Şükür ve Sabır: İmanın İki Kanadı ve Faziletin Aslı

Şükür ve Sabır: İmanın İki Kanadı ve Faziletin Aslı

Ey Hayat yolcusu, bu fânî cihanda hakikî saadetin ve kâmil imanın sırrını arayan mü’min! Gel, şükür ve sabır menbaından hikmet pınarını içelim. Zira insan, hissiyat-ı ulviye ile yoğrulmuş bir acâib-i hilkattir; ya şükür ile nimeti artırır, yahut sabır ile musibeti faaliyete dönüştürür.
💖 Şükreden Bir Kul Olmak Ne Demektir?
Şükreden bir kul olmak, sadece dil ile “Elhamdülillah” demekten ibaret değildir. Şükür, lisanın, kalbin ve azaların küllî bir faaliyetidir.
* Lisan ile şükür: Nimetin menbaını Cenâb-ı Hak’tan bilip, onu tasvir ve ilân etmektir.
* Kalb ile şükür: Nimet veren Zât’a karşı derûnî bir minnet ve muhabbet hissetmek, enaniyetten sıyrılıp tevazu göstermektir.
* Âzâlar ile şükür: Nimetleri, verildiği makam ve gayeye uygun faaliyetle kullanmaktır. Mesela, gözün şükrü, ibret ile nazar etmek ve haramdan sakınmaktır.
Şükür, bir hakikat-i külliyedir. O, fakr ve aczini bilen bir kulun, Ganiyy-i Mutlak olan Rabbine karşı teslimiyetinin en güzel dışavurumudur. Şükreden, nimetin hakikatini bilir; o nimeti başkasına atfetmez ve nimetteki sanatı gözler.
Nasıl Şükreden Bir Kul Olunur?
Şükür makamına ermek, bir fazilet ve istikamet işidir. Bunun esası şudur:
* Nimeti Allah’tan Bilmek (Tevhid-i Hakikî): Nimeti sebeplere değil, Müsebbib-ül Esbâb’a bağlantılamaktır. Güneşteki ziyayı bir cama değil, Güneş’e nazar etmek gibi.
* Nimeti Meşru Dairede Kullanmak: Her bir nimetin bir şükür faaliyeti vardır. Haram ve israf, nimete karşı en büyük nankörlüktür.
* Hâli Gözlemlemek (Nazar ve İbret): Nimeti, yokluk ve mahrumiyet makamıyla karşılaştırmaktır. Elimizdeki hayat, sıhhat, iman gibi azîm nimetlerin aslı, esasını tefekkür edip, o nimetlerden mahrum olanların hâline bakış atmaktır.
⚖️ Peygamberimizin (asm) Hikmetli Beyanı
Peygamber Efendimiz’in (asm), Salebe’ye hitaben buyurduğu: “Şükredebildiğin az mal, şükredemediğin çok maldan hayırlıdır” hakikati, enaniyet ve mal sevgisine karşı vurucu bir hakikati tasvir eder.
Bu, malın kemiyetinden ziyade, o malın kulun kalbinde bıraktığı tesirin kalitesine bağlantı çeker. Çok mal, eğer kulu tuğyana, enaniyete ve nankörlüğe götürüyorsa; mâl sahibine fayda yerine zarar getirir, kalbini kasvetle doldurur. O mal, uhrevî felaketlerin aslı, esası olur.
Fakat az mal, eğer kulu tevazuya, şükre ve kanaate faaliyetlendiyorsa, o az mal pek çok manevî rızık hükmüne geçer. Zira şükür, o az nimeti mânevî cihetten çoğaltır ve berekete medar olur. Bu hikmetli beyan, faziletin maddede değil, manada olduğunu gösteren cihan-şümul bir derstir.
Şükür mü, Sabır mı?
Şükreden bir kul mu, yoksa sabreden bir kul mu olmak? Bu, zıt ve aykırı iki fazilet gibi görünse de, hakikatte ikisi, iman ağacının birbirinden ayrılmaz iki köküdür.
* Şükür: Nimet halinde faaliyet gösteren imandır.
* Sabır: Musibet halinde faaliyet gösteren imandır.
İnsan hayatı, nimet ve musibet devirleri arasında gidip gelir. Her iki hâlde de istikameti muhafaza eden kul, kâmil fazilete ermiştir. Edebî ifade ile: Nimetin şükrünü edâ edemeyen, sabır makamında da istikamet gösteremez. Çünkü şükürsüzlük, fakr ve aczin bilinmemesinden; sabırsızlık ise kaderin hikmetini gözlemleyememekten neş’et eder.
Hakikî kul, hayatın her bağlantısında, nimet geldiğinde şükreden (şâkir), musibet geldiğinde ise sabreden (sâbir)dir. Her ikisi de, Hakk’ın küllî takdirine derûnî bir teslimiyetin isbatıdır.
📝 Makalenin Özeti (Hülâsası)
Bu makale, şükür ve sabır faziletlerini ele almıştır. Şükreden bir kul olmak; sadece dil ile değil, kalb ve azaların küllî faaliyeti ile nimetin Menba-ı Hakikîsini bilmek ve nimeti meşru dairede kullanmaktır. Peygamber Efendimiz’in (asm) beyanlarından iktibas edilen hikmet, malın niceliğinden ziyade, şükür ile olan niteliğinin hayra aslı, esası teşkil ettiğini tasvir etmiştir. Şükür ve sabır, imanın iki temel rüknü olup, kulun hayatın her hâlinde istikametini korumasının derûnî isbatıdır. Kâmil kul, hem şükreden hem de sabredendir.

