İşârât-ül İ’caz

İşârât-ül İ’caz

Bu eser, Müellifi Bediüzzaman Said Nursi olan ve Mütercimi Abdülmecid Nursi olan Risale-i Nur Külliyatı’na ait bir tefsirdir. Eserin gayesi, Kur’an-ı Kerim’in Sure-i Fatiha ve Sure-i Bakara’nın ilk ayetlerini tahlil ederek, özellikle Kur’an’ın “Nazmındaki İ’cazı” yani lafızlarının ve cümlelerinin dizilişindeki harika nizamı ve belâgatı ispat etmektir.
Eserin muhtevası, büyüklüklerine ve ehemmiyetlerine göre şu ana bölümlere ayrılmaktadır:
1. Mukaddime (Giriş Bölümleri)
Bu bölüm, eserin yazılış gayesini ve usulünü belirler.
• Tenbih (Uyarı): Bu kısa bölümde, eserin Birinci Harb-i Umumî esnasında, cephede ve me’haz kitaplar olmaksızın telif edildiği belirtilir. Bu sebeple “gayet muhtasar ve îcazlı” (çok kısa ve özlü) bir tarzda , hususan zeki talebelerine bir ders olarak yazıldığı ifade edilir.
• İfade-i Meram (Maksadın İfadesi): Bu bölümde, Kur’an tefsirinin artık bir ferdin değil, ancak “Muhakkikîn-i Ülemadan yüksek bir heyetin” vazifesi olabileceği belirtilir. Müellif, bu eseri tam bir tefsir niyetiyle değil, o gelecekteki yüksek heyete bir “örnek” ve “me’haz” (kaynak) olması maksadıyla hazırladığını ifade eder.
• Kur’an’ın Tarifi: Bu, eserin en yoğun bölümlerinden biridir. Kur’an’ı, “şu Kitab-ı Kebir-i Kainatın bir Tercüme-i Ezeliyesi” , “Alem-i Gaybın Lisanı” , “nev-i beşerin Hikmet-i Hakikiyesi” ve “hem bir Kitab-ı Şeriat, hem bir Kitab-ı Dua, hem bir Kitab-ı Hikmet…” gibi onlarca vasıfla tarif eden çok şümullü bir bölümdür.
2. Sure-i Fatiha Tefsiri
Eserin ilk ana tefsir bölümü burasıdır.
• Kur’an’ın Dört Esas Maksadı: Tefsire başlamadan önce Kur’an’ın dört temel unsurunun Tevhid, Nübüvvet, Haşir ve Adalet ile İbadet olduğu belirtilir.
• Ayetlerin Tahlili: Besmele’den başlayarak Fatiha Suresi’ndeki her bir kelime ve cümlenin (Besmele, Elhamdülillah, Rabbilâlemin, Sırat-ı Müstakim vb.) belâgat incelikleri ve bu dört esas maksada nasıl işaret ettikleri izah edilir.
• Sırat-ı Müstakim’in Mahiyeti: Bu bölümde “Sırat-ı Müstakim” , insanın üç temel kuvveti olan kuvve-i şeheviye, kuvve-i gazabiye ve kuvve-i akliye’nin ifrat (aşırılık) ve tefrit (eksiklik) arasında kalan “Vasat” mertebesi olarak tarif edilir. Bu vasat mertebelerin ise sırasıyla İffet, Şecaat ve Hikmet olduğu belirtilir.
3. Sure-i Bakara’nın İlk Ayetlerinin Tefsiri
Bu bölüm, eserin en hacimli ve en mühim kısmıdır. Sure-i Bakara’nın ilk 33 ayetini kapsar ve Kur’an’ın temel akidelerini (inanç esaslarını) bu ayetler üzerinden ispat eder.
