Mâzi Derinliklerinden Bugüne: Tek Parti Faşizminin Millet Nezdindeki İzleri ve Cellat Mefhumu
Cumhurbaşkanı’nın, ana muhâlefet liderinin “cellat” tâbirine karşı gösterdiği tehevvür ve akabinde CHP’nin utanç lekeleriyle dolu târihine yaptığı keskin atıflar, bir kez daha Cumhuriyet’in kuruluş devresindeki tek şef rejiminin milletin derûnunda açtığı yaraları ve mağdurlar ile cellatlar arasındaki acı hakîkati gündeme taşımıştır. Bu beyânlar, sadece siyâsî bir tenkit değil, aynı zamanda milleti dînî ve tabiî haklarından mahrum bırakan o dönemin karanlık muhtevâsının hülâsasıdır.
Bu makâlemiz, bahsi geçen târihî devri, bilhassa dînî baskılar, Kürt meselesi ve Risale-i Nur takibâtı açısından belgeleyerek ve vurucu misâllerle tasvir ederek, okuyucuyu düşündürücü bir sefere çıkarmayı gâye edinmiştir.
1. Tek Şef Dönemi ve Partinin Devlete Gâlip Gelmesi
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yirmi yedi senesi, esâsen Cumhuriyet Halk Fırkası’nın (CHF/CHP), devletle bütünleştiği, hattâ zamanla devletin üstünde bir otorite kurduğu tek parti ve Millî Şef İsmet İnönü idâresi altında geçmiştir. Parti Tüzükleri’ndeki, “Parti kendi bağrından doğan Hükümet teşkilâtı ile kendi teşkilâtını birbirini tamamlayan bir birlik tanır” şeklindeki ifâdeler bu dâhilî faşizmi açıkça göstermektedir. Bu tek şef dönemi, idârî ve siyâsî baskının en şiddetli tatbik edildiği, farklı seslerin tamamen susturulduğu bir devr-i zulüm olmuştur.
2. Dînî Hayata Yönelik Baskı ve Târihî Utanç Lekeleri
Tek parti rejiminin milletin en derûnî değerlerine karşı yürüttüğü amansız mücâdele, târih sayfalarında silinmez izler bırakmıştır:
* Kur’ân-ı Kerîm ve Dînî Kitapların Yasaklanması: 25 Kasım 1944 târihinde, Bakanlar Kurulu karârı ile Kur’ân-ı Kerîm dâhil olmak üzere birçok dînî kitap ve eser (Mevlid-i Şerîf, Namaz Hocaları gibi) yasaklanıp toplatılmıştır. Bu baskı, Kur’ân okutmanın dahi suç sayıldığı bir noktaya ulaşmıştır. Eski Müftü Mustafa Efe’nin mahkemede hâkimden, “Peki sen bu memlekette Kur’an okutmanın suç olduğunu bilmiyor musun?” şeklindeki bir suâle muhatap olması, yaşanan zulmün zahiri bir delîlidir.
* Ezan-ı Muhammedî’nin Susturulması: 1400 senedir Müslümanların alâmet-i fârikası olan Ezan-ı Muhammedî, 18 sene boyunca aslından koparılarak Türkçe olarak okutulmuştur. İşgâl kuvvetlerinin dahi cüret edemediği bu küllî yasak, milletin mânevî hayatına vurulan en büyük darbedir. Ezan’ın aslına döndürülmesi, ancak Demokrat Parti iktidârı döneminde mümkün olabilmiş ve bu durum, millet hafızasında hürriyetin geri dönüşü olarak yer etmiştir.
* Câmilerin Kapatılması ve Satılması: Pek çok câmi, ibâdetten men edilerek depo, ahır, parti binâsı veya müze hâline getirilmiş, hattâ satılmıştır. İzinsiz câmi dersleri yasaklanmış, zaman zaman polis baskınları ile Kur’ân ve dîn dersi alan masum insanlar acımasızca cezâlandırılmıştır.
3. Kürt Kardeşlerin Mağduriyeti ve Cellat Hakîkati
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifâdesinde yer alan “Ama benim Kürt kardeşim kimin cellat olduğunu çok iyi bilir” sözü, tek parti dönemindeki inkâr ve asimîlasyon politikalarının Kürt milleti üzerindeki nazarını yansıtmaktadır.
