VECİZ SÖZLERİN TAHLİLİ VE İZAHI -2-

VECİZ SÖZLERİN TAHLİLİ VE İZAHI -2-


​Evvela, bu yedi hikmet levhasını teker teker tasvir edip izah edelim:
​1. “Anlaşılmaz bir kitab, muallimsiz olsa; manasız bir kâğıttan ibaret kalır. Gayet manidar bir kitab, onu ders verecek bir muallim ister.” (Sözler)
• ​Tahlil ve İzah: Bu söz, mantıkî bir isbattır ve iki temel kitab üzerine kuruludur:
• ​Kitab-ı Kâinat (Kâinat Kitabı): Kâinat, her zerresi hikmet ve sanatla dolu “gayet manidar bir kitab”dır. Lakin bir muallim (öğretmen, yani Peygamber) olmadan, insanlar bu kitabın aslî manasını okuyamaz. Ona nazar ederler ama “tabiat” deyip, “tesadüf” deyip geçerler. Muallimsiz bakıldığında kâinat, “anlaşılmaz”, korkutucu ve “manasız” bir boşluk (adem) gibi görünür.
• ​Kitab-ı Münzel (Kur’ân-ı Kerîm): Kur’ân da ilâhi bir kitaptır. Onu bize “ders verecek” muallim ise, o kitabın ilk ve en kâmil müfessiri (yorumcusu) olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dır.
• ​Netice: Peygamberin (sav) risaleti (elçiliği) zaruridir. O olmadan ne kâinat ne de Kur’ân hakikatiyle anlaşılabilir.

2. “Sünnet-i Seniye, edebdir. …Edebin enva’ını, Cenab-ı Hak habibinde cem’etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyesini terkeden, edebi terkeder.” (Lemalar)
• ​Tahlil ve İzah: Bu iktibas, Sünnet-i Seniye’nin (Peygamber Efendimizin (sav) yolu ve uygulamaları) aslını ve esasını tanımlar. Sünnet, sadece bir faaliyet veya tarihî bir kayıt değil, **”edeb”**in bizatihi kendisidir.
• ​Edeb Nedir? Edeb, Cenâb-ı Hakk’a karşı ubûdiyet (kulluk) vaziyetini takınmak, O’nun mahlûkatına karşı doğru davranmaktır. Yemekten konuşmaya, uyumaktan idareciliğe kadar hayatın her safhasında haddi bilmektir.
• ​Netice: Allah (cc), sevdiği ve seçtiği kulunda (Habibinde), edebin bütün enva’ını (çeşitlerini) cem’etmiştir (toplamıştır). Dolayısıyla, O’nun yolunu (Sünnetini) terketmek, en küllî ve en mükemmel edebi terketmek manasına gelir. Hadîs-i Şerîf’te (“Rabbim beni en güzel surette edeblendirdi”) buyrulması da bu isbattır.

3. “İşte bak, o zat öyle bir salât-ı kübrada dua ediyor ki… hem öyle bir cemaat-i uzmada niyaz ediyor ki… kıyamete kadar bütün nurani kâmil insanlar, ona ittiba ile iktida edip duasına âmin diyorlar.”
• ​Tahlil ve İzah: Bu tasvir, Peygamber Efendimizin (sav) dua ve ubûdiyetinin (kulluğunun) cihan şümul (evrensel) ve zamanı aşan yapısını gösterir.
• ​O Zat (sav): O’nun duası (“salât-ı kübra” – en büyük dua/namaz), sadece kendi zamanına veya “şu cezire”ye (Arap Yarımadası) mahsus değildir; küllîdir.
• ​Cemaat-i Uzma (En Büyük Cemaat): O’nun cemaati, Mescid-i Nebevî’deki Sahabelerle sınırlı değildir. Asrımızdan kıyamete kadar O’na ittiba (uyan) ve iktida (ardından giden) eden her mü’min, her “kâmil insan”, manen o cemaate dâhildir ve O’nun insanlığın kurtuluşu için yaptığı küllî duaya “Âmin” demektedir. Bizim her salavatımız ve duamız, o büyük cemaatin “Âmin” sadâlarıdır.

4. “Bu dehşetli kâinatın fırtınaları ve zeval ve tahribatları ve bu boşluk nihayetsiz fezada her şey ile alâkadar olan insan için teselliyi ve istimdad noktalarını Kur’an veriyor.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybî)
• ​Tahlil ve İzah: Bu söz, insanın derûnî ızdırabının aslını ve çözümünü ortaya koyar.
• ​İnsanın Izdırabı: İnsan, zayıf ve fânî (geçici) olmasına rağmen, aklı ve hissiyatı sebebiyle “her şey ile alâkadar”dır. Kâinattaki “fırtınalar” (doğal afetler, savaşlar), “zeval ve tahribatlar” (ölüm, ayrılık, hastalık) ve “nihayetsiz feza”daki (uzaydaki) “boşluk” hissi onu korkutur. Çünkü enesi (benliği) her şeyden etkilenir.
• ​Çözüm (Kur’an): Bu küllî dehşet ve korku karşısında insana hakikî “teselli” (avunma) ve “istimdad” (yardım isteme) noktalarını ancak Kur’an verir. Kur’an, bu “dehşetli” görünen kâinatın başıboş olmadığını, bir Hâkim-i Rahîm’in (Merhametli Hükümdar) idaresinde olduğunu; “zeval”in (yok oluşun) bir “idam” değil, bir “terhis” olduğunu bildirerek insanın korkusunu ümide çevirir.

