MUCİZAT-I AHMEDİYE: NÜBÜVVETİN PARLAYAN BURHANLARI

MUCİZAT-I AHMEDİYE: NÜBÜVVETİN PARLAYAN BURHANLARI

Kâinat kitabını okuyan bir insan için, en mühim sual şudur: “Bu muazzam nizamın sahibi kimdir ve bizden ne istiyor?” İşte bu suale cevap veren, kâinatın manasını ders veren ve Yaratıcının maksatlarını bildiren “Burhan-ı Natık” (Konuşan Delil), Hz. Muhammed’dir (a.s.m.). O’nun davasının doğruluğuna en büyük şahit ise, bizzat kâinatın Yaratıcısı’nın, O’nun elinde yarattığı mucizelerdir.

1. Mucize: Yaratıcının “Doğru Söyledin” Tasdiki

Bir padişahın elçisi, elindeki fermanla gelir. İnsanlar o elçinin doğruluğundan şüphe ederse, padişah o elçinin isteğiyle harikulade bir iş yapar (mesela sarayın ışıklarını bir işaretle yakıp söndürür). Bu hal, “Elçim doğru söylüyor” demektir.
Aynen öyle de; Peygamber Efendimiz (a.s.m.) davasını ilan ettiğinde, Cenab-ı Hak kâinatın adetlerini (kanunlarını) O’nun hatırı için değiştirerek risaletini fiilen tasdik etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, On Dokuzuncu Mektupta bu hakikati şöyle ifade eder:
> “Mu’cize, Hâlık-ı Kâinat tarafından onun davasına bir tasdiktir; ‘Sadakte’ (Doğru söyledin) hükmündedir.” (Mektubat, On Dokuzuncu Mektup).
>
2. Mucizelerin Çeşitleri ve Hikmeti

Risale-i Nur, mucizeleri sınıflandırırken onların sadece birer “olağanüstü hal” olmadığını, her birinin bir ihtiyaca binaen ve bir hikmetle yaratıldığını anlatır. Efendimiz’in (a.s.m.) elinde zuhur eden binlerce mucizeden en meşhurları şunlardır:
* Semavi Mucizeler (Şakk-ı Kamer): Müşriklerin isteği üzerine, Efendimiz’in (a.s.m.) parmağının işaretiyle ayın ikiye bölünmesi hadisesidir. Bu, O’nun (a.s.m.) sadece yeryüzünün değil, gökyüzünün de sultanı ile irtibatlı olduğunun isbatıdır.
* Bereket Mucizeleri: Ordunun susuz kaldığı bir zamanda, Efendimiz’in (a.s.m.) parmaklarından çeşme gibi suyun akması ve yüzlerce askerin ondan içip kanmasıdır. Üstad Hazretleri, bu mucizeyi “Asa-yı Musa’dan (a.s.) daha harika” olarak niteler; çünkü taştan su çıkması (Hz. Musa’nın asasıyla) tabiat kanunlarına daha yakındır (toprak altından su çıkabilir), fakat et ve kemikten suyun fışkırması âdetullaha tamamen zıttır ve doğrudan kudret-i İlahiyedir.
* Ağaçların ve Taşların Konuşması: Peygamberimizin (a.s.m.) davasını tasdik etmek için ağaçların yerinden sökülüp yanına gelmesi veya avucundaki taşların zikir etmesi gibi hadiselerdir.
Bu rivayetler, “tevatür” (yalan üzere birleşmeleri imkânsız olan büyük toplulukların nakli) derecesinde sağlam senetlerle günümüze kadar gelmiştir.

3. En Büyük ve Daimi Mucize: Kur’an-ı Hakîm

Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) diğer mucizeleri, o zamana ve o mekâna mahsustur; biz onları göremedik, ancak nakil yoluyla işittik. Fakat öyle bir mucizesi vardır ki, kıyamete kadar her asırda tazedir, her an gözümüzün önündedir: Kur’an-ı Kerim.
Kur’an; hem lafzıyla, hem manasıyla, hem de gaybî haberleriyle (gelecekten verdiği haberlerle) mucizedir. Okuma yazma bilmeyen (Ümmi) bir Zât’ın (a.s.m.) lisanıyla, geçmiş ve gelecek ilimlerini, şeriat kanunlarını ve kâinat hakikatlerini eksiksiz beyan etmesi, beşer takatinin fevkindedir.
Risale-i Nur’da, Kur’an’ın mucizeliği Yirmi Beşinci Sözde (Mucizat-ı Kur’aniye Risalesi) detaylıca anlatılır, ancak temeli On Dokuzuncu Mektupta atılır. Kur’an, akılları hayrette bırakan belagatiyle meydan okumuş, kimse onun bir suresinin benzerini getirememiştir.

4. Sünnet-i Seniyye: Mutluluğun Reçetesi

Mucizat-ı Ahmediye’nin neticesi şudur: Madem bu Zât (a.s.m.) Hak’tır, sözleri hakikattir ve kâinat Yaratıcısının elçisidir; öyleyse O’nun yolu (Sünnet-i Seniyye), insanlık için tek kurtuluş yoludur. O’nun fiilleri, İlahi bir terbiyenin süzgecinden geçmiştir.
Üstad Bediüzzaman, On Birinci Lem’a (Mirkatü’s-Sünne) ile bu konuyu bağlarken şu muazzam tespiti yapar:
> “Sünnet-i Seniyye, saadet-i dâreynin (iki cihan saadetinin) temel taşıdır ve kemalâtın madenidir ve menbaıdır.” (Lem’alar, On Birinci Lem’a)
>
O’na benzemek, Allah’a sevgili olmanın en kısa yoludur.

Netice: Âlemlere Rahmet

Kur’an-ı Kerim, Efendimiz’in (a.s.m.) risaletinin cihan şümul mahiyetini Enbiya Suresi’nde şöyle ilan eder:
> “(Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ Suresi, 21/107)
>
Netice itibarıyla; Mucizat-ı Ahmediye Risalesi, peygamberliği sadece bir “iddia” olmaktan çıkarıp, binlerce delille isbat edilmiş bir “dava” haline getirir. O’nu (a.s.m.) tanımayan, kâinatın manasını anlayamaz.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
14/11/2025