Kur’an-ı Kerîm’de “Ücret” ve İstiğna Düsturu
- Kur’an-ı Kerîm’de “Ücret” ve İstiğna Düsturu
Cenab-ı Hak, peygamberlerin bu tavrını bir güven ve sadakat delili olarak sunar. Peygamberler, davetlerinin karşılığında dünyevi bir menfaat, makam veya mal talep etmedikleri gibi, manevi bir şeref veya baş olma sevdası (riyaset) peşinde de koşmamışlardır.
Yasin Suresi, 21. Ayet bu hususu şöyle beyan eder:
> “Sizden herhangi bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar.”
>
Yine Hud Suresi, 29. Ayet’te Hz. Nuh (a.s) ve diğer peygamberlerin ortak lisanı şöyledir:
> “Ey kavmim! Buna karşılık sizden bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a aittir…”
>
Bu ayetlerin muhtevası, dini anlatanların maddi ve manevi “istiğna” (kimseye muhtaç olmama, tenezzül etmeme) halinde olmaları gerektiğini ihtar eder.2. Günümüze Bakan Mesajlar ve Hassasiyet Noktaları
Bu ilahi düstur, günümüzde dini temsil edenler için aşağıdaki hayati mesajları ihtiva eder:
* Sözün Tesiri ve Emniyet: İnsanların tabiatı, karşılıksız yapılan iyiliğe ve fedakarlığa hürmet etmeye meyillidir. Bir kişi anlattığı hakikatler karşılığında maddi bir bedel veya sosyal bir statü bekliyorsa, muhatabın nazarında “Bu işi menfaati için yapıyor” şüphesi uyanır. Bu şüphe, hakikatin tesirini kırar. Emniyet ve itimat, ancak menfaatsizlikle tesis edilir.
* Dini, Dünyaya Alet Etmemek: En büyük tehlike, mukaddesatın dünyevi gayelere basamak yapılmasıdır. Dini hizmetler, geçim kaynağı (maişet) temini için bir “sektör” haline getirilmemelidir. Elbette vakitlerini tamamen bu işe vakfedenlerin iaşelerinin temini ayrı bir fıkhi konudur; lakin buradaki esas tehlike, dinin, dünyevi refah veya şöhret aracı olarak kullanılmasıdır.
* İhlasın Muhafazası: Yapılan hizmetin sadece ve sadece Allah rızası için olması (İhlas), ücret talep etmemekle doğrudan alakalıdır. Ücret sadece para değildir; alkış, takdir, hürmet görmek, “ne büyük alim” denilmesi gibi nefsin hoşuna giden manevi ücretler de bu kapsama girer. Bu tür beklentiler, amelin ruhunu zedeler.
* Enaniyet ve Riyaset Arzusundan Arınmak: Dini temsil makamı, bir tahakküm veya üstünlük kurma aracı değildir. Peygamberler, “kul” olarak kalmayı tercih etmişlerdir. Günümüzde dini temsil edenlerin, kendilerini cemaatlerinden veya toplumdan üstün görmemeleri, tevazu ile hareket etmeleri elzemdir.3. Risale-i Nur Penceresinden: İstiğna
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, hayatı boyunca bu Kur’ani düsturu bizzat yaşamış, hediye dahi kabul etmeyerek “istiğna” prensibini mesleğinin esası yapmıştır. Bu tavır, Nur talebeleri için de bir şiar olmuştur. Bediüzzaman, dinin izzetini korumak için, ehl-i dalalet karşısında dahi boyun eğmemek adına, en zaruri ihtiyaçları dışında kimseden bir şey talep etmemiştir.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan, Mektubat isimli eserden şu iktibas meseleyi vuzuha kavuşturur:
>”Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde kaidesini bozmadı. Eski Said’in, senin bu biçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun’î bir istiğnâ değil, belki dört beş ciddî esbaba istinat eder.
Birincisi: Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi vasıta-i cer etmekle itham ediyorlar, “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzip lâzımdır.
İkincisi: Neşr-i hak için enbiyaya ittibâ etmekle mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîmde, hakkı neşredenler
“Benim mükâfâtımı vermek ancak Allah’a aittir.” Yunus Sûresi: 72; Hûd Sûresi: 29.”
– diyerek insanlardan istiğnâ göstermişler. Sûre-i Yâsin’de
-“Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere tâbi olun.” Yâsin Sûresi:21.-” cümlesi, meselemiz hakkında çok mânidardır.”(Mektubat.14.)4. Ne Kadar Hassas Olunmalı?
Bu konuda gösterilmesi gereken hassasiyet, sadece “para almamak” ile sınırlı değildir.
* Manevi Beklentisizlik: Hizmet eden kişi, “Ben anlattım, onlar hidayete erdi” gibi bir hisse kapılmamalıdır. Hidayet Allah’tandır. Kişi, kendini sadece bir “dağıtıcı” veya “ilancı” olarak görmelidir.
* Tarafgirlik Tuzağı: Ücret veya menfaat beklentisi, kişiyi hakikati eğip bükmeye veya güç odaklarına yaranmaya sevk edebilir. Hakikatin hatırı âlidir; hiçbir şeye feda edilmez.
* Şahsı Aradan Çıkarmak: Tebliğci, insanların nazarlarını kendi şahsına değil, doğrudan Kur’an’a ve Sünnet’e çevirmelidir. Kendisi aradan çekilmeli, ayna olmalıdır.
Hülasa; dini temsil ve tebliğ edenler, peygamberane bir tavırla, maddi ve manevi hiçbir karşılık beklemeden, sırf Allah rızası için bu vazifeyi ifa etmelidirler. Aksi takdirde, hem sözün bereketi kaybolur hem de dinin izzeti zarar görür.Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
01/12/2025