı yüzler parlak olacaktır. Rablerine bakacaklardır.” (el-Kıyâme, 75:22-23)

Selam ve Güvenlik: Müminler için cennette sürekli bir huzur ve barış hali vardır:

“Onlara selâm olsun! Rablerinden bir rahmet ve lütuf olarak. İşte en büyük kurtuluş budur.” (Yâsin, 36:58)

2. Kâfirlerin Durumu

Ahirette kâfirlerin durumu ise azap ve pişmanlık dolu bir hayat olarak tasvir edilir. Onlar, dünyadaki inkârlarının cezasını çekerler.

Cehennem Azabı: Kâfirler için hazırlanan cehennem, acı, ıstırap ve sonsuz bir azap yeridir:

“İnkâr edenlere şöyle denir: ‘Yalanlamakta olduğunuz ateşe gidin!'” (ez-Zümer, 39:72)

“Onlar için ateşten yataklar, üstlerinden de örtüler vardır. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.” (el-A‘râf, 7:41)

Pişmanlık ve Çaresizlik: Kâfirler, ahirette dünyada yaptıklarından dolayı büyük bir pişmanlık yaşarlar:

“Keşke toprak olsaydım!” diyecek.” (en-Nebe, 78:40)

“O gün zalim ellerini ısırarak şöyle der: ‘Keşke peygamberle beraber bir yol tutsaydım!'” (el-Furkan, 25:27)

Allah’ın Gazabı ve Reddediliş: Kâfirler Allah’ın rahmetinden mahrum kalacaklardır:

“Hayır! O gün Rablerinden perde ile engellenmiş olacaklar.” (el-Mutaffifîn, 83:15)

Sonuç Olarak

Kur’an, müminlerin ahirette ödüllendirileceğini ve kâfirlerin cezalandırılacağını vurgular. Bu tasvirler, insanları ahireti düşünmeye, iman etmeye ve salih ameller işlemeye teşvik eden önemli mesajlardır. Ahiret hayatı, müminler için sonsuz bir huzur ve mutluluk yeri, kâfirler için ise azap ve pişmanlık dolu bir hayattır.

 

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

ALLAH’IN MUKADDİR İSMİNİN TECELLİSİ

ALLAH’IN MUKADDİR İSMİNİN TECELLİSİ[1]

 

Kâinatta Allah’ın Mukaddir isminin tezahürü.


Allah’ın Mukaddir ismi, kâinatta her şeyin bir ölçü, düzen ve hikmetle yaratıldığını ifade eder. Mukaddir, “her şeye ölçü koyan, her şeyi belli bir takdirle yaratan” anlamına gelir. Bu isim, kainattaki mükemmel düzenin, hassas ölçülerin ve dengelerin bir göstergesidir.

Mukaddir isminin tezahürleri şunlardır:

1. Tabiatta Hassas Ölçüler: Gök cisimlerinin hareketleri, gezegenlerin yörüngeleri, atom altı parçacıkların düzeni ve canlıların biyolojik sistemleri Allah’ın Mukaddir isminin tecellisidir. Örneğin, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığı, canlıların yaşayabileceği ideal bir mesafededir.

2. Canlıların Özellikleri: Her canlının kendine özgü bir yaratılışı vardır. DNA gibi mikroskobik bir yapı, milyarlarca bilgiyi barındırır ve bu bilgi sayesinde her canlı tam bir ölçü ve düzen içinde yaratılır.

3. Doğanın Dönüşümü: Mevsimlerin sırasıyla gelmesi, yağmurun tam ihtiyaç olan bölgelere düşmesi ve bitkilerin büyümesi, Allah’ın her şeye takdir ettiği ölçünün bir neticesidir.

4. İnsanın Kaderi: İnsan hayatında karşılaştığı olaylar da Mukaddir isminin bir yansımasıdır. Allah, kulları için hikmet dolu bir kader takdir etmiştir ve bu kaderde her şey bir ölçüye göre gerçekleşir.

Bu isim, Allah’ın yaratma ve düzen koyma sıfatlarının büyüklüğünü anlamamıza yardımcı olur ve insanı, Allah’ın kainattaki hikmetini tefekkür etmeye yöneltir.

@@@@@@@

Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir. Feyyaz-ı Mutlaktan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir.”

Bu cümle, İslam düşüncesinde kaderin hikmet ve düzenle ilişkisini açıklayan derin bir ifadedir. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde geçen bu tür ifadeler, Allah’ın her şeyi bir ölçü ve hikmetle yaratıp yönettiğini anlamamıza yardım eder.