📖 Konuyla Alakalı ve Müradifi Ayetler

Bu muhteva ile bağlantılı ve müradif (benzer) manaları ihtiva eden, ayetler aşağıdadır:
1. Şükrün Zenginliği ve Nimetin Artması Hakkında:
> İbrâhîm Sûresi, 7. Ayet:
> “Hani rabbiniz şunu bildirmişti: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.””
>
2. Şükür ve Sabırla Yardım İstemek Hakkında:
> Bakara Sûresi, 153. Ayet:
> “Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.”
>
3. İnsanların Çoğunun Şükürden Gâfil Olduğu Hakkında:
> Yûnus Sûresi, 60. Ayet:
> “Allah hakkında yalan uyduranların kıyamet günündeki durumu ne olacaktır? Şüphesiz Allah insanlara karşı lütuf sahibidir, fakat onların çoğu şükretmezler.”
>
4. Şükredenlerin Mükafatı ve Sabrın Fazileti Hakkında:
> Zümer Sûresi, 10. Ayet:
> “De ki: Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır. Allah’ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere mükâfatları hesapsız olarak verilecektir.”
>

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
04/12/2025




CİSMİ KÜÇÜK CÜRMÜ BÜYÜK İNSAN

CİSMİ KÜÇÜK CÜRMÜ BÜYÜK İNSAN

 

Şu insanın görünen cismini bak ve bir de kainati hiddet getiren ve de cehennemi ğayzından parçalanacak hale getiren cirmine bak.

“Binaenaleyh, cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü, kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur.”
(Mesnevî-i Nuriye 101.)

“Cirim ve cismi küçük, cürüm ve zulmü büyük, ayıb ve zenbi azîm biçare insanı kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtarmak için Kur’ân-ı Hakîmin daire-i kudsiyesine girmeye ve Sünnet-i Seniyeye ittibâ eylemeye dâvet ettiği…” (Barla Lahikası. 109.)

✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧

🌹 İnsanın Cirm-i Sağîri ve Cürm-ü Azîmi: Bir Nûr-i Hikmet Nazarından

Ey okuyucu! Gel, bu cirm-i küçücük ve cürm-ü pek büyük olan biçare insan denilen muamma-i acibeye bir nazar edelim. Kur’ân-ı Hakîm’in ve Risale-i Nur düşüncesinin ziyası altında, insanın yapısındaki bu hayret-engiz tezatı tasvir ve tefekkür edelim.

📜 Cisimdeki Küçüklük, Mânadaki Büyüklük

İnsan, bu cihan-şümul tabiatın, küllî âlemin içerisinde zerre kadar bir cisimle durur. Zahirî bir bakışta, bir kum tanesi, bir damla su misali hakir görünebilir. Lâkin, Cenâb-ı Hakk’ın Esma-i hüsnasının cilveleriyle donatılmış olan şu küçük ene ve kalb, öyle bir cihan-ı manevîyi ihtiva eder ki, azameti tariften âciz kalır. İnsanın faaliyet ve ahengi ise, küll ve cüz arasında bir köprü vazifesi görür.
Ne gariptir ki; bu cism-i sağîr, işlediği zenb ve hata ile kâinatı hiddetlendirecek, cehennemi ğayzından parçalayacak derecede azîm bir cürüm meydanına getirir.
Üstad-ı Muhterem’in hikmetli beyanıyla: “cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü, kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur.” Bu, gösterir ki, günah dediğimiz enaniyetin zulmü, sırf ferde münhasır kalmaz; o küçük şahsî âlemin küllî nizamını bozar.