Tek parti dönemi, Kürt kimliğini görmezden gelme, tanımama ve baskılama üzerine kurulu bir siyâset gütmüştür. Şark Islâhat Plânı gibi plânlar, Doğu ve Güneydoğu’daki demografik yapıyı değiştirmeyi ve bölgede Türklüğü egemen kılmayı amaçlamıştır. Bu dışlayıcı, katı, ırkçı ve faşist politikalar, sayısız ayaklanmaya ve katliama sebep olmuş; bu sebeple bölge halkının târihî hafızasında, o dönemin idârecileri “cellat” mefhumuyla eşleşmiştir.
4. Risale-i Nur ve Ehl-i Îman Üzerindeki Takibat
Dînî hayâtın yasaklarla kuşatıldığı bu zorlu devirde, imân hakîkatlerini neşreden Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Risale-i Nur Külliyâtı ve ona tâbi olanlar, rejimin en büyük düşmanı addedilmiştir.
Allah rızâsı için Risale-i Nur’u okuyup bir araya gelenler, sorgulanıp hapse atılmış, dînî faaliyetleri şiddetle cezâlandırılmıştır. Said Nursî, hayatının büyük kısmını sürgünlerde, mahkemelerde ve zindanlarda geçirmiş; onun Kur’ân ve îmân hizmeti, rejimin baskı mekanizmasının hedefi olmuştur. Bir çok kaynaklarda belgelenen bu takibatlar, o dönemin dîn ve vicdan hürriyetine ne denli aykırı olduğunu gözler önüne sermektedir.
Netîce ve Düşündürücü İbret
CHP’nin târihi, sadece bir siyâsî partinin mâzisi değil, aynı zamanda bu milletin aslî haklarından mahrum bırakılışının ve cellat elinde mağdur edilişinin târihidir. Kur’ân’ın yasaklanması, Ezan’ın susturulması, câmilerin kapatılması ve ehl-i îmânın hapse atılması gibi sayısız leke, öncesiyle birlikte tek şef rejiminin millet nezdindeki utancını tasvir etmektedir.
Bu târihî hakîkat, günümüzdeki siyasî tenkitlerin ve cevâpların kökünü teşkil etmekte ve bizlere, hürriyetin ve dînî yaşayışın kıymetini bir kez daha derûnî bir şekilde idrâk etme mes’ûliyetini yüklemektedir. Millet, kimin cellat ve kimin mağdur olduğunu unutmamasını bugünkü siyasî açıdan anlaması ve bu ibretli mâziden fazilet dersleri çıkarması elzemdir.
✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧ ✧✧ ✧ ✧ ✧
Aşağıda, bahsi geçen üç ana açıdan elde edilen târihî isbâtlar ve vurucu tafsilâtlardan özetle bir kaçı sunulmuştur:
Târihî Vesîkalarla Tek Parti Faşizminin İzleri
I. Dînî Hayat ve Vicdan Hürriyetine Yönelik Tazyîk
Tek parti devrinin, milletin derûnî ve kudsî hayatına vurduğu en büyük darbe, dînî neşriyâtı yasaklaması ve ibâdeti zorlaştırmasıdır. Bu faaliyetin en kesin isbâtı, Bakanlar Kurulu Kararnâmesi ile sâbittir:
| Belge Türü | Târih ve İlgili Mevkii | Muhtevâ ve Netîce |
|—|—|—|
| Bakanlar Kurulu Kararnâmesi | 25 Kasım 1944 / Reis-i Cumhur (İsmet İnönü) İmzâsı | Kur’ân-ı Kerîm dâhil olmak üzere, dînî muhtevâlı kitaplar (Tam Mevlid-i Şerîf, 54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası vb.) toplatılıp yasaklanmıştır. |
| Hukukî Zulüm Misâli | Eski Müftü Mustafa Efe’nin Hâtıratı | Kur’ân okutmanın suç teşkil ettiği bu devirde, Kayseri’de bir hâkimin, evde Kur’ân okutan bir zâta, “Peki sen bu memlekette Kur’an okutmanın suç olduğunu bilmiyor musun?” suâlini nazar etmesi, rejimin hukukî bakışını gösterir. |
| Ezan Yasağı | 1932 – 1950 Devri | 18 sene boyunca Ezan-ı Muhammedî, aslından koparılarak Türkçe okutulmaya mecbûr tutulmuş, bu küllî yasak ile İslâm âleminin en büyük şeâirinden biri susturulmuştur. |
Bu cebrî uygulamalar, İslâm milletinin aslî haklarını tenkit ve tahrip etme faaliyetinin zahiri delîlleridir.
