ESMA-İ HÜSNA: KÂİNAT YÜZÜNDEKİ İLAHİ İMZALAR
ESMA-İ HÜSNA: KÂİNAT YÜZÜNDEKİ İLAHİ İMZALAR
Bir resim, ressamını kabiliyetiyle tanıttırır. Kâinat da binbir çeşit sanatıyla, Sâni-i Zülcelal’in binbir ismini tanıttırır. Biz tabiat perdesini kaldırdığımızda, arkada işleyen bu “Esma” (İsimler) çarklarını görürüz.
Otuzuncu Lem’a’da tafsilatıyla anlatılan bu isimlerden, kâinatın işleyişini en net tasvir eden üç mühim tecelliyi (Kuddüs, Adl/Hakem ve Kayyum) inceleyelim:
1. İsm-i Kuddüs: Kâinat Fabrikasının Temizliği
Kâinata baktığımızda, hayret verici bir temizlik faaliyeti görürüz. Ormanlarda her gün milyonlarca hayvan ölür, bitkiler çürür; fakat yüzeryüzünde kirlilik ve bulaşıklık görülmez. Bir şehirde çöpler bir hafta toplanmasa yaşanmaz hale gelirken, kâinat milyarlarca yıldır tertemizdir.
Bu temizliği sağlayan; kör tabiat değil, Cenab-ı Hakk’ın “Kuddüs” (Mutlak Temiz ve Temizleyici) ismidir.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu hakikati şu harika tespitlerle nazara verir:
> “Bu kâinat ve bu küre-i arz, daim işler bir büyük fabrika ve her vakit dolar boşalır bir han, bir misafirhanedir. Halbuki böyle işlek fabrikalar, hanlar ve misafirhaneler; muzahrefatla, enkazlarla, süprüntülerle çok kirleniyorlar, bulaşık oluyorlar ve ufunetli maddeler her tarafında teraküm ediyorlar. Eğer pek çok dikkatle bakılmazsa ve tanzif edilmezse ve süpürülüp temizlenmezse içinde durulmaz, insan onda boğulur. Halbuki bu fabrika-i kâinat ve misafirhane-i arz o derece pâk, temiz ve naziftir ve o kadar kirsiz ve bulaşıksızdır ve ufunetsizdir ki bir lüzumsuz şey ve bir menfaatsiz madde ve tesadüfî bir kir bulunmaz. Zâhirî bulunsa da çabuk bir istihale makinesine atılır, temizlenir. Demek bu fabrikaya bakan zat, çok iyi bakıyor. “Lemalar.30. Lem’a.
>
Et yiyen hayvanlar (kartallar, karıncalar, kurtlar) birer sıhhiye memuru, rüzgârlar süpürgeci, yağmurlar yıkayıcı ve güneş bir mikrop öldürücü olarak bu ismin tecellisine hizmet ederler.
2. İsm-i Adl ve Hakem: Hassas Mizan ve Hikmet
Önceki incelememizde (Tabiat Risalesi) tesadüfün imkânsızlığını görmüştük. İşte o imkânsızlığı, “Adl” (Mutlak Adalet ve Ölçü Sahibi) ve “Hakem” (Hükmeden ve Hikmet Sahibi) isimleri doldurur.
Her şeye layık olduğu vücudu vermek, her organı en uygun yere yerleştirmek (gözü ayağa değil yüze koymak gibi), atomlardan galaksilere kadar hassas bir dengeyi korumak; bu iki ismin tecellisidir.
Risale-i Nur’da bu “Mizan-ı Umumi” (Genel Denge) şöyle tasvir edilir:
> “Ve bilhassa o hadsiz milletlerin hadsiz efradından bir tek ferdin azası, cihazatı, duyguları o derece hassas bir mizanla birbiriyle münasebettar ve muvazenettedir ki o tenasüp, o muvazene, bedahet derecesinde bir Sâni’-i Adl ve Hakîm’i gösteriyor. “Lemalar. 30.Lem’a.
>
Eğer bu hassas ölçü bir saniye bozulsa; yıldızlar çarpışacak, atomlar dağılacak ve hayat son bulacaktır. Demek ki kâinat kendi kendine dönmüyor, bir “Adl-i Hakîm”in elinde tutuluyor.
3. İsm-i Hayy ve Kayyum: Varlığın Ayakta Durması
Belki de insanı en çok hayrete düşüren tecelli “Kayyum” ismidir. Kayyum; “Kendi kendine ayakta duran ve her şeyi ayakta tutan” demektir.
Maddi sebepler (yerçekimi kanunu, merkezkaç kuvveti vs.) sadece birer isimdir, birer perdedir. Gök cisimlerini direksiz durduran, her an varlıkta tutan, onları dağılmaktan koruyan hakiki kuvvet, İsm-i Kayyum’un tecellisidir.
Üstad Hazretleri, Kayyum isminin azametini şu dehşetli tablo ile anlatır:
> “Bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal’i Kayyum’dur. Yani bizatihî kaimdir, daimdir, bâkidir. Bütün eşya onunla kaimdir, devam eder ve vücudda kalır, beka bulur. Eğer kâinattan bir dakikacık olsun o nisbet-i kayyumiyet kesilse kâinat mahvolur.” (Lem’alar)
>
Bu hakikat bize şunu ders verir: Biz her an Allah’ın “Kayyum” ismine muhtacız. Varlığımız bizim elimizde değil, O’nun kudret elindedir.
Netice: Kâinat, Esma’nın Aynasıdır
Şu ana kadar yaptığımız tefekkür silsilesiyle şu noktaya vardık:
* Tabiat: Bir matbaadır, basan değildir.
* Sebepler: Bir perdedir, yapan değildir.
* Esma-i Hüsna: Kâinatın işleyişindeki hakiki faillerdir (Kuddüs temizler, Rezzak besler, Şafi iyileştirir).
Kur’an-ı Kerim, Araf Suresi’nde bu isimlerle dua etmemizi emreder:
> “En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin…” (A’râf Suresi, 7/180)
>
Mahlukatı sevmek, bu isimlerin tecellisi olduğu için kıymetlidir. “Ne kadar güzeldir” yerine “Ne kadar güzel yapılmış” diyerek, eseri değil Sanatkârı sevmek, hakiki tevhiddir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
14/11/2025