Tefekkür yolculuğumuzda; Kâinatın Efendisi
Tefekkür yolculuğumuzda; Kâinatın Efendisi
Kâinatın sebeb-i vücudu ve en büyük muallimi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)’ın mucizeleri.
Kader bahsinde kâinatın “matematiksel” düzenini görmüştük. Şimdi ise o düzenin Sahibinin (Allah’ın), en sevdiği kulunun davasını doğrulamak için o kanunları nasıl değiştirdiğini, cansız (câmid) varlıkların Peygamberimizi nasıl tanıyıp itaat ettiğini On Dokuzuncu Mektup ışığında inceleyelim.
Bediüzzaman Hazretleri, taşların ve ağaçların Efendimiz (a.s.m.) ile konuşmasını; “Kâinatın, Efendimiz’i tanıdığının ve O’nun davasını tasdik ettiğinin” en büyük delili olarak isbat eder.
1. Ağlayan Kütük: “Hannane Direği” Mucizesi
Bu hadise, İslam tarihinde “Mütevatir” (yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan büyük bir kalabalık tarafından nakledilen) derecesinde kesin bir olaydır.
* Hadise: Mescid-i Nebevî’nin ilk zamanlarında minber yoktu. Peygamberimiz (a.s.m.) hutbe okurken kurumuş bir hurma kütüğüne (direğine) yaslanırdı. Daha sonra minber yapılınca, Efendimiz o direği bıraktı ve minbere çıktı.
* Feryat: Tam o sırada, cemaatin gözü önünde, o kuru direkten “hamile develerin inlemesi gibi” veya “çocuğun ağlaması gibi” acıklı bir ağlama sesi yükseldi. Bütün sahabe bunu işitti, mescid inledi.
* Teselli: Peygamberimiz (a.s.m.) minberden indi, direğin yanına geldi, elini üzerine koyup onu teselli etti. Direk sustu. Efendimiz buyurdu ki: “Eğer onu teselli etmeseydim, kıyamete kadar ayrılığımdan ağlayacaktı.”
* Risale-i Nur’un Yorumu ve İbret Tablosu:
Bediüzzaman Hazretleri bu hadiseyi anlattıktan sonra, nefislere hitap eden şu sarsıcı tesbiti yapar:
> Ey insan! Madem o kuru direk, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın firakından (ayrılığından) ağladı ve inledi; sen o Hazret’in sünnet-i seniyyesini terketmekle ve adını anmamakla, ne kadar katı ve hissiz bir taş gibi olduğunu ve o kuru direkten ne kadar aşağı düştüğünü anla!
>
2. Yürüyen Ağaçlar: Emre İtaat
Ağaçlar kökleriyle yere çakılıdır, kanun böyledir. Fakat “Kâinatın Efendisi” çağırınca, o kanun “Kudret-i İlahiye” tarafından askıya alınır.
* Hadise: Bir bedevi (köylü) Efendimiz’e gelip, “Senin peygamber olduğuna delil nedir?” diye sorunca; Peygamberimiz (a.s.m.) ufukta görünen bir ağacı çağırdı. Ağaç, sağa sola yalpalayarak köklerini yerinden kopardı, geldi, Efendimiz’in önünde durdu ve “Esselamü aleyke Ya Resulallah” dedi. Sonra emirle yerine döndü.
* Tefekkür: Bu olay gösterir ki; ağaçlar dahi O’nu tanıyor. O (a.s.m.), kâinat sarayının o kadar yetkili bir “Ustabaşı”sıdır ki, sarayın dekorları (ağaçlar) O’nun emriyle yer değiştirir.
3. Konuşan Taşlar: Avuç İçi Zikri
Cansız, kalpsiz zannettiğimiz taşların, Efendimiz’in (a.s.m.) elinde nasıl dile geldiğini Ebu Zer (r.a.) şöyle anlatır:
* Hadise: “Peygamberimiz (a.s.m.) eline bir avuç çakıl taşı aldı. O taşların, arı vızıltısı gibi ‘Sübhanallah, Sübhanallah’ diyerek Allah’ı zikrettiklerini kulaklarımızla işittik. Sonra taşları yere bıraktı, sustular.”
* Şahet-i Vücuh (Yüzleri Kararsın): Bedir Savaşı’nda Efendimiz’in (a.s.m.) bir avuç kum ve çakıl alıp müşrik ordusuna atarak “Şahetil Vucuh” (Yüzleri kara olsun) demesi ve o bir avuç toprağın Allah’ın izniyle bütün düşman askerlerinin gözüne girmesi de, toprağın O’na itaat ettiğinin delilidir.
* Risale-i Nur Nazarı:
Risale-i Nur, dağların ve taşların Peygamberimize olan bu bağlılığını, onların O’na bir nevi “hemşehri” ve “tanıdık” nazarıyla bakmasına bağlar. Hatta Uhud Dağı için Efendimiz’in “Uhud bizi sever, biz Uhud’u severiz” buyurması, koca dağın bile kütlesinin altında bir “muhabbet” taşıdığını gösterir.
4. Ay’ın İkiye Bölünmesi (Şakk-ı Kamer)
Kâinatın en büyük “lambası” olan Ay dahi, O’nun (a.s.m.) bir parmak işaretiyle ikiye bölünmüştür. Bu, gökyüzünün de O’nun emrine musahhar (boyun eğmiş) olduğunun en büyük, en parlak isbatıdır.
Müşrikler buna “büyü” deseler de, Kur’an “Saat yaklaştı ve Ay yarıldı” (Kamer Suresi, 1) ayetiyle bu mucizeyi ebedileştirmiştir.
Netice: İnsan Taştan Sert Olmamalı
On Dokuzuncu Mektup’taki bu mucizeler zinciri bizi şu tefekkür noktasına getirir:
Bu kâinatta en küçük sinekten en büyük yıldıza, kuru kütükten sert taşa kadar her şey, Hz. Muhammed’i (a.s.m.) tanımış, sevmiş, itaat etmiş ve davasını doğrulamıştır.
Hâl böyleyken; akıl ve şuur sahibi olan insanın O’nu tanımaması, sünnetine uymaması; o ağlayan kütükten daha hissiz, o zikreden taştan daha sert olduğunu gösterir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
13/11/2025