SON MAKALELER-YOUTUBE’LERİM ve SON YAZILARIM

  1.  SON MAKALELER

  2. SON MAKALELER – 2 –

  3. CHATGPT’ DE ARA:  ChatGPT – Türkiye | OpenAI 

  4. Tesbitler – islam bilgi arşivi » Blog Archive » CHATGPT VE YAPAY ZEKA SOHBETLERİ VE

  5. MAKALELER

  6. CHATGPT VE YAPAY ZEKA MAKALE VE  SOHBETLERİ-2-

  7. SESLİ-VİDEO-ZENGİN İSLAM BİLGİ ARŞİVİ Uygulama indir 

   https://drive.google.com/file/d/1CTPZ5oSy006aSfsCh5-9BUVcUKRjbi12/view?usp=drivesdk

  6- 6 ŞUBAT DEPREMİ: *DEPREMLE İMTİHANIMIZ DEVAM EDİYOR

   7- YOUTUBE’LER VE TELEGRAMLAR

  8- GAZZE VE İSRAİL VAHŞETİ-YAHUDİLİK

   9- İSLAM BİLGİ ARŞİVİ LİNKLERİ-TÜM DOSYALAR TEK BİR LİNKTE

10-Ahiret ahvali- Mehmet Özçelik’in kitabını özetler misin?

11-Risale-i Nur Külliyatı’ndan Konularına Göre VECİZ SÖZLER- Mehmet Özçelik’in kitabını özetler misin?

12- MİRAÇ HAKİKATI

13- MAKALE VE VİDEOLARIM

14- RAMAZAN ÜZERİNE

15- 23 MART BEDİÜZZAMAN HAFTASI

WHATSAPP’TA TAKİP ET
İSLAM BİLGİ ARŞİVİ
https://whatsapp.com/channel/0029VaekzTeIyPtKQ2dbGh20

Radyo Mehmet Özçelik

www.mehmetözçelik.com.tr

 

       

Loading

No Responsesيناير 24th, 2021

ARŞİVİM ve NURLU HAKİKATLER APK-SI-

https://archive.org/details/@mozcelik02

*NURLU HAKİKATLER APK-SI-İNDİR-İZİN VER

https://cloud.degoo.com/share/5W5sX7_c8r8V7ip72skheQ 

 

 

 
 

Loading

No Responsesيناير 1st, 2021

TÜM YOUBE VİDEOLARI TEK BİR LİNKTE

MEHMET ÖZÇELİK- Tüm Eserleri

KUR’AN DENİZİNDEN DAMLALAR-TEFEKKÜR DÜNYASI-SESLİ ESERLER

KURAN DENİZİNDEN DAMLALAR-624 video

TEFEKKÜR –484 video

TEFEKKÜR-TEFSİR-KURAN-ALLAH-AHİRET-MUHTELİF KONULAR

NURLU HAKİKATLAR- 424 video

Loading

No Responsesمايو 23rd, 2020

YOTUBEDEKİ KONULARINA GÖRE VİDEOLARIM-2-

TESBİTLER

KUR’AN-I KERİM VE TEFSİR

TEFSİR DERSLERİ

TEFEKKÜR DÜNYASI

KUR’AN-I KERİM VE TEFSİR- ARAPÇA CELALEYN ÜZERİNE

HAYATA DAİR-TEFEKKÜR DÜNYAMIZDAN

Loading

No Responsesمايو 20th, 2020

YOTUBEDEKİ KONULARINA GÖRE VİDEOLARIM

YOTUBEDEKİ KONULARINA GÖRE VİDEOLARIM

 

TEFEKKÜR DÜNYASI

https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVXVX9aw4IdwiusGEaSynljy

SESLİ İBRETLİ- DÜŞÜNDÜREN ESERLER

https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVX1WF4TPZhoDEhXYnYJgwiU

ARAPÇA CELALEYN TEFSİRİ

https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVWSE4Wv7SC36FbTsfeJYQLL

 

Loading

No Responsesمايو 19th, 2020

TELEGRAM ARŞİVİ

ARŞİV-SESLİ ESERLER-MAKALELER
https://t.me/Tesbitler

https://t.me/tesbitler02

https://t.me/tesbitlerpdf

https://t.me/kddtefsir 

https://t.me/kurandenizindendamlalar   

https://t.me/radyosohbetlerimp3

https://t.me/tefekkurdunyasi 

Loading

No Responsesمارس 4th, 2020

MASAÜSTÜ RADYO PLAYER-İNDİR-BİLGİSAYARINDA DİNLE

Loading

No Responsesنوفمبر 12th, 2019

TEFSİR VE SOHBET VİDEOLARI

KUR’AN DENİZİNDEN DAMLALAR-TEFEKKÜR DÜNYASI-SESLİ ESERLER

https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVUaKOcG2_ckoYyETBkd6M_P

KURAN DENİZİNDEN DAMLALAR-624 video

https://www.youtube.com/playlist?list=PLQgK90GAEjg4Zl5B4qjz4kRWbolcb9Md

TEFSİR DERSLERİ

https://www.youtube.com/playlist?list=PLQgK90GAEjjViGYF5mLMKNNOmA07Nlkg

CELALEYN ÜZERİNE

https://www.youtube.com/playlist?list=PLQx5BUZ40juu5a3z8NPhFsv9e96x6oGgU

KURAN DENİZİNDEN DAMLALAR

https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVWxzl9g1JrFTZbeoYJe_GVr

ARAPÇA CELALEYN TEFSİRİ

https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVWSE4Wv7SC36FbTsfeJYQLL

SESLİ ÇANTAY MEALİ https://www.youtube.com/playlist?list=PLC4WlB02NHVU1guCMJYzeMrZKc2fxpcjj

TEFSİR DERSLERİ

https://www.youtube.com/playlist?list=PLQgK90GAEjjViGYF5mLMKNNOmA07Nlkg

 

Loading

No Responsesأكتوبر 2nd, 2019

DEV ARŞİV-1-

Loading

No Responsesأغسطس 11th, 2019

PLAY STORE- DAKİ UYGULAMAM

https://goo.gl/tbJDWm

Loading

No Responsesأغسطس 5th, 2019

TÜM UYGULAMALARIM

TÜM UYGULAMALARIM

Play store uygulaması- NURLU HAKİKATLAR-indir-izin ver ve Yükle

https://cloud.degoo.com/share/5W5sX7_c8r8V7ip72skheQ

 

Loading

No Responsesيوليو 28th, 2019

İSLAM DÜNYASININ TEVBESİ: ÖLÜP DE YENİDEN DİRİLMELİ.

İSLAM DÜNYASININ TEVBESİ: ÖLÜP DE YENİDEN DİRİLMELİ.

 

Yahudilerin tevbesi ? 

 

Yahudilerin tevbeleriyle ilgili Kur’an-ı Kerîm’de özellikle Bakara Sûresi 54. ayet temel kaynaklardan biridir. Bu ayet ve ilgili tefsirlerde, İsrailoğulları’nın bir dönem sapkınlığa düşerek buzağıya tapmaları ve ardından gelen tevbe süreci anlatılır. Ayet şöyledir:

 

“Ve Mûsâ kavmine dedi ki: ‘Ey kavmim! Siz buzağıyı ilâh edinmekle gerçekten kendinize zulmettiniz. Hemen Yaratıcınıza (Hâlıkınıza) tevbe edin de nefislerinizi öldürün (katledin). Bu, Yaratanınız katında sizin için daha hayırlıdır.’ Böylece Allah tevbenizi kabul etti. Şüphesiz O, Tevvâb’dır, Rahîm’dir.” (Bakara, 2/54)

 

Kur’an’daki İlahi Yönlendirme:

 

Tevbelerinin kabul edilmesi için sadece pişmanlık değil, ciddi bir bedel ödemeleri gerektiği anlatılır.

 

Burada “nefislerinizi öldürün” ifadesi, klasik müfessirlerin çoğuna göre buzağıya tapanların öldürülmesi anlamındadır. Bazılarına göre ise bu, nefis terbiyesi, pişmanlıkla kendini ilahi huzurda yok saymak anlamına gelir.

 

Hz. Musa’nın bu emri, vahiy doğrultusunda gelmiştir.

 

Tefsirlerde Yapılan İzahlar:

 

1. Taberî Tefsiri:

 

Buzağıya tapanlardan olmayanların, tapanları öldürmesi emredildi.

 

Allah, onların tövbelerini bu fedakarlık karşılığında kabul etti.

 

Bu, ilahi adaletin ve disiplinin bir tezahürüdür.

 

2. Râzî Tefsiri (Mefâtihu’l-Gayb):

 

Bu ayetin zahiri, tövbenin kabulü için ciddi bir arınma gerektiğini gösterir.

 

Râzî, bu olayda hem nefis terbiyesi hem de ilahi adaletin bir arada yürüdüğüne dikkat çeker.

 

3. Elmalılı Hamdi Yazır:

 

Tevbeleri, sadece sözlü pişmanlıkla değil, fiilî bir arınmayla ispatlanmıştır.

 

“Kendinizi öldürün” ifadesi, sembolik değil gerçek bir uygulamadır; böylece içtenlik test edilmiştir.

 

Allah’ın “Tevvâb” (çokça tövbeleri kabul eden) ismi burada anlam kazanır.

 

Sonuç olarak:

 

Yahudilerin tevbesi, sadece pişmanlık değil, ciddi bir arınma ve fedakarlık süreciyle olmuştur. Kur’an ve tefsirler, bu olayı hem ibret hem de tevbenin ciddiyeti açısından anlatır. Aynı zamanda bu olay, ümmet-i Muhammed’e (sav) yönelik ilahi rahmetin genişliğini de zımnen gösterir: bizden böyle bir bedel istenmeden, samimi tevbe ile affedilme kapısı her zaman açık tutulmuştur.