Açıklaması:

1. “Kader, her şeye bir miktar ve o miktara göre bir kalıp vermiştir”:
Bu ifade, kaderin kainattaki her bir varlığı belirli bir ölçü ve düzene göre şekillendirdiğini anlatır. Her şey, Allah’ın takdir ettiği bir plan ve program dâhilinde var edilir. Örneğin, bir tohumun ağaç olma potansiyeli, o tohuma Allah’ın takdir ettiği bir miktar ve ölçüyle yerleştirilmiştir. İnsan da dahil olmak üzere her varlık, kendine özgü bir yaratılış kalıbına sahiptir.

2. “Feyyaz-ı Mutlak’tan aldığı feyze olan kabiliyeti o kalıba göredir”:
Feyyaz-ı Mutlak, Allah’ın sınırsız yaratma ve ihsan sıfatını ifade eder. Her varlık, Allah’tan gelen yaratma enerjisini, yani feyzi, kendi kapasitesine ve kabiliyetine göre alır. Bu kapasite ise kaderin belirlediği kalıpla sınırlıdır. Örneğin, bir kedi kendi varlık kalıbına göre hareket ederken, bir insan daha farklı bir kapasiteye sahiptir. İnsan aklı ve iradesiyle daha geniş bir alanı kavrayabilir, çünkü kader onun kabiliyetini buna göre belirlemiştir.

Özet:

Kader, her şeyi hikmetle ölçülendirip varlıklarına uygun bir biçim vermiştir. Her varlık, Allah’tan gelen yaratıcı tecellileri (feyz) kendi kabiliyeti kadar alır. Bu da kainattaki mükemmel düzenin ve Allah’ın sonsuz ilminin bir tezahürüdür. İnsan için bu düşünce, Allah’a karşı hayranlık ve şükür vesilesidir.

@@@@@@@

Her şey kaderle takdir edilmiştir.

“Her şey kaderle takdir edilmiştir” ifadesi, İslam inancında kader ve kazanın temelini oluşturur. Bu anlayış, kâinatta meydana gelen her olayın ve varlıkların durumlarının, Allah’ın sonsuz ilmi ve iradesiyle önceden belirlenmiş bir plana uygun şekilde gerçekleştiğini ifade eder.

Kaderin Anlamı ve Hikmeti:

1. Kaderin Tanımı:
Kader, Allah’ın geçmişten geleceğe kadar her şeyi belirli bir ölçü, düzen ve hikmetle planlamasıdır. Bu ölçü, kainattaki her bir varlık ve olay için hassas bir şekilde belirlenmiştir.

. Her Şeyin Ölçüsü:
Kur’an-ı Kerim’de, “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer, 54:49) buyurulmuştur. Bu, Allah’ın yarattığı her şeyin hikmetli ve düzenli olduğunu gösterir. Göklerin ve yerin hareketinden bir yaprağın düşmesine kadar her şey kaderle tespit edilmiştir.

3. Kader ve İnsan İradesi:
İnsan, iradesiyle tercihler yapar, ancak bu tercihler de Allah’ın ilmindedir. İnsan, kaderi içinde özgür iradesini kullanarak sorumluluk sahibidir. Bu durum, kader ve iradenin birbirine zıt olmadığını, aksine uyum içinde olduğunu gösterir.

4. Kaderin Tezahürleri:

Doğal Düzen: Güneşin doğuşu ve batışı, mevsimlerin dönüşümü gibi olaylar kaderin ölçüsüyle gerçekleşir.

İnsanın Hayatı: İnsan, doğumundan ölümüne kadar kaderin bir planı dahilinde yaşar. Ancak iradesiyle bu plan içinde hareket eder.

Tevekkül ve Kader:

Bu anlayış, insanı tevekküle, yani Allah’a güvenmeye ve teslim olmaya yönlendirir. Ancak tevekkül, sebeplere sarılmayı terk etmek değil, çalışıp çabaladıktan sonra sonucu Allah’a bırakmaktır.

Sonuç olarak, “Her şey kaderle takdir edilmiştir” ifadesi, Allah’ın sonsuz kudretine ve hikmetine olan imanımızı güçlendirir ve bizi bu düzeni anlamaya, teslimiyet ve şükürle yaşamaya davet eder.

@@@@@

Kader kalemi nedir? İzah eder misin?

Kader Kalemi, İslamî bir kavram olup, Allah’ın sonsuz ilmiyle kâinatta olacak her şeyi ezelde belirlemesi ve Levh-i Mahfuz’a (korunmuş levha) yazması anlamına gelir. Bu ifade, kaderin bir mecazi anlatımıdır ve Allah’ın yaratıcı ve planlayıcı sıfatlarının derin bir tasviridir. Kader kalemi, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde yer alan bilgiler ışığında şu şekilde izah edilebilir:

Kader Kaleminin Anlamı

1. Levh-i Mahfuz:
Kader kaleminin yazdığı yer, “Levh-i Mahfuz” olarak adlandırılır. Levh-i Mahfuz, Allah’ın ilminde bulunan ve kâinatta gerçekleşmiş ve gerçekleşecek her şeyin yazıldığı bir kitaptır. Kur’an’da şöyle buyrulmuştur:
“Yerde ve gökte olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir kitapta yazılmış olmasın.” (Yunus, 10:61)

2. Allah’ın İlmi:
Kader kalemi, Allah’ın her şeyi önceden bilip belirlemesi anlamına gelir. Bu, Allah’ın “Alim” (her şeyi bilen) sıfatının bir tecellisidir. Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır ve O’nun bilgisi dışında hiçbir şey olmaz. Kalemin yazması da Allah’ın ezelî bilgisini ifade eder.

