Risale-i Nur Külliyatı’nda Tefeyyüz kelimeleri ve anlamları .
Risale-i Nur Külliyatı’nda Tefeyyüz Kelimesi ve Anlamı
Tefeyyüz, Risale-i Nur Külliyatı’nda sıkça geçen, özellikle insanın manevi anlamda kazanç elde etmesi, bereketlenmesi ve feyizlenmesi bağlamında kullanılan önemli bir kavramdır.
Tefeyyüz (Feyizlenme, Manevi Kazanç Elde Etme):
Köken:
Arapça “f-y-d” kökünden türemiştir. “Feyz” kelimesiyle bağlantılıdır ve “bolluk, bereket, ilahi lütuf” anlamlarını taşır.
Feyz: Allah’tan gelen manevi bereket, ilham ve ilahi nimetlerdir.
Tefeyyüz: Bu feyizden yararlanma, manen bereketlenme, manevi bir kazanç elde etme sürecidir.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Tefeyyüz, genellikle bir kaynaktan, özellikle Allah’ın rahmetinden veya bir mürşidin ilim ve feyzinden yararlanmayı ifade eder.
Külliyat’ta tefeyyüz; Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileriyle manevi bir aydınlanma, Kur’an hakikatlerinden ve iman hakikatlerinden nasiplenme anlamında kullanılır.
İnsan, iman ve ibadet yoluyla Allah’ın rahmetinden ve Kur’an’dan feyiz alır. Bu süreç, insanın ruhunu nurlandıran ve yükselten bir haldir.
Risale-i Nur’da Kullanım Örnekleri:
1. Kur’an’dan Tefeyyüz:
Risale-i Nur, Kur’an’dan feyizlenmenin (tefeyyüz) bir yolu olarak, insanı hakikate ulaştırmayı amaçlar.
Örnek: Kur’an-ı Kerim’i tefekkür ederek okumak, insanın manevi feyizlenmesine vesile olur. Bu, insanın ruhunu yükseltir ve kalbini huzura kavuşturur.
2. Allah’ın Rahmetinden Tefeyyüz:
İnsan, ibadet ve dua yoluyla Allah’ın rahmetinden tefeyyüz eder. Bu, Allah’ın insan üzerindeki tecellilerini anlamayı ve O’na yakınlaşmayı ifade eder.
3. İlimden ve Sohbetlerden Tefeyyüz:
Manevi bir ortamda, bir mürşidin veya âlimin sohbetiyle, insanlar feyizlenir ve manevi kazanç elde eder.
Örnek: Bediüzzaman’ın talebeleri, Risale-i Nur ders halkalarında ilim ve hakikatten tefeyyüz ederek manen zenginleşmiştir.
Tefeyyüzün Derin Anlamları:
1. Kaynaktan Yararlanma:
Tefeyyüz, bir kaynaktan (örneğin Kur’an’dan veya Allah’ın rahmetinden) sürekli bir şekilde yararlanma anlamını taşır. Bu süreç, insanın manevi yükselişi için gereklidir.
2. Bereket ve Manevi Büyüme:
Tefeyyüz, sadece ilim öğrenmek değil, aynı zamanda ruhen olgunlaşma ve maneviyatın zenginleşmesi anlamına gelir.
3. Feyz ve İlahi Lütuf:
İnsan, yaratılış gayesine uygun bir şekilde yaşadığında, Allah’ın rahmetinden ve nimetlerinden feyizlenir. Bu, kişinin hayatına anlam ve huzur getirir.
Sonuç:
Tefeyyüz, Risale-i Nur’da insanın Allah’ın rahmetinden, Kur’an’ın hakikatlerinden ve ilimden manevi bir bereket ve feyiz elde etme sürecini ifade eder.
İnsan, tefeyyüz ile ruhunu nurlandırır, manevi olarak yükselir ve Allah’a daha yakın bir kul olur.
Risale-i Nur’un ana hedeflerinden biri de, okuyucularını Kur’an hakikatlerinden feyizlendirerek onların imanlarını güçlendirmektir.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Tefevvuk kelimesi ve anlamları.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Tefevvuk Kelimesi ve Anlamı
Tefevvuk, Risale-i Nur Külliyatı’nda yer alan, genellikle üstünlük, farklılık ve seçkinlik anlamlarını ifade eden bir kavramdır. İnsanların ve varlıkların Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileriyle farklı derecelerde bir üstünlük göstermesi bağlamında kullanılır.
Tefevvuk (Üstünlük, Farklılık Gösterme):
Köken:
Arapça “f-v-k” kökünden gelir. Bu kök, “üstte olmak”, “farklı ve seçkin olmak” anlamlarını taşır.
Tefevvuk, “üstünlük kazanmak”, “diğerlerinden ayrılarak seçkinleşmek” anlamına gelir.
Risale-i Nur’daki Anlamı ve Kullanımı:
1. İnsanın Tefevvuku:
İnsan, diğer varlıklar arasında aklı, ruhu ve iman kabiliyetiyle tefevvuk eder. Allah’ın isim ve sıfatlarının en yüksek tecellilerini taşıyan insan, yaratılış itibarıyla yeryüzündeki halife olarak diğer canlılardan farklı ve üstün bir yere sahiptir.
Örnek: “İnsan, aklı ve kalbiyle Allah’ın varlığını ve birliğini idrak eder. Bu yönüyle diğer varlıklardan üstün kılınmıştır.”
2. Allah’ın İsim ve Sıfatlarının Tecellisi:
Risale-i Nur’da, kâinattaki varlıkların her biri Allah’ın farklı isimlerinin tecellilerini taşır. Ancak bazı varlıklar, bu tecellilerde diğerlerinden daha belirgin bir üstünlük (tefevvuk) gösterir.
Örnek: Güneş, ışığıyla Allah’ın Nur isminin tecellisinde diğer yıldızlara göre bir tefevvuk gösterir.
3. İman ve İlmin Tefevvuku:
İnsanlar arasında da iman ve ilim dereceleri bakımından tefevvuk vardır. Risale-i Nur, hakiki imanı elde edenlerin ve ilimle maneviyatını süsleyenlerin, manevi olarak üstünlük kazandığını ifade eder.
Örnek: “Hakiki iman, insanı hem dünyada hem ahirette yücelten bir tefevvuk sebebidir.”
4. Üstünlük Yarışı Değil, Hikmetin Gereği:
Risale-i Nur, tefevvuk kavramını insanın kibir ve gurur için değil, Allah’ın hikmetiyle belirlediği düzenin bir parçası olarak değerlendirir. Her varlık, yaratılış hikmeti doğrultusunda bir görev üstlenmiş ve kendi konumunda mükemmellik göstermiştir.
Tefevvukun Risale-i Nur’da Derin Anlamları:
1. Kâinattaki Hiyerarşi:
Tefevvuk, Allah’ın kâinatta yarattığı düzenin bir yansımasıdır. Bu düzende her varlık, kendi vazifesine uygun bir dereceye sahiptir. İnsan, bu hiyerarşinin en üst noktasında yer alır.
2. İlahi Sanatın Gösterilmesi:
Tefevvuk, Allah’ın sanatındaki çeşitliliği ve mükemmelliği ifade eder. Bazı varlıklar, bu sanatta diğerlerinden daha belirgin bir şekilde Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını yansıtır.
3. Manevi Olgunlaşma:
İnsan, iman, ahlâk ve ibadetle manevi olarak tefevvuk edebilir. Risale-i Nur, insanın bu üstünlüğünü sadece dünyadaki değil, ahiretteki saadet için bir fırsat olarak değerlendirir.
Sonuç:
Tefevvuk, Risale-i Nur’da üstünlük, farklılık ve seçkinlik anlamında kullanılır. İnsan ve kâinattaki diğer varlıklar, Allah’ın hikmeti gereği farklı derecelerde tecellilere sahiptir. Bu üstünlük, kibir ve gurur için değil, Allah’ın isim ve sıfatlarını en güzel şekilde yansıtmak için bir vesiledir. İnsan, iman ve ibadetle bu üstünlüğünü artırabilir ve Allah’a daha yakın bir kul olma yolunda ilerleyebilir.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Tevekkuf kelimesi ve anlamları.
Tevakkuf, Risale-i Nur Külliyatı’nda yer alan bir kavram olup, genel anlamıyla bir şeyin gerçekleşmesinin veya devamının başka bir şarta veya sebebe bağlı olmasını ifade eder. Bunun yanında durma, bekleme veya tereddüt hali gibi anlamlar da içerir. Risale-i Nur’da, bu kavram daha çok iman, hakikat ve insanın vazifeleri bağlamında derinlikli anlamlarda kullanılmaktadır.
Tevakkuf (Şarta Bağlı Olma, Durma):
Köken:
Arapça “v-k-f” kökünden gelir. Kelime anlamı olarak “durmak, beklemek, şart koşmak” gibi anlamlar taşır.
Tevakkuf, bir olayın, durumun veya hükmün gerçekleşmesinin belirli bir şarta veya duruma bağlı olmasını ifade eder.
Risale-i Nur’da Tevakkuf Kavramının Anlam ve Kullanımı:
1. İman ve Hakikatin Şartlara Bağlı Olması:
Risale-i Nur’da tevakkuf, iman hakikatlerinin birbiriyle bağlantısını ve bir hakikatin anlaşılmasının diğer bir hakikate bağlılığını ifade eder. İnsan aklı, kalbi ve ruhuyla bir bütün olarak hakikatleri idrak eder.