 

@@@@@@

 

İSLAM DÜNYASININ TEVBESİ: ÖLÜP DE DİRİLMELİ

 

“Ey kavmim! Buzağıya tapmakla kendinize zulmettiniz. Hemen Yaratıcınıza tevbe edin ve nefislerinizi öldürün. Bu, Rabbiniz katında sizin için daha hayırlıdır…” (Bakara, 2/54)

 

Tarih, sadece mazide yaşanmış hadiselerin bir arşivi değil; bugünün karanlığına tutulmuş ilahi bir projektördür. İsrailoğulları’nın buzağıya tapması, aslında hakikate sırt çeviren her ümmetin bir fotoğrafıdır. Onlar bir buzağıya tapmıştı; bizler ise konforumuza, çıkarımıza, korkularımıza ve gafletimize taptık. Onlar için tövbe, “ölmekle” başlamıştı. Bizim için de öyle olmalı: Ölmeden önce ölmekle…

 

BUZAGILARIN MODERN VERSİYONU

 

Bugünün dünyasında buzağı, altın ya da tunçtan değil; ekrandan, suskunluktan, dünyevileşmeden yapılmıştır. Gazzeli çocuklar açlıkla, bombalarla ve gözyaşlarıyla Allah’a doğru koşarken, bizlerin tevekkül diye sustuğu şey aslında korkaklıktır. Dua diye ettiğimiz cümlelerin içi ne kadar dolu, protesto diye attığımız adımların yönü ne kadar kıbleye dönük?

 

İslam dünyasının saraylarında lüks ve israf, sokaklarında hüzün ve zillet kol geziyor. Ve biz hâlâ tövbeyi sadece dilde arıyoruz; oysa tövbe, yürekte başlar ve davranışla tamamlanır.

 

NEDİR “NEFSİ ÖLDÜRMEK”?

 

İsrailoğulları’na emredilen “nefsinizi öldürün” emri, bir vahyin gereği olarak zahiren uygulanmıştı. Bugün bizden istenen belki de aynısı değil ama hakikatte daha çetini: Nefsini öldürmek; korkunu, bencilliğini, konforunu, suskunluğunu ve çıkarını mezara gömmektir. Gazzeli mazlumların sessiz feryadına sağır kalmanın keffareti, sadece bir dua ile yeterli olamaz.

 

Nefsini öldürmeyen, ümmeti diriltemez.

 

TEVBE: SADECE GÖZYAŞI DEĞİL, DEĞİŞİMDİR 

 

Kur’anî mânâda tevbe, sadece pişmanlık değil, yön değiştirme demektir. Günahı terk etmek, pasif kalmak değildir; hakka sarılmak, zulme direnmek, iyiliği emretmek, kötülüğü engellemeye azmetmek demektir. İslam dünyası ancak böyle bir tevbe ile yeniden dirilebilir. Yoksa sadece konuşan, yazan ama harekete geçmeyen bir kalabalık, ümmet olamaz.

 

TEVBE ETMEZSEK…

 

Gazzeli çocuklar bize sadece mazlum değil, şahit olacaklar. Yarın mahşer meydanında onların gözyaşları, bizim tevekkül zannettiğimiz suskunluğumuzu yargılayacak. “Neredeydiniz?” sorusu sorulduğunda, verecek cevabı olmayan bir ümmetin sustuğu gibi susulmaz. O zaman, tövbeye davet bugündür, hemen şimdi.

 

“ÖLÜP DE DİRİLMEK”: YENİDEN BAŞLAMAK

 

Tövbe, bir yenilenme çağrısıdır. Ölmeden önce ölenler, yani nefsini öldürenler, hakiki hayatı bulanlardır. İslam dünyası, Gazze karşısındaki duyarsızlığını itiraf edip, acıya ortak olmakla, zulme karşı durmakla, hakkı savunmakla yeniden doğabilir. Aksi takdirde bu sessizlik, bu zillet, bu dağınıklık; bir ümmeti tarihin mezarına gömer.

 

Ve unutmayalım:

 

> “Allah, tevbe edenleri sever ve arınanları sever.” (Bakara, 2/222)

 

 

 

 

Loading

No Responsesأبريل 12th, 2025

DÜNYA MI, AHİRET Mİ?

DÜNYA MI, AHİRET Mİ?

“İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de.” (Âl-i İmrân, 152)

İnsan, iki âlem arasında tercih yapmakla karşı karşıya bırakılan bir varlıktır. Dünya mı, ahiret mi? Bu soru, sadece bir tercih meselesi değil; insanın niyetinin, yönelişinin ve amacının aynasıdır. Âl-i İmrân Suresi 152. ayet, Uhud Savaşı’ndaki bir imtihanı anlatırken aslında her çağdaki insanın iç dünyasında süregelen bu çatışmayı gözler önüne serer:
“İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de.”

Bu ayet, Uhud’da ganimet arzusuyla okçular tepesini terk eden sahabilerin bir anlık dünya sevgisiyle nasıl bir sonuca maruz kaldığını anlatır. Dünya sevgisi, savaşın seyrini değiştirmiş, zaferi hezimete çevirmişti. Aynı zamanda bu ayet, insanın fıtratındaki iki yönü; biri ebediyete, biri fani lezzetlere meyleden tarafını işaret eder.

DÜNYA HAYATI: GEÇİCİ BİR ALDATMACA

Kur’ân, dünya hayatının mahiyetine defaatle vurgu yapar. Bu bağlamda şu ayet dikkat çekicidir:

“Biliniz ki, dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, süs, aranızda övünme ve mal, evlat çoğaltma yarışıdır.” (Hadîd, 20)

Bu ayet, dünyanın geçici ve aldatıcı yönlerini bir tablo gibi çizer. Oyun ve eğlenceyle başlayan hayat, süslenme ve gösterişle devam eder. Ardından kıyas ve yarış başlar. Ama hepsi geçicidir. Sonunda “dünya hayatı, bir aldanış metâıdır” (Âl-i İmrân, 185).

AHİRET HAYATI: EBEDÎ KAZANÇ

Karşısına konulan ise ebedî ve gerçek olan ahiret yurdudur. Kur’an şöyle der:

“Ahiret yurdu ise, işte o, takvâ sahipleri için daha hayırlıdır.” (A’râf, 169)
“Ama siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (A’lâ, 16-17)

İnsan bazen kısa vadeli menfaat için uzun vadeli kazançtan vazgeçer. Dünya ile ahiret arasında tercih yaparken çoğu kez ebedî olanı değil, gözle görülür olanı öne koyar. Hâlbuki gerçek kazanç, zamanla silinmeyen, ölümle tükenmeyen kazançtır.

UHREVÎ BİR BAKIŞIN DÜNYAYI DÜZENLEMESİ

Kur’an, dünyayı bütünüyle terk etmeyi değil; dünyayı ahiret için bir tarla bilip ona göre işlemeyi öğütler:

“Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet; dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 77)

Bu dengeyi koruyamayan insan, ya dünyayı tamamen terk eder (zühdün ifratı) ya da ona tüm benliğini teslim eder (gafletin bataklığı). Oysa mü’minin yolu, “dünyayı ahiret için bir vesile bilme” yoludur.

HZ. PEYGAMBER’İN (SAV) DÜNYAYA BAKIŞI

Peygamber Efendimiz (sav), dünyayı bir yolcu molası gibi tarif eder:

“Benim dünya ile alakam, bir ağacın altında gölgelenip sonra orayı terk eden bir yolcunun durumu gibidir.” (Tirmizî)

Bu bakış, dünya nimetlerine sahip olmayı değil, onlara kalpten bağlanmamayı öğütler. Zira bağlandıkça kaybetme korkusu, dünyaya kul olma tehlikesi baş gösterir.

SONUÇ: TERAZİNİN İKİ KEFESİ

Dünya mı, ahiret mi? Bu soru sadece bir tercihten öte, bir hayat duruşudur. Terazinin bir kefesinde anlık zevkler, diğer kefesinde sonsuz saadet vardır. Dünya tercih edildiğinde ahiret zayıflar; ahiret tercih edildiğinde dünya, hakkıyla değerlendirilir.

Kur’an’ın öğüdü nettir:

“Kim dünya hayatını ve onun ziynetini isterse, onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam veririz. Onlar orada hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. Ama onlar, ahirette kendileri için ateşten başka bir şey olmayanlardır.” (Hûd, 15-16)

Gel, teraziyi sağlam tutalım. Dünya için değil, dünya vasıtasıyla ahiret için çalışalım. Çünkü ebedî olan, kıymetlidir.

 

 

Loading

No Responsesأبريل 12th, 2025

KARMATİLERİN İNANÇ VE FAALİYETLERİ

KARMATİLERİN İNANÇ VE FAALİYETLERİ

Karmatîler (ya da Karmatîyye), İslam tarihindeki en radikal ve tartışmalı Batınî-İsmailî hareketlerden biridir. 9. yüzyılda ortaya çıkmış, özellikle Abbâsî halifeliği döneminde ciddi huzursuzluklara ve kaoslara yol açmıştır.

KARMATİLERİN İNANÇLARI

1. Batınîlik ve Ta’vil

Kur’an’ın zahirî (görünür) anlamından çok bâtınî (gizli, deruni) anlamlarına odaklanırlar.

Ayetleri kendi liderlerine, mezheplerine göre yorumlamışlardır.

Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’i kutsarlar, fakat bu sevgi zamanla aşırıya kaçmıştır.

2. İmamet İnancı

Meşru imamların sadece Ehl-i Beyt soyundan gelen gizli bir imam olduğunu savunurlar.

Bu imamın neredeyse peygamberlik düzeyinde olduğu iddiası vardır.

3. Şeriat Karşıtlığı

Şeriatın zahiri kurallarının geçici olduğunu, zamanla bâtınî hakikatlerin ortaya çıkmasıyla şeriatın kalkacağını savunurlar.