🌪️ Kâinatın Hiddeti ve Nefreti

İnsan, cürüm işlediği vakit, hakikatte yalnız kendi nefsine zulmetmiş olmaz. O, Yaratıcının nizam-ı âlemini, adalet ve hikmet prensiplerini tenkit etmiş ve onlara zıt bir aykırılık göstermiş olur. Zira, her bir mevcudat, Hakk’ın emriyle tesbih ve itaat dairesinde faaliyet ederken, isyan eden bir kul, o küre-i arzın ahengine bir fülus atar. Bu aykırı davranış, mahlûkatın nefretini, mevcudatın öfkesini celbeder.
Bu hiddet ve nefret, sadece bir hissiyat tezahürü değil, bilakis, küllî adaletin ve küllî hikmetin isbatı ve derûnî bir kanunudur. Hazer etmeli ki, o küçük cisim ile işlenen büyük zulüm, uhrevî neticelerle birlikte, dünya çapında dahi felaketlerin aslı, esası olabilir. Tarih-i ibret bize gösterir ki, enaniyetin azameti ve kasavet-i kalb, nice medeniyetlerin inhitatına ve kavimlerin helâkine sebep olmuştur.

🛡️ Necat ve Fazilet Yolu: Kur’ân ve Sünnet

Öyleyse, bu azîm mes’uliyetin ve kâinatın hiddetinin karşısında, biçare insan nasıl necat bulacaktır?
Şu hakikati bunu ifade eder: “Cirim ve cismi küçük, cürüm ve zulmü büyük, ayıb ve zenbi azîm biçare insanı kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtarmak için Kur’ân-ı Hakîmin daire-i kudsiyesine girmeye ve Sünnet-i Seniyeye ittibâ eylemeye dâvet ettiği…”
İşte yegâne liman, Kur’ân-ı Kerîm’in kudsî dairesidir. Kur’ân, insanın aslı, esası olan acz ve fakrını gösterir, terbiye eder. Faziletin mihenk taşı olan Sünnet-i Seniyeye ittibâ etmek ise, o cirm-i küçükten çıkan cürm-ü azîmi telâfi etmenin, yani acz ile tevazuu, fakr ile şükrü ön plana çıkarmanın yoludur. Bu hikmetli yol, insanın derûnî âlemini nurlandırır ve kâinatla sulh ve barış içerisinde bir hayat sürmesine zemin hazırlar.
Bu kudsî ittibâ, küçük cisimdeki büyük manayı inşa eder; eneyi yok etmek yerine, onu Hakk’a abd kılarak istikametlendirir. O vakit, kâinatın hiddeti rahmete, öfkesi de iltifata tebdil olur.

📝 Makalenin Özeti (Hülâsası)

Bu makale-i nûriye, insanın zahirindeki küçüklük ile manevî cürümlerinin azameti arasındaki zıt ve aykırı duruma nazar etmektedir. Risale-i Nur düşüncesinden hareketle, kalbin kasvetinden sâdır olan günahların, ferdin şahsî âleminde dahi küllî nizamı bozarak kâinatın hiddetini ve mahlûkatın nefretini celbettiği hakikati tasvir edilmiştir. Bu azîm mes’uliyetten necat bulmanın yegâne yolunun, Kur’ân-ı Hakîm’in dairesine girmek ve Sünnet-i Seniye’ye ittibâ etmek olduğu vurgulanmıştır. Bu faziletli yol, küçük cisimdeki büyük manayı istikametlendirir ve Hakk’a kul olma faaliyetini kemâle erdirir.

📖 Konuyla Alakalı ve Müradifi Ayetler

Bu muhteva ile bağlantılı ve müradif (benzer) manaları ihtiva eden ayetler aşağıdadır:
1. İnsanın Yaratılışı ve Sorumluluğunun Azameti Hakkında:
> Ahzâb Sûresi, 72. Ayet:
> “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik, hepsi onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zâlim, çok câhildir.”
>
2. Zulüm ve Günahın Küllî Tesiri Hakkında:
> Rûm Sûresi, 41. Ayet:
> “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”
>
3. İsyankârın Akıbeti ve Kâinatın Şahitliği Hakkında:
> Yâsîn Sûresi, 65. Ayet:
> “O gün ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri söyler, ayakları da şahitlik eder.”
>
4. Kurtuluş ve Fazilet Yolu Hakkında:
> Âl-i İmrân Sûresi, 31. Ayet:
> “De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”
>

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
04/12/2025

 

 