Örnek: İnsan, Allah’ın varlık ve birliğini anlamakta, kâinattaki delillere dayanır. Bu durumda, iman hakikatleri arasındaki bir bağın çözülmesi, diğer hakikatlerin anlaşılmasını da etkiler.
2. İnsanın Kendi Sorumluluklarında Tevakkuf:
İnsan, dünya ve ahiret vazifelerinde, bazen bir duraklama veya bekleme (tevakkuf) dönemine girer. Bu dönemler, genellikle tefekkür ve muhasebe için bir fırsat olarak görülür.
Örnek: İnsanın bir konuda karar vermeden önce düşünmesi ve istişare etmesi, bir tür tevakkuf halidir.
3. Amel ve Neticenin Tevakkufu:
Risale-i Nur’da, insanın yaptığı amellerin neticesinin Allah’ın iradesine bağlı olduğu vurgulanır. Amel, bir sebeptir; ancak sonucun gerçekleşmesi Allah’ın takdirine ve hikmetine tevakkuf eder.
Örnek: İnsan çalışır, gayret eder; ancak başarı ve sonuç Allah’ın inayetine bağlıdır.
4. Kur’an ve İlimlerde Tevakkuf:
Kur’an hakikatlerinin tam manasıyla anlaşılması, bir ilim ve hikmet birikimine tevakkuf eder. Bu nedenle, insanın hakikati anlaması, basit bir bilgiyle değil, derin bir tefekkürle mümkün olur.
Örnek: Kur’an’ın bazı ayetlerinin tefsiri, zamanla daha iyi anlaşılabilir. Bu, insanlığın bilgi ve tecrübesinin artmasına tevakkuf eder.
Tevakkufun Derin Anlamları:
1. Sebep ve Sonuç Arasındaki Bağ:
Risale-i Nur’da, kâinattaki düzen ve sistem, bir sebep-sonuç ilişkisine dayalıdır. Ancak, her sebep ve sonucun Allah’ın hikmetine bağlı olduğu, hiçbir şeyin kendi başına bağımsız bir şekilde gerçekleşmediği vurgulanır. Bu, tevakkuf kavramının kainattaki ilahi düzeni açıklayan bir yönüdür.
2. Bekleme ve Sabır:
Tevakkuf, insanın sabırla beklemesi gereken bir durumu da ifade edebilir. İnsan bazen aceleci davranır; ancak birçok mesele, hikmetli bir şekilde sonuçlanması için bir sürece bağlıdır.
3. Tefekkür ve İstişare:
Karar almadan önce durup düşünmek, istişare etmek ve meseleleri değerlendirmek de bir tür tevakkuf halidir. Bu, insanın aceleden kaçınıp hikmetle hareket etmesini sağlar.
Sonuç:
Risale-i Nur’da tevakkuf, bir şeyin başka bir şarta bağlı olması, duraklama, bekleme ve değerlendirme anlamlarında kullanılan önemli bir kavramdır. Külliyat, insanın hem aklını hem kalbini kullanarak hakikatleri anlaması gerektiğini, bunun da bazen durup düşünmeyi (tevakkuf) gerektirdiğini vurgular. Tevakkuf, Allah’ın hikmetine teslimiyetin ve sabırla hareket etmenin bir göstergesidir. Bu kavram, hem insanın manevi gelişiminde hem de kainattaki ilahi düzenin anlaşılmasında önemli bir yer tutar.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Tefessüh kelimesi ve anlamları.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Tefessüh Kelimesi ve Anlamı
Tefessüh, Risale-i Nur Külliyatı’nda manevi veya ahlaki bozulmayı, çürüme ve yozlaşmayı ifade eden bir kavramdır. İnsanların, toplumların veya değerlerin bozulması, asli özelliklerini kaybetmesi ve zamanla kötülüğe veya anlamsızlığa yönelmesi anlamında kullanılır.
Tefessüh (Bozulma, Çürüme):
Köken:
Arapça “f-s-d” kökünden gelir. “Fesat” kelimesiyle bağlantılıdır ve bozulmak, yozlaşmak, çürümek anlamlarını taşır.
Tefessüh, bozulmanın daha kapsamlı ve sürekli bir hal aldığını ifade eder.
Risale-i Nur’da Tefessüh Kavramının Anlam ve Kullanımı:
1. Ahlaki ve Manevi Bozulma:
Tefessüh, bireyin ve toplumun ahlaki değerlerinde meydana gelen yozlaşmayı ifade eder. İnsan, Allah’ın emir ve yasaklarından uzaklaştığında, nefsine ve şeytanın vesveselerine uyarak manevi bir çöküşe doğru sürüklenir.
Örnek: “Maddi medeniyetin sefahate yönelmesiyle insanlıkta bir tefessüh meydana gelmiştir.”
2. Toplumsal Yozlaşma ve Çöküş:
Tefessüh, toplumların adalet, hak, merhamet gibi değerleri kaybederek zulüm, haksızlık ve anarşi gibi kötü hallere yönelmesi olarak da ele alınır.
Örnek: “Bir milletin iman, ahlâk ve adalet esaslarından uzaklaşması, onun içtimai bünyesinde tefessüh oluşturur.”
3. Fıtratın Bozulması:
İnsan veya tabiatın yaratılış amacına aykırı bir şekilde kullanılması veya değiştirilmesi de tefessüh olarak değerlendirilir. Risale-i Nur, kâinatın ilahi düzenine aykırı hareketlerin, varlıkların tabiatında bir bozulma meydana getirdiğini vurgular.
Örnek: İnsan, Allah’ın verdiği akıl ve kalbi yanlış yolda kullandığında, bu bir tefessüh süreci başlatır.
4. Zamanın ve Şartların Etkisiyle Çürüme:
Maddi şeylerde olduğu gibi manevi değerler de zamanla dikkatsizlik ve ihmalkârlık sonucu bozulabilir. Bu bozulma, insanın gaflet içinde olmasıyla ilişkilendirilir.
Örnek: “İmanın zayıflaması, insanın ruhunda bir tefessüh meydana getirir.”
Tefessühün Risale-i Nur’da Derin Anlamları:
1. Manevi ve Ahlaki Bir Uyarı:
Tefessüh, insanın hem bireysel hem toplumsal anlamda kendisini muhasebeye çekmesi gereken bir süreçtir. Risale-i Nur, bu bozulmanın farkına varılıp önlem alınması gerektiğini vurgular.
2. Allah’ın Hikmetine Aykırı Hareket:
Külliyatta, tefessüh, Allah’ın koyduğu düzene ve hikmetine aykırı hareketin bir sonucu olarak ele alınır. İnsan, ilahi emirlerden uzaklaşarak kendi varoluş hikmetine zarar verir.
3. İnsan ve Toplum İçin Tehlike:
Manevi ve ahlaki bozulma, sadece bireyi değil, toplumu da etkiler. Bir toplum, fertlerinin ahlaki bozulmasıyla birlikte toplumsal çöküşe sürüklenir.
Sonuç:
Tefessüh, Risale-i Nur Külliyatı’nda, insanın ve toplumun manevi ve ahlaki değerlerinden uzaklaşarak yozlaşması, yaratılış gayesine aykırı hareket ederek çürümesi anlamında kullanılır. Bediüzzaman Said Nursi, tefessühe karşı bir çözüm olarak, imanı kuvvetlendirmeyi, ibadeti artırmayı ve hakikati tefekkür etmeyi önerir. Bu bozulmanın önlenmesi, insanın fıtratına uygun bir şekilde yaşaması ve Allah’ın emirlerine uymasıyla mümkündür.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Tebyin ve Tebeyyün kelimeleri ve anlamları .
Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen tebyin ve tebeyyün kavramları, Bediüzzaman Said Nursi’nin hakikatleri açıklama, ilahi hakikatleri anlama ve tefekkür etmeye yönelik derin anlamlar taşıyan terimlerdir. Her iki kelime de açıklık, belirme ve anlama süreçleriyle ilişkilidir, ancak aralarında ince bir anlam farkı bulunmaktadır.
1. Tebyin (Açıklama, İzah):
Köken: Arapça “b-y-n” kökünden türemiştir. “Açıklamak, izah etmek, bir şeyi netleştirmek” anlamına gelir.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Tebyin, bir hakikati açık ve net bir şekilde ifade etme, onu başkalarına anlatma ve izah etme anlamında kullanılır.
Bediüzzaman, Risale-i Nur’da Kur’an-ı Kerim’in hakikatlerini ve iman esaslarını tebyin görevini üstlenmiş, yani bunları izah ve açıklama yoluyla insanlara sunmuştur.
Örnek: İman hakikatlerini, Allah’ın varlık ve birliğini, kainattaki ayetlerle açıklamak (tebyin etmek) Risale-i Nur’un ana gayelerinden biridir.
Bağlam: Tebyin, insanlara ilahi mesajları ve hakikatleri anlatmak için kullanılan aktif bir eylemdir. Örneğin: “Kur’an, ilahi hakikatleri en güzel şekilde tebyin eder.”
