RİSALE-İ NUR’DAN KONU VE NOTLAR- 2 –

RİSALE-İ NUR’DAN KONU VE NOTLAR- 2 –

Risale-i Nur Külliyatı’nın ana sütunlarını teşkil eden erkân-ı imaniyenin (tevhid, nübüvvet, haşir) ve bu imanî esasların ferdî ve içtimaî hayattaki tezahürlerinin (ubudiyet, marifetullah, hizmet, âhirzaman fitneleri) hikmetli bir icmalidir. Bu notlar, birbiriyle merbut birbiriyle alâkadar olup, kâinatı bir kitab-ı marifet olarak okuma usûlünü tasvir etmektedir.
İşte bu zengin muhtevadan süzülen en bâriz hakikatler ve bunların izahı:

1. Hakikatü’l-Hakaik Olarak Tevhid ve Rububiyet

Kâinatın vahdetine ve bir elden çıktığına dair sarsılmaz bir isbat gayreti göze çarpmaktadır. Bu, Risale-i Nur’un en esaslı davasıdır.
Tesbitlerinizden İktibaslar:
• Kâinatın varlığı, bir Vâcibü’l-Vücud’a istinad eder: “Adem-i mutlak ise, hiçbir cihetle menşe-i vücud olamaz.” (Şualar.24).
• Bu varlık âlemindeki nizam, şirki reddeder: “Bu kâinat bir elden çıkmış ve birtek zâtın mülküdür…” (Şualar.190).
• Fiilde ve icadda şeriki yoktur: “Cenab-ı Hakk’ın zâtında şeriki olmadığı gibi… fiilinde de şeriki yoktur.” (Mesnevi-i Nuriye.18).
• Kudretine nisbeten hiçbir şey O’na ağır gelmez: “Kudrete Nisbet Her Şey Müsavidir.” (Lemeat.699) ve “Tesir-i hakikî, yalnız ve yalnız Allah’ındır.” (İşarat-ül İ’caz.72).
Bu hakikat, kâinatın zerrelerinden şemslere kadar her şeyin, birbiriyle alâkadar ve birbiri içinde bulunmasıyla isbat edilir. “Kâinatı Elinde Tutamayan, Zerreyi Halkedemez.” (Lemeat.700) düsturu, bu tevhidi mühürler.

Ayet-i Kerime (Müradifi):
Bu tevhîd akidesinin Kur’an-ı Kerim’deki en parlak müradifi şudur:
$”De ki: ‘Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, yer de gök de (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Arşın rabbi olan Allah, onların yakıştırdığı sıfatlardan uzaktır.'”$
(Enbiyâ, 21/22)

2. Kâinatın Sebeb-i Hilkati ve Hayatı: Nübüvvet ve Hakikat-i Muhammediye (A.S.M.)
“Levlâke” hadîs-i kudsîsine dair izah, kâinatın merkezine Risalet-i Muhammediye’yi (A.S.M.) yerleştirmektedir. Notlar, O’nun (A.S.M.) nurunun, kâinatın hem çekirdek-i aslîsi hem de en ekmel meyvesi olduğunu vurgular.
Tesbitlerinizden İktibaslar:
• İlk notda bu hakikati şöyle tesbit ediyoruz: “…küllî hakikat-ı Muhammediye (A.S.M.) hem hayatın hayatı, hem kâinatın hayatı… hem kâinatın çekirdek-i aslîsi ve gaye-i hilkati ve meyve-i ekmeli olmasından, o hitab doğrudan doğruya ona bakar.” (1/175-176).
• Bu nurun kâinat için ehemmiyeti o derecededir ki: “Demek o nur olmazsa kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner.” (Sözler.237).
• Ve bu açıdan, kâinatın varlık sebebi, O’nun (A.S.M.) hayatı ve risaletidir: “Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (A.S.M.) nuru çıksa, gitse; kâinat vefat edecek…” (Lem’alar.336).
• O Zât (A.S.M.), bütün mahlukatın dualarının ve ubudiyetlerinin temsilcisi ve imamıdır: “Bilhassa o zât, o cemaat-ı uzmada umum zevilhayata şamil pek şedid bir ihtiyac-ı azîm için dua eder… o zâtın ubudiyetinde yaptığı dua, mükâfat ve mücazat için dâr-ı âhiretin icadına sebeb olur.” (Mesnevi-i Nuriye.29).