Oruç, namaz gibi ibadetleri terk edenler olmuştur.

4. Mehdî İnancı

Kıyamet öncesi ortaya çıkacak gizli imamın Mehdi olduğuna inanmışlardır.

Kendi liderlerinden bazılarını bu “mehdi” olarak ilan etmişlerdir.

OLUMLU GÖRÜLEN TARAF(LARI)

Zekât gibi gelirlerin eşit dağıtılması fikrini benimseyip bazı bölgelerde halkın hoşuna giden uygulamalar yaptılar.

Sosyal adaleti sağlama iddiasındaydılar (ama uygulamada bunun istismarına da sıkça rastlandı).

OLUMSUZ VE GİZLİ FAALİYETLERİ

1. Hac Yollarını Kesme ve Katliam

En meşhur eylemleri: 929 yılında Mekke’ye saldırıp Kâbe’yi bastılar.

Hacerü’l-Esved’i (Kâbe’nin siyah taşı) yerinden söküp alıp Bahreyn’e götürdüler (yaklaşık 20 yıl orada kaldı).

Binlerce hacıyı katlettiler, cesetleri Zemzem kuyusuna attılar.

2. İsyan ve Terör Faaliyetleri

Abbâsî devletine karşı çok sayıda isyan başlattılar.

Gizli hücreler aracılığıyla şehirlerde karışıklık çıkardılar.

Yeraltı örgütlenmesiyle devleti yıpratmaya çalıştılar.

3. Ahlâkî Çöküntüye Sebep Olan Faaliyetler

Bazı kaynaklara göre bazı Karmatî liderler, şeriatın kaldırılmasını fırsat bilip ahlâk dışı uygulamalara yönelmiş, halkı da buna teşvik etmiştir.

4. Düşün sonucu Sabotaj

Batınî fikirleri halk arasında yayarak Sünnî inançları zayıflatmaya çalıştılar.

Takiyye (inandığını gizleme) ile içeriden toplumu bozma stratejileri izlediler.

SONUÇ OLARAK

Karmatîler, tarihte dini yorum adı altında şiddet, terör, kutsal değerlerin tahribi ve sapkın fikirlerin yayılmasıyla öne çıkmış bir fırkadır. Görünüşte bazı sosyal adalet fikirleri savunsalar da, uygulamada İslâm’ın temelini h

Loading

No Responsesأبريل 12th, 2025

Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.

Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.

 

“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.”
(48-FETİH SURESİ.7. AYET)
“O nûru gönder, İlâhî, asırlar oldu, yeter!
Bunaldı milletin âfâkı, bir sabâh ister.
İnâyetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm
İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm!..”

“Göklerin ve Yerin Orduları Allah’ındır” – Zulmetten Nura Yolculuk

“Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.”
(Fetih Suresi, 7. Ayet)

Bu ayet, Allah’ın kudretinin sınırsızlığını, görünür ve görünmez her türlü kuvvetin O’nun emriyle hareket ettiğini ilan eder. Sadece melekler, yıldızlar ya da doğa kuvvetleri değil; kalplerin yönelişi, milletlerin yükselişi ve düşüşü de bu ilahî kudretin tasarrufuyla şekillenir. Her çağda hak ile batılın mücadelesi sürmüş, zulüm ile adalet karşı karşıya gelmiştir. Ancak galip her zaman hak değil, haklı olan ve Allah’a dayanan olmuştur.

Bugün de karanlık çağların gölgesi, modern kılıklı bir zulümle ümmetin üzerine çökmüş durumda. İslâm dünyası bir sabah bekliyor. Ama bu sabah, güneşin doğmasıyla değil; imanın, marifetin, ahlâkın ve adaletin yeniden doğmasıyla gelecek bir sabah olacak. Çünkü zulmetin karanlığı sadece dışarıdan gelen baskıyla değil, içeriden çürümeyle daha derinleşti.

> “O nûru gönder, İlâhî, asırlar oldu, yeter!
Bunaldı milletin âfâkı, bir sabâh ister.”

Bu mısralarda yükselen feryat, sadece şairin değil; ümmetin bağrından kopan bir yakarıştır. Asırlardır ötelenen sabah, belki de bizim ellerimizle yükselecek. Çünkü Allah’ın orduları sadece melekler değil; dirilen kalpler, ihlaslı diller, sâlih ameller de O’nun askerleridir.

Karanlığın Askerleri ve Nûrun Ordusu

Her zifiri gecenin ardından bir fecir vardır. Allah’ın ordusu görünmez ama dağ gibi sağlamdır.

Bediüzzaman Said Nursî şöyle der:

>”İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir…”

İşte o nûr, sadece kalplerde yanmakla kalmaz; toplumları diriltir, milletleri ayağa kaldırır. Karanlığa teslim olmamak, Allah’ın nuruyla aydınlanmak, bugünün Müslüman’ının en büyük mücadelesidir.

Sabah Yakındır Ama Hazırlanmak Gerekir

Bir sabah isteniyorsa, geceyi anlamak ve onunla mücadele etmek gerekir. Dua, sabır, ilim, ihlâs, tebliğ ve hizmet… Bunlar sabahı çağıran adımlardır.

> “İnâyetinle halâs et ki, dalga dalga zalâm
İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm!..”

Bu çarpıntı, bir yok oluş değil; diriliş sancısıdır belki de… Kaynayan bu İslâm, içinden yeni bir dirilişin doğmasını bekliyor. Yeter ki biz nefsin ve gafletin karanlıklarından sıyrılalım.

Sonuç: Allah’ın Ordusuna Katılmak

Allah’ın ordusuna katılmak için tank, tüfek gerekmez. Temiz bir niyet, dosdoğru bir yol, sağlam bir iman ve sarsılmaz bir ahlâk yeterlidir. Ve unutma: “Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır.” O isterse bir damlayı tufana çevirir, bir kalbi ümmete rahmet kılar. Yeter ki biz sabaha uyanmak için gözümüzü hakikate açalım.

 

 

Loading

No Responsesأبريل 12th, 2025

Allah kuluna kâfi değil midir?

Allah kuluna kâfi değil midir?

Zümer Suresi, 46. Ayeti şu şekilde ifade eder:
“Allah kuluna kâfi değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.”

Nüzul Sebebi

Bu ayet, Mekke döneminde müşriklerin Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) yönelik tehditlerine ve inananlara yönelik korkutma çabalarına cevap olarak indirilmiştir. Müşrikler, İslam’a davet edenleri yıldırmak ve onları kendi batıl yollarına döndürmek amacıyla tehditlerde bulunuyorlardı. Onlar, özellikle putlarına saygısızlık yapıldığını düşündüklerinde, müminleri putlarının intikam alacağı korkusuyla uyarıyorlardı.

Bu ayet, Allah’ın kullarına olan yeterliliğini ve koruyuculuğunu hatırlatarak, müminlerin Allah’tan başka bir güçten korkmaması gerektiğini vurgular. Allah’ın kudreti ve himayesi, tüm korkuların üzerinde bir güven kaynağıdır.

Hikmeti

1. Tevhid Akidesini Güçlendirme: Bu ayet, Allah’ın kullarına her konuda yeterli olduğunu ve O’ndan başka bir ilah veya koruyucunun olmadığını açıkça belirtir. Bu, tevhid inancının özüdür.

2. Korkunun Kaynağını Ortadan Kaldırma: Müşrikler, insanları putlarıyla korkutmaya çalışırken, bu ayet Allah’ın sonsuz gücünü hatırlatarak müminlere cesaret vermektedir. Allah’ın kudretine inanan bir insan, hiçbir mahluktan korkmaz.

3. Hidayet ve Dalalete Dikkat Çekme: Ayette, Allah’ın sapıklıkta bıraktığı kişiyi kimsenin hidayete ulaştıramayacağı belirtiliyor. Bu, insanın doğru yolda olabilmesi için Allah’a yönelmesi gerektiğini vurgular.

4. Peygamber ve Müminlere Moral Verme: Bu ayet, müşriklerin tehditlerine karşı Peygamber Efendimiz’e ve müminlere moral vererek Allah’a güvenmelerini ve davetlerine sabırla devam etmelerini teşvik eder.

@@@@@@@

“Allah kuluna kâfi değil midir?” (Zümer Suresi, 39:36) ayetinin, Hz. Osman’ın (r.a.) şehadetiyle ilişkilendirilmesi, İslam tarihindeki bazı olaylara ve rivayetlere dayanmaktadır.

Bağlantının Temeli

Rivayetlere göre, Hz. Osman (r.a.) halifeliğinin son dönemlerinde, Medine’deki bazı isyancılar tarafından kuşatılmış ve kendisinden halifelikten çekilmesi istenmiştir. Ancak Hz. Osman, İslam davası ve hak olan bir görevden kendi isteğiyle çekilmenin doğru olmadığını düşünmüş, buna direnmiş ve teslimiyet göstermemiştir.

Bu süreçte, isyancılar Hz. Osman’ı tehdit etmiş, onu korkutmaya çalışmışlardır. Ancak Hz. Osman, Allah’a olan tam güveni ve teslimiyetiyle bu tehditlerden etkilenmemiştir. Rivayetlere göre, kuşatma sırasında Zümer Suresi’nin bu ayetini okuyarak Allah’ın kendisine kâfi olduğunu dile getirmiştir. Şehadeti esnasında da bu ayeti tefekkür ettiği ve üzerinde bulunduğu Mushaf’ta bu ayetin açık olduğu belirtilir.

Hz. Osman’ın Şehadeti ve Ayetin Anlamıyla İlişkisi

1. Allah’a Güven ve Teslimiyet: Hz. Osman, tehditlere rağmen Allah’a olan güvenini kaybetmemiş, dünya korkularını ve tehditlerini bir kenara bırakmıştır. Bu tavır, ayetin ruhunu yansıtmaktadır: Allah, müminlere her durumda kâfidir.