3. Hadislerde Kader Kalemi:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kader kalemi hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allah, mahlukatın kaderini yaratmadan elli bin yıl önce takdir etti.”
“İlk yaratılan şey kalemdir. Allah ona yaz dedi. O da kıyamete kadar olacak her şeyi yazdı.” (Tirmizî, Kader 17)

Kader Kalemi ve İnsan İradesi

Kader Kalemi Yazdı, İnsan Seçer:
Kader kalemi, Allah’ın ezelde bilip yazdığı olayları ifade eder, ancak insanın iradesi bu yazgı içinde özgürdür. İnsan iradesiyle yaptığı seçimlerin sorumluluğunu taşır.

İlahi İlmin Kuşatıcılığı:
Allah’ın kader kalemi, insanın tercihlerini önceden bilip yazmıştır. Bu, insanın iradesini ortadan kaldırmaz, çünkü Allah’ın ilmi insanın seçimini önceden bilmekle sınırlıdır.

Kader Kalemi Üzerine Tevekkül

Kader kaleminin yazdığına inanmak, insana huzur ve tevekkül sağlar. Bu inanç, insanı isyan yerine teslimiyete, umutsuzluk yerine sabra yönlendirir. Ancak bu, insanın çaba göstermesini engelleyen bir anlayış değildir. Kader, sebeplere sarılmayı ve sorumluluk almayı gerektirir.

Sonuç:
Kader kalemi, Allah’ın yaratıcı kudretinin ve ezelî bilgisinin bir sembolüdür. İnsan, bu gerçeği idrak ederek Allah’a tevekkül eder ve kendi sorumluluğunun bilinciyle hareket eder.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=zlkufh2S0Wk

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

RUBÛBİYETİN KOZMİK ALEMDEKİ TEZAHÜRÜ-4-

RUBÛBİYETİN KOZMİK ALEMDEKİ TEZAHÜRÜ-4-[1]

 

Rubûbiyyet ile İlgili Temel Kavramlar


Kur’an ve Sünnet’te Rubûbiyyetle İlgili Ayet ve Hadisler.

Rubûbiyyet ile İlgili Temel Kavramlar

Rubûbiyyet, İslam inancında Allah’ın yaratıcılığı, düzenleyiciliği, rızık vericiliği ve tüm âlemlerin Rabbi oluşunu ifade eden bir kavramdır. Rubûbiyyet, Allah’ın her şeyin üzerinde mutlak hâkimiyet sahibi olduğunu ve kâinatta olup biten her şeyin Allah’ın iradesiyle gerçekleştiğini belirtir.

Rubûbiyyet, genellikle tevhid kavramı içerisinde ele alınır ve üç ana başlıkta incelenir:

1. Tevhid-i Rubûbiyyet: Allah’ın bir ve tek Rab olduğuna inanmak, hiçbir ortak koşmaksızın yalnızca O’nu rab olarak kabul etmektir.

2. Tevhid-i Ulûhiyyet: Sadece Allah’a ibadet etmek ve ibadetleri yalnızca O’na tahsis etmektir.

3. Tevhid-i Esma ve Sıfat: Allah’ın isim ve sıfatlarında hiçbir eksiklik ya da benzerlik bulunmadığını kabul etmektir.

Kur’an ve Sünnet’te Rubûbiyyet ile İlgili Ayetler

1. Yaratıcılık ve Yönetim:

“Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha, 1:2)
Bu ayet Allah’ın âlemlerin Rabbi olduğunu ve mutlak yönetici olduğunu ifade eder.

“Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah’tır…” (A’râf, 7:54)

2. Rızık Verici Olarak Rubûbiyyet:

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hûd, 11:6)

3. Her Şeye Gücü Yetmesi:

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.” (Âl-i İmrân, 3:189)

4. Dualara Cevap Veren:

“Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, size cevap vereyim.” (Gâfir, 40:60)

5. Allah’ın Rabliğini Kabul Etmek:

“De ki: ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır.’” (Ra’d, 13:16)

Rubûbiyyet ile İlgili Hadisler

1. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Allah’ım! Sen Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum…” (Sahih-i Buhari, Tefsir, Bakara)

2. Allah’ın Rab Olarak Tanınması:

“Rabbim Allah’tır deyip, sonra da dosdoğru olan kimseler, meleklerin selamıyla karşılanacaktır.” (Müslim, İman, 62)

Sonuç

Rubûbiyyet, Allah’ın kâinattaki mutlak hâkimiyetini, düzenini ve rahmetini kavramanın bir anahtarıdır. Allah’ın Rabliğini kabul etmek, hem iman hem de amelde kulluğun temelini oluşturur. Kuran ve sünnet, insanlara bu konuda bilinç kazandırarak yalnızca Allah’a yönelmelerini öğütler.

@@@@@@

Rubûbiyyet, İslam inancında Allah’ın en temel sıfatlarından biridir ve O’nun evrenin tek Rabbi, sahibi, yöneticisi ve terbiye edicisi olduğunu ifade eder. Bu kavram, Allah’ın yaratma, rızık verme, hükmetme, koruma ve her şeyi kontrol altında tutma gibi fiillerini kapsar.
Rubûbiyyet ile İlgili Temel Kavramlar:
* Rab: Kelime anlamı “sahip, efendi, terbiye eden, gözeten, yöneten” demektir. İslam inancında Rab, yalnızca Allah’tır. O, tüm varlıkların yegane sahibidir ve her şey O’nun iradesiyle gerçekleşir.
* Uluhiyyet: Rubûbiyyet ile yakından ilişkili olan bu kavram, Allah’ın tek ilah olması, ibadete layık tek varlık olması anlamına gelir. Rubûbiyyet, Allah’ın evrendeki egemenliğini ifade ederken, Uluhiyyet O’na yönelik ibadetin gerekliliğini vurgular.
* Tevhid: İslam’ın en temel ilkesi olan tevhid, Allah’ın birliğini, tekliğini ifade eder. Rubûbiyyetin tevhidi, Allah’ın yaratma, yönetme ve terbiye etme fiillerinde hiçbir ortağının olmadığını kabul etmektir. Uluhiyyetin tevhidi ise, ibadetin yalnızca Allah’a yapılması gerektiğini ifade eder.
Kur’an ve Sünnet’te Rubûbiyyetle İlgili Ayetler ve Hadisler:
Kur’an-ı Kerim’de Rubûbiyyet kavramı birçok ayette vurgulanır. İşte bazı örnekler:
* Fatiha Suresi 2. Ayet: “Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” Bu ayet, Allah’ın tüm alemlerin Rabbi olduğunu, yani onları yaratan, yöneten ve terbiye edenin O olduğunu açıkça ifade eder.
* En’am Suresi 102. Ayet: “İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O her şeye vekildir.” Bu ayet, Allah’ın tek yaratıcı ve ilah olduğunu, dolayısıyla yalnızca O’na kulluk edilmesi gerektiğini vurgular.
* Araf Suresi 54. Ayet: “Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş’a istiva etti. Geceyi gündüze bürür; o, onu kovalayıp durur. Güneş, ay ve yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. İyi bilin ki yaratma ve emir O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!” Bu ayet, Allah’ın evren üzerindeki mutlak egemenliğini ve her şeyin O’nun kontrolünde olduğunu açıklar.
Sünnet’te de Rubûbiyyet kavramı birçok hadiste vurgulanır. İşte bazı örnekler:
* İbn Abbas’tan rivayet edilen bir hadis: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı Rab, İslam’ı din ve Muhammed’i peygamber olarak benimseyen kişi imanın tadını tatmıştır.” Bu hadis, imanın temel şartlarından birinin Allah’ı Rab olarak kabul etmek olduğunu gösterir.
* Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ buyurdu ki: ‘Kulum bana bir karış yaklaştığında ben ona bir zira yaklaşıırım; o bana bir zira yaklaştığında ben ona bir kulaç yaklaşıırım; o bana yürüyerek geldiğinde ben ona koşarak giderim.'” Bu hadis, Allah’ın kullarına olan yakınlığını ve onlara olan rahmetini gösterirken, aynı zamanda O’nun Rubûbiyyetinin bir tezahürüdür.
Özetle:
Rubûbiyyet, İslam inancının temelini oluşturan en önemli kavramlardan biridir. Allah’ın evrenin tek Rabbi, sahibi ve yöneticisi olduğunu ifade eder. Kur’an ve Sünnet’te bu kavram birçok ayet ve hadiste vurgulanır. Bu kavramı doğru anlamak, Allah’a olan imanımızı güçlendirmek ve O’na daha bilinçli bir şekilde kulluk etmemizi sağlamak açısından büyük önem taşır.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=F6oiGpl7UPQ

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

RUBÛBİYETİN CANLILARDAKİ TEZAHÜRÜ-5-

RUBÛBİYETİN CANLILARDAKİ TEZAHÜRÜ-5-[1]

 

Rubûbiyyetin Hayat ve Canlılık Üzerindeki Tecellisi


3.2.1. Rızık ve Hayatı Sürdürme

3.2.2. İmtihan Dünyasında İlâhî Adalet
3.3. Rubûbiyyetin Melekût Âlemindeki Yansımaları.

