SÛRETTEN SÎRETE BİR ÇIĞLIK: HAYA PERDESİ VE KAYBOLAN ŞAHSİYET
SÛRETTEN SÎRETE BİR ÇIĞLIK: HAYA PERDESİ VE KAYBOLAN ŞAHSİYET
İnsan, kâinatın en nazik, en nazenin ve en kıymetli meyvesidir. O, “ahsen-i takvim” (en güzel kıvam) üzere yaratılmış, ebede namzet bir yolcudur. Ancak bu kıymetli yolcu, kendi mahiyetini unuttuğunda, elindeki elmasları şişe parçalarıyla değiştiren bir divane gibi, hakiki izzetini sahte ve geçici beğenilere kurban eder. Buradan hareketle; “açık saçıklık”, sadece bir kıyafet tercihi değil, derûnî bir iflasın, manevi bir yangının ve sarsılan bir şahsiyetin dışa vuran dumanıdır.
Benliğin Kaybı Başkalarının Nazarında Var Olmak
İnsan fıtratı, takdir edilmek ve sevilmek ister. Ancak bu istidat, yüzünü Baki-i Zülcelal’e dönmezse, insan “başka”larının nazarında, fanilerin alkışında hayat aramaya başlar. İşte bu nokta, şahsiyetin eridiği ve enaniyetin (egonun-benliğin) şiştiği yerdir.
Bir insan, neden mahremiyetini “teşhir” eder?
Bu, hakikatte bir **”var olma çırpınışı”**dır. Kendi iç dünyasında, ruhunun derinliklerinde bir boşluk hisseden, manevi dayanaklarını yitiren fert; varlığını başkalarının şehvetli bakışlarında veya sahte takdirlerinde hissetmek ister. Bu, hürriyet değil, bilakis esarettir. Kendi hayatını değil, başkalarının nefsani arzularını tatmin etmek üzere kurgulanmış bir köleliktir. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle, medeniyet-i sefihe, insanı “kendi hevesatına ve başkalarının hevesatına köle” yapmıştır.
Üç Sütunlu Kale: İman, İbadet ve Ahlak
İnsanı ayakta tutan, onu “eşref-i mahlukat” seviyesine çıkaran yapı, üç sağlam sütun üzerine kuruludur: İman, İbadet ve Ahlak.
Bu üçlü sacayağı, insanın manevi kalesidir. İman, kalbin nurudur; ibadet, o nurun muhafazasıdır; ahlak ve haya ise o kalenin surlarıdır. Ne zaman ki bu surlarda bir gedik açılır, ne zaman ki iman zayıflar ve ibadet terk edilir; o vakit insan, nefs-i emmarenin ve harici tesirlerin (medya, bozuk çevre, kötü arkadaş) oyuncağı haline gelir. Açık saçıklık ve hayâsızlık, işte bu kalenin içeriden çöküşünün zahiri bir alametidir.
Zira karakteri ve şahsiyeti oturmuş, İslami bir terbiye ile nefsini tezkiye etmiş bir mümin; izzetini, başkalarının haram nazarlarına peşkeş çekmez. O bilir ki, en güzel elbise **”takva elbisesi”**dir.
“Zinaya Yaklaşmayın” Emrindeki Derin Hikmet
Cenab-ı Hakk’ın kelam-ı ezelisi olan Kur’an-ı Kerim, insanı yaratan Zat’ın hitabı olduğu için, insanın zaaflarını en iyi O bilir. Ayet-i kerimede “Zina etmeyin” emrinden evvel, “Zinaya yaklaşmayın” (İsra, 32) buyurulması, mucizevi bir ikazdır.
Zira ateşin yanına giden, ısısından ve dumanından, nihayetinde de alevinden kurtulamaz. Açık saçıklık, o ateşe atılan ilk adımdır. Hem giyineni hem de ona bakanı, adım adım o büyük günahın cazibe alanına çeker. Toplumun ahlaki dokusunu tahrip eden, aileyi çökerten ve nesilleri perişan eden bu süreç, evvela “göz” ile başlar, sonra “hayal” ile devam eder ve fiiliyata dökülür.
Tarihin İbretli Sayfaları
Tarih bize gösteriyor ki; Endülüs’ten Roma’ya kadar pek çok büyük medeniyet, top ve tüfekle yıkılmadan evvel, ahlaki çöküntü ve sefahat ile içten içe çürümüştür. Bir milletin evlatları, hayâ perdesini yırttığında, o milletin istikbali de tehlikeye girmiş demektir. Zira kadını “meta” haline getiren, tesettürü “esaret” gibi gösterip açılmayı “hürriyet” sayan anlayış, aslında kadının izzetini ayaklar altına almaktadır.
Netice-i Kelam
Hülasa; bu hal, bir yanılmadır. Kaybederek bulma çabasıdır. Şifası ise; “Fabrika ayarlarına”, yani fıtrata dönmektir. İnsanın kıymeti, et ve kemiğinde değil, taşıdığı iman ve ahlaktadır. Cemiyetin ve ailenin selameti, bu “haya” ve “edep” kalesini yeniden inşa etmekten geçer.
MAKALENİN ÖZETİ
Açık saçıklık ve teşhircilik; zahirde bir özgürlük gibi sunulsa da, hakikatte bireyin yaşadığı derin bir kişilik kaybı, manevi bir boşluk ve karakter aşınmasının neticesidir. Kendi iç dünyasında (derûnunda) huzuru ve tatmini bulamayan insan, başkalarının nazarlarında var olmaya çalışarak, aslında nefsine ve başkalarının heveslerine köle olmaktadır. Bu durum, iman, ibadet ve ahlak sacayağının zedelenmesiyle ortaya çıkar. Kur’an’ın “Zinaya yaklaşmayın” emri, bu tehlikeye giden yolları (açık saçıklık gibi) kapatmayı hedefler. Zira haya perdesi yırtılan bir toplumda, hem bireysel izzet hem de toplumsal yapı çökmeye mahkûmdur. Çare, yeniden fıtrata, imana ve edebe sarılmaktır.
KONUYLA ALAKALI VE MÜRADİFİ AYETLER
> “Mümin kadınlara da söyle, gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…”
> (Nûr Suresi, 31. Ayet)
>
> “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”
> (İsrâ Suresi, 32. Ayet)
>
> “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
> (Ahzâb Suresi, 59. Ayet)
>
> “Ey Âdem oğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise indirdik. Takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bu, Allah’ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar.”
> (A’râf Suresi, 26. Ayet)
>
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
08/12/2025