Ayet-i Kerime (Müradifi):
Bu cihan şümul vazife ve O Zât’ın (A.S.M.) kâinatın varlığıyla olan bu derûnî alâkası, Kur’an-ı Kerim’de şöyle tasvir edilir:
$”(Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.”$
(Enbiyâ, 21/107)
Bu rahmet, sadece insanlara değil, bütün “âlemlere”dir; yani O’nun (A.S.M.) vazifesi, kâinatın hayatı ve bekasının sebebi olan İlahî rahmetin tecessüm etmiş halidir.

3. İnsanın Vazifesi: Ubudiyet, Marifet ve Teklif Sırrı
Tevhid ve Nübüvvet hakikatlerinden sonra, insanın bu kâinattaki yerine ve vazifesine odaklanmaktadır. İnsanın yaratılış gayesi, en yüksek hedefi, ubudiyettir.
Tesbitlerden İktibaslar:
• Kâinatın yaratılış maksadının insandaki tezahürü budur: “Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı a’lâ; tezahür-ü rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyedir ve insanın gaye-i aksası, o ubudiyete ulûm ve kemalât ile yetişmektir.” (Sözler.264).
• Bu ubudiyetin temeli “teklif”tir ve teklif, insanın kemalâtı içindir: “Teklif ise saadet-i beşer içindir. Saadet ise tekemmülden sonradır. … Eğer teklif olmasaydı, ruhlardaki o tohumlar neşv ü nema bulamazdı.” (İşarat-ül İ’caz.163-165).
• Bu vazife o kadar ciddidir ki, Hazret-i Âdem’in (A.S.) Cennet’ten ihracının hikmeti de budur: “Hikmeti, tavziftir… bütün istidadat-ı beşeriyenin inkişaf ve inbisatları… o vazifenin netaicindendir.” (Mektubat.42).
• İnsanın kıymeti de bu gayeye olan himmetiyle ölçülür: “İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir. Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar.” (İşarat-ül İ’caz.75).

Ayet-i Kerime (Müradifi):
Bu gaye-i hilkat, Kur’an-ı Kerim’de en sarih şekilde şöyle beyan edilmiştir:
$”Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”$
(Zâriyât, 51/56)
“Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun!” (Sözler.271) iktibası, bu ayetin kuvvetli bir tefsiridir.

4. Marifetullah Yolu: Kâinatı Okumak ve İman Hakikatleri

Peki, bu ubudiyet ve marifetullah nasıl kazanılacak? Bu sualin cevabını “kâinatı tefekkür” ve “iman ilmi” olarak vermektedir.
Tesbitlerden İktibaslar:
• Marifetullah’ın en parlak yolu, kâinatı bir zikir halkası olarak görmektir: “Evet ben, Hülâsat-ül Hülâsa’yı okuduğum zaman, koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor.” (1/146).
• Kâinatın anahtarı insana verilmiştir: “Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır.” (Sözler.536).
• İnsanın en mühim ilmi, bu anahtarı kullanma ilmi olan iman ilmidir: “İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı; iman ilmidir.” (Sözler.749).
• Bu iman, sadece bir tasdik değil, kâinatı aydınlatan bir nurdur: “Evet delailin zuhuru nisbetinde iman ziyadeleşir, teceddüd eder.” (İşarat-ül İ’caz.41).
• Vicdan ve kalb, bu marifetin derûnî merkezidir: “Kalb imanın mahalli olduğu gibi, en evvel Sâni’i arayan… kalb ile vicdandır.” (İşarat-ül İ’caz.77) ve “Vicdan, Cezbesi İle Allah’ı Tanır.” (Lemeat.700).

Ayet-i Kerime (Müradifi):
Kur’an-ı Kerim, mütemadiyen nazarları kâinat kitabına çevirir ve tefekküre davet eder. Bu, marifetullahın Kur’anî metodudur:
$”Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler.”$
(Âl-i İ1mrân, 3/190-191)

5. Haşir, Ebediyet ve Vicdanî İştiyak

İman ve ubudiyetin neticesinin ve insanın fıtrî ihtiyacının “ebediyet” olduğunu kuvvetle vurgulamaktadır. İnsandaki hadsiz istidadlar, bu fâni dünyaya sığmamaktadır.
Tesbitlerden İktibaslar:
• İnsanın fıtratı, ebed için yaratılmıştır: “Evet, kim kendi uyanık vicdanını dinlerse ‘Ebed!.. ebed!’ sesini işitecektir. Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz.” (Sözler.522).
• İnsandaki bu kabiliyetler israf edilmeyecektir: “Beşerin cevher-i ruhunda derc edilmiş gayr-ı mahdud istidadat… saadet-i ebediyeye elini uzatmış…” (Sözler.521).
• Dünya, bu istidadların tam inkişafı için kâfi değildir: “Evet şu dâr-ı dünya, beşerin ruhunda mündemiç olan hadsiz istidadların sünbüllenmesine müsaid değildir. Demek başka âleme gönderilecektir.” (Sözler.525).
• Bu hakikat, aklî olduğu kadar kat’îdir de: “Biz, hak ve hakikat olduğumuz gibi ve hem bize şehadet eden mevcudatın tahakkuku misillü, haşir haktır ve muhakkaktır.” (Şualar.219).
• Mevt (ölüm), bir yokluk değil, bir mekân değişikliğidir: “Mevt, ancak ruhun cesed kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmesinden ibarettir.” (İşarat-ül İ’caz.179) ve “zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana çıkmak…” (Sözler.204).