Rubûbiyyetin Hayat ve Canlılık Üzerindeki Tecellisi başlığı, Allah’ın mahlukatı yaratma, besleme ve yönetme sıfatlarının, canlılar dünyasında nasıl tezahür ettiğini açıklamaktadır. Allah’ın Rubûbiyyeti, canlıların rızıklandırılmasından, hayatın devam ettirilmesine, dünya hayatındaki imtihandan ahiret âlemine kadar uzanan geniş bir kapsamda kendini gösterir.

3.2. Rubûbiyyetin Hayat ve Canlılık Üzerindeki Tecellisi

3.2.1. Rızık ve Hayatı Sürdürme

Rızık Verme:
Allah, bütün canlıların ihtiyaç duyduğu rızkı, hikmeti gereği takdir eder ve rızıklarını ulaştırır. Bu, Allah’ın Rezzâk (rızık veren) isminin Rubûbiyyet bağlamındaki bir tecellisidir.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah’a ait olmasın.” (Hud, 11:6).
Bu ayet, Allah’ın her canlının ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşıladığını ifade eder.

Hayatın Devamı:
Canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için gerekli olan bütün sistemler, Allah’ın hikmetle yarattığı düzenin bir parçasıdır. Örneğin, bitkiler fotosentezle oksijen üretir, hayvanlar ve insanlar bu oksijeni kullanır. Tüm bu süreç, Allah’ın Rubûbiyyetinin hayat üzerindeki bir yansımasıdır.

3.2.2. İmtihan Dünyasında İlâhî Adalet

İmtihanın Hikmeti:
Dünya hayatı, insan için bir imtihan yeridir. Allah, kullarına farklı nimetler ve zorluklar vererek onları imtihan eder. Bu imtihan süreci, Allah’ın adaletinin ve hikmetinin bir gereğidir.
“Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk, 67:2).
Bu ayet, hayatın bir sınav olduğunu ve bu sınavın İlâhî adaletle gerçekleştiğini ifade eder.

Adaletin Tecellisi:
Allah, kullarını dünyada sabır ve şükürle sınar ve ahirette herkese yaptıklarının karşılığını tam olarak verir. Bu, Allah’ın Adl (adil) isminin bir yansımasıdır. Dünya hayatındaki dengesizlikler ve haksızlıklar, ahirette İlâhî adaletle dengelenir.

3.3. Rubûbiyyetin Melekût Âlemindeki Yansımaları

Melekût âlemi, fiziksel dünyadan öte, varlıkların manevi ve metafizik boyutunu ifade eder. Allah’ın Rubûbiyyeti, melekût âleminde de tecelli eder:

Meleklerin Görevleri:
Melekler, Allah’ın emirlerini yerine getiren nurani varlıklardır. Rubûbiyyetin melekût âlemindeki bir tecellisi olarak, her meleğin kendine özgü bir görevi vardır. Örneğin, Cebrail vahiy getirir, Mikail rızıkla ilgilenir, İsrafil kıyametin kopuşunu ilan eder.

İlâhî Kudretin Yansıması:
Melekût âlemi, İlâhî kudretin sınırsızlığını ve Rubûbiyyetin her boyutu kuşattığını gösterir. Kur’an’da bu durum şu şekilde ifade edilmiştir:
“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir.” (Al-i İmran, 3:189).
Bu hükümranlık, fiziksel âlemin yanı sıra melekût âlemini de kapsar.

Sonuç

Rubûbiyyetin hayat ve canlılık üzerindeki tecellisi, Allah’ın Rezzâk ve Adl isimlerinin yansımalarıyla insan ve diğer canlıların ihtiyaçlarını karşıladığı gibi onları imtihan eder ve adaletiyle muamele eder.

Melekût âlemindeki yansımaları ise, Allah’ın hükümranlığının fiziksel âlemin ötesine uzandığını, melekler ve diğer metafizik varlıklar üzerindeki tasarrufuyla gösterir.

