Zulmetten Nura: Anarşi ve İslâm’ın Cihanşümul Nâmusu

Zulmetten Nura: Anarşi ve İslâm’ın Cihanşümul Nâmusu

İslâmiyet ve Fesadın Külli Zıddiyeti

Beşeriyet tarihi, daima iki zıt cereyanın mücadelesine sahne olmuştur: Biri, Hayatın ve nizamın kaynağı olan Fazilet ve Hakikat; diğeri ise, tahribatın, kargaşanın ve her türlü mukaddesatın inkârının esası olan anarşi ve fesad. Şanlı İslâm Dini, kâinatın külli nâmusuna mutabık bir nizamı tesis ederken, anarşi ve onun felsefî tecessümü olan Bolşeviklik, Komünistlik gibi zındıklık cereyanları, beşerî yapının temellerini dinamitlemektedir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin veciz bir biçimde tasvir ettiği üzere, “Bir Müslüman, Bolşevik olamaz. Belki anarşist olur, daha istibdad-ı mutlaktan başka idare edilmez.” Bu hikmetli söz, İslâmî hayat açısından bakıldığında, mutlak bir hakikati teşrih eder. Zira İslâmiyet; Hakk’a kulluk, adalete riâyet ve karşılıklı hürmet (saygı) esasına mebnîdir. Bolşevizm ve Komünizm ise, temellerinde hem Allah’ı hem de mülkiyeti reddeden, sınıf kinini besleyen ve neticede her türlü nizamı ortadan kaldıran, mutlak bir idareye (istibdad-ı mutlak) kapı açan bir fesat akımıdır.
> “Anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir…”
>
Bu durum, söz konusu cereyanların fikrî aslının, vicdanın ve aklın bütün mukaddes bağlarını çözerek, insanı nefs-i emmaresinin mutlak esiri hâline getirmesinden ileri gelir. Nihayetinde “Komünistlik, masonluk, zındıklık, dinsizlik; doğrudan doğruya anarşistliği intac ediyor.” Bu, bir tarihî ibrettir: İmanî esasları yıkılan bir cemiyetin akıbeti, anarşi ve kaosun pençesinden kurtulamaz.

Eşkıya ve Mürted: Sosyal Yapının İki Yıkıcı Unsuru

Tarihî Türk-İslâm Devletlerinin, hususan Osmanlı’nın, sosyal nizamı ve bekâsı namına asla müsamaha göstermediği iki zümre vardı: Eşkıya ve Mürted.

* Eşkıya (Terörist/Yol Kesen): Bunlar, devletin adaletine ve halkın emniyetine açıkça baş kaldıran, yol kesen, terör estiren, can ve mal güvenliğini ihlâl edenlerdir. Onların faaliyeti, zahiri (dış) bir tahriptir. Cemiyetin damarlarını kesen, maddî hayatı felç eden bu zümreye karşı devlet, nizamın bekâsı için şiddetle durmak mecburiyetindedir.
* Mürted (Tefessüh Etmiş İhanet Ehli): Bu zümre ise daha derûnî ve tehlikelidir. Müslüman iken, İslâmiyet’ten ayrılan ve ihanet içinde olanlardır. Onların ihaneti, manevî temelleri yıkmayı hedefler. Bir binanın dış cephesini yıkan eşkıya ise, içten çürüten mürted, o binanın temel harcını ve maneviyatını hedef alır. Tefessüh (çürüme) hâli, cemiyetin manevî direncini kırarak, onu dışarıdan gelebilecek her türlü saldırıya karşı savunmasız bırakır.
Bu iki zümreye karşı Osmanlı’nın müsamahasız tavrı, aslında bir merhamet ve fazilet dersidir; zira külli nizamın korunması, cüz’î fesattan daha evlâdır. Anarşinin, fitnenin ve terörün men edilmesi, bütün fertlerin hak ve hürriyetlerinin teminatı demektir.
Kurtuluşun Yegâne Sığınağı: Hakikat-ı Kur’aniye
Bu dehşetli akımların, yani anarşizmin, Bolşevizmin ve onların komiteleri olan âhirzaman Ye’cüc ve Me’cücünün tahripkâr faaliyetlerine karşı koyacak yegâne sed, Üstad’ın da belirttiği gibi, “ancak ve ancak hakikat-ı Kur’aniye etrafında ittihad-ı İslâm dayanabilir.”
Kur’ân-ı Hakîm’in tesis ettiği nizam, en büyük fazilet ve hikmetin kaynağıdır. Haramdan çekinmek, hürmet, merhamet, emniyet ve itaat gibi beş esas, anarşinin panzehridir. Zira anarşi, hukuku hiçe sayarken, İslâm Hukuku (şeriat) mutlak adaleti tesis eder. Anarşi, isyan ve serseriliği telkin ederken, İslâm itaati (meşru dairede) ve ciddiyeti emreder.
Bu vatanı ve milleti hem ecânib (yabancılar) istilâsından hem de anarşilikten kurtaracak yegâne çare, bu cihanşümul nizamın ruhuna sarılmaktır.

