Tefekkür yolculuğumuzda; İnsan

Tefekkür yolculuğumuzda; İnsan

Hayvanat âlemindeki o ibretli levhalardan sonra, şimdi kâinatın özü, meyvesi ve en mükemmel sanatı olan İnsana; yani kendi enfüsî dünyamıza dönelim.
Kur’an-ı Kerim’in “Ahsen-i Takvim” (en güzel kıvam ve suret) olarak tavsif ettiği insan vücudu, âdeta küçültülmüş bir kâinattır. Bu muazzam sarayın iki mühim penceresine; “Göz” ve “Hafıza” hakikatine Risale-i Nur’un dürbünüyle bakalım.

1. Göz: Ruhun Penceresi

Biyolojik olarak göz, ışığı algılayan bir organ gibi görünse de, hakikatte o, ruhun bu âlemi seyrettiği bir penceredir.
* Ayet-i Kerime:
Cenab-ı Hak, bu nimetin şükrünü ve mesuliyetini şöyle hatırlatır (Meali):
> “O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Mü’minûn, 23/78)
>
* Bilimsel ve Tefekkürî Nazar:
En gelişmiş kameralar dahi, insan gözünün “odaklanma hızı”na ve “renk algısı”na ulaşamaz. Göz, saniyeler içinde milyarlarca ışık fotonunu alır, beyne iletir ve ruh orada “görüntü” denilen manayı süzer.
Gözdeki mercek, ışığı kırar ama manayı kırmaz. Sâni-i Hakîm, göze öyle bir yapı vermiştir ki, insan o küçük et parçasıyla koca güneşi, yıldızları ve dağları içine alır.
* Risale-i Nur’dan İktibas: Göz Kime Satılmalı?
Bediüzzaman Hazretleri, Altıncı Söz’de gözün mahiyetini ve nasıl kullanılması gerektiğini şaheser bir tasvir ile anlatır. Eğer göz, nefis hesabına çalışırsa basit bir şehvet aleti olur; Allah hesabına çalışırsa kâinatın rahmet çiçeklerini seyreden bir arı olur.
> “Meselâ: Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.
> Eğer Cenab-ı Hakk’a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırsan; geçici, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad (vasıta) derekesinde bir hizmetkâr olur.
> Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîr’ine satsan ve O’nun namına ve izni dairesinde çalıştırsan; o zaman şu göz, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir mütalâacısı ve şu âlemdeki mu’cizat-ı san’at-ı Rabbaniyenin bir seyircisi ve şu Küre-i Arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübarek bir arısı derecesine çıkar.”
> (Sözler, Altıncı Söz, s. 28)
>
2. Hafıza: Hardal Tanesindeki Kütüphane
İnsan vücudunun en hayret verici faaliyetlerinden biri de hafızadır. Mercimek tanesi kadar bir et parçasında (hafıza merkezi), insanın bütün hayat serüveni, öğrendiği diller, yüzler, sesler ve bilgiler saklanır.
* Ayet-i Kerime:
> “…Hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kâf, 50/18.Meali)
> Hafıza, bu yazılma işleminin insanın kendi vücudundaki maddi delilidir.
>
* Risale-i Nur Nazarı: Ahiretin Tapu Senedi

Risale-i Nur, hafızayı sadece bir “bilgi deposu” olarak görmez; onu Haşir (diriliş) ve Hesap gününün en büyük isbatı sayar.
Nasıl ki bir ağacın bütün programı küçücük çekirdeğinde yazılıdır; insanın bütün amelleri de hafızasında ve “Levh-i Mahfuz”un küçük bir numunesi olan kuvve-i hafızasında kaydedilir. Bu kayıt, “Bir mahkeme var, bu kayıtlar orada gösterilecek” diye haykırır.
* Risale-i Nur’dan İktibas: Hafîz İsminin Tecellisi
Bediüzzaman Hazretleri, Haşir Risalesi’nde hafızanın bu yönünü şöyle isbat eder:
> “Evet, şu hafîziyetin bu surette tecellisinden anlaşılıyor ki şu mevcudatın Mâlik’i, mülkünde cereyan eden her şeyin inzibatına büyük bir ihtimamı var. Hem hâkimiyet vazifesinde nihayet derecede dikkat eder. Hem rububiyet-i saltanatında gayet ihtimamı gözetir. O derece ki en küçük bir hâdiseyi, en ufak bir hizmeti yazar, yazdırır. Mülkünde cereyan eden her şeyin suretini müteaddid şeylerde hıfzeder.

Şu hafîziyet işaret eder ki ehemmiyetli bir muhasebe-i a’mal defteri açılacak ve bilhassa mahiyetçe en büyük en mükerrem en müşerref bir mahluk olan insanın büyük olan amelleri, mühim olan fiilleri; mühim bir hesap ve mizana girecek, sahife-i amelleri neşredilecek.

Acaba hiç kabil midir ki insan, hilafet ve emanetle mükerrem olsun, rububiyetin külliyat-ı şuununa şahit olarak kesret dairelerinde, vahdaniyet-i İlahiyenin dellâllığını ilan etmekle, ekser mevcudatın tesbihat ve ibadetlerine müdahale edip zabitlik ve müşahitlik derecesine çıksın da sonra kabre gidip rahatla yatsın ve uyandırılmasın? Küçük büyük her amellerinden sual edilmesin? Mahşere gidip mahkeme-i kübrayı görmesin? Hayır ve aslâ! ”
> (Sözler, Onuncu Söz, Yedinci Hakikat)
>
3. Netice: Enfüsî Bir Ders
Göz penceresinden baktık, hafıza kütüphanesini karıştırdık. Gördük ki:
* Göz: Bize, “Bak ve İbret Al, Sâni’ini tanı” diyor.
* Hafıza: Bize, “Unutma, her şeyin kaydediliyor, hesap gününe hazırlan” diyor.
İnsan, bu cihazlarla donatıldığı için diğer canlılardan ayrılır ve “Emanet”i yüklenen bir halife olur.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
16/11/2025