GEREK TÜRKİYE’Yİ VE GEREKSE İSLAM DÜNYASINI KARIŞTIRAN TEMEL OLARAK FİTNELERİN SEBEPLERİ.
GEREK TÜRKİYE’Yİ VE GEREKSE İSLAM DÜNYASINI KARIŞTIRAN TEMEL OLARAK FİTNELERİN SEBEPLERİ.
FİTNELERİN SEBEPLERİ VE ÇIKIŞ NOKTALARI: TÜRKİYE VE İSLAM DÜNYASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Tarih boyunca İslam dünyası pek çok fitne, kargaşa ve bölünme ile karşı karşıya kalmıştır. Bu fitnelerin bazıları siyasi, bazıları ekonomik, bazıları ise doğrudan inanç ve mezhep farklılıklarından kaynaklanmıştır. Türkiye ve İslam coğrafyası özelinde ele aldığımızda, fitnelerin temel sebepleri ise;
1. Cehalet ve Bilgisizlik
İslam, ilme ve hikmete büyük önem vermiştir. Ancak cehaletin yaygın olduğu toplumlarda fitne ve fesat daha kolay yayılır. İnsanlar bilgiye değil, dedikodulara, komplo teorilerine ve yanlış yönlendirmelere inanır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İlim öğrenmek her Müslümana farzdır.” buyurarak, ilmin fitneleri önleyici en önemli unsur olduğunu bildirmiştir. Ancak cehalet arttıkça, insanlar hakikati ayırt edemez hale gelir ve fitne ateşine odun taşır.
2. Mezhep ve Fırka Ayrılıkları
Tarih boyunca Müslümanlar arasında birçok mezhep ve fırka ayrılığı yaşanmıştır. Bu ayrılıklar bazen ilmi ve fikri çerçevede kalmışsa da çoğu zaman siyasi ve sosyal çatışmalara dönüşmüştür. Günümüzde de mezhep farklılıkları, düşmanlarımız tarafından bir silah olarak kullanılmakta ve Müslümanlar birbirlerine düşman edilmektedir. Oysa Kur’an, Müslümanları “tek bir ümmet” olarak tanımlar ve ayrışmayı yasaklar:
> “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanıp bölünmeyin…” (Âl-i İmrân, 103)
3. Dış Güçlerin Müdahalesi ve Stratejik Planlar
Tarih boyunca İslam dünyasını zayıflatmak isteyen dış güçler, fitne ve iç çatışmaları körüklemiştir. Haçlı Seferleri’nden Moğol istilalarına, sömürgecilikten günümüz jeopolitik hamlelerine kadar Batı ve diğer güçler, İslam coğrafyasındaki ayrılıkları derinleştirmiştir. Günümüzde de medya, istihbarat operasyonları ve ekonomik yaptırımlarla Müslüman ülkeler birbirine düşürülmekte, kardeş kavgası teşvik edilmektedir.
4. Adaletsizlik ve Zulüm
Bir toplumda adalet ortadan kalkarsa, huzursuzluk ve isyan kaçınılmaz olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) adaletin önemini şöyle vurgulamıştır:
> “Adalet, yerin ve göğün düzenidir.”
Ne zaman ki yöneticiler zulme yönelir, halkın haklarını gasp eder ve liyakati göz ardı ederse, o toplumda fitneler baş gösterir. İslam dünyasında adaletsizlik yaygınlaştıkça, insanlar haklarını kendileri aramak zorunda kalmakta, bu da fitne ve iç savaşları doğurmaktadır.
5. Ahlaki ve Manevi Çöküş
İslam toplumu, ahlaki değerlerini kaybettiğinde fitne kaçınılmaz hale gelir. Rüşvet, hile, faiz, aldatma ve ahlaksızlık yaygınlaşınca, insanlar birbirlerine güvenmez hale gelir ve toplumda kaos başlar. Oysa İslam’ın temel amacı, insanları yüksek ahlaki seviyeye çıkarmaktır. Ancak ne zaman ki Müslümanlar dünya hırsına kapılır, ne zaman ki dini değerlerden uzaklaşır, o zaman fitne kapıları açılır.
