EZEL VE EBED ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ: İNSANIN MANEVİ YOLCULUĞU
EZEL VE EBED ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ: İNSANIN MANEVİ YOLCULUĞU
İnsan, şu kâinatın en karmaşık muamması ve en nazlı misafiridir. Risale-i Nur, bu misafirin yol haritasını çizerken, ona elindeki anahtarları, kalbindeki tuzakları ve ruhundaki genişliği tanıtır. İşte o hakikat dersleri:
1. Levha: Sonsuzluğun Anahtarı Olarak İman
Metin: “Bir adamın imanı, ebedî ve dünya kadar bir mülk-ü bâkinin anahtarı ve nurudur.”
Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı (Şualar) –
İzah ve Araştırma:
Mantık ilmi açısından bakıldığında, sınırlı bir sebep, sınırsız bir sonuç doğuramaz. Ancak “İman” bahsinde bu denklem değişir. İnsan, cüz’i (sınırlı) bir irade ile “inandım” der; karşılığında ise Bâki (sonsuz) bir mülk kazanır. Bediüzzaman, imanı sadece bir “kabul ediş” değil, bir “anahtar” ve “nur” (ışık) olarak tasvir eder.
Karanlık bir saray düşünün; içi mücevherlerle dolu olsun. Işık yoksa o mücevherler görünmez, hatta ayak bağı olur. İman, kâinat sarayının ışığıdır. O ışık yandığında, ölüm bir yok oluş değil, terhis tezkeresi; musibetler birer imtihan, kabir ise sonsuz bir alemin kapısı olur. Tarihte hiçbir hükümdar, ne İskender ne Napolyon, fethettikleri ülkeleri öteki tarafa götürebilmiştir. Ancak mümin, iman anahtarıyla, dünya kadar geniş ve ebedi bir mülkün tapusunu, henüz dünyadayken ruhuna kazır. Bu, insan için en kârlı ticarettir.
2. Levha: İhlasın Sırrı ve İlahi Cömertlik
Metin: “Evet, ihlas ile kim ne isterse ALLAH verir.”
Kaynak: Risale-i Nur (Zühret-ün Nur / Lem’alar) –
İzah ve Araştırma:
İslam ahlakının temelini, “İhlas” oluşturur. İhlas, amelin ruhudur; samimiyettir, bir şeyi sırf Allah rızası için yapmaktır. Bediüzzaman burada sosyolojik ve psikolojik bir yasaya işaret eder: “Samimiyetin kıramayacağı kapı yoktur.”
Tarihte İslam alimleri, maddi imkansızlıklar içinde devasa eserler vücuda getirmişlerdir. İmam Gazali’den İmam Rabbani’ye kadar bu zatların sözlerinin asırlarca yankılanmasının sebebi, kelime oyunları değil, o kelimelerin arkasındaki ihlas gücüdür. “Kim ne isterse Allah verir” düsturu, bir nevi ilahi taahhüttür. Kul, aradan kendi menfaatini, şöhret tutkusunu ve enaniyetini çıkarıp sadece Hakk’ı isterse, Kâinatın Sahibi o kulun elini boş çevirmez. İhlas, duaların kabulündeki en keskin şifredir.
3. Levha: Gençlik ve İhtiyarlık Arasındaki Hüzünlü Geçiş
Metin: “Medar-ı ezvak olan gençlik gidiyor; menşe-i ahzân olan ihtiyarlık, yerine geliyor.”
Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı (Mektubat) –
İzah ve Araştırma:
Edebiyatın en kadim temalarından biri “fânilik”tir. Şairler yüzyıllardır “gençliğin elveda deyişini” hüzünle işlemişlerdir. Bediüzzaman bu gerçeği, “zevklerin kaynağı” (medar-ı ezvak) olan gençlik ile “hüzünlerin kaynağı” (menşe-i ahzân) olan ihtiyarlık arasındaki nöbet değişimi olarak tasvir eder.
Gençlik; enerjinin, hayallerin ve hazzın zirvesidir. Ancak tabiat kanunu gereği, her zirve bir inişi barındırır. İhtiyarlık; hastalıkların, ayrılıkların ve acziyetin hissedildiği, hüzünlü bir sonbahardır. Bu vecize, insanı karamsarlığa itmek için değil, “gaflet uykusundan” uyandırmak içindir. Gençliğin sarhoşluğuyla hayatı ebedi sanan insan, ihtiyarlığın ayak seslerini duyduğunda sarsılır. Akıllı insan, o “giden” sermayeyi (gençliği), “gelen” hüzünlü dönemde (ihtiyarlık ve ahiret) kendine ışık olacak amellere dönüştüren kimsedir.
4. Levha: Manevi Boğulma ve Dikkat Çağrısı
Metin: “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma! Dünyayı yutan büyük letaiflerini onda batırma…”
Kaynak: Risale-i Nur – Lem’alar (17. Lem’a) –
İzah ve Araştırma:
Bu metin, Risale-i Nur’un en sarsıcı psikolojik tahlillerinden biridir. İnsanda, kâinatı yutabilecek kadar geniş “letaifler” (duygular, hisler, manevi cihazlar) vardır. Kalp, ruh, sır gibi bu cihazlar sonsuzluğu ister. Ancak insan, bazen bu devasa potansiyeli, küçücük bir heves uğruna harcar.