2. Şehadet ve Tevhid Bilinci: Hz. Osman, kuşatma sırasında hiçbir şekilde düşmanlarına boyun eğmemiş, canını Allah’a teslim etmiş ve son anına kadar hak yolunda kalmıştır. Bu durum, ayetin müminler için rehberlik ettiği tevekkül anlayışını göstermektedir.

3. Kur’an’a Bağlılığı: Rivayetlerde, Hz. Osman’ın şehit edildiği sırada Kur’an okuyor olduğu ve üzerinde kanının damladığı ayetin bu olduğu aktarılır. Bu durum, onun Allah’a olan bağlılığını ve Kur’an’a olan sadakatini vurgular.

Sonuç

Bu ayet, Hz. Osman’ın hayatında ve özellikle şehadetinde, Allah’a olan güvenin ve tevekkülün bir sembolü olmuştur. Ayet, onun hem sabrını hem de korkusuzca Allah’a teslimiyetini yansıtır. Bu olay, tüm müminlere zorluklar karşısında Allah’a güvenmenin önemini ve Allah’ın her durumda yeterli olduğunu hatırlatır.

Mesajı ve Uygulaması

Bu ayet, günümüzde de müminler için büyük bir teselli ve güven kaynağıdır. Allah’a tam anlamıyla güvenen bir insan, dünya hayatındaki hiçbir tehditten veya korkudan etkilenmez. Ayet, Allah’ın kuluna her durumda yeterli olduğunu ve O’na güvenenlerin korkuya kapılmaması gerektiğini öğütl

Loading

No Responsesأبريل 12th, 2025

İYİ Kİ AHİRET VAR – HESAP VE SORGU VAR VE DE SORGUNUN SAHİBİ ALLAH VAR

İYİ Kİ AHİRET VAR – HESAP VE SORGU VAR VE DE SORGUNUN SAHİBİ ALLAH VAR

“Allah Kuluna Kâfi Değil mi?” – İyi ki Ahiret Var!

“Allah, kuluna kâfi değil mi?”
(Zümer Suresi, 36. Ayet)

Bu ayet, kalbi titreten, ruhu sakinleştiren ve gönlü teskin eden bir hitaptır. Çünkü bu ayetin muhatabı aciz kul, ama kudret sahibi Allah’tır. O hâlde, insan için en büyük güven, en büyük dayanak ve en sarsılmaz dayanak: Allah’ın varlığı ve yeterliliğidir.

Ama dünya öyle bir yer ki…
Haksızlık edenin alkışlandığı, mazlumun susturulduğu, adaletin koltuk altına sıkıştırıldığı bir çağdayız. Zalimler rahat, mağdurlar mahzun. Emeğin karşılığı değil, hilenin getirisi revaçta. Peki, bu böyle mi kalacak?

Hayır!
Çünkü iyi ki ahiret var.

Ahiret: Hakkın Tecelligâhı

Eğer ahiret olmasaydı, bu dünya tam bir cehennem olurdu. Vicdan sahibi her insan, içten içe haykırırdı:
“Bu işin sonunda bir hesap yok mu?”

Ve evet, hesap var.
Her sözün, her bakışın, her adımın kaydedildiği bir hesap günü…
Hiçbir zulmün karanlıkta kalmadığı, hiçbir hayrın zayi olmadığı o gün.

> “O gün insanlar amelleriyle tartılacak. En küçük iyilik de, en küçük kötülük de görülecek.”
(Zilzal Suresi, 7-8)

Sorgunun Sahibi Allah’tır

İşte tam burada asıl güven verici gerçek ortaya çıkar:
Sorgunun sahibi beşer değil, Allah’tır.
Beşerin terazisi bozulur, adaleti şaşar. Ama Allah adaletin kendisidir.

Hiçbir makamı satın alamazsın, hiçbir hakimi kandıramazsın.
Çünkü o gün şahitler uzuvlardır, deliller amellerdir, hakem Rabb’ül Âlemîn’dir.

> “O gün diller susturulacak, eller konuşacak, ayaklar şahitlik edecektir.”
(Yasin Suresi, 65)

Bu Dünyanın Acısı, O Günün Rahmetine Değebilir

Zalimlerin güldüğü, mazlumların sustuğu her sahne, kıyamet günü adaletin senaryosuna dönüşecek.
Unutma: Ahiret, geç gelen ama asla gecikmeyen bir adalettir.
Ve bu yüzden, her kulun kalbine teselli gibi düşen cümle şudur:

“İyi ki ahiret var.”
İyi ki her şey sadece bu dünyadan ibaret değil.
İyi ki Allah var.
İyi ki O bize kâfi.

Son Söz: Hesap Günü Var Diye Umut Var

Evet, hesap günü ürkütür; ama aynı zamanda umutlandırır.
Çünkü her gözyaşının, her sabrın, her iffetli duruşun, her sâlih amelin bir karşılığı olacak.

> “Allah, kuluna kâfi değil mi?”

Eğer kalbinin yükü ağırsa, dünya seni ezmişse, haksızlığa uğramışsan bu ayeti oku, kalbine söyle:

“Yeter ki Allah yanımda olsun. Başka kimse olmasa da olur.”

Madem O var, herşey var.
“Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden neyi kazanır?”; yani, “Onu bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur”

 

 

Loading

No Responsesأبريل 12th, 2025

BİZİ VE ORGANLARIMIZI KİM DÜZENLEDİ? BİR YERDEN Mİ SATIN ALDIK?

BİZİ VE ORGANLARIMIZI KİM DÜZENLEDİ? BİR YERDEN Mİ SATIN ALDIK?

Bizi ve Organlarımızı Kim Düzenledi? – Ne Aldık ki Bizden Bu Kadar Mükemmel Olsun?

Bir an dur ve düşün…
Gözlerini sen mi taktın?
Renkleri görebilme kabiliyetini nereden satın aldın?
Kalbini, aklını, elini, ayağını hangi dükkândan aldın?

Biz kendimizi yapmadık.
Ne hücremizi bildik, ne sinirimizi dokuduk, ne de kalbimize “at” dedik.
Daha doğmadan şekillendik. Kulaklarımız oraya, gözlerimiz buraya… Ve her şey tam yerli yerinde, mükemmel bir ölçüyle.

Kime Aitiz? Kim Bizi Bu Kadar Mükemmel Düzenledi?

İnsanoğlu en küçük bir saat yaparken bile, bir ustaya, bir plana, bir enerjiye ihtiyaç duyar.
Peki ya insanın kendisi?
Bir saatin çarkını yapan usta varken, milyonlarca çarkla çalışan kalbimizin ustası kim?

> “O’dur ki, sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendirir.”
(Âl-i İmrân, 6)

Biz yaratılmadan önce, ne talep ettik ne de müdahale ettik.
Hiçbir şeyi sipariş etmeden en güzel şekilde şekillendik.
Bu mükemmel nizam, bir tesadüfün değil, bir iradenin, ilmin ve rahmetin eseridir.

Bir Göz Kaç Lira? Bir Kalbin Değeri Nedir?

Modern tıp bugün bir gözün görme kabiliyetini yapay olarak taklit etmeye çalışıyor.
Ama netice?
Bir kameradan öteye geçemiyor.
Çünkü göz sadece görmek değildir; ışığı hissetmek, mesafeyi ayarlamak, renkleri tanımak, 3D çözümlemek ve beyne anında aktarmaktır.

Sormak gerek:
Bu teknoloji bizde doğuştan var. Ücret ödedik mi? Bir yerden mi aldık?

Hayır.
Hediye edildi.
Üstelik biz daha farkında bile değilken…

Unutanlara Hatırlatmak İçin

Bu yazının amacı, sadece düşünmek…
Zira insanoğlu çoğu zaman verilenlerin kıymetini ancak kaybedince anlar.
Ama akıllı insan, kaybetmeden şükreden insandır.

Gözümüzü veren Allah, onu bizden geri de alabilir.
Ellerimizi veren, ayaklarımızı yürütendir.
Dilerse hareketsiz kılar, susturur, kör eder.
Ama bütün bunlar içinde asıl soru: Biz kime aittiz?

> “Allah sizi yarattı ve size işitme, görme ve kalpler verdi. Ne de az şükrediyorsunuz!”
(Mülk Suresi, 23)

Sonuç: Satın Almadık, Ama Hesabını Vereceğiz

Biz organlarımızı satın almadık.
Ama onların hesabını vereceğiz.
Neyi nerede kullandık?
Göz nereye baktı, el neye uzandı, dil ne konuştu?

Bu düzen, bir sorumluluğun kapısını açar.
Ve bize düşen:
Hediye edileni, hediye sahi

Loading

No Responsesأبريل 12th, 2025

KURAN-I KERİM’DE CEHENNEMDEKİLERİN PİŞMANLIKLARI NASIL ANLATILMAKTADIR?

KURAN-I KERİM’DE CEHENNEMDEKİLERİN PİŞMANLIKLARI NASIL ANLATILMAKTADIR?

Kur’ân-ı Kerîm, cehennemliklerin pişmanlıklarını, ahiretteki çaresizliklerini ve dünyadaki gafletlerinden kaynaklanan vicdan azabını çok etkileyici ve düşündürücü bir şekilde tasvir eder. Bu ayetlerde, insanların dünyada iken uyarılara kulak tıkadıkları, ölüm gelip çattığında gerçeği anladıkları, ancak artık geri dönüş imkânı olmadığı açıkça vurgulanır.

Aşağıda Kur’an-ı Kerîm’de cehennemliklerin pişmanlıklarını anlatan ayetleri ve bunların hikmetli yönlerini özetliyoruz:

1. “Keşke!” Nidası: Geri Dönme İsteği

“Rabbim! Beni (dünyaya) geri gönder! Ta ki geride bıraktığım şeylerde salih amel işleyeyim!”
(Mü’minûn, 99-100)

Hikmet:

Ölen kişi, gerçeği görünce hemen dünyaya dönmek ister.