6. Liyakatsiz Yöneticiler ve İktidar Hırsı
İslam dünyasında yaşanan birçok fitnenin temelinde liyakatsiz yöneticiler yer almaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “İş, ehil olmayana verildiği zaman kıyameti bekle.” buyurarak, liyakatsiz yöneticilerin toplumu felakete sürükleyeceğini bildirmiştir. İslam tarihinde yaşanan birçok iç savaşın ve karışıklığın temelinde de güç hırsı ve makam kavgası yatmaktadır.
7. Ekonomik Sömürü ve Fakirlik
Fakirlik ve ekonomik sıkıntılar, toplumların huzurunu bozan en önemli unsurlardan biridir.
Ekonomik adaletsizlik, gelir dağılımındaki uçurumlar ve fakirlik, insanları çaresizliğe sürükler ve isyan etmeye yönlendirir. Dış güçler de bu durumu kullanarak toplumları daha fazla karıştırır.
Sonuç: Çözüm Nerede?
Fitne ile mücadele etmek için öncelikle bilgi ve hikmet sahibi olmak gerekir. Cahillik, fitnenin en büyük yakıtıdır. Müslümanlar olarak Kur’an ve Sünnet ışığında hareket etmeli, kardeşlik bilincini korumalı ve aramıza sokulmaya çalışılan nifak tohumlarına karşı uyanık olmalıyız. Adalet, liyakat ve ahlak üzerine kurulu bir toplum inşa etmeden fitneleri sona erdirmek mümkün değildir.
> “Muhakkak ki fitne uykudadır. Onu uyandırana Allah lanet etsin.” (Hadis-i Şerif)
Bugün Türkiye ve İslam dünyası büyük bir imtihan içindedir. Ancak fitneye kapılmadan, sabırla ve hikmetle hareket edenler, sonunda selamete ulaşacaktır. Müslümanlar, fitneye karşı birbirlerini uyarmalı ve şu ayeti düstur edinmelidir:
> “Allah, iyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan bir toplumu helak etmez.” (Hud, 117)
Rabbim bizleri fitne ateşinden muhafaza eylesin ve İslam ümmetini bir araya getirsin. Amin.
@@@@@@@
DOĞUNUN HASTALIĞI CEHALET-ZARURET VE İHTİLAFTIR. BU ÜÇ DÜŞMANA KARSI MARİFET-SANAT VE İTTİFAK SİLAHLARIYLA MÜCADELE ETMEK GEREKTİR.
DOĞUNUN HASTALIĞI: CEHALET, ZARURET VE İHTİLAF
Çare: Marifet, Sanat ve İttifak
Tarih boyunca Doğu toplumları, özellikle de İslam dünyası, çeşitli iç ve dış sıkıntılarla mücadele etmiştir. Bediüzzaman Said Nursî’nin tespit ettiği gibi, Doğu’nun en büyük hastalıkları üç başlıkta özetlenebilir: Cehalet, zaruret (yoksulluk) ve ihtilaf (ayrılık). Bu üç düşman, toplumları geriye götürmüş, İslam âlemini güçsüz bırakmış ve düşmanlarının oyunlarına açık hale getirmiştir. Ancak bu hastalıklarla mücadele etmek mümkündür. Marifet (bilgi ve ilim), sanat (üretim ve iktisadi gelişim) ve ittifak (birlik ve beraberlik) silahlarıyla bu üç düşmanı mağlup etmek gerekir.
1. CEHALETİN PENÇESİNDEKİ TOPLUMLAR
Cehalet, bir milletin en büyük düşmanıdır. Cehalet, insanı hakikatten uzaklaştırır, yalanlara ve batıl inanışlara sürükler. Bilgisizlik içinde kalan toplumlar, başkalarının yönetimine kolayca girer ve kendi haklarını dahi bilemez hale gelir. İslam, ilmi en büyük değer olarak görmüş ve insanları okumaya teşvik etmiştir:
> “Oku! Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (Alak, 1)
Eğer Doğu toplumu cehaletten kurtulmak istiyorsa, ilme, marifete, hikmete sarılmalıdır. Bilgi sahibi olmak, insanı güçlü yapar. Tarihe baktığımızda, İslam’ın altın çağları olan Abbasi ve Endülüs dönemlerinde ilmin en üst seviyeye ulaştığını, bu yüzden İslam dünyasının medeniyetin öncüsü olduğunu görürüz. Ancak cehalet yaygınlaştığında, Müslümanlar parçalanmış, sömürülmüş ve geri kalmıştır.
