RİSALE-İ NUR’DA İSBAT VE TESBİT- 2 –
RİSALE-İ NUR’DA İSBAT VE TESBİT- 2 –
Bediüzzaman Hazretleri’nin mesleği, asrın idrakine uygun olarak “isbatiyecilik” (pozitivizm) üzerine bina edilmiştir. O, menfi (negatif) hareket yerine müsbet (pozitif) hareketi, yani inkâr ve reddiye yerine isbat ve ikna etmeyi esas almıştır. Bu metod, hususan Tevhid akidesinde, iki merhalede kendini göstermektedir: İsbat (Proof) ve Tesbit (Establishment/Fixation).
Konunun Müradifleri (İlgili Istılahlar)
Bu iki temel kavramı daha iyi anlamak için etraflarındaki manaları ihata eden müradiflerine ve alâkalı diğer ıstılahlara nazar etmek faydalı olacaktır:
• İsbat Müradifleri: Bürhan (kesin delil), hüccet (susturucu delil), delil (yol gösteren), tebeyyün (açığa çıkma), izhar (gösterme), ikame (yerleştirme, delil getirme), tahkik (gerçeği ortaya çıkarma).
• Tesbit Müradifleri: Takrir (yerleştirme), te’kid (pekiştirme), teyid (destekleme), temkin (sağlamlaştırma), tarsin (muhkem kılma), ilka (kalbe bırakma), tebyin (açıklayarak sabitleme), resm (iz bırakma, nakşetme).
Birinci Merhale: İSBAT (Delil ve Bürhan ile Hakikati Gösterme)
İsbat, bir hakikatin varlığını, doğruluğunu ve hakkaniyetini şüpheye mahal bırakmayacak surette, aklî ve naklî delillerle ortaya koymaktır. Risale-i Nur bu isbatı iki cihetle yapar:
1. Nefyin ve Küfrün İmkânsızlığını Göstererek İsbat
Bediüzzaman Hazretleri, “İki kere iki dört eder” kat’iyetinde, evvela muhatabı olan ehl-i dalalet ve küfre, tuttukları yolun (küfrün) mahiyetini gösterir. Küfrün, sadece bir kabul etmeme (adem-i kabul) değil, kâinatın bütün mevcudatını tahkir eden, onların kıymetini hiçe indiren ve nihayetsiz bir zulmet (karanlık) olduğunu isbat eder.
İnkâr ve nefyin isbatı gayet müşkildir. Çünkü inkâr eden, bütün kâinatı ve zamanı taramak mecburiyetindedir.
“İsbat eden, yalnız onun yerini veyahut bazı meyvelerini göstermekle kolayca davasını isbat eder. İnkâr eden adam, nefyini isbat etmek için Küre-i Arzı bütün görmek ve göstermekle davasını isbat edebilir.”
Bu nokta, Kur’an-ı Kerim’in ehl-i inkârdan daima “bürhan” (kesin delil) talep etmesiyle tam bir mutabakat içindedir.
“Ve dediler ki: ‘Yahudilerle hıristiyanlardan başkası cennete giremez.’ Bu, onların kuruntularıdır. De ki: ‘Eğer doğru söyleyenler iseniz (bu iddianıza) delilinizi (burhanınızı) getirin.'” (Bakara, 2/111)
Allah’ın varlığının zıddı olan “yokluk” (adem), isbat edilebilir bir hakikat değildir.
“Nefs-ül emirde nefiy isbat edilmez. Çünki ihata lâzımdır.”
“Nefy-i nefy, isbattır. Yani: Yok, yok ise; o vardır. Yok, yok olsa; var olur.”
2. Vücudun ve Vahdetin Lüzumunu Göstererek İsbat
İsbatın ikinci ve en mühim ciheti, eserden müessire (sanattan sanatkâra) gitmektir. Risale-i Nur, en küçük bir zerreden (cüz’î) en büyük sistemlere (küllî) kadar her bir sanat eserinin üzerindeki “mührü” okutturur. Her bir varlığın, bir Yaratıcı’nın varlığına ve birliğine (Vücud ve Vahdet) nasıl delalet ettiğini müdellel (delilli) bir surette isbat eder.
Bu metot pozitivizm asrının aklî bürhan talebine tam cevap verir:
“Cüz’înin isbatıyla küllî de isbat edilmiş olur.”
“Bütün hayatının gayesi, Vâcib-ül Vücud’un vücuduna ve vahdetine ve sıfâtına ve esmasına delalet ve şehadet ve o Vâcib-ül Vücud’u isbat ve ilân ve i’lam etmektir.”
Kur’an-ı Kerim de kâinattaki bu nizamı ve sanatı, aklı kullanarak tefekküre ve isbata davet eder:
“O ki, birbiriyle âhenktâr yedi göğü yaratmıştır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” (Mülk, 67/3-4)
Yine, Tevhid’in isbatı ve şirkin nefyedilmesi hususunda Kur’an, en kat’î aklî delili (bürhan-ı temanu’) sunar:
“Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, arşın Rabbi olan Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.” (Enbiyâ, 21/22)
İşte Risale-i Nur, bu ayetlerin tefsiri olarak, bütün ahkâm-ı imaniyeyi (imanî hükümleri) akla isbat etmiştir.