Tüm bu tecelliler, Allah’ın Rubûbiyyetinin hem görünen hem de görünmeyen dünyaları kapsayan genişliğini idrak etmemizi sağlar.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=FfQhQWCWvKA&t=48s

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

RUBÛBİYETTEKİ EDEB-6-

RUBÛBİYETTEKİ EDEB-6-[1]

 

Allah’ın Rubûbiyyetinin Mahlukata Bakan Yönleri

3.1. Rubûbiyyetin Kozmik Boyutu
3.1.1. Evrenin Yaratılışı ve Düzeni
3.1.2. Tabiat Kanunları ve İlâhî Hükümranlık.

Allah’ın Rubûbiyyetinin Mahlukata Bakan Yönleri başlığı altında Rubûbiyyetin (Allah’ın her şeyi idare eden, terbiye eden ve yöneten sıfatının) mahlukata yansıyan yönleri derin bir tefekkür ve inceleme konusudur. Bu kavram özellikle Allah’ın kainatta mutlak hâkimiyetini ve her şeyi hikmetle düzenleyip idare ettiğini ifade eder. Bu bağlamda, Rubûbiyyetin kozmik boyutunu ele alalım:

3.1. Rubûbiyyetin Kozmik Boyutu

Rubûbiyyetin kozmik boyutu, Allah’ın evreni yaratması, idare etmesi ve sürdürmesiyle ilgili özelliklerini kapsar. Allah’ın Rubûbiyyeti, kainattaki her varlık ve olayda kendini gösterir.

3.1.1. Evrenin Yaratılışı ve Düzeni

Allah’ın Rubûbiyyeti, evrenin yaratılışında ve düzeninde apaçık bir şekilde tecelli eder:

Evrenin Yaratılması:
Allah, Rubûbiyyeti gereği evreni yoktan var etmiş, her şeyi hikmetle düzenlemiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur:
“O gökleri ve yeri hak ile yaratandır…” (En’am, 6:73).
Bu ayet, Allah’ın yaratılıştaki mutlak kudret ve ilmini ifade eder.

Evrenin Düzeni:
Gök cisimlerinin hareketleri, yıldızların konumları ve galaksilerin düzeni Allah’ın Rubûbiyyetinin delilleridir. Kur’an’da bu durum şöyle ifade edilir:
“Güneş ve Ay bir hesaba göre hareket eder.” (Rahman, 55:5).
Bu düzen, Allah’ın her şeyi bir ölçüye göre yaratıp yönettiğinin kanıtıdır.

3.1.2. Tabiat Kanunları ve İlâhî Hükümranlık

Tabiatta işleyen kanunlar ve bu kanunların İlâhî bir hikmetle yönetilmesi de Rubûbiyyetin kozmik boyutunun bir parçasıdır:

Tabiat Kanunları:
Allah, kainata belirli yasalar koymuştur. Bu yasalar, evrendeki düzenin devamını sağlar. Örneğin, yer çekimi, suyun döngüsü ve canlıların ekosistemdeki uyumu, İlâhî hikmetin eserlerindendir. Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 54:49).
Bu, Allah’ın her şeyi belirli bir hikmet ve nizamla yönettiğini gösterir.

İlâhî Hükümranlık:
Allah, kainatın mutlak hâkimi ve yöneticisidir. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğer varlıklar O’nun kontrolü altındadır. Tabiattaki her hareket, İlâhî iradeye bağlıdır:
“O, geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katar ve güneşi ve ayı da buyruk altına almıştır…” (Zümer, 39:5).
Bu ayet, tabiatın Allah’ın emriyle hareket ettiğini ifade eder.

Rubûbiyyetin Kozmik Boyutunun İnsan Üzerindeki Etkisi

Tevekkül ve Şükür:
Allah’ın Rubûbiyyetini tefekkür eden bir insan, O’na tevekkül eder ve şükreder. Evrenin mükemmel düzeni, insanı Allah’a daha yakınlaştırır.

Sorumluluk:
Rubûbiyyetin farkında olan bir insan, tabiatı koruma ve Allah’ın nimetlerine karşı sorumluluğunu yerine getirme bilincine sahip olur.

Sonuç:
Rubûbiyyetin kozmik boyutu, evrenin yaratılışı ve düzeninde, tabiat kanunlarında ve İlâhî hâkimiyette kendini gösterir. Bu gerçekler, insanı Allah’a olan imanında derinleştirir ve O’nun Rubûbiyyetini idrak etmeye sevk eder.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=kbIYajYeTg4

 

Loading

No Responsesيناير 5th, 2025

HAYATTA EN BÜYÜK HİZMET HAYATA HİZMETTİR

HAYATTA EN BÜYÜK HİZMET HAYATA HİZMETTİR


Hayatta En Büyük Hizmet Hayata Hizmettir

Hayat, insanlara verilmiş en büyük nimetlerden biridir. Yaşamın kendisi, yalnızca bireysel varoluşla sınırlı değildir; tüm canlıları, doğayı ve evrensel düzeni kapsayan bir bütündür. Bu nedenle, hayatta yapılacak en büyük hizmet, hayatın kendisine hizmet etmektir. Hayata hizmet, insanın hem kendisine hem de içinde bulunduğu dünyaya karşı olan sorumluluğunu ifade eder. Bu sorumluluğu yerine getirmek, insanlık onurunun ve evrensel ahlakın bir gereğidir.