2. Tebeyyün (Açığa Çıkma, Belirginleşme):
Köken: Arapça “b-y-n” kökünden türemiştir. “Açığa çıkmak, belirginleşmek, netleşmek” anlamına gelir.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Tebeyyün, hakikatin veya bir şeyin kendiliğinden açık hale gelmesi, anlaşılması ve idrak edilmesi anlamında kullanılır. Tebyin bir şeyi açıklama süreci iken, tebeyyün bu açıklama sonucunda o şeyin anlaşılıp berraklaşmasını ifade eder.
Örnek: Kâinattaki delillerin tefekkür edilmesiyle Allah’ın varlığı ve birliği insanda tebeyyün eder, yani açıkça anlaşılır.
Bağlam: Tebeyyün daha pasif bir durumu ifade eder; kişi, tefekkür veya deliller sayesinde hakikati fark eder. Örneğin: “Kâinatta Allah’ın isimleri ve sıfatları, her zerrede tebeyyün etmektedir.”
Tebyin ve Tebeyyün Arasındaki Fark:
Risale-i Nur’da Kullanım Örnekleri:
1. Tebyin Örneği:
Risale-i Nur, iman hakikatlerini ve kainattaki ayetleri izah ederek insanlara hakikati tebyin eder.
Kur’an, peygamberlerin tebyin vazifesi yaptığını şöyle ifade eder: “Biz her peygamberi, Allah’ın izniyle kendilerine itaat edilmesi için gönderdik.” (Nisa, 64)
2. Tebeyyün Örneği:
İnsan, kâinattaki ilahi ayetleri tefekkür ettiğinde Allah’ın varlık ve birliği onda tebeyyün eder, yani açıkça anlaşılır hale gelir.
Risale-i Nur’da şu ifade bu anlamı destekler: “Kâinattaki intizam, Allah’ın hikmet sahibi olduğunu açıkça tebeyyün ettirir.”
Sonuç:
Tebyin, hakikati açıklama ve izah etme sürecini ifade eder.
Tebeyyün, bu açıklamalar veya tefekkür sonucunda hakikatin açıkça anlaşılması ve idrak edilmesini ifade eder.
Risale-i Nur, tebyin ederek hakikatleri sunar ve bu tebyin sonucunda okuyucuda Allah’ın varlığı ve birliği tebeyyün eder. Bu iki kavram, insanın hem tebliğ görevini hem de tefekkürle hakikati anlamasını ifade eden önemli kavramlardır.
Kuran-ı Kerim’de Beyan ve Beyyin kelimesi ve anlamları
Kur’ân-ı Kerim’de geçen beyan ve beyyin kelimeleri, anlam ve kullanım açısından ilahi hakikatlerin açıklanması, netleştirilmesi ve insanların idrakine sunulması bağlamında önemli kavramlardır. Bu kelimeler, Arapça “b-y-n” kökünden türemiştir ve açıklık, netlik, delil gibi anlamlar taşır.
Beyan (Açıklama, İzah, Açıklık):
Köken:
Arapça “b-y-n” kökünden türemiştir.
“Bir şeyin açık ve net bir şekilde ifade edilmesi, anlaşılır hale gelmesi” anlamına gelir.
Kur’ân’daki Anlamı ve Kullanımı:
Beyan, Allah’ın kelamını, ilahi hakikatleri insanlara açık ve net bir şekilde sunmasını ifade eder. Bu, hem Kur’ân’ın içerdiği mesajın açıklığına hem de insanların akıl ve kalp yoluyla hakikatleri anlamalarına işaret eder.
Kur’ân-ı Kerim, beyan vasfıyla Allah’ın insanlara yol göstermesinin bir aracı olarak tanımlanır.
Kur’ân’da Geçtiği Yerlerden Örnekler:
“Bu, insanlar için bir açıklama (beyan) ve takvaya erenler için bir hidayet ve öğüttür.”
(Âl-i İmran, 138)
Bu ayette beyan, Kur’ân’ın insanların anlaması için açık bir şekilde açıklanmış ilahi bir rehber olduğunu ifade eder.
Burada beyan, insanın konuşma, düşünme ve hakikati anlama yeteneği anlamında kullanılmıştır.
2. Beyyin (Apaçık, Açık Delil):
Köken:
Arapça “b-y-n” kökünden türemiştir.
“Açık, net, tartışmasız bir delil veya açıklık” anlamına gelir.
Kur’ân’daki Anlamı ve Kullanımı:
Beyyin, genellikle açık bir delil, mucize ya da hakikati gösteren kesin kanıt anlamında kullanılır. Allah’ın peygamberler aracılığıyla gönderdiği mesajlar, açık ve tartışmasız hakikatlerdir.
Bu kelime, Allah’ın varlığı ve birliğine dair açık delilleri ve peygamberlerin getirdiği mucizeleri ifade eder.
Kur’ân’da Geçtiği Yerlerden Örnekler:
1. “Andolsun ki Musa’ya apaçık deliller (beyyinat) verdik.”
(İsra, 101)
Burada beyyinat, Musa peygamberin getirdiği açık deliller ve mucizeler anlamındadır.
2. “O, kendisine apaçık deliller (beyyinat) geldikten sonra ayrılığa düşenler gibi olmayın.”
(Âl-i İmran, 105)
Bu ayette beyyinat, ilahi hakikatlerin açık ve net olarak insanlara sunulmasını ifade eder.
Beyan ve Beyyin Arasındaki Fark:
Sonuç:
Beyan, Kur’ân’ın ve Allah’ın insanlara ilahi mesajını açık bir şekilde açıklamasını ifade eder. İnsanlara doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği de bu beyanın bir parçasıdır.
2. Beyyin, hakikatlerin apaçık delillerle ve kesin kanıtlarla desteklenmesini ifade eder. Peygamberlerin getirdiği mesajlar ve mucizeler, beyyin olarak tanımlanır.
Her iki kelime de Kur’ân’ın hidayet rehberi olma vasfını ve Allah’ın mesajının açıklık ve delillerle desteklendiğini vurgular.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Teberrük kelimesi ve anlamları.
Risale-i Nur Külliyatı’nda Teberrük Kelimesi ve Anlamı
Teberrük, Risale-i Nur Külliyatı’nda sıklıkla geçen, manevi bir anlam taşıyan önemli bir kavramdır. Bu kelime, özellikle bir şeyin, bir kişinin ya da bir olayın, Allah’ın bereketini ve rahmetini taşıyan, kutsal ve manevi bir değer ifade ettiğini belirtmek için kullanılır. Teberrük, daha çok bir şeyden ya da bir şahıstan manevi fayda veya bereket elde etme niyetiyle yapılan saygı ve değer verme hareketleriyle ilişkilidir.
Teberrük (Bereketlenme, Kutsal Olanla İrtibat Kurma):
Köken:
Arapça “b-r-k” kökünden türetilmiştir. “Berekah” kelimesi, “bereket” anlamına gelir ve “bereketli olmak” ya da “bereketli kılmak” anlamlarına gelir. Bu, bir şeyin artması, çoğalması veya manen güçlenmesi olarak da anlaşılabilir.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Teberrük, bir varlık, nesne, mekân veya şahıstan manevi fayda elde etme arzusuyla yapılan saygı ve değer verme anlamına gelir.
Risale-i Nur’da teberrük, genellikle Allah’ın sevgili kullarından, peygamberlerden, veli kişilerden ve onların izlerinden gelen berekete işaret eder.
Bediüzzaman Said Nursi, teberrük kavramını, sadece maddi anlamda değil, manevi ve ruhsal açıdan da faydalanma, bir şeye veya bir şahsa olan saygı ile Allah’ın rahmet ve bereketini kazanma olarak kullanır.
Risale-i Nur’da Teberrük ile İlgili Anlamlar ve Kullanım:
1. Peygamber Efendimiz’den (asm) Teberrük:
Bediüzzaman Said Nursi, Peygamber Efendimiz’in (asm) kutsal izlerinden, hayatından ve sünnetinden teberrük etmeyi önerir. Bu, onun hayatını model alarak manevi fayda elde etmek ve Allah’ın rahmetini kazanmaktır.
Örnek: Peygamber Efendimiz’in (asm) saçından, elbiselerinden ya da başka izlerinden teberrük etmek, onun hakikatlerine olan saygıyı ve Allah’a yakınlaşma arzusunu ifade eder.
2. Kur’an’dan ve İlahi Kitaplardan Teberrük:
Risale-i Nur, Kur’an-ı Kerim’i ve ilahi kitapları kutsal ve manevi bir teberrük kaynağı olarak kabul eder. Kur’an’a saygı ve ondan faydalanma, manevi bir bereket ve huzur sağlar.
Örnek: Kur’an-ı Kerim’i okumak ve onu hayatımıza uygulamak, ondan teberrük etmek, manevi olarak bereketlenmektir.
3. Evliya ve Salih Kişilerden Teberrük:
Evliya ve salih kişiler de Risale-i Nur’da teberrük edilen kimselerdir. Onların hayatları, ilim ve ahlâkları, Allah’a olan yakınlıkları birer bereket kaynağı olarak kabul edilir.
Örnek: Bir veli ya da alimle irtibat kurarak, onun ilmi ve maneviyatından faydalanmak, onun izinden gitmek, teberrük etmektir.
4. Eşyadan Teberrük:
Bazen belirli nesneler de teberrük kaynağı olarak kabul edilir. Örneğin, Bediüzzaman Said Nursi’nin kitapları ve yazıları, onun Allah’a olan yakınlığı nedeniyle teberrük edilen eserlerdir.