Ancak bu istek nafiledir; çünkü ölümle imtihan kapısı kapanmıştır.

“Keşke” kelimesi pişmanlığın en acı ifadesidir.

2. Cehennemdeki Konuşmalar ve Sitemler

“Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, yaptıklarımızdan başka şeyler yapalım! (Bize bir şans daha ver!)”
(Cevap gelir:) ‘Biz size düşünmesi gereken kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da geldi. Artık tadın azabı!’”
(Fâtır, 37)

Hikmet:

Cehennem ehli, ikinci bir fırsat ister ama reddedilir.

Onlara, dünya hayatında süre ve uyarıcılar verildiği hatırlatılır.

Bu diyaloglar, dünya hayatının ne kadar büyük bir nimet olduğunu gösterir.

3. Şeytana Aldanmanın Pişmanlığı

“Şeytanın bizi saptırmasından başka suçumuz yoktu.”
(İbrahim, 22)

“(Şeytan der ki:) Sizi ben zorlamadım, sadece davet ettim. Siz kabul ettiniz. O halde beni değil, kendinizi suçlayın!”
(İbrahim, 22)

Hikmet:

Cehennem ehli suçu başkalarına atar, ama bu onları kurtarmaz.

Şeytan, sorumluluğu reddeder ve haklı olarak insanın kendi iradesini kullanmadığını söyler.

Bu ayet, öz sorumluluğun önemini vurgular.

4. Dünyada Alay Ettikleri Gerçeklerle Yüzleşme

“Dünyada iken, ‘Biz bu uyarılara kulak verseydik ya da aklımızı kullansaydık, şimdi bu cehennemlikler arasında olmazdık’ derler.”
(Mülk, 10)

Hikmet:

Kulak verip aklını kullanmayanlar, cehennemde en derin pişmanlığı yaşarlar.

Bu ifade, Kur’an’ın insanlara sürekli öğüt vermesinin hikmetini gösterir.

5. Azaptan Kurtulmak İçin Her Şeyi Vermeye Hazır Olurlar

“Azabı görünce, onun hafifletilmesi için dünyadaki bütün mal ve servetlerini fidye olarak vermek isterler.”
(Zümer, 47)

Hikmet:

Ahirette hiçbir malın faydası yoktur.

Dünya nimetleriyle azabı hafifletmek mümkün değildir.

6. Liderlerine ve Öncülerine Duyulan Nefret

“Rabbimiz! Bizi saptıran bu liderlere azabını iki kat ver!”
(A’râf, 38)

Hikmet:

Dünyada körü körüne takip ettikleri kişilere öfke duyarlar.

Bu, sürü psikolojisinin ne kadar tehlikeli olduğunu anlatır.

7. Düşünme Fırsatının Boşa Harcanması

“Andolsun ki onların her birine düşünebilecekleri kadar bir ömür verdik.”
(Fâtır, 37)

Hikmet:

Herkesin düşünmeye, uyarılara kulak vermeye zamanı olmuştur.

Ancak bu süreyi değerlendirmeyenler, pişmanlıkla karşılaşırlar.

Sonuç:

Kur’an’a göre cehennem ehlinin pişmanlığı:

Geç kalmış bir farkındalık ve

Geri dönüşü olmayan bir haykırış ile tanımlanır.

Onlar dünyada akıl, vicdan ve vahiy nimetini değerlendirmedikleri için, sonsuz azapla karşı karşıya kalırlar.

Bu pişmanlıklar, bugünün insanına güçlü bir uyarı niteliğindedir:
“Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Yâsîn, 62)

 

 

Loading

No Responsesأبريل 11th, 2025

KUR’ÂN-I KERİM’DE VE HADİS-İ ŞERİFLERDE CENNETLİKLERİN ALLAH’I GÖRMESİ (RÜ’YETULLAH)

KUR’ÂN-I KERİM’DE VE HADİS-İ ŞERİFLERDE CENNETLİKLERİN ALLAH’I GÖRMESİ (RÜ’YETULLAH)

Allah Teâlâ’yı görmek, yani “Rü’yetullah”, İslam inancına göre cennet nimetlerinin en yücesidir. Cennetliklerin Allah’ı görmeleri, hem Kur’ân-ı Kerîm’de işaretlerle, hem de sahih hadislerle açıkça ifade edilmiştir. Bu, Rabbimizin kullarına vereceği en büyük mükâfattır; tarif edilemez bir ruhanî haz ve sonsuz mutluluk kaynağıdır.

Aşağıda bu büyük hakikati ayet ve hadislerle açıklıyoruz:

I. KUR’ÂN-I KERİM’DE ALLAH’I GÖRME İŞARETLERİ

1. “O gün birtakım yüzler vardır ki, Rablerine bakıcıdırlar.”
(Kıyâme, 22-23)

Bu ayet, Allah’ın görüleceğine açıkça delildir.

“Nazıra” kelimesi, “görmek için bakmak” anlamındadır.

Müfessirler, bu ayeti “Cennetlikler Rablerine bakacaklardır” şeklinde tefsir etmiştir.

2. “Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. Bu ise Allah katından büyük bir lütuftur.”
(Şûrâ, 22)

En büyük nimet, Allah’ın zatını görmek ve rızasını kazanmaktır.

3. “Hayır! Onlar o gün Rablerinden elbette perdelenmiş olacaklardır.”
(Mutaffifîn, 15)

Bu ayet, kafirlerin Allah’ı göremeyeceğini bildirir.

Bir gruba perde varsa, diğer gruba açıktır. Bu da müminlerin göreceğine işarettir.

II. HADİS-İ ŞERİFLERDE RÜ’YETULLAH

1. En Büyük Nimet: Allah’ı Görmek

“Cennet ehli cennete girdiklerinde, Allah Teâlâ onlara ‘Size daha fazlasını vereyim mi?’ buyurur. Onlar, ‘Yüzümüzü ak etmedin mi? Bizi cehennemden kurtarmadın mı?’ derler. Allah, hicabı kaldırır ve O’na bakmaktan daha sevimli bir şey onlara verilmez.”
(Müslim, Îman, 297; Tirmizî, Cennet, 16)

Cennetliklerin en büyük saadeti Allah’ı görmektir.

Cennet nimetleri içinde bu, tarifsiz bir lezzet olarak tanımlanır.

2. Allah’ı Görmek Güneşe Benzetilir

“Siz bu ayı nasıl görüyorsanız, Rabbinizi de öyle göreceksiniz. Görmekte bir sıkıntı yaşamazsınız.”
(Buhârî, Tevhîd, 24; Müslim, Mesâcid, 211)

Ay ve güneşi çıplak gözle net görmemiz gibi, cennetlikler de Rablerini net şekilde görecektir.

3. Cuma Günleri Rü’yetullah

“Cennetlikler, her cuma Rablerini ziyaret ederler. Onlara tecelli eder ve Rableriyle konuşurlar.”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/342)

Bu rivayet, Allah ile görüşmenin sürekliliğini ve artan lezzetini ifade eder.

III. RİSALE-İ NUR’DA RÜ’YETULLAH

Rü’yetullahın mümkün olduğu, Musa aleyhisselam’ın Cenâb-ı Hak’tan bu talepte bulunmasından (A’râf, 143) çıkarılır ve bunun ahirette vuku bulacağı ifade edilir.

SONUÇ:

Kur’an açıkça Allah’ı görmenin cennetliklere mahsus bir nimet olduğunu ifade eder.

Sahih hadisler, bu görüşün mahiyetini ve lezzetini anlatır.

Bu müjde, müminler için dünyadaki en büyük motivasyon kaynağıdır.

Rü’yetullah, sadece cennette mümkün olacak; orada hiçbir göz, onu görmeye engel olmayacaktır.

Cennet, Allah’ın cemalini görmekle asıl anlamını bulacaktır.

 

 

Loading

No Responsesأبريل 11th, 2025

KUR’ÂN-I KERÎM’DE AYETLERLE İLGİLİ HUSUSLAR VE TANIMLAR

KUR’ÂN-I KERÎM’DE AYETLERLE İLGİLİ HUSUSLAR VE TANIMLAR

1. Ayet Nedir?

Ayet, sözlükte “alamet, işaret, delil, mucize” anlamlarına gelir.

Terim olarak: Kur’an’ın surelerini oluşturan, başı ve sonu belli olan ilahî ifadelerdir.

Her bir ayet, mana ve hikmet yüklü bir mesaj taşır.

2. Kur’ân’da Kaç Ayet Vardır?

Toplam ayet sayısı: Yaklaşık 6.236 (besmelesiz sayımda).

Besmelelerle birlikte: 6.349 ayet olduğu da söylenir.

Ayet sayısı, kıraat farklılıkları ve bazı teknik detaylara göre küçük değişiklikler gösterebilir.

3. Ayetlerin Türleri

a. Kevnî Ayetler (Kâinattaki Ayetler)

Doğada, insanda, hayvanlarda, yıldızlarda Allah’ın delilleri olarak görülen ayetlerdir.

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında… düşünen bir toplum için ayetler vardır.” (Âl-i İmrân, 190)

b. Kitabî Ayetler (Kur’ân Ayetleri)

Lafız ve mana yönünden Allah’ın kelamı olan, mushaflarda yazılı ilahî sözlerdir.

Kur’an’da hem kevnî hem kitabî ayetlere “ayet” denir.

4. Muhkem ve Müteşabih Ayetler

a. Muhkem Ayetler:

Anlamı açık, hüküm bildiren ve yoruma kapalı ayetlerdir.

“Kitabın anası (temel ayetleri) muhkem olanlardır…” (Âl-i İmrân, 7)

b. Müteşabih Ayetler:

Anlamı açık olmayan, yoruma ve tevile açık ayetlerdir.