5. “İşte ey insan! Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın.”
• ​Tahlil ve İzah: Bu, mantıkî ve ibretli bir ikazdır. İnsanın gafletini (aymazlığını) yüzüne çarpar.
• ​İki Yol: İnsanın önünde hayat yolculuğunda mantıken iki yol vardır:
• ​Ya ölmez (hayatta kalır) ve kaçınılmaz olarak “ihtiyar” (yaşlı) olur. Gençlik, kuvvet ve güzellik elinden gider.
• ​Ya da ihtiyar olmadan “ölür” (genç ölür).
• ​Netice (Aklını Başına Al): Her iki durumda da şu an elinde tuttuğun “gençlik” ve “dünya” fânîdir (geçicidir). Madem netice kaçınılmaz olarak ya ihtiyarlık ya da ölümdür, o halde “aklını başına al” ve fânî olana değil, bâkî (ebedî) olana çalış. Bu, dünyanın geçiciliğine dair sert bir tenkit (eleştiri) ve uyarıdır.

6. “Kabrin arkası için çalışınız, hakikî saâdet ve lezzet ondadır.”
• ​Tahlil ve İzah: Bu söz, ibretli ikazın çözümünü ve neticesini sunar.
• ​Mantıkî Sonuç: Madem bu dünya fânî, madem sonu ya ihtiyarlık ya da ölümdür, öyleyse “hakikî saâdet ve lezzet” (gerçek mutluluk ve keyif) bu fânî hayatta olamaz. Çünkü fânî olan şey, hakikî lezzeti veremez; zeval (yok olma) düşüncesi o lezzeti acılaştırır.
• ​Emir: O halde faaliyetin (çalışmanın) merkezi, “kabrin arkası” (ahiret hayatı) olmalıdır. Çünkü hakikî, ebedî ve acıdan arınmış saâdet ancak oradadır.

7. “Allah’ın nuruyla nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir?”
• ​Tahlil ve İzah: Bu, edebî ve hikmetli bir tasvirdir ve bir istifham-ı inkârî (cevabı ‘hiçbir şey’ olan soru) sanatıdır.
• ​Teşbih (Benzetme):
• ​Gönül (Kalp): Bir “sema”ya (gökyüzü) benzetilmiştir.
• ​Allah’ın Nuru (İman): O semayı aydınlatan güneşe benzetilmiştir.
• ​Bulutlar: Dünyevî musibetler, kederler, vesveseler, korkular, ihtiyarlık ve “kâinatın fırtınaları”dır.
• ​Netice: Bir gönül, iman nuru (Allah’ın nuru) ile hakikaten aydınlanmışsa, yani iman-ı tahkikî (araştırmaya dayalı sarsılmaz iman) kazanmışsa; dünyevî dertler ve musibetler olan “bulutlar”, o gönlün semasını tamamen kaplayamaz (karartamaz). O bulutlar gelir ve geçer, ancak iman güneşi o semada parlamaya devam eder. Bu, tesellinin zirvesidir.
🖋️ MUALLİM-İ KÂİNAT’IN NÛRUNDA EDEB VE TESELLİ YOLCULUĞU
​Hayat nedir? İnsan, bu “dehşetli kâinatın fırtınaları” ortasında, enesinin (benliğinin) zayıflığı ile “her şey ile alâkadar” olan , mantıken ya ihtiyarlığa ya da ölüme mahkûm olduğunu bilen âciz bir yolcudur.
​Bu yolculuk, ibret dolu bir nazar (bakış) ile bakıldığında, iki temel hakikat üzerine bina edilmiştir: Kâinat bir kitab, insan ise o kitabın anlamaya muhtaç talebesidir.

1. Muallim ve Kitab
​”Anlaşılmaz bir kitab, muallimsiz olsa; manasız bir kâğıttan ibaret kalır.”. Bu küllî hakikat, insanın hikmet arayışının aslî noktasıdır. Önümüzde iki büyük “kitab” vardır: Kâinat Kitabı ve Kur’ân Kitabı.
​Tarihî olarak, felsefe (düşünce ve hikmet), bu kâinat kitabını muallimsiz (peygambersiz) okumaya çalışmış; zıt ve aykırı nazariyeler (teoriler) içinde kaybolmuş, teselli yerine dehşete düşmüştür. Çünkü muallimsiz nazar, kâinatın sanatını değil, “boşluk nihayetsiz feza”yı görür.
​İşte bu noktada, o “gayet manidar kitab”ı bize ders vermek için bir Muallim-i Ekmel (En Mükemmel Öğretmen), yani Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gönderilmiştir. O’nun getirdiği mesaj Kur’an’dır; o mesaj ise, insanın kâinat karşısındaki derûnî korkularına “teselli ve istimdad noktalarını” veren tek ilâçtır.