Örnek: Risale-i Nur kitapları, içinde taşıdığı yüksek hakikatler ve Allah’ın inayeti nedeniyle, okuyucularına manevi fayda sağlar.
Teberrükün Derin Anlamları:
1. Manevi İrtibat Kurma:
Teberrük, bir varlıkla, kişiyle veya nesneyle manevi bir bağ kurma anlamına gelir. Bu bağ, o varlığın Allah’ın rahmetini ve bereketini taşıyan bir kanal olarak görülmesidir.
2. Saygı ve İhtiram:
Teberrük, saygı göstermekten daha derin bir anlam taşır. Bir varlığa saygı göstermek, aynı zamanda Allah’ın o varlık aracılığıyla sunduğu berekete saygı göstermektir.
3. Manevi Kazanç ve Feyiz:
Teberrük, sadece fiziki bir değer vermek değil, manevi bir kazanç elde etmeye yöneliktir. Bir şahsın, kitabın veya eşyadan feyiz alarak ruhsal olarak güçlenmek, teberrük etmenin bir sonucudur.
Sonuç:
Teberrük, Risale-i Nur’da hem maddi hem manevi bir yönü olan bir kavramdır. İnsan, Allah’ın razı olduğu ve rahmetinin tecelli ettiği varlıklardan, kişilerden, eserlerden ve izlerden teberrük ederek, manen faydalanabilir. Bu fayda, insanın ruhsal ve manevi gelişimine katkı sağlar. Risale-i Nur, bu bağlamda teberrükün, hem bireysel hem toplumsal maneviyatı artıran bir kaynak olduğunu vurgular.
Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen Teşahhusat kelimesi ve anlamları.
Risale-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinden oluşan bir külliyattır ve içinde geçen kelimeler genellikle derin manalar taşır. Teşahhusat kelimesi, “teşahhus” kökünden türetilmiş bir terimdir ve Risale-i Nur’da özel anlamlarda kullanılır.
Teşahhusat kelimesinin anlamı:
1. Teşahhus: Bir şeyin şahıs, birey veya özel bir durum kazanması; somut hale gelmesi, belli bir şekilde görünmesi.
2. Teşahhusat: Bu kavramın çoğulu olup, farklı şahsiyet veya bireysel varlıkların tezahürleri, görünüşleri anlamına gelir.
Risale-i Nur’daki kullanım bağlamları:
Teşahhusat kelimesi genellikle Allah’ın isim ve sıfatlarının farklı tecellilerini ifade etmek için kullanılır. Bediüzzaman, Allah’ın isim ve sıfatlarının kâinattaki çeşitli varlıklar üzerindeki tezahürlerini, bu varlıkların bir nevi “teşahhus” kazanması olarak değerlendirir.
Örneğin:
Her bir varlık, Allah’ın isimlerinden bir veya birkaçının tecellisiyle özel bir şahsiyet kazanır. Bu, varlıkların “teşahhusatı” olarak görülür.
Kâinattaki çeşitlilik ve güzellikler, Allah’ın isimlerinin teşahhusatıdır; yani bu isimlerin kendilerini belirli varlıklar üzerinden göstermesi.
Teşahhusat ve İlahi Tecelli:
Bediüzzaman’ın anlayışında, Allah’ın isimlerinin tecellileri her bir mahlukun şahsiyetine yansır. Bu yansıma, o mahlukun kendi özelliği haline gelir. Örneğin:
Güneş ışık verir, ısıtır; bu, onun Allah’ın Nur ismine mazhar olduğu bir “teşahhusat”tır.
Bir çiçeğin güzel kokusu ve rengi, Allah’ın Cemil ve Rahim isimlerinin teşahhusatı olarak değerlendirilir.
Teşahhusat ve İnsan:
İnsan, Allah’ın isimlerinin en kapsamlı tecellisine mazhar olan bir varlık olduğundan, insanın teşahhusatı daha geniş anlamlar taşır. İnsan ruhunda, aklında ve kalbinde Allah’ın isimlerinin tecellileri farklı yönlerde “şahsi” bir görünüm kazanır.
Sonuç:
Risale-i Nur’da teşahhusat, kâinatın Allah’ın isim ve sıfatlarını gösteren aynalar gibi olduğunu ifade eden bir kavramdır. Bu kelime, tefekkür dünyasında Allah’ın yaratma sanatını ve isimlerinin her yerde farklı şekillerde nasıl tezahür ettiğini anlamaya bir kapı aralar.
Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen Teceddüd, Teveddüd, Taarrüf, Tahabbüb kelimeleri ve anlamları.
Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen teceddüd, teveddüd, taarrüf ve tahabbüb kelimeleri, Bediüzzaman Said Nursi’nin yaratılış, tefekkür ve Allah ile insan arasındaki ilişkiyi anlamada kullandığı önemli kavramlardır. Her biri, yaratılışın ve ilahi hakikatlerin farklı yönlerini açıklamak için kullanılır.
1. Teceddüd (Yenilenme):
Köken: Arapça “c-d-d” kökünden türemiştir. “Yenilenmek, tazelenmek, yeniden ortaya çıkmak” anlamındadır.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Kâinatta sürekli bir yenilenme, değişim ve tazelenme vardır. Bu, Allah’ın yaratma fiilinin sürekli olduğunu ve her an yeni bir tecelli ile kendini gösterdiğini ifade eder.
Örneğin, mevsimlerin değişmesi, hayatın devri daim içinde yenilenmesi, varlıkların sürekli değişimle yaratılması Allah’ın Hayy (hayat veren) ve Müceddid (yenileyen) isimlerinin tecellisidir.
Tefekkür açısından: İnsan, kâinattaki bu yenilenmeyi fark ederek Allah’ın varlık ve birlik delillerini idrak eder.
Teveddüd (Sevgi ve Dostluk Arzusu):
Köken: Arapça “v-d-d” kökünden gelir. “Sevgi ve dostluk kurma, sevgiyi açığa çıkarma” anlamındadır.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Allah, yarattığı mahlûkat ile dostluk ve sevgi bağını kurar. Varlık âleminin güzellikleri ve hikmetleri, Allah’ın kullarına olan sevgisini ve rahmetini yansıtır.
İnsan fıtratında da sevgi ve dostluk kurma ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç, insanın Allah’a olan sevgisini artırmak ve O’na yönelmek için bir vesile olarak yaratılmıştır.
Tefekkür açısından: İnsan, kâinattaki ilahi tecellileri görerek Allah’ın sevgisini fark eder ve O’na karşı sevgi besler.
3. Taarrüf (Tanınma, Kendini Tanıtma):
Köken: Arapça “a-r-f” kökünden gelir. “Tanınma, tanıtma, aşina kılma” anlamındadır.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Allah, kâinatı yaratırken isim ve sıfatlarını mahlûkatına tanıtır. Her bir varlık, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynasıdır.
Örneğin, bir çiçek Allah’ın Cemil (güzel) ismini, bir yağmur damlası Rahman (merhametli) ismini tanıtır.
Tefekkür açısından: İnsan, yaratılan varlıklardaki bu ilahi isim ve sıfatların tecellilerini okuyarak Allah’ı tanır ve O’nu idrak eder.
4. Tahabbüb (Sevdirme):
Köken: Arapça “h-b-b” kökünden gelir. “Sevdirme, muhabbet meydana getirme” anlamındadır.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Allah, kâinattaki güzellikleri ve nimetleri yaratarak kendini mahlûkatına sevdirir. Bu sevdirme, insanın hem dünyada hem de ahirette Allah’a karşı şükür ve ibadet etmesine vesile olur.
Örneğin, bir meyvenin tadı, bir çiçeğin kokusu veya bir annenin şefkati, Allah’ın mahlûkatına olan sevgisini ve bu sevgiyi sevdirme maksadını gösterir.
Tefekkür açısından: İnsan, bu sevdirme tecellilerini fark ederek Allah’a olan sevgisini artırır.
Bu Kavramların Ortak Bağlantısı:
1. Teceddüd: Allah’ın yaratma fiilindeki sürekli yenilenmeyi ifade eder.
2. Teveddüd: Allah’ın mahlûkatına sevgi ve dostlukla yaklaşmasını ve insanın O’na yönelmesini gösterir.
3. Taarrüf: Allah’ın kendisini yarattıkları aracılığıyla tanıtmasını ifade eder.
4. Tahabbüb: Allah’ın kendisini mahlûkatına sevdirme hikmetini anlatır.
Bu dört kavram, insanın kâinatta Allah’ın varlığını, birliğini ve isimlerini anlaması için birer anahtar gibidir. Bediüzzaman, bu kavramlarla yaratılışı ve insanın Allah ile olan bağını derinlemesine açıklar.
Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen taayyün ve temeyyüz kelimeleri,
Bediüzzaman Said Nursi’nin tefekkür sisteminde önemli kavramlar olup varlıkların yaratılışı, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri, ve bu tecellilerin farklılıkları üzerinden yapılan derin bir anlam dünyasına işaret eder.
Taayyün (Belirginleşme, Tezahür):
Köken: Arapça “a-y-n” kökünden türemiştir. “Ayan olmak, belirginleşmek, varlık kazanmak, görünür hale gelmek” anlamına gelir.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Taayyün, Allah’ın isim ve sıfatlarının yaratılmışlar üzerinde belirginleşmesi, görünür hale gelmesi ve ayan olması anlamında kullanılır. Her bir varlık, Allah’ın bir isminin veya sıfatının tecellisiyle taayyün eder, yani varlık kazanır ve belirginleşir.
