Zerre

Zerre

Nasıl ki “Ene”, insanın manevi mahiyetinin anahtarıdır; “Zerre” de kâinatın maddi yapısının ve yaratılışındaki faaliyetin en mühim anahtarıdır. Bediüzzaman Hazretleri, Otuzuncu Söz’ün “İkinci Maksat”ında bu konuyu; maddeci felsefenin “tesadüf” zannettiği hareketliliğin, aslında ilahi bir kalem ve bir dokuma olduğunu isbat eder.

1. Kur’an-ı Kerim’de “Zerre” Hakikati
Cenab-ı Hak, ilminin ve kudretinin her yere nüfuz ettiğini, en küçük yapı taşı olan zerreye dahi hakim olduğunu Kur’an’da şöyle beyan eder.
Sebe Suresi 3. Ayet şöyledir:
> “…Rabbimden göklerde ve yerde zerre ağırlığınca bir şey bile gizli kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, hepsi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bulunmasın.” (Sebe, 34/3)
>
Bu ayet, maddenin en küçük parçasının dahi başıboş olmadığını, “Levh-i Mahfuz” denilen ilahi kader defterinde kayıtlı bir memur olduğunu gösterir.

2. Zerre’nin Hareketi: Tesadüf mü, Tahavvülât mı?

Maddeci düşünce (Hikmet-i Tabiiye), atomların hareketini anlamsız bir kaos veya kör bir tesadüf olarak görür. Risale-i Nur ise bu hareketi “Tahavvülât-ı Zerrat” (Zerrelerin Dönüşümü/Hareketi) olarak tanımlar ve hikmetini şöyle açıklar:
* İlahi Kalem Uçları: Zerreler, Kudret kaleminin uçlarıdır. Kâinat kitabını yazmak için sürekli hareket halindedirler.
* Dokuma Mekikleri: Her bir zerre, sanatlı bir kumaşın dokunmasında işleyen bir mekik gibidir.
* Talim ve Terbiye: Cansız (camid) zerreler, hayat mertebesine çıkmak, nurlanmak ve şereflenmek için bir seyahattedirler. Topraktan bitkiye, bitkiden hayvana, oradan insana geçen bir zerre, adeta rütbe alır.

3. Risale-i Nur’dan İktibas: Zerrelerin Vazifesi

Bediüzzaman Hazretleri, zerrelerin bu baş döndürücü hareketinin hikmetini muazzam bir tasvir ile şöyle anlatır:
> “her bir zerre, eğer memur-u İlahî olmazsa ve onun izni ve tasarrufu ile hareket etmezse ve ilim ve kudretiyle tahavvül etmezse o vakit her bir zerrenin nihayetsiz bir ilmi, hadsiz bir kudreti, her şeyi görür bir gözü, her şeye bakar bir yüzü, her şeye geçer bir sözü bulunmak lâzım gelir. Çünkü anâsırın her bir zerresi, her bir cism-i zîhayatta muntazaman işler veya işleyebilir. Eşyanın intizamatı ve kavanin-i teşekkülatı birbirine muhaliftir. Onların nizamatı bilinmezse işlenilmez, işlenilse de yanlışsız yapılmaz. Halbuki yanlışsız yapılıyor. Öyle ise o hizmet eden zerreler, ya bir ilm-i muhit sahibinin izin ve emriyle ve ilim ve iradesiyle işliyorlar veyahut kendilerinde öyle bir muhit ilim ve kudret bulunmak lâzım geliyor.
…….Nihayetsiz tecelliyat-ı esma-i İlahiyenin nakışlarını göstermekle, o esmanın cilvelerini ifade için mahdud bir zeminde hadsiz nukuş göstermek, küçük bir sahifede nihayetsiz maânîleri ifade edecek olan hadsiz âyâtları yazmak için Nakkaş-ı Ezelî zerratı, kemal-i hikmetle tahrik edip kemal-i intizamla tavzif etmiştir.
……..
Sâni’-i Hakîm, anâsırı tahrik edip tavzif ederek (onlara bir ücret-i kemal hükmünde) madeniyat derecesine çıkarmasıyla ve madeniyata mahsus tesbihatları onlara bildirmesiyle ve madeniyatı tahrik ve tavzif edip nebatat mertebe-i hayatiyesinin makamını vermesiyle ve nebatatı rızık ederek tahrik ve tavzif ile hayvanat mertebe-i letafetini onlara ihsan etmesiyle ve hayvanattaki zerratı tavzif edip rızık yoluyla hayat-ı insaniye derecesine çıkarmasıyla ve insanın vücudundaki zerratı süze süze tasfiye ve taltif ederek tâ dimağın ve kalbin en nazik ve latîf yerinde makam vermesiyle bilinir ki harekât-ı zerrat hikmetsiz değil belki kendine lâyık bir nevi kemalâta koşturuluyor.
……Madem Sâni’-i Hakîm, her şey için o şeye münasip bir nokta-i kemal ve ona lâyık bir mertebe-i feyz-i vücud tayin edip ve o şeye, o nokta-i kemale sa’y edip gitmek için bir istidat vererek ona sevk ediyor. Ve bütün nebatat ve hayvanatta şu kanun-u rububiyet cari olmakla beraber, cemadatta dahi caridir ki âdi toprağa, elmas derecesine ve cevahir-i âliye mertebesine bir terakkiyat veriyor ve şu hakikatte muazzam bir kanun-u rububiyetin ucu görünüyor. “> (Sözler, Otuzuncu Söz, İkinci Maksat.)
>
4. Tefekkürün Özü: İki Anahtarın Birleşimi
Önceki adımda incelediğimiz “Ene” ile şimdi incelediğimiz “Zerre” şöyle birleşir:
* Ene (Benlik): İnsana, “Ben kimim? Sahibim kim?” sorusunu sordurur ve Rabbini tanıtır.
* Zerre (Atom): “Ben başıboş değilim, bir Kadîr-i Mutlak’ın emriyle hareket eden bir memurum” diyerek kâinatın sahibini gösterir.
Ene, ilahi sıfatların anlaşılması için bir mikyas (ölçü), Zerre ise ilahi kudretin faaliyetini gösteren bir aynadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
16/11/2025