KUR’AN-I KERİM’DE GEÇEN ESMA-İ HÜSNA VE ANLAMLARI

KUR’AN-I KERİM’DE GEÇEN ESMA-İ HÜSNA VE ANLAMLARI

 

 

ÖNSÖZ (Takdim)

Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân ve Rahîm olan Allah’a mahsustur. Salât ve selâm, O’nun güzel isimlerinin en kâmil aynası olan Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.), âline ve ashâbına olsun.

İslâmî ilimlerin şerefi, mevzusunun şerefi nisbetindedir. Bu cihetle, Zât-ı Akdes’in (c.c.) kemâl sıfatlarını ve kâinatla olan münasebetini tasvir eden Esmâ-i Hüsnâ bahsi, şüphesiz ilimlerin en mühim ve en derûnî olanıdır. İnsanın bu hayattaki en ulvî gayesi olan “Marifetullah” (Allah’ı tanımak), ancak O’nun Zâtını bizlere tarif eden bu mübarek isimlerin tefekkür ve idrakiyle mümkündür.

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîm’inde bizlere Zâtını bizzat Kendi isimleriyle tanıtır ve şöyle buyurur: “En güzel isimler (esmâ-i hüsnâ) Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (A’râf 7:180)

Hadîs-i şerîflerde 99 isim üzerinde hususiyetle durulmuşsa da Kur’ân-ı Kerîm okyanusuna nazar edildiğinde, Cenâb-ı Hakk’ın Zâtını tasvir eden isim, sıfat ve fiilî tecellîlerin bu adedin çok fevkinde olduğu müşahede edilir.

İşte elinizdeki bu mütevazı çalışma, Esmâ-i Hüsnâ hakikatine Kur’ân-ı Kerîm’in cihan şümul penceresinden bakma gayretinin bir mahsulüdür. Bu araştırmada, Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen 358 adet İlâhî isim, sıfat, fiilî tecellî ve terkip tespit edilmiştir.

Bu çalışmanın usûlü, isimleri sadece sıralamak değil, aynı zamanda her bir ismin:

  1. Anlamını (Lügat ve ıstılahî manasını),
  2. İsmin zikredildiği İlgili Ayet-i Kerimeyi (TDV Mealinden iktibasla) ve
  3. O manayı teyit eden veya o ismin fiilî bir tecellîsini gösteren Muradifi (eş anlamlı) Ayet-i Kerimeyi

bir arada sunmaktır. Bu suretle, her bir ismin Kur’ân bütünlüğü içinde nasıl bir fiile ve kudrete işaret ettiği, kâinattaki hangi tecellîye nazar ettirdiği gösterilmek istenmiştir.

Gayemiz, bu mübarek isimlerin adedini saymaktan (ihsâ) ziyade, o isimlerin ihtiva ettiği sonsuz manaları tefekkür etmek, idrak etmeye çalışmak ve bu isimlerin tecellîlerini kendi hayatımızda ve tabiat sahifelerinde okumak için bir anahtar sunmaktır.

Cenâb-ı Hak, bu çalışmayı rızasına muvafık kılsın, Esmâ-i Hüsnâ’sının hakikatlerini kalplerimize nakşetsin ve bizleri o isimlerin tecellîlerine mazhar eylesin. Âmin.

 

 

Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın Esmâ-i Hüsnâ’sı (en güzel isimleri), İslâmî ilimlerin en mühim ve en şerefli mevzularından biridir. Bu isimler, Zât-ı Akdes’in kemâl sıfatlarını ve mahlukat ile olan münasebetini tasvir eder.

Cenâb-ı Hak, A’râf Sûresi’nde şöyle buyurur:

“En güzel isimler (esmâ-i hüsnâ) Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (A’râf 7:180)

Hadîs-i şerîflerde 99 isim (Tirmizî, “De’avât”, 82) zikredilmişse de, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’de geçen ilâhî isim ve sıfatlar bu sayının çok üzerindedir. Esmâ-i Hüsnâ’nın tamamını, anlamlarını, geçtiği ayetleri ve manaca muradifi (eş anlamlısı veya o manayı teyit eden) ayetleri tam bir liste halinde sunmaya çalışacağız.

Kur’ân-ı Kerîm’de en çok zikredilen ve en temel kabul edilen bazı isimler üzerinden, bir numune çalışması takdim ediyorum:

  1. Allah (الله)
  • Anlamı: İsm-i Zât’tır (Zât’ın özel adıdır). Varlığı zorunlu olan (Vâcibü’l-Vücûd), ibadete lâyık yegâne mâbud, bütün kemal sıfatları kendinde toplayan ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Zât’ın ismi. Diğer bütün isimler bu İsm-i Celâl’e sıfat veya unvan olur.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 59:24)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Tevhid ve Vahdâniyet):

“De ki: ‘O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir (her şey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir). O, doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.'” (İhlâs 112:1-4)

  1. Er-Rahmân (الرحمن)
  • Anlamı: Rahmeti cihan şümul olan. Dünyada mü’min veya kâfir ayırt etmeksizin bütün mahlukata merhamet eden, rızıklarını veren. Rahmetin en geniş manasıdır.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâliki olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin Genişliği):

“…Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.” ( A’râf 7:156)

  1. Er-Rahîm (الرحيم)
  • Anlamı: Çok merhamet edici. Rahmetin hususi bir tecellisidir; bilhassa ahirette rahmetini sadece mü’minlere hasreden, onları ebedî nimete kavuşturan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâliki olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mü’minlere Hususi Rahmet):

“O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet edendir, melekleri de (size dua eder). O, mü’minlere karşı çok merhametlidir.” (Ahzâb 33:43)

  1. El-Melik (الملك)
  • Anlamı: Mülkün hakiki ve ebedî sahibi. Kâinatın mutlak hükümdarı. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eden, hiçbir şeye muhtaç olmayan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mülkün Yegâne Sahibi):

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.'” (Âl-i İmrân 3:26)

  1. El-Kuddûs (القدوس)
  • Anlamı: Her türlü noksanlıktan, eksiklikten, aczden ve mahlukata ait sıfatlardan münezzeh (uzak) ve pâk olan. Mutlak kemal sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, her türlü eksiklikten münezzeh, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ı tesbih eder.” (Cuma 62:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Noksanlıktan Münezzeh Oluşu):

“Gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla gör3endir.” (Şûrâ 42:11)

  1. El-Alîm (العليم)
  • Anlamı: İlmi her şeyi kuşatan. Geçmişi, geleceği, gizliyi, açığı, kalplerde olanı, en küçük teferruatı dahi eksiksiz bilen. İlmi ezelî ve ebedî olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Dediler ki: ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan ancak sensin.'” (Bakara 2:32)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İlmin Kuşatıcılığı):

“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. Onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde ne varsa O bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’âm 6:59)

  1. El-Hakîm (الحكيم)
  • Anlamı: Bütün işleri ve emirleri hikmetli olan. Her şeyi yerli yerine koyan, abes (boş) ve faydasız iş yapmayan, mutlak hüküm sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bu ifade Kur’ân’da pek çok defa “Azîz” ismiyle beraber (el-Azîzü’l-Hakîm) geçer, misal: Bakara 2:129)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hükmün Hikmeti):

“Allah, hükmedenlerin en hikmetlisi değil midir?” (Tîn 95:8)

 

İşte bir başka grup ilâhî isim ve Kur’ân-ı Kerîm’deki tecellîleri:

  1. El-Fettâh (الفتاح)
  • Anlamı: “Feth” kökünden gelir. Maddî ve mânevî her türlü darlığı, müşkülatı ve kapalılığı açan. Hayır kapılarını, rahmet hazinelerini, rızık yollarını açan. Aynı zamanda, kulları arasında hüküm veren, kimin haklı kimin haksız olduğunu ortaya çıkaran (hâkim) manasına da gelir.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir.'” (Sebe’ 34:26)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmet kapılarını açması):

“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır 35:2)

  1. Er-Rezzâk (الرزاق)
  • Anlamı: Rızkı yaratan ve bol bol veren. Sadece maddî gıdaları değil, ilim, hikmet, iman gibi mânevî rızıkları da ihsan eden. “Râzık” rızık verendir, “Rezzâk” ise bu fiili kesintisiz, mübalağalı (çok yoğun) ve cihan şümul bir surette yapandır.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz ki rızık veren, O, metin (sağlam) kuvvet sahibi olan Allah’ın kendisidir.” (Zâriyât 51:58)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rızkın kefaleti):

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de (öldükten sonra) emanet konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da)dır.” (Hûd 11:6)

  1. El-Latîf (اللطيف)
  • Anlamı: İki temel manası vardır:
    1. İlmi en gizli, en ince, en derûnî noktalara nüfuz eden. Hiç kimsenin muttali olamayacağı incelikleri bilen.
    2. Kullarına karşı son derece lütufkâr ve nâzik olan. Onlara rızıklarını ve ihtiyaçlarını, hiç beklemedikleri ve tahmin edemedikleri en nâzik yollardan ulaştıran.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Gözler O’nu idrak edemez, hâlbuki O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir, her şeyden hakkıyla haberdardır.” (En’âm 6:103)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Lütfun tecellisi):

“Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Şûrâ 42:19)

  1. El-Habîr (الخبير)
  • Anlamı: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından ve derûnî yapısından haberdar olan. Hiçbir şey O’nun ilminin dışında kalmayan. (Genellikle “Latîf” ve “Alîm” isimleriyle beraber gelerek, ilmin derinliğini ve teferruatını vurgular).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şü1phesiz Allah hakkıyla bilendir, her şeyden hakkıyla haberdardır.” (Hucurât 49:13)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Haberdar olmanın isbatı):

“Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (Mülk 67:14)

  1. El-Gafûr (الغفور) / El-Gaffâr (الغفار)
  • Anlamı: Mağfireti (bağışlaması) çok bol olan. Günahları örten, cezadan vazgeçen. “Gafûr”, mağfiretin çokluğunu; “Gaffâr” ise (mübalağa sigası olarak) kullar tekrar tekrar günah işlese de tevbe ettikçe sürekli ve kesintisiz bağışlayan manasını ihtiva eder.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği- Gafûr):

“Şöyle derler: ‘Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.'” (Fâtır 35:34)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mağfiretin genişliği):

“De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'” (Zümer 39:53)

 

  1. El-Azîz (العزيز)
  • Anlamı: İzzet, şeref ve galibiyet sahibi. Mutlak güç sahibi, hiçbir surette mağlup edilemeyen, her işinde mutlak galip olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz, rızkı veren, O, metin (sağlam) kuvvet sahibi olan Allah’ın kendisidir.” (Zâriyât 51:58) – Düzeltme: Bu ayet Rezzâk ve Metîn isimlerini zikreder. Azîz ismi için daha sık geçen bir misal:

“Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi, her türlü eksiklikten münezzeh, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ı tesbih eder.” (Cuma 62:1) – Bu ayette “el-Azîzi’l-Hakîm” olarak geçmektedir.

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İzzet ve Galibiyet):

“Onlar, ‘Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır’ diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük (izzet), ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.” (Münâfikûn 63:8)

  1. Es-Semî’ (السميع)
  • Anlamı: Her şeyi hakkıyla işiten. Gizli-açık, fısıltı veya kalpten geçenleri, mahlukatın bütün seslerini aynı anda, birbirine karıştırmadan duyan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, ‘Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin’ diyorlardı.” (Bakara 2:127)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İşitmenin kuşatıcılığı):

“Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin karşılıklı konuşmanızı işitir. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (Mücâdele 58:1)

  1. El-Basîr (البصير)
  • Anlamı: Her şeyi eksiksiz ve bütün teferruatıyla gören. Karanlıkta yürüyen karıncayı, yerin derûnî katmanlarındaki hareketleri, kulların zahiri ve dahilî bütün fiillerini nazarı altında tutan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsrâ 17:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Görmenin keyfiyeti):

“Üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara bakmazlar mı? Onları (havada) ancak Rahmân tutar. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla görendir.” (Mülk 67:19)

  1. El-Hakem (الحكم) / El-Adl (العدل)
  • Anlamı: Hüküm veren, hak ile bâtılı ayıran mutlak hâkim. (El-Adl ismi, Kur’ân’da bu lafızla geçmemekle birlikte, “adl” kökü ve El-Hakem ismi, O’nun mutlak adaletini ifade eder.) O, zerre kadar haksızlık yapmayan, hükmü sorgulanamayan, en âdil karar vericidir.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği- Hakem):

“De ki: ‘Size kitabı (Kur’an’ı) ayrıntılı olarak indiren O iken, Allah’tan başka bir hakem mi arayayım?’ Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur’an’ın, Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma.” (En’âm 6:114)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Adaletin tecellisi):

“Şüphe yok ki Allah, zerre ağırlığınca bile haksızlık etmez. (Yapılan iyilik) zerre ağırlığınca olsa dahi, onun sevabını kat kat artırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (Nisâ 4:40)

  1. El-Cebbâr (الجبار)
  • Anlamı: İradesini her durumda yürüten, dilediğini zorla da olsa yaptıran (bu mana, mahlukat için zulüm iken, Hâlık için mutlak adalettir). Aynı zamanda “cebr” kökünden, kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan, dertlere derman olan manasına da gelir.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudret ve Hâkimiyet):

“O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (En’âm 6:18)

Cenâb-ı Hak, bu isimlerin hakikatlerini idrak etmeyi ve hayatımıza aksettirmeyi nasip eylesin. Arzu ederseniz, bu muhtevayı başka isimlerle zenginleştirmeye devam edebiliriz.

 

****************   

Bu isimler, Cenâb-ı Hakk’ın kâinattaki icraatını ve mahlukatı ile olan münasebetini anlamamız için birer penceredir.

  1. El-Hâlık (الخالق)
  • Anlamı: Yoktan var eden, yaratan. Takdir ettiği, planladığı ölçüye göre, bir şeyin bütün dahilî ve zahirî yapısını belirleyip onu icat eden. Her şeyin yaratıcısı.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 59:24)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yaratmanın isbatı):

“İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her şeye vekildir (güvenilip dayanılacak tek varlıktır).” (En’âm 6:102)

  1. El-Bâri’ (البارئ)
  • Anlamı: Yoktan var ettiği mahlukatını, bir model veya numune olmaksızın, kusursuz ve âhenkli bir yapıda icat eden. Birbirinden farklı yapılarda, intizamla yaratan. (Bu isim, yaratılıştaki özgünlüğü ve intizamı vurgular).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 59:24)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kusursuz Yaratılış):

“O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bakışını çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?” (Mülk 67:3)

  1. El-Musavvir (المصور)
  • Anlamı: Mahlukata “suret” (şekil, biçim) veren. Her bir varlığa, kendine mahsus, hikmete uygun en güzel şekli ve simayı veren. Yaratılışın son safhasını, yani estetik ve zahiri yapısını tamamlayan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 59:24)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahimlerde şekil verme):

“O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Âl-i İmrân 3:6)

(Not: Haşr Sûresi 24. ayet-i kerimesi, “el-Hâlık”, “el-Bâri'” ve “el-Musavvir” isimlerini bir arada zikrederek, yaratılışın planlama, icra ve şekil verme safhalarını harika bir bağlantı içinde tasvir eder.)

  1. El-Kahhâr (القهار)
  • Anlamı: Her şeye galip gelen, iradesine karşı durulamayan. Bütün mahlukatı kudreti altında tutan, isyankârları ve zâlimleri kahreden, mutlak hâkimiyet sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek olan, her şeye galip gelen Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.'” (Sâd 38:65)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Hâkimiyet):

“O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. ‘Bugün mülk (hâkimiyet) kimindir?’ (Diye sorulur). ‘Tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ındır’ (diye cevap verilir).” (Mü’min 40:16)

  1. El-Vehhâb (الوهاب)
  • Anlamı: Karşılıksız olarak çokça hibe eden, bağışlayan. Hiçbir menfaat gözetmeden, lütfundan devamlı ve bol miktarda nimetler (mal, mülk, ilim, hidayet, evlat vb.) bahşeden.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“(Onlar şöyle yakarırlar:) ‘Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bağışlayansın.'” (Âl-i İmrân 3:8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmet Hazineleri):

“Yoksa, mutlak güç sahibi ve çok bağışlayan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?” (Sâd 38:9)

Bu mübarek isimlerin tefekkürü, imanımızın derûnîleşmesine vesiledir.

Esmâ-i Hüsnâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’deki tecellîlerini tefekkür etmeye vesiledir.

  1. El-Alî (العلي)
  • Anlamı: Yüceler yücesi. Şan, şeref, izzet ve mertebe açısından en yüce olan. Mahlukatın tasavvur edebileceği her türlü yükseklik mertebesinin fevkinde (üstünde) olan. Kadrine ve mertebesine hiçbir aklın tam manasıyla yetişemeyeceği mutlak yücelik sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“…O’nun kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O, çok yücedir, çok büyüktür.” (Bakara 2:255 – Âyetü’l-Kürsî’nin sonu)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Yücelik):

“O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (En’âm 6:18)

  1. El-Kebîr (الكبير)
  • Anlamı: En büyük. Zâtının ve sıfatlarının mahiyeti idrak edilemeyecek kadar büyük olan. Kibriyâ (büyüklük) O’na mahsustur. Her şey O’nun büyüklüğü karşısında küçük kalır.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, gaybı da, görünen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir.” (Ra’d 13:9)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Büyüklüğün Tek Sahibi):

“Göklerde ve yerde büyüklük (kibriyâ) O’na mahsustur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Câsiye 45:37)

  1. El-Hafîz (الحفيظ)
  • Anlamı: Muhafaza eden, koruyup gözeten. Bütün kâinatı ve içindekileri ilmiyle ve kudretiyle tutan, dengede tutan, bozulmaktan ve yok olmaktan koruyan. Aynı zamanda kullarının amellerini zayi etmeden muhafaza eden.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“…Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.” (Hûd 11:57’den bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kâinatın Muhafazası):

“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yerlerinden oynamasınlar diye tutar. Andolsun, eğer onlar yerlerinden oynayacak olsalar, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (Fâtır 35:41)

  1. El-Hasîb (الحسيب)
  • Anlamı: Hesaba çeken. Kullarının hayat boyunca yaptığı her şeyin hesabını en ince teferruatına kadar bilen ve kaydeden, ahirette karşılığını eksiksiz verecek olan. Aynı zamanda (hesap olarak, kifayet olarak) kuluna yeten, vekil olarak kâfi gelen.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onlar (peygamberler), Allah’ın vahiylerini tebliğ edenler, O’ndan korkanlar ve O’ndan başka hiç kimseden korkmayanlardır. Allah, hesap görücü olarak yeter.” (Ahzâb 33:39)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hesabın Şaşmazlığı):

“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız). Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ 21:47)

  1. El-Kerîm (الكريم)
  • Anlamı: Kerem’i (cömertliği) çok bol olan. Karşılıksız veren, ihsanı sonsuz olan. İstenmeden veren, vaadini mutlaka yerine getiren, kendisine sığınanı himaye eden ve affı çok olan, en şerefli.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitâr 82:6-8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İhsanın Genişliği):

“Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara haksızlık edilmez.” (En’âm 6:160)

 

  1. Er-Rakîb (الرقيب)
  • Anlamı: Gözetleyen, nazarı altında tutan. Bütün mahlukatı her an, her halleriyle gözetleyen, ilmiyle kuşatan. Hiçbir şey O’nun murakabesinin (gözetiminin) dışında kalamaz.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı1 gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.” (Nisâ 4:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Gözetlemenin Keyfiyeti):

“O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” (Mü’min 40:19)

  1. El-Mucîb (المجيب)
  • Anlamı: Dualara icabet eden, karşılık veren. Kendisine yönelen kullarının isteklerini, yalvarışlarını işiten ve onlara cevap veren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli3 kıldı. Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim, (duaları) hakkıyla işitendir, (onlara) çok yakındır (kabul edendir).'” (Hûd 11:61)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Duaya İcabet):

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.” (Bakara 2:186)

  1. El-Vâsi’ (الواسع)
  • Anlamı: İlmi, rahmeti, mülkü ve ihsanı geniş olan, her şeyi kuşatan. Mahlukatını rızıklandırırken darlığa düşmeyen. Sıfatları sınırsız ve cihan şümul olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah, (rahmeti ve nimeti) geniş olandır, (her şeyi) hakkıyla bilendir.” (Bakara 2:115)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin Genişliği):

“Bize, bu dünyada da iyilik yaz, âhirette de. Şüphesiz biz sana yöneldik.’ Allah, şöyle dedi: ‘Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.'” (A’râf 7:156)

  1. El-Vedûd (الودود)
  • Anlamı: Mahlukatını çok seven (muhib) ve sâlih kulları tarafından çok sevilen (mahbub). Sevgisi derûnî ve ihsanıyla zahiri olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz O, (iman edip sâlih ameller işleyenleri) çok bağışlayandır, çok sevendir.” (Burûc 85:14)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sevginin İsbatı):

“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'” (Âl-i İmrân 3:31)

  1. El-Vekîl (الوكيل)
  • Anlamı: İşlerin kendisine havale edildiği, güvenilip dayanılan. Mahlukatının işlerini en mükemmel surette yürüten, onların ihtiyaçlarını karşılayan. Kendisine tevekkül edenlere kâfi gelen.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onlar, o kimselerdir ki, insanlar kendilerine, ‘İnsanlar size karşı toplandılar, aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Âl-i İmrân 3:173)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Tevekkül ve Kifayet):

“Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (Talâk 65:3)

 

  1. El-Kavî (القوي)
  • Anlamı: Mutlak kuvvet sahibi. Gücü her şeye yeten, kudreti sonsuz olan, asla acziyet ve yorgunluk göstermeyen.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onlar, Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, mutlak galiptir.” (Hac 22:74)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kuvvetin Yegâne Sahibi):

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’tan başkasını (O’na) eşler koşar da, onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu anlayabilselerdi.” (Bakara 2:165)

  1. El-Metîn (المتين)
  • Anlamı: Çok sağlam, sarsılmaz kudret sahibi. Kuvveti kesintiye uğramayan, yapısı ve ahdi çok metin (sağlam) olan. (El-Kavî kuvvetin büyüklüğünü, El-Metîn o kuvvetin devamlılığını ve sarsılmazlığını ifade eder).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz ki rızık veren, O, metin (sağlam) kuvvet sahibi olan Allah’ın kendisidir.” (Zâriyât 51:58)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudretin Devamlılığı):

“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yerlerinden oynamasınlar diye tutar. Andolsun, eğer onlar yerlerinden oynayacak olsalar, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (Fâtır 35:41)

  1. El-Velî (الولي)
  • Anlamı: Mü’minlerin dostu, yardımcısı, koruyucusu ve işlerini üzerine alan. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkaran.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Allah, dost olarak yeter. Allah, yardımcı olarak da yeter.” (Nisâ 4:45)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Dostluğun İsbatı):

“Allah, iman edenlerin velîsidir (dostu ve yardımcısıdır). Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velîleri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara 2:257)

  1. El-Hamîd (الحميد)
  • Anlamı: Bütün hamdlerin (övgülerin) yegâne sahibi. Yaptığı bütün işler güzel ve övgüye lâyık olan. Mahlukatı O’nu hamd etse de etmese de, Zâtında övülmüş (Hamîd) olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Mûsâ, şöyle dedi: ‘Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de, gerçek şu ki, Allah her türlü ihtiyâçtan uzaktır, övülmeye lâyık olandır.'” (İbrahim 14:8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hamdin Mutlak Sahibi):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâliki olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-4)

  1. Eş-Şehîd (الشهيد)
  • Anlamı: Her şeye şahit olan. Hiçbir şey ilminden ve nazarından gizli kalmayan. Her şeyi gören, bilen ve kullarının amellerine ahirette şahitlik edecek olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.” (Nisâ 4:79)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nazarının Kuşatıcılığı):

“Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur’an’dan bir şey okusan ve siz (ey insanlar) ne zaman bir iş yapsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey, ne ondan daha küçüğü ne de daha büyüğü Rabbinin ilmi dışında değildir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Yûnus 10:61)

Bu isimler, Zât-ı Akdes’in Zâtî ve Fiilî sıfatlarını anlamak için en mühim anahtarlardır.

  1. El-Hakk (الحق)
  • Anlamı: Varlığı isbatı zorunlu olan, değişmeyen, gerçek olan. Varlığı ve uluhiyeti mutlak gerçek olan. Hükmü ve sözü hak olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“İşte böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’ndan başka taptıkları ise bâtılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah, yücedir, büyüktür.” (Hac 22:62)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hakikatin Tekliği):

“İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah’tır. Haktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? O hâlde nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz?” (Yûnus 10:32)

  1. El-Mü’min (المؤمن)
  • Anlamı: Emniyet veren, güven veren. Kullarına emniyet bahşeden, korkularını gideren. Aynı zamanda, peygamberlerini tasdik eden, iman nurunu kalplere yerleştiren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Eman Verme Fiili):

“O, onları açlıktan doyuran ve her türlü korkudan emin kılandır.” (Kureyş 106:4)

  1. El-Hayy (الحي)
  • Anlamı: Diri olan. Hayatı ezelî ve ebedî olan. Bütün hayatların kaynağı. Asla ölmeyen, Zâtına uyuklama veya gaflet ârız olmayan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, O’ndan başka ilâh yoktur; O, diridir (hayydır), her şeyin varlığı O’na bağlıdır (kayyûmdur). O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaat edebilecek olan kimdir? O, kullarının önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar O’nun ilminden, O’nun dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O, çok yücedir, çok büyüktür.” (Bakara 2:255)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ebedî Hayat):

“Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter.” (Furkân 25:58)

  1. El-Kayyûm (القيوم)
  • Anlamı: Kendi Zâtı ile kaim olan (var olmak için başka bir şeye muhtaç olmayan) ve bütün mahlukatı varlıkta tutan (onların idaresini ve kıyamını temin eden).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Bütün yüzler, diri ve her şeye hâkim olan Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.” (Tâhâ 20:111)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Varlıkta Tutma):

“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yerlerinden oynamasınlar diye tutar. Andolsun, eğer onlar yerlerinden oynayacak olsalar, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (Fâtır 35:41)

Bu isimler, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin ve kudretinin cihan şümul tecellîleridir.

  1. Et-Tevvâb (التواب)
  • Anlamı: Tevbeleri çokça kabul eden. Kullarının pişmanlıklarını ve O’na dönüşlerini (tevbelerini) tekrar tekrar kabul eden, tevbe kapısını daima açık tutan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabbine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Bakara 2:37)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Tevbeyi Kabul Fiili):

“Onlar, Allah’ın, kullarının tövbesini kabul ettiğini, sadakaları O’nun aldığını ve Allah’ın, tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet eden olduğunu bilmediler mi?” (Tevbe 9:104)

  1. El-Afüvv (العفو)
  • Anlamı: Affı çok olan. Günahları sadece örtmek (mağfiret) değil, kökünden silen, âdeta hiç işlenmemiş gibi muamele eden, cezayı ve sorumluluğu tamamen kaldıran.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“İşte bunları, umulur ki Allah affeder. Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” (Nisâ 4:99)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Affetme Fiili):

“O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve yaptıklarınızı bilendir.” (Şûrâ 42:25)

  1. Er-Raûf (الرؤوف)
  • Anlamı: Şefkati ve merhameti çok derûnî ve ziyade olan (Re’fet). Mahlukatına karşı (bilhassa mü’minlere) çok şefkatli, merhametinin tecellisi çok nâzik ve lütufkâr olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” (Bakara 2:143’ten bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Şefkatin Zahiri Tecellisi):

“O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet edendir, melekleri de (size dua eder). O, mü’minlere karşı çok merhametlidir.” (Ahzâb 33:43)

  1. El-Ganî (الغني)
  • Anlamı: Zâtı, sıfatları ve fiilleri açısından hiçbir şeye muhtaç olmayan, mutlak zenginlik sahibi. Her şey O’na muhtaçtır; O ise hiçbir şeye muhtaç değildir (Samed isminin bir tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyık olandır.” (Fâtır 35:15)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Zenginlik):

“Mûsâ, şöyle dedi: ‘Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de, gerçek şu ki, Allah her türlü ihtiyâçtan uzaktır, övülmeye lâyık olandır.'” (İbrahim 14:8)

  1. Eş-Şekûr (الشكور)
  • Anlamı: Az amele karşı çok mükâfat veren. Kullarının sâlih amellerini ve şükürlerini zayi etmeyen, bilakis kat kat fazlasıyla karşılayan, kadir bilen.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şöyle derler: ‘Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.'” (Fâtır 35:34)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Az’a Çok Verme):

“Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara haksızlık edilmez.” (En’âm 6:160)

 

  1. El-Halîm (الحليم)
  • Anlamı: Hilm sahibi; kullarının isyan ve günahları karşısında acele ile ceza vermeyen, onlara mühlet tanıyan. Kudreti olduğu halde affı ve teenniyi (acele etmemeyi) tercih eden.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı olarak belirtmenizde veya bu isteğinizi içinizde gizlemenizde size bir günah yoktur. Allah, sizin onları anacağınızı bilir. Meşru sözler söylemeniz dışında, sakın onlarla gizlice buluşma yönünde sözleşmeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdeki1ni bilir. Artık O’ndan sakının. Bilin ki Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” (Bakara 2:235)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hilm’in Tecellisi):

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise, şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Fâtır 35:45)

  1. El-Azîm (العظيم)
  • Anlamı: Azamet sahibi, en büyük, en ulu. Zâtının ve sıfatlarının mahiyeti akıl ile idrak edilemeyecek kadar yüce olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O, yücedir, büyüktür.” (Şûrâ 42:4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Azametin İsbatı):

“Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.” (Zümer 39:67)

(Aşağıdaki dört isim, Hadîd Sûresi’nde bir arada zikredilmiş ve Cenâb-ı Hakk’ın varlığının zaman ve mekân ile olan münasebetini mükemmel bir surette tasvir etmiştir.)

  1. El-Evvel (الأول)
  2. El-Âhir (الآخر)
  3. Ez-Zâhir (الظاهر)
  4. El-Bâtın (الباطن)
  • Anlamları:
    • El-Evvel: İlk. Varlığının başlangıcı olmayan, ezelî.
    • El-Âhir: Son. Varlığının sonu olmayan, her şey fena bulduktan sonra bâkî kalacak olan, ebedî.
    • Ez-Zâhir: Zahirî olan. Varlığının delilleri apaçık olan, her şeyde isbatı ve sanatı görünen.
    • El-Bâtın: Derûnî olan. Zâtının hakikati idrak edilemeyen, mahlukatın nazarından gizli olan, her şeyin iç yüzünü bilen.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, ilk ve sondur, zâhir ve bâtındır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Hadîd 57:3)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Evvel, Âhir ve Bâtın’ın Tecellisi):

“Sen, Allah ile birlikte başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zâtından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28:88)

Bu mübarek isimlerin tefekkürü, imanımızın derûnîleşmesine vesiledir.

  1. El-Müheymin (المهيمن)
  • Anlamı: Gözetip koruyan, nazarı altında tutan. Her şeyi yöneten, murakabe eden ve ilmiyle kuşatan. (Kitap hakkında kullanıldığında) önceki kitapları doğrulayan ve koruyan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Gözetim ve Şahitlik):

“Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur’an’dan bir şey okusan ve siz (ey insanlar) ne zaman bir iş yapsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey, ne ondan daha küçüğü ne de daha büyüğü Rabbinin ilmi dışında değildir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Yûnus 10:61)

  1. Es-Selâm (السلام)
  • Anlamı: Her türlü noksanlıktan, afetten ve mahlukata ait sıfatlardan salim (uzak) olan. Kullarına selâmet ve esenlik veren. Hayat ve barışın kaynağı.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Selâmet Yurdu):

“Rableri katında onlara esenlik yurdu (Dâru’s-Selâm) vardır. O, yapmakta oldukları salih ameller sebebiyle onların velîsidir (dostudur).” (En’âm 6:127)

  1. El-Vâhid (الواحد) / El-Ahad (الأحد)
  • Anlamı: Tek olan. Zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde ortağı, benzeri veya dengi bulunmayan. (El-Vâhid: Bir olan; El-Ahad: Yegâne, bölünemez, mutlak tek).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği – Vâhid):

“O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahhâr olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.” (İbrahim 14:48)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ahad – Tevhidin İsbatı):

“De ki: ‘O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir (her şey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir). O, doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.'” (İhlâs 112:1-4)

  1. Es-Samed (الصمد)
  • Anlamı: Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, O’nun ise hiçbir şeye muhtaç olmadığı mutlak zenginlik sahibi. İhtiyaçların giderilmesi için yegâne merci.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah Samed’dir (her şey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir).” (İhlâs 112:2)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Muhtaç Olmama):

“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyık olandır.” (Fâtır 35:15)

  1. El-Kâdir (القادر) / El-Muktedir (المقتدر)
  • Anlamı: Kudreti her şeye yeten. Dilediğini, dilediği gibi yapmaya gücü yeten. (El-Muktedir, bu kudretin zirvesini ve tam iktidar sahibi olduğunu ifade eder).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği – Kâdir):

“Şimşek neredeyse gözlerini alıverecek. Önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de dikilip kalırlar. Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Bakara 2:20)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Muktedir):

“Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve ırmak kenarlarındadır. Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler.” (Kamer 54:54-55)

 

  1. El-Mütekebbir (المتكبر)
  • Anlamı: Büyüklükte (Kibriyâ) eşsiz olan, azamet sahibi. Büyüklük, mahlukat için bir noksanlık ve kibir iken, Hâlık için mutlak kemal ve O’nun hakkıdır.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kibriyâ’nın Sahibi):

“Göklerde ve yerde büyüklük (kibriyâ) O’na mahsustur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Câsiye 45:37)

  1. Er-Rabb (الرب)
  • Anlamı: Terbiye eden, mülk sahibi, efendi. Bütün mahlukatın idaresini, ihtiyaçlarını ve terbiye süreçlerini (yetiştirilmelerini) cihan şümul bir surette üstlenen.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâliki olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Terbiye Fiili):

“Yüce Rabbinin adını tesbih et. O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır. O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir.” (A’lâ 87:1-3)

  1. En-Nûr (النور)
  • Anlamı: Nûrun kaynağı. Gökleri, yeri, kâinatı ve mahlukatın kalplerini aydınlatan. Varlığı zahiri, delilleri apaçık olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir sırça içindedir. O sırça da sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu lamba ne doğuya ne de batıya ait olan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûrdur. Allah, dilediği kimseyi nûruna iletir. Allah, insanlar için misaller getirir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nûr 24:35)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Aydınlatma Fiili):

“O, güneşi bir ışık (ziya) kaynağı, ayı da (geceleyin) bir aydınlık (nûr) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları ancak hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. O, bilen bir topluma âyetlerini ayrı ayrı açıklamaktadır.” (Yûnus 10:5)

  1. El-Hâdî (الهادي)
  • Anlamı: Hidayet veren, yol gösteren. Kullarına (irşad yoluyla) ve bütün mahlukata (fıtrî olarak) yollarını ve gayelerini gösteren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kur’an’ın) Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, mutlaka doğru bir yola iletir.” (Hac 22:54)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Fıtrî Hidayet):

“(Firavun) ‘O hâlde, Rabbiniz kimdir, ey Mûsâ?’ dedi. Mûsâ, ‘Rabbimiz, her şeye yapısını (varlığını) verip, sonra da yol gösterendir’ dedi.” (Tâhâ 20:49-50)

  1. El-Bedî’ (البديع)
  • Anlamı: Emsalsiz, numunesiz, harika bir surette yaratan. Kâinatı başka bir örnek olmaksızın, eşsiz bir sanatla icat eden.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi (olmasını istedi mi), ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” (Bakara 2:117)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Eşsiz Yaratıcı):

“O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. O’nun eşi olmadığı hâlde nasıl çocuğu olabilir? Hâlbuki O, her şeyi yaratmıştır ve her şeyi hakkıyla bilendir.” (En’âm 6:101)

Bu isimler, hayat, ölüm ve mülkün yegâne sahibinin kim olduğunu bizlere tasvir eder.

