ASAR-I BEDİİYYE

ASAR-I BEDİİYYE


Asar-ı Bediyye (veya “Asar-ı Envâr”) adlı bu hacimli kitap, Müellifi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 1926’da Barla’ya nefyedilmesinden evvelki, “Eski Said” devri olarak bilinen döneme ait risalelerini, nutuklarını ve makalelerini bir araya getiren bir mecmuadır.
Bu mecmuanın “Takdim” kısmında belirtildiği üzere, bu eserler müellifin ilk te’lif yıllarından itibaren yazdığı ve o dönemin siyasi ve içtimaî hadiselerine (Büyük inkılâblar, umumî harbler, çöküşler) karşı sunduğu ilmî ve manevî reçeteleri ihtiva etmektedir.
Kitabın genel muhtevasını, ihtiva ettiği başlıca risale ve bölümlere göre şu şekilde izah edebiliriz:

📜 Nokta Risalesi
Bu bölüm, Müellif’in “İfade-i Meram” başlığı altında belirttiği gibi, imanın altı rüknünden dördünü isbat etmeye odaklanır.
• Tevhid (Allah’ın Varlığı ve Birliği): Mârifetullahın (Allah’ı tanımanın) layühad (sonsuz) bürhanlarından (delillerinden) dört muazzam bürhanı izah eder:
• Birinci Bürhan: Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın risaleti ve İslâmiyeti.
• İkinci Bürhan: “Kitab-ı kebîr” (büyük kitap) ve “insan-ı ekber” (en büyük insan) olarak tasvir edilen kâinat.
• Üçüncü Bürhan: Kur’ân-ı Azîmüşşan.
• Dördüncü Bürhan: Akla bir pencere olan ve fıtrat-ı zîşuur (şuurlu yaratılış) olarak adlandırılan vicdan.
• Melâike ve Haşir: Bu iki iman rüknüne dair bir kısım delillere de işaret edilir. “Melâike Tasdiki” bölümü , maddenin asıl olmadığını , hayatın esas olduğunu ve semavatın da sâkinleri (melâikeler) olduğunu izah eder. “Haşir” bölümü ise, ahiretin varlığını dört esasla isbat eder: Muktazi mevcuttur (gerektirici sebep vardır), Fâil muktedirdir (yapanın gücü yeter), Mahall kabildir (yaratılacak olan buna müsaittir) ve Mâni’ yoktur (engel yoktur).
• Vahdetü’l-Vücud: Bu bahiste ayrıca “Vahdetü’l-Vücudu nasıl görüyorsun?” sualine cevap verilir; bunun tevhidde bir istiğrak (derinleşme) olduğu, ancak ehl-i fikir ile evliyanın vahdetü’l-vücud anlayışının birbirinin zıddı olduğu beş cihetle izah edilir.
🌟 Şuââtü Mârifet-in Nebîyy (Şuâât)
Bu risale, “Nokta Risalesi”nde birinci bürhan olarak işaret edilen Peygamber Efendimiz’in (A.S.M.) hakikatini ve O’nun Sâni’in (Sanatkâr Yaratıcı) varlığına ve birliğine nasıl en parlak delil olduğunu izah etmeye hasredilmiştir.
Muhtevası, Peygamber Efendimiz’in (A.S.M.) sıdkını (doğruluğunu) altı “Şua” (ışık hüzmesi) halinde tasvir eden altı ana delil üzerine kuruludur:
• Birinci Şua: Bütün enbiyanın (peygamberlerin) O’nun nübüvvetine olan şehadetleri ve beşaretleri.
• İkinci Şua: O’nun Zât-ı Nuranîsi; yani O’nda toplanan bütün ahlâk-ı âliyenin (yüce ahlâkın) O’nun sıdkına delil oluşu.