🖋️ Makalenin Özeti
Bu makale, İslâmiyet’in özündeki nizam ve fazilet ile Bolşevizm, Komünizm ve anarşinin getirdiği külli tahribat arasındaki zıtlığı ele almaktadır. Müslüman’ın Bolşevik olamayacağını; zira anarşinin hiçbir hakkı tanımayarak insanlığı canavar varî seviyeye indirdiğini vurgular. Tarihî bir ibret olarak, Osmanlı Devleti’nin sosyal hayatı korumak adına taviz vermediği iki yıkıcı unsur olan eşkıya (dış tahrip) ve mürted (derûnî tefessüh ve ihanet) zümrelerinin tehlikesini tasvir eder. Son olarak, bu dehşetli fitne ve anarşi dalgalarına karşı duracak yegâne isbatın, Hürmet, merhamet, haramdan çekinmek, emniyet ve itaat gibi beş esas üzerine kurulu olan hakikat-ı Kur’aniye etrafındaki İttihad-ı İslâm olduğunu cevap olarak sunar.

📜 Konuyla Alakalı ve Muradifi Ayetler
İstenilen muhtevaya dair, nizamı, adaleti, itaatkârlığı ve fitneden kaçınmayı emreden ayetler :
Nizam ve İtaat Hakkında:
> “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (emir sahiplerine) de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, onu (hükmünü) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, hem hayırlı, hem de netice (bakımından) daha güzeldir.” (Nisâ, 4/59)
>
Fitne ve Anarşiden Kaçınmak Hakkında:
> “Fitne tamamen yok edilip, din (kulluk) yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını çok iyi görendir.” (Enfâl, 8/39)
> (Ayet-i Kerîme, zulüm ve baskı sonucu çıkan dînî fitneyi, yani hayatın nizamını bozan anarşist halleri kaldırmayı emreder.)
>
Yeryüzünde Fesat Çıkarmamak Hakkında:
> “Yeryüzünü ıslah ettikten sonra orada fesat çıkarmayın. Allah’a, hem korku hem de ümit ile yalvarın. Şüphesiz Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere (muhsinlere) yakındır.” (A’râf, 7/56)
> (Eşkıyalık, anarşi ve ihanet, yeryüzünde fesat çıkarmaktan başka bir şey değildir.)
>
Adalet ve Hakkaniyet Hakkında:
> “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun; bu, takvaya (Allah’tan korkmaya) daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hâberdardır.” (Mâide, 5/8)
>
“Sana haram ayda savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki: “O ayda savaşmak büyük günahtır.” Fakat insanları Allah yolundan alıkoymak, Allah’ı inkâr etmek, Mescid-i Harâm’ı ziyâret etmeyi engellemek ve orada oturanları yerlerinden yurtlarından etmek Allah katında daha büyük günahtır. Çünkü fitne, adam öldürmekten daha beterdir. Güçleri yetse, dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Hanginiz dininden döner de kâfir olarak ölürse, işte onların amelleri dünya ve âhirette boşa gitmiştir. Onlar cehennemliktir ve orada ebedî kalacaklardır.” ( Bakara. 217, konuyla ilgilibak:
https://www.kuranvemeali.com/murtedler-dinden-cikanlar-ile-ilgili-ayetler)
https://tesbitler.com/index.php?s=Anar%C5%9Fi