  1. El-Muhyî (المحيي)
  • Anlamı: Hayat veren, canlandıran. Cansızlara hayatı bahşeden ve ölüleri (ahirette) dirilten.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphesiz O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Rûm 30:50)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hayat Verme Fiili):

“Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara 2:28)

  1. El-Mümît (المميت)
  • Anlamı: Hayatı alan, ölümü yaratan. Eceli gelen mahlukatın hayatını sona erdiren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Ey insanlar! Şüphesiz ben, Allah’ın hepinize gönderdiği peygamberiyim. O Allah ki, göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, diriltir (el-Muhyî) ve öldürür (el-Mümît). Öyleyse Allah’a ve O’nun sözlerine inanan Resûlüne, o ümmî peygambere iman edin ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız.'” (A’râf 7:158)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ölümü Yaratması):

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk 67:2)

  1. El-Bâis (الباعث)
  • Anlamı: Öldükten sonra (haşirde) tekrar dirilten, kabirlerden çıkaran.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur. Ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir (yeb’asü).” (Hac 22:7)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Diriltmenin İsbatı):

“Kendi yaratılışını unutup bize bir örnek getirdi. Dedi ki: ‘Çürümüşlerken bu kemikleri kim diriltecek?’ De ki: ‘Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her türlü yaratmayı hakkıyla bilendir.'” (Yâsîn 36:78-79)

  1. Mâlikü’l-Mülk (مالك الملك)
  • Anlamı: Mülkün ebedî ve yegâne sahibi. Mülkünde (kâinatta) dilediği gibi tasarruf eden, O’nun hükmüne kimsenin müdahale edemeyeceği.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.'” (Âl-i İmrân 3:26)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hükümranlığın Sahibi):

“Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O’nundur. Diriltir, öldürür. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Hadîd 57:2)

  1. Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm (ذو الجلال والإكرام)
  • Anlamı: Hem Celâl (azamet, büyüklük, heybet) hem de İkrâm (kerem, lütuf, cömertlik) sahibi. Hem heybetiyle nazar edilen hem de ikramıyla umulan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir.” (Rahmân 55:78)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Bâkî Kalan Yüzü):

“Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâkî kalacaktır.” (Rahmân 55:26-27)

  1. El-Kâbıd (القابض)
  2. El-Bâsıt (الباسط)
  • Anlamları:
    • El-Kâbıd: Sıkan, daraltan. Hikmetiyle rızkı daraltan; ruhları (ölüm anında) kabzeden.
    • El-Bâsıt: Açan, genişleten. Lütfuyla rızkı genişleten; rahmetini yayan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği- Fiil olarak):

“Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da ona kat kat karşılık versin! Allah, (rızkı) daraltır (yakbidu) ve genişletir (yebsutu). Ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara 2:245)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Daraltma ve Genişletme Fiili):

“De ki: ‘Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.'” (Sebe’ 34:36)

  1. El-Muhît (المحيط)
  • Anlamı: İlmi ve kudretiyle her şeyi kuşatan. Hiçbir şeyin O’nun hâkimiyetinin ve ilminin dışında kalamadığı.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır (Muhît).” (Nisâ 4:126)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kuşatmanın İsbatı):

“İyi bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi bilin ki, O, her şeyi kuşatandır.” (Fussilet 41:54)

  1. El-Vâris (الوارث)
  • Anlamı: Vâris olan. Bütün mülk sahipleri ve mahlukat fena bulduktan sonra, mülkün tek ve ebedî sahibi olarak bâkî kalan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz biz, yeryüzüne ve onun üzerindekilere vâris olacağız. Onlar, ancak bize döndürüleceklerdir.” (Meryem 19:40)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Vârislerin En Hayırlısı):

“Zekeriyya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, ‘Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın’ diye dua etmişti.” (Enbiyâ 21:89)

  1. El-Kâfî (الكافي)
  • Anlamı: Kâfi gelen, yeten. Kullarına hidayet, yardım ve rızık olarak kâfi gelen. Kendisine tevekkül edenlere yeten.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, kuluna kâfi değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.” (Zümer 39:36)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yetme / Vekillik):

“Onlar, o kimselerdir ki, insanlar kendilerine, ‘İnsanlar size karşı toplandılar, aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Âl-i İmrân 3:173)

  1. El-Mukît (المقيت)
  • Anlamı: Her mahlukatın rızkını (gerekli gıdasını) yaratan, bilen ve ulaştıran. Aynı zamanda her şeyi gözetip koruyan, her şeye gücü yeten ve yapılanların karşılığını veren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Kim iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur. Allah, her şeyin karşılığını vericidir.” (Nisâ 4:85)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rızık Verme Ciheti):

“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de (öldükten sonra) emanet konulacakları yeri de O bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Hûd 11:6)

  1. El-Mecîd (المجيد)
  • Anlamı: Şanı, şerefi ve kadri pek yüce olan. Fiilleri ve ihsanları güzel ve övgüye lâyık olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz O, (iman edip sâlih ameller işleyenleri) çok bağışlayandır, çok sevendir. Arş’ın sahibidir, şanı yücedir.” (Burûc 85:14-15)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hamîd ve Mecîd):

“Dediler ki: ‘Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Ey ev halkı! Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir.'” (Hûd 11:73)

  1. El-Câmi’ (الجامع)
  • Anlamı: Toplayan. Mahlukatı kıyamet günü hesap için bir araya getiren. Birbirine zıt gibi görünen şeyleri bir araya getiren (mesela bedende ruh ile cesedi, hayat ile ölümü).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah, va’dinden dönmez.” (Âl-i İmrân 3:9)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Toplama Fiili):

“De ki: ‘Allah sizi diriltir, sonra sizi öldürür. Sonra sizi, hakkında şüphe olmayan kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.'” (Câsiye 45:26)

  1. Eş-Şâfî (الشافي)
  • Anlamı: Şifa veren. Maddî ve mânevî hastalıklara, dertlere şifa bahşeden yegâne merci. (Bu isim Kur’ân’da fiil ve sıfat olarak zikredilmiştir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği- Fiil olarak):

(Hz. İbrahim’in (a.s.) duası): “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” (Şuarâ 26:80)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Şifanın Kaynağı):

“De ki: ‘O (Kur’an), inananlar için bir hidayet ve şifadır.’ İnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır (kördür). (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor.” (Fussilet 41:44)

  1. El-Karîb (القريب)
  • Anlamı: Yakın olan. İlmiyle, icabetiyle ve rahmetiyle kullarına çok yakın olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“…Öyle ise O’ndan bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim, (duaları) hakkıyla işitendir, (onlara) çok yakındır.” (Hûd 11:61’den bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yakınlığın İsbatı):

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.” (Bakara 2:186)

 

  1. El-Berr (البرّ)
  • Anlamı: İyiliği, lütfu ve ihsanı bol olan. Kullarına karşı son derece şefkatli ve iyilik (birr) sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz biz, bundan önce O’na (Allah’a) dua ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol (el-Berr), çok merhametli (er-Rahîm) olandır.” (Tûr 52:28)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İyiliğin Tecellisi):

“Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Şûrâ 42:19)

  1. Zü’ntikâm (ذو انتقام)
  • Anlamı: İntikam sahibi. Suçluları, zâlimleri ve müstehak olanları adaletiyle cezalandıran, mazlumun hakkını alan. (Cenâb-ı Hakk’ın intikamı, şahsî bir öfke değil, mutlak adaletin tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Öyle ise, sakın Allah’ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.” (İbrahim 14:47)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Cezanın Şiddeti):

“Şüphesiz Rabbinin yakalaması pek şiddetlidir.” (Burûc 85:12)

  1. El-Vâli (الوالي)
  • Anlamı: Kâinatı ve bütün işleri idare eden, yöneten (vali). Her şey üzerinde mutlak tasarruf sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O’nun (insanın) önünden ve arkasından takipçileri (melekler) vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardı1mcı (vâlin) da yoktur.” (Ra’d 13:11)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak İdare):

“Göklerin ve yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.” (Hadîd 57:5)

  1. El-Müteâlî (المتعالي)
  • Anlamı: Yüceler yücesi. Aklın tasavvur edebileceği her şeyin fevkinde (üstünde) olan. Noksanlıklardan ve mahlukata ait özelliklerden son derece münezzeh ve yüce.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, gaybı da, görünen âlemi de bilendir, çok büyüktür (el-Kebîr), çok yücedir (el-Müteâlî).” (Ra’d 13:9)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yücelik ve Azamet):

“Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.” (Zümer 39:67)

 

  1. El-Mu’izz (المعز)
  2. El-Müzill (المذل)
  • Anlamları:
    • El-Mu’izz: İzzet veren, şereflendiren, aziz kılan.
    • El-Müzill: Zillet veren, alçaltan, hor ve hakir kılan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin (tu’izzu), dilediğini zelil edersin (tüzillu). Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.'” (Âl-i İmrân 3:26)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Zillet ve İzzetin İsbatı):

“Allah kimi alçaltırsa (yühinillâhu), artık ona saygınlık kazandıracak (mükrime) kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.” (Hac 22:18’den bir bölüm)

  1. El-Muksit (المقسط)
  • Anlamı: Adaletle hükmeden, her işi denk ve yerli yerince yapan. Zâlimden mazlumun hakkını alan, adaletli davranan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği- Sıfat olarak):

“Eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli (muksitîn) davrananları sever.” (Mâide 5:42)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Adaletin Emri):

“Şüphesiz Allah, adaleti (el-adl), iyilik yapmayı (el-ihsân), yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16:90)

  1. El-Fâtır (الفاطر)
  • Anlamı: Yarıp çıkaran, yoktan var eden. Gökleri ve yeri, başka bir numune olmaksızın, ilk defa yaratan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Göklerin ve yerin yaratıcısı (Fâtır) olan, beslediği hâlde beslenmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?’ De ki: ‘Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (deni1ldi).'” (En’âm 6:14)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yaratmanın Devamlılığı):

“Hamd, gökleri ve yeri yaratan (Fâtır), melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.” (Fâtır 35:1)

 

  1. Er-Refî’ (الرفيع)
  • Anlamı: Yüce olan, dereceleri yükselten. Dostlarını ve sâlih kullarını mânevî mertebelerde yükselten.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, dereceleri yükselten, Arş’ın sahibi (Allah), (âlemleri) buluşma günü hakkında korkutmak için, kullarından dilediğine emrinden vahy indirir.” (Mü’min 40:15)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yükseltme Fiili):

“Ey iman edenler! Size ‘Meclislerde yer açın’ denildiği zaman açın ki, Allah da size genişlik versin. Size ‘Kalkın’ denildiği zaman da kalkın ki, Allah, sizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Mücâdele 58:11)

  1. El-Muhsî (المحصي)
  • Anlamı: Sayan, tespit eden. Kâinattaki hiçbir şeyin, zerre kadar dahi olsa, ilminin ve hesabının dışında kalmadığı, her şeyi eksiksiz sayan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) sayıp yazmışızdır (ahseynâhu).” (Yâsîn 36:12)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Saymanın Keyfiyeti):

“Andolsun, O, onların hepsini kuşatmış, onları tek tek saymıştır (addehum adden).” (Meryem 19:94)

  1. El-Mübdi’ (المبدئ)
  2. El-Mu’îd (المعيد)
  • Anlamları:
    • El-Mübdi’: İlk defa, örneksiz yaratan; yaratılışı başlatan.
    • El-Mu’îd: Yaratmayı iade eden; öldürdükten sonra tekrar dirilten.
  • İlgili Ayet (İsimlerin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Allah’a ortak koştuklarınız arasında, (birini) ilk defa yaratan, sonra da (kıyamette) onu tekrar diriltecek olan var mı?’ De ki: ‘Allah, ilk defa yaratır (yebdeu) ve onu tekrar diriltir (yu’îduhu). O hâlde nasıl oluyor da (haktan) döndürülüyorsunuz?'” (Yûnus 10:34)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İade Etmenin İsbatı):

“Gökleri yazılı kâğıt tomarını dürer gibi düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak (bede’nâ), onu tekrar yapacağız. (Bu,) bizim üzerimize aldığımız bir vaaddir. Biz (vaadimizi) mutlaka yaparız.” (Enbiyâ 21:104)

 

  1. El-Bâkî (الباقي)
  • Anlamı: Bâkî olan, varlığı ebedî olan. Her şey fena bulduktan (yok olduktan) sonra varlığı devam eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâkî kalacaktır.” (Rahmân 55:26-27)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Bâkî Kalan Tek Zât):

“Sen, Allah ile birlikte başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zâtından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas 28:88)

  1. Ed-Dârr (الضارّ)
  2. En-Nâfi’ (النافع)
  • Anlamları:
    • Ed-Dârr: Zarar veren. Hikmeti icabı, dilediğine (imtihan veya ceza olarak) zarar, darlık ve musibet veren.
    • En-Nâfi’: Menfaat veren. Lütfuyla dilediğine fayda, hayır ve menfaat ulaştıran.
  • İlgili Ayet (İsimlerin masdar/fiil olarak zikredildiği):

“Geride kalan bedevîler sana, ‘Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Allah’tan bizim için af dile’ diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: ‘Eğer Allah size bir zarar (darren) dilerse, yahut bir yarar (nef’an) dilerse, O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.'” (Fetih 48:11)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Zarar ve Menfaatin Tek Sahibi):

“De ki: ‘Ben (kendi kendime), Allah’ın dilediğinden başka ne bir fayda (nef’an) elde etmeye, ne de bir zarardan (darren) kurtulmaya güç yetirebilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım, daha çok hayır elde etmek isterdim ve bana hiçbir kötülük dokunmazdı. Ben inanan bir kavim için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim.'” (A’râf 7:188)

  1. El-Mugnî (المغني)
  • Anlamı: Zengin kılan, iğnâ eden. Dilediği kulunu zengin (ganî) kılan, ihtiyaçtan kurtaran.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Şüphesiz O, zengin eden (agnâ) ve sermaye veren (aknâ) O’dur.” (Necm 53:48)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İğnâ Etme Fiili):

“Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi (fe-agnâ)?” (Duhâ 93:8)

 

  1. El-Mevlâ (المولى)
  • Anlamı: Efendi, dost, koruyup himaye eden. Mü’minlerin işlerini üzerine alan, onlara yardım eden yegâne sığınak.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da müslümanlar olarak isimlendirdi ki, Peygamber size şahit olsun, siz de insanlara şahit olasınız. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac 22:78)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Velî / Dost):

“Sizin velîniz (dostunuz), ancak Allah’tır, O’nun Peygamberidir, bir de Allah’ın emrine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.” (Mâide 5:55)

  1. En-Nasîr (النصير)
  • Anlamı: Çok yardım eden, yardımıyla zafere ulaştıran. Kendisine sığınanları zahiri ve derûnî tehlikelere karşı koruyan ve galip getiren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Allah, dost olarak (Velî) yeter. Allah, yardımcı olarak da (Nasîr) yeter.” (Nisâ 4:45)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yardım Fiili):

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz, O da size yardım eder (yensurkum) ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed 47:7)

  1. El-Mukaddim (المقدم)
  2. El-Muahhir (المؤخر)
  • Anlamları:
    • El-Mukaddim: Öne alan, takdim eden. Dilediğini (hikmetiyle) mertebe, zaman veya mekân olarak öne geçiren.
    • El-Muahhir: Geriye bırakan, tehir eden (erteleyen). Dilediğini (hikmetiyle) geride bırakan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin fiil olarak zikredildiği):

“Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları (yüahhiruhum) belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise, ne bir an geri kalabilirler (yeste’khirûne), ne de öne geçebilirler (yestakdimûn).” (Nahl 16:61)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Silme ve Bırakma İradesi):

“Allah, dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır (sabit kılar). Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun katındadır.” (Ra’d 13:39)

Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve adaletini, yani havf (korku) ve recâ (ümit) muvazenesini (dengesini) mükemmel bir surette tasvir eden ve Mü’min Sûresi’nde bir arada zikredilen dört mühim sıfat/isim üzerinde duracağız:

  1. Gâfiru’z-Zenb (غافر الذنب)
  2. Kâbilu’t-Tevb (قابل التوب)
  3. Şedîdü’l-Ikâb (شديد العقاب)
  4. Zü’t-Tavl (ذو الطول)
  • Anlamları:
    • Gâfiru’z-Zenb: Günahı bağışlayan. (El-Gafûr ve El-Gaffâr isimlerinin tecellisidir).
    • Kâbilu’t-Tevb: Tövbeyi kabul eden. (Et-Tevvâb isminin tecellisidir).
    • Şedîdü’l-Ikâb: Azabı/cezası çetin (şiddetli) olan. (El-Kahhâr ve Zü’ntikâm isimlerinin tecellisidir).
    • Zü’t-Tavl: Lütuf, kerem ve ihsan sahibi; nimeti bol ve devamlı olan. (El-Vehhâb ve El-Kerîm isimlerinin tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsimlerin bir arada zikredildiği):

“O, günahı bağışlayan (Gâfiri’z-Zenb), tövbeyi kabul eden (Kâbili’t-Tevb), azabı çetin (Şedîdi’l-Ikâb), lütuf sahibi (Zi’t-Tavl) Allah’tandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.” (Mü’min 40:3)

  • Muradifleri / Manayı Teyit Eden Ayetler:
    • (Gâfiru’z-Zenb için):

“De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'” (Zümer 39:53)

    • (Kâbilu’t-Tevb için):

“Onlar, Allah’ın, kullarının tövbesini kabul ettiğini, sadakaları O’nun aldığını ve Allah’ın, tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet eden olduğunu bilmediler mi?” (Tevbe 9:104)

    • (Şedîdü’l-İkâb için):

“Şüphesiz Rabbinin yakalaması pek şiddetlidir.” (Burûc 85:12)

    • (Zü’t-Tavl için):

“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır 35:2)

 

  1. El-EkreM (الأكرم)
  • Anlamı: En cömert, keremi en bol olan. Şerefin ve lütfun zirvesi. (El-Kerîm isminin mübalağalı (en üstün) halidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Oku! Rabbin en cömert olandır (el-Ekrem). O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak 96:3-5)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Cömertlik):

“Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert (el-Kerîm) Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitâr 82:6-8)

  1. El-Hâfıd (الخافض)
  2. Er-Râfi’ (الرافع)
  • Anlamları:
    • El-Hâfıd: Alçaltan. Kibirli ve âsi olanları (hikmetiyle) zillete düşüren.
    • Er-Râfi’: Yükselten. İman ve itaat ehli kullarını (lütfuyla) derecelerde yükselten.
  • İlgili Ayet (İsimlerin sıfat olarak zikredildiği):

“Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar paramparça olup, dağılıp toz duman hâline geldiği zaman, işte o gün olan olmuş (kıyamet kopmuş)tur. O, (kâfirleri) alçaltıcı (Hâfıda), (mü’minleri) yükselticidir (Râfi’a).” (Vâkıa 56:1-6’dan mana ile 3. ayet)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Alçaltma ve Yükseltme Fiili):

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin (tu’izzu), dilediğini zelil edersin (tüzillu)…'” (Âl-i İmrân 3:26)

  1. El-Mennân (المنان)
  • Anlamı: İhsan ve lütufları çok bol olan, karşılıksız ve başa kakmadan bolca nimet veren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Andolsun, Allah, mü’minlere kendi içlerinden; onlara âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir lütufta (menne) bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.” (Âl-i İmrân 3:164)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Karşılıksız İhsan / Vehhâb):

“(Onlar şöyle yakarırlar:) ‘Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bağışlayansın (el-Vehhâb).'” (Âl-i İmrân 3:8)

  1. Hayru’r-Râzikîn (خَيْرُ الرَّازِقِينَ)
  • Anlamı: Rızık verenlerin en hayırlısı. Rızkı en güzel, en bol ve en hikmetli şekilde yaratan ve ulaştıran. (Er-Rezzâk isminin bir teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hani Havârîler, ‘Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?’ demişlerdi. İsa da, ‘Eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının’ demişti… Meryem oğlu İsa, ‘Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; bizim için, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın (Hayru’r-Râzikîn)’ dedi.” (Mâide 5:112, 114)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Rızık Veren):

“Şüphesiz ki rızık veren (er-Rezzâk), O, metin (sağlam) kuvvet sahibi olan Allah’ın kendisidir.” (Zâriyât 51:58)

Cenâb-ı Hakk’ın fiillerindeki kemâli ve hayrı ifade eden bazı cihan şümul sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Ahsenü’l-Hâlikîn (أَحْسَنُ الْخَالِقِينَ)
  • Anlamı: Yaratanların en güzeli. Yaratma fiilini en mükemmel, en sanatlı, en hikmetli ve en estetik surette icra eden.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Sonra o nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı, bir parçacık et hâline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu bambaşka bir yaratılışla (insan) hâline getirdik. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!” (Mü’minûn 23:14)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Güzel Yapı):

“O, yarattığı her şeyi güzel (ahsene) yapandır. İnsanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır.” (Secde 32:7)

  1. Hayru’l-Hâkimîn (خَيْرُ الْحَاكِمِينَ)
  • Anlamı: Hâkimlerin / Hüküm verenlerin en hayırlısı. Mutlak adaletle, en doğru ve en hikmetli kararı veren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” (Yûnus 10:109)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hükmün Hikmeti):

“Allah, hükmedenlerin en hikmetlisi (Ahkemü’l-Hâkimîn) değil midir?” (Tîn 95:8)

  1. Hayru’l-Fâsılîn (خَيْرُ الْفَاصِلِينَ)
  • Anlamı: (Hak ile batılı) Ayıranların / Hüküm verenlerin en hayırlısı. Kıyamet günü, mahlukat arasındaki ihtilafları mutlak adaletle ayırt edip sonuca bağlayan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) apaçık bir delile dayanıyorum. Siz ise onu yalanladınız. Acele istediğiniz (azap) benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah’ındır. O, hakkı anlatır ve O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır.'” (En’âm 6:57)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ayırma Fiili):

“Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri konularda kıyamet günü aralarında hükmedecektir.” (Secde 32:25)

  1. Ehlü’t-Takvâ ve Ehlü’l-Mağfireh (أَهْلُ التَّقْوَىٰ وَأَهْلُ الْمَغْفِرَةِ)
  • Anlamı: Kendisinden sakınılmaya (takvâ) en lâyık olan ve (buna rağmen) bağışlamaya (mağfiret) yegâne ehil olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Bununla beraber, Allah dilemedikçe öğüt almazlar. O, kendisinden korkulmaya (takvâya) lâyık olandır, bağışlamaya (mağfirete) ehil olandır.” (Müddessir 74:56)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Takvâ ve Mağfiret Bağlantısı):

“…Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır (Azîzun Gafûr).” (Fâtır 35:28)

 

  1. El-Kâhir (القاهر)
  • Anlamı: Kahreden, mutlak galip gelen. Kullarının üstünde tam bir hâkimiyet sahibi olan. İradesine hiçbir şeyin karşı koyamadığı. (Bu isim, El-Kahhâr isminin (mübalağa sigası) kökü olup, kudretin devamlılığına ve mutlak galebesine işaret eder).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (En’âm 6:18)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kahhâr olarak):

“De ki: ‘Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek olan, her şeye galip gelen (el-Vâhidü’l-Kahhâr) Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.'” (Sâd 38:65)

  1. Sâri’u’l-Hisâb (سريع الحساب)
  • Anlamı: Hesabı çok çabuk gören. Bütün mahlukatın hayat boyu yaptığı amellerin hesabını, tek bir anda, en süratli ve en adil şekilde gören.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Bugün herkes kazandığının karşılığını görecektir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.” (Mü’min 40:17)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hesap görücü / Hasîb):

“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız). Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ 21:47)

  1. El-Vâcid (الواجد)
  • Anlamı: Bulan. Dilediğini dilediği anda bulan, ilmiyle her şeyi tespit eden. Aynı zamanda (El-Ganî gibi) varlıklı, hiçbir şeye muhtaç olmayan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Seni yetim bulup (fe-vecede) barındırmadı mı? Seni yolunu kaybetmiş bulup (fe-vecede) doğru yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup (fe-vecede) da zengin etmedi mi?” (Duhâ 93:6-8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İhtiyaçsızlık / Ganî):

“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise her bakımdan sınırsız zengindir (el-Ganî), övülmeye lâyık olandır.” (Fâtır 35:15)

  1. El-Mâni’ (المانع)
  • Anlamı: Men eden, engel olan. Hikmeti icabı, dilediği şeyin gerçekleşmesine mâni olan. Veya dilediği kişiyi (koruma maksatlı) kötülüklerden men eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (mumsike) yoktur. Neyi de tutarsa (yumsik), bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır 35:2)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Men etme / Alma):

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın (tenzi’u)…'” (Âl-i İmrân 3:26’dan bir bölüm)

 

  1. El-Muntekim (المنتقم)
  • Anlamı: İntikam alan. Suçluları, zâlimleri ve müstehak olanları adaletiyle cezalandıran. (Bu, Cenâb-ı Hakk’ın Zü’ntikâm (intikam sahibi) isminin fiilî bir tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Kim, Rabbinin âyetleriyle öğüt verildikten sonra onlardan yüz çevirirse, (bilsin ki) biz, suçlulardan intikam alıcıyız (müntekimûn).” (Secde 32:22)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Zü’ntikâm):

“Öyle ise, sakın Allah’ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir (Azîz), intikam sahibidir (Zü’ntikâm).” (İbrahim 14:47)

  1. Mâliki Yevmi’d-Dîn (مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ)
  • Anlamı: Din (Hesap ve Ceza) Gününün Mâliki (Sahibi). O gün geldiğinde, mülkün ve hükmün yegâne sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâlikidir.” (Fâtiha 1:4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (O Günün Tek Hâkimi):

“O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. ‘Bugün mülk (hâkimiyet) kimindir?’ (Diye sorulur). ‘Tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ındır’ (diye cevap verilir).” (Mü’min 40:16)

  1. Kâşifu’d-Durr (كَاشِفُ الضُّرِّ)
  • Anlamı: Sıkıntıyı (Zararı) Gideren. Kullarından belayı, musibeti ve darlığı kaldıran yegâne merci.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Eğer Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa (bi-durrin), onu yine O’ndan başka giderecek (kâşife) yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, (bunu da kimse engelleyemez). Şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (En’âm 6:17)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sıkıntıyı Giderme):

“(Müşrikler) denizde bir sıkıntıya düştüklerinde, O’ndan başka bütün taptıkları (gözlerinden) kaybolur. (Allah) onları karaya çıkararak kurtarınca da yüz çevirirler. Zaten insan çok nankördür.” (İsrâ 17:67)

  1. El-Gâlib (الْغَالِبُ)
  • Anlamı: Galip olan. İradesini her durumda yürüten, emrine karşı konulamayan, mutlak üstün.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Mısır’da onu satın alan adam, karısına, ‘Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz’ dedi. Böylece biz, Yûsuf’u o ülkeye yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğrettik. Allah, emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf 12:21)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Galibiyetin İsbatı):

“Allah, ‘Şüphesiz ben ve elçilerim galip geleceğiz’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir (Kavî), mutlak güç sahibidir (Azîz).” (Mücâdele 58:21)

Cenâb-ı Hakk’ın hüküm ve rahmetindeki mutlak üstünlüğünü ve hayrını ifade eden “en hayırlı” (Hayr) ve “en hikmetli” (Ahkem) sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Ahkemü’l-Hâkimîn (أَحْكَمُ الْحَاكِمِينَ)
  • Anlamı: Hükmedenlerin en hikmetlisi. Mutlak adalet sahibi, hükmü en doğru, en şaşmaz ve en hikmetli olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, hükmedenlerin en hikmetlisi değil midir?” (Tîn 95:8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hüküm Sahibi / El-Hakem):

“De ki: ‘Size kitabı (Kur’an’ı) ayrıntılı olarak indiren O iken, Allah’tan başka bir hakem mi arayayım?’ Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur’an’ın, Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma.” (En’âm 6:114)

  1. Hayru’l-Fâtihîn (خَيْرُ الْفَاتِحِينَ)
  • Anlamı: Hüküm verenlerin / (Hayır kapılarını) açanların en hayırlısı. Hak ile bâtıl arasında en âdil ve en net hükmü veren. (El-Fettâh isminin bir tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Eğer Allah bizi ondan (dininizden) kurtardıktan sonra sizin dininize dönersek, Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah dilemedikçe, ona geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a tevekkül ettik. Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında hak ile hükmet. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın.” (A’râf 7:89)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Fettâh):

“De ki: ‘Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren (el-Fettâh), (her şeyi) hakkıyla bilendir.'” (Sebe’ 34:26)

  1. Hayru’l-Gâfirîn (خَيْرُ الْغَافِرِينَ)
  • Anlamı: Bağışlayanların en hayırlısı. Affı en geniş, mağfireti en kâmil olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Mûsâ, kavmi için içlerinden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş sarsıntı yakalayınca Mûsâ, dedi ki: ‘Rabbim! Dileseydin onları da beni de bundan önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla, bize acı. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.'” (A’râf 7:155)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Gafûr):

“De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'” (Zümer 39:53)

  1. Hayru’r-Râhimîn (خَيْرُ الرَّاحِمِينَ)
  • Anlamı: Merhamet edenlerin en hayırlısı. Rahmeti en derûnî, en cihan şümul ve en kâmil olan. (Er-Rahmân ve Er-Rahîm isimlerinin bir teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Rabbim! Bağışla, merhamet et. Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın!'” (Mü’minûn 23:118)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin Genişliği):

“Bize, bu dünyada da iyilik yaz, âhirette de. Şüphesiz biz sana yöneldik.’ Allah, şöyle dedi: ‘Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.'” (A’râf 7:156)

 

  1. Hayru’l-Münzilîn (خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ)
  • Anlamı: İndirenlerin / Konuklayanların en hayırlısı. Gökten rahmet ve bereket indiren; kullarını en güzel mekânlara yerleştiren ve onlara en güzel surette ikramda bulunan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Ve de ki: ‘Rabbim! Beni mübarek bir yere kondur. Sen konuklayanların en hayırlısısın.'” (Mü’minûn 23:29)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İkram ve Yerleştirme):

“Andolsun, biz İsrailoğulları’nı güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar da ayrılığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, kıyamet günü ayrılığa düşmüş oldukları şey hakkında aralarında hüküm verecektir.” (Yûnus 10:93)

  1. Hayru’n-Nâsırîn (خَيْرُ النَّاصِرِينَ)
  • Anlamı: Yardım edenlerin en hayırlısı. Yardımı en kâmil, en tesirli ve en hikmetli olan. (En-Nasîr isminin bir teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Senin için Allah’tan başka ne bir dost (velî), ne de bir yardımcı (nasîr) vardır. Bilakis, Allah senin Mevlâ’ndır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân 3:150’den mana ile)

    • Daha net bir iktibas: “Hayır! Mevlâ’nız Allah’tır. O, yardımcıların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân 3:150)
  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nasîr olarak):

“Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Allah, dost olarak (Velî) yeter. Allah, yardımcı olarak da (Nasîr) yeter.” (Nisâ 4:45)

  1. El-Akreb (الأَقْرَبُ)
  • Anlamı: En yakın. Kullarına şah damarlarından daha yakın olan; ilmi, kudreti ve icabetiyle her şeyi ihata eden. (El-Karîb isminin mübalağalı (en üstün) halidir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat/fiil olarak zikredildiği):

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız (akreb).” (Kâf 50:16)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Karîb):

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım (Karîb). Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.” (Bakara 2:186)

  1. El-E’lâ (الْأَعْلَى)
  • Anlamı: En Yüce. Mutlak ve en üstün yücelik sahibi. (El-Alî ve El-Müteâlî isimlerinin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Yüce (el-E’lâ) Rabbinin adını tesbih et.” (A’lâ 87:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Alî / El-Kebîr):

“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O, yücedir (el-Alî), büyüktür (el-Azîm).” (Şûrâ 42:4)

 

  1. El-Mubîn (المبين)
  • Anlamı: Apaçık olan, hakikati beyan eden. Varlığı ve birliği zahiri delillerle açık olan; kullarına hakkı ve bâtılı tasvir edip açıklayan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği- El-Hakku’l-Mubîn):

“O gün Allah, onlara hak ettikleri cezayı tastamam verecek ve onlar, Allah’ın apaçık gerçek (el-Hakku’l-Mubîn) olduğunu bileceklerdir.” (Nûr 24:25)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Beyan Etme Fiili):

“Allah, size âyetlerini işte böyle açıklar (yübeyyinu) ki akıl erdiresiniz.” (Bakara 2:242)

  1. El-Hafiyy (الحفيّ)
  • Anlamı: Lütufkâr, ikramı bol, (kullarına) çok nâzik ve lütuf ile muamele eden. (El-Latîf ismine manaca yakındır).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“(İbrahim) şöyle dedi: ‘Esen kal. Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, bana karşı çok lütufkârdır (Hafiyyen).'” (Meryem 19:47)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Latîf):

“Allah, kullarına çok lütufkârdır (Latîf), dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Şûrâ 42:19)

  1. El-Kefîl (الكفيل)
  • Anlamı: Kefil olan, her şeyi himayesine alan ve yürüten. Kullarının işlerini üzerine alan ve onlara kâfi gelen. (El-Vekîl ve El-Kâfî isimlerine manaca yakındır).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil tutarak (Kefîlen) sağlamlaştırdıktan sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Nahl 16:91)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Kâfî):

“Allah, kuluna kâfi (bi-kâfin) değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.” (Zümer 39:36)

  1. Şedîdü’l-Mihâl (شَدِيدُ الْمِحَالِ)
  • Anlamı: Yakalaması, (kâfirlere karşı) tuzağı ve cezalandırması çok çetin (şiddetli) olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Gök gürültüsü O’nu hamd ile, melekler de O’na olan korkularından dolayı tesbih ederler. O, yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli (Şedîdü’l-Mihâl) olandır.” (Ra’d 13:13)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Tuzak Kuranların Hayırlısı):

“Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân 3:54)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini ve rahmetinin genişliğini tasvir eden “Zü” (Sahibi) ve “Rabb” (İdarecisi) sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Zü’r-Rahme (ذُو الرَّحْمَةِ)
  • Anlamı: Rahmet Sahibi. Rahmeti cihan şümul olan, merhametin kaynağı ve yegâne sahibi. (Er-Rahmân ve Er-Rahîm isimlerinin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Rabbin, zengindir (el-Ganî), rahmet sahibidir (Zü’r-Rahme). Dilerse sizi yok eder ve sizden sonra yerinize dilediğini getirir; tıpkı sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi.” (En’âm 6:133)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin Genişliği):

“…Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.” (A’râf 7:156)

  1. Zü’l-Arş (ذُو الْعَرْشِ)
  • Anlamı: Arş’ın Sahibi. Bütün kâinatı, mülkü ve hâkimiyeti nazarı altında tutan, en yüce makamın (Arş’ın) sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, dereceleri yükselten (Refî’u’d-Derecât), Arş’ın sahibi (Zü’l-Arş) (Allah), (âlemleri) buluşma günü hakkında korkutmak için, kullarından dilediğine emrinden vahy indirir.” (Mü’min 40:15)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Arş’a İstivâ):

“O, Rahmân’dır, Arş’a kurulmuştur.” (Tâhâ 20:5)

  1. Zü’l-Me’âric (ذِي الْمَعَارِجِ)
  • Anlamı: Yükselme Derecelerinin / Yollarının Sahibi. Meleklerin ve mânevî mertebelerin yükseldiği makamların sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Yükselme yollarının (derecelerinin) sahibi olan Allah katındandır.” (Me’âric 70:3)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yükselme Fiili):

“…O’na ancak güzel sözler yükselir (tövbe, tesbih, zikir ve dua). Salih ameli de O yükseltir. Kötülükleri tuzak olarak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır. Onların tuzağı boşa çıkar.” (Fâtır 35:10’dan bir bölüm)

  1. Rabbu’l-Meşrikı ve’l-Mağrib (رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ)
  • Anlamı: Doğu’nun ve Batı’nın Rabbi. Bütün cihetlerin (yönlerin) ve mülkün yegâne idarecisi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“(O) doğunun da batının da Rabbidir. O’ndan başka ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin.” (Müzzemmil 73:9)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mülkün Sahibi):

“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah, (rahmeti ve nimeti) geniş olandır (Vâsi’), (her şeyi) hakkıyla bilendir (Alîm).” (Bakara 2:115)

Cenâb-ı Hakk’ın yaratmasındaki derûnî sanatını ve sözündeki mutlak hakikati tasvir eden bazı sıfatlar üzerinde duracağız.