• Üçüncü Şua: Zaman-ı Mâzî; yani O’nun ümmîliğiyle beraber geçmiş peygamberlerin ahvallerini Kütüb-ü Sâlife’nin (önceki kitapların) ihtilaf noktalarını düzelterek haber vermesi.
• Dördüncü Şua: Asr-ı Saadet; yani O’nun irşadıyla bedevî bir kavmin kısa zamanda ahlâken ve medeniyetçe nasıl en yüksek seviyeye çıktığını gösteren inkılâb-ı azîm.
• Beşinci Şua: Zaman-ı Müstakbel; yani O’nun getirdiği Şeriatın (hukuk, ahlâk, siyaset, aile) asırlar geçtikçe tazelenen ve beşerin terakkisine rehberlik eden yapısı.
• Altıncı Şua: Başta Kur’ân-ı Mu’ciz olmak üzere, İnşikak-ı Kamer (Ay’ın yarılması) , Mi’rac , parmaklarından su akması ve ağacın konuşması gibi hissî mu’cizeleri.
🔑 Rumûz
Bu kısa risale, Müellif’in “âlem-i mânâda” karşılaştığı iki suale verdiği cevaplardan oluşur.
• Birinci Sual: “İ’câz-ı Kur’ân’ı îcâz ile (kısaca) beyan et!”.
• Cevap: Kur’ân’ın i’cazının (mu’cizeliğinin) “yedi menabi-i küllîden” (yedi küllî kaynaktan) geldiğini izah eder: 1) Lafzındaki fesahat ve nazmındaki cezalet , 2) Gaybdan haber vermesi , 3) Hârika câmiiyeti (çok mânâları, ilimleri ve ahkâmı içermesi) , 4) Her asra ve her tabakaya taze bir şekilde hitap etmesi , 5) İhbarat-ı sâdıkası , 6) Tesis ettiği Din-i İslâm , 7) Bu altı kaynağın imtizacından (birleşmesinden) doğan zevk-i i’câz.
• İkinci Sual: “Bürhanınıza şekk-i itiraz geldikçe; imanınız sarsılmaz mı?”.
• Cevap: İmanın tek bir bürhana (delile) yüklenmediğini; bilakis milyonlarca ehl-i hakikatin ittifakı , kâinatın bütün şehadetleri ve vicdandaki fıtrat gibi sarsılmaz kaynaklardan beslenen bir “hads” (sezgi/derin anlayış) üzerine bina edildiğini izah eder.
Risale ayrıca sa’y (emek) ile sermayenin mücadelesine ve bu ikisini barıştırmanın çaresinin “vücûb-u zekat” ve “hurmet-i riba” olduğuna işaret eder.
💰 İşârât
Bu risale, و مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ (Onlara rızık olarak verdiklerimizden infak ederler) âyetinin tefsiriyle başlar.
• Zekat ve Riba: Ayetteki يُنْفِقُونَ kelimesinin, يَتَصَدَّقُونَ (sadaka verirler) yerine kullanılmasının hikmetlerini ve sadakanın altı şartını izah eder. Zekatın “الزَّكَاةُ قَنْطَرَةُ الْإِسْ َلام” (Zekât İslâm’ın köprüsüdür) hadîsini şerh eder. Beşerin bütün fesadının aslı olan iki kelimeyi teşhis eder:
• “Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!” (Bunun devası zekattır) 5353.
• “İstirahatim için zahmet çek; sen çalış ben yiyeyim!” (Bunun devası hurmet-i ribadır) .
• Aşura (Ruhun Bekası): عَاشُورَا başlığı altında, “Ölsen yine sen misin? Bedenin inhilali (dağılması) ruhun şahsiyetine tesir etmez mi?” sualine cevap verir. Müellif, “Ben” dediği hakikatin, her sene beden libasını değiştirmesine ve müselsel kıyametler geçirmesine rağmen daima bâki kaldığını izah eder.