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
05/12/2025

 

 




Âile Hayâtının Harâb Olması ve Kadının Tesettürden Mahrumiyeti Neticesinde Ortaya Çıkan Büyük Hasârın Tedâvisi

Âile Hayâtının Harâb Olması ve Kadının Tesettürden Mahrumiyeti Neticesinde Ortaya Çıkan Büyük Hasârın Tedâvisi

Hayat sahnesinde gözlemlenen ve her geçen gün şiddeti artan açık saçıklık ile ahlâksızlığın yaygınlaşması vakıasına, biraz ironik ve farklı nazar açısıyla bakmak icâb eder.
Zîrâ, bir asırdan beri bu azîz memlekette yapılanlar gözlem altına alındığında, ortaya çıkan bu menfî netîcenin adeta bu fiillerin tabiî bir meyvesi, yapılanların bir cezâsı hükmünde olduğu görülecektir.
> “Tamam da başka ne bekliyorsunuz ki? Olmaması için yapılanlara bakınca neredeyse bu masum bile kalmaz mı!?”
>
Bu keskin düşünce, meselenin aslına ve esâsına bir projektör tutmaktadır. Zîrâ, fıtratın ve şerîatin en mukaddes ahkâmına karşı girişilen her türlü tecavüzün, umûmî hayatta büyük bir hasâr ve inkırazı netîce vermesi, cihan şümul bir kâidedir.

📜 Târihî Bir Yanılma ve Keyfî Bir Zulüm
Cumhuriyet’in kuruluşundan i’tibâren, büyük bir marifet telâkkîsiyle kadının örtüsünün çıkarılması, maalesef, aile mefhumunun temeline konulan ilk dinamit olmuştur. Ardından, millî eğitimden üniversiteye kadar, örtünen, kapanan mâsum kız çocuklarına reva görülen disiplin cezâları, okullardan atılmaları ve 23 Nisan, 19 Mayıs kutlamaları gibi o utanç verici teşhir törenlerindeki ahlâksız görüntüler, bu memleketin târihine kara bir leke olarak geçmiştir.
Bu zâlimâne ve keyfî muâmeleler sâyesinde, kadını açmak ve yuvalarından uçurmak için her türlü zorbalık meşrû gösterilmeye çalışılmıştır. Oysa, bir milletin bekâsı ve fazileti, annelerin ve kızların iffetiyle kâimdir.
Başörtülü olduğu için oğlunun mezuniyetine, hattâ mezarına bile alınmayan annelerin yara-bereleri, bu zulmün ve keyfîliğin boyutunu isbat etmektedir. Bu nevi zıt ve aykırı fiillerin neticesi, ahlâksızlığın ve çıplaklığın normal hâle gelmesinden başka ne olabilir?