Bir haram lokma, gayrimeşru bir öpücük veya kırıcı bir kelime… Zahiren küçük görünse de, manevi dünyada bir “karadelik” etkisi yapabilir. Koca bir geminin, küçük bir delikten giren suyla batması gibi; insanın iman ve fazilet dolu ruhu da, küçük görülen bir günahın içinde boğulabilir. Bediüzzaman burada “Hazer et” (Sakın!) diyerek, mümini manevi mayın tarlalarında yürüyen bir asker gibi dikkatli olmaya; külli duygularını, basit ve geçici (fani) zevklerde boğmamaya çağırır.
5. Levha: Tevhidin Dört Sütunu
Metin: “Hakikî mahbub, hakikî matlub, hakikî maksud, hakikî mabud; yalnız O’DUR.”
Kaynak: Risale-i Nur – Sözler (10. Söz) –
İzah ve Araştırma:
İnsan kalbi, fıtraten sevmeye ve istemeye kodlanmıştır. Tasavvuf tarihinde bu arayış seyr-i süluk ile anlatılır. Bediüzzaman bu dört kavramla insanın iç dünyasındaki hiyerarşiyi düzenler:
• Mahbub (Sevilen): Kalp sevgisiz yaşayamaz, ama fani sevgililer kalbi tatmin etmez. Gerçek sevilecek O’dur.
• Matlub (İstenen): İnsan hep ister, talepleri bitmez. İstenmeye layık olan O’dur.
• Maksud (Amaçlanan): Her işin bir gayesi vardır. Tek gaye O’nun rızası olmalıdır.
• Mabud (Tapılan): Ve nihayet, önünde secde edilecek yegane makam O’dur.
Bu sıralama, kelime-i tevhidin (“Lâ ilâhe illallah”) kalpteki açılımıdır. İnsan, sevgisini, isteğini ve amacını fani dünyaya, makama veya şahıslara yönelttiğinde yanılma yaşar ve acı çeker. Huzur, ancak bu dört kancayı asıl sahibine takmakla mümkündür.
6. Levha: Aklın Garip Hali ve Odaklanma Sorunu
Metin: “Aklın pek garib bir hali vardır. Öyle bir yed-i tûlâ sahibidir ki; Bazan kâinatı ihata etmekle kucağına alıyor… Bazan da bir katre suda boğulur, bir zerre içinde yok olur, bir kılda kaybolur.”
Kaynak: Risale-i Nur – Mesnevi-i Nuriye –
İzah ve Araştırma:
İnsan aklı, elastik bir yapıya sahiptir. Teleskopla galaksileri seyrederken kâinatı kucaklayan o akıl; mikroskopla bir mikroba baktığında veya şahsi bir meselesine daldığında o kadar küçülür ki, o zerrenin içinde boğulur.
Bu, felsefede “tümel” ve “tikel” bakış arasındaki çatışmadır. Bediüzzaman, materyalist bilimin veya maddeye saplanan aklın çıkmazını tasvir eder. Akıl, maddeye (zerreye, katreye) daldığında, bütünü (Sâni-i Zülcelal’i) unutabilir. Bir sineğin kanadını incelerken, o kanadı yaratan Allah’ı göremez hale gelebilir. “Bir kılda kaybolmak”, detaya takılıp hakikati ıskalamaktır. Metin, aklın bu zaafına dikkat çekerek, insanı maddede boğulmaktan kurtarıp, tefekkürle genişlemeye davet eder.
Müradif Ayet-i Kerimeler
Bu hikmetli sözlerin dayandığı Kur’an-ı Kerim ayetleri şunlardır:
• (İman ve Ebedi Mülk) – Ankebut Suresi, 64. Ayet: “Bu dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!”
• (İhlas ve Dua) – Mü’min Suresi, 60. Ayet: “Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim…”
• (Gençlik ve İhtiyarlık) – Rum Suresi, 54. Ayet: “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir…”
• (Küçük Günahlardan Sakınma) – Zilzal Suresi, 7-8. Ayet: “Kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”
• (Hakiki Mahbub/Tevhid) – Bakara Suresi, 165. Ayet: “…İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (her şeyden) daha fazladır.”
Özet
Risale-i Nur’dan derlenen bu altı vecize, insanın manevi anatomisini çizer. İman, fani dünyada baki bir mülkü kazandıran mucizevi bir anahtardır. İhlas, duaların ve amellerin kabul şartı olan “sırlı” bir güçtür. Hayatın akışı içinde gençlik zevkleri yerini ihtiyarlık hüzünlerine bırakırken; insan, kalbindeki sonsuz sevgi ve istek potansiyelini (mahbub, matlub) sadece Allah’a yönelterek huzur bulabilir. Ancak bu yolda dikkatli olmak gerekir; zira insan, o koca aklıyla kâinatı kucaklayabildiği gibi, gaflete düşüp küçük bir “lokma” veya “nazar” içinde manevi dünyasını batırabilir. Akıl, detaylarda boğulmamalı, külli bir bakışla hakikati bulmalıdır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
19/11/2025