Tefekkür yolculuğumuzda; Semâvâtın o ihtişamlı yüksekliği.
Tefekkür yolculuğumuzda; Semâvâtın o ihtişamlı yüksekliği.
Gözümüzü yukarı kaldırdığımızda gördüğümüz o parıltılı noktalar, aslında her biri dünyamızdan binlerce kat büyük olan ateş toplarıdır. Akıl, o koca kütlelerin boşlukta nasıl durduğunu düşünürken hayretinden donakalır. Risale-i Nur, yıldızları ve galaksileri; bu kâinat sarayının tezyinatı (süsleri), lambaları ve ilahi kudretin haşmetli şahitleri olarak tasvir eder.
1. Kur’an-ı Kerim’de Semâvât: Direksiz Duran Tavan
Cenab-ı Hak, o muazzam kütlelerin görünür bir direk olmaksızın nasıl durdurulduğunu nazara verir.
Ra’d Suresi 2. Ayet-i Kerime şöyledir:
> “Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.” (Ra’d, 13/2)
>
2. Bilimsel Nazarla: Cazibe (Kütle Çekim) ve Hız
Modern astronomi ilmi, gök cisimlerinin bu nizamını “Kütle Çekim Kanunu” (Cazibe-i Umumiye) ve “Merkezkaç Kuvveti” ile açıklar.
* Hassas Terazi: Eğer çekim kuvveti (Cazibe) bir parça fazla olsa, yıldızlar birbirine çarpıp kıyameti koparırdı. Eğer merkezkaç kuvveti (dönme hızı) bir parça fazla olsa, hepsi uzaya savrulup dağılırdı.
* Sessiz Sürat: Dünya, saatte yaklaşık 108.000 km hızla dönerken, Güneş sistemi de bütün ailesiyle birlikte galaksi içinde saniyede 220 km hızla yol alır. Bu dehşetli hıza rağmen, ne bir gürültü duyarız ne de sarsıntı hissederiz. Sanki bir beşik gibi sükûnetle gezdiriliyoruz.
3. Risale-i Nur Nazarı: “Kayyum” İsminin Tecellisi
Risale-i Nur, fen bilimlerinin “Çekim Kuvveti” dediği kanunun arkasındaki hakikatin, Cenab-ı Hakk’ın “Kayyum” (Her şeyi varlıkta tutan) isminin bir tecellisi olduğunu isbat eder. “Kanun” dediğimiz şey, tek başına bir güç değildir; Kudretin icraatına verdiği bir isimdir.
Eğer Allah, “Kayyumiyet” tecellisini bir an çekse, o milyarlarca yıldız, tesbih taneleri gibi dağılır ve kâinat yokluğa yuvarlanır.
4. Risale-i Nur’dan İktibas: Yıldızların Konuşması
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Otuz İkinci Söz’de, gökyüzünü bir şehre ve yıldızları da o şehrin elektrik lambalarına benzetir. Sonra o yıldızların lisan-ı haliyle (hal diliyle) insana verdiği dersi şöyle tasvir eder:
> “yıldızlar namına bir yıldız der ki: “Ne kadar sersem, akılsız ve ahmak ve gözsüzsün ki bizim yüzümüzdeki sikke-i vahdeti ve turra-i ehadiyeti görmüyorsun, anlamıyorsun. Ve bizim nizamat-ı âliyemizi ve kavanin-i ubudiyetimizi bilmiyorsun. Bizi intizamsız zannediyorsun. Bizler öyle bir zatın sanatıyız ve hizmetkârlarıyız ki bizim denizimiz olan semavatı ve şeceremiz olan kâinatı ve mesiregâhımız olan nihayetsiz feza-yı âlemi kabza-i tasarrufunda tutan bir Vâhid-i Ehad’dir. Bizler donanma elektrik lambaları gibi onun kemal-i rububiyetini gösteren nurani şahitleriz ve saltanat-ı rububiyetini ilan eden ışıklı bürhanlarız. Her bir taifemiz onun daire-i saltanatında ulvi, süflî, dünyevî, berzahî, uhrevî menzillerde haşmet-i saltanatını gösteren ve ziya veren nurani hizmetkârlarız.
…….”Sinek kanadından tut tâ semavat kandillerine kadar, bir sinek kanadı kadar şerike yer yoktur ki parmak karıştırsın.” diye ilan ederler. ”
> (Sözler, Otuz İkinci Söz, Birinci Mevkif.)
>
5. Tefekkürün Özü: Dehşetten Ünsiyete (Dostluğa)
Normalde insan, bu sonsuz boşluk ve devasa ateş topları karşısında korkmalı ve ürkmelidir. Ancak iman gözlüğüyle bakıldığında; o yıldızlar korkunç birer canavar değil, Rahman olan Rabbimizin sarayını süsleyen munis (dost) birer lamba olur. “Rabbimin mülkü ne kadar geniştir” diyerek insan ferahlar.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
16/11/2025