II. Kürt Akvâmı Üzerindeki Cellat Siyâseti: Şark Islâhat Plânı (ŞİP)
Cumhurbaşkanı’nın “Kürt kardeşim kimin cellat olduğunu çok iyi bilir” ifâdesi, tek parti döneminin Kürt halkına uyguladığı inkâr ve asimîlasyon politikalarının acı hülâsasıdır. Bu politikanın esâsı, 1925’te yürürlüğe konan Şark Islâhat Plânı’dır (ŞİP).
| Belge Türü | Târih ve Uygulama Alanı | Vurucu Hükümler ve Faaliyetler |
|—|—|—|
| ŞİP’nin İskân Siyâseti | 1925 sonrası / Doğu ve Güneydoğu Anadolu | Plânın ana gâyesi, bölgedeki Kürt ağırlığını kırmak, cebrî tehcîr (iskân) kanunlarıyla Kürtleri Batı vilâyetlerine (Sivas’ın garbi, İzmir ovaları, Trakya) sürmek ve boşalan yerlere Kürt olmayanları (meselâ İran’dan Celâlî aşireti gibi) yerleştirmektir. |
| Ana Dilin Men’i | ŞİP, 16. Madde | “Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvâmında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemehâl men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır.”
Bu hüküm, aslî lisanı yasaklayarak inkâr siyâsetini belgelemiştir. |
| İdârî Baskı Mekanizması | Umum Müfettişlikler | Bölgede katı bir merkezîyetçi idâreyi kurmak ve baskıyı artırmak gâyesiyle Umum Müfettişlikler kurulmuş; bu yapı, tek şef rejiminin otoritesini tenkîde yer bırakmayacak şekilde tatbik etmiştir. |
Bu uygulamalar, Kürtler nezdinde, baskı ve zulum târihinin acı birer misâli olarak hâfızaya kazınmıştır.
III. Risale-i Nur Külliyâtı ve Ehl-i İmânın Takibatı
Tek parti faşizminin dîne ve iman hakîkatlerine karşı yürüttüğü mücâdele, Kur’ân’ın malı olan Risale-i Nur’un Müellifi Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri ve talebeleri üzerinde yoğunlaşmıştır.
| Belge Türü | Târih ve Muhâkeme Yerleri | Hukukî Zulüm ve Berâet Hakîkati |
|—|—|—|
| Altı Büyük Mahkeme | 1935 – 1950 arası (On beş sene zarfında) | Eskişehir (1935), Denizli (1943), Afyon (1948) gibi muhtelif şehirlerde Bedîüzzaman ve yüzlerce tâlebesi defâlarca muhâkeme edilmiştir.
Bu faaliyetler, Kur’ân ve îman hizmetini engellemeye yönelik tazyîkin zahiri tablosudur. |
| Mahkeme Tutanaklarından İktibâs | 7 Mayıs 1935, Isparta | Bedîüzzaman Hazretleri’nin ifâdelerinin yazıcı memurlar tarafından tahrîf edildiği, hattâ bâzı sorgularda kendisine hakâretâmiz bir açıdan “Kürt” diye hitâb edildiği tutanaklarda yer almıştır. |
| Yirmi Senelik Tetkîk ve Berâet | Bedîüzzaman’ın Müdâfaası | Bedîüzzaman, Risâleler’in yirmi sene boyunca Adliye makâmları tarafından tetkik edildiğini, netîcede “beşi bize her cihetle berâet vermek mânâsıyla ilişmediler” ifâdesiyle, bütün takibâtın haksız olduğunu ve Nur Risâleleri’nin hukukî açıdan da temiz çıktığını isbât etmiştir. |
Bu deliller, tek parti devrinin hürriyet ve fazilet yerine baskı ve zulum üzerine kurulu olduğunu açıkça tasvir etmekte, cellat ve mağdur kimliklerinin târihî aslını bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Asırlarca silinmez lekelerle dolu bir dönem.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
03/12/2025