• Huruf-u Mukattaa (الم): “Elif-Lâm-Mîm” harflerinin tefsirine geniş yer ayrılır. Bu harflerin, Kur’an’ın İ’cazı’nın (mucizeliğinin) bir delili olduğu “Dört Mebhas” (Dört Konu) altında incelenir. Bu harflerin, muarızlara “İşte meydan! Sizin de kullandığınız bu harflerden bir mislini getirin” diye meydan okuyan “İlahî bir Şifre” olduğu belirtilir.
• ذَلِكَ الْكِتَابُ… (Ayet 2): Bu ayetteki her bir kelimenin (işaret ismi, harf-i tarif, nefy edatı) Kur’an’ın azametini ve Kemale delaletini nasıl gösterdiği izah edilir .
• الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ… (Ayet 3-4): Müttakilerin sıfatları olan Gayba İman, Namaz ve İnfak (Sadaka/Zekat) konuları işlenir.
• İman-ı Bilgayb: İman, “Şems-i Ezelî’den Vicdan-ı Beşere İhsan edilen bir Nur” olarak tarif edilir.
• Sadaka ve Zekat: Namaz “Dinin direği” , Zekat ise “İslâmın kantarası (köprüsü)” olarak tanımlanır. Bu bölümde, heyet-i içtimaiyedeki (toplumsal yapıdaki) ihtilallerin iki sebepten doğduğu belirtilir: “Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün bana ne” ve “Sen zahmetler içinde boğul ki, ben Nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim”. Bu iki hastalığın ilacının sırasıyla Zekat ve Riba’nın (Faizin) hürmeti (yasaklanması) olduğu vurgulanır.
• وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ (Ayet 4): Ahirete iman konusu.
• Delail-i Haşir (Haşrin Delilleri): Bu, bölümün en geniş bahislerinden biridir. Haşrin (yeniden dirilişin) vuku bulacağına dair “on bürhan” (on delil) aklî olarak ispat edilir. Bu deliller Kâinattaki Nizam , Hikmet , abesiyetin (gayesizliğin) olmaması , israfın yokluğu , tabiatta görülen tekrar eden kıyametler (mevsimler gibi) , insanın sonsuz istidadı ve Allah’ın Rahmeti gibi esaslara dayanır.
• إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا… (Ayet 6-7):
• Mahiyet-i Küfür (Küfrün Mahiyeti): Küfrün, bilmemekten kaynaklanan cehil ve bildiği halde inkâr etmek (inad) olarak ikiye ayrıldığı belirtilir.
• Mühürlenen Kalbler: Bu ayet vesilesiyle Kelâm ilminin en mühim bahislerinden olan Cebir ve İhtiyar (Kader ve irade) meselesi derinlemesine tahlil edilir. Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat’ın vasat yolu , Ehl-i İtizal’in ve Ehl-i Cebr’in ifrat ve tefritleri izah edilir. İnsanın “cüz’-i ihtiyarî” sahibi olduğu ve “İlm-i Ezelînin malûma tâbi” olduğu, yani Allah’ın ezelî ilminin insanın iradesini ortadan kaldırmadığı açıklanır.
• يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا… (Ayet 21-22):
• İbadetin Hakikatı: İmanın akidelerini kuvvetlendiren ve meleke haline getirenin ibadet olduğu belirtilir. İbadetin hem “dünya Saadetine” (toplumsal nizamı sağlayarak) hem de “şahsî Kemalâta” (ruhun istidadlarını inkişaf ettirerek) vesile olduğu anlatılır.
• Tevhidin İsbatı: Bu ayetlerdeki Arz’ın “döşek” (firaş), Semanın “bina” (dam) kılınması delil gösterilerek, “Delil-ül İnaye” (Gaye ve Nizam delili) ve “Delil-i İhtiraî” (Yaratılış delili) ile Tevhid ispat edilir. Bu bölümde Tabiatçılık (Natüralizm) fikri tenkit edilir; tabiatın “tâbi’ (fail)” değil, “matbaa (basım yeri)” ve “İlahî bir Şeriat-ı Fıtriye” (ilahi bir yaratılış kanunu) olduğu vurgulanır.