Târihî Hâdiseler Perdesinde Gizlenen Esrâr ve Münâfıkâne Hesaplar

Târihî Hâdiseler Perdesinde Gizlenen Esrâr ve Münâfıkâne Hesaplar

Türkiye’nin siyâsî hayatındaki en derûnî ve esrârengiz hadîselerden biri olan Deniz Baykal kaset vak’ası ile cihan-şümul siyâsetin karışık ağları arasındaki münâsebeti nazar-ı dikkatlere sunmaktadır.
Bir parti liderini değiştiren gizli bir faaliyetin, dünya liderlerini ve istikbâli değiştirecek büyük bir plânın cüz-ü olup olmadığı suâli, hikmetle ele alınması gereken ibretli bir açıdır.
Bu makâlemiz, târihî hâdiseler zincirini gözden geçirerek, zâhirdeki tesâdüflerin ardındaki münâfıkâne niyetleri ve Türkiye’yi yüz sene evvelki kıtlık dönemine döndürme hesaplarını vurucu bir lisanla tahlil edecektir.

I. Kaset Vak’ası ve Siyâsetin Değişimi: Tesâdüf Müdür, Tedbîr Mi?

CHP’nin liderliğini bırakmak mecbûriyetinde kalan Baykal’ın yerine, daha evvel “Genel Başkan olmayacağım” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelmesi ve on üç sene süren liderliği, siyâsî gözlemciler açısından büyük bir muammâdır.
* Derûnî Mühendislik: Bir lideri hükümsüz kılan ve yerine başka birini tayîn eden büyüklükte bir hâdise, yalnızca bir tesâdüfle izah edilemez. Bu tür faaliyetler, ancak uzun vadeli, derûnî ve gizli hesapların bir neticesi olabilir. Bu, siyâset mühendisliğinin, partilerin tabiî seyrini değiştirme ve Türkiye’nin istikâmetini tayîn etme amacını taşımaktadır.
* Küresel Alâka: Bir partinin başına getirilen şahsın, altılı masayı kurup Cumhurbaşkanlığına aday olması, bu değişimin Türkiye’nin yalnız dâhilî siyâsetini değil, aynı zamanda uluslararası ilişkilerini de etkileyecek büyüklükte bir plânın cüz-ü olduğunu düşündürmektedir.
Bu tarz hâdiseler, Trump hükûmetini değiştirme kadar külli bir etkiye sahip olmasa bile, beynelmilel aktörlerin Türkiye’deki siyâsî değişime nazar ettiğini isbât etmektedir.

II. İleriye Dönük Hesaplar: Maddî ve Manevî Kıtlık Dönemi Mefhumu

Bu değişimlerin en acı neticesi, Türkiye’yi bir asır evvelki tek parti faşizminin hüküm sürdüğü maddî ve manevî kıtlık dönemine döndürme niyetidir. Bu niyet, münâfıkâne bir tarzda gündeme getirilmektedir:
* Manevî Kıtlık Dönemi: Tek parti döneminde, Ezan’ın susturulduğu, Kur’ân’ın yasaklandığı ve ehl-i imâna tazyîk uygulandığı hakîkati, târihî bir zulmün tasviridir. Gizli eller, bugün yine aynı manevî kısıtlamaları getirme hesabıyla siyâsî değişimleri tetiklemektedirler.
* Suriye’deki Vahşetle Münâsebet: Suriye’de altmış bir sene süren Esat âilesinin azınlık hâkimiyetinin zulmü (%8 Nusayri’nin %92 Sünnî Müslüman çoğunluğa yönelik vahşeti), Türkiye’de istenilen değişimle benzerlik göstermektedir. Bu hâkimiyet, halkın irâdesine ve aslî haklarına karşı girişilmiş zorba ve münâfıkâne bir faaliyettir. Türkiye’de de, milletin değerlerine zıt düşen bir azınlık idâresini kurma girişimi, bu zulüm modelini taklit etme tehlikesini barındırmaktadır.
Bu tür gizli hesaplar, demokrasinin zahiri şartları altında yürütülerek, münâfıkâne bir tarzda hakîkat perdelenmeye çalışılmaktadır.

III. İbretli Düşünce: Kuvvet ve Hürriyet Arasındaki Zıtlık

Bu hâdiseler, bizlere kuvvetin (iktidarın) asıl sahibinin millet olduğunu ve hürriyetin fâidesinin ne kadar yüce olduğunu öğretmektedir.
* Hakîkî Cellat: Cellat, yalnızca târihte kalmış bir şahıs değil, gizli hesaplarla milletin irâdesini esir almaya çalışan her türlü münâfıkâne niyettir.
* Fazilet Yolu: Türkiye’nin istikbâli, gündelik siyâsî tartışmaların ötesinde, imânına, târihine ve faziletine sâhip çıkmasıyla temin edilebilir. Gizli el operasyonlarına karşı en büyük cevap, hürriyetin ve adaletin ışığını kaybetmemektir.