🌅 Tulûât
Bu risale, “telepati nev’inden” meçhul bir şahsın sorduğu muhtelif suallere verilen cevapları (Tulûât – Doğuşlar) ihtiva eder.
• Muhtevası: Âlem-i İslâm üleması arasındaki ihtilafların sebepleri; Hristiyanlığın gelecekte ya sönüp (intıfa) ya da İslâmiyetin hakikatlerini kabul ederek (ıstıfa) silâh bırakacağı; “cerbeze”nin (mugalata, demagoji) mahiyeti; Anadolu’daki Millî Mücadele aleyhine İstanbul’da verilen fetvanın neden kaza hükmünde olup şer’an yanlış olduğu; İngiliz (İ.G.Z.) siyasetinin neden fitnekârlık ve ihtilaftan istifade üzerine kurulu olduğu ; ve İslâm âlemindeki ihtilafın çaresinin, üzerinde ittifak edilen ulvî maksatlara (Allahımız bir, Peygamberimiz bir, Kur’ânımız bir) odaklanmak olduğu gibi konuları işler.

👣 Hutuvât-ı Sitte
1920’de İstanbul’un İngiliz işgali sırasında yazılan bu risale, “insan suretindeki şeytanın vekili” (el-hannas) olarak tasvir edilen işgalci İngiliz siyasetinin, Âlem-i İslâm’ı ifsad etmek için attığı “altı adım” (hutuvat) ve propagandaya karşı altı reddiyedir.
Risale, İngilizlerin şu altı vesvesesini çürütür:
• “Musibete müstehaksınız, kaderinize razı olun”.
• “Bize de dost olun”.
• “Eski idarecileriniz fenaydı, biz daha iyiyiz”.
• “Anadolu’dakilerin niyeti din değildir”.
• “Hilâfetin iradesi bizimle beraberdir”.
• “Mukavemetiniz beyhudedir”.
💡 Sünûhât
Bu risale, “Rü’yada Bir Hitabe” bölümüyle öne çıkan, Müellif’in çeşitli içtimaî ve imanî konulardaki “sünûhat”ını (kalbe doğan fikirleri) içerir.
• Rü’yada Bir Hitabe: Müellif, manevî bir mecliste İslâm’ın istikbaline dair suallere cevap verir. Batı medeniyetinin (medeniyet-i habise) beş menfî esas (kuvvet, menfaat, cidal, unsuriyet, heva) üzerine kurulduğunu; Kur’ân’ın medeniyetinin ise beş müsbet esas (hak, fazilet, teavün, rabıta-i dinî, hüda) üzerine kurulacağını müjdeler.
• Diğer Konular: Kur’ân’ın hâkimiyet-i mutlakası , meşveretin zarureti , İslâm âleminin uyanışı , siyasetin dine hizmetkâr olması ve musibetin (Harb-i Umumî) İslâm âlemindeki uhuvveti nasıl ta’cil ettiği gibi konuları ele alır.

🌸 Deva-ül Ye’s
Bu risale, Hutbe-i Şâmiye’ye zeyl olup , Müslümanları geri bırakan ve ye’se (ümitsizliğe) düşüren “İslâmiyet terakkiye mânidir” şeklindeki desiseyi çürütür.
• Muhtevası: Avrupa’nın terakkisinin ve İslâm âleminin tedennisinin (gerilemesinin) hakiki sebeplerini izah eder. Avrupa’nın ilerlemesinin sebebinin dinlerine salabetleri (bağlılıkları) değil, medenî hasletler ve rekabet olduğunu; İslâm’ın gerilemesinin sebebinin ise dine za’fiyetleri (zayıfça sarılmaları) olduğunu belirtir. Hindistan, Mısır, Kafkas gibi İslâm beldelerinin, İngiliz ve Rus “mekteplerinde” talim gördüklerini ve şehadetnamelerini (diplomalarını) aldıktan sonra İslâmiyet bayrağını âfâk-ı kemâlâtta dalgalandıracaklarını müjdeler.

