Dağdaki Gölge, Şehirdeki Sirayet: Yüz Yıllık Maskelerin Düşüşü

Dağdaki Gölge, Şehirdeki Sirayet: Yüz Yıllık Maskelerin Düşüşü

Bir devleti ayakta tutan iki temel direk vardır: Biri zahirî (dış) kudreti, diğeri dahilî (iç) adaletidir. Tarih, kalelerin daima dışarıdan gelen hücumlardan ziyade, içeriden kemiren kurtlarla yıkıldığına şahittir. Bir bünyeyi en tehlikeli hâle getiren, görünen yara değil, kanı zehirleyen gizli iltihaptır. Türkiye’nin yakın dönemdeki güvenlik mücadelesi, bu kadim hikmetin âdeta canlı bir tasviri niteliğindedir.
İçişleri Bakanlığı’nın Süleyman Soylu devrindeki faaliyetleri, nazarını (bakışını) ve kudretini evveliyetle “dağdaki eşkıya”ya çevirmişti. Bu, devletin bekâsı için ertelenemez bir zaruretti. Zira düşman, namlusunu millete doğrultmuşken, “içerideki” nisbeten küçük sızlanmalara kulak asmak, harp esnasında gürültüden şikâyet etmeye benzerdi. O dönem, devletin kılıcının keskin yüzü dağları hedef aldı ve elde edilen neticeler, o kararlılığın bir meyvesi olarak bugün önümüzde durmaktadır. Bu mücadele, zahirî düşmanın tesirsiz hâle getirilmesi için elzemdi.
Lâkin, bir bahçıvanın bahçenin etrafındaki çitleri onarırken, bahçenin aslını (köklerini) saran ayrık otlarını ihmal etmesi gibi, dikkatler dağlara çevriliyken, şehirlerin damarlarında farklı bir zehir dolaşmaya devam etti. Bu zehir, “içerideki eşkıya” idi.
Ali Yerlikaya’nın bakanlık vazifesine gelmesiyle birlikte, devletin projektörleri bu defa dağların zirvesinden şehirlerin en karanlık dehlizlerine, plazaların ışıltılı koridorlarına ve bürokrasinin girift yollarına çevrildi. Ve o an, “yüz yıllık kanalizasyon” patladı.
Ortaya çıkan manzara, ibret vericidir. Görüldü ki, dağdaki eşkıyanın silahı kadar, belki ondan daha tehlikelisi, şehirdeki eşkıyanın kalemi, imzası ve nüfuzuydu. Bu kirli yapı; rüşvet çarkları, yolsuzluk ağları, casusluk faaliyetleri, spordaki şike ve bahis baronları, milletin malına musallat olan arsızlar ve en tehlikelisi, dış mihraklarla işbirliği yapan “yerli” görünümlü hainlerden müteşekkildi.
Şahitlik ettiğimiz bu süreç, acı bir hakikati yüzümüze vurdu: Dağdaki eşkıya, aslında şehirdeki bu kirli düzenden besleniyordu. Kanalizasyonun patlamasıyla anlaşıldı ki, terörün sadece dağda gezeni değil, kravat takanı, makam işgal edeni ve hatta “muteber” addedileni de vardı. Şehirden akan bu irin, dağı besliyor; dağdaki tehdit ise şehirdeki bu kirliliğin üzerini örtmek için bir bahane, bir sis perdesi vazifesi görüyordu.
“Yüz yıllık maskelerin düşmesi” tabiri, meselenin basit bir suçla mücadele olmadığını, tarihî bir hesaplaşma olduğunu gösterir. Bu, suyun yüzeyindeki köpüğü almak değil, bataklığın esasını (kökünü) kurutma mücadelesidir. “Kellerin ortaya çıkması”, artık hiçbir şeyin eskisi gibi saklanamayacağını, o sahte ve parlak maskelerin altındaki çıplak hakikatin ifşa olduğunu ilan etmektedir. Büyüyen ve bahçeyi saran o ayrık otlarının, hangi zehirli tohumları barındırdığı artık gün yüzü gibi aşikârdır.
Netice olarak, bir devlet için zahirî düşmanı mağlup etmek bir zaferdir; ancak dahilî fesadı ortadan kaldırmak, o devletin yeniden doğuşudur. Dağdaki eşkıyanın sesi kesilebilir, ancak şehirdeki eşkıyanın kurduğu düzen (nizam) çökertilmezse, o dağlar yeniden ses verir. Bugün yaşananlar, acı verici bir temizlenme, sancılı bir arınmadır. Zira patlayan kanalizasyonun etrafa saçtığı kirlilik ne kadar ağır olsa da, o borunun patlaması, temiz suyun akacağı yeni bir yolun açılması için bir mecburiyettir. Asıl ibret; görünen düşmandan ziyade, dost görünen haini, içerideki çürümeyi fark edebilmektedir.
🖋️ Makalenin Özeti
Bu makale, Türkiye’nin yakın dönem iç güvenlik stratejilerini iki farklı dönem üzerinden analiz etmektedir.
Süleyman Soylu dönemi, önceliği “dağdaki eşkıya”ya (zahirî terör) vererek bu tehdidin bertaraf edilmesine odaklanmıştır.
Ali Yerlikaya dönemi ise, dikkatleri “içerideki eşkıya”ya (organize suç, yolsuzluk, rüşvet ve dış bağlantılı yapılar) çevirmiştir.
Makale, “yüz yıllık kanalizasyonun patlaması” metaforu üzerinden, içerideki kirliliğin ve suç ağlarının, aslında dağdaki terörü besleyen asıl kaynak olduğunu savunmaktadır. Şehirlerdeki bu dahilî çürümenin, dağdaki tehditten daha tehlikeli hâle geldiği ve son dönemdeki operasyonların bu “yüz yıllık maskeleri” düşürerek bir arınma sürecini başlattığı tasvir edilmektedir.
Makalenin ana fikri, bir devletin gerçek gücünün, zahirî düşmanları yenmekten ziyade, dahilî fesadı ve çürümeyi ortadan kaldırma kabiliyetinde yattığıdır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
29/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 30th, 2025