• وَإِنْ كُنْتُمْ فِي رَيْبٍ… (Ayet 23-24):
• Nübüvvetin Tahkiki ve İ’caz-ı Kur’an: Eserin zirve noktasıdır. Bu ayetler (Kur’an’ın bir benzerini getirme meydan okuması) vesilesiyle Hz. Muhammed’in (A.S.M.) nübüvveti ispat edilir. İspat, “Altı Mes’ele” içinde yapılır. Deliller arasında O’nun (A.S.M.) yüksek ahlâkı , Ümmî (okuma yazma bilmez) olduğu halde geçmiş peygamberlerin ahvalini doğru bilmesi , vahşi bedevîleri kısa zamanda terbiye edip medenîleştirmesi ve Şeriatının mükemmelliği sayılır. En büyük delil ise İ’caz-ı Kur’an’dır. Arapların bu meydan okumaya “kalem” ile değil, en tehlikeli yol olan “seyf ve harb” (kılıç ve savaş) ile mukabele etmek zorunda kalmaları, Kur’an’ın bir benzerini yapmaktan âciz kaldıklarını ispat eder.
• وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا… (Ayet 25):
• Kıyamet ve Âhiret (Cennet Bahsi): Haşir bahsinin devamı olarak, bu ayet üzerinden Saadet-i Ebediye’nin müjdesi verilir. Cennet hayatının esasları olan “mesken, ekl (yemek), nikâh” ve en mühim unsur olan “hulûd” (ebedîlik) izah edilir.
• إِنَّ اللَّهَ لَا يَسْتَحْيِي… (Ayet 26-27):
• Nüket-i İ’caziye (İ’caz Nükteleri): Kur’an’ın “sivrisinek” (baud) gibi hakir ve küçük şeylerle misal getirmesini tenkit edenlere cevap verilir. Bunun bir kusur değil, aksine belâgatın gereği olduğu ; zira san’at noktasında sivrisineğin yaratılışının filden aşağı kalmadığı ve maksadın hakikati avamın fehmine yakınlaştırmak olduğu belirtilir.
• كَيْفَ تَكْفُرُونَ… (Ayet 28):
• İhya-yı Ervah (Ruhların Diriltilmesi): Haşre dair bir başka delildir. İnsanın yaratılış silsilesindeki “beş düğümü” (beş mertebeyi) sayar: 1. Mevt (Âlem-i Zerrat’taki cansız hal) , 2. İhya (Dünyevî hayatın verilmesi) , 3. İmate (Ölüm) , 4. İkinci İhya (Berzah ve Haşir hayatı) , 5. Rücu’ (Allah’a dönüş).
• هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُمْ… (Ayet 29):
• Seb’-a Semavat (Yedi Sema): Arz’ın insan için yaratıldığı ve yedi semanın (Seb’-a Semavat) mahiyeti üzerine bir bahistir. Eski felsefenin ve yeni hikmetin (bilimin) nazariyelerini Şeriatın bakışıyla telif etmeye (uzlaştırmaya) çalışır.
• وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ… (Ayet 30-33):
• Sırr-ı Hilafet-i İnsaniye (İnsanın Halifeliğinin Sırrı): Eserin son tefsir bahsidir. Allah Teâlâ ile Melaike arasındaki Hz. Âdem’in (a.s) “Halife” kılınması hakkındaki muhavereyi (konuşmayı) tahlil eder.
• Melaikenin “fesad yapacak birini mi yaratacaksın?” sözünün bir itiraz değil, “istifsar” (hikmetini sorma) olduğu belirtilir.
