Sığınaklar Kime Kar Eder? – Kalelere Saklanan İnsan ve Kaçınılmaz Hakikat
Sığınaklar Kime Kar Eder? – Kalelere Saklanan İnsan ve Kaçınılmaz Hakikat
“Eski ABD Başkanı George H. W. Bush dönemi İskan ve Kentsel Kalkınma Bakan Yardımcısı Catherine Fitts, ABD hükümetinin insan neslinin “neredeyse yok olma” durumunda zenginler için gizli yeraltı şehirleri inşa ettiği iddiasında bulundu.
…1998-2015 yılları arasında Savunma ile İskan ve Kentsel Kalkınma Bakanlıklarında 21 trilyon dolarlık yetkisiz harcama” olduğu yönündeki raporuna atıfta bulundu.”
Oysa;
“Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah’tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah’tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!” Nisa.78.
Dünya tarihinde güçlü olanların, imtiyazlı sınıfların, gelecekteki felaketlerden korunmak için kendilerine “güvenli alanlar” inşa ettikleri bir gerçek. Bu bazen bir saray, bazen bir kale, bazen de bugünkü anlamda yerin altına kurulmuş gizli şehirler olur. Son yıllarda ABD’de bazı kaynaklara göre, olası kıyamet senaryoları, biyolojik savaşlar veya ekolojik çöküş gibi durumlara karşı bazı zengin kesimlerin yeraltı şehirleri kurduğu iddiaları gündeme gelmektedir. Bu iddiaların en dikkat çekici olanlarından biri, eski bir Amerikan bürokratı olan Catherine Fitts’e ait: İnsan neslinin yok olma tehlikesine karşı zenginler için yeraltı şehirleri hazırlanıyor!
Ancak insanın bu tedbirleri, kadere karşı bir siper olabilir mi?
Kur’an’ın apaçık uyarısıdır:
“Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!” (Nisâ, 78)
Bu ayet, insanın her ne kadar güvenlik, konfor ve korunma peşinde koşsa da, Allah’ın takdirine karşı hiçbir duvarın fayda etmeyeceğini bildirir. Ölüm bir kaderdir, bir emirle gelir, bir mühürle alınır. Ne derin yeraltı şehirleri ne de gökyüzünde dönen uydular ona engel olabilir.
İnsanoğlu, başına gelen her iyiliği Allah’tan bilir, ama bir musibetle karşılaştığında suçlayacak birilerini arar. Bazen kaderi, bazen başka insanları… Oysa Kur’an bu yanlış anlayışı da tashih eder:
“Hepsi Allah’tandır.” Yani hayır da şer de Allah’ın izniyledir. Fakat her biri bir hikmete bağlıdır. İnsan bunu anlayacak ilme, sabra ve teslimiyete sahip olmalıdır.
Bu tür yeraltı şehirleri ya da sığınaklar inşa edenler, aslında hem fanilikten kaçmakta hem de ilahî adaleti atlatmaya çalışmaktadır. Fakat tarihin tozlu rafları, Nemrud’un kulelerini, Firavun’un saraylarını ve Karun’un hazinelerini çoktan yutmuştur. Kimse kendi kalesini ebedîliğe çevirememiştir.
Mesele, yerin altında ya da üstünde korunmak değil; Rabbin huzuruna yüz akıyla çıkmaktır.
Çünkü asıl “sığınak”, insanın kalbindeki takva ve teslimiyettir.
O sığınak sarsılmaz, çökmez, terk edilmez.
Kurtuluş, çelik duvarlarla değil; Allah’a sığınmakla mümkündür.
Emniyet, bunker odalarında değil; secde yerlerinde aranmalıdır.
Gelecek, yatırım fonlarında değil; sadakatle sarıldığımız imanla şekillenir.
Dünya fânidir; sığınak değil, hesap yeridir.
Akıllı olan, kabir öncesi evi değil, kabir ötesi hayatı düşünendir.
Özet:
Bu makale, zenginler için yeraltı şehirlerinin inşa edildiği iddialarını Kur’an’ın Nisa Suresi 78. ayetiyle karşılaştırarak değerlendiriyor. Dünyadaki hiçbir sığınak, insanı Allah’ın takdir ettiği ölümden ve ahiret sorumluluğundan kurtaramaz. Gerçek emniyet, dünyevî tedbirlerde değil, Allah’a teslimiyet ve takvada aranmalıdır.