Örneğin:
Bir çiçek Allah’ın Cemil (güzel) ve Rezzak (rızık veren) isimlerinin taayyünüyle ortaya çıkar.
İnsan, Allah’ın Halık (yaratıcı) ve Alim (bilgi sahibi) isimlerinin daha kapsamlı bir taayyünü olarak yaratılmıştır.
Tefekkür açısından: İnsan, kainattaki her bir varlığı bir ayine (ayna) olarak görüp Allah’ın isimlerinin nasıl tecelli ettiğini idrak edebilir.
Temeyyüz (Farklılaşma, Ayrışma):
Köken: Arapça “m-y-z” kökünden türemiştir. “Ayrılmak, farklılaşmak, seçkinleşmek” anlamına gelir.
Risale-i Nur’daki Anlamı:
Temeyyüz, Allah’ın yaratılıştaki çeşitliliğini ve bu çeşitlilikteki hikmet ve farklılıkları ifade eder. Her bir varlık, diğerlerinden farklı bir surette yaratılmış ve Allah’ın isim ve sıfatlarının farklı bir yansımasını taşımaktadır.
Örneğin:
İnsanlar birbirinden farklı özelliklerle yaratılmıştır; bu temeyyüz, Allah’ın Musavvir (şekil veren) ve Hakim (hikmet sahibi) isimlerinin tecellisidir.
Kâinatta her bir varlık, kendi özel sureti ve görevleriyle diğerlerinden temayüz eder, yani ayrışır ve tanınır hale gelir.
Tefekkür açısından: Bu farklılaşma, Allah’ın isim ve sıfatlarının sonsuzluğunu ve tecellilerindeki çeşitliliği anlamak için bir anahtardır.
Taayyün ve Temeyyüz’ün Bağlantısı:
1. Taayyün: Bir varlığın Allah’ın isim ve sıfatlarından biriyle görünür hale gelmesi, belirginleşmesi.
Örnek: Bir çiçeğin güzel bir renkte yaratılması Allah’ın Cemil isminin taayyünüdür.
2. Temeyyüz: Bu varlığın diğer varlıklardan farklı özelliklere sahip olarak ayrışması.
Örnek: Aynı türden çiçeklerin bile farklı renk ve şekillerde yaratılması, Allah’ın Musavvir ismiyle temeyyüz ettirilmesidir.
Risale-i Nur’da Bu Kavramların Derinliği:
Bediüzzaman, kainatı bir “kitap” ve her bir varlığı bu kitabın birer “ayet”i olarak görür. Taayyün ve temeyyüz, bu kitabın nasıl yazıldığını, her bir varlığın nasıl özel bir anlam ve mesaj taşıdığını açıklamak için kullanılan iki önemli kavramdır:
Taayyün, Allah’ın isim ve sıfatlarının yansımasıyla varlıkların meydana gelişi.
Temeyyüz, bu varlıkların birbirinden farklı özelliklerle yaratılıp anlam dünyasında özel bir yer edinişi.
Özetle:
Taayyün: Allah’ın isim ve sıfatlarının varlıklarda belirginleşmesi ve tecelli etmesi.
Temeyyüz: Varlıkların bu tecellilerle diğer varlıklardan farklılaşarak seçkin hale gelmesi.
Bu iki kavram, yaratılışın hem birliği hem de çeşitliliğini anlamak için önemli birer anahtardır ve Allah’ın sonsuz isim ve sıfatlarının kâinat üzerindeki yansımalarını tefekkür etmeye davet eder.
@@@@@@@
Risale-i Nur Külliyatı’nda Teşekkül kelimeleri ve anlamları.
Teşekkül kelimesi, Risale-i Nur Külliyatı’nda sıkça geçen ve özellikle yaratılış, varlıkların düzenlenmesi ve şekillenmesi bağlamında kullanılan bir kavramdır. Kelime, şekillenmek, oluşmak, belli bir düzen ve forma kavuşmak anlamlarını taşır ve genellikle yaratılışın ilahi hikmetini ve düzenini açıklamak için kullanılır.
Teşekkül kelimesinin kökeni:
Köken: Arapça “ş-k-l” kökünden türetilmiştir.
Anlamı:
Bir şeyin şekil alması, düzenlenmesi, belirli bir form kazanması.
Maddi ya da manevi bir düzen içinde meydana gelme.
Risale-i Nur’da Teşekkül’ün Anlamları ve Kullanımı:
Kâinattaki İlahi Sanat ve Düzen:
Risale-i Nur’da teşekkül, Allah’ın yaratma fiilindeki düzeni, hikmeti ve sanatını ifade eder. Varlıkların her birinin, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri ile şekillendiği, bir düzene girdiği anlatılır.
Örnek: Kâinattaki yıldızların düzeni, güneş sistemi, bir çiçeğin büyüyüp şekil alması gibi her bir oluşum, Allah’ın kudret ve hikmetinin bir eseridir. Bu oluşumlara teşekkül denir.
2. Varlıkların Yaratılış Aşamaları:
Teşekkül kelimesi, bir varlığın ilk halinden nihai formuna kadar geçirdiği süreçleri ifade eder. Örneğin, insanın anne karnında safhalar hâlinde şekil alması, Allah’ın yaratma fiilinin bir göstergesidir.
Kur’an’daki bağlantı: Bu bağlam, Kur’an’da insanın yaratılışı ile ilgili ayetlerle de ilişkilidir: “Sonra onu bir nutfeden bir alakaya (embriyoya) dönüştürdük…” (Müminun, 14).
3. İlahi İsimlerin Tecellisi:
Risale-i Nur’da her varlık, Allah’ın isimlerinin tecellisiyle şekil alır, yani teşekkül eder. Örneğin:
Bir çiçek Cemil (güzellik) isminin tecellisiyle güzellik teşekkül ettirir.
Dağların ihtişamı, Allah’ın Celil isminin teşekkülüdür.
Tefekkür açısından: İnsan bu teşekkülleri görerek Allah’ın varlık ve birlik delillerini idrak eder.
Manevi Teşekkül:
Sadece fiziksel varlıklar değil, manevi yapılar da teşekkül eder. İnsan kalbindeki iman, duygular, akıl ve ruh gibi manevi unsurlar da ilahi hikmetle şekillenmiştir.
Risale-i Nur’da, iman ve tefekkürle insanın manevi yapısının teşekkül etmesi sıkça vurgulanır.
Teşekkül’ün Risale-i Nur’daki Derinliği:
1. Yaratılış ve Süreklilik:
Kâinattaki her şeyin ilahi bir hikmet ve düzenle sürekli bir yaratılış içinde olduğu ifade edilir. Teşekkül, bu yaratılışın bir parçasıdır.
Örneğin, mevsimlerin oluşumu, gece ve gündüzün teşekkülü, Allah’ın yarattığı düzenin işleyişine işaret eder.
2. İnsan ve Kâinatın Aynalığı:
Risale-i Nur’a göre, insan kâinatın küçük bir misal-i musaggarıdır (küçük bir örneği). İnsan bedenindeki organlar ve hücreler de ilahi hikmetle teşekkül etmiştir.
3. Allah’ın Kudret ve İlmi:
Her varlığın teşekkülü, Allah’ın sonsuz kudretine ve ilmine işaret eder. Bu teşekküller, Allah’ın Halık (yaratıcı) ve Hakim (hikmet sahibi) isimlerinin tecellileridir.
Örnekler:
Bir ağaç: Köklerinden yapraklarına kadar ilahi bir ölçüyle teşekkül etmiştir. Bu, Allah’ın Musavvir (şekil veren) isminin eseridir.
Bir insan: Anne karnında yaratılışı ve organlarının düzenlenmesi, Allah’ın Mukaddir (ölçü koyan) ve Şafi (şifa veren) isimlerinin teşekkülüdür.
Bir sistem: Güneş sistemi gibi düzenli sistemler, Allah’ın Kadir (güç sahibi) ve Rab (terbiye edici) isimlerinin tecellileridir.
Sonuç:
Teşekkül, Risale-i Nur’da yaratılışın hikmetini ve düzenini ifade eden bir kavramdır. Hem maddi hem de manevi varlıkların ilahi isimlerin tecellileriyle belirli bir forma kavuşmasını ve bu süreçteki hikmeti anlatır. İnsan, kâinattaki bu teşekkülleri tefekkür ederek Allah’ın büyüklüğünü idrak etmeye çağrılır.
Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen tekellümât-ı tesbihiye kelimesi ve anlamları.
“kâinattaki kudretin faaliyeti ve seyir ve seyelân-ı eşya o kadar mânidardır ki, o faaliyetle Sâni-i Hakîm envâ-ı kâinatı konuşturuyor. Güya göklerin ve zeminin müteharrik mevcutları ve hareketleri, onların o konuşmalarındaki kelimelerdir; ve taharrük ise, bir tekellümdür. Demek, faaliyetten gelen harekât ve zeval, bir tekellümât-ı tesbihiyedir. Ve kâinattaki faaliyet dahi, kâinatın ve envâının sessizce bir konuşması ve konuşturmasıdır.” https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/yirmi-dorduncu-mektub/278
Risale-i Nur Külliyatı’nda geçen tekellümât-ı tesbihiye ifadesi, Bediüzzaman Said Nursi’nin kainatta Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisini açıklamak için kullandığı derin kavramlardan biridir. Bu ifadeyi anlamak için kelimelerin kök ve bağlam analizine bakalım:
Tekellümât-ı Tesbihiye:
1. Tekellümât:
Tekellüm, Arapça kökenli bir kelime olup “konuşmak, söz söylemek” anlamına gelir.