⚖️ Muhâkemat
Bu eser, Müellif’in “Unsur-ul Akîde” ve “Unsur-ul Belâgat”ı da ihtiva eden en hacimli ve metodolojik risalelerinden biridir. “Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi” 88 olarak takdim edilir.
• Maksadı: İslâmiyet ile “mesail-i fünûn” (fen bilimlerinin meseleleri) arasında tevehhüm edilen (vehmedilen) müsademet ve münakazatı (çatışma ve zıtlığı) izale etmektir.
• Metodu: “Maksada urûc etmek” (maksada yükselmek) için “oniki basamaklı bir merdiven” olan On İki Mukaddeme (Önerme) sunar. Bu mukaddemeler, doğru tefekkür ve tefsir usulünün esaslarıdır (Örn: “Akıl ve nakil taâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl gerektir.”; “Mazîde nazarî olan birşey, müstakbelde bedihî olabilir.”, “İsrailiyatın… daire-i İslâmiyet’e duhûl etmeleriyle… efkârı ihtilâle verdiler.” ).
• Tatbikatı (Unsur-ul Hakikat): Bu usulü kullanarak, fenne muhalif zannedilen meseleleri (Küreviyet-i Arz , Sevr ve Hut kıssası , Kaf Dağı , Ye’cüc ve Me’cüc , yedi kat sema , anasır-ı erbaa vb.) izah eder.
• Unsur-ul Belâgat ve Akîde: Risale, belâgatın ruhuna ve akidenin esaslarına dair iki mühim makale ile son bulur.

🗣️ Münâzarat
Bu eser, Müellif’in 1908 Meşrutiyet inkılabından sonra Doğu vilayetlerindeki aşiretlerle yaptığı bir “münâzara” (tartışma, diyalog) ve sual-cevap şeklindedir.
• Muhtevası: Kürdlerin “Ey Seyda! Bize ne getirdin?” sualiyle başlar. Müellif, “Müjde getirdim” diyerek, Meşrutiyeti (Anayasal yönetimi) “hakikî adalet ve meşveret-i şer’iye” olarak tarif eder ve onu müdafaa eder. İstibdadı (tek adam yönetimini) “tahakküm” ve “zulmün temeli” olarak reddeder.
• Üç Düşman: Kürdlerin ve İslâm âleminin üç esas düşmanını “fakr” (fakirlik), “cehil” (cehalet) ve “ihtilaf” (bölünme) olarak teşhis eder.
• Çare: Bu düşmanlara karşı üç silâhı “san’at” (veya maarif), “marifet” (eğitim) ve “ittifak” (birlik) olarak gösterir. Ermenilerle ve Türklerle husumeti reddeder; “Milliyetimiz bir vücûddur. Ruhu İslâmiyet, aklı Osmaniyet, cismi Türklük ve Kürd’lüktür” diyerek ittihad-ı İslâm’ı vurgular.
• Hürriyet: Hürriyet-i Şer’iyeyi “Kanun-u adalet ve te’dibden başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin” şeklinde tarif eder ve “iman ne kadar mükemmel olursa, o derecede hürriyet parlar” der.

🕌 Hutbe-i Şâmiye
Müellif’in 1911’de Şam’daki Câmi-i Emevî’de, içinde yüz ehl-i ilim bulunan on bin kişilik bir cemaate irad ettiği Arabî bir hutbenin tercümesidir.
• Muhtevası: Âlem-i İslâm’ın geri kalmasının “altı tane hastalık”tan kaynaklandığını teşhis eder:
• Ye’sin (ümitsizliğin) içimizde hayat bulması.
• Sıdkın (doğruluğun) içtimaî hayatta ölmesi.
• Adavete (düşmanlığa) muhabbet.
• Ehl-i imanı birbirine bağlayan rabıtaları (bağları) bilmemek (tefrik-i efkâr).
• Sâri (bulaşıcı) bir hastalık olan istibdad.
• Himmeti (gayreti) yalnız menfaat-ı şahsiyesine hasretmek.
• Devası: Bu altı hastalığın devasını altı “hakikat” kelimesiyle sunar: Emel (ümit) , Sıdk (doğruluk) , Muhabbet , Uhuvvet-i İslâmiye , Hürriyet-i Şer’iye ve Meşveret-i Şer’iye.
• Müjdeler: Hutbe, “İstikbalde… yalnız İslâmiyet hâkim olacaktır” ve “Avrupa ve Amerika, İslamiyetle hâmiledir; günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak” gibi istikbale dair kuvvetli müjdeler içerir.