  1. Fâliku’l-Habbi ve’n-Nevâ (فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَىٰ)
  • Anlamı: Taneyi ve çekirdeği (yarıp) filizlendiren. En katı, en cansız görünen tohumların içinden hayatı çıkaran, yaratılıştaki kudretini en ince teferruatta gösteren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz Allah, taneyi ve çekirdeği çatlatandır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O hâlde (haktan) nasıl dönüyorsunuz?” (En’âm 6:95)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yaratılış Sanatı):

“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphesiz O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Rûm 30:50)

  1. Fâliku’l-Isbâh (فَالِقُ الْإِصْبَاحِ)
  • Anlamı: Sabahı (karanlığı) yarıp çıkaran. Gecenin karanlığından aydınlığı, yani hayatı ve bereketi çıkaran; mahlukatın hayat nizamını kuran.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi de dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılmıştır. Bu, mutlak güç sahibinin, (her şeyi) hakkıyla bilenin takdiridir (düzenlemesidir).” (En’âm 6:96)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Gece ve Gündüzün İdaresi):

“O, geceyi gündüze (onun vaktinden alarak) katar, gündüzü de geceye (onun vaktinden alarak) katar. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirlenmiş bir süreye kadar hareketlerini sürdürürler. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’nundur. O’nu bırakıp da taptıklarınız ise, bir çekirdek zarına bile sahip değillerdir.” (Fâtır 35:13)

  1. Es-Sâdık (الصَّادِقُ)
  • Anlamı: Sözü ve vaadi doğru olan, mutlak sadakat sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Allah doğru söylemiştir (Sadakallâhu). Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.'” (Âl-i İmrân 3:95)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sözün Hak Oluşu):

“Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?” (Nisâ 4:87’den bir bölüm)

  1. Rabbu’ş-Şi’râ (رَبُّ الشِّعْرَىٰ)
  • Anlamı: Şi’râ’nın Rabbi. (Şi’râ, cahiliye Araplarının taptığı parlak bir yıldızdır). Bu isim, Cenâb-ı Hakk’ın sadece cihan şümul (evrensel) değil, aynı zamanda insanların ilahlaştırdığı tekil varlıkların dahi Rabbi ve Yaratıcısı olduğunu isbat eder.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Doğrusu O, Şi’râ’nın da Rabbidir.” (Necm 53:49)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yaratıcının Tekliği):

“Onlara, ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ diye sor. ‘Allah’tır’ de. De ki: ‘O’nu bırakıp da kendilerine bile ne bir yarar ne de bir zarar verme gücüne sahip olan dostlar mı edindiniz?’ De ki: ‘Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?’ Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara benzer mi göründü? De ki: ‘Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, tektir, mutlak güç sahibidir.'” (Ra’d 13:16)

Cenâb-ı Hakk’ın ilminin ve mülkünün kuşatıcılığını (ihata) tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Âlimu’l-Gaybi ve’ş-Şehâdeh (عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ)
  • Anlamı: Gizliyi (gaybı) ve açığı (şehâdeti) bilen. Mahlukatın nazarından saklı olan derûnî hakikatleri de onların zahiri olarak müşahede ettiği âlemi de eksiksiz bilen.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tegâbün 64:18)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İlmin Kuşatıcılığı):

“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. Onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde ne varsa O bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek bir tane, yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’âm 6:59)

  1. Allâmu’l-Guyûb (عَلَّامُ الْغُيُوبِ)
  • Anlamı: Gaybları (bütün gizlilikleri) en mükemmel surette, tekrar tekrar ve mübalağalı bir şekilde bilen. (Âlim’den daha kuvvetli bir manayı ihtiva eder).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah kıyamet günü peygamberleri toplayıp ‘Size ne cevap verildi?’ buyurduğu zaman, onlar, ‘Bizim hiçbir bilgimiz yok. Şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen (Allâmu’l-Guyûb) ancak sensin’ derler.” (Mâide 5:109)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sırları Bilen):

“O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” (Mü’min 40:19)

  1. Hayru’l-Vârisîn (خَيْرُ الْوَارِثِينَ)
  • Anlamı: Vârislerin en hayırlısı. Mülk el değiştirdikten ve her şey fena bulduktan sonra, mülkün asıl ve ebedî sahibi. (El-Vâris isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Zekeriyya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, ‘Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın’ diye dua etmişti.” (Enbiyâ 21:89)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Vâris):

“Şüphesiz biz, yeryüzüne ve onun üzerindekilere vâris olacağız. Onlar, ancak bize döndürüleceklerdir.” (Meryem 19:40)

  1. Rabbu Külli Şey’ (رَبُّ كُلِّ شَيْءٍ)
  • Anlamı: Her şeyin Rabbi (Efendisi ve İdarecisi). Varlık âleminde ne varsa hepsinin tek terbiye edicisi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘O, her şeyin Rabbi iken, ben Allah’tan başka bir Rab mi arayayım?’ Herkesin kazandığı ancak kendisine aittir. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.” (En’âm 6:164)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rabbu’l-Âlemîn):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâliki olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-4)

Kur’ân-ı Kerîm’in son sûrelerinde (Muavvizeteyn) zikredilen ve sığınmanın (istiâze) temellerini tasvir eden mühim isimler/sıfatlar üzerinde duracağız.

  1. Rabbu’l-Felak (رَبُّ الْفَلَقِ)
  • Anlamı: Felak’ın (Sabahın/Yarılışın) Rabbi. Bütün mahlukatı yokluk karanlığından yarıp hayata çıkaran; sabahı geceden yarıp çıkaran mutlak idareci.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Sabahın Rabbine sığınırım; yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden; düğümlere üfleyip büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden!'” (Felak 113:1-5)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yarıp Çıkaran / Fâlık):

“O, sabahı yarıp çıkarandır (Fâliku’l-Isbâh). Geceyi de dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılmıştır. Bu, mutlak güç sahibinin, (her şeyi) hakkıyla bilenin takdiridir (düzenlemesidir).” (En’âm 6:96)

(Aşağıdaki üç isim/sıfat, Nâs Sûresi’nde sığınmanın üç temel direği olarak (Rubûbiyet, Mülk ve Ulûhiyet) zikredilmiştir.)

  1. Rabbu’n-Nâs (رَبُّ النَّاسِ)
  2. Meliki’n-Nâs (مَلِكِ النَّاسِ)
  3. İlâhi’n-Nâs (إِلَٰهِ النَّاسِ)
  • Anlamları:
    • Rabbu’n-Nâs: İnsanların Rabbi (Onları terbiye eden, idare eden, ihtiyaçlarını gideren).
    • Meliki’n-Nâs: İnsanların Meliki (Mutlak hükümdarı, yegâne sahibi).
    • İlâhi’n-Nâs: İnsanların İlâhı (Yegâne mâbudu, ibadet edilmeye lâyık olanı).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“De ki: ‘İnsanların Rabbine, insanların Melikine, insanların İlâhına sığınırım; o sinsi vesvesecinin şerrinden ki o, insanların göğüslerine vesvese verir. Gerek cinlerden, gerek insanlardan (olan vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım).'” (Nâs 114:1-6)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Melik ve İlâh):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh (İlâh) bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi (el-Melik), kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

 

  1. Erhamu’r-Râhimîn (أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ)
  • Anlamı: Merhamet edenlerin en merhametlisi. Rahmetin en yüce, en derûnî ve en kâmil mertebesine sahip olan. (Hayru’r-Râhimîn ismine manaca çok yakındır).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“(Yakup) dedi ki: ‘Ben onu size ancak, daha önce kardeşini emanet ettiğim gibi mi emanet edeceğim? Allah en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.'” (Yûsuf 12:64)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin Genişliği):

“…Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.” (A’râf 7:156)

  1. Hayru’l-Mâkirîn (خَيْرُ الْمَاكِرِينَ)
  • Anlamı: Tuzak kuranların en hayırlısı. Kâfirlerin ve zâlimlerin hilelerini, tuzaklarını boşa çıkaran ve onların tuzaklarına karşı en âdil ve en hikmetli mukabelede (planda) bulunan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân 3:54)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Tuzakların Şiddeti / Mihâl):

“…Hâlbuki O, azabı çok şiddetli (Şedîdü’l-Mihâl) olandır.” (Ra’d 13:13’ten bir bölüm)

  1. Rabbu’l-Arşi’l-Azîm (رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ)
  • Anlamı: Büyük Arş’ın Rabbi. Bütün kâinatın idare merkezi olan o azametli Arş’ın yegâne sahibi ve idarecisi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Eğer yüz çevirirlerse, de ki: ‘Bana Allah yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın Rabbidir.'” (Tevbe 9:129)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Zü’l-Arş):

“O, dereceleri yükselten (Refî’u’d-Derecât), Arş’ın sahibi (Zü’l-Arş) (Allah)…” (Mü’min 40:15’ten bir bölüm)

  1. Fe’âlun limâ yurîd (فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ)
  • Anlamı: Dilediğini (mübalağa ile, eksiksiz) yapan. İradesi mutlak olan, dilediği her şeyi hiçbir engele takılmadan, tam istediği gibi yapan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz O, (iman edip sâlih ameller işleyenleri) çok bağışlayandır, çok sevendir. Arş’ın sahibidir, şanı yücedir. Dilediğini mutlak yapandır.” (Burûc 85:14-16)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak İrade):

“O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi (olmasını istedi mi), ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” (Bakara 2:117)

Cenâb-ı Hakk’ın Rubûbiyetinin (Rabliğinin) hususi tecellîleri ve adaleti üzerinde duracağız.

  1. Rabbu’s-Semâvâti ve’l-Ard (رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ)
  • Anlamı: Göklerin ve Yerin Rabbi. Bütün kâinatın, zahiri ve derûnî âlemlerin yegâne idarecisi, sahibi ve terbiye edicisi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“De ki: ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır.’ De ki: ‘O’nu bırakıp da kendilerine bile ne bir yarar ne de bir zarar verme gücüne sahip olan dostlar mı edindiniz?’ De ki: ‘Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?’ Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara benzer mi göründü? De ki: ‘Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, tektir, mutlak güç sahibidir.'” (Ra’d 13:16)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Mülk):

“Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.” (Hadîd 57:5)

  1. Rabbu’l-İzzeti (رَبُّ الْعِزَّةِ)
  • Anlamı: İzzetin Rabbi. Mutlak şeref, üstünlük ve galibiyetin kaynağı ve sahibi. (El-Azîz isminin bir teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Senin Rabbin; izzet sahibi Rab, onların vasıflandırmalarından uzaktır, münezzehtir. Peygamberlere selâm olsun. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Sâffât 37:180-182)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İzzetin Yegâne Sahibi):

“Onlar, ‘Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır’ diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük (izzet), ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.” (Münâfikûn 63:8)

  1. Rabbu’l-Beyt (رَبِّ هَٰذَا الْبَيْتِ)
  • Anlamı: Bu Ev’in (Kâbe’nin) Rabbi. İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk mâbedin ve en mübarek mekânın dahi yegâne sahibi ve koruyucusu olduğunu tasvir eden hususi bir sıfat.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Öyleyse, kendilerini açlıktan doyuran ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsinler.” (Kureyş 106:3-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Emin Belde):

“Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bu şehri (Mekke’yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut’ demişti.” (İbrahim 14:35)

  1. Serî’u’l-‘İkâb (سَرِيعُ الْعِقَابِ)
  • Anlamı: Cezalandırması Süratli Olan. Hak edenlere azabı ve cezayı (mühlet bittiğinde) süratle ulaştıran. (Serî’u’l-Hisâb ve Şedîdü’l-Ikâb ile bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdikleri konusunda sizi imtihan etmek için bazınızı bazınızdan derecelerle üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’âm 6:165)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hesabın Sürati):

“Bugün herkes kazandığının karşılığını görecektir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir (Serî’u’l-Hisâb).” (Mü’min 40:17)

 

  1. El-Muste’ân (الْمُسْتَعَانُ)
  • Anlamı: Yardımına sığınılan. Müşkülat ve darlık zamanında, yardımı istenen yegâne Zât.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Gömleğinin üzerine de sahte bir kan (sürmüşler)di. (Yakup) ‘Hayır! Nefsiniz sizi aldatıp böyle bir işe sürüklemiş. Artık bana düşen, güzelce sabretmektir. Sizin bu anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak (el-Muste’ân) olan ancak Allah’tır’ dedi.” (Yûsuf 12:18)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yardım Dileme Fiili):

“Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz (neste’în).” (Fâtiha 1:5)

  1. Zü’l-Kuvve (ذُو الْقُوَّةِ)
  • Anlamı: Kuvvet Sahibi. Mutlak gücün, sarsılmaz kudretin sahibi. (El-Kavî ve El-Metîn isimlerinin bir bağlantı içinde teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz ki rızık veren, O, metin (sağlam) kuvvet sahibi (Zü’l-Kuvveti’l-Metîn) olan Allah’ın kendisidir.” (Zâriyât 51:58)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Kavî):

“Onlar, Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir (le-Kaviyyun), mutlak galiptir (Azîz).” (Hac 22:74)

  1. Rabbu’l-Arşi’l-Kerîm (رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ)
  • Anlamı: Kerîm (Şerefli, Cömert) Arş’ın Rabbi. Bütün kâinatın idare merkezinin (Arş’ın) azametini ve keremini tasvir eden sıfat.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Gerçek hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, şerefli ve yüce Arş’ın Rabbidir.” (Mü’minûn 23:116)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Arş’ın Azameti):

“Eğer yüz çevirirlerse de ki: ‘Bana Allah yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın Rabbidir (Rabbu’l-Arşi’l-Azîm).'” (Tevbe 9:129)

  1. Ni’me’l-Mevlâ (نِعْمَ الْمَوْلَىٰ)
  2. Ni’me’n-Nasîr (نِعْمَ النَّصِيرُ)
  • Anlamları: Ne güzel Mevlâ (Dost, Koruyucu, Sahip) ve ne güzel Nasîr (Yardımcı). Tevekkül edenler için en mükemmel, en hayırlı ve kâfi gelen sığınak.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da müslümanlar olarak isimlendirdi ki, Peygamber size şahit olsun, siz de insanlara şahit olasınız. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac 22:78)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Güzel Vekil):

“Onlar, o kimselerdir ki, insanlar kendilerine, ‘İnsanlar size karşı toplandılar, aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Âl-i İmrân 3:173)

 

  1. Rabbu’l-Âlemîn (رَبُّ الْعَالَمِينَ)
  • Anlamı: Âlemlerin Rabbi. Görünen ve görünmeyen, bilinen ve bilinmeyen bütün âlemlerin yegâne sahibi, idarecisi, terbiye edicisi ve mâliki. (Er-Rabb isminin en cihan şümul tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâliki olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Her Şeyin Rabbi):

“De ki: ‘O, her şeyin Rabbi iken, ben Allah’tan başka bir Rab mi arayayım?’ Herkesin kazandığı ancak kendisine aittir. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.” (En’âm 6:164)

  1. El-Hallâk (الْخَلَّاقُ)
  • Anlamı: Yaratması mükemmel ve devamlı olan. (Mübalağa sigasıdır). Durmaksızın, en mükemmel surette yaratan. (El-Hâlık isminden daha kesif bir manayı ihtiva eder).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet, yeter. O, hakkıyla yaratandır (el-Hallâk), hakkıyla bilendir (el-Alîm).” (Yâsîn 36:81)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yaratmanın Güzelliği / Ahsenü’l-Hâlikîn):

“…Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!” (Mü’minûn 23:14’ten bir bölüm)

  1. El-Melîk (الْمَلِيكُ)
  • Anlamı: Mutlak Hükümdar, mülkünde tam iktidar sahibi. (El-Melik isminden daha kuvvetli bir mülk ve iktidarı tasvir eder).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve ırmak kenarlarındadır. Muktedir (Muktedir) bir hükümdarın (Melîk) katında, doğruluk meclisindedirler.” (Kamer 54:54-55)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Melik):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi (el-Melik), kutsal (her türlü eksiklikten uzak) …” (Haşr 59:23’ten bir bölüm)

  1. El-Vâhidü’l-Kahhâr (الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ)
  • Anlamı: Tek ve Kahredici (Mutlak Galip) Olan. Hem birliğinde (Vâhid) yegâne olan, hem de kudretiyle her şeye galip gelen (Kahhâr). Bu iki isim Kur’ân’da sıklıkla beraber gelerek tevhidin kudretini isbat eder.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“De ki: ‘Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek olan, her şeye galip gelen Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.'” (Sâd 38:65)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Teklik ve Hâkimiyet):

“O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. ‘Bugün mülk (hâkimiyet) kimindir?’ (Diye sorulur). ‘Tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ındır’ (diye cevap verilir).” (Mü’min 40:16)

 

  1. Zü’l-Fadli’l-Azîm (ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ)
  • Anlamı: Büyük Lütuf (Fadl) Sahibi. Kullarına olan ihsanı, cömertliği ve nimeti sonsuz olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, dilediğine rahmetini lütfeder. Allah, büyük lütuf sahibidir.” (Âl-i İmrân 3:74)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Lütfun Tasviri):

“Allah’ın size olan lütfunu (fadl) ve rahmetini bir düşünün. Hani siz birbirinize düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken O, sizi oradan kurtarmıştı. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân 3:103)

  1. Münzilu’l-Kitâb (مُنْزِلَ الْكِتَابِ)
  • Anlamı: Kitab’ı (Kur’ân’ı ve başka vahiyleri) indiren. Hidayetin kaynağı, vahyin sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği- Fiil olarak):

“O, sana kitabı hak ve önceki kitapları doğrulayıcı olarak indirdi (nezzele). O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için bir hidayet olarak indirmişti (enzele). O, Furkan’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.” (Âl-i İmrân 3:3-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İndirme Fiili):

“Hamd, kuluna Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren (enzele) ve onda hiçbir eğriliğe yer vermeyen Allah’a mahsustur.” (TDV Meali, Kehf 18:1)

  1. Câ’ilu’l-Leyli Sekenen (جَاعِلِ اللَّيْلِ سَكَنًا)
  • Anlamı: Geceyi Sükûnet/Dinlenme Vakti Kılan. Hayatın nizamını kuran, mahlukatın rahmeti için zamanı düzenleyen.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi de dinlenme zamanı (sekenen), güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılmıştır. Bu, mutlak güç sahibinin, (her şeyi) hakkıyla bilenin takdiridir (düzenlemesidir).” (En’âm 6:96)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Gecenin Hikmeti):

“O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı, gündüzü de (iş hayatı için) yayılma zamanı kılandır.” (Furkân 25:47)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının kemâlini tasvir eden ve Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Azîzü’l-Hakîm (الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ)
  • Anlamı: Mutlak güç sahibi (Azîz) ve her işi hikmetli olan (Hakîm). İzzeti hikmetsiz, hikmeti de aciz olmayan. Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin (Celâl) ve hikmetinin (Cemâl) mükemmel dengesi.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek, onları arındıracak bir peygamber gönder. Şüphesiz, mutlak güç sahibi (el-Azîz) ve hüküm ve hikmet sahibi (el-Hakîm) olan ancak sensin.” (Bakara 2:129)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudret ve Hikmetin Tecellisi):

“O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bakışını çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?” (Mülk 67:3)

  1. Es-Semî’u’l-Alîm (السَّمِيعُ الْعَلِيمُ)
  • Anlamı: Her şeyi hakkıyla işiten (Semî’) ve her şeyi eksiksiz bilen (Alîm). Zahiri duaları, fısıltıları işiten ve kalplerin derûnî niyetlerini bilen.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, ‘Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin (es-Semî’), hakkıyla bilensin (el-Alîm)’ diyorlardı.” (Bakara 2:127)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İşitme ve Bilmenin İsbatı):

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.” (Bakara 2:186)

  1. El-Gafûru’r-Rahîm (الْغَفُورُ الرَّحِيمُ)
  • Anlamı: Çok bağışlayan (Gafûr) ve çok merhamet eden (Rahîm). Günahları (ne kadar çok olursa olsun) örten ve rahmetiyle muamele eden.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur kalırsa, (başkasına) saldırmadan ve sınırı aşmadan (bunlardan yemesinde) ona günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır (Gafûr), çok merhamet edendir (Rahîm).” (Bakara 2:173)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mağfiret ve Rahmet Daveti):

“De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayandır (el-Gafûr), çok merhamet edendir (er-Rahîm).'” (Zümer 39:53)

  1. Et-Tevvâbu’r-Rahîm (التَّوَّابُ الرَّحِيمُ)
  • Anlamı: Tevbeleri (tekrar tekrar) kabul eden (Tevvâb) ve çok merhamet eden (Rahîm). Kulunun dönüşünü kabul eden ve ona rahmetiyle karşılık veren.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabbine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir (et-Tevvâb), çok merhamet edendir (er-Rahîm).” (Bakara 2:37)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Tevbeyi Kabul Fiili):

“Onlar, Allah’ın, kullarının tövbesini kabul ettiğini, sadakaları O’nun aldığını ve Allah’ın, tövbeleri çok kabul eden (et-Tevvâb) ve çok merhamet eden (er-Rahîm) olduğunu bilmediler mi?” (Tevbe 9:104)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Alîyyü’l-Azîm (الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ)
  • Anlamı: En Yüce (Alî) ve en Büyük, en Azametli (Azîm). Yüceliği ve büyüklüğü idrak edilemez olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah, O’ndan başka ilâh yoktur; O, diridir (hayydır), her şeyin varlığı O’na bağlıdır (kayyûmdur). O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaat edebilecek olan kimdir? O, kullarının önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar O’nun ilminden, O’nun dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O, çok yücedir (el-Alîyy), çok büyüktür (el-Azîm).” (Bakara 2:255)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yücelik ve Azamet):

“Göklerde ve yerde büyüklük (kibriyâ) O’na mahsustur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Câsiye 45:37)

  1. Es-Semî’u’l-Basîr (السَّمِيعُ الْبَصِيرُ)
  • Anlamı: Her şeyi hakkıyla işiten (Semî’) ve her şeyi hakkıyla gören (Basîr). Hiçbir ses O’ndan gizli kalmadığı gibi, hiçbir fiil de O’nun nazarından kaçmaz.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir (es-Semî’), hakkıyla görendir (el-Basîr).” (İsrâ 17:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İşitme ve Görmenin İsbatı):

“Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin karşılıklı konuşmanızı işitir. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir (Semî’), hakkıyla görendir (Basîr).” (Mücâdele 58:1)

  1. El-Latîfü’l-Habîr (اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ)
  • Anlamı: Lütfu derûnî ve gizli olan (Latîf) ve her şeyin iç yüzünden haberdar olan (Habîr). En gizli incelikleri bilen ve kullarına lütfunu en nâzik yollardan ulaştıran.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Gözler O’nu idrak edemez, hâlbuki O, gözleri idrak eder. O, en gizli şeyleri bilendir (el-Latîf), her şeyden hakkıyla haberdardır (el-Habîr).” (En’âm 6:103)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Bilginin Derinliği):

“Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilendir (el-Latîf), (her şeyden) hakkıyla haberdardır (el-Habîr).” (Mülk 67:14)

  1. El-Ganiyyü’l-Hamîd (الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ)
  • Anlamı: Hiçbir şeye muhtaç olmayan (Ganî) ve her türlü övgüye lâyık olan (Hamîd). Zenginliği O’nu övgüden müstağni kılmayan, bilakis övgünün kaynağı olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Mûsâ, şöyle dedi: ‘Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de, gerçek şu ki, Allah her türlü ihtiyâçtan uzaktır (le-Ganiyyun), övülmeye lâyık olandır (Hamîd).'” (İbrahim 14:8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Muhtaç Olmama):

“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise her bakımdan sınırsız zengindir (el-Ganiyy), övülmeye lâyık olandır (el-Hamîd).” (Fâtır 35:15)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Kaviyyü’l-Azîz (الْقَوِيُّ الْعَزِİZُ)
  • Anlamı: Mutlak kuvvet sahibi (Kavî) ve mutlak galip, şeref sahibi (Azîz). Gücü mağlup edilemeyen, izzeti de asla acziyet göstermeyen.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Onlar, Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir (le-Kaviyyun), mutlak galiptir (Azîz).” (Hac 22:74)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudretin İsbatı):

“Allah, ‘Şüphesiz ben ve elçilerim galip geleceğiz’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir (Kavî), mutlak güç sahibidir (Azîz).” (Mücâdele 58:21)

  1. El-Afûvvu’l-Gafûr (الْعَفُوُّ الْغَفُورُ)
  • Anlamı: Günahları kökünden silen (Afûvv) ve onları örten, bağışlayan (Gafûr). (Afûvv, mağfiretten daha ileri bir mertebedir; günahın izini dahi silmeyi ifade eder).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“İşte böyle. Her kim kendisine yapılan haksızlığın misliyle karşılık verir de sonra yine zulme uğrarsa, Allah ona mutlaka yardım eder. Şüphesiz Allah, çok affedicidir (le-Afûvvun), çok bağışlayıcıdır (Gafûr).” (Hac 22:60)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Affetme Fiili):

“O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeden (ya’fû) ve yaptıklarınızı bilendir.” (Şûrâ 42:25)

  1. Eş-Şekûru’l-Halîm (الشَّكُورُ الْحَلِيمُ)
  • Anlamı: Az amele çok karşılık veren (Şekûr) ve cezada acele etmeyen, mühlet veren (Halîm). İhsanı bol, hilmi cihan şümul olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, Allah onu size kat kat öder ve sizi bağışlar. Allah, şükrün karşılığını verendir (Şekûr), halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” (Tegâbün 64:17)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hilm’in Tecellisi):

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise, şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Fâtır 35:45)

  1. El-Ganiyyü’l-Kerîm (الْغَنِيُّ الْكَرِيمُ)
  • Anlamı: Mutlak zengin (Ganî) ve son derece cömert (Kerîm). Mahlukatına muhtaç olmadığı halde, sırf kereminden ve lütfundan dolayı hayatı ve nimetleri ihsan eden.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“…Rabbim bana şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemektedir. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir (Ganî), çok cömerttir (Kerîm).” (Neml 27:40’tan bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Zenginlik ve Cömertliğin Bağlantısı):

“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise her bakımdan sınırsız zengindir (el-Ganiyy), övülmeye lâyık olandır (el-Hamîd).” (Fâtır 35:15)

Cenâb-ı Hakk’ın Zâtî sıfatlarının kemâlini tasvir eden ve Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Hayy (الْحَيُّ) / 180. El-Kayyûm (الْقَيُّومُ)
  • Anlamı: Diri, hayatı ezelî ve ebedî olan (Hayy) ve Zâtı ile kaim olup (kimseye muhtaç olmayan), mahlukatı varlıkta tutan (Kayyûm). Bu iki isim (İsm-i A’zam olarak da rivayet edilir) hayatın ve varlığın yegâne kaynağı olduğunu isbat eder.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah, O’ndan başka ilâh yoktur; O, diridir (hayydır), her şeyin varlığı O’na bağlıdır (kayyûmdur). O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaat edebilecek olan kimdir? O, kullarının önlerindekini ve arkalarındakini bilir. Onlar O’nun ilminden, O’nun dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağır gelmez. O, çok yücedir (el-Alîyy), çok büyüktür (el-Azîm).” (Bakara 2:255)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet:

“Bütün yüzler, diri (el-Hayy) ve her şeye hâkim olan (el-Kayyûm) Allah için eğilip boyun bükmüştür. Zulüm yüklenen ise, gerçekten perişan olmuştur.” (Tâhâ 20:111)

  1. El-Azîzü’r-Rahîm (الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve (hususiyetle mü’minlere) çok merhamet eden (Rahîm). İzzeti rahmetine, rahmeti de izzetine mâni olmayan. (Şuarâ Sûresi’nde sıkça tekrar edilir).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Şüphesiz Rabbin, evet O, mutlak güç sahibidir (el-Azîz), çok merhametlidir (er-Rahîm).” (Şuarâ 26:68)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet:

“O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet edendir, melekleri de (size dua eder). O, mü’minlere karşı çok merhametlidir (Rahîm). (Ahzâb 33:43) … (Azîz için) Allah, ‘Şüphesiz ben ve elçilerim galip geleceğiz’ diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir (Kavî), mutlak güç sahibidir (Azîz).” (Mücâdele 58:21)

  1. El-Alîyyü’l-Kebîr (الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ)
  • Anlamı: En Yüce (Alî) ve en Büyük (Kebîr). Zâtı ve sıfatları nazarında her şeyin küçük ve hakir kaldığı mutlak yücelik sahibi.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“İşte böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’ndan başka taptıkları ise bâtılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah, yücedir (el-Alîyy), büyüktür (el-Kebîr).” (Hac 22:62)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Alî / Müteâlî):

“O, gaybı da, görünen âlemi de bilendir, çok büyüktür (el-Kebîr), çok yücedir (el-Müteâlî).” (Ra’d 13:9)

  1. El-Berru’r-Rahîm (الْبَرُّ الرَّحِيمُ)
  • Anlamı: İyiliği, lütfu ve ihsanı bol olan (Berr) ve çok merhamet eden (Rahîm). Kullarına karşı muamelesi daima lütuf ve merhamet üzeredir.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Şüphesiz biz, bundan önce O’na (Allah’a) dua ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol (el-Berr), çok merhametli (er-Rahîm) olandır.” (Tûr 52:28)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Lütuf ve Rahmet / Latîf):

“Allah, kullarına çok lütufkârdır (Latîf), dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.” (Şûrâ 42:19)

Cenâb-ı Hakk’ın Zâtî sıfatlarının kemâlini tasvir eden ve Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Azîzü’l-Gaffâr (الْعَزِيزُ الْغَفَّارُ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve (buna rağmen) çok bağışlayan (Gaffâr). Kudreti sonsuz olduğu halde, isyan edenlere karşı dahi mağfireti bol olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Mutlak güç sahibidir (el-Azîz), çok bağışlayandır (el-Gaffâr).” (Sâd 38:66)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudret ve Mağfiret):

“(O,) göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan, çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin edendir. …Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir (Azîz), çok bağışlayandır (Gafûr).” (Fâtır 35:28’den bir bölüm)

  1. El-Hallâku’l-Alîm (الْخَلَّاقُ الْعَلِيمُ)
  • Anlamı: Her şeyi mükemmel ve devamlı yaratan (Hallâk) ve yarattığının her teferruatını bilen (Alîm). Yaratması ilim iledir.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Şüphesiz Rabbin, hakkıyla yaratandır (el-Hallâk), hakkıyla bilendir (el-Alîm).” (Hicr 15:86)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yaratma ve Bilme):

“Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilendir (el-Latîf), (her şeyden) hakkıyla haberdardır (el-Habîr).” (Mülk 67:14)

  1. El-Melikü’l-Hakk (الْمَلِكُ الْحَقُّ)
  • Anlamı: Gerçek Hükümdar (Melik) ve varlığı mutlak gerçek olan (Hakk). Mülkü ve hâkimiyeti hakiki ve ebedî olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Gerçek hükümdar olan Allah (el-Melikü’l-Hakk) yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. ‘Rabbim! İlmimi arttır’ de.” (Tâhâ 20:114)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hakikat ve Mülk):

“O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. ‘Bugün mülk (hâkimiyet) kimindir?’ (Diye sorulur). ‘Tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ındır’ (diye cevap verilir).” (Mü’min 40:16)

  1. Er-Raûfu’r-Rahîm (الرَّءُوفُ الرَّحِيمُ)
  • Anlamı: Çok şefkatli (Raûf) ve çok merhametli (Rahîm). Şefkati (Re’fet) ve merhameti sonsuz olan. (Raûf, Rahîm’den daha derûnî bir şefkati ifade eder).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Andolsun Allah, Peygamberin, muhacirlerin ve ensarın üzerine tövbelerini kabul etti. Onlardan bir grubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, zorluk anında ona uyanlara acıdı da (sonra) onların tövbelerini kabul etti. Şüphesiz O, onlara karşı çok şefkatlidir (Raûf), çok merhametlidir (Rahîm).” (Tevbe 9:117)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Merhamet Tecellisi):

“O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet edendir, melekleri de (size dua eder). O, mü’minlere karşı çok merhametlidir (Rahîm).” (Ahzâb 33:43)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Afûvvü’l-Kadîr (الْعَفُوُّ الْقَدِيرُ)
  • Anlamı: Affı bol olan (Afûvv) ve her şeye gücü yeten (Kadîr). Kudreti tam olmasına, cezalandırmaya gücü yetmesine rağmen, affetmeyi ve günahları silmeyi tercih eden.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Eğer bir iyiliği, açıktan yapar veya gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz, şüphesiz Allah, çok affedicidir (Afûvven), her şeye hakkıyla gücü yetendir (Kadîrâ).” (Nisâ 4:149)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudret ve Hilm):

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise, şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Fâtır 35:45)