Makâlenin Özeti (Hülâsa-i Kelimât)

Deniz Baykal kaset vak’ası gibi siyâsî değişimleri tetikleyen derûnî hâdiseler, yalnızca tesâdüf değil, Türkiye’nin istikâmetini yüz sene evvelki maddî ve manevî kıtlık dönemine veya Suriye’deki Esat âilesinin vahşî azınlık hâkimiyeti modeline doğru çevirme amacını taşıyan münâfıkâne bir plânın parçasıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyâsî serüveni de, bu gizli siyâsî mühendisliğin en bariz zahiri misâlidir. Bu tür zorba girişimlere karşı, milletin irâdesi, târihî ibretlerden ders alarak fazilet ve hürriyet yolundan sapmamalıdır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
04/12/2025




Âlemşümûl Bir Buhrân: İman ve Hesap Hakîkatinden Uzaklaşmanın Hayat Üzerindeki Zulmet Perdesi

Âlemşümûl Bir Buhrân: İman ve Hesap Hakîkatinden Uzaklaşmanın Hayat Üzerindeki Zulmet Perdesi

İnançbuzerine yapılan Anket netîceleri, sadece İslâm memleketlerini değil, bütün insâniyeti tehdit eden derûnî bir buhrânın zahiri bir tasviridir. Zîra Allah’a imândaki, âhîret ve hesap gününe imândaki gerileme, ve bizzat dîne olan bağlılığın azalması, hayatın anlamsız ve boş görülmesi düşüncesinin esâsını teşkil etmektedir.
Bu makâlemiz, hikmet açısından, târihî ibretler ışığında, Câsiye Sûresi’nin 24. âyet-i kerîmesinde tasvir edilen cehâlet tablosunun günümüzdeki tekerrürünü vurucu ifâdelerle tahlil etmektedir.

I. Câhiliye’nin Tekerrürü ve Zannın Zulmeti

Câsiye Sûresi’nde zikredilen o kudsî hakîkat, günümüzdeki insaniyetin hâlini aynen tasvir etmektedir:
> “Onlar, ‘Hayat, ancak bu dünya hayatından ibarettir. Doğar ve yaşarız, bizi ancak zaman yok eder.’ dediler. Oysaki bu konuda gerçeğe dayalı hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanda bulunuyorlar.” (Câsiye, 45/24)
>
Bu beyân, hayatı âhiretten tecrid etmenin, yaratılışın hikmetini inkâr etmenin en basit ifâdesidir. İnsan, imândan ve hesap gününün hakîkatinden uzaklaştıkça, hayatın mânâsını zamânın tesâdüfüne ve maddî kazanıma indirmektedir.
* Derûnî Boşluk: Gündelik hayattaki maddî sıkıntılar, kaos ve savaşlar, doğrudan imansızlıktan veyabimanın zafından doğmaktadır. Zîra Allah’a imân ve âhîret nazar-ı dikkatte olmazsa, insan, külli bir adalet düşüncesinden mahrum kalır ve bu boşluğu zulümle, hırslarla ve anlamsız gayelerle doldurmaya çalışır.
* Ahlâkın Esâsı: Hesap gününe imânın zayıflaması, insanlarda mes’ûliyet duygusunu ortadan kaldırır. Faaliyetlerinin neticelerinin sadece bu hayatla sınırlı olduğunu düşünen, zulümde ve haksızlıkta bir perva görmez. Zannın hâkim olduğu bu devirde, hukuk ve fazilet, kuvvetin elindeki bir oyuncağa dönüşmektedir.

II. Târihî İbretler ve Külli Fasit Daire
Târih, imandan uzaklaşan cemiyetlerin yıkılışının ibretli misâlleriyle doludur.
* Zulüm ve Tazyîk: Kuvveti hak sayan, âhîreti yok kabul eden Firavun gibi zorba idâreler, halklarına büyük bir tazyîk uygulamışlardır. Onların enaniyetleri, hayatın yalnız kendilerinden ibaret olduğu yanılmasına dayanıyordu. Akıbetleri, imansızlığın acı neticesini tasvir etmiştir.
* Maddî Zenginliğin Aldanışı: İman buhrânına düşen cemiyetler, maddî gelişmeyi yegâne gâye edinirler. Lâkin maddî kazanımlar, ruhî açlığı doyuramaz ve manevî yoksulluk, içtimaî çözülmeyi ve kaosu tetikler. Bu vaziyet, Allah’a imânın hayatın esası olduğunu isbat eden en büyük hâdiselerdir.