İkinci Merhale: TESBİT (Takrir ve Temkin ile Hakikati Sabitleme)
İsbat bir hakikati göstermek ise, Tesbit o hakikati akılda, kalpte ve ruhta sabit kılmak, perçinlemek ve hayatın bir gayesi haline getirmektir.
İsbat, küfürden imana getirmek içindir; Tesbit ise imanda sebat ettirmek, mütehayyir (şaşkın) bırakmamak ve hakikata giden yollar içinde “en müstakimi, en hatarsızı ve en kısa yolu” göstermek içindir.
Bu, İmam-ı Gazalî’nin ve İmam-ı Rabbanî’nin aradığı, ancak Bediüzzaman Hazretleri’nin bu asırda “Tesbit, Teşhis, Ta’yin, Takdir, Tahsis, Tavzih ve Tafsil” ederek muvaffak olduğu bir mertebedir. Bu merhalede “iman hakiki iman olarak tesbit edilmiş, imanda marifet, muhabbet ve cennet gösterilmiştir.”
Bu tesbit fiili, Kur’anî bir metottur. Cenab-ı Hak, müminlerin kalplerini sabit kılmak (tesbit etmek) için delillerini ve ayetlerini indirir.
“Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de âhirette o sâbit sözle (tevhid kelimesi ile) tesbit eder (sabit kılar); zâlimleri ise saptırır. Allah dilediğini yapar.” (İbrâhîm, 14/27)
Peygamberlerin kıssalarının anlatılmasının hikmeti de bu “tesbit”tir:
“(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbini (onlarla) tesbit edip pekiştireceğimiz her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda sana hak, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.” (Hûd, 11/120)
Kur’an-ı Kerim bu tesbiti, cüz’î hadiselerden küllî kaidelere (Esma-i Hüsna’ya) intikal ederek yapar:
“Kur’an-ı Hakîm kâh olur cüz’î bazı maksadları zikreder. Sonra o cüz’iyat vasıtasıyla küllî makamlara zihinleri sevketmek için, o cüz’î maksadı, bir kaide-i külliye hükmünde olan esma-i hüsna ile takrir ederek tesbit eder, tahkik edip isbat eder.”
Tekrar, İbadet ve Tefekkür Yoluyla Tesbit
Hakikatlerin zihinlerde ve kalplerde tesbiti için “tekrar” lüzumludur. Tıpkı bir müessisenin (kurumun) nizamnamelerinin tekrar edilerek yerleştirilmesi gibi.
“Müessise, tesbit etmek için tekrar lâzımdır.”
“Kur’an pek büyük mes’elelerden bahseder… Binaenaleyh o mesailin, o ince hakaikın, kalblerde, efkârda tesbit ve takriri için suver-i muhtelifede türlü türlü üslûblarla tekrara ihtiyaç vardır.”
Kur’an-ı Kerim de bu tekrarın gayesinin “öğüt” (zikra) ve “tesbit” olduğunu beyan eder:
“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.” (Zâriyât, 51/55)
İbadetler ve hassaten namaz, bu tesbitin amelî cihetidir. İman ile isbat edilen hakikatler, ibadet ile ruhta ve hayatta tesbit edilir:
“Namaz, kalblerde azamet-i İlahiyeyi tesbit ve idame… için yegâne İlahî bir vesiledir.”
“Cenab-ı Hakk’ın emirlerine ve nehiylerine itaat ve inkıyadı tesis ve temin etmek için, Sâniin azametini zihinlerde tesbit etmeye ihtiyaç vardır. Bu tesbit de ancak akaid ile, yani ahkâm-ı imaniyenin tecellisiyle olur. İmanî hükümlerin takviye ve inkişaf ettirilmesi, ancak tekrar ile teceddüd eden ibadetle olur.”
Netice
Hülasa olarak, sizin de tahlil ettiğiniz gibi, Risale-i Nur mesleği iki kanatlıdır:
• İsbat Kanadı: Aklı muhatap alır. Küfrün imkânsızlığını ve Tevhid’in lüzumunu aklî delillerle (kâinattaki mühürleri okutarak) isbat eder. Bu, “pozitivizm” asrının bürhan talebine ve “aklî” hüküm arayışına tam bir cevaptır.
• Tesbit Kanadı: Kalbi ve ruhu muhatap alır. İsbat edilen hakikatleri, tekrar, tefekkür ve ibadet yoluyla ruha nakşeder. İmanı, “hakiki iman” mertebesine çıkarır; marifet ve muhabbetullahı netice verir.
Gelecekte (istikbalde) hükmedecek olan, işte bu metottur:
“Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur’an hükmedecek.”
Bakınız:
https://tesbitler.com/2015/01/01/risale-i-nurda-isbat-ve-tesbit/
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
13/11/2025