HAKİKAT YOLUNDA BEŞ MEŞALE: İMAN, İHLAS VE BEKA ARAYIŞI

HAKİKAT YOLUNDA BEŞ MEŞALE: İMAN, İHLAS VE BEKA ARAYIŞI


İnsanoğlu, yaratılışının gayesi olan “marifetullah” (Allah’ı bilmek) yolculuğunda, yolunu aydınlatacak meşalelere muhtaçtır. Risale-i Nur Külliyatı, Kur’an-ı Kerim’in cihan şümul mesajını asrın idrakine sunan manevi bir tefsir olarak, bu yolda bizlere rehberlik etmektedir. Paylaşılan beş levha, insanın enesinden sıyrılıp Rabbine yönelişinin, tabiatının zaaflarını aşıp fazilete ulaşmasının reçeteleridir.
1. Levha: İlmin İki Yüzü ve Ruhun Gıdası
> Metin: “İlim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir-iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi, su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır.” > Kaynak: Risale-i Nur – Barla Lahikası (Mektup 260/214) –
>
İzah ve Araştırma:
İnsan zihni malumata açtır, ancak her bilgi ruhun gıdası değildir. Bediüzzaman burada ilmi tasnif ederken, modern pedagojinin çok ötesinde bir nazar ortaya koyar. Bazı ilimler teknik veya ansiklopediktir; bir kez öğrenildiğinde zihnin arşivinde durur ve ihtiyaç anında çağrılır. Bu, “ilacın” faaliyeti gibidir; hastalık anında lazımdır, sürekli alınmaz.
Ancak “Ulûm-u İmaniye” yani iman ilimleri (Allah’ı, sıfatlarını, ahireti ve varlığın hakikatini bilmek), zihinsel bir arşiv bilgisi değil, “hayati” bir ihtiyaçtır. Nasıl ki beden günde birkaç kez ekmek ve suya muhtaçsa ve “Dün su içmiştim, bugün ihtiyacım yok” diyemiyorsa; ruh da her an tazelenmeye, gaflet tozlarını silmeye muhtaçtır. İman ilmi, insanın kainattaki zıt ve aykırı hadiseler karşısında sarsılmamasını sağlayan manevi bir bağışıklık sistemidir. Bu ilmin tekrarı, malumatfuruşluk değil, ruhun nefes almasıdır. Zira her yeni gün, yeni günahlar ve gaflet perdeleriyle gelir; bu perdeleri yırtacak olan ise her gün tazelenen iman nurudur.
2. Levha: Hizmetin Geniş Dairesi ve Kalbin Sadakati
> Metin: “Risale-i Nur’un dairesi çok geniştir, şakirdleri pek çoktur. Harice kaçanları aramaz, ehemmiyet vermez; belki daha içine almaz. Her insanda bir kalb var. Bir kalb ise hem dairede, hem hariçte olamaz. Hem hariçteki irşada hevesli zatlar, Risale-i Nur’un şakirdleriyle meşgul olmamalı.” > Kaynak: Risale-i Nur – Lem’alar (28. Lem’a) –
>
İzah ve Araştırma:
Bu ifade, sosyolojik ve psikolojik açıdan bir “cemaat” veya “hizmet” disiplinini tasvir ederken, bireyin derûnî bütünlüğünü korumayı hedefler. Bediüzzaman, hizmet dairesini bir hapishane değil, bir cazibe merkezi olarak çizer. Buradaki incelik şudur: Hakikat mesleği, sayı çokluğuna veya taraftar toplama hırsına dayanmaz.
“Bir kalb hem dairede hem hariçte olamaz” tespiti, insanın dahili dünyasındaki odaklanma problemine işaret eder. İnsan kalbi “tevhid” (birlik) üzerine yaratılmıştır; aynı anda iki zıt kutba, iki farklı metoda, iki ayrı gayeye tam manasıyla bağlanamaz. Bu bir yanılma değil, fıtrat kanunudur. Metin, dışarıya gidenin peşinden koşulmamasını öğütleyerek, hizmetin izzetini korur. Ön plana çıkan şey, kalabalıklar değil, sadakat ve sebattır. Tarih boyunca büyük inkişaflar, kalabalık yığınlar tarafından değil, davasına kalbiyle kilitlenmiş serdengeçtiler tarafından gerçekleştirilmiştir.
3. Levha: Gençlik Hevesatı ve Akıbetin Görünmezliği
> Metin: “Evet, gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür. Âkibeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder.” > Kaynak: Risale-i Nur – Sözler (13. Söz) –
>
İzah ve Araştırma:
Gençlik, insan hayatının en fırtınalı, enerjinin en yüksek olduğu dönemidir. Bediüzzaman, gençlik psikolojisini tahlil ederken “akıl” ile “his” arasındaki savaşa dikkat çeker. Akıl, sonuç odaklıdır; isbat arar ve geleceği (akıbeti) düşünür. Hissiyat (duygular) ise anlıktır; şimdiki zamanın hazzına odaklanır.
“His ve heves kördür” ifadesi, edebi bir mecaz olmaktan öte, psikolojik bir gerçektir. Bir genç, anlık bir öfke veya şehvet ile işlediği bir hatanın, ömür boyu sürecek hapis veya pişmanlık getireceğini o an düşünemez. Çünkü o an, “akıbet” (sonuç) hissin sisli perdesi altında kaybolmuştur. “Bir dirhem hazır lezzet”, anlık küçük bir hazdır; “bir batman (büyük bir ağırlık birimi) lezzet” ise sabrın sonundaki büyük mükafattır (cennet veya dünyevi başarı). Bu vecize, gençleri duygularının esiri olmaktan kurtarıp, hikmetin ve aklın tenkidinden geçmiş kararlar almaya davet eder.