III. Hikmetli Çıkış Yolu: İmânda Sebat ve Ayn-el Yakîn

Bu âlemşümûl buhrândan kurtuluşun yolu, ancak Kur’ân’ın ve Sünnetin gösterdiği faziletli yoldan geçer:
* Hayatın Anlamı: Hayat, boş ve anlamsız değil, küllî bir yaratılışın gayesidir. İnsan, Allah’ı bilmek ve O’na kulluk etmek için yaratılmıştır. Bu derûnî bilinç, maddî sıkıntıları dahi bir imtihan açısından görmemizi sağlar.
* Hesap Gününe İmân: Âhiret inancı, insanı dünyâda adaletli, merhametli ve faziletli olmaya mecbûr eder. Zîra her küçük faaliyetin bile hesabının verileceği hakîkati, zulme karşı en büyük manevî silâhtır.
Anket neticelerinin ürküttüğü insaniyete karşı, imânın nûruyla cevap vermek, bu devrin en büyük hizmetidir.

Makâlenin Özeti (Hülâsa-i Kelam)

Cihan-şümul anketlerin gösterdiği imân ve dînî bağlılık oranlarındaki düşüş, Câsiye Sûresi’nde zikredilen “Hayat, ancak bu dünya hayatından ibarettir” şeklindeki câhiliye düşüncesinin tekrarı ve hakîkî sebebidir. Âhiret ve hesap gününe imânın zayıflaması, dünyevî kaosun, savaşların ve ahlâkî çöküşün esâsını teşkil etmektedir. Târihî ibretler göstermektedir ki, bu buhrandan kurtuluş, ancak Kur’ân’ın gösterdiği imân ve fazilet yoluna dönüşle mümkündür. Zîra mes’ûliyet duygusu, yalnızca külli bir hesap gününe imânla tam olarak idrâk edilebilir.

Konuyla Alâkalı ve Mürâdifi Âyet-i Kerîmeler

**1. Hayatın Sadece Dünyadan İbaret Olmadığına Dair:
> “İnkâr edenler, (yeniden) diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: ‘Hayır, Rabbime andolsun ki, mutlaka diriltileceksiniz, sonra da yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, Allah’a göre pek kolaydır.’” (Teğâbün, 64/7)
>
**2. Hesap Gününün Kesinliğine Dair:
> “Yoksa kötülük işleyenler, ölümlerinde ve diriliklerinde kendilerini, inanıp sâlih ameller işleyenler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Câsiye, 45/21)
>
**3. Dünyanın Aldatmasına Dair:
> “Oysa siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret, daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (A’lâ, 87/16-17)
>

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
04/12/2025

 

 




Fitnenin İğvâsı ve Târihî Tekerrür: Bedel ve Zulüm Perdesinde Gizlenen Hinlikler

Fitnenin İğvâsı ve Târihî Tekerrür: Bedel ve Zulüm Perdesinde Gizlenen Hinlikler

Mühim malûmât ve tehevvürlü beyânlar, Türkiye’nin güvenliğini ve bölgedeki istikrârı doğrudan alâkadar eden derûnî ve zâhirî niyetlerin açığa çıkmaya başladığını tasvir etmektedir. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani’nin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hakkındaki sözleri ve terör örgütü PKK/KCK’nın küstah şartları, fitnenin gizli hesaplarını ön plana çıkarmaktadır.
Bu makâlemiz, kimin neyin bedelini ödediği hakîkatini, Suriye’deki târihî zulüm mîrâsını ve bu hinliklerin istikbâle yönelik tehdidini ibretli bir nazarla tahlil edecektir.

I. “Bedel Ödemek” ve Hakîkat Perdesi: Kim Mağdur, Kim Cellat?
Neçirvan Barzani’nin SDG (PKK/YPG uzantısı) için “olağanüstü bedeller ödedi” ve “entegrasyon garantisi olmadan silah bırakmaları beklenemez” şeklindeki beyânları, hakîkati tersyüz eden, zıt bir açı sunmaktadır.
Pekiyi, bu bedel kimin kanıyla ve neyin yıkımıyla ödenmiştir?
* Mağduriyetin Aslı: Bedel ödeyen, Türkiye Cumhuriyeti’nin binlerce şehîdi ve yıkılan yuvalarıdır. Bedel ödeyen, SDG/PKK terörünün masum sivil halka yönelik zulmüyle hayatını kaybeden Kürt, Türkmen ve Arap kardeşlerimizdir.
* Terörün Faaliyeti: SDG, Irak’ta ve Suriye’de katliamlar yaparak, Türkiye’nin halkıyla ve ordusuyla savaşa girerek bir kazanım elde etmiştir. Bu kazanım, hukukî bir faziletin değil, silahlı bir zorbalığın netîcesidir. Dolayısıyla bu bedel ödemesi, haksız bir iktidâr kurmanın ağırlığıdır ve terör faaliyetinin birikimini muhâfaza etme çabasıdır.
Bu beyânlar, terör örgütüne siyâsî bir meşrûiyet kılıfı giydirme hinliğinden başka bir şey değildir.