📉 Aile Ocağının Sönmesi ve Hayatın İnkırâzı
Bugün, evliliğin azaldığından, çocuk sayısının düştüğünden ve aile bağlarının gevşemesinden bahsedenler, meselenin köküne inmek mecbûriyetindedirler. Zîrâ, moda dünyası, filmler, reklâmlar ve en dehşetlisi devlet eliyle verilen eğitim, topyekûn kadını açılmaya, teşhire ve yuvasından ayrılmaya sevk etmiştir.
Kadın hakları bahanesiyle, kadının fıtrî ve mukaddes faaliyeti olan annelik ve evdeki idârecilik görevleri sokağa taşınmıştır.
Evi idare bahânesiyle erkeklerin omuzlarındaki işler kadınlara yüklenmiş; neticede, kadın devlet eliyle ve eğitimiyle bozulmuş ve adeta harcanmıştır.
Aile mefhumunun yok edilmesinden başka bir maksat güdülmüş olsa bile, netîce tam olarak bu yıkımı oluşturmuştur
Risale-i Nur Külliyatı bu hususta şöyle hikmetli bir nazar ve düşünce sunar:
“O şefkatli valide, çocuğunun hayat-ı dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı nazara alır, onu öyle terbiye eder. “Oğlum paşa olsun” diye bütün malını verir, hafız mektebinden alır, Avrupa’ya gönderir. Fakat o çocuğun hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor. Ve dünya hapsinden kurtarmaya çalışıyor; Cehennem hapsine düşmemesini nazara almıyor. Fıtrî şefkatin tam zıddı olarak, o mâsum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken dâvâcı ediyor. O çocuk, “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?” diye şekvâ edecek. Dünyada da, terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, validesinin harika şefkatinin hakkına karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.” ( Lem’alar.201-2)
>
🕌 Çâre: Kadın Yuvasına Dönmeli ve İslâm Faziletiyle Donanmalı
Bu büyük hasârın tedâvisi, meselenin zıddıyla mümkündür. Fıtratın ve hikmetin îcâbı olan kadının yuvasına dönmesi, aile mefhumunun ihyâsı için ilk ve en mühim faaliyettir.
* Çalışan kadından evvel, anne olan kadın teşvik edilmeli.
* Annelere, çalışanlar gibi belli ölçüde maâş bağlanarak annelik faaliyeti mâddî olarak da teşvik edilmeli.
* Evlilik kolaylaştırılmalı, cihan şümul fazilet olan iffet ve hayânın muhafazası esâs alınmalı.
* Kadını ve değerini kaybettiren faktörler ortadan kaldırılmalı. Bilhassa kadına İslâm ahlâkının mukaddes mefhumları olan iffet, hayâ, tesettür şuûru verilmelidir.
* Açık saçıklığa, teşhirciliğe karşı caydırıcı hukukî müeyyideler getirilmelidir. Zîrâ, umumun ahlâkı, zayıf nefisleri tahrik eden her türlü kötülükten korunmayı icâb ettirir.
Bu küçük ve fâni hayatı büyük bir kazanca dönüştürmenin yegâne yolu, kadının fıtrî ve mukaddes görevine rücû etmesi ve İslâm ahlâkının faziletlerine sarılmasıdır. Aksi takdirde, ailenin yıkılmasıyla milletin inkırâzı kaçınılmaz bir netice olacaktır.

İktibas Edilen Ayet-i Kerime:
> “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini muhâfaza etsinler. Zînet (güzellik) yerlerini, zâhir olanlar (dışta kalanlar) müstesnâ, açmasınlar. Başörtülerini (hımâr) yakalarının (cüyûb) üzerine sarkıtsınlar. Zînet (yer)lerini, kendi kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut kendi oğullarından yahut kocalarının oğullarından yahut kendi kardeşlerinden yahut kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut kendi kadınlarından yahut sâhip oldukları cariyelerden yahut (kadınlara) ihtiyacı kalmamış erkek hizmetçilerden yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri zînetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte Allâh’a tevbe edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Nûr Sûresi, 31. Ayet)
>
Sonuç olarak, açık saçıklık ve ahlâksızlığın artışı, bir araz değil, bir neticedir. Bu neticeyi doğuran sebepler ortadan kaldırılmadıkça, yani kadın yuvasına i’âde edilip, iffet ve tesettür fazileti tekrar esâs alınmadıkça, dünya çapında felâket olan aile mefhumunun inkırâzı devâm edecektir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
05/12/2025