Tekellümât, bu kelimenin çoğul hali olup “konuşmalar, sözler, ifadeler” anlamındadır.
2. Tesbihiye:
Tesbih, Allah’ı yüceltmek, kusur ve noksan sıfatlardan tenzih etmek anlamına gelir.
Tesbihiye, tesbihle ilgili olan, tesbih eden, Allah’ı yücelten anlamındadır.
Dolayısıyla tekellümât-ı tesbihiye, “tesbih ifadeleri, Allah’ı yüceltme konuşmaları veya sözleri” anlamına gelir.
Risale-i Nur’daki Anlam ve Bağlamı:
Bediüzzaman’a göre kâinat ve içindeki varlıklar, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden bir kitap gibidir. Bu bağlamda, her bir varlık bir nevi “tesbih eden” bir dil ya da “konuşan” bir varlık gibidir.
Tekellümât-ı Tesbihiye, kâinatta her bir varlık ve olayın Allah’ın yüceliğini ve azametini ifade eden “konuşmaları” veya “hal diliyle tesbihleri” olarak yorumlanır.
Bu ifadeler, kelimeyle ifade edilen konuşmalardan ziyade, varlıkların kendi halleriyle Allah’a işaret etmeleridir. Örneğin:
Bir kuşun uçuşu, Allah’ın kudretini ve sanatını tesbih eden bir tekellümattır.
Güneşin ışık saçması, Allah’ın nur ismini ifade eden bir tesbih dilidir.
Tesbih Kavramı ve Kainatın Lisanı:
Risale-i Nur’da sıkça geçen bir tema, kâinatın her bir zerresinin Allah’ı zikrettiği ve tesbih ettiğidir. Ancak bu tesbih, insanın yaptığı gibi dille değil, yaratılış haliyle ve varlık düzeniyle gerçekleşir.
Tekellümât-ı Tesbihiye, her varlığın bu tesbihlerini birer “konuşma” olarak nitelendirir ve kâinatı bir “zikrullah meclisi” gibi tarif eder.
Örnekler:
1. Bir çiçeğin varlığı: Çiçek, güzelliği ve kokusuyla Allah’ın Cemil (güzel) ismini tesbih eder.
2. Bir arının bal yapması: Arının bal yapması, Allah’ın Rezzak (rızık veren) ve Hakim (hikmet sahibi) isimlerinin bir konuşması gibidir.
3. Bir yıldızın parlaması: Yıldız, Allah’ın Nur (aydınlatıcı) ve Aliyy (yüce) isimlerinin tesbihini temsil eder.
Sonuç:
Tekellümât-ı Tesbihiye, Risale-i Nur’da kainat kitabındaki her bir varlığın Allah’ı kendi haliyle tesbih etmesini ifade eder. Bu kavram, insanın varlıkları tefekkür etmesi ve onların diliyle Allah’ın büyüklüğünü anlaması için önemli bir anahtar niteliğindedir. Kâinatı bu gözle okumak, iman hakikatlerine derin bir yolculuk yapmayı sağlar.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan deyimler ve anlamları.
–Kuranı kerim,ecdat hep sıfatla kullanmış,Medine i munevvere vs vs demiş
-Risale-i Nur Külliyatı, Said Nursî tarafından kaleme alınmış kapsamlı bir eser olup, Kur’an-ı Kerim’in tefsiri niteliğinde dinî, ahlâkî ve tasavvufî meseleleri işler. Bu külliyatta kullanılan deyimler genellikle İslâmî terimler, mecazi ifadeler ve derin tasavvufi anlamlar içerir. Aşağıda Risale-i Nur’da sıkça geçen deyimlerden bazıları ve anlamları verilmiştir:
1. Nur-u Muhammedî (a.s.m.)
Anlamı: Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) manevi nuru. Risale-i Nur’da bu ifade, Hz. Muhammed’in getirdiği Kur’an ve hakikatler olarak da açıklanır.
2. Cenâb-ı Hak
Anlamı: Allah Teâlâ. Eserlerde Allah’ın isimleri ve sıfatları sıkça bu ifade ile anılır.
3. Katre (damla)
Anlamı: Küçük bir damlanın bile Allah’ın azametini, kudretini ve varlığını ispat etmesi. Küçük şeylerdeki büyüklük tecellilerine işaret eder.
4. Mevcudat
Anlamı: Yaratılmış olan her şey. Eserlerde, mevcudatın Allah’ın varlığını ve birliğini nasıl gösterdiği vurgulanır.
5. Fıtrat
Anlamı: İnsanların ve tüm yaratılmışların yaratılıştan gelen özellikleri. Risale-i Nur’da sıkça, fıtratın ilahî düzenin bir tecellisi olduğu işlenir.
6. Tevhid
Anlamı: Allah’ın birliğine inanmak. Külliyatta tevhid, en temel iman hakikati olarak ele alınır.
7. Haşir
Anlamı: Ahirette insanların tekrar diriltilmesi ve hesap için toplanması. Bu konu, Risale-i Nur’da geniş yer tutar.
8. Şecere-i Hilkat (Yaratılış Ağacı)
Anlamı: Kâinatın, yaratılışın ve her şeyin bir ağaca benzetilerek ilahî hikmetle donatılması.
9. Esma-i İlahiye
Anlamı: Allah’ın güzel isimleri. Bu isimlerin kâinatta tecelli ettiği anlatılır.
10. Nakkaş-ı Ezelî
Anlamı: Allah’ın, her şeyi sanatla yaratması ve eserlerindeki mükemmeliyetine vurgu yapan bir tabir.
11. Zerre
Anlamı: Atom veya en küçük varlık. Zerredeki ilahî sanatın büyüklüğüne işaret edilir.
12. Sikke-i Tasdik-i Gaybî
Anlamı: Gaybî bir hakikatin Allah tarafından tasdik edilmesi. Bu, Kur’an’ın mucizeliği için kullanılır.
13. Tefekkür
Anlamı: Derin düşünce. Allah’ın yarattıklarını anlamak için düşünmeye teşvik eden bir kavram.
14. Leyle-i Kadir
Anlamı: Kadir Gecesi. Külliyatta, Kur’an’ın bu gecede indirildiği ve onun büyüklüğüne vurgu yapılır.
15. Dâr-ı Bekâ
Anlamı: Ahiret, sonsuz yaşam yeri. Risale-i Nur, dünyanın geçiciliğine karşılık ahiretin ebediliğini vurgular.
16. Hubbu’l-câh
Anlamı: Şöhret ve makam sevgisi. İnsan nefsinin zararlı bir meyli olarak ele alınır.
17. Hüve nüktesi
Anlamı: Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden ince bir hakikat. Özellikle küçük şeylerdeki büyük sanatın Allah’ı gösterdiği anlatılır.
18. Nazar-ı Kur’ânî
Anlamı: Kur’an’ın bakış açısı. Olayları ve hakikatleri Kur’an’ın ışığında değerlendirmek.
Bu deyimler ve ifadeler, Risale-i Nur’un derinlikli anlatımını anlamaya yardımcı olur. Dilerseniz daha fazla deyim veya özel bir risale üzerine çalışma yapabiliriz.
@@@@@@@@
Risale-i Nur Külliyatı, iman, tefekkür ve ahlaki meseleleri açıklarken derin anlamlar içeren mecazlar, terimler ve deyimlerle zenginleştirilmiştir. İşte Risale-i Nur’dan bazı deyimler ve anlamları:
1. Âlem-i Şehadet
Anlamı: Gözle görülebilen, hissedilen maddi dünya. Bu dünya, Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden bir ayna gibidir.
2. Âlem-i Gayb
Anlamı: Görünmeyen, insanın duyularıyla algılayamadığı ancak imanla kabul edilen ruhlar âlemi, melekler ve ahiret gibi kavramlar.
3. Esma-i Hüsnâ
Anlamı: Allah’ın güzel isimleri. Risale-i Nur, bu isimlerin kâinat ve insan üzerindeki tecellilerini açıklar.
4. Nakkaş-ı Ezelî
Anlamı: Kâinattaki her şeyi büyük bir sanatla yaratan Allah. Külliyatta, kâinatın Allah’ın sanat eseri olduğu sıkça vurgulanır.
Dâr-ı Dünya
Anlamı: Geçici dünya hayatı. Külliyatta bu dünya, bir imtihan yeri ve ahiret için bir hazırlık mekânı olarak ele alınır.
8. Tevhid Nuru
Anlamı: Allah’ın birliğine inanmanın verdiği huzur ve hakikat. Külliyatta tevhid, imanın temel taşı olarak anlatılır.
11. Şecere-i Hilkat
Anlamı: Kâinatın yaratılışını bir ağaca benzeterek açıklayan bir tabir. Külliyatta, bu ağaç, Allah’ın kudretinin ve hikmetinin bir göstergesi olarak ele alınır.
14. Katre (Damla)
Anlamı: Küçük bir damlanın bile Allah’ın azametini ve varlığını ispat eden bir delil olduğu. Risale-i Nur’un Katre Risalesi, bu hakikati işler.