Mecaz, sembol veya gaybî hakikatler içerebilir.

Hikmeti: Akılları çalıştırmak ve imtihan etmektir.

5. Kur’an’daki Ayetlerin Özellikleri

Arapça olarak indirilmiştir. (Yûsuf, 2)

Mana yönünden mucizedir.

İncelikli bir belağat (ifade gücü) taşır.

Tahrif edilmemiştir. (Hicr, 9)

Okunması ibadettir.

6. Ayetlerin Hikmetleri

İlahi rehberlik sağlar.

Tevhid, nübüvvet, haşir ve adaleti öğretir.

İnsanı düşünmeye ve akletmeye teşvik eder.

Kalpleri tedavi eder, şifa ve rahmettir. (İsrâ, 82)

Her çağda taze ve canlı mesajlar verir.

Ayetler yalnız lafız olarak değil, hayat rehberi, hikmet kaynağı ve imanı güçlendiren nuranî bir delildir.

7. Kur’ân Ayetlerinin İndirilişi

23 yıl boyunca parça parça indirilmiştir.

Gerekli olaylar, sorular ve sosyal gelişmelerle bağlantılı olarak nazil olmuştur.

İndirilişine göre sıralama: Nüzul sırası

Mushaf’taki sıralama: Tertip sırası

8. Kur’ân Ayetlerini Anlamanın Yolları

Tefsir: Ayetleri ilmî bir metotla açıklamak.

Meâl: Ayetin sade çevirisi.

Tedebbür: Derin düşünerek anlamaya çalışmak.

Tedebbür ve Tefakkuh: Kalple, akılla, ilimle derinlikli bakmak.

9. Kur’an Ayetleri Neden Farklı Farklı Konulara Sahip?

İnsan hayatının tüm alanlarına hitap eder.

Farklı zihin seviyelerine ve sosyal durumlara yöneliktir.

Ayetler hem birbirini tamamlar, hem de farklı tecellileri gösterir.

Sonuç olarak:

Kur’ân-ı Kerîm’deki ayetler, sadece ilahi emir ve yasaklardan ibaret değildir. Her biri bir kainat gibi derin, bir nur gibi aydınlatıcı ve bir hakikat gibi yaşayan mesajlardır. Ayetlere iman etmek, onları anlamaya çalışmak ve yaşamak müminin en büyük sorumluluklarındandır.

Loading

No Responsesأبريل 11th, 2025

KUR’ÂN-I KERÎM’DE İYİLİK VE KÖTÜLÜKLE İLGİLİ AYETLER VE HİKMETLERİ

KUR’ÂN-I KERÎM’DE İYİLİK VE KÖTÜLÜKLE İLGİLİ AYETLER VE HİKMETLERİ

1. İYİLİĞİN ÖNEMİ VE VASFI

“İyilik, yüzlerinizi doğuya ya da batıya çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman eden, malını Allah sevgisiyle… veren, namazı kılan, zekâtı veren… sabreden kimselerin iyiliğidir…”
(Bakara, 177)

İyilik sadece dışsal ibadetler değil; iman, infak, ahlak ve sabırla iç içedir.

2. EN GÜZEL KARŞILIKLA MUAMELE

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman aranda düşmanlık olan kişi sanki sıcak bir dost oluverir.”
(Fussilet, 34)

Hakiki iyilik, düşmana bile güzel muameleyle dönüş sağlar.

Kalpleri yumuşatmanın yolu, güzellikle karşılık vermektir.

3. ALLAH İYİLİK EDENLERİ SEVER

“Allah iyilik yapanları sever.”
(Bakara, 195)
“Kim iyilik yaparsa kendi lehine, kim kötülük yaparsa kendi aleyhinedir.”
(Fussilet, 46)

İyilik hem Allah’ın rızasına, hem de kişinin kendisine faydalıdır.

Herkes kendi ameliyle karşılaşacaktır.

4. İYİLİĞİN MÜKÂFATI

“Kim zerre kadar hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre kadar şer yaparsa onu görür.”
(Zilzâl, 7-8)

En küçük bir iyilik bile boşa gitmez.

Allah’ın adaleti zerre hesabı yapacak kadar incedir.

5. İYİLİĞE DAVET VE YAYGINLAŞTIRMA

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız…”
(Âl-i İmrân, 110)

Müminin görevi sadece kendisiyle sınırlı kalmak değil, iyiliği yaymak ve kötülüğü engellemektir.

KÖTÜLÜĞÜN TANIMI VE SONUÇLARI

6. KÖTÜLÜĞÜN KARŞILIĞI

“Kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Fakat kim affeder ve düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir.”
(Şûrâ, 40)

Adalet hakkı kadar cezayı kabul eder, fakat af ve ıslah daha yüce bir fazilettir.

7. KÖTÜLÜK KENDİNE DÖNER

“Kim kötülük yaparsa, cezasını görür.”
(Nisâ, 123)
“Kendilerine zulmedenler, kendilerine kötülük etmiş olurlar.”
(Bakara, 57)

İnsan kötülük yaptığında aslında kendine zarar verir.

8. KÖTÜLÜĞÜN PSİKOLOJİK ETKİSİ

“Hayır, bilakis onların kazandıkları kalplerini paslandırmıştır.”
(Mutaffifîn, 14)

Günahlar, kalpte manevî kir ve perde oluşturur.

Kötülüğe devam edenlerin kalpleri kararır.

İYİLİK VE KÖTÜLÜĞÜN AYRIMI VE İRADE

“De ki: Şüphesiz Rabbim, açık ve gizli kötülükleri, günahı, haksız yere saldırmayı haram kılmıştır. Allah’a ortak koşmanızı da… Ve bilmediğiniz şeyi söylemenizi.”
(A’râf, 33)

Açık-gizli, söz-fiil her türlü kötülük yasaklanmıştır.

İnsan, aklı ve vicdanıyla iyiliği kötülükten ayırt etmekle sorumludur.

SONUÇ

Kur’an’da iyilik:

Allah’a yakınlaştıran,
Kalpleri ıslah eden,
Toplumu güzelleştiren,
Sonsuz mükâfat kazandıran bir eylemdir.

Kötülük ise:

Nefse hoş gelen ama kalbi karartan,
Topluma zarar veren,
Ahirette pişmanlık doğuran bir yoldur.

Kur’ân, insanı iyiliğe çağırır, kötülükten sakındırır ve tercih hakkını ona bırakır. Bu ise imtihanın özüdür.

 

 

Loading

No Responsesأبريل 11th, 2025

İDEALİST GENÇLİK: AKLI MÜSBET FEN İLİMLERİYLE, KALBİ İSTİKAMETLİ DİN İLİMLERİYLE MÜCEHHEZ OLAN GENÇLİKTİR

İDEALİST GENÇLİK: AKLI MÜSBET FEN İLİMLERİYLE, KALBİ İSTİKAMETLİ DİN İLİMLERİYLE MÜCEHHEZ OLAN GENÇLİKTİR

İdealist Gençlik: Aklı Pozitif Bilimlerle, Kalbi İstikametli Din İlimleriyle Mücehhez Olan Gençliktir

İdealist gençlik, toplumların ve medeniyetlerin geleceğini şekillendiren, insanlık tarihinin en önemli dönemlerini yaşayan, hayalleri büyük, kalbi ve aklı birbirini tamamlayan bir neslin ifadesidir. Bu nesil, sadece bireysel başarıyı değil, toplumsal sorumlulukları da gözeterek ilerlemeyi hedefler. Ancak, idealist bir gençliğin temelinde, iki temel yapı taşı vardır: akıl ve kalp. Akıl, pozitivist bilimlerle, kalp ise istikametli din ilimleriyle beslenir. Bu dengeli yapı, gençliği sadece fiziksel dünyaya değil, aynı zamanda manevi dünyaya da yönlendiren bir rehber görevi görür.

Aklın Gücü: Pozitif Bilimler

Aklın en yüksek kapasiteyle çalışabilmesi, bilim ve tekniği doğru anlamaktan geçer. Pozitif bilimler, tabiat kanunlarını, insanın kâinattaki yerini anlamamıza yardımcı olur. Aklın en saf halinin ortaya çıkabilmesi için, fizik, kimya, biyoloji gibi bilim dallarındaki derinlemesine bilgiye sahip olmak, insanın dünyayı ve çevresindeki değişimleri kavrayabilmesini sağlar. İdealist bir gençlik, bu bilimleri sadece bir araç olarak görmez; bunları, insanlığa hizmet etmek için birer “ilahi işaret” olarak kabul eder. Her bir bilimsel buluş, yaratılışın mükemmelliğini ve düzenini görmek için bir fırsat olarak değerlendirilir.

Pozitif bilimlerin ışığında büyüyen bir gençlik, her şeyin bir sebebe ve hikmete dayandığını fark eder. Bu farkındalık, ona sorumluluk duygusu ve çevreye karşı daha duyarlı olmayı öğretir. Ancak bilimsel bilgilere sahip olmak, yalnızca bireysel başarı için değil, toplumun da iyiliği için kullanılmalıdır. Aksi takdirde, bilimin sunduğu her şey bencilce tüketilebilir, insanların daha fazla haz almasına ve dünyaya zarar vermesine yol açabilir. İdealist bir gençlik, bu tuzaktan korunarak, bilimsel bilgiyi doğru ve faydalı bir şekilde kullanmayı öğrenir.

Kalbin Rehberliği: İstikametli Din İlimleri

Aklın yanında kalbin de bir yol gösterici olması gerekir. Ancak kalp, sadece bir duygu merkezi değil, aynı zamanda bir vicdan, ahlak ve ruhsal denetleyicidir. İdealist gençlik, kalbini istikametli din ilimleriyle besler. Bu ilimler, insanın nefsini terbiye etmeyi, hayata doğru bir perspektiften bakmayı ve daha yüksek bir ahlaki seviyeye ulaşmayı amaçlar. Din, sadece ritüel ve ibadetlerle değil, insanın hayata dair sorularına da derin anlamlar ve hikmetler sunar. Din ilimleri, insanın içindeki kötülükleri arındırarak, onu toplum için faydalı ve doğru bir birey haline getirir.

