Tefekkür yolculuğumuzda; Kalb ve Vicdan

Tefekkür yolculuğumuzda; Kalb ve Vicdan

Cismaniyetin pencereleri olan göz ve hafızadan süzülüp, şimdi insanın mahiyetinin en derin, en derûnî merkezine; “Kalb” ve “Vicdan” mekanizmasına iniyoruz.
Risale-i Nur’da ısrarla vurgulandığı üzere; insan sadece et ve kemikten ibaret bir cisim değildir. Onun hayatını idare eden, imanın ve küfrün, sevginin ve nefretin merkezi olan manevi bir kalbi ve yalan söylemeyen bir vicdanı vardır.

1. Kalb: Âyine-i Samed (Samed Olan Allah’ın Aynası)

Manevi literatürümüzde ve Risale-i Nur’da “kalb”, göğüs kafesindeki et parçası değil; “Lâtife-i Rabbaniye” denilen, hislerin ve inancın merkezidir.
* Ayet-i Kerime:
Cenab-ı Hak, kalbin gıdasının ve huzurunun ancak kendi zikriyle mümkün olduğunu şöyle beyan eder :
> “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 13/28)
>
* Tefekkürî Nazar:
İnsanın kalbi, kâinata sığmayacak kadar geniş arzulara sahiptir. Ebedi yaşamak ister, sonsuz aşkı arar, her şeye sahip olmak ister. Halbuki dünya fanidir, sınırlıdır.
İşte bu “sınırsız istemek” ve “sınırlı dünyada bulamamak” çelişkisi isbat eder ki; bu kalb, fani dünya için değil, Baki bir Zat için yaratılmıştır. Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati, “Kalb, âyine-i Samed’dir” (Hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ın aynasıdır) sözüyle özetler.

2. Vicdan: Fıtrat-ı Zîşuur (Şuurlu Yaratılış)

Vicdan, insanın içindeki “manevi yasakçı” ve “doğruyu gösteren pusula”dır. Akıl bazen safsatalarla yanılabilir, nefis yalan söyleyebilir; fakat vicdan, fıtratı gereği yalan söylemez.
* Vicdanın Dört Unsuru: Risale-i Nur, vicdanın dört ana unsurdan oluştuğunu ve bunların dört ayrı gayeye baktığını ifade eder:
* İrade: İbadetullaha bakar.
* Zihin: Marifetullaha (Allah’ı tanımaya) bakar.
* His: Muhabbetullaha (Allah sevgisine) bakar.
* Lâtife-i Rabbaniye: Müşahedetullaha (Allah’ı manen görmeye) bakar.
* Fıtrat Yalan Söylemez: Bir tohumun “Ben sümbül olacağım” demesi yalandan uzak olduğu gibi, vicdanın da bir Yaratıcı’ya olan ihtiyacı haykırması gerçektir. Bir ateist bile, çok çaresiz kaldığında gayr-i ihtiyari içinden bir “Medet!” hissi duyar. İşte o ses, vicdanın sesidir.

3. Risale-i Nur’dan İktibas: Vicdanın Şehadeti
Bediüzzaman Hazretleri, Mesnevi-i Nuriye adlı eserinde, aklın yolu şaşırsa bile vicdanın Allah’ı unutmayacağını şöyle tasvir eder:
> “Âlem-i gayb ve şehadetin nokta-i iltisakı ve berzahı ve iki alemden birbirine gelen seyyaratın mültekası, vicdan denilen fıtrat-ı zişuurdur. Evet, fıtrat ve vicdan akla bir penceredir; tevhidin şuasını neşrederler.”
> …
> Fıtrat yalan söylemez. Mesela, bir çekirdekteki meyelan-ı nümüv der ki: “Sümbülleneceğim, meyve vereceğim.” Doğru söyler. Mesela, yumurtada bir meyelan-ı hayat var, der: “Piliç olacağım.” Biiznillah olur. Doğru söyler. Mesela, bir avuç su, incimad ile meyelan-ı inbisatı der: “Fazla yer tutacağım.” Metin demir onu yalan çıkaramaz. Sözünün doğruluğu demiri parçalar.

İşte şu meyelanlar, irade-i İlahiyeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir. “(Mesnevi-i Nuriye, Nokta)
> Aynen öyle de: İnsanın mahiyetindeki o şiddetli hiss-i beka (ebediyet arzusu) ve o şedid muhabbet-i vücud ve o büyük iştiyak-ı hayat ve o hadsiz acz ve o nihayetsiz fakr; fıtraten ve bilbedahe Bâki bir Zât-ı Hayy-ı Kayyum’un ve bir Vâcibü’l-Vücud’un varlığına ve bekasına delalet eder, bakar.
> Hatta aklın, şuurun, sözünü anlamadığı veya inanmadığı bir zamanda; o vicdan, o fıtrat, onu yalanlar, şehadetini gösterir.
>
4. İki Mühim Nokta: İstinad ve İstimdad

Vicdanın derinliğinde iki mühim “nokta” vardır:
* Nokta-i İstinad (Dayanak Noktası): İnsan sonsuz acizdir, düşmanları ve belaları çoktur. Vicdan, dayanacak bir Kudret-i Mutlaka arar. “Allah” der, O’na dayanır.
* Nokta-i İstimdad (Yardım İsteme Noktası): İnsanın ihtiyaçları sonsuzdur, fakirdir. Vicdan, ihtiyaçlarını verecek bir Rahmet-i Vâsia arar. “Medet” der, O’ndan ister.
Bu iki nokta, vicdanı daima Kâbe-i Hakikat olan Allah’a çevirir. Namazdaki kıyam ve secde de bu iki noktanın bedeni ifadesidir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
16/11/2025