🩺 Teşhis-ül İllet
Bu risale, Hutbe-i Şâmiye’nin bir zeylidir (ekidir).
• Muhtevası: Hamiyet-i diniye mi, yoksa hamiyet-i milliye mi (dinî gayret mi, millî gayret mi) daha kuvvetlidir sualine cevap verir. İkisinin bizzat müttehid olduğunu, “din milliyetin hayatı ve ruhudur” der.
• Şimendifer Temsili: Meşhur “şimendifer” (tren) temsilini kullanarak , kâinattaki nizamı (mesela trenin bir nizamla hareket ettiğini) bilen imanlı bir çocuğun trenin tehdidinden korkmamasını; ancak bu nizamı bilmeyen ve kaba kuvvete (şimendiferin ateşine, gürültüsüne) bakan Herkül ve Rüstem gibi kahramanların bile korkup kaçacağını anlatır. Buradan hareketle, imanın verdiği kuvve-i maneviyeyi ve küfrün verdiği dehşeti izah eder.

🏛️ İki Mekteb-i Musîbetin Şehâdetnâmesi (Divan-ı Harb-i Örfî)
Bu risale, Müellif’in 31 Mart Hadisesi (1909) sonrası yargılandığı Divan-ı Harb-i Örfî’deki (Sıkıyönetim Mahkemesi) müdafaasıdır.
• Muhtevası: Kendisine isnad edilen “onbir buçuk cinayeti” tek tek sayar ve bunların cinayet değil, meşrutiyet-i meşruayı (şeriata uygun anayasal yönetimi) müdafaa ve milleti irşad etme gayretleri olduğunu isbat eder.
• İsnad Edilen “Cinayetler”: Kürd aşiretlerine meşrutiyeti muhafaza etmeleri için telgraf çekmek ; camilerde meşrutiyetin şeriata uygunluğunu anlatan nutuklar vermek; “İttihad-ı Muhammedî” cemiyetine (ki bunu “umum mü’minlerin ittihadı” olarak tarif eder) intisap etmek; ve isyan eden askerleri itaate davet etmek gibi fiilleridir.
• Müdafaası: “Ben şeriatın bir tek meselesine ruhumu feda etmeye hazırım” diyerek şeriatı istediğini kabul eder, ancak şeriatın istibdada zıt, meşveret ve adalete taraftar olduğunu savunur. “Meşrutiyet-i hakikiyenin müsemmasına ahd ü peyman ettiğimden, istibdad ne şekilde olursa olsun… meşveret-i şer’iye olan o meşrutiyetin düşmanıyım” diyerek tavrını ortaya koyar.

📰 Nutuklar ve Makaleler
Bu bölümde, Müellif’in 1908-1909 ve 1920’li yıllarda çeşitli gazete (Misbah, Volkan, İkdam, Kürd Teavün ve Terakki Gazetesi vb.) ve meclislerde irad ettiği hitabe ve yazıları toplanmıştır.
• Muhtevası: Muhtevaları, Münâzarat ve Hutbe-i Şâmiye’deki içtimaî reçetelerle paralellik arz eder. “Hürriyete Hitab” , “Kürdler Neye Muhtaçtır?” , “Mebusana Hitab” , “İttihad-ı Muhammedî”yi evhamdan müdafaa eden “Redd-ül Evham” ve “Lemeân-ı Hakikat” gibi yazılar ile 31 Mart’ta askerlere itaati emreden nutukları ve Şerif Paşa’nın Ermenilerle yaptığı itilafı reddeden “Kürdler ve Osmanlılık” ve “Kürdler ve İslâmiyet” makaleleri bu bölümdedir.