• İnsanın Melaikeye olan rüçhaniyetinin (üstünlüğünün) sırrının “Talim-i Esma” (İsimlerin Öğretilmesi) olduğu vurgulanır. Bu “Esma”, insanın bütün ilimlere, fenlere ve san’atlara ait “istidad-ı câmi” (kapsamlı potansiyel) sahibi olması demektir. Bu bölüm, peygamber mucizelerinin (Hz. Davud’un demiri yumuşatması, Hz. Süleyman’ın havada uçması, Hz. İsa’nın tıbbı gibi) beşerin gelecekte ulaşacağı maddî terakkiyata ve icadlara (teknolojiye) birer “örnek” ve “me’haz” (kaynak) olduğuna işaretle son bulur.
4. Zeyl (Ek Bölümler)
Eserin sonuna, Risale-i Nur’un umumî muhtevasıyla ilgili iki metin eklenmiştir:
• Ecnebi Feylesofların Şehadetleri: Prens Bismarck , Dr. Maurice , Carlyle , Edward Gibbon , Sedio ve daha birçok Batılı mütefekkirin Kur’an ve İslamiyet’in hakkaniyeti ve yüksekliği hakkındaki şehadetlerini ve ikrarlarını derleyen bir bölümdür.
• Mehmed Kayalar’ın Müdafaası: Bir Risale-i Nur talebesinin mahkemede yaptığı bir müdafaadır. Bu metin, Risale-i Nur’un (ve hususan Asâ-yı Musa risalesinin ) siyasi bir faaliyet olmadığını, aksine Kur’an’ın “Hakaik-i İmaniyesini” ispat eden bir tefsir olduğunu ve memleketin “asayişinin manevî muhafızı” hükmünde olduğunu savunur.
Eser, Müellifin naşirlere ve talebelere duası ile hitam bulur (sona erer).

Eserde üç mühim bahis :

1. Delail-i Haşir (Haşrin Delilleri)
Bu bahis, eserde Sure-i Bakara’nın 4. ayetinde geçen “وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ” (Onlar Ahirete de yakînen inanırlar) cümlesinin tefsiri yapılırken ele alınır. Müellif, Haşrin (öldükten sonra yeniden dirilmenin) vuku bulacağına dair aklî delilleri “on bürhan” (on delil) halinde hülâsa eder.
Bu delillerin temel mantığı şudur: Eğer Haşir ve Saadet-i Ebediye (sonsuz mutluluk) olmazsa, bu kâinattaki bütün mükemmel nizam, hikmet ve rahmet; abesiyete (gayesizliğe), israfa ve manasızlığa inkılab eder.
Eserde zikredilen delillerden bazıları şunlardır:
• Nizam ve Hikmet Delili: Kâinatta akılları hayrette bırakan en mükemmel bir nizam ve her şeyde tam bir hikmet hükümfermadır. Eğer bu nizamın neticesi ebedî bir saadet olmazsa, bütün bu nizam aldatıcı bir suretten ibaret kalır.
• Adem-i İsraf (İsrafın Olmaması) Delili: Fıtratta israf yoktur. Ruha nisbeten ehemmiyetsiz olan cesedde bile hiçbir israf görülmezken , insana verilen “Cevher-i Ruh”, gayr-ı mütenahî (sonsuz) istidadlar , emeller ve efkâr gibi en kıymetli cevherlerin, kısacık bir hayattan sonra ebedî olarak toprağa gömülüp israf olması düşünülemez .
• Rahmet Delili: Kâinatta güneş gibi parlayan Rahmet ve Şefkat-i İlahiye , ancak Saadet-i Ebediye ile “Rahmet” olabilir. Zira ebedî ayrılık (firak-ı ebedî) düşüncesi, en büyük nimetleri ve şefkatleri dahi en büyük elemlere ve musibetlere çevirir. Rahmet, bu ebedî firaka müsaade etmez.
• Neş’e-i Ulâ (İlk Yaratılış) Delili: İnsanın ilk yaratılışı (Neş’e-i Ulâ), ikinci yaratılışa (Neş’e-i Uhra) en kat’î delildir . Bir nutfeden (sperm) alakaya, mudgaya (et parçası), sonra kemik ve ete, nihayet tam bir insan suretine intikal ettiren Kudret , o insanı ikinci defa yaratmaktan âciz değildir. Eser, bunun “daha kolay” olduğunu bir fırka askerin ilk teşekkülünden sonra dağılıp tekrar toplanmasının daha kolay olması misaliyle izah eder .