II. “Adem-i Merkeziyetçilik” Talebi ve Târihî Darbe Zemini
Barzani’nin Suriye’de “adem-i merkeziyetçilik” ve SDG lideri Mazlum Abdi’nin “merkezi olmayan bir Suriye istiyoruz” talepleri, istikbâle yönelik gizli bir hesabın ön planıdır. Bu talebin târihî ibretle münâsebeti, Suriye’deki zulmün aslına nazar etmeyi gerektirir:

| Târihî Perde | Zulmün Aslı ve Gâyesi | Düşündürücü Mânâ |
|—|—|—|
| Hafız Esat Dönemi (1963 Darbesi) | Hafız Esat, askerî bir subay iken darbe ile iktidâra gelmiş ve %8’lik bir Nusayri azınlıkla %92’lik Sünnî Müslüman çoğunluğu katlederek ve zorbalıkla idâresini sürdürmüştür.
| Darbelerin ve azınlık zümrelerinin cebrî iktidârı, Suriye’deki zulmün aslî kaynağıdır. |
| Beşar Esat Dönemi (2011 sonrası) | Oğlu Beşar Esat da aynı zulmü mîrâs almış; İran ve Rusya’nın desteğiyle bir milyondan fazla Sünnî Müslümanı katletmiş, vahşî işkenceler uygulamış ve on milyonlarcasını göç etmeye mecbûr bırakmıştır.
| Zorba idârelerin bekâsı, dünya çapında destekle ve kanla temin edilmiştir. |
Adem-i merkeziyetçilik adı altında terör örgütü uzantılarına özerk bir yapı sağlamak, ilerideki darbelere ve zorbalıklara zemin hazırlamaktan başka bir faaliyet göstermemektedir. PKK’nın silahlı birikimini siyâsî bir kazanıma dönüştürerek, Esat rejimine zıt ama aynı zulmü potansiyelinde taşıyan yeni bir gayr-i meşrû idâre kurma hesabıdır.

III. Öcalan Şartı ve Küstah Tehdit

Terör örgütü KCK’nın Sözcüsü Zagros Hiwa’nın “çözüm müzakerelerinin başlayabilmesi için teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması gerektiğini” beyânı ve Kandil’deki teröristin “Ankara adım atmadan kendilerinin bir adım atmayacağını” ifâdesi, bu hinliklerin en zahirî ve küstah ön planıdır.
* Siyâsî Şantaj: Terörün liderini serbest bırakma şartı, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukukuna ve egemenliğine karşı yapılmış zıt ve gayr-i ahlâkî bir şantajdır.
* İbretli Açısı: Bu, silahlı zorbalığın, silahı faaliyet olmaktan çıkarıp siyâsî bir araç hâline getirme faaliyetidir. Terörün birikimini boşa çıkarmamak için takoz koyan sesler, çözüm yerine şart ve tehdit öne sürmektedirler. Bu târihî yanılma, Türkiye’nin terörle mücâdele kararlılığını tenkit etme girişimidir.

Netîce-i Kelâm:
Barzani’nin talepleri ve PKK’nın şartları, terörün ve zorbalığın bölgede istikrâr istemediğini, bilakis târihî zulmün netîcesine yeni bir darbe zemini hazırlamak istediğini göstermektedir. Türkiye’nin, bu gizli ve aşikâr hinliklere karşı uyanık olması, güvenlik ve bekâ açısından en mühim fazilettir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
04/12/2025




Gündeme Işık Tutan Başlıklar Müsâbebesi: Cellat Tartışmasından İktisâdî ve Beynelmilel Vaziyetlere

Gündeme Işık Tutan Başlıklar Müsâbebesi: Cellat Tartışmasından İktisâdî ve Beynelmilel Vaziyetlere

Gazete manşetleri, Türkiye’nin gündemine hâkim olan üç ana açıdaki mühim mevzuları tasvir etmektedir: Siyâsî târih ve tenkîd münâkaşası, iktisâdî vaziyetler ve beynelmilel (uluslararası) gerilimler. Bu manşetler vesîlesiyle, hem târihî hem de güncel vaziyetleri ele alan vurucu bir haber makâlesi hazırlanmıştır.