2. Muallim’in Metodu: Edeb
​Bu Muallim’in (sav) faaliyeti ve metodu nedir? “Sünnet-i Seniye, edebdir.” .
​O Muallim, bize sadece nazariyat (teori) öğretmemiştir. O, “Rabbim beni en güzel surette edeblendirdi” hikmetiyle, bir insanın Rabbine, kâinata, nefsine (kendi enesine) ve başkalarına karşı nasıl en faziletli vaziyeti alacağını hayatıyla tasvir etmiştir. O’nun Sünneti, hayatın tamamını ibadete çeviren bir edeb talimidir.
​Bu edebi terkeden, hayatın aslî hikmetini terketmiş olur.

3. Muallim’in Mirası: Küllî Dua ve Nûr
​O Muallim’in (sav) faaliyeti, tarihî bir dönemde başlayıp bitmemiştir. O, “öyle bir cemaat-i uzmada” dua etmiştir ki, bizler bugün O’na ittiba ederek o küllî duanın bir parçası oluruz. O’nun Mescid-i Nebevî’sinden yayılan Nûr, asırları aşarak kalbimize ulaşır.
​İşte bu Muallim’e ittiba eden, edebini (Sünnetini) kuşanan ve Kur’an’ından (tesellisinden) hisse alan bir gönül, “Allah’ın nuruyla nurlanır”.
​Artık o gönlün seması (gökyüzü) aydınlıktır. Dünyanın “fırtınaları” , ihtiyarlık veya ölüm korkusu, o sema için sadece geçici birer “bulut” hükmüne geçer . O bulutlar, iman güneşini söndüremez; gönlün aslî huzurunu kaplayamaz.

4. İbret ve Netice: Hakikî Saâdet
​Bu hikmet yolculuğunun mantıkî neticesi nedir?
​Cevap, iki ibretli vecizede gizlidir: “Aklını başına al!” ve “Kabrin arkası için çalışınız!” .
​Madem bu Muallim, bu Kitab ve bu Nûr bize ebedî bir hayatın müjdesini veriyor; madem dünyevî lezzetler geçici “bulutlar”dan ibaret; ve madem sonumuz kaçınılmaz olarak ihtiyarlık veya ölümdür; o halde akıllı insan, çalışmasını fânî olana değil, bâkî (ebedî) olana yöneltir.
​Çünkü Muallim’in (sav) ders verdiği gibi, “hakikî saâdet ve lezzet ondadır” .

📖 Konuyla Alakalı Âyet-i Kerîmeler
• ​Muallim (Peygamber) ve Kitab (Kur’an): ​”Andolsun, Allah, müminlere, içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:164)

• ​Sünnet (Edeb) ve İttiba (Uyma): ​”Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek (üsve-i hasene) vardır.” (Ahzâb Sûresi, 33:21) “(Resûlüm!) De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.'” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:31)

• ​Teselli (Kur’an) ve İman Nûru: ​”Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, kalplerde olana bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yûnus Sûresi, 57:57) “Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir…” (Nûr Sûresi, 24:35)

• ​Ahiret İçin Çalışmak (Hakikî Saâdet): ​”Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret, daha hayırlı ve daha süreklidir.” (A’lâ Sûresi, 87:16-17) “Allah’ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap…” (Kasas Sûresi, 28:77)

📜 ÖZET
​Bu hikmetli sözler, insanın küllî yolculuğunu tasvir eder. İnsan, “dehşetli kâinatın fırtınaları” ve “ihtiyarlık” gibi kaçınılmaz sonlar karşısında teselli arayan bir varlıktır. Bu teselli ve hikmet, ancak kâinat ve Kur’ân kitabını ders veren “Muallim” , yani Hz. Muhammed (sav) ile bulunur. O’nun yolu olan “Sünnet-i Seniye”, aslı “edeb” olan en mükemmel yoldur. O’na ittiba edenler (uyanlar), kıyamete kadar O’nun “küllî” duasına “Âmin” diyen bir cemaate dâhil olurlar . Bu ittiba, “gönül semasını” “Allah’ın nûru” ile aydınlatır; dünyevî kederler (“bulutlar”) o nûru söndüremez. Bu ibretli mantık silsilesinin neticesi, insanın “aklını başına alıp” fânî dünyaya aldanmamasını ve “hakikî saâdet”in olduğu “kabrin arkası” için çalışmasını gerektirir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
18/11/2025