4. Levha: İhlas ve Rıza Eksenli Mücadele
> Metin: “Hüner, RIZA-YI İLAHÎYİ kazanmakladır. Sen neci oluyorsun ki, böyle hırs ile “Herkes beni dinlesin” diye vazifeni unutup, vazife-i İlahiyeye karışıyorsun? Kabul ettirmek, senin etrafına halkı toplamak Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir. Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine karışma.” > Kaynak: Risale-i Nur – Lem’alar (21. Lem’a / İhlas Risalesi) –
>
İzah ve Araştırma:
İslam düşünce tarihinde “İhlas”, amelin ruhu olarak kabul edilir. Bu metin, insanın enesini okşayan “başarılı olma”, “çok takip edilme”, “alkışlanma” gibi zahiri göstergeleri yerle bir eder.
Modern dünyada başarı, nicelikle (sayı, para, takipçi) ölçülürken; Bediüzzaman başarıyı (hüneri), sadece “Allah’ın rızası” olarak tanımlar. Burada çok ince bir sınır çizilir: Tebliğ (anlatmak) kulun faaliyeti, tesir (kalbe kabul ettirmek) Allah’ın takdiridir. Kişi, insanları toplama hırsına kapıldığında, aslında Allah’ın hükümranlık alanına (Rububiyetine) müdahale etmeye çalışmaktadır. Bu, gizli bir şirk ve büyük bir edepsizliktir. Tarihte peygamberlerin dahi “Bizim vazifemiz sadece tebliğdir” diyerek neticeyi Allah’a bıraktıkları görülür. Bu düstur, hizmet eden insanı stresten, riyadan (gösterişten) ve sonuç odaklı tükenmişlikten kurtarır.
5. Levha: Ölümle Yüzleşmek ve Derûnî Tövbe
> Metin: “Ey Rabb-i Rahîm’im ve ey Hâlık-ı Kerim’im! ‘Küllü âtin karîb’ (Her gelecek yakındır) sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki: Yakın bir zamanda ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim… Cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kâliyle bağırarak derim: El-Aman el-Aman! Yâ Hannan! Yâ Mennan! Beni günahlarımın hacaletinden kurtar!” > Kaynak: Risale-i Nur – Lem’alar (17. Lem’a / 13. Nota) –
>
İzah ve Araştırma:
Tasavvuf ve İslam hikmetinde “Rabıta-i Mevt” (ölümü düşünmek), kalbi dünyadan soğutup ahirete ısındıran en etkili yöntemdir. Bediüzzaman, Arapça bir kaide olan “Küllü âtin karîb” (Gelecek olan her şey yakındır) hükmünce, zamanı ortadan kaldırır ve kendini şu an ölmüş gibi tasvir eder.
Bu, karamsar bir tablo değil, varoluş bir uyanıştır. Kefeni giymek, tabuta binmek; insanın acziyetini en çıplak haliyle hissetmesidir. “Hacalet” (utanç), günahların ruh üzerinde bıraktığı ağırlıktır. Kişi, henüz ölmeden kendini ölmüş gibi hissederek, o dehşetli yolculukta sığınabileceği tek kapının Allah’ın rahmeti olduğunu idrak eder. Bu yakarış, enaniyetin kırıldığı, ruhun “Hannan” (Çok merhametli) ve “Mennan” (Karşılıksız bol veren) isimlerine iltica ettiği zirve noktasıdır.
Müradif Ayet-i Kerimeler ( Meali)
Bu vecizelerin manalarını teyit eden ve köklerini oluşturan Kur’an-ı Kerim ayetleri şunlardır:
* (İlim ve İman Hakkında) – Taha Suresi, 114. Ayet: “…Rabbim! İlmimi arttır, de.”
* (Rıza ve İhlas Hakkında) – Beyyine Suresi, 5. Ayet: “Halbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.”
* (Gençlik ve Hevesat Hakkında) – Kıyame Suresi, 20-21. Ayet: “Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını) seviyorsunuz. Ve ahireti bırakıyorsunuz.”
* (Tebliğ ve Vazife Hakkında) – Kasas Suresi, 56. Ayet: “Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O, doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.”
* (Ölüm ve Yakınlığı Hakkında) – Kaf Suresi, 19. Ayet: “Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.”
Özet
Risale-i Nur Külliyatı’ndan derlenen bu beş levha, insanın manevi inşası için elzem olan temel taşları yerine oturtmaktadır. Birinci levha, iman ilminin ekmek ve su gibi hayati bir ihtiyaç olduğunu, süreklilik arz etmesi gerektiğini vurgular. İkinci levha, hakikat hizmetinde kalbin bölünemezliğini ve sadakatin önemini hatırlatır. Üçüncü levha, gençliğin his ve heves tuzağına düşerek gelecekteki büyük mükafatı (akıbeti) feda etme riskine karşı uyarır. Dördüncü levha, hünerin kalabalıkları toplamakta değil, Allah’ın rızasını kazanmakta olduğunu, neticenin Allah’a ait olduğunu beyan eder. Son levha ise, ölümün mutlak ve yakın bir gerçek olduğu bilinciyle, insanın acziyetini kabul edip Rabbine sığınmasının en büyük kurtuluş reçetesi olduğunu isbat eder. Bu vecizeler, tabiat batağına saplanmış modern insana, külli bir bakış açısı ve faziletli bir hayat yolu sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
19/11/2025