  1. El-Habîru’l-Basîr (الْخَبِيرُ الْبَصِيرُ)
  • Anlamı: Her şeyin derûnî yapısından haberdar olan (Habîr) ve her zahiri fiili hakkıyla gören (Basîr). O’nun nazarından hiçbir gizli ve açık fiil kaçmaz.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak gelen gerçektir. Şüphesiz Allah, kullarından hakkıyla haberdardır (le-Habîrun), onları hakkıyla görendir (Basîr).” (Fâtır 35:31)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Bilme ve Görmenin İsbatı):

“O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” (Mü’min 40:19)

  1. El-Vâsi’u’l-Alîm (الْوَاسِعُ الْعَلِيمُ)
  • Anlamı: Mülkü, rahmeti ve ihsanı geniş (Vâsi’) ve her şeyi hakkıyla bilen (Alîm). Rahmeti ilmiyle, ilmi de rahmetiyle cihan şümul olandır.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah, (rahmeti ve nimeti) geniş olandır (Vâsi’un), (her şeyi) hakkıyla bilendir (Alîm).” (Bakara 2:115)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İlmin Genişliği):

“…Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah’a tevekkül ettik…” (A’râf 7:89’dan bir bölüm)

  1. Zû Mağfireh (ذُو مَغْفِرَةٍ)
  • Anlamı: Mağfiret Sahibi / Bağışlaması Bol Olan. Kullarının zulüm ve isyanlarına rağmen affı ve merhameti tercih eden.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine karşı bağışlama sahibidir (le-Zû Mağfiretin). Şüphesiz Rabbinin azabı da çok çetindir.” (Ra’d 13:6)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Gaffâr):

“O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Mutlak güç sahibidir (el-Azîz), çok bağışlayandır (el-Gaffâr).” (Sâd 38:66)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Azîzü’l-Vehhâb (الْعَزِİZُ الْوَهَّابُ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve (buna rağmen) karşılıksız, bolca hibe eden (Vehhâb). İzzet sahibi olmasına rağmen ihsanı ve cömertliği sonsuz olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Yoksa, mutlak güç sahibi (el-Azîz) ve çok bağışlayan (el-Vehhâb) Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır?” (Sâd 38:9)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Vehhâb):

“(Onlar şöyle yakarırlar:) ‘Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bağışlayansın (el-Vehhâb).'” (Âl-i İmrân 3:8)

  1. El-Gafûru’l-Vedûd (الْغَفُورُ الْوَدُودُ)
  • Anlamı: Çok bağışlayan (Gafûr) ve (sâlih kullarını) çok seven, sevginin kaynağı (Vedûd). Mağfireti ve sevgisi derûnî olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Şüphesiz O, (iman edip sâlih ameller işleyenleri) çok bağışlayandır (el-Gafûr), çok sevendir (el-Vedûd).” (Burûc 85:14)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sevginin İsbatı):

“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'” (Âl-i İmrân 3:31)

  1. Es-Semî’u’l-Karîb (السَّمِيعُ الْقَرِيبُ)
  • Anlamı: Her şeyi hakkıyla işiten (Semî’) ve (kullarına) çok yakın olan (Karîb). Duaları işiten ve icabet etmek için yakın olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“De ki: ‘Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer hidayete erersem, bu da Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir (Semî’), çok yakındır (Karîb).'” (Sebe’ 34:50)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İcabet Eden Yakınlık):

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım (Karîb). Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.” (Bakara 2:186)

  1. El-Hamîdü’l-Mecîd (الْحَمِIDُ الْمَجِيدُ)
  • Anlamı: Her türlü övgüye lâyık olan (Hamîd) ve şanı, şerefi pek yüce olan (Mecîd). Övülmüşlüğü ve yüceliği Zâtına mahsus olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Dediler ki: ‘Allah’ın işine mi şaşıyorsun? Ey ev halkı! Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır (Hamîd), şanı yücedir (Mecîd).'” (Hûd 11:73)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Ganî / El-Hamîd):

“Mûsâ, şöyle dedi: ‘Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de, gerçek şu ki, Allah her türlü ihtiyâçtan uzaktır (le-Ganiyyun), övülmeye lâyık olandır (Hamîd).'” (İbrahim 14:8)

Cenâb-ı Hakk’ın hidayet ve ihsandaki mutlak iradesini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mudill (الْمُضِلُّ)
  • Anlamı: Saptıran. Adaleti ve hikmeti icabı, hidayeti istemeyip sapkınlığı tercih edenleri (kendi iradelerine binaen) saptıran. (Bu, El-Hâdî isminin celâlî bir tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“Allah, kimi de hidayete erdirirse onu da saptıracak (mudille) kimse yoktur. Allah, mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?” (Zümer 39:37)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hidayet ve Dalaletin Bağlantısı):

“Biz, her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır (yudillu), dilediğini de hidayete erdirir (yehdi). O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (İbrahim 14:4)

  1. El-Mu’tî (الْمُعْطِي)
  • Anlamı: Veren, ihsan eden. Dilediğine dilediği nimeti bahşeden. (Bu, El-Mâni’ isminin zıddı, El-Vehhâb isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik (a’taynâke).” (Kevser 108:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İhsanın Devamlılığı):

“Rabbinin katındaki (bitip tükenmeyen) hazineler onların yanında mı? Yoksa, (her şeye) hâkim olan kendileri midir?” (Tûr 52:37)

  1. Ni’me’l-Vekîl (نِعْمَ الْوَكِilُ)
  • Anlamı: Ne güzel Vekil! Kendisine tevekkül edenlere kâfi gelen, işleri en mükemmel surette yürüten en hayırlı sığınak. (El-Vekîl isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onlar, o kimselerdir ki, insanlar kendilerine, ‘İnsanlar size karşı toplandılar, aman sakının onlardan!’ dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ dediler.” (Âl-i İmrân 3:173)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Kâfî):

“Allah, kuluna kâfi değil midir? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.” (Zümer 39:36)

  1. Zû Rahmetin Vâsi’atin (ذُو رَحْمَةٍ وَاسِعَةٍ)
  • Anlamı: Geniş Rahmet Sahibi. Rahmeti her şeyi kuşatmış olan. (Zü’r-Rahme ve El-Vâsi’ isimlerinin birleşimidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Eğer seni yalanlarlarsa, de ki: ‘Rabbiniz, geniş rahmet sahibidir. (Bununla beraber) suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri çevrilmez.'” (En’âm 6:147)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin Kuşatıcılığı):

“…Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.” (A’râf 7:156)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini ve tevhidin derûnî hakikatlerini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Er-Rafî’u’d-Derecât (رَفِيعُ الدَّرَجَاتِ)
  • Anlamı: Dereceleri Yükselten. Mutlak yücelik sahibi, Arş’ın sahibi; kullarından dilediğini (imânı ve ameli nisbetinde) mânevî mertebelerde ve hayatta yükselten. (Er-Refî’ isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, dereceleri yükselten (Refî’u’d-Derecât), Arş’ın sahibi (Zü’l-Arş) (Allah), (âlemleri) buluşma günü hakkında korkutmak için, kullarından dilediğine emrinden vahy indirir.” (Mü’min 40:15)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yükseltme Fiili):

“…Allah, sizden inananların ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin (yerfa’). Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Mücâdele 58:11’den bir bölüm)

  1. Rabbu’l-Meşrikayn ve Rabbu’l-Mağribeyn (رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ)
  • Anlamı: İki Doğu’nun ve İki Batı’nın Rabbi. Güneşin yaz ve kış gündönümlerindeki en zahiri doğuş ve batış noktalarının; veya Güneş ve Ay’ın doğup battığı ufukların, hâsılı cihan şümul nizamın Rabbi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, iki doğunun ve iki batının Rabbidir. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (Rahmân 55:17-18)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Tekil):

“(O) doğunun da batının da Rabbidir (Rabbu’l-Meşrikı ve’l-Mağrib). O’ndan başka ilâh yoktur. Öyle ise O’nu vekil edin.” (Müzzemmil 73:9)

  1. Rabbu’l-Meşârikı ve’l-Meğârib (رَبُّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ)
  • Anlamı: Doğuların ve Batıların Rabbi. Yıl boyunca güneşin doğduğu ve battığı bütün noktaların (bütün ufukların); veya tabiattaki bütün gezegen ve yıldızların doğuş ve batışlarının, yani mülkün tamamının Rabbi.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz bizim gücümüz yeter.” (Me’âric 70:40)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Mülk):

“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah, (rahmeti ve nimeti) geniş olandır (Vâsi’), (her şeyi) hakkıyla bilendir (Alîm).” (Bakara 2:115)

  1. El-Ehadü’s-Samed (الْأَحَدُ الصَّمَدُ)
  • Anlamı: Mutlak Tek (Ehad) ve hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin O’na muhtaç olduğu (Samed). Tevhidin en kâmil, en derûnî tasviri. (Bu iki isim, İhlâs Sûresi’nde tevhidin iki temel esası olarak bir arada zikredilmiştir).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“De ki: ‘O, Allah’tır, bir tektir (Ehad). Allah Samed’dir (her şey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir).'” (İhlâs 112:1-2)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Vâhid / Kahhâr):

“De ki: ‘Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek olan, her şeye galip gelen (el-Vâhidü’l-Kahhâr) Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.'” (Sâd 38:65)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Veliyyü’l-Hamîd (الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ)
  • Anlamı: (Mü’minlerin) Dostu, koruyucusu (Velî) ve her türlü övgüye lâyık olan (Hamîd). Dostluğu ve yardımı övgüye lâyık, şânı yüce olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, (gerçek) dosttur (el-Velî), övülmeye lâyık olandır (el-Hamîd).” (Şûrâ 42:28)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Velî / Ganiyy / Hamîd):

“Allah, iman edenlerin velîsidir (dostu ve yardımcısıdır). Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. (Bakara 2:257) … Allah ise her bakımdan sınırsız zengindir (el-Ganiyy), övülmeye lâyık olandır (el-Hamîd).” (Fâtır 35:15)

  1. El-Alîmü’l-Hakîm (الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ)
  • Anlamı: Her şeyi hakkıyla bilen (Alîm) ve her işi hikmetli olan (Hakîm). İlmi hikmetinin, hikmeti de ilminin isbatıdır.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Dediler ki: ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen (el-Alîm), hüküm ve hikmet sahibi olan (el-Hakîm) ancak sensin.'” (Bakara 2:32)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hikmetli Yaratılış):

“O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bakışını çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?” (Mülk 67:3)

  1. El-Afûvvu’r-Raûf (الْعَفُوُّ الرَّءُوفُ)
  • Anlamı: Affı bol olan, günahları silen (Afûvv) ve çok şefkatli (Raûf). Affı ve merhameti en derûnî seviyede olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah’ın, size lütfu ve rahmeti olmasaydı ve Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (hâliniz nice olurdu)?” (Nûr 24:20)

Not: Bu ayette (Raûfun Rahîm) geçmektedir. Afûvv ve Raûf için daha net bir bağlantı arayalım.

(Düzeltme: Kur’ân’da “Afûvv” ve “Raûf” isimleri bu şekilde doğrudan yanyana gelmemektedir. Ancak “Afûvv” (Hac 22:60) ve “Raûf” (Bakara 2:143) isimleri O’nun şefkat ve affının genişliğini gösterir. Birbirine en yakın mana grubu “El-Afûvvu’l-Gafûr” (Nisâ 4:99) ve “Er-Raûfu’r-Rahîm” (Tevbe 9:117) şeklindedir.)

Bu maddeyi, Kur’ân’da daha sık geçen bir ikili ile değiştirmek daha muvafık olacaktır:

  1. El-Ganiyyü’l-Halîm (الْغَنِيُّ الْحَلِيمُ)
  • Anlamı: Mutlak zengin (Ganî) ve mühlet veren, acele etmeyen (Halîm). Kullarına muhtaç olmamasına rağmen, onların isyanlarına karşı hilm ile muamele eden.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir (Ganî), halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” (Bakara 2:263)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Zenginlik ve Hilm’in Bağlantısı):

“Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah, her bakımdan sınırsız zengindir (el-Ganî), övülmeye lâyık olandır (el-Hamîd). (Lokmân 31:26) … Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (Fâtır 35:41)

  1. Er-Rabbü’l-Gafûr (الرَّبُّ الْغَفُورُ)
  • Anlamı: (Kullarını) Terbiye eden Rab (Rabb) ve çok bağışlayan (Gafûr). Rubûbiyeti (terbiyesi), O’nun mağfiretini de ihtiva eder.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Rabbin, çok bağışlayandır (el-Gafûr), merhamet sahibidir (Zü’r-Rahme). Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptıracak olsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki, o gün Allah’tan başka bir sığınak bulamayacaklardır.” (Kehf 18:58)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Terbiye ve Mağfiret):

“Şöyle derler: ‘Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz (le-Rabbunâ) çok bağışlayandır (le-Gafûrun), şükrün karşılığını verendir (Şekûr).'” (Fâtır 35:34)

Cenâb-ı Hakk’ın Zâtî sıfatlarının kemâlini tasvir eden ve Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Melikü’l-Kuddûs (الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ)
  • Anlamı: Mutlak Hükümdar (Melik) ve her türlü noksanlıktan münezzeh (Kuddûs) olan. Mülkünde tam bir hâkimiyet sahibi ve yapısı itibariyle her türlü eksiklikten pâk olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Göklerdeki ve yerdeki her şey, mülkün sahibi (el-Melik), her türlü eksiklikten münezzeh (el-Kuddûs), mutlak güç sahibi (el-Azîz), hüküm ve hikmet sahibi (el-Hakîm) olan Allah’ı tesbih eder.” (Cuma 62:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Haşr Sûresi):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi (el-Melik), kutsal (el-Kuddûs)…” (Haşr 59:23’ten bir bölüm)

  1. Er-Rabbü’l-A’lâ (الرَّبُّ الْأَعْلَى)
  • Anlamı: En Yüce Rab. Terbiye ve idare edicilerin en yücesi, mutlak yücelik sahibi. (Er-Rabb ve El-A’lâ isimlerinin birleşimidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Yüce (el-E’lâ) Rabbinin (Rabbike) adını tesbih et.” (A’lâ 87:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yücelik):

“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O, yücedir (el-Alî), büyüktür (el-Azîm).” (Şûrâ 42:4)

  1. El-Alîmü’l-Kadîr (الْعَلِيمُ الْقَدِيرُ)
  • Anlamı: Her şeyi hakkıyla bilen (Alîm) ve her şeye gücü yeten (Kadîr). İlmi kudretini, kudreti de ilmini kuşatmıştır.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Gökleri ve yeri yaratması, O’nu yormamıştır. Ölüleri diriltmeye de gücü yeter. Evet O, her şeye hakkıyla gücü yetendir (Kadîr). … Allah, her şeyi hakkıyla bilendir (Alîm).” (Ahkâf 46:33’ten mana ile)

(Daha net bir iktibas): “Allah’ın her şeye hakkıyla gücü yeten (Kadîr) olduğunu ve Allah’ın ilmiyle her şeyi kuşattığını (Alîm) bilesiniz diye (bunları yaratmıştır).” (Talâk 65:12’den bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İlim ve Kudretin İsbatı):

“O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi (olmasını istedi mi), ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” (Bakara 2:117)

  1. El-Azîzü’l-Muktedir (الْعَزِيزُ الْمُقْتَدِرُ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve (bu izzetiyle beraber) tam iktidar sahibi, her şeye gücü yeten (Muktedir).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Onlar, âyetlerimizin tamamını yalanladılar. Biz de onları mutlak güç (Azîz) ve iktidar sahibinin (Muktedir) yakalayışıyla yakaladık.” (Kamer 54:42)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İktidarın Yeri):

“Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve ırmak kenarlarındadır. Muktedir (Muktedir) bir hükümdarın (Melîk) katında, doğruluk meclisindedirler.” (Kamer 54:54-55)

 

  1. Hayrun Hâfizan (خَيْرٌ حَافِظًا)
  • Anlamı: Koruyanların en hayırlısı. Hıfzı (koruması) en kâmil, en muhkem (sağlam) ve en cihan şümul olan. (El-Hafîz isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“(Yakup) dedi ki: ‘Ben onu size ancak, daha önce kardeşini emanet ettiğim gibi mi emanet edeceğim? Allah en hayırlı koruyucudur (Hayrun Hâfizan). O, merhametlilerin en merhametlisidir (Erhamu’r-Râhimîn).'” (Yûsuf 12:64)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Hafîz):

“…Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir (Hafîz).” (Hûd 11:57’den bir bölüm)

  1. El-Vâkî (الْوَاقِي)
  • Anlamı: Koruyan, vikâye eden. Kullarını tehlikelerden, zahiri ve derûnî zararlardan ve azaptan koruyan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“O’nun (insanın) önünden ve arkasından takipçileri (melekler) vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar (yahfezûnehû). Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardı1mcı (vâlin) da yoktur.” (Ra’d 13:11)

(Daha net bir iktibas): “…Allah’ın azabından (kurtaracak) hiçbir koruyucuları (vâkın) da yoktur…” (Ra’d 13:34’ten bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Koruma Fiili):

“İnananları (Allah) böylece (inkârcıların eziyetlerinden) korur (yüdâfi’u).” (Hac 22:38’den bir bölüm)

  1. Şâkir (شَاكِرٌ)
  • Anlamı: Şükrün karşılığını veren, kadir bilen. Kullarının az ameline dahi lütfuyla mukabele eden, ihsanı zayi etmeyen. (Eş-Şekûr ismine manaca yakındır).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Safâ ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir (Şâkirun). O, hakkıyla bilendir (Alîm).” (Bakara 2:158)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Eş-Şekûr):

“Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, Allah onu size kat kat öder ve sizi bağışlar. Allah, şükrün karşılığını verendir (Şekûr), halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” (Tegâbün 64:17)

  1. Ni’me’r-Refîk (نِعْمَ الرَّفِيقُ)
  • Anlamı: Ne güzel Arkadaş (Refîk)! Dostluğu en kâmil, yoldaşlığı en hayırlı ve en vefalı olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ 4:69)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Velî / Ni’me’l-Mevlâ):

“…Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır (Ni’me’l-Mevlâ) ve ne güzel yardımcıdır (Ni’me’n-Nasîr)!” (Hac 22:78)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, nazarını ve idaresini tasvir eden fiilî sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Kâ’imun alâ külli nefsin bimâ kesebet (قَائِمٌ عَلَىٰ كُلِّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ)
  • Anlamı: Her nefsin kazandığının (amelinin) üzerinde duran (gözeten). (El-Kayyûm, Er-Rakîb ve El-Hasîb isimlerinin fiilî bir tasviridir). Herkesin amelini eksiksiz bilen, muhafaza eden ve karşılığını hazırlayan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hiç, her nefsin kazandığını gözetip muhafaza eden (Allah, bunu yapamayan putlar gibi) midir? Onlar, Allah’a ortaklar koştular. De ki: ‘Onlara ad verin (nesiniz?). Yoksa siz Allah’a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?’ Hayır, inkâr edenlere hileleri güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek yoktur.” (Ra’d 13:33)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Şahitlik / Eş-Şehîd):

“Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur’an’dan bir şey okusan ve siz (ey insanlar) ne zaman bir iş yapsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey, ne ondan daha küçüğü ne de daha büyüğü Rabbinin ilmi dışında değildir. Bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.” (Yûnus 10:61)

  1. Muhricu’l-hayyi mine’l-meyyit ve Muhricu’l-meyyiti mine’l-hayy (مُخْرِجُ الْحَيِّ مِنَ الْمَيِّتِ وَمُخْرِجُ الْمَيِّتِ مِنَ الْحَيِّ)
  • Anlamı: Diriden ölüyü çıkaran ve ölüden diriyi çıkaran. (Canlıdan cansız yumurtayı/tohumu; cansız tohumdan hayatı çıkaran. Veya mecâzî olarak mü’minden kâfiri, kâfirden mü’mini çıkaran). Hayat ve ölümün mutlak idarecisi.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Şüphesiz Allah, taneyi ve çekirdeği çatlatandır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O hâlde (haktan) nasıl dönüyorsunuz?” (En’âm 6:95)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Muhyî / El-Mümît):

“Siz cansız (henüz yok) iken sizi dirilten (dünyaya getiren) Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Sonra sizleri öldürecek, sonra yine diriltecektir. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara 2:28)

  1. Câ’ilu’z-zulumâti ve’n-nûr (جَاعِلِ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورِ)
  • Anlamı: Karanlıkları ve Nûr’u (Aydınlığı) yaratan. Sadece zahiri âlemdeki gece ve gündüzü değil, aynı zamanda derûnî âlemdeki küfür karanlıklarını ve iman nûrunu da var eden.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. (Bunca delillere rağmen) kâfir olanlar, hâlâ Rablerine (başkalarını) denk tutuyorlar.” (En’âm 6:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En-Nûr):

“Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir…” (Nûr 24:35’ten bir bölüm)

  1. El-Mevlâ’l-Hakk (الْمَوْلَى الْحَقُّ)
  • Anlamı: Gerçek Dost / Sahip. Mahlukatın sığındığı, güvendiği ve kendisine döndürüleceği yegâne hakiki Sahip.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Sonra onlar, gerçek Mevlâları (Mevlâhumu’l-Hakk) olan Allah’a döndürülürler. Bilesiniz ki, hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.” (En’âm 6:62)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ni’me’l-Mevlâ):

“…Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır (Ni’me’l-Mevlâ) ve ne güzel yardımcıdır (Ni’me’n-Nasîr)!” (Hac 22:78)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Azîzü’l-Cebbâr (الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve iradesini her durumda yürüten (Cebbâr). Kudreti ve kahrı ile mutlak hâkimiyet sahibi.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahib1i (el-Azîz), düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran (el-Cebbâr) ve büyüklükte eşsiz olan (el-Mütekebbir) Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudret ve Kahır / El-Kâhir):

“O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir (el-Kâhir). O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (En’âm 6:18)

  1. El-Azîzü’l-Hamîd (الْعَزِİZُ الْحَمِيدُ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve her türlü övgüye lâyık (Hamîd). İzzeti, O’nun övgüye lâyık olmasının isbatıdır.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Elif. Lâm. Râ. Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (el-Azîz), övgüye lâyık olan (el-Hamîd) Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” (İbrahim 14:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Ganî / El-Hamîd):

“Mûsâ, şöyle dedi: ‘Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz de, gerçek şu ki, Allah her türlü ihtiyâçtan uzaktır (le-Ganiyyun), övülmeye lâyık olandır (Hamîd).'” (İbrahim 14:8)

  1. Zü’l-Arşi’l-Mecîd (ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ)
  • Anlamı: Şanı Yüce Arş’ın Sahibi. (El-Mecîd: Şanı yüce). Bütün kâinatın idaresinin ve azametinin sahibi.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Şüphesiz O, (iman edip sâlih ameller işleyenleri) çok bağışlayandır, çok sevendir. Arş’ın sahibidir (Zü’l-Arş), şanı yücedir (el-Mecîd). Dilediğini mutlak yapandır.” (Burûc 85:14-16)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rabbu’l-Arşi’l-Azîm):

“Eğer yüz çevirirlerse, de ki: ‘Bana Allah yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben O’na tevekkül ettim. O, yüce Arş’ın Rabbidir (Rabbu’l-Arşi’l-Azîm).'” (Tevbe 9:129)

  1. Er-Rabbü’l-Kerîm (الرَّبُّ الْكَرِيمُ)
  • Anlamı: Terbiye eden Rab (Rabb) ve çok cömert (Kerîm). Rubûbiyeti (terbiyesi) kerem ve lütuf iledir.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert (el-Kerîm) Rabbine (Rabbike) karşı seni aldatan nedir?” (İnfitâr 82:6-8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rubûbiyet ve İhsan):

“Şöyle derler: ‘Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz (le-Rabbunâ) çok bağışlayandır (le-Gafûrun), şükrün karşılığını verendir (Şekûr).'” (Fâtır 35:34)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Azîzü’z-Züntikâm (الْعَزِيزُ ذُو انتِقَامٍ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve (adaletiyle) intikam sahibi (Zü’ntikâm). İzzet ve kudretiyle, müstehak olanlara adaletiyle mukabele eden.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, sana kitabı hak ve önceki kitapları doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için bir hidayet olarak indirmişti. O, Furkan’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir (Azîz), intikam sahibidir (Zü’ntikâm).” (Âl-i İmrân 3:3-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet:

“Öyle ise, sakın Allah’ın peygamberlerine verdiği sözden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir (Azîz), intikam sahibidir (Zü’ntikâm).” (İbrahim 14:47)

  1. El-Veliyyü’n-Nasîr (الْوَلِيُّ النَّصِيرُ)
  • Anlamı: (Mü’minlerin) Dostu, koruyucusu (Velî) ve (onlara) yardım eden (Nasîr). Himayesi ve yardımı kâfi gelen.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Allah, dost olarak (Velî) yeter. Allah, yardımcı olarak da (Nasîr) yeter.” (Nisâ 4:45)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ni’me’l-Mevlâ / Ni’me’n-Nasîr):

“…Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır (Ni’me’l-Mevlâ) ve ne güzel yardımcıdır (Ni’me’n-Nasîr)!” (Hac 22:78)

  1. Muhyi’l-Mevtâ (مُحْيِي الْمَوْتَىٰ)
  • Anlamı: Ölüleri Dirilten. Hayatı olmayanları hayata kavuşturan, kıyamet günü mahlukatı yeniden diriltecek olan. (El-Muhyî ve El-Bâis isimlerinin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor (yuhyî). Şüphesiz O, ölüleri de elbette diriltecektir (Muhyi’l-Mevtâ). O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Rûm 30:50)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Diriltmenin İsbatı):

“Kendi yaratılışını unutup bize bir örnek getirdi. Dedi ki: ‘Çürümüşlerken bu kemikleri kim diriltecek?’ De ki: ‘Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her türlü yaratmayı hakkıyla bilendir.'” (Yâsîn 36:78-79)

  1. Alîmun bi-zâti’s-sudûr (عَلِيمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ)
  • Anlamı: Sinelerin (Kalplerin) Derûnî Özünü Bilen. Kalplerde gizlenen en derûnî niyetleri, sırları ve düşünceleri eksiksiz bilen. (El-Alîm, El-Habîr ve El-Bâtın isimlerinin bir tasviridir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“…(Uhud’da) bir grubunuz da kendi canlarının derdine düşmüştü; Allah’a karşı cahiliye zannı gibi (yersiz) bir zanda bulunuyorlardı… (Sonunda) Allah, içinizdekini denemek ve kalplerinizdekini arındırmak için (bunu başınıza getirdi). Allah, kalplerde olanı (bi-zâti’s-sudûr) hakkıyla bilendir (Alîm).” (Âl-i İmrân 3:154’ten bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hain Bakış):

“O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” (Mü’min 40:19)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Mü’minu’l-Müheymin (الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ)
  • Anlamı: Güvenlik veren (Mü’min) ve her şeyi gözetip koruyan (Müheymin). Emniyetin kaynağı ve mahlukatının her halini nazarı altında tutan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren (el-Mü’min), gözetip koruyan (el-Müheymin), mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.” (Haşr 59:23)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Eman Verme):

“O, onları açlıktan doyuran ve her türlü korkudan emin kılandır.” (Kureyş 106:4)

  1. El-Vâsi’u’l-Hakîm (الْوَاسِعُ الْحَكِيمُ)
  • Anlamı: Rahmeti ve ilmi geniş olan (Vâsi’) ve her işi hikmetli olan (Hakîm). Genişliği (kapsayıcılığı) hikmet iledir.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Eğer karı-koca boşanırlarsa, Allah her birini lütfuyla zenginleştirir (kimseye muhtaç etmez). Allah, lütfu geniş (Vâsi’an) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir (Hakîmâ).” (Nisâ 4:130)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Vâsi’ / El-Alîm):

“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah, (rahmeti ve nimeti) geniş olandır (Vâsi’un), (her şeyi) hakkıyla bilendir (Alîm).” (Bakara 2:115)

  1. El-Kâhiru fevka ibâdih (الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ)
  • Anlamı: Kullarının üstünde mutlak hâkimiyet (kahır) sahibi olan. Hiçbir mahlukun, O’nun irade ve kudretinin dışında hareket edemediği mutlak galip. (El-Kâhir ve El-Kahhâr isimlerinin bir tasviridir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” (En’âm 6:18)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kahhâr):

“O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. ‘Bugün mülk (hâkimiyet) kimindir?’ (diye sorulur). ‘Tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ındır’ (diye cevap verilir).” (Mü’min 40:16)

  1. El-Veliyyü’l-Mecîd (الْوَلِيُّ الْمَجِيدُ)
  • Anlamı: (Mü’minlerin) Dostu, koruyucusu (Velî) ve şanı, şerefi pek yüce olan (Mecîd). Dostluğu ve himayesi şerefli olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir… (Devamında) Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır… Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Hadîd 57:9-10)

(Düzeltme: Bu iki isim Kur’ân’da bu şekilde doğrudan yanyana gelmemektedir. “El-Veliyyü’l-Hamîd” (Şûrâ 42:28) ve “El-Hamîdü’l-Mecîd” (Hûd 11:73) olarak gelmektedir. Bu maddeyi, “El-Veliyyü’l-Hamîd” ile değiştirmek daha muvafık olacaktır, ancak o isim (#204) daha önce zikredilmiştir. Bu sebeple yeni bir isimle devam edelim:)

  1. Er-Rabbü’r-Rahîm (الرَّبُّ الرَّحِيمُ)
  • Anlamı: Terbiye eden Rab (Rabb) ve çok merhamet eden (Rahîm). Terbiyesi ve idaresi merhamet temeli üzerine kurulu olan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“(Sâlih kullara) çok merhametli Rab’den (Rabbin Rahîm) bir söz olarak (doğrudan) ‘Selâm’ (vardır).” (Yâsîn 36:58)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Er-Rahmân):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi (Rabbi’l-Âlemîn), Rahmân, Rahîm… olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-3)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini ve hayat nizamındaki fiilî kudretini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mûsi’ (الْمُوسِعُ)
  • Anlamı: Genişleten. Kudretiyle kâinatı (tabiatı) genişleten; lütfuyla rızkı ve rahmeti bollaştıran. (El-Vâsi’ ismine bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz (le-Mûsi’ûn).” (Zâriyât 51:47)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Vâsi’):

“Doğu da, Batı da (tüm yeryüzü) Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah, (rahmeti ve nimeti) geniş olandır (Vâsi’un), (her şeyi) hakkıyla bilendir (Alîm).” (Bakara 2:115)

  1. El-Hâfizu (الْحَافِظُ)
  • Anlamı: Koruyan, muhafaza eden. Vahyini (Kur’ân’ı), mahlukatını ve kullarının amellerini muhafaza eden. (El-Hafîz isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucuları da (le-hâfizûn) elbette biziz.” (Hicr 15:9)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Hayırlı Koruyucu):

“…Allah en hayırlı koruyucudur (Hayrun Hâfizan). O, merhametlilerin en merhametlisidir (Erhamu’r-Râhimîn).” (Yûsuf 12:64’ten bir bölüm)

  1. El-Mübrim (الْمُبْرِمُ)
  • Anlamı: İşini sağlam yapan, hükmünü kesinleştiren, planı bozulmayan. Kâfirlerin hilelerine karşı kendi hükmünü mutlak surette icra eden.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Yoksa (inkârcılar) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de (onları cezalandırmaya) kesin karar vericileriz (mübrimûn).” (Zuhruf 43:79)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Hayırlı Tuzak Kuran):

“Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır (Hayru’l-Mâkirîn).” (Âl-i İmrân 3:54)

  1. El-Mühlik (الْمُهْلِكُ)
  • Anlamı: Helâk eden. Zulümde ve isyanda haddi aşan kavimleri ve nesilleri adaletiyle helâk eden. (El-Kahhâr ve El-Muntekim isimlerinin fiilî bir tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Biz, o (Peygamberin) ardından nice nesilleri helâk ettik (ehleknâ). Rabbinin, kullarının günahlarından haberdar olması (Habîr) ve onları görmesi (Basîr) yeterlidir.” (İsrâ 17:17)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Yakalayış):

“Şüphesiz Rabbinin yakalaması pek şiddetlidir.” (Burûc 85:12)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve himayesini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Ed-Dâfi’ (الدَّافِعُ)
  • Anlamı: Def eden, savunan. İman eden kullarını (düşmanlarına ve kötülüklere karşı) savunan, onlardan şerri def eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Şüphesiz Allah, iman edenleri (düşmanlarına karşı) savunur (yüdâfi’u). Çünkü Allah, hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.” (Hac 22:38)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Velî / En-Nasîr):

“…Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır (Ni’me’l-Mevlâ) ve ne güzel yardımcıdır (Ni’me’n-Nasîr)!” (Hac 22:78)

  1. El-Müncî (الْمُنْجِي)
  • Anlamı: Kurtaran (Necat veren). Kullarını zahiri ve derûnî tehlikelerden, karanlıklardan ve sıkıntılardan kurtuluşa erdiren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Allah sizi ondan (o tehlikelerden) ve bütün sıkıntılardan kurtarır (yüneccîküm). Sonra siz yine O’na ortak koşarsınız.'” (En’âm 6:64)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sıkıntıyı Gideren / Kâşif):

“Eğer Allah, sana bir sıkıntı dokundurursa (bi-durrin), onu yine O’ndan başka giderecek (kâşife) yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, (bunu da kimse engelleyemez). Şüphesiz O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (En’âm 6:17)

  1. El-Mümsik (الْمُمْسِكُ)
  • Anlamı: Tutan. Hikmetiyle dilediği rahmetini tutan (engelleyen); kudretiyle gökleri ve yeri (düşmekten) tutan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (mumsike) yoktur. Neyi de tutarsa (yumsik), bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır 35:2)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Kayyûm / Tutma):

“Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yerlerinden oynamasınlar diye tutar (yumsiku). Andolsun, eğer onlar yerlerinden oynayacak olsalar, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.” (Fâtır 35:41)

  1. Mütimmu Nûrihî (مُتِمُّ نُورِهِ)
  • Anlamı: Nûrunu Tamamlayan. Hidayetini, dinini (İslâm’ı) ve vahyinin aydınlığını, kâfirlerin engelleme çabalarına rağmen cihan şümul surette kemâle erdiren.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah, nûrunu tamamlayacaktır (Mütimmu Nûrihî).” (Saff 61:8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En-Nûr):

“Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir sırça içindedir. O sırça da sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu lamba, ne doğuya ne de batıya ait olan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûrdur. Allah, dilediği kimseyi nûruna iletir. Allah, insanlar için misaller getirir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nûr 24:35)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, iradesini ve ilminin kuşatıcılığını tasvir eden fiilî sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Bâliğu Emrihî (بَالِغُ أَمْرِهِ)
  • Anlamı: Emrine (Muradına) Ulaşan. İradesi mutlak olan, dilediği şeyi mutlaka gerçekleştiren, O’nun emrine kimsenin mâni olamayacağı.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir (Bâliğu Emrihî). Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (Talâk 65:3)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak İrade / Fe’âl):

“Şüphesiz O, (iman edip sâlih ameller işleyenleri) çok bağışlayandır, çok sevendir. Arş’ın sahibidir, şanı yücedir. Dilediğini mutlak yapandır (Fe’âlun limâ yurîd).” (Burûc 85:14-16)

