Fanilik Eleği ve Beka Arzusu
Fanilik Eleği ve Beka Arzusu
İnsan, garip bir yolcudur. Elinde “ömür” adında bir sermaye, önünde “dünya” adında devasa bir elek vardır. Zahiri nazarla bakıldığında insan, bu eleğin içine durmadan bir şeyler doldurma telaşındadır. Makam doldurur, kasa doldurur, ev doldurur, hatta kalbini fani sevgilerle doldurur. Ancak bu “doldurma” faaliyeti esnasında çoğu kez acı bir hakikati unutur: Eleğin altı deliktir.
Dünya, üstten girenlerin alttan döküldüğü, gidenin gelmediği, gelenin ise durmadığı bir “doldur boşalt makinesi” gibidir. Bu hal, kainatın aslı ve esasıdır. Zira bu alem, durulacak bir yer değil, geçilecek bir köprüdür.
Büyük Yanılma: Ebediyet Vehmi
İnsanın en büyük trajedisi, “ene”sinden (benliğinden) kaynaklanan bir körlükle, bu eleği “kapalı bir kase” zannetmesidir. Eşyayı ve hadiseleri sabit zanneder. Oysa zaman, durmaksızın işleyen bir değirmen gibi her şeyi öğütmekte ve eleğin altına dökmektedir. İnsan ise bu akışa direnmeye çalışır, tutmaya çalışır; fakat parmaklarının arasından akıp giden suyu tutamayan bir çocuk gibi çaresiz kalır.
Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de, şu şekilde tasvir edilir:
> “Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ekin çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”
> (Hadîd Suresi, 57:20)
>
Hikmet Penceresinden: Neden Dibi Delik?
Peki, neden bu eleğin dibi deliktir? Neden bu dünya bir istikrar yurdu değil de, bir “doldur boşalt” sahnesidir?
Bunun hikmeti şudur: Eğer eleğin altı kapalı olsaydı, insan bu dar ve fani aleme aşık olur, ebedi yurdunu ve Yaratıcısını unuturdu. Suyun bulanmadan durulması için akması gerektiği gibi, hayatın da tasaffi etmesi (arınıp saflaşması) için bu devr-i daime ihtiyacı vardır. Gelen gider ki, yeni gelenlere yer açılsın.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatı’nda dünyanın bu “misafirhane” ve “doldur boşalt” yönünü harikulade bir surette izah eder. Mektubat eserinde, dünyanın faniliğini ve insanın bu dünyadaki vazifesini şöyle anlatır:
> “Dünya bir misafirhânedir. İnsan ise, onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedârik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir.”
> (Mektubat, Yirminci Mektub, Birinci Makam – Sayfa 241)
>
Demek ki, dünyanın “dibi delik” olması bir kusur değil, bir rahmettir. Çünkü bu sayede insan, kalbini akıp giden şeylere (masiva) değil, o akışın içindeki Daimî ve Baki olan Allah’a bağlaması gerektiğini anlar.
Elekte Ne Kalır?
Madem her şey alttan dökülüp gidiyor, o halde bu çaba beyhude midir? Hayır.
Bu elek, maddeyi süzer ama manayı tutar.
Cismi düşürür ama ameli tutar.
Zamanı tüketir ama fazileti tutar.
Eleğin üstünden dökülen “mal, mülk, şöhret, gençlik” gibi maddi unsurlar aşağıdan akıp giderken, bu unsurlarla kazanılan “iman, marifetullah, şefkat, ibadet ve güzel ahlak” eleğin gözeneklerine takılıp insanın ebedi sermayesi olur.
Netice-i Kelam:
Dünya, bizi oyalamak için dönen bir oyuncak değil, sabrımızı ve sadakatimizi ölçen bir imtihan meydanıdır. Madem dünya bir “doldur boşalt” makinesidir; akıllı insan, boşalacak olan kaba değil, o kabın içindeki suyla beslenen ebedi meyvelere talip olandır. Bize düşen, eleğin deliğinden akıp gidenlere üzülmek değil, o akışta Rıza-yı İlahi’yi yakalayabilmektir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
30/11/2025