Lemeât
Bu bölüm, Müellif’in “Risale-i Nur Şakirdlerine küçük bir mesnevî ve imanî bir divandır” takdimiyle sunduğu, nazım (şiir) şeklinde kaleme alınmış hikmetli sözlerini içerir.
• Muhtevası: Risale, Müellif’in “Yıkılmış bir mezarım ki…” diye başlayan meşhur “Eddaî” manzumesiyle başlar. İmanın ve felsefenin muhtelif konularını veciz bir nazımla işler.
• Konu Başlıklarından Bazıları: “Sebeb Sırf Zahirîdir” , “Tabiat, Bir San’at-ı İlahiyedir” , “Vicdan, Cezbesiyle Allah’ı Tanır” , “Nübüvvet Beşerde Zaruriyedir” , “Nasraniyet İslâmiyete Teslim Olacak”, “Kur’ân Âyine İster, Vekil İstemez” , “Maddiyyunluk, Bir Taun-u Manevîdir” , “Tekrar-ı Kur’ân’ın Bir Sırrı” , “Tevhidin İki Bürhan-ı Muazzamı” (Sûre-i İhlas’ın bir tefsiri), “Şeriatla Medeniyet-i Hazıranın Müvazenesi” , ve “Hakiki Bütün Elem Dalalette, Bütün Lezzet İmandadır” gibi pek çok imanî ve felsefî bahsi ihtiva eder.

🌰 Hakikat Çekirdekleri (1 ve 2)
Bu iki bölüm, Müellif’in “zuhûrat-ı kalbiyesinden ibaret olan te’lifatından müntehab bir kısım vecizelerdir”. Bu vecizelerin hangi risalelerden (Nokta, Sünûhat, Münazarat, Muhakemat vb.) iktibas edildiği baş harflerle gösterilmiştir.
• Muhtevası: Risale-i Nur Külliyatı’nın nüvelerini taşıyan kısa ve hikmetli sözlerden oluşur. Misaller:
• “Tabiat, misalî bir matbaadır, tâbi’ değil. Nakıştır, nakkaş değil…”.
• “Fıtrat yalan söyleyemez.”.
• “Beşerin fıtratı mükerrem olduğundan, kasden hakkı arıyor. Bâzan gelir eline bâtılı hak zanneder…”.
• “Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”.
• “Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.”..
• “Medeniyet-i hazıranın beş menfi esası…”.
• “Rızk, hayat kadar kudret nazarında ehemmiyetlidir.”
• “Vicdanın anasır-ı erbaası… irade, zihin, his, latife-i Rabbâniye…”.
👤 Tercüme-i Hal ve Zeyli
Kitabın son bölümü, Müellif’in biraderzadesi (yeğeni) Abdurrahman-ı Nursî’nin kaleme aldığı kısa bir “Tercüme-i Hal” (Biyografi) ve onun “Zeyli”nden (Eki) oluşur.
• Muhtevası: Bediüzzaman’ın 1293’te Nurs’ta tevellüdünü (doğumunu) , 9 yaşında başladığı tahsil hayatını, “İzhar”ı okuduktan sonraki süratli tahsilini, Molla Fethullah nezdindeki derslerini , Şirvan’da kardeşi Molla Abdullah ile imtihanını , Van’daki tahsilini, “Bediüzzaman” lakabını almasını , İstanbul’a “Medreset-üz Zehra” projesi için gelişini , tevkifhane ve tımarhaneye (akıl hastanesi) girişini , Bitlis’te Ruslara esir düşmesini ve esaretten firarını anlatır.
• Zeyl: Esaretten dönüşü sonrası Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye’ye aza tayin edilişini , oradaki vazifesini ve “Ben sevâd-ı a’zama tabi’ olmak isterim” diyerek yaşadığı sade hayatı izah eder.
Ayrıca bu bölümde, Müellif’in “Asar-ı Bediyye”deki bazı kelimeleri (“Ekrad” yerine “Vilayat-ı Şarkiye” , “Said-i Kürdî” yerine “Said-i Nursî” ) bizzat tashih ettiğini gösteren vesikalar yer almaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
16/11/2025