  1. Mûhinu Keydi’l-Kâfirîn (مُوهِنُ كَيْدِ الْكَافِرِينَ)
  • Anlamı: Kâfirlerin Hilesini / Tuzağını Zayıflatan (Tesirsiz Bırakan). İnkârcıların planlarını boşa çıkaran ve kudretini onların hilelerine galip kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“İşte bu, (Allah’ın yardımı) ve Allah’ın, kâfirlerin tuzağını zayıflatıcı (Mûhinu Keydi’l-Kâfirîn) olması (sayesinde)dir.” (Enfâl 8:18)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Hayırlı Tuzak Kuran / Hayru’l-Mâkirîn):

“Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân 3:54)

  1. El-A’lem (الْأَعْلَمُ)
  • Anlamı: En İyi Bilen. (İsm-i tafdîl). Mahlukatın bilgisinin fevkinde, mutlak ve en kâmil ilim sahibi. (El-Alîm isminin mübalağalı halidir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Acele istediğiniz (azap) benim yanımda olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş bitirilmişti. Allah, zalimleri en iyi bilendir (A’lemu bi’z-zâlimîn).'” (En’âm 6:58)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Gaybı Bilen / Allâmu’l-Guyûb):

“Allah kıyamet günü peygamberleri toplayıp ‘Size ne cevap verildi?’ buyurduğu zaman, onlar, ‘Bizim hiçbir bilgimiz yok. Şüphesiz ki gizlilikleri hakkıyla bilen (Allâmu’l-Guyûb) ancak sensin’ derler.” (Mâide 5:109)

  1. Nûru’s-Semâvâti ve’l-Ard (نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ)
  • Anlamı: Göklerin ve Yerin Nûru. Bütün kâinatı zahiri (maddî) ve derûnî (mânevî) olarak aydınlatan, nûrun yegâne kaynağı. (En-Nûr isminin cihan şümul bir tasviridir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Allah, göklerin ve yerin nûrudur (Nûru’s-Semâvâti ve’l-Ard). O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir sırça içindedir. O sırça da sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır. Bu lamba, ne doğuya ne de batıya ait olan, yağı neredeyse ateş dokunmasa bile ışık veren mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Nûr üstüne nûrdur. Allah, dilediği kimseyi nûruna iletir. Allah, insanlar için misaller getirir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nûr 24:35)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Aydınlatma Fiili):

“O, güneşi bir ışık (ziya) kaynağı, ayı da (geceleyin) bir aydınlık (nûr) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah, bunları ancak hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. O, bilen bir topluma âyetlerini ayrı ayrı açıklamaktadır.” (Yûnus 10:5)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. Zü’l-‘İkâbi’l-Elîm (ذُو الْعِقَابِ الْأَلِيمِ)
  • Anlamı: Elem Verici Azap Sahibi. Adaletiyle, müstehak olanlara en şiddetli ve acı verici cezayı veren. (Şedîdü’l-Ikâb ismine bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Sana söylenenler, yalnızca senden önceki peygamberlere söylenmiş olanlardır. Şüphesiz Rabbin, hem bağışlama sahibidir (le-Zû Mağfiretin), hem de elem dolu bir azap sahibidir (Zû ‘İkâbin Elîm).” (Fussilet 41:43)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Şedîdü’l-Ikâb):

“O, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı çetin (Şedîdi’l-Ikâb), lütuf sahibi (Zi’t-Tavl) Allah’tandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.” (Mü’min 40:3)

  1. El-Hakîmu’l-Habîr (الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ)
  • Anlamı: Her işi hikmetli olan (Hakîm) ve her şeyin iç yüzünden haberdar olan (Habîr). Hikmeti, O’nun derûnî bilgisine dayanan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Hamd, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisinin olan Allah’a mahsustur. Hamd, âhirette de O’na mahsustur. O, hüküm ve hikmet sahibidir (el-Hakîm), (her şeyden) hakkıyla haberdardır (el-Habîr).” (Sebe’ 34:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Latîfü’l-Habîr):

“Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilendir (el-Latîf), (her şeyden) hakkıyla haberdardır (el-Habîr).” (Mülk 67:14)

  1. El-Azîzü’l-Gafûr (الْعَزِİZُ الْغَفُورُ)
  • Anlamı: Mutlak galip, izzet sahibi (Azîz) ve (buna rağmen) çok bağışlayan (Gafûr). İzzeti, O’nun mağfiretine mâni olmayan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir (Azîz), çok bağışlayandır (Gafûr).” (Fâtır 35:28)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Azîzü’l-Gaffâr):

“O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Mutlak güç sahibidir (el-Azîz), çok bağışlayandır (el-Gaffâr).” (Sâd 38:66)

  1. El-Hakîmu’l-Alîm (الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ)
  • Anlamı: Her işi hikmetli (Hakîm) ve her şeyi bilen (Alîm). (El-Alîmü’l-Hakîm (#205) terkibinin teyididir; Kur’ân’da bu şekilde de zikredilmiştir).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir (el-Hakîm), hakkıyla bilendir (el-Alîm).” (Zuhruf 43:84)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Alîmü’l-Hakîm):

“Dediler ki: ‘Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen (el-Alîm), hüküm ve hikmet sahibi olan (el-Hakîm) ancak sensin.'” (Bakara 2:32)

 

  1. El-Muğîs (الْمُغِيثُ)
  • Anlamı: İmdada yetişen, (kullarını) darlıktan kurtaran, yardım eden. (İstiğâse/yardım dileme fiilinden türetilmiştir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz (testegîsûne). O da, ‘Ben size ardı ardına bin melekle yardım edeceğim’ diye cevap vermişti (festecâbe lekum).” (Enfâl 8:9)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Mucîb):

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım (Karîb). Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm (Ucîbu). O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.” (Bakara 2:186)

  1. El-Mürsil (الْمُرْسِلُ)
  • Anlamı: Gönderen. Rahmetinin isbatı olarak rüzgarları, hidayet için peygamberleri (Rasûl/Mürsel) ve azabı gönderen.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“O, rahmetinin önünden rüzgârları müjdeci olarak gönderendir (yürsilu). Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, biz onu ölü bir memlekete göndeririz. Orada suyu indiririz de o suyla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Ola ki ibret alasınız.” (A’râf 7:57)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Peygamber Gönderme):

“Biz, her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik (erselnâ) ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete erdirir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (TDV Meali, İbrahim 14:4)

  1. Er-Reşîd (الرَّشِIDُ)
  • Anlamı: İrşad eden, doğru yolu gösteren. Bütün işleri cihan şümul nizamına göre en doğru şekilde idare eden. (Kur’ân’da bu lafızla zikredilmese de, “rüşd” (doğru yol) O’nun hidayetiyle bulunur).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/mana olarak zikredildiği- Hidayet):

“De ki: ‘Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen) apaçık bir delile dayanıyorum… Hüküm ancak Allah’ındır. O, hakkı anlatır ve O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır.'” (En’âm 6:57)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Hâdî):

“…Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, mutlaka doğru bir yola iletir (le-Hâdi).” (Hac 22:54’ten bir bölüm)

  1. Es-Sultân (السُّلْطَانُ)
  • Anlamı: Mutlak otorite, delil ve hâkimiyet sahibi. Hükümranlığı cihan şümul olan, delili (bürhanı) en güçlü olan.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat/mana olarak zikredildiği):

“O’nun, (şeytanın) iman edip sadece Rablerine tevekkül edenler üzerinde hiçbir hâkimiyeti (sultânun) yoktur. Şeytanın hâkimiyeti (sultânuhû), sadece onu dost edinenler ve Allah’a ortak koşanlar üzerindedir.” (Nahl 16:99-100)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Melik):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi (el-Melik), kutsal (her türlü eksiklikten uzak) …” (Haşr 59:23’ten bir bölüm)

Cenâb-ı Hakk’ın yaratmadaki ve hükümdeki fiilî kudretini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Münşî’ (الْمُنْشِئُ)
  • Anlamı: İnşa eden, (yoktan) meydana getiren, ilk defa yaratan. (El-Mübdi’ ve El-Hâlık isimlerine manaca yakındır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Onları ilk defa var eden (enşeehâ) diriltecektir. O, her türlü yaratmayı hakkıyla bilendir.'” (Yâsîn 36:79)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Bedî’):

“O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır (Bedî’). Bir işe hükmetti mi (olmasını istedi mi), ona sadece ‘ol’ der, o da hemen oluverir.” (Bakara 2:117)

  1. Er-Râzık (الرَّازِقُ)
  • Anlamı: Rızık veren. (Er-Rezzâk (#9) bu ismin mübalağalı halidir; Er-Râzık “rızık veren”, Er-Rezzâk “durmaksızın bolca rızık veren” manasındadır).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği- Hayru’r-Râzikîn):

“…Meryem oğlu İsa, ‘Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; Bizi rızıklandır (verzuknâ). Sen rızık verenlerin en hayırlısısın (Hayru’r-Râzikîn)’ dedi.” (Mâide 5:114)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Er-Rezzâk):

“Şüphesiz ki rızık veren (er-Rezzâk), O, metin (sağlam) kuvvet sahibi olan Allah’ın kendisidir.” (TDV Meali, Zâriyât 51:58)

  1. El-Fâ’il (الْفَاعِلُ)
  • Anlamı: Yapan, icra eden. Dilediğini mutlak surette yapan. (Fe’âlun limâ yurîd (#150) isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“Onlar, ‘Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz’ derler. İşte böyle, senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın varlıklı ve şımarık kişileri, ‘Biz atalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız’ demişlerdir. (Uyarıcı,) ‘Ben size atalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?’ deyince, onlar, ‘Doğrusu biz, sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz’ demişlerdi. Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu!” (Zuhruf 43:22-25)

(Daha net bir iktibas): “(Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, dilediğini mutlaka yapandır (Fe’âlun limâ yurîd).” (Hûd 11:107)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak İrade):

“Allah, emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf 12:21’den bir bölüm)

  1. El-Mufassıl (الْمُفَصِّلُ)
  • Anlamı: (Ayetleri, hükümleri) Açıklayan, teferruatıyla (tafsilatıyla) beyan eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, yıldızları kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye sizin için yaratandır. Bilen bir toplum için âyetleri biz böylece geniş geniş açıkladık (fassalnâ).” (En’âm 6:97)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Mubîn):

“Allah, size âyetlerini işte böyle açıklar (yübeyyinu) ki akıl erdiresiniz.” (Bakara 2:242)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Gafûru’ş-Şekûr (الْغَفُورُ الشَّكُورُ)
  • Anlamı: Çok bağışlayan (Gafûr) ve az amele çok karşılık veren, kadir bilen (Şekûr). Mağfireti ve ihsanı bol olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Şöyle derler: ‘Bizden tasayı gideren Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır (le-Gafûrun), şükrün karşılığını verendir (Şekûr).'” (Fâtır 35:34)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet:

“Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam olarak verecek ve lütfundan onlara daha da artıracaktır. Şüphesiz O, çok bağışlayandır (Gafûrun), şükrün karşılığını verendir (Şekûr).” (Fâtır 35:30)

  1. El-Alîmü’l-Halîm (الْعَلِيمُ الْحَلِيمُ)
  • Anlamı: Her şeyi hakkıyla bilen (Alîm) ve cezada acele etmeyen (Halîm). Kullarının derûnî hallerini bilmesine rağmen onlara mühlet veren.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah, sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat kalplerinizin kazandıklarından (kasıtlı yeminlerinizden) sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” (Bakara 2:225)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet:

“…Bilin ki Allah, gönlünüzdekini bilir. Artık O’ndan sakının. Bilin ki Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).” (Bakara 2:235’ten bir bölüm)

  1. Semî’u’d-Du’â (سَمِيعُ الدُّعَاءِ)
  • Anlamı: Duayı hakkıyla işiten (ve kabul eden).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: ‘Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin (Semî’u’d-Du’â)’ dedi.” (Âl-i İmrân 3:38)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Mucîb):

“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım (Karîb). Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm (Ucîbu). O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.” (Bakara 2:186)

  1. Zü’l-Kuvveti’l-Metîn (ذُو الْقُوَّةِ الْمَتِينُ)
  • Anlamı: Metin (sağlam, sarsılmaz) Kuvvet Sahibi. Mutlak kudret sahibi. (Bu, El-Kavî (#33) ve El-Metîn (#34) isimlerinin bir arada zikredilmiş halidir).
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz ki rızık veren, O, metin (sağlam) kuvvet sahibi (Zü’l-Kuvveti’l-Metîn) olan Allah’ın kendisidir.” (Zâriyât 51:58)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Kaviyyü’l-Azîz):

“Onlar, Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir (le-Kaviyyun), mutlak galiptir (Azîz).” (Hac 22:74)

Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarının birbirini nasıl teyit ettiğini ve kemâlini tasvir eden, Kur’ân-ı Kerîm’de sıklıkla bir arada zikredilen İsm-i Çiftler (müteselsil isimler) üzerinde duracağız.

  1. El-Gafûru’l-Halîm (الْغَفُورُ الْحَلِيمُ)
  • Anlamı: Çok bağışlayan (Gafûr) ve cezada acele etmeyen, mühlet veren (Halîm). Günahları bilmesine rağmen kullarına hilm ile muamele eden.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Allah, sizi kasıtsız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat kalplerinizin kazandıklarından (kasıtlı yeminlerinizden) sorumlu tutar. Allah, çok bağışlayandır (Gafûrun), halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir) (Halîm).” (Bakara 2:225)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hilm’in Tecellisi):

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise, şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Fâtır 35:45)

  1. El-Azîzü’l-Alîm (الْعَزِİZُ الْعَلِيمُ)
  • Anlamı: Mutlak güç sahibi (Azîz) ve her şeyi hakkıyla bilen (Alîm). Kudreti ve ilmi cihan şümul olan.
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi (el-Azîz), hakkıyla bilen (el-Alîm) (Allah’ın) takdiridir (düzenlemesi)dir.” (Yâsîn 36:38)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kudret ve İlimle Takdir):

“O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi de dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılmıştır. Bu, mutlak güç sahibinin (el-Azîz), (her şeyi) hakkıyla bilenin (el-Alîm) takdiridir (düzenlemesidir).” (En’âm 6:96)

  1. El-Bâri’u’l-Musavvir (الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ)
  • Anlamı: (Mahlukatı) kusursuzca yoktan var eden (Bâri’) ve (onlara) en güzel sureti (şekli) veren (Musavvir). Yaratmadaki sanatın sahibi. (Bu iki isim Haşr Sûresi’nde el-Hâlık ile birlikte zikredilmiştir).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“O, yaratan (el-Hâlık), yoktan var eden (el-Bâri’), şekil veren (el-Musavvir) Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 59:24)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Şekil Verme Fiili):

“O, sizi rahimlerde, dilediği gibi şekillendirendir (yusavvirukum). O’ndan başka ilâh yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Âl-i İmrân 3:6)

  1. Rabbenâ (رَبَّنَا)
  • Anlamı: “Ey Rabbimiz!”. Kulların, O’nun Rubûbiyetini (terbiye ediciliğini) ikrar ederek O’na yönelişi; Kur’ân’daki duaların en yaygın tasviri.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Onlardan, ‘Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru’ diyenler de vardır.” (Bakara 2:201)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Er-Rabb):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi (Rabbi’l-Âlemîn) … olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2)

Cenâb-ı Hakk’ın mutlak adaletini, kudretini ve rahmetinin fiilî tecellîlerini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. (Lâ) Zallâmin li’l-‘Abîd (لَا ظَلَّامٍ لِلْعَبِيدِ)
  • Anlamı: Kullarına (zerre kadar) zulmedici (haksızlık edici) olmayan. (Bu sıfat, Cenâb-ı Hakk’ın mutlak adaletini, El-Adl ve El-Muksit isimlerini teyit etmek için nefy (olumsuzlama) yoluyla isbat edilir).
  • İlgili Ayet (Sıfatın nefy/olumsuzlama ile zikredildiği):

“Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah, kullarına (zerre kadar) zulmedici değildir.” (Âl-i İmrân 3:182)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Adaletin İsbatı):

“Şüphe yok ki Allah, zerre ağırlığınca bile haksızlık etmez. (Yapılan iyilik) zerre ağırlığınca olsa dahi, onun sevabını kat kat artırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (Nisâ 4:40)

  1. El-Mükevvir (الْمُكَوِّرُ)
  • Anlamı: Dürümleyen. Geceyi gündüzün üzerine, gündüzü de gecenin üzerine dürümleyen (saran); tabiattaki cihan şümul nizamı kuran.
  • İlgili Ayet (Sıfat/Fiil olarak zikredildiği):

“Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor (yukevviru), gündüzü de gecenin üzerine örtüyor (yukevviru). Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirlenmiş bir süreye kadar hareketlerini sürdürürler. Şüphesiz ki O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Zümer 39:5)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nizam / Fâlık):

“O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi de dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılmıştır. Bu, mutlak güç sahibinin, (her şeyi) hakkıyla bilenin takdiridir (düzenlemesidir).” (En’âm 6:96)

  1. El-Mübeşşir (الْمُبَشِّرُ)
  • Anlamı: Müjdeleyen. Rahmetinin (yağmurun) öncüsü olarak rüzgârları müjdeci (buşran) gönderen. (Bu sıfat daha çok Peygamberler için kullanılsa da fiil rahmet açısından Allah’a aittir).
  • İlgili Ayet (Fiil/Sıfat olarak zikredildiği):

“O, rahmetinin önünden rüzgârları müjdeci (buşran) olarak gönderendir. Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, biz onu ölü bir memlekete göndeririz. Orada suyu indiririz de o suyla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Ola ki ibret alasınız.” (A’râf 7:57)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin İsbatı):

“Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphesiz O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Rûm 30:50)

  1. El-Mücâzî (الْمُجَازِي)
  • Anlamı: Karşılık veren (Ceza veya mükâfat). Kullarının amellerinin karşılığını eksiksiz veren. (El-Hasîb ve Ed-Deyyân isimlerine manaca yakındır).
  • İlgili Ayet (Fiil olarak zikredildiği):

“O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecekt1ir (yerahû). Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlerse, onun cezasını görecektir (yerahû).” (Zilzâl 99:6-8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hesabın Mutlaklığı):

“Bugün herkes kazandığının karşılığını görecektir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.” (Mü’min 40:17)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini ve hayat nizamındaki fiilî kudretini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müdebbir (الْمُدَبِّرُ)
  • Anlamı: İşleri (emirleri) idare eden, düzene koyan. Kâinatın cihan şümul nizamını tasvir edip yürüten.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyandır (yüdebbiru’l-emr). O’nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaat edemez. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?” (Yûnus 10:3)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Kayyûm):

“Allah, O’ndan başka ilâh yoktur; O, diridir (hayydır), her şeyin varlığı O’na bağlıdır (kayyûmdur). O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku…” (Bakara 2:255’ten bir bölüm)

  1. El-Müveffî (الْمُوَفِّي)
  • Anlamı: (Amellerin karşılığını) Tastamam ödeyen, eksiksiz veren. (El-Hasîb ve El-Mücâzî ile bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Sonra kıyamet günü, yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir (tüveffevne). Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân 3:185)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Adalet / Zerre Miktarı):

“Şüphe yok ki Allah, zerre ağırlığınca bile haksızlık etmez. (Yapılan iyilik) zerre ağırlığınca olsa dahi, onun sevabını kat kat artırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (Nisâ 4:40)

  1. El-Mübtelî (الْمُبْتَلِي)
  • Anlamı: İmtihan eden, deneyen. Kullarını hayır ve şer ile imtihan ederek derûnî hallerini ortaya çıkaran.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Hani Rabbi, İbrahim’i birtakım kelimelerle (emirlerle) imtihan etmiş (ibtelâ), o da onları tastamam yerine getirmişti. (Bunun üzerine Allah), ‘Ben seni insanlara önder yapacağım’ demişti. İbrahim, ‘Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)’ demişti. Allah, ‘Ahdim (verdiğim söz) zâlimleri kapsamaz’ demişti.” (Bakara 2:124)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İmtihan / Fitne):

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak (fitneten) hayır ile de şer ile de deniyoruz (neblûküm). Siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ 21:35)

  1. Es-Sâni’ (الصَّانِعُ)
  • Anlamı: (Sanatla) Yapan, icra eden. Mahlukatı en sağlam ve en sanatlı şekilde icra eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/masdar olarak zikredildiği):

“Dağları görürsün de onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. (Bu,) her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan (sun’a) Allah’ın sanatıdır (yapısıdır). Şüphesiz O, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Neml 27:88)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Güzel Yapan / Ahsen):

“O, yarattığı her şeyi güzel (ahsene) yapandır. İnsanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır.” (Secde 32:7)

Cenâb-ı Hakk’ın kullarına olan lütfunu, rahmetini ve ahdindeki sadakatini tasvir eden fiilî sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müzekkî (الْمُزَكِّي)
  • Anlamı: Tezkiye eden, arındıran. Kullarını mânevî kirlerden, günahlardan ve derûnî noksanlıklardan arındıran, onları temiz kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“(Siz) kendinizi temize çıkaranları görmez misiniz? Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır (yüzekkî) ve onlara kıl kadar haksızlık edilmez.” (Nisâ 4:49)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Arınmanın İsbatı):

“İçlerinden ebedî kalacakları, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. İşte bu, arınanların (tezekkâ) mükâfatıdır.” (Tâhâ 20:76)

  1. El-Musallî (الْمُصَلِّي)
  • Anlamı: Salât eden (Rahmet ve merhamet eden). Kullarını karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için onlara rahmetiyle tecelli eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet edendir (yusallî aleyküm), melekleri de (size dua eder). O, mü’minlere karşı çok merhametlidir.” (Ahzâb 33:43)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin Tecellisi):

“Allah, iman edenlerin velîsidir (dostu ve yardımcısıdır). Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velîleri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara 2:257)

  1. El-Mûfî (الْمُوفِي)
  • Anlamı: Ahdine (sözüne) vefa gösteren, yerine getiren. (Vefa kökünden).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin (evfû bi-ahdî) ki, ben de size verdiğim sözü yerine getireyim (ûfi bi-ahdiküm). Yalnız benden korkun.” (Bakara 2:40)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sözünde Duran):

“…(Ahit yaptığı zaman) Allah’a verdiği sözü yerine getirenden (evfâ) daha vefalı kim vardır? Şu hâlde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” (Tevbe 9:111’den bir bölüm)

  1. El-Müheyyi’ (الْمُهَيِّئُ)
  • Anlamı: Hazırlayan. Kullarına (darlıkta) çıkış yollarını hazırlayan, işlerini kolaylaştıran ve başarıya ulaştıran.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da ‘Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize bir çıkış yolu (ve başarı) hazırla (hey’i’ lenâ)!’ demişlerdi.” (Kehf 18:10)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kolaylaştıran / El-Kâfî):

“Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (Talâk 65:3)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve himayesini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müteveffî (الْمُتَوَفِّي)
  • Anlamı: Vefat ettiren, (eceli gelince) ruhları alan, canı alan. (El-Mümît isminin fiilî bir tasviridir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Size vekil kılınan (görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacaktır (yeteveffâküm); sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.'” (Secde 32:11)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Mümît):

“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk 67:2)

  1. El-Münzil (الْمُنْzİl)
  • Anlamı: İndiren. Gökten rahmeti (yağmuru), bereketi ve vahiyleri (kitapları) indiren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, gökten su indirendir (enzele). İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkardık. O bitkiden de kendisinden üst üste binmiş taneler çıkardığımız bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vard1ır.” (En’âm 6:99)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rahmetin İndirilmesi):

“O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, (gerçek) dosttur (el-Velî), övülmeye lâyık olandır (el-Hamîd).” (Şûrâ 42:28)

  1. El-Mu’îz (الْمُعِيذُ)
  • Anlamı: Sığınak veren, (kullarını) himayesine alan, koruyan. (İstiâze/sığınma fiilinin ism-i fâilidir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘İnsanların Rabbine sığınırım (e’ûzü), insanların Melikine, insanların İlâhına sığınırım; o sinsi vesvesecinin şerrinden ki o, insanların göğüslerine vesvese verir. Gerek cinlerden gerek insanlardan (olan vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım).'” (Nâs 114:1-6)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Muste’ân):

“…Sizin bu anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak (el-Muste’ân) olan ancak Allah’tır’ dedi.” (TDV Meali, Yûsuf 12:18’den bir bölüm)

  1. El-Mürşid (الْمُرْشِid)
  • Anlamı: İrşad eden, doğru yolu (rüşd) gösteren. (Bu, Er-Reşîd (#250) ve El-Hâdî (#61) isimlerinin fiilî bir tasviridir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Güneşi görseydin, doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder, battığı zaman da sol taraftan onları makaslardı (geçerdi). Onlar ise, mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah, kimi hidayete erdirirse, işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek (irşad edecek) bir yardımcı (veliyyen mürşiden) bulamazsın.” (Kehf 18:17)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Hâdî):

“…Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, mutlaka doğru bir yola iletir (le-Hâdi).” (Hac 22:54’ten bir bölüm)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve adaletini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Muhsin (الْمُحْسِنُ)
  • Anlamı: İhsan sahibi. Yaptığı her işi en güzel (ahsene), en mükemmel ve en sanatlı surette yapan. İyilik eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, yarattığı her şeyi güzel (ahsene) yapandır. İnsanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır.” (Secde 32:7)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sanatının Güzelliği / Ahsenü’l-Hâlikîn):

“…Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir!” (Mü’minûn 23:14’ten bir bölüm)

  1. El-Hâsib (الْحَاسِبُ)
  • Anlamı: Hesap görücü. Kullarının amellerini en ince teferruatına kadar nazarında tutan ve hesabını gören. (El-Hasîb (#26) isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız). Hesap görücü (Hâsibîn) olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ 21:47)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Süratli Hesap / Serî’u’l-Hisâb):

“Bugün herkes kazandığının karşılığını görecektir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir (Serî’u’l-Hisâb).” (Mü’min 40:17)

  1. El-Câ’il (الْجَاعِلُ)
  • Anlamı: Yapan, kılan, (bir şeyi başka bir şeye) dönüştüren, tayin eden. Kâinattaki nizamı (geceyi, gündüzü, melekleri, yeryüzünde halifeyi) tayin eden.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Hamd, gökleri ve yeri yaratan (Fâtır), melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan (Câ’ili) Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir.” (Fâtır 35:1)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nizamı Kılan / Fâlık):

“O, sabahı yarıp çıkarandır (Fâliku’l-Isbâh). Geceyi de dinlenme zamanı (sekenen), güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılmıştır (Câ’ilu’l-leyli sekenen). Bu, mutlak güç sahibinin, (her şeyi) hakkıyla bilenin takdiridir (düzenlemesidir).” (En’âm 6:96)

  1. El-Mürîd (الْمُرِيدُ)
  • Anlamı: İrade eden. Dileyen. Kâinattaki her şeyin O’nun dilemesi (meşîeti) ve mutlak iradesi ile olduğunu tasvir eder.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği- Yurîd):

“Şüphesiz Rabbin, dilediğini mutlaka yapandır (Fe’âlun limâ yurîd).” (Hûd 11:107)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak İrade):

“Eğer Allah size bir zarar (darren) dilerse (yürid), yahut bir yarar (nef’an) dilerse (yürid), O’na karşı kimin bir şeye gücü yeter? Hayır, Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Fetih 48:11’den bir bölüm)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve ahdindeki sadakatini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Sâdiku’l-Va’d (صَادِقُ الْوَعْدِ)
  • Anlamı: Vaadinde sâdık olan. Sözünden (vaadinden) asla dönmeyen, ahdini mutlaka yerine getiren.
  • İlgili Ayet (Sıfat/Fiil olarak zikredildiği):

“Ey Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla va’dettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil etme. Şüphesiz sen, va’dinden dönmezsin (lâ tuhlifu’l-mî’âd).” (Âl-i İmrân 3:194)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Doğru Sözlü):

“İman edip salih ameller işleyenleri ise, ebedî kalmak üzere, içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah’ın va’di haktır. Allah’tan daha doğru sözlü (esdaku) kim olabilir?” (Nisâ 4:122)

  1. El-Mü’ellif (الْمُؤَلِّفُ)
  • Anlamı: Ülfet veren, (kalpleri) birleştiren. Birbirine zıt veya düşman olan kalpleri imân nûru ile birleştiren, kaynaştıran.
  • İlgili Ayet (Fiil olarak zikredildiği):

“Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir (ellefe beyne kulûbihim). Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını birleştirdi. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Enfâl 8:63)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nimetiyle Birleştirme):

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuşt1unuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken O, sizi oradan kurtarmıştı. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” (Âl-i İmrân 3:103)

  1. Münşiu’s-Sehâb (مُنْشِئُ السَّحَابِ)
  • Anlamı: Bulutları (yoktan) inşa eden, meydana getiren. Rahmetinin ve kudretinin isbatı olarak, yağmur yüklü bulutları hayat için sevk eden.
  • İlgili Ayet (Fiil olarak zikredildiği):

“O, size korku ve ümit vermek için şimşeği gösteren, (yağmurla) yüklü bulutları (es-sehâbe’s-sikâl) var edendir (yünşi’u).” (Ra’d 13:12)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rüzgârları Gönderme):

“O, rahmetinin önünden rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. Nihayet rüzgârlar ağır bulutları yüklendiği vakit, biz onu ölü bir memlekete göndeririz. Orada suyu indiririz de o suyla türlü türlü meyveler çıkarırız. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Ola ki ibret alasınız.” (A’râf 7:57)

  1. El-Mübdil (الْمُبَدِّلُ)
  • Anlamı: Değiştiren (Tebdil eden). Bir durumu başka bir duruma (korkuyu emniyete); bir hükmü başka bir hükme, bir kavmi başka bir kavme (hikmetiyle) tebdil eden (değiştiren).
  • İlgili Ayet (Fiil olarak zikredildiği):

“Allah, onlardan iman edip sâlih ameller işleyenlere va’detmiştir: Andolsun, onlardan öncekileri nasıl hükümran kıldıysa, onları da yeryüzünde mutlaka hükümran kılacak ve onlar için seçip beğendiği dinlerini mutlaka sağlamlaştıracak ve korkularının ardından onları mutlaka emniyete kavuşturacaktır (leyübeddilennehüm). Onlar bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler nankörlük ederse, işte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir.” (Nûr 24:55)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Silme ve Bırakma İradesi):

“Allah, dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır (sabit kılar). Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun katındadır.” (Ra’d 13:39)

Cenâb-ı Hakk’ın Rubûbiyetinin (Rabliğinin) kullarına yönelik zahiri ihsanlarını ve hayatı nasıl kolaylaştırdığını tasvir eden fiilî sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mut’im (الْمُطْعِمُ)
  • Anlamı: Yediren, rızıklandıran. Mahlukatın gıdasını yaratan ve onlara ulaştıran.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Göklerin ve yerin yaratıcısı (Fâtır) olan, beslediği hâlde (yut’imu) beslenmeye ihtiyacı olmayan (lâ yut’amu) Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?’ De ki: ‘Bana, (Allah’a) teslim olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma (denildi).'” (En’âm 6:14)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Rızkı Doyurma):

“Öyleyse, kendilerini açlıktan doyuran (et’amehum min cû’) ve onları korkudan emin kılan bu evin (Kâbe’nin) Rabbine kulluk etsinler.” (Kureyş 106:3-4)

  1. Es-Sâkî (السَّاقِي)
  • Anlamı: Su veren, içiren. Hayatın kaynağı olan suyu indiren ve mahlukatına içiren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

(Hz. İbrahim’in (a.s.) duası): “O, beni yediren (yut’imunî) ve içirendir (yeskînî).” (Şuarâ 26:79)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Su İndiren / El-Münzil):

“O, gökten su indirendir (enzele). İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkardık…” (En’âm 6:99’dan bir bölüm)

  1. El-Mubevvi’ (الْمُبَوِّئُ)
  • Anlamı: Yerleştiren, yurt (mesken) veren. Kullarına hayatlarını sürdürmeleri için emin ve bereketli mekânlar ihsan eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Andolsun, biz İsrailoğulları’nı güzel bir yurda yerleştirdik (bevve’nâ) ve onlara temiz rızıklar verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar da ayrılığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, kıyamet günü ayrılığa düşmüş oldukları şey hakkında aralarında hüküm verecektir.” (Yûnus 10:93)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Konuklayan / Hayru’l-Münzilîn):

“Ve de ki: ‘Rabbim! Beni mübarek bir yere kondur (enzilnî). Sen konuklayanların en hayırlısısın (Hayru’l-Münzilîn).'” (Mü’minûn 23:29)

  1. El-Mümehhid (الْمُمَهِّدُ)
  • Anlamı: (Yeryüzünü) Döşeyen, (kullarına) hazırlayan. Yeryüzünü mahlukatın hayatına elverişli bir beşik (mehd) gibi döşeyen, yolları ve imkânları hazırlayan.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Yeryüzünü de biz döşedik (feraşnâhâ). Biz ne güzel döşeyicileriz (el-Mâhidûn)!” (Zâriyât 51:48)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Beşik Kılan):

“O, yeryüzünü size beşik (mehden) yapan ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.” (Tâhâ 20:53)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve lütfunu tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müsellit (الْمُسَلِّطُ)
  • Anlamı: Musallat eden, hâkim kılan. Hikmeti icabı, (imtihan veya ceza olarak) mahlukatı birbirine hâkim kılan, adaletiyle hükmeden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“İşte böylece biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını, diğer bir kısmına musallat ederiz (nusellitu).” (En’âm 6:129)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mülk Sahibi):

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.'” (Âl-i İmrân 3:26)

  1. El-Müzeyyin (الْمُزَيِّنُ)
  • Anlamı: Süsleyen, (imtihan için) güzel gösteren. Zahiri güzellikleri yaratan ve derûnî sevgileri (imtihan maksadıyla) kalplere yerleştiren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“Biz, kimlerin daha güzel amel edeceğini sınamak için yeryüzündeki her şeyi ona bir zinet kıldık (zîneten lehâ).” (Kehf 18:7)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Güzel Yapan / El-Muhsin):

“O, yarattığı her şeyi güzel (ahsene) yapandır. İnsanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır.” (Secde 32:7)

  1. El-Musarrif (الْمُصَرِّفُ)
  • Anlamı: (Rüzgârları, ayetleri, hâdiseleri) Evirip çeviren, idare eden. Hikmetiyle mahlukatı farklı hallere ve yönlere çeviren.
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği):

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayarak denizde akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her türlü canlıyı orada yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları evirip çevirmesinde (tasrîfi’r-riyâh) elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.” (Bakara 2:164)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İdare Eden / El-Müdebbir):

“Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyandır (yüdebbiru’l-emr)…” (Yûnus 10:3’ten bir bölüm)

  1. El-Vâhib (الْوَاهِبُ)
  • Anlamı: Hibe eden, karşılıksız bağışlayan. (El-Vehhâb (#22) isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Onlar, ‘Rabbimiz! Eşlerimizden ve nesillerimizden bize göz aydınlığı olacak kimseler ihsan eyle (heb lenâ) ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap’ diyenlerdir.” (Furkân 25:74)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Vehhâb):