Çözüm: Marifet ve İlim
Cehaleti yenmenin tek yolu marifet, yani ilim ve hikmettir. Okuyan, düşünen, araştıran bir nesil yetiştirilmedikçe Doğu’nun bu hastalıktan kurtulması mümkün değildir. Eğitime önem verilmezse, yanlış inanışlar, hurafeler toplumları çöküşe sürükler.
2. ZARURET: YOKSULLUĞUN PENÇESİNDE BİR ÜMMET
Doğu’nun ikinci büyük hastalığı zaruret, yani fakirlik ve ekonomik sıkıntılardır. Ekonomik gücü olmayan toplumlar bağımsız hareket edemez, sürekli dışa bağımlı olur. İslam dünyasının büyük bir kısmı, sahip olduğu zengin doğal kaynaklara ve verimli topraklara rağmen, yoksulluk içinde yaşamaktadır. Bunun temel sebebi, üretimden ve sanattan uzak kalmaktır.
> “Çalışana, emeğinin karşılığı vardır.” (Necm, 39)
Kur’an, insanları çalışmaya ve üretmeye teşvik etmiştir. Ancak İslam coğrafyasında sanayi, teknoloji ve üretim konusunda yeterince gelişme sağlanamamıştır. Ekonomik olarak güçlü olmayan bir toplum, bağımsız olamaz ve başka güçlerin himayesine muhtaç hale gelir. Günümüzde İslam dünyasının yaşadığı krizlerin çoğunun arkasında ekonomik zayıflık yatmaktadır.
Çözüm: Sanat ve Üretim
Fakirliği yenmenin yolu, sanat ve üretimdir. Sanayi, ticaret, tarım ve teknoloji alanlarında gelişim sağlanmadıkça, toplumlar dışa bağımlı kalır ve güçlü devletler karşısında zayıf düşer. Müslüman toplumlar, ekonomide güçlü olmak zorundadır.
3. İHTİLAF: BİRLİKTELİĞİN YOK OLMASI
Doğu’nun üçüncü büyük hastalığı, ihtilaf, yani bölünme ve parçalanmadır. Müslüman dünyası, tarih boyunca en büyük kayıplarını kendi içinde bölündüğü zaman yaşamıştır. Hâlbuki İslam, birlik ve beraberliği esas alır:
> “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; parçalanıp bölünmeyin.” (Âl-i İmrân, 103)
İhtilaf, Müslümanların güçsüzleşmesine ve düşmanlarına fırsat vermesine sebep olur. Bugün İslam dünyasında farklı mezhepler, etnik gruplar ve siyasi görüşler arasındaki ayrılıklar, ümmetin parçalanmasına neden olmaktadır. Dış güçler de bu ayrılıkları körükleyerek Müslümanları birbirine düşürmektedir.
Çözüm: İttifak ve Kardeşlik
Müslümanlar arasındaki ayrılıklar, düşmanlara fırsat verir. Çözüm, ittifak, dayanışma ve kardeşlik ruhunu yeniden canlandırmaktır. Eğer birlik sağlanırsa, Doğu yeniden yükselişe geçebilir.
SONUÇ: KURTULUŞUN ANAHTARI
Doğu’nun üç büyük düşmanı olan cehalet, zaruret ve ihtilaf ile mücadele etmek, ancak marifet, sanat ve ittifak silahlarıyla mümkündür.
1. Cehalet ilim ile yok edilir.
2. Fakirlik sanat, üretim ve ekonomiyle aşılır.
3. İhtilaf birlik ve beraberlik ile ortadan kalkar.
Eğer İslam dünyası bu üç hastalığı aşabilirse, tarihte olduğu gibi yeniden güçlü bir medeniyet inşa edebilir. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, bu mücadelede en büyük silahlarımız ilim, üretim ve kardeşliktir. Müslümanlar bu üç prensibe sahip çıktıklarında, her türlü fitne ve düşmanlığa karşı güçlü durabilirler.
> “Allah, iyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan bir toplumu helak etmez.” (Hud, 117)
Dua edelim ki, Rabbimiz bizleri cehaletten, fakirlikten ve ayrılıktan korusun ve İslam ümmetine yeniden izzet ve şeref versin. Amin.