I. Siyâsî Târih ve Cellat Mefhumu: Tenkidin Sâhası

Gazetelerin birinci sayfalarına en çok yansıyan ve gündemi belirleyen açı, Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan’ın, CHP lideri Özgür Özel’in “Cellat” tâbirine karşı gösterdiği sert cevaptır.
* Târihî Hesaplaşma: Türkiye ve Yeni Şafak gazeteleri, Erdoğan’ın sözlerini manşetlerine taşımıştır: “Cellat Arıyorsan Aynaya Bak” ve “Cellat Görmek İstiyorsan CHP’nin Geçmişine Bak” . Bu açı, siyasî tenkidin odağını güncel faaliyetlerden tek parti döneminin zâlim politikalarına, Kürt akvâmına uygulanan baskıya ve dînî tazyîke kaydırmaktadır. Erdoğan’ın ifâdesinde yer alan “Ama benim Kürt kardeşim kimin cellat olduğunu çok iyi bilir” sözü, tek şef döneminin mağdurlar ve cellatlar arasındaki zıt hakîkatini yeniden ön plana çıkarmıştır.
* Devam Eden Münâkaşa: Yeni Akit gazetesi de bu münâkaşayı, “Kürt Kardeşlerim Celladın Kim Olduğunu İyi Bilir” başlığıyla iktibas ederek, CHP’nin târihî lekelerinin hâlâ siyâsî gündemin en derûnî unsuru olduğunu tasvir etmektedir . Bu tartışma, Türkiye’de târihî hakîkatle yüzleşmenin ve mağduriyet açısının güncel siyâset için taşıdığı esâsî faaliyeti göstermektedir.

II. İktisâdî Vaziyet ve Hayat Meseleleri

Gazete manşetleri, vatandaşın hayatını doğrudan alâkadar eden iktisâdî mevzulara da nazar etmektedir.
* Enflasyon ve Ucuzluk: Türkiye Gazetesi, “Gıda Ucuzladı, Enflasyon Düştü” manşetiyle, iktisâdî vaziyetteki müspet gelişmeleri ön plana çıkarmıştır. Bu beyân, iktisâdî baskı altında olan halk için bir nebze olsun rahatlık işâreti taşımaktadır.
* Sosyal ve İçtimaî Meseleler: Doğru Haber Gazetesi’nin “Bebekten Çok Köpek Besliyoruz!” manşeti, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sosyal ve içtimaî meseleleri ciddî bir açıdan ele almaktadır . Bu vurucu ifâde, nüfus faaliyetlerinin gerilemesi ve hayvan hakları münâkaşasının ötesinde, cemiyetin manevî tercihleri ve öncelikleri hakkında düşündürücü bir tenkit ihtiva etmektedir.

III. Beynelmilel Gerilimler ve Gazze Meseleleri
Türkiye’nin cihan-şümul açıdan konumu ve bölgedeki siyâsî faaliyetler, manşetlerde mühim bir yer tutmaktadır.
* Gazze’deki Vaziyet: Birçok gazete, Gazze’deki insânî felâketi ve Türkiye’nin bu meseleye bakışını ön plana çıkarmıştır. Türkiye Gazetesi, “Gazze’de Türk Askeri Olmalı” mısraıyla Türkiye’nin bölgedeki rolüne dâir bir düşünceyi ifâde etmiştir. Milat Gazetesi ise “Filistin’de En Ölümcül” başlığıyla İsrail’in faaliyetlerini tenkit etmektedir . Bu vaziyet, Türkiye’nin İslâm âlemindeki konumunu ve mazlumların savunuculuğu rolünü tasvir eden esâslı bir gündem maddesidir.
* Yeni Akitleşme ve Tehditler: Yeni Akit Gazetesi’nin manşetlerinde, ABD ve Avrupa ile alâkalı vaziyetler ve Türkiye’ye yönelik tehditler de yer almaktadır. Bu, Türkiye’nin beynelmilel açıdan çok yönlü ve karmaşık bir dış siyâset sürdürme mecbûriyetini göstermektedir.

Netîce ve Düşünce

Türkiye’nin gündemi, Reis-i Cumhur’un târihî tenkidiyle siyasî harâreti zirveye ulaşmış, aynı zamanda iktisâdî rahatlama ve beynelmilel gerilimler arasında bir zıtlık oluşturmuştur. Manşetler, Türkiye’nin târihî hesaplaşmalarını bitirmeden istikbâle yürüyemeyeceğini ve cihan-şümul meselelerdeki rolünün her geçen gün büyüdüğünü tasvir etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
04/12/2025