16. Fıtrat-ı İnsaniye
Anlamı: İnsan yaratılışı, tabiatı. Külliyatta insanın fıtratı, ilahi hikmet ve yaratılışın mükemmel bir tecellisi olarak ele alınır.
17. Leyle-i Kadir
Anlamı: Kur’an’ın indirildiği ve bin aydan daha hayırlı olduğu gece. Risale-i Nur’da bu gecenin hikmeti ve önemi vurgulanır.
Bu deyimler, Risale-i Nur Külliyatı’nın anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Daha fazla açıklama veya özel bir risale hakkında sorularınız varsa, detaylıca ele alabiliriz.
FİRAVUNUN TEMSİLCİSİ ZALİM GAZZE’DE BOĞULDU: TARİHİN VE ADALETİN SESİ
Tarih boyunca zalimler, zulüm ve adaletsizlikle anılmış, halkların direnişi ve ilahi adaletle deşifre edilmişlerdir. Firavun, yalnızca antik Mısır’daki bir hükümdarı değil, aynı zamanda zulmün, baskının ve hakikate karşı direnişin sembolüdür. Bugün bu figür, zalim yönetimleri ve adalet duygusunu hiçe sayan düzenleri ifade etmek için sıkça kullanılmaktadır. “Firavunun temsilcisi zalim Gazze’de boğuldu” ifadesi, tarihsel ve sembolik bir anlatım olarak bu bağlamda dikkat çeker.
Firavun ve Zalimlik Sembolizmi
Firavun, özellikle Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi tek ilahlı dinlerin anlatımlarında zulmün zirveye ulaştığı bir karakterdir. Firavun’un temsilcisi olarak nitelenen zalimler, bu sembolizmin modern dünyadaki karşılıklarıdır. Bu anlatımda Gazze, hem tarihi hem de güncel olaylar nedeniyle adaletin ve zulmün kesişim noktası olarak görülmektedir.
Gazze ve Mücadele Tarihi
Gazze, tarih boyunca pek çok medeniyetin ve kültürün geçiş noktası olmuştur. Ancak günümüzde Gazze, mazlum halkların direnişi ve özgürlük mücadelesi ile anılan bir bölgedir. “Zalim Gazze’de boğuldu” ifadesi, Gazze halkının, zulme karşı durarak adaletin ve direnişin sesi olma misyonunu yansıtmaktadır.
Bu ifade, zalim düzenlerin ve temsilcilerinin, halkların kararlılığı ve hak mücadelesi karşısında yenik düşeceği mesajını vermektedir. Tarihte Firavun’un boğulması, bir dönemin kapanışını ve zalimliğin son bulmasını simgelerken, bu modern anlatımda aynı adalet arayışını ve inancını yansıtır.
Sembolik ve Evrensel Bir Mesaj
“Firavunun temsilcisi zalim Gazze’de boğuldu” ifadesi, adaletin, mazlumların direnişi ile yerini bulacağına dair bir inançtır. Bu anlatım, zulüm karşısında umudun ve mücadelenin hiçbir zaman sönmeyeceği bir çağrıdır.
Sonuç olarak, bu ifade, Firavun’un tarihsel ve sembolik mirasını günümüz dünyasına taşırken, zalimlerin adalet karşısında mutlaka yenileceğine dair güçlü bir mesaj vermektedir. Gazze’nin, bu anlatımda bir sembol olarak kullanılması, tarih boyunca adalet ve zulüm arasındaki mücadelenin evrensel bir boyut kazandığını gösterir.
ZULMÜN KALELERİ BİR BİR YANIYOR, YIKILIYOR: ADALETİN DİRİLİŞİ
Tarih boyunca zulümle ayakta duran imparatorluklar, despot rejimler ve adaletsiz düzenler, sonsuz bir güç yanılmasıyla hareket etmişlerdir. Ancak zaman, her zalim düzenin bir sonunun olduğunu ve zulümle inşa edilen kalelerin er ya da geç yıkıldığını göstermiştir. Günümüz dünyasında da bu döngü, halkların direnişi ve adaletin gücüyle kendini tekrar etmektedir.
Zulümle İnşa Edilen Kaleler
Zulüm, sadece fiziksel baskı ve işkenceyle değil, adaletsiz yönetim biçimleri, ekonomik sömürü, çevresel tahribat ve insan haklarının çiğnenmesiyle de kendini gösterir. Tarihte, Firavun’dan Nemrut’a, Hitler’den modern diktatörlere kadar pek çok zulüm düzeni, korku ve baskıyla halkları susturmayı amaçlamış, ancak sonunda yıkılmıştır. Bu kaleler, adaletsizlik üzerine kurulduğu için ayakta kalamaz; çünkü hak, er ya da geç zulmü alt eder.
Zulüm Düzeninin Sonu: Halkların Direnişi
Günümüzde de halkların özgürlük ve adalet mücadelesi, zulüm düzenlerini birer birer yok etmektedir. Ortadoğu’dan Afrika’ya, Güney Amerika’dan Asya’ya kadar birçok bölgede, mazlum halkların sesleri daha gür bir şekilde yükselmektedir.
Direniş Hareketleri: Küresel çapta otoriter rejimlere ve adaletsiz sistemlere karşı direnişler, zulmün sonunun geldiğinin işaretidir. İnsanlar artık daha bilinçli, daha cesur ve daha dayanışmacıdır.
Teknolojinin Gücü: Sosyal medya ve dijital platformlar, zulmü ifşa eden ve mazlumların sesini duyuran güçlü araçlar haline gelmiştir. Bu platformlar sayesinde zulmün karanlığına ışık tutulmaktadır.
Zulümle Yıkılan Kalelerden Adaletin İnşasına
Tarihi değiştiren devrimler ve halk hareketleri, yalnızca zulüm kalelerini yıkmakla kalmamış, aynı zamanda adaletin ve özgürlüğün temellerini atmıştır. Zulmün sona ermesi, yeni bir başlangıcın kapısını aralar. Ancak bu süreç, yalnızca bir yıkım değil, aynı zamanda bir yeniden inşa sürecidir. Bu nedenle, yıkılan her kale, daha adil ve daha yaşanabilir bir dünyanın kurulması için bir fırsattır.
Adalet Her Zaman Kazanır
Zulmün kaleleri yanarken, bu süreçte direnişin ve adaletin sesi daha gür çıkmaktadır. İlahi ve insani adaletin tecelli edeceğine olan inanç, mazlumların en güçlü silahıdır. Tarih, bu inancı defalarca doğrulamış, adaleti ayakta tutmanın mümkün olduğunu göstermiştir.
Sonuç
“Zulmün kaleleri bir bir yanıyor, yıkılıyor” ifadesi, yalnızca geçmişe değil, geleceğe dair bir umudu da ifade eder. Zulüm ne kadar güçlü görünürse görünsün, hakikat ve adalet er ya da geç galip gelir. Bu, hem tarihin hem de insanlığın değişmez bir kuralıdır. Yıkılan kaleler, daha güzel bir dünyanın habercisidir; çünkü hiçbir zalim düzen, mazlumların duaları ve direnişi karşısında sonsuza dek ayakta kalamaz.
İnsanlık tarihi boyunca iman, zulme ve küfre karşı direnişin en güçlü dayanağı olmuştur. İnanç, bireyin ruhunu kuvvetlendiren, zalimlere karşı başkaldırmasını sağlayan ve insanı hak yolunda sebatkâr kılan bir güçtür. Bu güç, kimi zaman mazlumların umut ışığı olmuş, kimi zaman da zulmün karanlık perdelerini aralamıştır.
İman ve Direnişin Temeli
İman, insanın bir yaratıcıya teslimiyetiyle beraber aynı zamanda adaletin, merhametin ve doğruluğun savunucusu olmayı gerektirir. Zulmün olduğu bir yerde sessiz kalmak, iman iddiasıyla bağdaşmaz. Tarihte iman sahipleri, küfrün karanlık oyunlarına ve zalimce hareketlerine karşı cesurca durarak hakikatin temsilcisi olmuşlardır. Peygamberlerin hayatları bu duruşun en güçlü örneklerini sunar. Hz. Musa’nın Firavun’a meydan okuması, Hz. İbrahim’in Nemrut’a karşı duruşu ve Hz. Muhammed’in (sav) Mekke müşriklerinin baskılarına rağmen tebliğini sürdürmesi, imanın zulme karşı direnişin kaynağı olduğunu gösterir.
Zulme Karşı Adaletin Sancağı
Zulüm, insanlık onurunu zedeleyen en büyük kötülüklerden biridir. Bu yüzden iman, zalimlere boyun eğmemeyi, haksızlık karşısında susmamayı emreder. Kur’an-ı Kerim’de, “Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan, Allah için şahitlik eden kimseler olun.” (Nisa, 135) buyruğu, müminlere adaletin savunucusu olmaları gerektiğini hatırlatır. Zulme karşı durmak, sadece bir erdem değil, aynı zamanda Allah’a olan kulluk borcunun bir gereğidir.
Küfre Karşı İmanın Zaferi
Küfür, hakikati inkâr eden bir zihniyetin adıdır. Bu zihniyet, insanları haktan uzaklaştırır ve onları batılın karanlığına sürükler. Ancak tarih, imanın küfre karşı galip geldiği sayısız örnekle doludur. Bedir Savaşı, bu zaferin en somut örneklerinden biridir. Sayıca az ve donanımsız olan Müslümanlar, güçlü bir orduya karşı imanlarının gücüyle galip gelmişlerdir. Bu zafer, maddi güçten çok manevi gücün önemini bir kez daha göstermiştir.