Hayata Hizmetin Anlamı

Hayata hizmet, insanın yaşamı daha anlamlı, adil ve sürdürülebilir hale getirme çabasıdır. Bu hizmet, birçok farklı şekilde ortaya çıkar:

1. İnsanlara Yardım: Başkalarının hayatlarını kolaylaştırmak, onların mutluluğunu artırmak ve ihtiyaçlarını gidermek.

2. Doğayı Koruma: Doğayı tahrip etmek yerine, onu korumak ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak.

3. Evrensel Değerlere Katkı: Barış, adalet, sevgi ve dayanışma gibi evrensel değerleri yayarak hayatın anlamını çoğaltmak.

Hayata Hizmetin Boyutları

1. Bireysel Boyut: Kendine Hizmet

Hayata hizmet, önce insanın kendisinden başlar. Sağlık, eğitim ve ahlaki gelişim gibi kişisel çabalar, insanın kendi hayatına saygısını gösterir.

Kendini Geliştirme: Bilgi ve becerilerini artırmak, hayata daha bilinçli bir şekilde katkıda bulunmayı sağlar.

Sağlıklı Yaşam: Kendine özen göstermek, hayatın değerini kavramanın bir göstergesidir.

2. Toplumsal Boyut: İnsanlara Hizmet

Toplumun bireyleri olarak, insanlara yardım etmek ve onların yaşamlarını iyileştirmek hayata hizmetin en somut şeklidir.

Eğitim ve Öğretim: Bilgi paylaşımı, insanların hayatlarını daha iyi hale getirmelerine yardımcı olur.

Sosyal Yardım: Muhtaçlara yardım eli uzatmak, dayanışma duygusunu güçlendirir.

3. Çevresel Boyut: Doğaya Hizmet

Hayat, yalnızca insanlarla sınırlı değildir; doğa, hayatın devamlılığını sağlayan en önemli unsurdur.

Çevreyi Koruma: Doğal kaynakları israf etmeden kullanmak, ağaç dikmek ve çevreyi temiz tutmak.

Ekolojik Dengeyi Koruma: Tüm canlılara saygı göstererek hayatın çeşitliliğini ve dengesini sağlamak.

4. Manevi Boyut: Değerleri Yayma

Barış, adalet, sevgi ve hoşgörü gibi değerleri yaymak, hayata hizmetin en yüce boyutlarından biridir.

Barışı Sağlamak: Savaşları ve çatışmaları engelleyerek insanların huzur içinde yaşamasını sağlamak.

Adaleti Savunmak: Haksızlıkların karşısında durarak, hayatın değerine olan saygıyı artırmak.

Hayata Hizmetin Önemi

Hayata hizmet etmek, insanın dünyadaki varoluş amacını anlamasına yardımcı olur. Bu hizmetin önemi şu şekillerde açıklanabilir:

1. Anlamlı Bir Yaşam: Hayata hizmet, insanın kendini daha değerli hissetmesini sağlar.

2. Toplumsal Gelişim: İnsanların birbirine yardım ettiği bir toplumda barış ve refah artar.

3. Doğal Dengenin Korunması: Doğaya hizmet, gelecek nesiller için sürdürülebilir bir yaşam sunar.

4. Manevi Tatmin: İnsan, hayatı güzelleştiren katkılarıyla manevi bir huzur bulur.

Hayata Hizmet İçin Neler Yapabiliriz?

Başkalarına yardım etmek ve empati kurmak.

Doğayı korumak ve sürdürülebilir alışkanlıklar geliştirmek.

Barış ve adaleti savunan projelere destek vermek.

Eğitim yoluyla insanlara ışık tutmak.

Kendi hayatımıza değer vererek sağlıklı ve bilinçli bir birey olmak.

Sonuç

Hayata hizmet, insanın hem kendine hem de çevresine karşı duyduğu en yüce sorumluluktur. Bu hizmet, yalnızca bireysel mutluluk getirmekle kalmaz; aynı zamanda toplumun ve dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesini sağlar. İnsan, hayatın bir parçası olduğunu unutmamalı ve yaşamın kıymetini bilerek her anını daha güzel hale getirmek için çaba göstermelidir. Çünkü hayatta en büyük hizmet, hayata hizmettir.

 

 

Loading

No Responsesيناير 4th, 2025

BUDA GECER YA HU.

BUDA GECER YA HU.