Gençler, kalbini dini bilgilerle donattığında, hayatta karşılaştıkları zorluklara sabırla yaklaşmayı öğrenirler. İdealist bir genç, dinin sadece bir bilgi değil, bir yaşam tarzı olduğunu kabul eder. Kur’an’ın ve Hadislerin ışığında, insanın sadece dünyevi değil, uhrevi anlamda da huzura kavuşabileceğine inanır. İstikametli bir kalp, insanın aklıyla uyum içinde çalışır ve her işi, yüksek bir amaca hizmet eder. Din, insanın manevi huzurunu sağlarken, çevresindeki insanlarla da daha sağlıklı bağlantı ve bağlılıklar kurmasına yardımcı olur.

İdealist Gençliğin Toplumsal Yansımaları

Pozitif bilimlerle aklı mücehhez, din ilimleriyle kalbi beslenen bir gençlik, sadece bireysel anlamda değil, toplumsal düzeyde de önemli bir rol oynar. Bu gençlik, doğru bilgiye dayalı kararlar verir, toplumu ilgilendiren problemlere duyarlı olur ve toplumsal adaletin sağlanmasına katkı sunar. Ayrıca, kültürel, dini ve manevi değerleri koruyarak, toplumun temel yapı taşlarını sağlamlaştırır.

İdealist gençlik, her türlü baskı ve zorluğa rağmen, doğruluktan sapmaz ve kendi içindeki dengeyi koruyarak ilerler. Aklın rehberliğinde, toplumsal bilimlerle de ilgilenir, insan hakları, adalet ve eşitlik gibi kavramları savunur. Kalbinin derinliklerinden gelen ahlaki değerlerle, bireysel çıkarların ötesine geçerek, toplumun daha iyi bir hale gelmesine katkı sağlar.

Sonuç: İdealist Gençlik ve Gelecek

İdealist bir gençlik, toplumu ve insanlığı sadece mevcut haline bakarak yargılamaz. Onun bakış açısı, toplumun potansiyelini görür ve bu potansiyeli açığa çıkarmak için hem akıl hem de kalp yoluyla çalışmalar yapar. Akıl, bilimin ışığında yenilikçi çözümler geliştirmesine imkan tanırken; kalp, bu çözümleri insanlığın hizmetine sunarken manevi değerleri göz önünde bulundurur. Böylece, idealist gençlik, hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında başarılı olmanın yolunu bulur.

Bu gençlik, sadece kendi zamanının değil, tüm insanlığın geleceğine dair umut taşır. Zorluklarla karşılaştığında bile istikametini kaybetmez, çünkü onun temelinde doğru bilgi, yüksek ahlak ve güçlü bir inanç vardır. Gelecek, böyle bir neslin ellerinde şekillenecektir.

 

 

Loading

No Responsesأبريل 11th, 2025

KURAN-I KERİM’DE PEYGAMBERLERİN İMTİHANLÂRI NASIL OLMUŞTUR?

KURAN-I KERİM’DE PEYGAMBERLERİN İMTİHANLÂRI NASIL OLMUŞTUR?

Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamberlerin İmtihanları

Peygamberler, Allah’ın seçkin kulları olarak en yüksek mertebeye sahip kişilerdir. Ancak bu yüksek mertebeye ulaşabilmek ve insanlığa örnek olabilmek için Allah tarafından sıkça imtihan edilmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin imtihanları, onların sabırlarını, ahlaklarını, imanlarını ve Allah’a olan teslimiyetlerini ortaya koymak amacıyla detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.

Aşağıda, Kur’an-ı Kerîm’de peygamberlerin imtihanlarına dair örnekler ve bu imtihanların hikmetleri yer almaktadır.

1. Hz. ÂDEM (A.S.): Yasaklanan Ağaçtan Yemek

“Ve biz, Ademoğluna: ‘Sen ve eşin cennette kalın, ondan bol bol yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.’ dedik. Fakat şeytan onlara, ikisinin de ayıbını gösterdi ve dedi ki: ‘Rabbiniz size bu ağacı yalnızca, melek olursunuz veya ebedi kalırsınız diye yasakladı.’” (A’râf, 19-20)

İmtihan: Allah, Âdem ve eşini cennette bulundurmuş, ancak onlara bir ağacın meyvesini yememelerini emretmiştir. Şeytan, onlara yasaklanmış meyveyi yemeleri için vesvese vermiştir.

Hikmet: Âdem, şeytana uymuş ve yemiştir. Ancak sonra pişman olmuş, Allah’a tövbe etmiştir. Bu olay, insanın yanlış yapma ve tövbe etme sürecini simgeler.

2. Hz. İBRAHİM (A.S.): Ateşe Atılmak ve Oğlu İsmail’i Kurban Etmek

“Ve (İbrahim) dedi ki: ‘Ey Rabbim! Benim için bu putları bir fitne yapma.’” (İbrâhîm, 34)
“Ve (İsmail’i) kurban etmek için… Allah’a teslim oldukları vakit…” (Saffat, 102-103)

İmtihan 1: Hz. İbrahim, putları kırarak putperest kavmini reddetmiş, bu nedenle ateşe atılmakla tehdit edilmiştir.

İmtihan 2: Allah, İbrahim’i oğlunu kurban etmeye çağırarak onun tam teslimiyetini sınamıştır.

Hikmet: Hz. İbrahim, ateşe atıldığında Allah tarafından korundu ve oğlu İsmail’i kurban etmek üzereyken Allah tarafından kurtarıldı. Bu, inanç, sadakat ve teslimiyetin örneğidir.

3. Hz. MUSA (A.S.): Firavun’a Karşı Durmak ve Kavminin İsyanı

“Firavun, ‘Ben sizin en yüce rabbinizim’ demişti. Allah, onu denemek için … Musa’yı gönderdi.” (Naziat, 24)
“Ve Musa’nın kavmi ona, ‘Bizi rahat bırak! Sabırlı olalım.’ dediler.” (A’raf, 128)

İmtihan 1: Hz. Musa, Firavun’a karşı Allah’ın elçisi olarak mucizelerle mücadele etmiştir. Firavun onu sürekli reddetmiş ve azapla tehdit etmiştir.

İmtihan 2: Hz. Musa’nın kavmi, Firavun’un zulmünden kurtulmalarının ardından sürekli olarak isyan etmiş ve onu zor durumda bırakmıştır.

Hikmet: İman ve sabır temalarını işleyen bu imtihan, insanın zorluklarla başa çıkma ve Allah’a güvenme erdemini vurgular.

4. Hz. YUSUF (A.S.): Kardeşlerinin İhaneti ve Zindanda Geçen Yıllar

“(Yusuf) dedi ki: ‘Ey Rabbim! Zindana düşmek, bunların davetinden daha iyidir. Eğer bana onların hilelerini göstermezsen, onlara meylederim ve cahillerden olurum.’” (Yusuf, 33)

İmtihan: Hz. Yusuf, kardeşleri tarafından kuyuya atılmış ve sonra köle olarak satılmıştır. Zindanda yıllarca haksız yere tutuklu kalmıştır.

Hikmet: Hz. Yusuf’un sabır ve tevekkülü, Allah’ın yüce planına güvenmesini öğretir. Nihayetinde, o, Allah’ın izniyle zindandan kurtulmuş ve aileyle birleşmiştir.

5. Hz. MUHAMMED (S.A.V.): Zorluklar, İnkâr ve Göç (Hicret)

“O, sizi zahmet ve sıkıntıya sokarak, dininizi değiştirmeye zorlayan kimseler gibi değil, sabırla Rablerine yönelenler gibi olun.” (Ahzâb, 67)
“Ve o, bana, ‘Ben bir insan değilim ki, Rabbinin emirlerine karşı başkaldırayım!’ dedi.” (Tahrim, 9)

İmtihan: Hz. Muhammed (sav), kavmi tarafından reddedilmiş, zulme uğramış, güvenilirliğini ve peygamberliğini sorgulamışlardır. Medine’ye hicret etmek zorunda kalmış, açlık, yoksulluk ve zorluklar yaşamıştır.

Hikmet: Hz. Muhammed’in sabrı, metaneti ve Allah’a güveni, iman yolundaki mücadelenin bir simgesidir. Onun yaşadığı zorluklar, müminlere sabır ve kararlılıkla zorlukların üstesinden gelebilme dersini verir.

6. Hz. NUH (A.S.): Kavminin İnkarı ve Uzun Süre Dayanması

“Ve (Nuh) dedi ki: ‘Ey Rabbim! Kavmim bana karşı sadece inkârda bulunmakla kaldı, arkamdan gelenlerin sayısı da arttı.’” (Nuh, 5)

İmtihan: Hz. Nuh, kavminin 950 yıl boyunca inkârına ve alaylarına karşı sabretmiş, Allah’ın emirlerine sıkı sıkıya bağlı kalmıştır.

Hikmet: Uzun süre sabreden ve Allah’a sadık kalan Nuh, bu sabrın sonucunda Allah tarafından kurtarılmıştır. Sabır ve dayanma gücü bu imtihanla pekiştirilmiştir.

SONUÇ

Peygamberler, Allah’ın elçileri olarak insanlara en güzel örnekleri sunmuşlardır. Ancak her biri çeşitli zorluklarla imtihan edilmiştir. Bu imtihanlar, onların sabırlarını, ahlaklarını, inançlarını ve teslimiyetlerini ölçmek içindi. Her bir peygamberin imtihanı, bize önemli dersler ve hikmetler sunar:

1. Sabır ve tevekkül,
2. Allah’a güven ve teslimiyet,
3. Hakkın ve adaletin savunulması,
4. İnsanın zorluklar karşısında dik durması.