Günümüzün İman Mücadelesi
Bugün de iman, zulüm ve küfürle mücadelede en önemli dayanak noktasıdır. Dünyanın dört bir yanında mazlumların sesini kısmaya çalışan zalimlere karşı direniş, iman sahiplerinin omuzlarında yükselmektedir. Bu mücadelede iman, bir inanç sistemi olmakla beraber aynı zamanda bir yaşam tarzı ve hakikat yolculuğudur.
Sonuç
İman, bireyi hem kişisel hem de toplumsal düzlemde dönüştüren ve güçlendiren bir kuvvettir. Küfrün karanlığına ve zulmün baskısına karşı imanla direnenler, insanlık onurunun korunmasında öncüler olmuşlardır. İman, zalimlerin gücünü kıran, mazlumların sesini yükselten bir sığınaktır. Bu nedenle, iman sahiplerinin her devirde hakikati savunarak zulme ve küfre meydan okuması, insanlığın umudu olmaya devam edecektir.
Peygamberimizin önemli görüp yapılmasını emrettiği şeyler nelerdir?
Peygamber Efendimiz (Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem), insanlara hem dünya hem de ahiret mutluluğunu sağlayacak esasları öğretmiş, bunları sözleri ve uygulamalarıyla (sünnet) rehberlik ederek göstermiştir. İşte Peygamberimizin önemli görüp yapılmasını emrettiği başlıca şeyler:
1. Allah’a İman ve Tevhid
Tevhid: Allah’ın birliğine inanmak, yalnızca O’na ibadet etmek ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak (şirkten sakınmak).
Peygamberimizin ilk mesajı: “Lâ ilâhe illallah” (Allah’tan başka ilah yoktur) inancını kalplere yerleştirmek olmuştur.
2. İbadetlerin Yerine Getirilmesi
Namaz: Günde beş vakit namazı kılmak, Allah ile kul arasındaki bağı güçlü tutmak. Peygamberimiz, “Namaz dinin direğidir.” buyurmuştur.
Oruç: Ramazan ayında oruç tutmak ve nefsi terbiye etmek.
Zekât: Maddi imkânı olanların mallarından ihtiyaç sahiplerine vermesi.
Hac: Gücü yetenlerin ömründe bir kez Kâbe’yi ziyaret etmesi.
Kur’an-ı Kerim Okuma ve Anlama: Kur’an’ı öğrenmek ve hayatı ona göre şekillendirmek.
3. Ahlaki Değerler
Doğruluk: Her durumda dürüst ve güvenilir olmak. Peygamberimiz, “Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür.” buyurmuştur.
Adalet: İnsanlara adil davranmak, hakkı gözetmek.
Sabır: Zorluklara karşı sabırlı olmak.
Şefkat ve Merhamet: İnsanlara ve hayvanlara karşı merhametli davranmak.
Cömertlik: Maddi ve manevi yardımlaşmayı teşvik etmek.
4. Aile ve Toplum Hayatı
Aileye Önem Vermek: Aile bireyleri arasında sevgi, saygı ve adaleti sağlamak. “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olanınızdır.” buyurmuştur.
Komşuluk Hakları: Komşulara iyilik yapmak ve haklarına riayet etmek.
Yetim ve Fakirlere Yardım: İhtiyaç sahiplerine destek olmak.
Kardeşlik ve Dayanışma: Müminlerin birbiriyle yardımlaşması.
“Müminler birbirini sevmede ve korumada bir bedenin organları gibidir.”
5. Temizlik ve Düzen
Fiziksel Temizlik: Beden, elbise ve çevrenin temiz tutulması. “Temizlik imanın yarısıdır.”
Helal Lokma: Yeme ve içmede helal kazançtan tüketmek.
Görünüş ve Düzen: Peygamberimiz, bakımlı olmayı teşvik etmiştir.
İlim ve Öğrenim
Peygamber Efendimiz, ilme büyük önem vermiştir.
“İlim öğrenmek, her Müslüman erkek ve kadına farzdır.”
Öğrendiğini insanlarla paylaşmayı teşvik etmiştir.
7. Güzel Söz ve Dil Kullanımı
Dilini Korumak: Kötü söz, dedikodu ve iftiradan kaçınmak.
“Ya hayır söyle ya da sus.” buyurmuştur.
Selamlaşmak: Müslümanlar arasında sevgi ve muhabbeti artırmak için selam vermek.
Zalimden Sakınma ve Mazlumu Savunma
Peygamberimiz, zulmü ve haksızlığı yasaklamış, mazlumun yanında olmayı emretmiştir.
Peygamber Efendimiz, insanın hem Allah’a kulluk vazifesini yerine getirmesini hem de diğer insanlarla ilişkilerinde adaletli, merhametli ve ahlaklı olmasını öğütlemiştir. Bu emirler, bireysel ve toplumsal huzuru sağlamak için en temel kurallardır. O’nun hayatı, sözleri ve sünneti bu prensiplerin en güzel örnekleridir.
Peygamberimizin önemli görüp yapılmamasını isteyip yasakladığı şeyler nelerdir?
Peygamber Efendimiz (Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem), insanın dünya ve ahiret saadetini sağlaması için bazı davranışları yasaklamış, bu yasaklar Kur’an ve sünnetle açıklanmıştır. Bu yasaklar, insanın kendisine, çevresine ve Rabbine karşı sorumluluklarını ihlal eden şeylerden oluşur. İşte Peygamberimizin önemli görüp yapılmamasını istediği başlıca yasaklar:
Şirk (Allah’a Ortak Koşmak)
Şirk, en büyük günah olarak yasaklanmıştır. Peygamberimiz, Allah’a ortak koşmanın bağışlanmayacağını ve tevhid inancının temeli olan Allah’ın birliğine aykırı olduğunu belirtmiştir.
“Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz.” (Nisa, 4:48)
2. Zulüm ve Haksızlık
Zulmetmek, başkalarına zarar vermek veya adaletten sapmak kesinlikle yasaklanmıştır. Peygamberimiz, zulmün ahirette hesap verilecek en büyük günahlardan biri olduğunu vurgulamıştır.
“Mazlumun duasından sakının; çünkü onun duası ile Allah arasında perde yoktur.”
. Haram Yeme ve İçme
Domuz eti, içki ve kan: Kur’an ve sünnet haram kılınan yiyecek ve içeceklerin tüketilmesini yasaklamıştır.
“Sarhoş edici her şey haramdır.”
Faiz (Riba): Mal üzerinden haksız kazanç elde etmek haramdır.
“Faiz yiyen kimseler Allah’a ve Resulü’ne savaş açmış gibidir.” (Bakara, 2:279)
İçki ve Uyuşturucu Kullanımı
Peygamberimiz, sarhoş edici her türlü maddenin kullanılmasını kesin bir şekilde yasaklamıştır.
“Sarhoşluk veren şeyin azı da çoğu da haramdır.”
5. Kumar ve Şans Oyunları
Kumar ve şans oyunları, hem bireye hem de topluma zarar verdiği için haram kılınmıştır.
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun.” (Maide, 5:90)
6. Hırsızlık ve Haksız Kazanç
Peygamberimiz, insanların mallarına el uzatmayı, hırsızlığı ve emek vermeden haksız kazanç elde etmeyi yasaklamıştır.
“Hırsızlık yapan kişi, elinin kesileceğini bilerek yapar.”
Dedikodu ve Fitne
İnsanların arasını bozacak sözler söylemek, dedikodu yapmak ve fitne çıkarmak yasaklanmıştır.
“Dedikoducu cennete giremez.”
“Fitne, öldürmekten daha kötüdür.” (Bakara, 2:191)
8. Yalan Söylemek ve Aldatmak
Peygamberimiz, yalanı her durumda yasaklamış ve yalan söyleyenin münafıklık alametlerinden biri olduğunu belirtmiştir.
“Doğru olun; çünkü doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür.”
“Bizi aldatan bizden değildir.”
9. Kibir ve Gurur
İnsanları küçük görmek, kendini üstün görerek kibirlenmek yasaklanmıştır.
“Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremez.”
10. İsraf ve Cimrilik
Peygamberimiz, hem gereksiz harcamayı (israf) hem de aşırı cimriliği yasaklamış ve dengeli olmayı öğütlemiştir.
“Yiyiniz, içiniz; fakat israf etmeyiniz.” (Araf, 7:31)
“Cömertlik imandandır.”
11. Akraba ve Anne-Babaya Kötü Davranmak
Peygamberimiz, özellikle anne-babaya kötü davranmayı büyük günahlar arasında saymıştır.
Müslümanların birbirine düşmanlık yapması ve kin tutması yasaklanmıştır.
“Birbirinize haset etmeyin, birbirinize kin tutmayın, birbirinizden yüz çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun.”
Sonuç:
Peygamberimizin yasakladığı şeyler, birey ve toplumun huzurunu bozan, ahlakı zayıflatan ve Allah’ın rızasına aykırı davranışlardır. Bu yasaklar, insanın kendisine, çevresine ve Rabbine karşı görevlerini ihmal etmemesi için birer uyarıdır. Peygamberimizin sünnetine uygun bir hayat, bu yasaklardan kaçınmakla mümkün olur.