Bu Da Geçer Ya Hu

Hayat, inişleri ve çıkışlarıyla bir yolculuktur. İnsan, bu yolculuk boyunca mutlulukla üzüntüyü, kazançla kaybı, kolaylıkla zorluğu bir arada yaşar. Osmanlı’dan günümüze kadar gelen “Bu da geçer ya hu” ifadesi, hayatın bu değişken yapısına karşı derin bir bilgelik ve sabır tavsiyesidir. Bu söz, hem acıların hem de sevinçlerin geçici olduğunu, insanın tevekkülle yaşaması gerektiğini hatırlatır.

“Bu Da Geçer Ya Hu” İfadesinin Kökeni

Bu sözün kökeni tasavvufa dayanır. Allah’a olan teslimiyeti ve sabrı öğütleyen tasavvuf anlayışında, dünyanın faniliği ve değişkenliği sık sık vurgulanır. “Bu da geçer ya hu,” hem zorluklar karşısında sabırlı olmayı hem de mutluluk anlarında şükretmeyi hatırlatan bir maneviyat kaynağıdır.

“Ya Hu” ifadesi, Allah’ı anmak anlamında kullanılır ve kişinin her durumda O’na sığınmasını, O’nu zikretmesini ifade eder.

Geçicilik: İnsan, yaşadığı her şeyin fanilik içinde olduğunu anlamalı ve buna göre bir bakış açısı geliştirmelidir.

Hayatın Geçiciliği Üzerine Bir Hatırlatma

Hayatta her şey gelip geçicidir:

Zor günler, insanın sabrını ve dayanıklılığını sınar. Ancak hiçbir acı sonsuza kadar sürmez.

Mutlu anlar da aynı şekilde geçicidir. İnsan, bu anların değerini bilmeli ve şükretmelidir.

Bu söz, hem kötü günlerde teselli hem de iyi günlerde tevazu çağrısıdır. İnsan, her iki durumda da dengeyi korumalıdır.

Zorluklarda Sabır ve Tevekkül

Zor günlerde “Bu da geçer ya hu” ifadesi, bir umut ışığıdır. İnsan, başına gelen zorlukların bir sınav olduğunu, Allah’ın izniyle bu sıkıntıların sona ereceğini bilir. Bu anlayış, sabrı artırır ve psikolojik olarak güçlenmeyi sağlar.

Kur’an’da Sabır: “Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 153) ayeti, zorluklar karşısında gösterilecek sabrın önemini vurgular.

Hayata Pozitif Bakış: Bu ifade, karamsarlığı reddederek zorlukların geçici olduğunu ve ardından kolaylık geleceğini hatırlatır.

Sevinçte Şükür ve Tevazu

İnsanın mutlu olduğu zamanlarda bu sözü hatırlaması, kibirden uzak durmasını sağlar. Zenginlik, sağlık, başarı gibi nimetlerin birer geçici emanet olduğunu bilen kişi, şükretmeyi ve tevazuyu elden bırakmaz.

Dengeyi Koruma: İyi günlerde de bu dünyadaki her şeyin fani olduğunu hatırlamak, insanı hırstan ve bencillikten korur.

Şükrün Önemi: Mutluluk anlarında, verilen nimetler için Allah’a şükretmek, hayatın bereketini artırır.

Tasavvuf ve Maneviyat Perspektifi

Tasavvufta, dünyanın geçiciliği sıkça vurgulanır. Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi büyük düşünürler, hayatın bir sınav yeri olduğunu ve her şeyin sonunda Allah’a kavuşmanın esas hedef olduğunu ifade etmişlerdir.

“Bu da geçer ya hu,” tasavvufun bu öğretilerini özümsemiş bir ifadedir:

İnsan, dünya nimetlerine ya da sıkıntılarına gereğinden fazla bağlanmamalıdır.

Kalıcı olan yalnızca Allah’tır ve her durumda O’na sığınmak esastır.

Günümüzde “Bu Da Geçer Ya Hu” Anlayışı

Modern çağda, insanlar çoğu zaman zorluklar karşısında umutsuzluğa düşebiliyor ya da mutluluk anlarında aşırı hırs ve kibirle hareket edebiliyor. Ancak “Bu da geçer ya hu” anlayışı, insanlara sabrı, şükrü ve tevekkülü yeniden hatırlatıyor.

Zorluklara Karşı Dayanıklılık: Bu anlayış, insanlara psikolojik bir güç kazandırır.

Nimetlerin Değeri: İyi günlerde bu söz, şükretmeyi ve tevazuyu teşvik eder.

Sonuç

“Bu da geçer ya hu,” insanı hayata dair fanilik gerçeğiyle yüzleştiren, sabır ve şükür gibi temel erdemlere yönlendiren bir ifadedir. Zor zamanlarda umut, iyi günlerde ise bir denge hatırlatıcısıdır. Hayatın geçici olduğunu bilmek, insanı Allah’a daha yakın ve daha güçlü kılar. Her şey geçer; baki olan yalnızca Allah’tır.

Loading

No Responsesيناير 4th, 2025