“(Onlar şöyle yakarırlar:) ‘Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet (ve heb lenâ). Şüphesiz sen çok bağışlayansın (el-Vehhâb).'” (Âl-i İmrân 3:8)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve himayesini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mu’allim (الْمُعَلِّمُ)
  • Anlamı: Öğreten. Hayatı, mahlukatın yapısını ve (hususiyetle) insana bilmediğini (ilm) ve beyanı (sözü) tâlim eden (öğreten).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Rahmân, Kur’an’ı öğretti (Alleme’l-Kur’ân). İnsanı yarattı, ona beyanı (düşünüp ifade etmeyi) öğretti (Allemehu’l-Beyân).” (Rahmân 55:1-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kalemle Öğreten):

“Oku! Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir (Alleme bi’l-kalem), insana bilmediğini öğretendir (Alleme’l-insâne mâ lem ya’lem).” (Alak 96:3-5)

  1. El-Mü’eyyid (الْمُؤَيِّidُ)
  • Anlamı: Teyit eden, (yardımıyla) destekleyen, kuvvetlendiren. Kullarını (hususiyetle Peygamberlerini ve mü’minleri) yardımı (nusret) ile destekleyen.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Eğer sana hile yapmak isterlerse, (bilesin ki) Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve mü’minlerle destekleyendir (eyyedeke bi-nasrihî).” (Enfâl 8:62)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En-Nasîr / Ni’me’n-Nasîr):

“…Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır (Ni’me’l-Mevlâ) ve ne güzel yardımcıdır (Ni’me’n-Nasîr)!” (Hac 22:78)

  1. El-Muslih (الْمُصْلِحُ)
  • Anlamı: Islah eden, düzelten. Mahlukatın arasını düzelten (barıştıran) ve tabiattaki nizamı ıslah üzerine kuran (fesadın zıddı).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Sana yetimleri sorarlar. De ki: ‘Onları iyi yetiştirmek (ıslah etmek) (hayır dairesinde) en hayırlısıdır.’ Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyu (müfsid) ıslah edenden (muslih) ayırır. Eğer Allah dileseydi, sizi zora sokardı. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara 2:220)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Islah Emri):

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin (fe-aslihû). Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurât 49:10)

  1. El-Fâriq (الْفَارِقُ)
  • Anlamı: Ayıran, (hak ile bâtılı) ayırt eden. Hakikati yanlıştan ayıran mutlak ölçü (Furkan) sahibi. (Hayru’l-Fâsılîn (#109) isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği- Furkân):

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın (el-Furkân) açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir1.” (Bakara 2:185)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Fettâh):

“De ki: ‘Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir (yeftehu). O, en âdil hüküm veren (el-Fettâh), (her şeyi) hakkıyla bilendir.'” (Sebe’ 34:26)

Cenâb-ı Hakk’ın hayattaki zıt tecellîler üzerindeki mutlak hâkimiyetini ve adaletini tasvir eden fiilî sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müzhîk (الْمُضْحِكُ)
  • Anlamı: Güldüren. Hayattaki sevinç, neşe ve sürûr hallerini (hikmetiyle) yaratan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Ve şüphesiz O, güldürendir (edhake) ve ağlatandır (ebkâ).” (Necm 53:43)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Lütuf ile Sevinme):

“De ki: ‘Allah’ın lütfuyla (bi-fadlillâhi) ve rahmetiyle, evet, yalnız bunlarla sevinsinler (fe’l-yefrahû). Bu, onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır.'” (Yûnus 10:58)

  1. El-Mübkî (الْمُبْكِي)
  • Anlamı: Ağlatan. Hayattaki hüzün, keder ve imtihan hallerini (hikmetiyle) yaratan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Ve şüphesiz O, güldürendir (edhake) ve ağlatandır (ebkâ).” (Necm 53:43)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İmtihan / El-Mübtelî):

“Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak (fitneten) hayır ile de şer ile de deniyoruz (neblûküm). Siz, ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ 21:35)

  1. El-Muknî (الْمُقْنِي)
  • Anlamı: Sermaye veren, yeterli kılan, memnun eden. Zenginlik (Muğnî) verdikten sonra, o zenginliği koruyacak sermayeyi (Kunya/Aknâ) da ihsan eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Şüphesiz O, zengin eden (agnâ) ve sermaye veren (aknâ) O’dur.” (Necm 53:48)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Muğnî):

“Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi (fe-agnâ)?” (Duhâ 93:8)

  1. El-Mümlî (الْمُمْلِي)
  • Anlamı: Mühlet veren (İmlâ eden). İsyankârlara ve kâfirlere (adaletinin ve hikmetinin bir parçası olarak) süre tanıyan. (El-Halîm isminin celâlî bir tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilmedikleri bir yerden yavaş yavaş felâkete sürükleyeceğiz. Onlara mühlet veririm (umlî lehum). Şüphesiz benim tuzağım çetindir.” (A’râf 7:182-183)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Halîm / Mühlet):

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise, şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Fâtır 35:45)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve rahmetinin cihan şümul tecellîlerini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mütemmim (الْمُتَمِّمُ)
  • Anlamı: Tamamlayan. Nimetini, nûrunu ve dinini kemâle erdiren, eksiksiz kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“…Bugün size dininizi kemâle erdirdim (ekmeltu), üzerinize nimetimi tamamladım (etmemtu aleyküm ni’metî) ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…” (Mâide 5:3’ten bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nûrunu Tamamlayan):

“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah, nûrunu tamamlayacaktır (Mütimmu Nûrihî).” (Saff 61:8)

  1. El-Mükevvin (الْمُكَوِّنُ)
  • Anlamı: (Yoktan) Oluşturan, varlık sahasına çıkaran. “Kün!” (Ol!) emriyle kâinatı ve mahlukatı var eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi (olmasını istedi mi), ona sadece ‘ol’ (Kün) der, o da hemen oluverir (fe-yekûnu).” (Bakara 2:117)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Hâlık / El-Bedî’):

“O, yaratan (el-Hâlık), yoktan var eden (el-Bâri’), şekil veren (el-Musavvir) Allah’tır. Güzel isimler O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Haşr 59:24)

  1. El-Müsken (الْمُسْكِنُ)
  • Anlamı: Sükûnet veren, mesken (yurt) kılan. Mahlukatın hayatının devamı için onlara zahiri barınaklar (mesken) ve derûnî sükûnet (huzur) ihsan eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Allah, size evlerinizi huzur ve dinlenme yeri (sekenen) kıldı. Hayvanların derilerinden de gerek göç gününüzde, gerekse konaklama gününüzde, sizin için kolayca taşıyacağınız evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar yararlanacağınız ev eşyası ve geçimlikler meydana getirdi.” (Nahl 16:80)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Gecenin Sükûneti):

“O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi de dinlenme zamanı (sekenen), güneşi ve ayı da vakit ölçüsü kılmıştır. Bu, mutlak güç sahibinin, (her şeyi) hakkıyla bilenin takdiridir (düzenlemesidir).” (En’âm 6:96)

  1. Zü’l-Kifl (ذُو الْكِفْلِ)
  • Anlamı: Pay (Kifl) Sahibi. Kullarına rahmetinden kat kat (iki kat) pay veren, lütfu ve keremi bol olan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve Peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay (kifleyni) versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nûr lütfetsin ve sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Hadîd 57:28)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Büyük Lütuf Sahibi / Zü’l-Fadl):

“Allah, dilediğine rahmetini lütfeder. Allah, büyük lütuf sahibidir (Zü’l-Fadli’l-Azîm).” (Âl-i İmrân 3:74)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve lütfunu tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mâhid (الْمَاهِدُ)
  • Anlamı: (Yeryüzünü) Döşeyen. Mahlukatın hayatı için en güzel surette hazırlayan. (El-Mümehhid (#291) isminin teyididir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Yeryüzünü de biz döşedik (feraşnâhâ). Biz ne güzel döşeyicileriz (fe-ni’me’l-Mâhidûn)!” (Zâriyât 51:48)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Beşik Kılan):

“O, yeryüzünü size beşik (mehden) yapan ve onda size yollar açan, gökten de su indirendir. Onunla biz çeşitli bitkilerden çiftler çıkardık.” (Tâhâ 20:53)

  1. El-Mün’im (الْمُنْعِمُ)
  • Anlamı: Nimet veren, ihsanda bulunan. Zahiri ve derûnî (maddî ve mânevî) nimetleri yaratan ve kullarına lütfeden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği (en’amellâhu aleyhim) peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır!” (Nisâ 4:69)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nimetin İsbatı):

“Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl 16:18)

  1. El-Muttali’ (الْمُطَّلِعُ)
  • Anlamı: Vakıf olan, muttali olan. Kullarının gizli hallerine ve derûnî sırlarına nazar eden, onlardan haberdar olan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir ki, (ta) kalplerin üstüne çıkar (tettali’u ‘ale’l-ef’ideh).” (Hümeze 104:6-7)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Sırları Bilen):

“O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.” (Mü’min 40:19)

  1. El-Mücîr (الْمُجِيرُ)
  • Anlamı: Himaye eden, (azaptan) koruyan, eman veren. Kendisine sığınanı (düşmanından veya azaptan) emin kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin hükümranlığı (melekûtü) elinde olan, koruyup gözeten (yücîru), fakat (kendisinden) korunulamayan (lâ yücâru aleyhi) kimdir?'” (Mü’minûn 23:88)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Mü’min):

“O, onları açlıktan doyuran ve her türlü korkudan emin kılandır (âmenehum min havf).” (Kureyş 106:4)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve rahmetinin cihan şümul tecellîlerini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. Er-Râbıt (الرَّابِطُ)
  • Anlamı: (Kalpleri) pekiştiren, bağlayan. İman eden kullarının kalplerine (imtihan anında) sebat ve metanet veren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Biz de onların kalplerini pekiştirmiştik (ve rabatnâ ‘alâ kulûbihim). O vakit (kralın huzurunda) ayağa kalkıp şöyle demişlerdi: ‘Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına ilâh demeyiz. Yoksa andolsun ki, batıl söz söylemiş oluruz.'” (Kehf 18:14)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Müsebbit):

“Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette (o) sabit söz (kelime-i şehadet) ile sağlamlaştırır (yüsebbitu). Zalimleri ise saptırır. Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim 14:27)

  1. El-Müsebbit (الْمُثَبِّتُ)
  • Anlamı: Sabit kılan, (ayakları) kaydırmayan, pekiştiren. İman edenleri hakikat üzerinde sâbit kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette (o) sabit söz (kelime-i şehadet) ile sağlamlaştırır (yüsebbitu). Zalimleri ise saptırır. Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim 14:27)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Teyit Eden / El-Mü’eyyid):

“Eğer sana hile yapmak isterlerse, (bilesin ki) Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve mü’minlerle destekleyendir (eyyedeke bi-nasrihî).” (Enfâl 8:62)

  1. Er-Rahmânu’r-Rahîm (الرَّحْمَٰنُ الرَّحِيمُ)
  • Anlamı: Rahmân (Rahmeti cihan şümul olan) ve Rahîm (Merhameti mü’minlere hususî olan). (Fatiha Suresi’nde ve Besmele’de zikredilen, rahmetin iki temel tasviri).
  • İlgili Ayet (İsimlerin zikredildiği):

“Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm, hesap ve ceza gününün (âhiret gününün) mâliki olan Allah’a mahsustur.” (Fâtiha 1:2-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (En Merhametli / Erhamu’r-Râhimîn):

“Allah en hayırlı koruyucudur. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” (Yûsuf 12:64’ten bir bölüm)

  1. El-A’azz (الْأَعَزُّ)
  • Anlamı: En Azîz, en şerefli, en üstün. (El-Azîz isminin mübalağalı halidir).
  • İlgili Ayet (İsm-i Tafdîl olarak zikredildiği):

“Onlar, ‘Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, üstün olan (el-e’azzu), zayıf olanı (el-ezelle) oradan mutlaka çıkaracaktır’ diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük (izzet), ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir. Fakat münafıklar (bunu) bilmezler.” (Münâfikûn 63:8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Azîz):

“O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi… mutlak güç sahibi (el-Azîz)…” (Haşr 59:23’ten bir bölüm)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve rahmetinin cihan şümul tecellîlerini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Âmir (الْآمِرُ)
  • Anlamı: Emreden. Hayatı ve mülkü mutlak emri (el-emr) altında tutan; mahlukata (tekvinî / yaratılış) ve kullarına (teşriî / şeriat) emirler veren.
  • İlgili Ayet (İsmin masdar/fiil olarak zikredildiği):

“İyi bilin ki, yaratmak da emretmek de (el-emru) O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şânı yücedir.” (A’râf 7:54)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Emir / Kün!):

“O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi (olmasını istedi mi), ona sadece ‘ol’ (Kün) der, o da hemen oluverir (fe-yekûnu).” (Bakara 2:117)

  1. En-Nâhî (النَّاهِي)
  • Anlamı: Nehyeden, yasaklayan. Hikmeti icabı, kullarını şerden, fuhuştan ve zahirî/derûnî kötülüklerden meneden (yasaklayan).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Şüphesiz Allah, adaleti (el-adl), iyilik yapmayı (el-ihsân), yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı (el-fahşâ), fenalık (el-münker) ve azgınlığı da yasaklar (ve yenhâ). O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 16:90)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yasaklama Fiili):

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide 5:90)

  1. Ed-Dâ’î (الدَّاعِي)
  • Anlamı: Davet eden, çağıran. Kullarını hidayete (Dâru’s-Selâm’a) ve (kıyamette) hesap yurduna çağıran.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“O gün (Sûr’a üflendiği gün) o davetçiye (ed-Dâ’î) (İsrafil’e) uyarlar, ondan sapmak mümkün olmaz. Rahmân’ın huzurunda sesler kısılmıştır. Artık fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.” (Tâhâ 20:108)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hidayete Davet):

“Allah, esenlik yurduna (Dâru’s-Selâm) çağırır (yed’û) ve dilediğini doğru yola iletir.” (Yûnus 10:25)

  1. El-Müs’ir (الْمُسْعِرُ)
  • Anlamı: (Ateşi) Alevlendiren, tutuşturan. Adaleti gereği, inkârcılar için Cehennem ateşini (Saîr) tutuşturan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Cehennem (ateşi) şiddetle alevlendirildiği (Su’irat) zaman,” (Tekvîr 81:12)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ceza Yurdu):

“…Kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar. Onun varacağı yer cehennemdir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” (Mâide 5:72’den bir bölüm)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve adaletini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müsahhir (الْمُسَخِّرُ)
  • Anlamı: Boyun eğdiren, emre âmâde kılan. Güneşi, Ay’ı, tabiatı ve hayat nizamını insanın hizmetine veya kendi mutlak emrine boyun eğdiren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Görmediniz mi, Allah göklerde ve yerde bulunan şeyleri size boyun eğdirmiştir (sahhara leküm) ve size zahiri ve derûnî (açık ve gizli) nimetlerini bolca vermiştir? İnsanlardan öylesi var ki, hiçbir bilgisi, hiçbir yol göstericisi ve hiçbir aydınlatıcı kitabı olmadan Allah hakkında tartışır durur.” (Lokmân 31:20)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Boyun Eğdirmenin Tasviri):

“O, geceyi gündüze (onun vaktinden alarak) katar, gündüzü de geceye (onun vaktinden alarak) katar. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir (ve sehhara). Her biri belirlenmiş bir süreye kadar hareketlerini sürdürürler. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. Mülk O’nundur. O’nu bırakıp da taptıklarınız ise, bir çekirdek zarına bile sahip değillerdir.” (Fâtır 35:13)

  1. El-Muzîğ (الْمُزِيغُ)
  • Anlamı: (Kalpleri) Eğrilten, saptıran. Hidayetten yüz çevirenlerin kalplerini (adaleti icabı) saptıran. (Celâlî bir sıfattır, El-Mudill ile bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Onlar (haktan) sapınca, Allah da onların kalplerini saptırmıştı (ezâğallâhu kulûbehum). Allah, yoldan çıkan (fâsık) topluluğu hidayete erdirmez.” (Saff 61:5)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mü’minlerin Duası):

“(Onlar şöyle yakarırlar:) ‘Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme (lâ tuziğ kulûbenâ). Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bağışlayansın.'” (Âl-i İmrân 3:8)

  1. El-Müvellî (الْمُوَلِّي)
  • Anlamı: (Bir işe) İdareci (veli) kılan; döndüren. Hikmetiyle, kullarından bazılarını diğerlerine idareci kılan; mahlukatını dilediği yöne döndüren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“İşte böylece biz, kazanmakta oldukları günahlar sebebiyle zalimlerin bir kısmını, diğer bir kısmına musallat ederiz (nuvellî).” (En’âm 6:129)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Vâli):

“…Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı (vâlin) da yoktur.” (Ra’d 13:11’den bir bölüm)

  1. El-Mûris (الْمُورِثُ)
  • Anlamı: Mirasçı kılan. Mülkün asıl sahibi olarak, dilediği sâlih kullarını (imtihan yurdu olan) yeryüzüne veya Cennete vâris kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“(Cennetlikler) derler ki: ‘Bize verdiği sözü yerine getiren ve bizi yeryüzüne vâris kılan (evresene’l-arda) Allah’a hamdolsun. Cennette istediğimiz yere konaklıyoruz. (Böyle) amel edenlerin mükâfatı ne güzelmiş!'” (Zümer 39:74)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Vâris):

“Şüphesiz biz, yeryüzüne ve onun üzerindekilere vâris olacağız (nerisu’l-arda). Onlar, ancak bize döndürüleceklerdir.” (Meryem 19:40)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve sıfatlarının kemâlini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mûhî (الْمُوحِي)
  • Anlamı: Vahyeden. Peygamberlerine (ve hikmetiyle başka mahlukatına) derûnî ilham ve emirlerini ileten.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Rabbin, bal arısına vahyetti (evhâ): ‘Dağlarda, ağaçlarda ve (insanların) yaptıkları çardaklarda kendine evler edin.'” (Nahl 16:68)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Vahyin Keyfiyeti):

“Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla (vahyen) veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şûrâ 42:51)

  1. El-Münşir (الْمُنْشِرُ)
  • Anlamı: (Ölüleri) Neşreden, diriltip yayan. (El-Bâis ve El-Muhyî isimlerine bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği- Nüşûr):

“O, yeryüzünü size boyun eğdirendir. Haydi, onun omuzlarında (dağlarında, yollarında) dolaşın ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş (en-Nüşûr) ancak O’nadır.” (Mülk 67:15)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Neşr’in İmkânı):

“Hâlbuki (o sahte ilâhlar), hiçbir şey yaratamazlar. Zira kendileri yaratılmışlardır. Kendilerine bile ne bir zarar ne de bir fayda verebilirler. Öldürmeye de, hayat vermeye de, yeniden diriltmeye de (neşûran) güçleri yetmez.” (Furkân 25:3)

  1. Er-Râd (الرَّادُّ)
  • Anlamı: Geri çeviren, reddeden. (Hikmeti icabı) hükmünü veya azabını geri çevirecek (dışında) hiçbir kuvvet olmayan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Eğer seni yalanlarlarsa, de ki: ‘Rabbiniz, geniş rahmet sahibidir. (Bununla beraber) suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri çevrilmez (lâ yuraddu be’suhû).'” (En’âm 6:147)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Geri Çevrilmez Hüküm):

“…Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez (lâ meradde lehû). Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı (vâlin) da yoktur.” (Ra’d 13:11’den bir bölüm)

  1. El-Mütekellim (الْمُتَكَلِّمُ)
  • Anlamı: Konuşan (Kelâm sahibi). Zâtına mahsus sıfatı olan Kelâm ile (vahyederek, ilham ederek) konuşan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/masdar olarak zikredildiği):

“Peygamberlerden öyleleri var ki, sana onların kıssalarını daha önce anlattık, öyleleri de var ki, anlatmadık. Allah, Mûsâ ile gerçekten konuştu (kellemallâhu Mûsâ teklîmen).” (Nisâ 4:164)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Vahyin Keyfiyeti):

“Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla (vahyen) veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şûrâ 42:51)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve kullarıyla olan münasebetini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Âsim (الْعَاصِمُ)
  • Anlamı: Koruyan, muhafaza eden. Kullarını (azaptan, tehlikeden ve günahtan) koruyan, onlara sığınak olan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/sıfat olarak zikredildiği):

“(Nuh’un oğlu) dedi ki: ‘Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.’ (Nuh) ‘Bugün Allah’ın emrinden, merhamet ettiği kimselerden başka koruyucu (âsime) yoktur’ dedi. Derken aralarına dalga girdi de o da boğulanlardan oldu.” (Hûd 11:43)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Hafîz / En Hayırlı Koruyan):

“(Yakup) dedi ki: ‘Ben onu size ancak, daha önce kardeşini emanet ettiğim gibi mi emanet edeceğim? Allah en hayırlı koruyucudur (Hayrun Hâfizan). O, merhametlilerin en merhametlisidir (Erhamu’r-Râhimîn).'” (Yûsuf 12:64)

  1. El-Müctebî (الْمُجْتَبِي)
  • Anlamı: Seçen. Kullarından (peygamberleri ve sâlihleri) seçip (ictibâ edip) kendine yaklaştıran.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Bunun üzerine Rabbi onu (Yunus’u) seçti (fectebâhu) de iyilerden kıldı.” (Kalem 68:50)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Seçme Fiili):

“Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti (ictebâküm) ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da müslümanlar olarak isimlendirdi ki, Peygamber size şahit olsun, siz de insanlara şahit olasınız. Haydi namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin Mevlâ’nızdır. O, ne güzel Mevlâ’dır ve ne güzel yardımcıdır!” (Hac 22:78)

  1. El-Mûsî (الْمُوصِي)
  • Anlamı: Vasiyet eden, emreden. Kullarına (hususiyetle takvâyı, adaleti ve tevhidi) kuvvetle emreden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Andolsun, sizden önce kendilerine kitap verilenlere de size de ‘Allah’a karşı gelmekten sakının’ diye vasiyet ettik (vassaynâ). Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah, her bakımdan sınırsız zengindir, övgüye lâyık olandır.” (Nisâ 4:131)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Emreden / El-Âmir):

“Şüphesiz Allah, adaleti (el-adl), iyilik yapmayı (el-ihsân), yakınlara yardım etmeyi emreder (ye’muru)…” (Nahl 16:90’dan bir bölüm)

  1. El-Mübelliğ (الْمُبَلِّغُ)
  • Anlamı: Ulaştıran (Tebliğ eden). Muradını ve hükmünü kullarına (peygamberler vasıtasıyla) ulaştıran; emrini mutlak surette yerine getiren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et (belliğ). Eğer bunu yapmazsan, O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.” (Mâide 5:67)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Emrine Ulaşan / Bâliğ):

“…Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir (Bâliğu Emrihî). Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.” (Talâk 65:3’ten bir bölüm)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve rahmetinin cihan şümul tecellîlerini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mülgî (الْمُلْقِي)
  • Anlamı: (Vahyi) İlka eden, (emri) indiren. Peygamberlerinin kalbine (ve dilediği kullarına) vahyi, ruhu ve emri ilka eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, dereceleri yükselten, Arş’ın sahibi (Allah), (âlemleri) buluşma günü hakkında korkutmak için, kullarından dilediğine emrinden vahy indirir (yulkî er-rûha min emrihî). O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. ‘Bugün mülk (hâkimiyet) kimindir?’ (Diye sorulur). ‘Tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ındır’ (diye cevap verilir).” (Mü’min 40:15-16)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Mûhî):

“Rabbin, bal arısına vahyetti (evhâ): ‘Dağlarda, ağaçlarda ve (insanların) yaptıkları çardaklarda kendine evler edin.'” (Nahl 16:68)

  1. El-Mümhîl (الْمُمْهِلُ)
  • Anlamı: Mühlet (süre) tanıyan. (Kâfirlere ve zâlimlere) azabı hemen indirmeyip, onlara (hikmeti icabı) mühlet tanıyan. (El-Halîm (#47) ve El-Mümlî (#303) isimlerine bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Onun için sen kâfirlere mühlet ver (fe-mehhili’l-kâfirîn); onlara biraz zaman tanı (emhilhum ruveyden).” (Târık 86:17)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Halîm / Tehir):

“Eğer Allah, insanları yaptıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise, şüphesiz Allah kullarını hakkıyla görendir.” (Fâtır 35:45)

  1. El-Müfettih (الْمُفَتِّحُ)
  • Anlamı: (Kapıları) Açan. Rahmet, bereket ve göğün kapılarını (hikmetiyle) açan. (El-Fettâh (#8) isminin fiilî tasviridir).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“(İnkâr edenler,) âyetlerimizi yalanlayıp onlara karşı kibirlenenler var ya, onlara gök kapıları açılmaz (lâ tufettehu lehum ebvâbu’s-semâ’). Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz, suçluları işte böyle cezalandırırız.” (A’râf 7:40)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Fettâh):

“Allah, insanlar için ne rahmet açarsa (mâ yeftehillâhu), artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Fâtır 35:2)

  1. El-Münîr (الْمُنِيرُ)
  • Anlamı: Nûrlandıran, aydınlatan. Kâinatı zahiri nûr ile, kalpleri ve hayatı iman ve hidayet nûru ile aydınlatan. (En-Nûr (#60) isminin fiilî tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği – Nûr):

“Allah, göklerin ve yerin nûrudur (Nûru’s-Semâvâti ve’l-Ard). O’nun nûrunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir…” (Nûr 24:35’ten bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Nûra Çıkaran):

“Allah, iman edenlerin velîsidir (dostu ve yardımcısıdır). Onları karanlıklardan aydınlığa (en-Nûr) çıkarır. Kâfirlerin velîleri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara 2:257)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve azametini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Ekber (الْأَكْبَرُ)
  • Anlamı: En Büyük. Azamet ve kibriyâ (büyüklük) açısından en yüce, en büyük olan. (El-Kebîr (#24) ve El-Azîm (#48) isimlerinin mübalağalı (en üstün) halidir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Allah’ın zikri (anılması) elbette en büyüktür (ve le-zikrullâhi ekber). Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût 29:45’ten bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Kebîr / El-Müteâlî):

“O, gaybı da, görünen âlemi de bilendir, çok büyüktür (el-Kebîr), çok yücedir (el-Müteâlî).” (Ra’d 13:9)

  1. Zü’r-Ruc’â (ذُو الرُّجْعَىٰ)
  • Anlamı: Dönüşün (Yegâne) Sahibi. Mahlukatın hesabını görmek üzere kendisine döneceği (rücû edeceği) mutlak merci.
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği):

“Şüphesiz dönüş (er-ruc’â) yalnızca Rabbinedir.” (Alak 96:8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Dönüşün İsbatı / El-Bâis):

“Şüphesiz biz, yeryüzüne ve onun üzerindekilere vâris olacağız. Onlar, ancak bize döndürüleceklerdir.” (Meryem 19:40)

  1. El-Mu’akkib (الْمُعَقِّبُ)
  • Anlamı: (Hükmünü) Takip eden; (hükmünü) geri çevirecek (erteleyecek) kimse olmayan. Adaleti mutlak, hükmü kesin olan.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“…Allah dilediğine hükmeder. O’nun hükmünü bozacak (mu’akkibe li-hukmihî) kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir.” (Ra’d 13:41’den bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Geri Çevrilmez Hüküm / Er-Râd):

“…Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez (lâ meradde lehû). Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı (vâlin) da yoktur.” (Ra’d 13:11’den bir bölüm)

  1. El-Müstevî (الْمُسْتَوِي)
  • Anlamı: İstivâ eden, kurulan. Arş’ın üzerine (mahiyeti bilinmez surette) kurularak cihan şümul hâkimiyetini teyit eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, Rahmân’dır, Arş’a kurulmuştur (ale’l-arşi’stevâ).” (Tâhâ 20:5)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Zü’l-Arş):

“O, dereceleri yükselten (Refî’u’d-Derecât), Arş’ın sahibi (Zü’l-Arş) (Allah)…” (Mü’min 40:15’ten bir bölüm)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve adaletini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Mukaddir (الْمُقَدِّرُ)
  • Anlamı: Takdir eden, (her şeye) ölçü koyan. Kâinattaki bütün nizamı ve mahlukatın yapısını en hassas ölçülerle (kader) tayin eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Yüce Rabbinin adını tesbih et. O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır. O, (her şeyi) ölçüyle yapıp yönlendirendir (kaddera fe-hedâ).” (A’lâ 87:1-3)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Ölçü Koyma):

“…Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur (kad ce’alallâhu li-külli şey’in kadrâ).” (Talâk 65:3’ten bir bölüm)

  1. El-Müntehâ (الْمُنْتَهَىٰ)
  • Anlamı: Son durak, (yaratılışın) nihayeti. Her şeyin O’na vardığı, O’nun katında son bulduğu mutlak merci.
  • İlgili Ayet (İsmin zikredildiği):

“Şüphesiz en son varış (el-Müntehâ) Rabbinedir.” (Necm 53:42)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Dönüş / Er-Ruc’â):

“Şüphesiz dönüş (er-ruc’â) yalnızca Rabbinedir.” (Alak 96:8)

  1. El-Mâhî (الْمَاحِي)
  • Anlamı: Silen, izale eden. Dilediği (hükmü veya günahı) silen, dilediğini sâbit bırakan. (El-Afûvv ismine bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Allah, dilediğini siler (yemhûllâhu mâ yeşâ’), dilediğini de yerinde bırakır (sabit kılar). Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun katındadır.” (Ra’d 13:39)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (El-Afûvv):

“O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri affeden (ya’fû) ve yaptıklarınızı bilendir.” (Şûrâ 42:25)

  1. El-Mu’addil (الْمُعَدِّلُ)
  • Anlamı: (Adaletle) Dengeleyen, (yaratılışı) ölçülü ve âhenkli kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Ey insan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan (fe-addeleke), dilediği bir biçimde seni oluşturan cömert Rabbine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitâr 82:6-8)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Adalet Terazisi):

“Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız). Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ 21:47)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve adaletini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müstehzi’ (الْمُسْتَهْزِئُ)
  • Anlamı: (Kâfirlerin) alaylarına mukabele eden, onları alay konusu yapan. (Celâlî bir sıfattır; zâlimin alayını, adaletiyle cezalandıran).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Allah da onlarla alay eder (yestehzi’u bihim) ve taşkınlıkları içinde bocalamalarına mühlet verir.” (Bakara 2:15)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Alay Konusu Yapma):

“Onlar ki, mü’minlerden zekât hususunda gönülden verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirirler ve onlarla alay ederler. Allah da onları alay konusu yapmıştır. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (Tevbe 9:79)

  1. El-Mu’ciz (الْمُعْجِزُ)
  • Anlamı: (Kullarını) âciz bırakan; kudretinden kaçılamayan. Hiçbir mahlukun O’nu âciz bırakamayacağı mutlak kudret sahibi.
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği):

“Siz, yerde de gökte de (Allah’ı) âciz bırakamazsınız (Mu’cizîne). Sizin Allah’tan başka ne bir dostunuz ne de bir yardımcınız vardır.” (Ankebût 29:22)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kaçışın İmkânsızlığı):

“İnkâr edenler, (kurtulup) geçip gittiklerini sanmasınlar. Şüphesiz onlar (bizi) âciz bırakamazlar (lâ yu’cizûn).” (Enfâl 8:59)

  1. El-Müfekkik (الْمُفَكِّكُ)
  • Anlamı: (Zincirleri) Çözen, (esirleri) kurtaran. Kullarını (günahın, esaretin veya zorluğun) bağlarından kurtaran.
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği):

“Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? (O,) bir köle veya esiri âzat etmektir (Fekku rakabetin).” (Beled 90:11-13)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kurtaran / El-Müncî):

“De ki: ‘Allah sizi ondan (o tehlikelerden) ve bütün sıkıntılardan kurtarır (yüneccîküm). Sonra siz yine O’na ortak koşarsınız.'” (En’âm 6:64)

  1. El-Müfettil (الْمُفَتِّلُ)
  • Anlamı: (Zerre kadar) Haksızlık etmeyen. (Fitil: Hurma çekirdeğindeki ince iplik, zerre). Adaleti o kadar hassastır ki, zerre kadar dahi olsa haksızlık yapmayan.
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği):

“Kendilerini temize çıkaranlara bakmaz mısın? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve onlara kıl kadar (fetîlen) haksızlık edilmez.” (Nisâ 4:49)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mutlak Adalet):

“Şüphe yok ki Allah, zerre ağırlığınca bile haksızlık etmez. (Yapılan iyilik) zerre ağırlığınca olsa dahi, onun sevabını kat kat artırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.” (Nisâ 4:40)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve adaletini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Müstenkif (الْمُسْتَنْكِفُ)
  • Anlamı: (Kulluktan) Çekinmeyen. Azametine rağmen, kulluk edilmeyi veya (hikmeti icabı) misaller vermeyi Zâtına noksanlık görmeyen, bundan çekinmeyen (istiknâf etmeyen).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Mesîh, Allah’a kul olmaktan asla çekinmez (len yestenki-fe’l-mesîhu), Allah’a yakınlaştırılmış melekler de (çekinmezler). Kim O’na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, (bilsin ki) O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır.” (Nisâ 4:172)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Misal Vermekten Çekinmemesi):

“Şüphesiz Allah, (hakkı açıklamak için) sivrisineği ve (hatta) ondan daha küçüğünü (veya büyüğünü) misal getirmekten çekinmez (lâ yestahyî). İman edenler, onun Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. Küfredenler ise, ‘Allah, bu misalle ne demek istedi?’ derler. Allah, onunla birçok kimseyi saptırır, birçok kimseyi de hidayete erdirir. Onunla ancak fâsıkları saptırır.” (Bakara 2:26)

  1. El-Mübsil (الْمُبْسِلُ)
  • Anlamı: (Helâke) Teslim eden. Kazandıkları günahlar sebebiyle kullarını (adaletiyle) helâke veya azaba teslim eden.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Onlar, kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş (übsilû) kimselerdir. İnkâr etmekte olduklarına karşılık, onlar için kaynar sudan bir içecek ve elem dolu bir azap vardır.” (En’âm 6:70’den bir bölüm)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Helâk Eden / El-Mühlik):

“Biz, o (Peygamberin) ardından nice nesilleri helâk ettik (ehleknâ). Rabbinin, kullarının günahlarından haberdar olması (Habîr) ve onları görmesi (Basîr) yeterlidir.” (İsrâ 17:17)

  1. El-Muhlis (الْمُخْلِصُ)
  • Anlamı: (Dini) Hâlis kılan, ihlâs sahibi. Dini (İslâm’ı) Zâtına hâlis kılan; ve kullarından (dilediğini) ihlâsa erdiren (Muhlas).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil/masdar olarak zikredildiği):

“Şüphesiz biz, o Kitab’ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise, dini Allah’a has kılarak (muhlisan lehu’d-dîn) O’na kulluk et. İyi bilin ki, halis (el-hâlisu) din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar edinenler, ‘Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz’ derler. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (Zümer 39:2-3)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Arındıran / El-Müzekkî):

“(Siz) kendinizi temize çıkaranları görmez misiniz? Hayır, Allah dilediğini temize çıkarır (yüzekkî) ve onlara kıl kadar haksızlık edilmez.” (Nisâ 4:49)

  1. El-Mümekkin (الْمُمَكِّنُ)
  • Anlamı: (Yeryüzünde) Güç ve imkân (temkîn) veren, yerleştiren. Sâlih kullarını yeryüzüne vâris kılan ve onlara hâkimiyet imkânı veren.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Mısır’da onu satın alan adam, karısına, ‘Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz’ dedi. Böylece biz, Yûsuf’u o ülkeye yerleştirdik (mekkennâ li-Yûsufe) ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğrettik. Allah, emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf 12:21)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Mülkü Veren):

“De ki: ‘Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.'” (Âl-i İmrân 3:26)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, fiillerindeki kemâlini ve adaletini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Kâdî (الْقَاضِي)
  • Anlamı: Hüküm veren, (kullar arasında) adaleti icra eden, işi bitiren. (El-Hakem ve Hayru’l-Hâkimîn ile bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“De ki: ‘Ey göklerin ve yerin yaratıcısı! Gizliyi de âşikârı da bilen Allah’ım! Kullarının, hakkında ayrılığa düştükleri şeylerde, aralarında sen hüküm vereceksin (tahtakumu).'” (Zümer 39:46)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Hüküm Verenlerin En Hayırlısı):

“Sana vahyolunana uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır (Hayru’l-Hâkimîn).” (Yûnus 10:109)

  1. El-Muksim (الْمُقْسِمُ)
  • Anlamı: (Azametiyle) Yemin eden. (Kur’ân’da Cenâb-ı Hakk’ın yemin etmesi, O’nun kudretinin ve hakikatinin mutlak bir tasviri ve isbatıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Hayır, kıyamet gününe yemin ederim (Lâ uksimu bi-yevmi’l-kıyâmeti). Hayır, kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (Lâ uksimu bi’n-nefsi’l-levvâmeti).” (Kıyâmet 75:1-2)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Yeminin İsbatı):

“Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki (Fe-lâ uksimu bi-Rabbi’l-meşârikı ve’l-meğârib), şüphesiz bizim gücümüz yeter.” (Me’âric 70:40)

  1. El-Mü’ekkid (الْمُؤَكِّدُ)
  • Anlamı: (Ahdini, sözünü) pekiştiren, teyit eden. Kullarından aldığı sözü (Kefîl olarak) sağlamlaştıran.
  • İlgili Ayet (İsmin masdar olarak zikredildiği):

“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil tutarak sağlamlaştırdıktan (ba’de tevkîdihâ) sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Nahl 16:91)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Vefalı / El-Mûfî):

“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin (evfû bi-ahdî) ki, ben de size verdiğim sözü yerine getireyim (ûfi bi-ahdiküm). Yalnız benden korkun.” (Bakara 2:40)

  1. El-Münezzil (الْمُنَزِّلُ)
  • Anlamı: (Peş peşe, hikmetle) İndiren. (El-Münzil (#277) “indiren” (bir defada); El-Münezzil (Tenzil) “peş peşe, hikmetle indiren” manasındadır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“O, sana kitabı hak ve önceki kitapları doğrulayıcı olarak indirdi (nezzele). O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için bir hidayet olarak indirmişti (enzele). O, Furkan’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.” (Âl-i İmrân 3:3-4)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (İndiren / El-Münzil):

“Hamd, kuluna Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren (enzele) ve onda hiçbir eğriliğe yer vermeyen Allah’a mahsustur.” (TDV Meali, Kehf 18:1)

Cenâb-ı Hakk’ın mülkü üzerindeki mutlak hâkimiyetini, hayat nizamındaki fiilî kudretini ve adaletini tasvir eden sıfatları üzerinde duracağız.