Peygamberlerin hayatlarından çıkarılacak en önemli ders, iman ve teslimiyetin her türlü zorluktan daha değerli olduğudur. Bu, bizlere hem dünya hem de ahiret için kılavuzluk yapmaktadır.

 

 

Loading

No Responsesأبريل 11th, 2025

KUR’ÂN-I KERÎM’İN HABER VERDİĞİ ESFEL-İ SÂFİLÎN HÂLİ: İŞTE İSRAİL

KUR’ÂN-I KERÎM’İN HABER VERDİĞİ ESFEL-İ SÂFİLÎN HÂLİ: İŞTE İSRAİL

Kur’ân-ı Kerîm, insanı “ahsen-i takvîm” üzere yarattığını beyan ederken (Tîn Sûresi, 95/4), aynı zamanda bu kıymetli varlığın, eğer inanç, adalet ve ahlâk ilkelerinden saparsa, “esfel-i sâfilîn”e yuvarlanacağını da ihtar eder (Tîn, 95/5). Bu, insanın maddî veya teknolojik üstünlüğü değil; hak ve hakikatten uzaklaşmasıyla yaşadığı bir ruhi ve ahlâki çöküştür.

Bugün bu ilâhî hakikatin en belirgin tezahürü, İsrail’in haliyle gözler önüne serilmektedir. Dün, Allah’ın seçtiği kavim olarak anılan Benî İsrail, zamanla bu nimetin kıymetini bilemeyip, peygamberleri öldürerek, emanete hıyanet ederek ve yeryüzünde fesat çıkararak ilâhî gazaba uğramıştı. Kur’ân bu durumu şöyle ifade eder:

> “İsrailoğullarından sağlam söz almıştık. Onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyi getirse bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.” (Mâide, 5/70)

İsrail: Ahsen-i Takvîm’den Esfel-i Sâfilîn’e

Bugün İsrail, zulmün sistemleşmiş hâline dönüşmüştür. Bebekleri, kadınları, yaşlıları hedef alan; kutsal mekânlara saygı göstermeyen ve masumların gözyaşını hiç çekinmeden akıtan bir rejim… Bu, sadece bir devlet politikası değil; bir zihniyetin tezahürüdür. Tıpkı Kur’ân’da bildirildiği gibi:

> “Yeryüzünde bozgunculuk yapar, ırkçılığı esas alır, emanete riayet etmezler.” (Bakara, 2/100-101 meâlinde)

İsrail’in hali, Kur’ân’da tasvir edilen bir başka gerçekliği de gözler önüne serer: Kalplerin mühürlenmesi, basiretlerin körelmesi.

> “Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaştı. Artık onlar taş gibi, hatta taştan da daha katıdır.” (Bakara, 2/74)

Bugün Gazze’de yaşananlar, sadece bir coğrafyada cereyan eden çatışma değil; esfel-i sâfilîne düşmüş bir topluluğun zulümle varlığını sürdürme çabasıdır. Bu hâl, teknolojik üstünlük, medya manipülasyonu ve siyasi güçle örtülemeyecek kadar çirkindir ve karanlıktır.

İbretlik Neticeler ve Hikmetli Dersler

1. Zulümle abad olunmaz. Tarih şahittir ki hiçbir zalim, zulmüyle baki kalmamıştır. Kur’ân, Firavun’u, Nemrud’u ve Karun’u anlatırken sadece geçmişi değil, bugünü de tarif eder.

2. Mazlumun duası arş-ı alâyı titreten bir silâhtır. Şu an nice mazlum, ellerini semaya kaldırmakta ve bu zalimlerin akıbetini Allah’a havale etmektedir.

3. Hakikat er geç tecellî eder. Zulmün, iftiranın ve yalanın saltanatı kısa sürer. Kur’ân’ın diliyle:

> “Zulmedenler nasıl bir inkılâba uğrayacaklarını yakında bileceklerdir.” (Şuarâ, 26/227)

Sonuç: Kur’ân Aynasında İsrail’in Hâli

Bugün İsrail, Kur’ân’ın “esfel-i sâfilîn” olarak tarif ettiği aşağıların aşağısına düşen bir hâl içindedir. İnsanlık değerlerinden uzak, vicdanla, merhametle ve adaletle bağı kalmamış bir sistem… Kur’ân’ın uyarıları, sadece o dönemin Yahudilerine değil; tüm zamanların haksızlık edenlerine, zalimlerine, insanlığı unutanlarına yöneliktir.

Ve biz Müslümanlar için de bir uyarıdır: Eğer biz de adaletten, merhametten, hakikatten saparsak; aynı çukura düşebiliriz. Kur’ân bu yönüyle sadece başkalarını değil, bizi de muhatap alır.

 

 

Loading

No Responsesأبريل 11th, 2025

PARMAK UÇLARINDAKİ SIRLAR

PARMAK UÇLARINDAKİ SIRLAR
Her parmak izi, Allah’ın bir imzasıdır.

“Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.” Kıyamet Suresi. 4.

Kıyamet Suresi’nin 4. ayeti olan “Evet, bizim onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.” ifadesi, hem bilimsel hem hikmetli hem de ibret verici yönleriyle derin anlamlar taşıyor.

Parmak Uçlarına Yazılan Kudret: Kıyamet Suresi’nin Bilimsel ve Hikmetli Derinliği

Kur’ân-ı Kerîm’deki her ayet, zahiri manasının ötesinde derin hikmetler, ibretler ve çağlar üstü mesajlar taşır. Kıyamet Suresi’nin 4. ayetinde Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

> “Evet, bizim onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.” (Kıyamet, 75/4)

Bu kısa ama sarsıcı ayet, hem insanın yaratılış mucizesine hem de Allah’ın kudretinin kapsamına dikkat çeker. Özellikle “parmak uçları” ifadesi, çağlar boyunca insanlar tarafından belki basit bir detay olarak görülürken, modern bilimle birlikte bu detayın ne kadar eşsiz ve önemli olduğu ortaya çıkmıştır.

Bilimsel Yönü: Parmak İzi Mucizesi

19. yüzyılda keşfedilen bir gerçek şudur: Her insanın parmak izi farklıdır. Bu farklılık, tek yumurta ikizlerinde bile aynıdır. İnsanlık tarihi boyunca yaşamış ve yaşayacak milyarlarca insanın parmak izlerinin birbirinden tamamen farklı olması, Allah’ın yaratmasındaki benzersizliği gösterir.

Günümüzde parmak izi, kimlik tespiti ve adli bilimlerde birinci derecede güvenilir bir yöntemdir. Parmak izleri anne karnında, daha bebek doğmadan önce oluşur ve ömür boyu değişmez. Bu, Allah’ın insanı ne kadar ince detaylarla yarattığını ve bu detayların bile O’nun ilminde ve kudretinde nasıl özel bir yer tuttuğunu gösterir.

Kur’an’ın indirildiği 7. yüzyılda kimsenin haberdar olmadığı bu bilgi, ancak asırlar sonra modern bilimle keşfedilmiştir. Bu durum, Kur’ân’ın Allah kelâmı olduğunun ve onda hiçbir bilginin rastgele yer almadığının açık bir delilidir.

Hikmet Yönü: İnsan Kimliğinin İlahi Mührü

Parmak ucu, insan kimliğinin dışa vurduğu yerlerden biridir. Her bir insan, “ben buyum” diyebileceği bir mühürle yaratılmıştır. Bu mühür, insanın Allah katında ne kadar kıymetli olduğunu da gösterir.

İnsanın kimliği, sadece fiziksel bir varlık olmanın ötesindedir. Parmak izindeki eşsizlik, ruhsal ve ahlaki bir eşsizlikle de birleşmelidir. Allah her kulunu farklı yaratmış, ona özel bir yol, özel bir sınav ve özel bir kader vermiştir. Parmak uçlarımızdaki farklılıklar, aslında kader çizgilerimizin de farklı olduğunu bize hatırlatır.

İbret Yönü: Ahirette Dirilişin Delili

Ayette parmak uçlarına vurgu yapılması, diriliş inancı açısından da düşündürücüdür. Çünkü müşrikler, öldükten sonra bedenin çürüyüp yok olacağını ve yeniden dirilmenin imkânsız olduğunu savunuyordu. Allah ise bu ayetle cevap veriyor:

> “Öldükten sonra sizi, parmak uçlarınıza kadar aynı şekilde yeniden yaratmaya kadiriz.”

Bu ifade, ahiret inancına dair inkârları çürüten bir beyan olduğu gibi, Allah’ın ilmi ve kudretinin zerre kadar eksilmeyeceğini de ilan eder. Parmak uçları kadar detay bir kısmı bile yeniden yaratabilecek bir kudret, elbette insanı tamamen yeniden diriltmeye muktedirdir.

Düşündürücü Sonuçlar

Her parmak izi, Allah’ın bir imzasıdır.

Bilimsel ilerleme, Kur’ân’ın hakikatlerini doğrulamaya devam etmektedir.

İnsan, sıradan değil; ilahi kudretle dokunulmuş eşsiz bir varlıktır.

Ölüm son değildir; Allah, insanı en küçük ayrıntısına kadar dirilteceğini vadetmektedir.

Son Söz:

Parmak uçlarımızda bile tecelli eden bu ilahi kudret, bizlere hem kendi varlığımızın değerini hem de Allah’ın sonsuz ilmini hatırlatmalı. Her bakışta, her dokunuşta, her izde O’nun sanatını görmek; insana hem bir sorumluluk hem de bir huzur kazandırır. Çünkü biz, yoktan var edilmiş ve en ince detayına kadar düşünülmüş bir sanat eseriyiz.

 

Loading

No Responsesأبريل 10th, 2025