Ayet-i Kerime (Müradifi):
İnsanın bu dünyaya gelişindeki imtihanı ve neticesindeki haşri, Kur’an-ı Kerim şöyle haber verir:
$”O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”$
(Mülk, 67/2)

6. Zamanın Meseleleri: Siyaset, Fitneler ve Hizmet Usûlü

“Ahirzaman”ın dehşetli fitnelerine ve Risale-i Nur şakirdlerinin bu fitneler karşısındaki tavrına işaret etmektedir.
Tesbitlerinizden İktibaslar:
• Siyasetin fitnesinden şiddetle kaçınmak: “Risale-i Nur şakirdleri dünya siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül etmiyorlar…” (Şualar.271-272).
• Siyasetin aldatıcılığına karşı bir düstur: “Siyaset, Efkârın Âleminde Bir Şeytandır; İstiaze Edilmeli!.” (Lemeat.717).
• Âhirzamanın en dehşetli fitneleri: “Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: ‘Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları…'” (Mektubat.270).
• Derd-i maişetin (geçim derdinin) bir fitne olarak kullanılması: “Bu âhirzaman fitnesinde, açlık ehemmiyetli bir rol oynayacak… ehl-i dalalet, bîçare aç ehl-i imanı derd-i maişet içinde boğdurup, hissiyat-ı diniyeyi ya unutturup… çalışacak…” (Kastamonu Lahikası.140).
• Bu fitnelere karşı mukabele usûlü: “Derd-i maişet zaruretine karşı iktisad ve kanaatla mukabele etmeye zaruret var.” (Kastamonu Lahikası.223).
• Ve içtihad namıyla yapılacak tahrifata karşı sed çekmek: “Şu münkerat zamanında… içtihad namıyla, kasr-ı İslâmiyetten yeni kapılar açıp, duvarlarından muharriblerin girmesine vesile olacak delikler açmak, İslâmiyet’e cinayettir.” (Sözler.480).

Ayet-i Kerime (Müradifi):
Bu fitneler karşısında mü’minin duruşu ve sığınağı, Allah’a ve Resûlü’ne (A.S.M.) itaattir. Siyaset ve fırkacılıkla bölünenlere karşı Kur’an’ın ikazı şöyledir:
$”Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin…”$
(Âl-i İmrân, 3/103)

Risale-i Nur’un siyasetten uzak duruşu, bu “parçalanıp bölünmeyin” emrine ve hizmet-i imaniyeyi safî bir surette devam ettirme hikmetine mebnîdir.

Netice ve Sentez

Kâinat, Sâni-i Zülcelâl’in varlığını, birliğini ve Rububiyetini ilan eden bir zikir meclisidir. Bu meclisin en azîm dellâlı, imamı ve bu kâinatın varlık sebebi, Hakikat-i Muhammediye’dir (A.S.M.). İnsan ise, bu kâinat sarayına, “ubudiyet” ve “marifet” vazifesiyle gönderilmiş ve istidadları bu dünyaya sığmayıp ebede uzanan bir yolcudur. Bu yolculukta onun rehberi Kur’an, üstadı Resul-i Ekrem (A.S.M.) ve iman ilmidir.
İçinde bulunulan âhirzaman fitneleri (siyaset, derd-i maişet, felsefe-i bâtıla) ne kadar dehşetli olursa olsun, mü’minin vazifesi; imanını tahkikîleştirmek, iktisad ve kanaatle hareket etmek ve hizmet-i imaniyeyi her şeyin fevkinde tutmaktır.
Hazırladığınız bu muhteva, Risale-i Nur Külliyatı’nın bu cihan şümul davasının hikmetli bir fezlekesi mahiyetindedir.

Bakınız:

https://tesbitler.com/2015/01/03/risale-i-nurdan-konu-ve-notlar/

Hazırlayan: Meh