• Adalet-i İlahiye Delili: Bu dünyada zalimler (gaddar, fâcir) rahat içinde yaşarken, masumlar ve mazlumlar zahmetler içinde can vermektedir . Bu vaziyet, tam bir adaletin tecelli etmediğini gösterir. Halbuki Adalet-i İlahiye zulümden münezzehtir. Öyle ise, adaletin tam tecelli edeceği bir “Mahkeme-i Kübra”ya ve Haşre lüzum vardır ki; biri mükafatını, diğeri cezasını görsün .
Diğer deliller ise kâinattaki küçük kıyametlerin (geceden sonra sabah, kıştan sonra bahar gibi) tekrarı , insanın sonsuz emelleri , bütün Enbiya ve Evliyanın icmaı ve Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın ihbarıdır.
2. Tevhidin İsbatı (Tevhidin Delilleri)
Bu bahis, Sure-i Bakara’nın 21-22. ayetleri olan “يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ…” (Ey insanlar! Rabbinize ibadet ediniz…) ayetlerinin tefsirinde zikredilir. Ayetler, ibadetin illetini (sebebini) ve Mabud’un Vücud ve Vahdetini (varlığını ve birliğini) ispat eden delilleri beyan eder .
Müellif, Sâni’in (Sanatçının, Yaratıcının) varlık ve birliğine dair üç temel delil üzerinde durur:
• Delil-ül İnaye (Gaye ve Nizam Delili): Bu delil, kâinattaki mükemmel nizamdan yola çıkar . Kâinatın bütününde ve her bir parçasında (mesela gözle görünmeyen bir mikropta ) maslahatların, hikmetlerin ve faidelerin gözetildiği bir nizam vardır. Bu nizam, elbette bir Nâzım’ın Vücuduna (varlığına), Kasd ve Hikmetine delalet eder; kör tesadüfü nefyeder (reddeder).
• Delil-i İhtiraî (Yaratılış ve İcat Delili): Bu delil, varlıkların “yoktan ve hiçten icat edilmesine” (ihtira) dayanır. Her bir nevi (tür), mesela insan veya hayvan silsilelerinin bir “evvel-babası” (ilk atası) vardır. Teselsül (sonsuz zincirleme) bâtıl olduğuna göre, bu ilk ataların vasıtasız olarak Kudret-i İlahiyeden vücuda gelmesi zarurîdir. Şuursuz, camid (cansız) olan “esbab-ı tabiiyenin” (tabiat sebeplerinin) akılları hayrette bırakan bu icatlara kabiliyeti yoktur .
• Delil-i İmkânî (Mümkinat Delili): Kâinattaki her bir zerre, gerek zatında, gerek sıfatında, gerekse vücudunda “gayr-ı mütenahî imkânlar” (sonsuz ihtimaller) içindeyken , birdenbire bu sonsuz yollardan “muayyen bir yola” sülûk eder, muayyen bir vaziyete girer ve bir hikmet için muntazam hareket eder . Bir zerreyi bu sonsuz ihtimaller arasından seçip bir maksada yönlendirmek, ancak bir Sâni’in (Yaratıcının) Kasd ve Hikmetiyle olabilir.
Bu bölümde ayrıca, “Tabiat Risalesi” olarak da bilinen bahiste, tabiatçılık (Natüralizm) fikri tenkit edilir. Tabiatın “tâbi’ (fail, yaratıcı)” değil, bir “matbaa” (basım yeri) olduğu ; bir “kuvvet” değil, bir “kanun” olduğu ; ve hakikatinin “Adetullah” veya “Şeriat-ı Fıtriye-i İlahiye” (Allah’ın yaratılıştaki âdeti, kanunu) olduğu ifade edilir.