  1. El-Fâriş (الْفَارِشُ)
  • Anlamı: (Yeryüzünü) Döşeyen, yayan. Mahlukatın hayatı için yeryüzünü bir sergi (firâş) gibi yayan. (El-Mâhid ve El-Mümehhid isimlerine bağlantılıdır).
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Yeryüzünü de biz döşedik (feraşnâhâ). Biz ne güzel döşeyicileriz (fe-ni’me’l-Mâhidûn)!” (Zâriyât 51:48)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Döşek Kılan):

“O, yeryüzünü size bir döşek (firâşen), göğü de bir tavan yaptı. Gökten su indirip onunla size rızık olarak türlü türlü ürünler çıkardı. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın.” (Bakara 2:22)

  1. El-Mürsî (الْمُرْسِي)
  • Anlamı: (Dağları) Sabit kılan, yerleştiren. Yeryüzünün nizamı (dengesi) için dağları (revâsî) sâbit kılan.
  • İlgili Ayet (İsmin fiil olarak zikredildiği):

“Dağları da (yere) sâbit kıldı (ersâhâ). (Bunları) sizin için ve hayvanlarınız için bir yararlanma (imkânı) olarak (yaptı).” (Nâzi’ât 79:32-33)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Dağların Vazifesi):

“O, yeryüzünde, sarsılmayasınız diye sâbit dağlar (revâsiye) yarattı, ırmaklar ve yollar astı ki, yolunuzu bulasınız.” (Nahl 16:15)

  1. El-Kâbil (الْقَابِلُ)
  • Anlamı: Kabul eden. Kullarının (ihlâs ile yaptıkları) amellerini ve tevbelerini kabul eden. (Et-Tevvâb isminin bir tecellisidir).
  • İlgili Ayet (İsmin sıfat olarak zikredildiği – Kâbili’t-Tevb):

“O, günahı bağışlayan (Gâfiri’z-Zenb), tövbeyi kabul eden (Kâbili’t-Tevb), azabı çetin (Şedîdi’l-Ikâb), lütuf sahibi (Zi’t-Tavl) Allah’tandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır.” (Mü’min 40:3)

  • Muradifi / Manayı Teyit Eden Ayet (Kabul Fiili):

“Onlar, Allah’ın, kullarının tövbesini kabul ettiğini (yâkbelu’t-tevbete), sadakaları O’nun aldığını ve Allah’ın, tövbeleri çok kabul eden (et-Tevvâb) ve çok merhamet eden (er-Rahîm) olduğunu bilmediler mi?” (Tevbe 9:104)

Bu bağlantıda, Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen 358 adet İlâhî ismi, sıfatı (Zâtî, Fiilî) ve cihan şümul tecellîyi (İsm-i Çiftler, Fiilî Sıfatlar, “Hayru’l-…” ve “Zü’l-…” terkipleri dâhil) ayet-i kerimeler ve muradifleri ile birlikte tefekkür ettik.

Kur’ân-ı Kerîm’de bu usûl ile tasvir edilebilecek isim ve sıfatların tamamına yakınını (neredeyse tamamını) ele almış bulunmaktayız. Bu vüs’atli (geniş kapsamlı) çalışma, bu noktada nazarî bir tamama ermiş görünmektedir.

Cenâb-ı Hak, bu isimlerin hakikatlerini kalbimize nakşetmeyi ve hayatımıza rehber kılmayı nasip eylesin.

 

 

SONSÖZ (Hâtime)

Elhamdülillâhi Rabbi’l-Âlemîn. Başlangıçta olduğu gibi, sonda da hamd, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Kur’ân-ı Kerîm’in nûrlu rehberliğinde, Cenâb-ı Hakk’ın Zâtını bizlere tanıttığı 358 İlâhî ismi, sıfatı ve fiilî tecellîyi ayet-i kerimelerin ışığında tefekkür etme gayretiyle bu vüs’atli çalışmayı tamamlamış bulunmaktayız.

Bu uzun tefekkür yolculuğu, bizlere Esmâ-i Hüsnâ’nın, Zât-ı Akdes’in kâinattaki icraatını anlamak için birer pencere olduğunu bir kez daha göstermiştir. Gördük ki; O (c.c.), hem “el-Evvel” (ilki olmayan) hem “el-Âhir” (sonu olmayan); hem varlığının delilleri apaçık olan “ez-Zâhir” hem de Zâtının hakikati idrak edilemeyen **”el-Bâtın”**dır.

O, mutlak izzet sahibi “el-Azîz” olmakla beraber, isyankâr kullarını dahi affeden **”el-Gaffâr”**dır. Kudreti her şeyi kuşatan “el-Kahhâr” olmakla beraber, rahmeti her şeyi kuşatan **”er-Rahmân”**dır. Bu müteselsil (birbirini takip eden) isimler, Cenâb-ı Hakk’ın Celâlî (heybet) ve Cemâlî (güzellik) sıfatlarının kâinatta mükemmel bir muvazene (denge) içinde tecellî ettiğini isbat etmektedir.

Bu araştırma göstermiştir ki, O (c.c.) her nefsin kazandığının üzerinde duran “Kâ’imun alâ külli nefsin bimâ kesebet” sıfatıyla her an her şeye nâzırdır; “Fâliku’l-Habbi ve’n-Nevâ” olarak en cansız çekirdekten hayatı ve “Muhyi’l-Mevtâ” olarak ölümden sonra yeniden hayatı var edendir.

Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen bu isimlerin ve fiilî sıfatların tamamına yakınının ele alındığı bu çalışma, elbette beşerî idrakimizin bir sınırıdır. Hakikatleri ise sonsuzdur. Bu çalışmanın yegâne hedefi, Kur’ân’ın Esmâ-i Hüsnâ tefekkürüne dair sunduğu o cihan şümul bakış açısını bir nebze olsun yansıtabilmekti.

Niyetimiz hâlistir, lakin idrakimiz noksandır. Beşerî bir gayret olan bu çalışmadaki hata ve kusurlarımızdan dolayı Rabbimizin affına (el-Afûvv) ve mağfiretine (el-Gafûr)  sığınırız.

Cenâb-ı Hak, bu isimlerin hakikatlerini kalbimize nakşetmeyi ve hayatımıza rehber kılmayı nasip eylesin.

Tevfik ve hidayet ancak Allah’tandır.

 

 

Hazırlayan: Mehmet Özçelik –

www.tesbitler.com
29/10/2025




KUR’AN-IN TEMEL KAVRAMLARI

KUR’AN-IN TEMEL KAVRAMLARI


ÖNSÖZ

Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.

Kâinatı bir kitap, insanı o kitabın en muhtasar bir nüshası ve Kur’an-ı Kerîm’i o kitabın ezelî bir tercümanı olarak yaratan ve indiren Cenâb-ı Hakk’a (c.c.) sonsuz hamdü senâlar olsun. O’nun ezelî kelâmının ilk muhatabı ve en kâmil mübelliği olan Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (s.a.v), âl ve ashâbına salât ve selâm olsun.

Kur’an-ı Kerîm, beşeriyetin hidayeti için indirilmiş, cihan şümul bir hayat nizamıdır. Bu nizamın idrak edilmesi, muhtevasındaki kudsî manaların fehmedilmesi ise, ancak o manaları taşıyan temel “kavramların” doğru bilinmesiyle mümkündür. Zira Kur’an, bizlere kendi ıstılahları (terminolojisi) ile hitap eder; inancı, ameli, ahlâkı ve kâinata bakışı (nazar) bu kavramlar üzerine bina eder.

İnsanların inançlarını, sözlerini ve fiillerini tasvir etmek için kullanılan bu kavramlar, bir müminin hayat yolculuğundaki işaret levhaları mesabesindedir. Hangi yolun “övülen”, hangi yolun ise “yerilen” olduğunu bu kavramlar vasıtasıyla öğreniriz.

Bu mütevazı araştırma, Kelâmullah’ın derûnî yapısını, onun kendi anahtar kavramları üzerinden anlama gayesiyle hazırlanmıştır. Çalışmamız, Kur’an’ın bizatihi kendi ayetleriyle hangi fiil ve düşünceleri “müspet” (övülen), hangilerini “menfi” (yerilen) olarak tasnif ettiğini ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu tasnif, Hak ile Bâtıl’ı, Hidayet ile Dalâleti, İman ile Küfrü net bir surette ayırmamıza (Furkan) vesile olacaktır.

Bu çalışmanın, Kur’an-ı Kerîm’in hikmet ve hidayet denizinden istifade etmek isteyenlere bir rehber olması temennisiyle. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.

 

Not: Gemini Pro 2.5 Yapay Zekâ ile yapılmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalardan istifade ve iktibas edilmiştir.

 

 

TAKDİM

Kıymetli okuyucu;

Elinizdeki bu araştırma, Kur’an-ı Kerîm’in, kâmil bir insan ve faziletli bir cemiyet inşa etmek için kullandığı “temel kavramları” tahlil etmek maksadıyla araştırma yapılmış ve kaleme alınmıştır. Kur’an-ı Kerîm, muhatabına sunduğu hayat modelini, birbiriyle girift (iç içe) ve zengin bir kavramlar manzumesi üzerinden tasvir eder.

Bu çalışma, mezkûr kavramları Kur’an’ın kendi metodolojisine uygun olarak iki ana başlık altında tasnif etmektedir:

  1. Övme İfade Eden Kavramlar: Kur’an’ın teşvik ettiği, failine mükâfat vaat ettiği, “iman ve itaat” eksenli müsbet vasıflar.
  2. Yerme İfade Eden Kavramlar: Kur’an’ın sakındırdığı, failine ceza bildirdiği, “inkâr ve isyan” eksenli menfi vasıflar.

Yapılan bu tahlil neticesinde, Kur’an’ın bütün müspet ahlâkî vasıflarının zirvesinde ve “odak kelime” mevkiinde “Takva” kavramının durduğu tespit edilmiştir. Takva, Allah’a karşı mesuliyet şuuruyla O’nun himayesine (vikaye) girmek , O’nun azabından sakınmaktır.

Bunun tam zıddında ise, bütün menfi vasıfların en şümullüsü (en kapsamlısı) olan “Zulüm” kavramı yer almaktadır. Zulüm, en temelde Allah’a şirk koşmak  ve haddi aşarak O’nun nizamından çıkmaktır.

Bu iki zıt kutup (Takva ve Zulüm), Kur’an’ın ideal mü’min portresi ile hüsrana uğrayan kâfir portresini çizmektedir.

Araştırmada ayrıca, “iman” ve kâmil “mümin”in vasıfları, “Din” kavramının Tevhid tarihi içindeki yeri, mü’minin iman mücadelesindeki “Hicret” ve “Cihad” sorumluluğu ve en mühimi, insanın Yaratıcısı ile olan münasebetini ifade eden cihan şümul “Kul” (Abd) kavramı ve Cenâb-ı Hakk’ın kullarına karşı olan sonsuz Lütuf, Şefkat, Adalet ve Merhamet tecellileri ayet-i kerimeler ışığında izah edilmiştir.

Bu çalışmanın gayesi, Kur’an-ı Kerim’in “ifade zenginliğini” ve kavramlar arasındaki derûnî bağlantıyı göstererek, O’nun hidayet mesajına bir bütün olarak nazar etmeye vesile olmaktır.

 


Kur’an-ı Kerim’deki temel kavramlar, insanların inançlarını, sözlerini, fiillerini ve davranışlarını tasvir etmek için kullanılmaktadır. Bu kavramlar, temelde iki ana başlık altında toplanmıştır: “Övme İfade Eden Kavramlar” ve “Yerme İfade Eden Kavramlar”.
Metinlerde, bazen bir kavramın diğerinin yerine kullanılabildiği veya bir davranışın farklı yerlerde başka kavramlarla anlatılabildiği belirtilmekte, bu durumun Kur’an’ın “ifade zenginliğini” gösterdiği vurgulanmaktadır.
İşte bu belgelere dayalı olarak derlenen bilgiler:
a) Övme İfade Eden Kavramlar
Bu kavramlar, Kur’an-ı Kerim’de insanların “övülen, iyi ve doğru kabul edilen, yapılması teşvik edilen, failine nimet ve ödül vaat edilen” olumlu davranışlarını ve ahlâkî niteliklerini anlatır. Bu kavramlar, insanların beğenilen ve övülen davranışlarını ifade eder. Yüce Allah, insanların bu şekilde hareket etmelerini, inançlarının ve hayatlarının böyle olmasını istemektedir.
Bu kavramların anlattığı davranışların özeti “iman ve itaat”tir. Bu “iman ve itaat” hâli, Kur’an’da değişik kavramlarla ve çeşitli biçimlerde anlatılmıştır. Bu kavramlar birbiriyle iç içe ve girift bir hâldedir; bir kavramın muhtevası, diğer bir kavramın manasını da içine alabilmektedir.
İnsanın olumlu yönünü (inanç, söz, fiil) anlatan bu kavramların “en şümullü, en kapsamlı” olanı “takva” kavramıdır. Takva, bu sahada “odak kelime” olarak nitelendirilmiştir.


Başlıca Övme İfade Eden Kavramlar:
• الْمُتَّقِينَ (el-Müttakîn): Allah’a karşı gelmekten sakınan müminler (Bakara, 2/2).
• الْمُؤْمِنِينَ (el-Mü’minîn): Mümin erkekler (Enfal, 8/2).
• الْمُؤْمِنَاتِ (el-Mü’minât): Mümin kadınlar (Ahzab, 33/35).
• الْمُسْلِمِينَ (el-Müslimîn): Allah’a teslim olan erkekler (Hac, 22/78).
• الْمُسْلِمَاتِ (el-Müslimât): Allah’a teslim olan kadınlar (Ahzab, 33/35).
• الْمُوقِنِينَ (el-Mûkınîn): Kesin olarak, şeksiz ve şüphesiz iman edenler (Zariyat, 51/20).
• الْمُهْتَدِينَ (el-Mühtedîn): Hidayete erenler (İsra, 17/97).
• الْمُحْسِنِينَ (el-Muhsinîn): İyilik yapanlar, iyi davrananlar, salih ameller işleyenler, yaptığını iyi ve sağlam yapanlar, Allah’ı görüyormuş gibi ibadet edenler (Bakara, 2/195).
• الصَّالِحِينَ (es-Sâlihîn): Yararlı iş yapanlar, salih amel işleyenler (Al-i İmran, 3/114).
• الْمُصْلِحِينَ (el-Muslihîn): Islah edenler, düzeltenler (Bakara, 2/220).
• الْمُخْلِصِينَ (el-Muhlisîn): Samimi ve ihlaslı olanlar (Araf, 7/29).
• الصَّابِرِينَ (es-Sâbirîn): Sabırlı erkekler (Al-i İmran, 3/17).
• الصَّادِقِينَ (es-Sâdikîn): İnancında, ibadetinde, özünde, sözünde, iş ve işlemlerinde doğru olan erkekler (Al-i İmran, 3/17).
• الْقَانِتِينَ (el-Kânitîn): Gönülden boyun büküp divan duran, itaatkâr erkekler (Al-i İmran, 3/17)
• الْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْأَسْحَارِ (el-Müstağfirîne bi’l-eshâr): Seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler (Al-i İmran, 3/17).
• التَّوَّابِينَ (et-Tevvâbîn): Allah’a çok tövbe edenler (Bakara, 2/222).
• الْخَاشِعِينَ (el-Hâşi’în): Allah’a derinden saygı duyan erkekler (Ahzab, 33/35)2
• الْمُتَوَكِّلِينَ (el-Mütevekkilîn): Allah’a tevekkül edenler (Al-i İmran, 3/159).
• الْمُتَطَهِّرِينَ (el-Mütetahhirîn): Maddi ve manevi kirlerden temizlenenler (Bakara, 2/222).
• الشَّاكِرِينَ (eş-Şâkirîn): Şükredenler (Zümer, 39/66).
• الْعَابِدُونَ (el-‘Âbidûn): İbadet edenler (Tevbe, 9/112).
• السَّائِحُونَ (es-Sâihûn): Allah yolunda seyahat edenler, oruç tutanlar (Tevbe, 9/112).
• الْأَوَّابِ (el-Evvâb): Allah’a çok yönelen (Kaf, 50/32).
• الْمُنِيبِ (el-Münîb): Allah’a yönelen (Hud, 11/75).
• الْمُفْلِحُونَ (el-Müflihûn): Kurtuluşa erenler (Araf, 7/8).
• أُولُوا الْأَلْبَابِ (Ülü’l-elbâb): Akıl sahipleri (Zümer, 39/9).
• أُولِي الْأَبْصَارِ (Üli’l-ebsâr): Basiret sahipleri (Haşr, 59/2).
• الْأَبْرَار (el-Ebrâr): İyiler (İnsan).
• أَوْلِيَاءُ اللَّهِ (Evliyâullah): Allah dostları (Yunus, 10/62).
• الْمُقَرَّبُونَ (el-Mukarrebûn): Allah’a yakın olanlar (Mutaffifin, 83/21).
• حِزْبَ اللَّهِ (Hizbullah): Allah taraftarı olan kimse (Mücadele, 58/22).

b) Yerme İfade Eden Kavramlar

Bütün insanlar aynı inançta ve fiilde değildir. Bir kısmı iman ederken bir kısmı inkâr eder. İman edenler arasında da itaat edenler ve isyan edenler bulunur. Bu değişik hâller, farklı kavramlarla anlatılmıştır.
Nasıl ki “iman” ve “itaat” hâlleri çeşitli kavramlarla dile getirilmişse, “inkâr” ve “isyan” hâlleri de birçok kavramla ifade edilmiştir.
Bu kavramlar, insanların “yerilen, yapılmaması istenen ve yapanına ceza olduğu bildirilen” olumsuz inanç, söz, fiil ve davranışlarını anlatır.

Başlıca Yerme İfade Eden Kavramlar:

• الظَّالِمُونَ (ez-Zâlimûn): Zalimler (Bakara).
• الظَّلُوم (ez-Zalûm): Çok zulmeden kimse (Ahzab, 33/72).
• الْكَافِرُونَ (el-Kâfirûn): Kâfirler (Bakara, 2/254).
• الْمُشْرِكِينَ (el-Müşrikîn): Müşrik, yani Allah’a ortak koşan erkekler (Ahzab, 33/73).
• الْمُشْرِكَاتِ (el-Müşrikât): Allah’a ortak koşan kadınlar.
• الْكَفُورُ (el-Kefûr): Çok nankör kimse.
• الْمُنَافِقِينَ (el-Münâfikîn): Münafık, iki yüzlü, kalbi ile iman etmediği halde iman ettim diyen erkekler (Ahzab, 33/73).
• الْمُنَافِقَاتِ (el-Münâfikât): Münafık, iki yüzlü kadınlar (Ahzab, 33/73).
• الضَّالُّونَ (ed-Dâllûn): Haktan, doğru yoldan, İslam’dan sapanlar (Al-i İmran, 3/90).
• الْمُضِلِّينَ (el-Mudillîn): İnsanları hak yoldan saptıranlar (Kehf, 18/51).
• كَاذِبُونَ (Kâzibûn): Yalancılar (En’am, 6/28).
• الْمُكَذِّبِينَ (el-Mükezzibîn): Ayetleri ve peygamberleri yalanlayanlar (Vakıa, 56/51).
• السَّاخِرِينَ (es-Sâhirîn): Peygamber ve dinî değerlerle alay edenler (Zümer, 39/56).
• الْمُسْتَهْزِئُونَ (el-Müstehziûn): Müslümanlarla alay edenler (Bakara, 2/14).
• الْمُسْتَكْبِرِينَ (el-Müstekbirîn): Kibirliler, büyüklenenler (Nahl, 16/23).
• الْمُتَكَبِّرِينَ (el-Mütekebbirîn): Büyüklenenler (Zümer, 39/60).
• الْمُفْتَرِينَ (el-Müfterîn): İftira edenler (Araf, 7/152).
• الْمُمْتَرِينَ (el-Mümterîn): Dinî gerçeklerden, ahiretin varlığından, Kur’an’ın Allah sözü ve Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğundan şüphe edenler (En’am, 6/114).
• الْخَائِضِينَ (el-Hâidîn): Batıla dalanlar (Müddessir, 74/45).
• مُعْرِضُونَ (Mu’ridûn): Kur’an’dan yüz çevirenler (Enbiya, 21/32)
• الْفَاسِقُونَ (el-Fâsikûn): İtaatten çıkanlar (Bakara, 2/99).
• الْمُفْسِدِينَ (el-Müfsidîn): Bozguncular, fesat çıkaranlar (Yunus, 10/40).
• الْأَثِيمِ (el-Esîm): Çok günahkâr kimse (Bakara, 2/276).

1. Olumsuz Yönleri İfade Eden Kavramlar

Bu kavramlar, insanların beğenilmeyen, yerilen ve kötü olan yönlerini ifade etmektedir. Allah, insanların bu şekilde hareket etmemelerini istemekte ve bu davranışları sergileyenleri yermekte ve cezalandıracağını bildirmektedir. Bu davranışların özeti “inkâr ve isyan” olarak belirtilmiştir.
Bu olumsuz kavramlar birbiriyle anlam ilişkisi içindedir ve bir kavramın muhtevası, bir başkasının anlamını da ihtiva edebilmektedir.

En Kapsamlı Olumsuz Kavram: Zulüm

İnsanların “olumsuz yönlerini” anlatan kavramların en şümullüsü (en kapsamlısı) olarak “zulüm” kavramı öne çıkarılmaktadır. “Zulüm” kavramının, diğer olumsuz kavramların ifade ettiği anlamların tamamını genel olarak ifade ettiği ve Kur’an’da en çok kullanılan kavramlardan biri olduğu belirtilmektedir.

Olumsuz Kavramlara Misaller:

Bu olumsuz vasıflara sahip kimseler için kullanılan pek çok tabir listelenmiştir. Bazıları şunlardır:
• الذينَ يُكَذِّبُونَ بيوم الدين: Hesap ve ceza gününü yani ahireti yalanlayan kimseler.
• الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ: Günah işleyen kimseler.
• الذينَ يَبْخَلُونَ…: Cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimseler.
• المجرمين: Kâfirler, suçlular, günah işleyenler.
• الْمُسْرِفين: İsraf edenler, aşırı gidenler.
• الْخَاسِرُونَ: İmansızlık, ibadetsizlik ve isyan sebebiyle ziyana uğrayanlar.
• الْمُطَفِّفِينَ: Ölçü ve tartıda hile yapanlar.
• مُذَبْذَبِينَ: İman ile inkâr arasında bocalayıp duranlar.
• مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوْيَهُ: İslam’a uygun olmayan arzu ve isteklerini ilah edinen kimse.
• سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ: Yalana çok kulak verenler.
• أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ: Haram yiyenler.
• الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَةٌ: Allah ve Peygamberi’ne düşmanlık eden kimseler.

2. Olumlu Yönleri İfade Eden Kavramlar

Bu kavramlar, Kur’an’da övülen ve mükafat (sevap) verileceği bildirilen vasıfları tanımlar.

Olumlu Kavramlara Misaller:

Olumlu vasıflardan bazıları şunlardır:

• صَادِقُ الْوَعْدِ: Vadini yerine getiren, sözünde duran kimse.
• من اهْتَدَى: Doğru yolda olan kimse.
• من تزكى: Küfür ve günahlardan arınan kimse.
• مَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولُهُ: Allah’a ve Resulü’ne itaat eden.
• الْأَمِرُونَ بِالْمَعْرُوف: İyiliği emredenler.
• النَّامُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ: Kötülükten men edenler.
• الْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ: Allah’ın emir ve yasakları ile ilgili sınırlarını koruyanlar.
• الَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ: Ceza ve hesap günü olan ahireti tasdik eden kimseler.
• الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: İman edip salih amel işleyen kimseler.
• الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ: Namazlarında derin saygı içinde olan kimseler.
• الَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ: Mahrem yerlerini, namuslarını koruyan ve zina etmeyen kimseler.
• الَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ: Emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimseler.
• الَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ: Faydasız ve boş işlerden ve sözlerden yüz çevirenler.
• الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ…: Bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayan, öfkelerini yenen ve insanları affedenler.

3. Kavramlara Dair Genel Esaslar

• Bir Arada Bulunma: “iman” ve “küfür” gibi zıt kavramlar ayrı insanlarda bulunur; bir insanda aynı anda bulunmaz. Ancak “iman” ve “günah” gibi kavramlar aynı insanda bulunabilir.
• Karşılık: Övme ve sevap, itaat eden ve çirkin fiilleri yapmayanlara; yerme ve ceza ise günah işleyen ve farzları ihlal edenlere verilir.
4. “Din” Kavramı
Kaynaklarda “Din” kavramına da özel olarak değinilmiştir:
• Kullanımı: “Din” kelimesi Kur’an’da bu formatta 92 yerde geçmektedir.
• Anlamları ve Terkipleri: Kur’an’da “din” kelimesi yalın olarak veya çeşitli terkipler halinde farklı anlamlarda kullanılmıştır41. Bunlardan bazıları:
• دِينُ الْحَقِّ (Hak din)
• دين الله (Allah’ın dini)
• دِينُ القيم (Doğru din)
• دِينُ الْخَالِص (Halis din)
• دين الْمَلِكِ (Hükümdarların kanunu)
• يَوْمِ الدِّينِ (Din / hesap günü)
• Tarihçesi: “Din” olgusu ilk insandan beri vardır. Yüce Allah, “hak din” ilkelerini ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem’den (a.s.) itibaren insanlara “vahiy” yoluyla bildirmiştir.
• İnsan ve Din: Allah, insanları “hak dine” zorlamamıştır. Bununla birlikte, “hak din”den sapan ve onu tahrif eden insanlar olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Kur’an vahyedilmeye başlandığında, Hicaz bölgesinde “şirk dini”, Hristiyanlık ve Yahudilik mevcuttu. Müşrikler (Allah’a ortak koşanlar), Allah’ın varlığını, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ediyorlardı.

*Temel bir Kur’an kavramı olan “kul” (abd) ve Allah’ın kullarına karşı tavrı hakkında kaynaklara dayalı malumat aşağıdadır:
“Kul” (Abd) Kavramı
Yüce Allah, bütün insanları yaratan ve onlara rızık verendir. Bu sebeple Allah, kendisini tanıyan, iman edip itaat edenlere de, kendisini tanımayan, inkâr edip isyan edenlere de “kul” sıfatı ile hitap etmiştir. Zira insan, istese de istemese de, Allah’ı tanısa da tanımasa da O’nun kuludur. İnsan, pek çok hususta Allah’ın iradesine boyun eğer ve O’nun hükmü altındadır. İnsanın kendi iradesine bırakılan konularda isyan etmesi, onun “kul” olmasına mâni değildir.

Allah’ın Kullarına Karşı Tavrı
Kaynaklarda, Allah’ın kullarına karşı tutumu çeşitli başlıklar altında izah edilmektedir:

a) Allah, Kullarına Karşı Çok Lütufkârdır
Kullarına karşı çok lütufkâr olan Allah, yeryüzünün bütün ziynetlerini ve rızıklarını kulları için var etmiştir.
• A’râf Suresi 7/32: “De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır.” Bilen bir topluluk için âyetleri işte böyle açıklıyoruz.”
• Bu ayet-i kerimeye göre, yeryüzünün ziynetleri ve rızıkları aslında müminler için var edilmiştir. Fakat dünyada bu nimetlerden mümin olmayanlar da faydalanır. Ahiretin nimetleri ise sadece müminlerindir.
• Yüce Allah, dünyada nimetleri dilediğine verir ama akıbet (güzel sonuç) muttakilerindir.
• A’râf Suresi 7/128: “Mûsâ, kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç (en güzel akıbet) Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.””
• Meryem Suresi 19/63: “İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.”
• Allah, rızkı dilediğine bol verir, dilediğinden de kısar.
• Sebe’ Suresi 34/39: “De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.””
• Sebe’ Suresi 34/36: “De ki: “Rabbim, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.””
• Allah’ın herkese bol rızık vermemesinin hikmeti şöyle açıklanır:
• Şûrâ Suresi 42/27: “Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.”
• Şûrâ Suresi 42/19: “Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”

b) Allah, Dilediğini Doğru Yola İletir
Hidayet Yüce Allah’tandır. O, kullarından dilediğini İslam ile müşerref kılar.
• En’âm Suresi 6/88: “İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı, yapmış oldukları amelleri elbette boşa giderdi.”

c) Allah, Kullarının Küfrüne Razı Olmaz
“Küfür”, nimetlere nankörlük ederek Allah’ı ve dinini reddetmek ve inkâr etmektir. Allah, kulunun bu duruma düşmesini istemez ve kulları için küfre razı olmaz.
• Zümer Suresi 39/7: “Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Ama kullarının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Şüphesiz O, göğüslerin içinde olanı hakkıyla bilendir.”
• Allah’ın, kullarının küfrüne razı olmamasının sebebi, onlara karşı çok şefkatli olmasıdır.

ç) Allah, Kullarına Karşı Çok Şefkatlidir
Kullarını yaratan, onlara rızık ve sıhhat veren Allah’tır. O, kullarına karşı çok şefkatlidir.
• Bakara Suresi 2/207: “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.”
• Bu şefkatin bir tezahürü olarak Allah, kulunun az ameline çok mükâfat verir ve tövbe ettiği zaman günahlarını affeder.

d) Allah, Kullarının Tövbelerini Kabul Eder
“Tövbe”, kulun işlediği günahtan pişman olup Allah’a yönelmesi ve halini ıslah etmesidir. Tövbeleri kabul etmek, Allah’ın kuluna bir lütfudur. Çünkü Allah, “Tevvâb” (tövbeleri çok kabul eden)dir.
• Tevbe Suresi 9/104: “Onlar, kullarından tövbeyi kabul edenin, sadakaları alanın Allah olduğunu ve Allah’ın tövbeyi çok kabul eden, çok merhamet eden olduğunu bilmediler mi?”
• Şûrâ Suresi 42/25: “O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.”

e) Allah, Bilen ve Gören Olarak Kullarına Yeter
Allah, kullarının gizli-aşikâr, az-çok bütün yaptıklarını görür ve bilir. Kullar, Allah’ın murakabesi (gözetimi) altındadırlar. Bilen ve gören olarak O, kullarına kâfidir.
• İsrâ Suresi 17/17: “Biz, Nûh’tan sonra da nice nesilleri helâk ettik. Rabbin, kullarının günahlarını hakkıyla bilici ve görücü olarak yeter.”
• İsrâ Suresi 17/30: “Şüphesiz Rabbin, rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.”
• Zümer Suresi 39/36: “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.”
• Allah, kullarının bütün hâllerini bilir ve ona göre adaletle muamele eder.

f) Allah, Kullarına Zulmetmez
Allah, kullarına asla zulmetmez.
• Âl-i İmrân Suresi 3/182: “Bu, kendi ellerinizin önceden işledikleri yüzündendir. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir.”
• Mü’min Suresi 40/31: “Nûh kavminin, Âd’ın, Semûd’un ve onlardan sonrakilerin durumu gibi (bir durumla karşılaşmanızdan korkuyorum). Yoksa Allah, kullarına zulmetmek istemez.””
• Fussilet Suresi 41/46: “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.”
• Allah, kimseyi hak etmeden cezalandırmaz, sevaplarını eksiltmez ve herkese çalıştığının karşılığını tam verir.

g) Allah, Kullarına Yakındır, Dualarını Kabul Eder
Allah, kullarına yakındır ve dua ettikleri zaman dualarını kabul eder.
• Bakara Suresi 2/186: “Kullarım, sana beni sorduklarında, (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler.”
• Dualarının kabul olmasını isteyen kulların, iman edip salih amel işlemeleri gerekir.
• Şûrâ Suresi 42/26: “Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarını kabul eder ve lütfundan onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlar için çetin bir azap vardır.”