3. Sırr-ı Hilafet-i İnsaniye (İnsanın Halifeliğinin Sırrı)
Bu mühim bahis, Sure-i Bakara’nın 30-33. ayetlerinin tefsiridir . Cenab-ı Hakk’ın Melaikeye “Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım” buyurması üzerine cereyan eden muhavereyi (karşılıklı konuşmayı) tahlil eder.
• Melaikenin Suali (İstifsar): Melaike, “Yeryüzünde fesad yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Müellif, bunun bir “itiraz” veya “inkâr” olmadığını, zira Melaikenin “ismet” (günahsızlık) sıfatına sahip olduğunu belirtir. Bu sual, “sebebi mahfî (gizli)” olan bu işin hikmetini anlamak için bir “taaccüb ve istifsar”dır (hayretle hikmetini sormaktır) .
• Cenab-ı Hakk’ın Cevabı (İcmalî ve Tafsilî): Allah’ın ilk cevabı, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” şeklinde “icmalî” (özet) bir cevaptır. Bu cevap, “beşerin o şürur ve fesadları, onda vedîa bırakılan Sırra mukabele edemez, affolur” manasına gelir.
• Talim-i Esma (Üstünlüğün Sebebi): “Tafsilî” (detaylı) cevap ve insanın Melaikeye tercih edilmesinin illeti (sebebi) ise **”Talim-i Esma”**dır (İsimlerin Öğretilmesi). Eser, bunu şöyle izah eder:
• İnsan, “bütün Kemalâtın mebadisini (başlangıçlarını) tazammun eden âlî bir fıtratla” yaratılmıştır.
• Bütün yüceliklerin “tohumlarına mezraa (tarla) olarak yüksek bir istidad” ile halkedilmiştir.
• Mevcudatı ihata eden “ulvî bir Vicdan ve ihatalı on duygu” ile teçhiz edilmiştir.
• İşte bu “istidad-ı câmi” (her şeyi kapsayan potansiyel) sayesinde insan, bütün ilimleri, fenleri ve mevcudatın hakikatlerini öğrenmeye kabiliyetli kılınmıştır . Melaike ise, saf ve yüksektir ancak istidadları mahduddur (sınırlıdır); insan ise bir “nüsha-i câmia” (kapsamlı bir nüsha) olarak yaratılmıştır. İnsanın üstünlüğünün sırrı bu kapsamlı fıtratıdır.
• Mucizeler ve Beşerî Terakkiyat (Teknoloji): Bu bahsin sonunda çok mühim bir noktaya işaret edilir: Peygamberlere (Enbiya) verilen mucizeler, sadece Nübüvvetlerini ispat etmek için değildir . Aynı zamanda, “terakkiyat-ı maddiye (maddî ilerlemeler) için lâzım olan örnekleri nev’-i beşere göstermek” ve onları “o Mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmek için teşvik” etmektir .
• Hz. Âdem’in (A.S.) Talim-i Esma’sı: Bütün ilim ve fünunun (fenlerin) kaynağıdır.
• Hz. Davud’un (A.S.) Demiri Yumuşatması: Demircilik ve metalurji san’atına işarettir.
• Hz. Süleyman’ın (A.S.) Havada Seyahati: Tayyare (uçak) gibi icatlara işarettir.
• Hz. Musa’nın (A.S.) Asâsı: Santrafüj (sondaj) âletleri gibi, kurak yerlerden su çıkarma teknolojisine işarettir.
• Hz. İsa’nın (A.S.) Tıbbî Mucizeleri: Beşerin ulaşacağı terakkiyat-ı tıbbiyeye işarettir.
Hülâsa, bu üç bahis, eserin temelini oluşturan Haşir, Tevhid ve Nübüvvet (ve İnsanın Mahiyeti) konularını aklî deliller ve Kur’anî işaretler üzerinden izah etmektedir.