ğ) Allah, Kullarının Üstünde Tam Hâkimdir
Allah, kullarının üstünde tam hâkimdir.
• En’âm Suresi 6/61-62: “O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar görevlerinde eksiklik yapmazlar. Sonra insanlar, gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.”

*Kur’ân-ı Kerîm’in bazı temel kavramlarına ve muhtevasına dair mühim bilgiler ihtiva etmektedir. Bu kavramlar hakkında hazırlanan izahat aşağıdadır:

1. İman ve Mümin Kavramları
“mümin”in sadece iman eden kimse olarak değil, aynı zamanda imanının gerektirdiği vazifeleri yerine getiren kimse olarak tanıtıldığı belirtilmektedir.

İman Esasları:
Müminler; Allah’a, meleklere, Kur’ân’a ve önceki kitaplara, Hz. Muhammed’e (s.a.s) ve diğer peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler. Kur’ân’ın bildirdiği gerçeklerden şüphe etmezler ve peygamberlerden hiçbirini diğerinden ayırmazlar.

Müminin Vasıfları:
Belgelere göre müminlerin başlıca vasıfları şunlardır:
• Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, okunan ayetler imanlarını artıran kimselerdir.
• Allah’ı severler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler.
• Kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hak olan Kur’ân’a saygı duyar.
• Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resûlü’ne (Kitap ve Sünnet’e) çağırıldıkları zaman, “İşittik, itaat ettik” derler.
• Namazlarını dosdoğru, huşu içinde ve ara vermeden kılarlar.
• Mallarının zekâtını verirler.
• Allah’ın verdiği rızıktan Allah yolunda harcarlar (infak).
• Müminlere yardım ederler ve zulme uğradıkları zaman yardımlaşırlar.
• İyiliği emreder ve kötülüğü men ederler.
• Gerektiğinde Allah yolunda hicret ederler.
• Mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad ederler ve düşman ordularıyla karşılaştığı zaman kaçmazlar.
• Hiçbir kınayanın kınamasından korkmadan dinini yaşarlar.
• Emanetlerine ve sözleşmelerine (Allah’a ve insanlara verdikleri sözlere) riayet ederler.
• Günahlarına tövbe eden, durumlarını düzelten ve dinlerinde ihlaslı olanlardır.
• Allah’a tevekkül ederler.
• Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar.
• Irzlarını (namuslarını) zinadan korurlar.
• Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar.
• Kasten bir mümini öldürmezler.
• Şirk, küfür, nifak, batıl ve faydasız inanç, söz ve fiillerden yüz çevirirler.
• Kıyametten korkar ve hak olduğunu bilirler.
• Kızdıkları zaman bağışlar ve işlerini danışma ile yaparlar.
• Müşriklerle evlenmezler.
• Babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Resûlü’ne düşman olanlarla dostluk kurmazlar.
• Cehennem ehli oldukları belli olduktan sonra, yakınları bile olsa müşrikler için Allah’tan bağış dilemezler.

2. Takva ve Muttakiler Kavramları
Vesikalarda “takva” (sorumluluk) bilinci, Kur’ân’ın rehberliğinden faydalanmanın bir şartı olarak zikredilir. Takva, “Allah’ın vikayesine (korumasına) girmek” olarak ifade edilir ve şu manaları ihtiva eder:
• Allah’ın azabından, yakıtı taş ve insan olan cehennem ateşinden, kötülüklerden ve kötü işlerden, fitneden ve insana zarar veren her türlü inanç, söz, fiil ve davranıştan sakınmak.
• Takvaya erişmek için Allah’a ibadet etmek, ilahi hükümlerle amel etmek, Kur’ân’ın emir ve yasaklarını unutmamak, Kur’ân’a uymak ve onun dışındaki yollara uymamak emredilmiştir.

Takvanın Zıddı (Zulüm):
“takva”nın, Kur’ân’daki anlamı itibariyle “zulmün” tam zıddı olduğu vurgulanır.
• Takvanın Birinci Derecesi: Şirk, küfür ve nifakı terk edip iman sahibi olmaktır.
• Muttakilerin Zıddı: Kur’ân-ı Kerîm’de muttakilerin zıddı olarak şu gruplar zikredilir: Kâfirler, Zalimler, Mücrimîn (suçlular), Fâcirûn (doğru yoldan çıkanlar), Tâğîn (isyanda haddi aşanlar), Mütekebbirîn (büyüklenenler), Sâhirîn (alay edenler), Mu’tedûn (haddi aşanlar, saldırganlar), Fâsıkûn (Allah ve Peygamberi’ne itaat etmeyenler), Müşrikîn (Allah’a ortak koşanlar) ve Münafıkûn (ikiyüzlüler).

3. Zulüm Kavramı
Takva kavramının zıddı olarak “zulüm” kavramı öne çıkarılır.
• Bu takva-zulüm ikilemi birçok ayette görülür.
• Meryem Suresi’nde (71-72. ayetler) Allah Teâlâ, “(Ey kafirler!) Sizden hiçbir kimse yoktur ki cehenneme uğrayacak olmasın. Bu, Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.” buyurduktan sonra, “Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri öyle diz üstü çökmüş olarak bırakırız.” diyerek bu iki grubu ayırır.
• Câsiye Suresi’nde (18-19. ayetler) ise Peygamber Efendimiz’e (s.a.s) hitaben, “(Ey Peygamberim!) Sonra seni din işi konusunda açık bir yola koyduk. Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.” denildikten sonra, “Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar. Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise muttakilerin dostudur.” buyrularak, Allah’ın muttakilerin dostu olduğu belirtilir.
• Zulmün Birinci Derecesi: İmanı terk edip şirk, küfür ve nifaka düşmektir.

4. Hicret ve Cihad Kavramları
Vesikalarda müminin, dinini yaşama mücadelesi bağlamında hicret ve cihad kavramlarına yer verilir:
• Mümin, yaşadığı beldede Allah’a kulluk vazifesini yerine getiremezse veya dinini izhar etmesi (açığa vurması) mümkün olmazsa, öncelikle o durumu değiştirmek için bütün gücüyle çalışır ve ibadetinden taviz vermez.
• Eğer bu durumu değiştirmesi mümkün değilse, ibadetini kolaylıkla yapabileceği bir başka beldeye hicret etmesi “farz” olarak nitelendirilir.
• Bu husus, Ankebût Suresi 56. ayet ile delillendirilir: “Ey iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. Bana ibadet edin. (Eğer bir yerde Bana ibadet etmeniz mümkün değilse, Bana rahatça ibadet edeceğiniz başka bir yere göçün.)”.
• Müfessirlerden Said b. Cübeyr bu ayeti, “Bir beldede günah fiiller işlenirse oradan çık.” şeklinde; Atâ b. Yesâr, “İsyan ile emredildiğiniz zaman oradan kaçın.” şeklinde; Mücahid b. Cebr ise, “Benim arzım geniştir; öyle ise hicret edin ve cihad edin.” şeklinde yorumlamıştır.
• Ayetteki “Yalnız Bana kulluk edin” ifadesi, “Bana isyan konusunda kimseye itaat etmeyin” manasındadır.

5. Kurtuluşa Erenler
Manevi kurtuluşa eren kimselerin vasıfları şu şekilde sıralanmıştır:
• Müslüman
• Muhsin (İyilik yapan, her işini iyi ve sağlam yapan ve Allah’a O’nu görüyormuş gibi ibadet eden)
• Salih ameller işleyen

1. Özet, Sonuç ve Not Bilgi
Özet
Kur’an-ı Kerim’in, insanların inançlarını, sözlerini ve fiillerini tasvir etmek için kullandığı temel kavramları iki ana başlık altında tasnif etmektedir: “Övme İfade Eden Kavramlar” ve “Yerme İfade Eden Kavramlar”. “İman ve itaat” eksenindeki olumlu davranışlar birinci grupta; “inkâr ve isyan” eksenindeki olumsuz davranışlar ise ikinci grupta toplanmıştır. Metin, bu kavramların Kur’an’ın “ifade zenginliğini” gösterdiğini, bazen birbirlerinin muhtevasını ihtiva ettiğini ve birbiriyle girift bir hâlde olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca, “kul” (abd) kavramının cihan şümul (evrensel) manası ve Allah’ın kullarına karşı olan lütufkâr, adil ve şefkatli tavrı ayet-i kerimelerle delillendirilmiştir.

Sonuç
Kur’an-ı Kerim’deki bütün olumlu ahlâkî vasıfların en şümullüsü (en kapsamlısı) ve “odak kelimesi” **”Takva”**dır. Takva’nın tam zıddı ise, olumsuz vasıfların en şümullüsü olan “Zulüm” kavramıdır. Metin, Kur’an’ın bu iki zıt kutup (Takva ve Zulüm) üzerinden bir mümin ve kâfir portresi çizdiğini; müminin vasıflarını, Allah’ın kullarına (mümin veya kâfir ayırt etmeksizin) karşı olan tavrını ve “din” kavramının tarihçesini ayetlerle isbat etmektedir.

 

 

************

 

Kur’an-ı Kerim’deki temel kavramlar, insanların inançlarını, sözlerini, fiillerini ve davranışlarını tasvir etmek için kullanılmaktadır. Bu kavramlar, temelde iki ana başlık altında toplanmıştır: “Övme İfade Eden Kavramlar” ve “Yerme İfade Eden Kavramlar”.
Metinlerde, bazen bir kavramın diğerinin yerine kullanılabildiği veya bir davranışın farklı yerlerde başka kavramlarla anlatılabildiği belirtilmekte, bu durumun Kur’an’ın “ifade zenginliğini” gösterdiği vurgulanmaktadır.

**************

KUR’AN-I KERİM’İN ÖVDÜĞÜ KÂMİL İNSAN PORTRESİ: TAKVA EKSENİNDE MÜSPET KAVRAMLARIN BÜTÜNLÜĞÜ

Kur’an-ı Kerim, sadece bir inanç manzumesi değil, aynı zamanda kâmil bir insan ve faziletli bir cemiyet inşa etmeyi hedefleyen cihan şümul bir hidayet rehberidir. Bu hedef doğrultusunda, insanın inanç, söz, fiil ve davranışlarını tasvir ederken, onları iki ana başlık altında toplar: Övülen (Müspet) ve Yerilen (Menfi) kavramlar.

Övme ifade eden kavramlar, “iman ve itaat” zemininde birleşir. Bu müspet sıfatlar kümesinin “en şümullü, en kapsamlı” ve “odak kelime” olanı ise “Takva”dır. Takva sahibi kimseler (الْمُتَّقِينَ – el-Müttakî), Kur’an’ın inşa etmek istediği ideal mü’min şahsiyetinin zirvesini temsil eder.
Diğer bütün müspet kavramlar (el-Mü’minîn, el-Muhsinîn, es-Sâlihîn, es-Sâbirîn, el-Muhlisîn, Ülü’l-elbâb vb.), ya Takva’nın temelleri, ya cüzleri (parçaları), ya tezahürleri (dışa yansımaları) ya da onu koruyan manevi kaleler mesabesindedir.

Bu makalede, bu kavramların “Takva” merkezi etrafında nasıl birbiriyle girift (iç içe) ve ayrılmaz bir bütünlük arz ettiği tahlil edilecektir.
1. Kelime ve Kavram Tahlili (Odak: Takva ve el-Müttakîn)
Tahlilimizin merkezine aldığımız Takva (تَقْوَى) kavramı, lügatte “vikaye” kökünden gelir ve “sakınmak, korunmak, bir şeyi himaye altına almak” manalarına gelir. Istılahta ise, kulun, kendisi ile Allah’ın azabı arasına bir himaye, bir engel koymasıdır. Bu koruma, en temelde Allah’a karşı gelmekten, O’nun emirlerine muhalefet etmekten ve yasaklarını çiğnemekten titizlikle “sakınmak” suretiyle gerçekleşir.
الْمُتَّقِينَ (el-Müttakîn) ise bu Takva fiilini hayata geçiren, onu bir şahsiyet ve hayat tarzı haline getiren “sakınanlar, korunanlar” demektir.
Takva, Kur’an-ı Kerim’in hemen başında (Bakara, 2/2) hidayet rehberi olan kitabın, ancak “Müttakîler” için bir yol gösterici olduğunu beyan etmesiyle, daha en başta “anahtar kavram” olarak belirlenmiştir. Takva, pasif bir korku veya içe kapanıklık değil; Allah’ın rızasını kaybetme endişesiyle (havf) ve O’nun rahmetine sığınma ümidiyle (recâ) hareket eden faal (aktif) bir “iman ve itaat” şuurudur.

2. Takva’nın Boyutları: Diğer Kavramlarla Münasebeti (Bağlantı ve Tahlil)
Bir insanın “Müttakî” olarak vasıflandırılabilmesi, listede zikredilen diğer müspet kavramları da nefsinde toplamasıyla mümkündür. Zira bu sıfatlar, Takva binasının tuğlaları ve sütunlarıdır:

A. İman ve Teslimiyet Boyutu (Temel Sütunlar):
Takva’nın varlık sebebi imandır. Kalpte başlayan bu süreç, teslimiyetle fiiliyata dökülür:
• الْمُؤْمِنِينَ (el-Mü’minîn) / الْمُؤْمِنَاتِ (el-Mü’minât): Müttakî, her şeyden evvel “iman eden” kişidir. İman, Takva’nın zeminidir.
• الْمُسْلِمِينَ (el-Müslimîn) / الْمُسْلِمَاتِ (el-Müslimât): Bu imanın gereği olarak Allah’a “teslim olan” kişidir. Takva, bu teslimiyetin şuur halidir.
• الْمُوقِنِينَ (el-Mûkınîn): İmanı, taklitten tahkike (araştırmaya) geçmiş, “kesin olarak, şeksiz ve şüphesiz” inanan (Yakîn sahibi) kişidir. Takva’yı besleyen ve güçlendiren, işte bu yakîn mertebesidir.
• الْمُهْتَدِينَ (el-Mühtedîn): Allah’ın hidayetine “eren” ve bu hidayet üzere kalmayı dileyendir. Zira Kur’an, Müttakîlere hidayet vaat eder (Bakara
2/2).

B. Fiilî ve Ahlâkî Boyut (Amel-i Salih):
Takva, sadece kalbî bir sakınma değil, aynı zamanda fiilî bir güzelliktir:
• الْمُحْسِنِينَ (el-Muhsinîn): Müttakî, “İhsan” mertebesindedir. Yaptığı işi en güzel (sağlam) yapan, ibadetini Allah’ı görüyormuş gibi (ihsan) eda edendir. Takva, İhsan’ın bir alt mertebesi, İhsan ise Takva’nın zirvesidir.
• الصَّالِحِينَ (es-Sâlihîn) / الْمُصْلِحِينَ (el-Muslihîn): Takva sahibi, “salih amel işleyen” ve sadece kendi salih olmakla kalmayıp, yeryüzünde “ıslah eden, düzelten” (Muslih) bir şahsiyettir. O, tahrib edici (bozguncu) değil, tamir edicidir.
• الصَّابِرِينَ (es-Sâbirîn): Takva’yı muhafaza etmek ancak “sabr” ile mümkündür. Müttakî; ibadete devamda, günahtan kaçınmada ve gelen musibetlere karşı sabredendir.
• الصَّادِقِينَ (es-Sâdikîn): Müttakî; “özünde, sözünde ve işinde doğru” (Sadık) olandır. Takva, münafıklığın (ikiyüzlülüğün) zıddıdır; sadakati icap ettirir.
• الْمُتَطَهِّرِينَ (el-Mütetahhirîn): Takva, hem maddi hem de “manevi kirlerden (günahlardan) temizlenenler” demektir. Allah’ın Müttakîleri sevmesi gibi, (Bakara 2/222) “çok temizlenenleri” de sevmesi bu iki kavramın yakınlığına
işarettir.

C. Kalbî ve Ruhî Boyut (İhlas ve Huşû):
Takva’nın merkezi kalptir ve bu kalbin vasıfları şunlardır:
• الْمُخْلِصِينَ (el-Muhlisîn): Müttakî, amelini sadece Allah rızası için yapan “ihlâslı” kişidir. Takva’nın ruhu ve motor gücü ihlastır. Riya (gösteriş) ve şirk, Takva’yı yok eder.
• الْقَانِتِينَ (el-Kânitîn) / الْخَاشِعِينَ (el-Hâşi’în): Allah’a “gönülden boyun eğen” (Kânitîn) ve O’na karşı “derinden saygı (huşû) duyan” (Hâşi’în) kişidir. Bu kalbî durum, Takva’nın dışa vuran halidir.
• الْمُتَوَكِّلِينَ (el-Mütevekkilîn): Müttakî, sebeplere riayet ettikten sonra netice için Allah’a “tevekkül eden” kişidir.
• الشَّاكِرِينَ (eş-Şâkirîn): Aldığı her nimetin Allah’tan geldiğini bilen ve bu nimeti O’nun rızası dairesinde kullanarak “şükreden” kişidir.

D. Rabb ile Münasebet Boyutu (Tövbe ve İbadet):
Müttakî, melek değildir; beşeriyet icabı hata edebilir. Ancak onun farkı şudur:
• التَّوَّابِينَ (et-Tevvâbîn) / الْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْأَسْحَارِ (el-Müstağfirîne bi’l-eshâr): Günaha düştüğünde ısrar etmez, derhal “çok tövbe eden” (Tevvâbîn) olur. Bilhassa “seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyerek” Takva zırhını onarır.
• الْعَابِدُونَ (el-‘Âbidûn) / السَّائِحُونَ (es-Sâihûn): Takva’sını ibadetle besler. O, “ibadet eden” (Âbidûn) ve Allah yolunda gayret gösteren, oruç tutan (Sâihûn) kimsedir.
• الْأَوَّابِ (el-Evvâb) / الْمُنِيبِ (el-Münîb): Her durumda ve her hatadan sonra “Allah’a çok yönelen” (Evvâb, Münîb) kişidir.

E. İrfan ve Basiret Boyutu (Akıl ve Nazar):
Takva, körü körüne bir sakınma değildir; şuurlu bir idrak gerektirir:
• أُولُوا الْأَلْبَابِ (Ülü’l-elbâb): Müttakî, “akıl sahibi” (öz akıl) kişidir. Kâinattaki ayetleri okur, tefekkür eder ve aklını kullanarak Rabbini bulur.
• أُولِي الْأَبْصَارِ (Üli’l-ebsâr): Olaylara sadece (göz) ile değil, “basiret” (kalp gözü) ile bakar (nazar). Takva, basireti açar; kişiye Hak ile batılı ayırma kabiliyeti (Furkan) verir.

3. Ayet-i Kerime’deki Yeri ve Temsil (Külli Portre)
Kur’an-ı Kerim, bu sıfatların birbiriyle olan ayrılmaz bütünlüğünü, bazı ayetlerde onları bir arada zikrederek gösterir. Bu ayetler, kâmil mü’minin portresini çizer:
• Âl-i İmrân Suresi (3/17): Cennetin vaat edildiği Müttakîleri şöyle tasvir eder:
“Bunlar, sabredenler (الصَّابِرِينَ), doğru olanlar (الصَّادِقِينَ), gönülden boyun eğenler (الْقَانِتِينَ), infak edenler ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir (الْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْأَسْحَارِ).”
• Tevbe Suresi (9/112): Allah’a canlarını ve mallarını satan mü’minlerin vasıfları:
“Tövbe edenler (التَّائِبُونَ), ibadet edenler (الْعَابِدُونَ), hamdedenler, (Allah yolunda) seyahat edenler (السَّائِحُونَ), rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlardır. O mü’minleri müjdele!”
• Ahzâb Suresi (33/35): Bu külli portrenin en şümullü tasvirlerinden biri bu ayettedir. Allah (c.c.) mağfiret ve büyük ödül vaat ettiği kimseleri (erkek ve kadın olarak) şöyle sıralar:
“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar (الْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ), mü’min erkekler ve mü’min kadınlar (وَالْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ), itaatkâr erkekler ve itaatkâr kadınlar (وَالْقَانِتِينَ وَالْقَانِتَاتِ), doğru erkekler ve doğru kadınlar (وَالصَّادِقِينَ وَالصَّادِقَاتِ), sabreden erkekler ve sabreden kadınlar (وَالصَّابِرِينَ وَالصَّابِرَاتِ), Allah’a derinden saygı duyan erkekler ve Allah’a derinden saygı duyan kadınlar (وَالْخَاشِعِينَ وَالْخَاشِعَاتِ), sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, iffetlerini koruyan erkekler ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve Allah’ı çok anan kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
Bu ayetler açıkça göstermektedir ki, “Mü’min” olan aynı zamanda “Sâdık”, “Sâbir”, “Kânit” ve “Hâşî” olmalıdır. Biri diğerinden ayrı düşünülemez.

4. Hikmet Boyutu ve Kıssa (Nümun-u İmtisal)
Bu kavramların tamamının gayesi, insanı “eşref-i mahlûkat” (yaratılmışların en şereflisi) mertebesine çıkarmak, onu hem dünyada hem de ahirette “kurtuluşa erenlerden” (الْمُفْلِحُونَ – el-Müflihûn) kılmak ve nihayetinde Allah’ın rızasına (Rıdvanullah) mazhar etmektir.

En Mükemmel Temsil (Nümun-u İmtisal):
Bu sıfatların tamamının zirvede toplandığı şahsiyet, hiç şüphesiz Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır (s.a.v). O, insanların en Müttakîsi, en Muhsini, en Sâbiri, en Sâdıkı (el-Emîn), en Âbidi ve en Hâşî’si idi.
Onun terbiyesinde yetişen Ashab-ı Kiram da bu sıfatların canlı birer temsilcisi olmuşlardır. Hz. Ebubekir (r.a.) “es-Sâdıkîn” vasfının zirvesi olmuş; Hz. Ömer (r.a.) “el-Muslihîn” (ıslah edici) ve adil vasfıyla temayüz etmiş; Hz. Osman (r.a.) hayâsı ile “el-Mütetahhirîn” (nezaket ve temizlik) vasfına ayna olmuş; Hz. Ali (r.a.) ise ilmi, basireti ve yakîn imanı ile “el-Mûkınîn” ve “Ülü’l-elbâb” sıfatlarının bir numunesi olmuştur.

Risale-i Nur’dan İktibas:
Bu kavramların birbiriyle olan girift münasebeti, Risale-i Nur Külliyatı’nda da veciz bir şekilde ifade edilir. Takva’nın, İhlas’ın ve Salih Amel’in ayrılmazlığı özetle şöyle vurgulanır:
“Nasıl ki ihlâs (الْمُخْلِصِينَ), amel-i sâlihin (الصَّالِحِينَ) ruhudur; öyle de takvâ (الْمُتَّقِينَ) dahi, onun esasıdır.”
İhlas olmadan amelin, Takva (sakınma temeli) olmadan da İhlas ve amelin kâmil manada var olamayacağını gösterir.

5. Günümüzdeki Yeri ve Hayata Yansıması
İnsanın ve dünyanın büyük bir ahlâkî ve manevi tahribat yaşadığı asrımızda, Kur’an’ın övdüğü bu kavramlara olan ihtiyaç her zamankinden fazladır.
• Güvenin sarsıldığı dünyamızda “es-Sâdikîn” (dürüstler) ve “el-Muhsinîn” (işini sağlam yapanlar) birer kurtarıcıdır.
• Nefsanî arzuların taştığı bir zamanda “el-Mütetahhirîn” (maddi-manevi temizlenenler) ve “el-Hâşi’în” (Allah’tan haya edenler) birer kaledir.
• Ümitsizliğin ve aceleciliğin hâkim olduğu bir devirde “es-Sâbirîn” (sabredenler) ve “el-Mütevekkilîn” (tevekkül edenler) birer denge unsurudur.
• Fikri karmaşanın ve sathi (yüzeysel) bakışın yaygınlaştığı bir çağda “Ülü’l-elbâb” (derin akıl sahipleri) ve “Üli’l-ebsâr” (basiret sahipleri) birer hidayet ışığıdır.
Bu sıfatlar, günümüz insanının parçalanmış kimliğine karşı, Allah’a (c.c.) dayanan “bütüncül” bir İslâm şahsiyeti (الْمُسْلِمِينَ) teklif etmektedir.

6. Hülasa (Kâmil Mü’minin Portresi ve Nihai Mertebeler)
Tahlilimiz neticesinde görülmektedir ki, Kur’an-ı Kerim’in övdüğü kavramlar birbirinden bağımsız, izole edilmiş faziletler değildir. Bu kavramlar, “Takva” ana ekseninde birleşen, birbirini tamamlayan, biri olmadan diğerinin nakıs (eksik) kalacağı bir bütündür.
İman (el-Mü’minîn) olmadan Takva olmaz; Takva olmadan İhsan (el-Muhsinîn) kemâle ermez. Tövbe (et-Tevvâbîn) olmadan Takva muhafaza edilmez. Akıl (Ülü’l-elbâb) kullanılmadan Takva’nın hakikati idrak edilmez.
Bu sıfatların tamamını nefsinde toplamayı başaran “kâmil insanların” ulaştığı nihai mertebeleri ve unvanları ifade eder:
• الْأَبْرَار (el-Ebrâr): İyiliğin ve itaatin zirvesine çıkmış “iyiler”.
• أَوْلِيَاءُ اللَّهِ (Evliyâullah): Takva’ları sayesinde “Allah dostu” olma şerefine erenler.
• الْمُقَرَّبُونَ (el-Mukarrebûn): Yaptıkları salih ameller ve ihsan mertebeleriyle “Allah’a en yakın olanlar”.
• حِزْبَ اللَّهِ (Hizbullah): Hayatlarını tamamen Allah’ın davasına adayan, O’nun safında yer alan “Allah taraftarları”.
Netice olarak; Kur’an’ın övdüğü kâmil insan modeli; imanı yakîn (el-Mûkınîn), ameli ihsan (el-Muhsinîn), ahlâkı sıdk (es-Sâdikîn), kalbi huşû (el-Hâşi’în) ve aklı basiret (Üli’l-ebsâr) üzere olan, tüm bu vasıfları “Takva” şuuruyla yaşayan “Müttakî” bir kul olmaktır.

 

 

************

 

KUR’AN-IN TEMEL KAVRAMLARI: YERME İFADE EDEN KAVRAMLAR


Giriş
Kur’an-ı Kerim, insanlığa bir hidayet rehberi olarak indirilmiştir. Bu rehberlik vazifesi icabı, sadece “müspet” ve “makbul” olanı (iman, itaat, fazilet) değil, aynı zamanda “menfi” ve “merdud” olanı (inkâr, isyan, zulüm) da açıkça tasvir eder. İnsan tabiatının hem iyiliğe hem de kötülüğe olan meyli, Kur’an’da bu zıt kavramlar üzerinden beyan edilir.
İman ve itaat hâlleri nasıl çeşitli kavramlarla (Mü’min, Muttaki, Sâlih, Muhsin vb.) övülmüşse, inkâr ve isyan hâlleri de o kadar çeşitli kavramlarla yerilmiştir. Bu “yerme ifade eden kavramlar”, insanların sakınması gereken, yapılması istenmeyen ve akıbeti ceza olarak bildirilen olumsuz inançları, sözleri, fiilleri ve davranışları ifade eder.
Bu kavramların Kur’an’da sıkça zikredilmesinin hikmeti, insanları bu tehlikeli sıfatlardan haberdar etmek, nefsin ve şeytanın tuzaklarına karşı uyarmak ve bu fiillerin hem dünyevî hem de uhrevî neticelerini gözler önüne sermektir.

Manalarına ve Kur’an’daki kullanımlarına göre tasnif ederek (gruplayarak) izah etmek, bütünlüğü görmek açısından bakacak olursak:

1. Grup: İnkâr, Şirk ve Nankörlük
(الْكَافِرُونَ ,الْمُشْرِكِينَ ,الْمُشْرِكَاتِ ,الْكَفُورُ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• el-Kâfirûn (Kâfirler): Lügatte “örten” manasındadır. Istılahta, Allah’ın varlığını, birliğini, peygamberlerini veya ahiret gibi temel iman hakikatlerini bilerek inkâr eden, üzerini örten kimselerdir.
• el-Müşrikîn / el-Müşrikât (Müşrik Erkekler / Kadınlar): Allah’ın zatında, sıfatlarında veya fiillerinde O’na ortak (şerik) koşanlardır. En büyük zulüm olarak nitelenen “şirk” fiilini işleyenlerdir.
• el-Kefûr (Çok Nankör): Küfür kelimesi aynı zamanda nimeti inkâr, yani nankörlük manasına da gelir. el-Kefûr, Allah’ın sayısız nimetlerine karşı şiddetli bir nankörlük içinde olan kimsedir.
• Ayetlerle Bağlantısı :
• el-Kâfirûn: “Ey iman edenler! İçinde hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara, 2/254)
• el-Müşrikîn/Müşrikât: “Bunun sonucu olarak Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara, müşrik erkeklere ve müşrik kadınlara azap edecek, mümin erkeklerin ve mümin kadınların da tövbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Ahzab, 33/73)
• el-Kefûr (ve el-Esîm): “Allah, faizi tüketir (faizle elde edilen malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah, hiçbir günahkâr nankörü (Kefûr, Esîm) sevmez.” (Bakara, 2/276)
2. Grup: Zulüm ve Günah
(الظَّالِمُونَ ,الظَّلُوم ,الْأَثِيمِ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• ez-Zâlimûn (Zalimler): Zulüm, bir şeyi ait olduğu yerin dışına koymak, haddi aşmak, haksızlık etmektir. Kur’an’da en büyük zulüm şirk (Allah’a karşı haksızlık), insanın kendi nefsine (isyan ederek) veya başka mahlukata (haksızlık ederek) yaptığı zulüm olarak geçer.
• ez-Zalûm (Çok Zulmeden): İnsanın, kendisine yüklenen “emaneti” (akıl, irade, hilafet) taşıma mesuliyetindeki zafiyetini ve nefsine zulmetme temayülünün şiddetini ifade eder.
• el-Esîm (Çok Günahkâr): “İsm” (günah) kökündendir. Günah işlemeyi âdet hâline getiren, günahta ısrarcı olan kimse.
• Ayetlerle Bağlantısı (TDV Meali):
• ez-Zalûm: “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, ondan korktular. Onu insan yüklendi. Kuşkusuz o çok zalim (Zalûm), çok cahildir.” (Ahzab, 33/72)
• ez-Zâlimûn: (Bakara 2/254. ayette kâfirlerin aynı zamanda zalim olduğu belirtilmiştir.)
3. Grup: Nifak ve İkiyüzlülük
(الْمُنَافِقِينَ ,الْمُنَافِقَاتِ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• el-Münâfikîn / el-Münâfikât (Münafık Erkekler / Kadınlar): Kalbiyle inkâr ettiği hâlde, diliyle “iman ettim” diyen, ikiyüzlü kimselerdir. Müslüman toplumunun içinde yaşayıp, zahiren onlardan görünürken, batınen küfür üzere olanlardır. Kur’an, bunların cehennemin en alt tabakasında (Derk-i Esfel) olacaklarını bildirir.
• Ayetlerle Bağlantısı (TDV Meali):
• (Ahzab 33/73. ayette Müşriklerle beraber zikredilmişlerdir.)
• Ayrıca Bakara Suresi’nin başı (8-16. ayetler) ve Münafikûn Suresi tamamen bu zümrenin hâllerini tasvir eder.
4. Grup: Dalalet ve Saptırma
(الضَّالُّونَ ,الْمُضِلِّينَ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• ed-Dâllûn (Sapanlar): Haktan, doğru yoldan (Sırat-ı Müstakim’den) bilerek veya bilmeyerek ayrılanlar, yolunu kaybedenlerdir. Fatiha Suresi’nde “Mağdûb” (gazaba uğrayanlar) zümresinden ayrı olarak zikredilirler.
• el-Mudillîn (Saptıranlar): Sadece kendisi sapmakla kalmayıp, başkalarını da (vesvese, propaganda, yanlış rehberlik ile) haktan saptıranlar, dalalete sürükleyenlerdir. Bu sıfatın başında İblis gelir.
• Ayetlerle Bağlantısı :
• ed-Dâllûn: “İman ettikten sonra kâfirliğe sapan, sonra da kâfirlikte ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların (Dâllûn) ta kendileridir.” (Âl-i İmrân, 3/90)
• el-Mudillîn: “Ben onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan çıkaranları (Mudillîn) yardımcı edinecek değilim.” (Kehf, 18/51)
5. Grup: Yalan, İftira ve Tekzib
(كَاذِبُونَ ,الْمُكَذِّبِينَ ,الْمُفْتَرِينَ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• Kâzibûn (Yalancılar): Hakikatin zıddını söyleyenler. Özellikle iman iddiasında yalancı olan münafıklar veya Allah adına konuşup yalan söyleyenler için kullanılır.
• el-Mükezzibîn (Yalanlayanlar): “Tekzib” fiilinden gelir. Kendilerine gelen hakikati (ayetleri, peygamberleri, ahireti) yalanlayanlar, onların doğruluğunu kabul etmeyenlerdir.
• el-Müfterîn (İftira Edenler): “İftira”, yalanın en çirkin şeklidir. Olmayan bir şeyi uydurmak, özellikle Allah’a (“Allah’ın çocuğu var” demek gibi) veya peygamberlere, masum insanlara iftira atmaktır.
• Ayetlerle Bağlantısı :
• Kâzibûn: “Keşke (dünyaya bir daha) döndürülseydik de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasaydık ve mü’minlerden olsaydık’ derlerken onları bir görsen! Hayır! Daha önce gizlemekte oldukları şeyler (günahları) onlara göründü. Eğer (dünyaya) döndürülselerdi, elbette kendilerine yasaklanan şeylere yine dönerlerdi. Şüphesiz onlar yalancıdırlar (Kâzibûn).” (En’âm, 6/27-28)
• el-Mükezzibîn: “Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! (Dâllûn, Mükezzibîn) Mutlaka bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.” (Vâkıa, 56/51-52)
• el-Müfterîn: “Şüphesiz buzağıyı ilah edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında da bir zillet erişecektir. İşte biz iftiracıları (Müfterîn) böyle cezalandırırız.” (A’râf, 7/152)
6. Grup: Kibir ve Alay
(الْمُسْتَكْبِرِينَ ,الْمُتَكَبِّرِينَ ,السَّاخِرِينَ ,الْمُسْتَهْزِئُونَ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• el-Müstekbirîn / el-Mütekebbirîn (Büyüklenenler, Kibirliler): “Kibir”, hakkı reddetmek ve insanları hor görmektir. İblis’in Hz. Âdem’e (as) secde etmemesinin temel sebebi kibirdir. Bu sıfata sahip olanlar, Allah’a kulluğu kendilerine yediremeyen, hakikati enaniyetlerine kurban edenlerdir.
• es-Sâhirîn (Alay Edenler): (سخر kökünden gelir, sihirbaz manasındaki ساحر ile karıştırılmamalıdır). Dinin mukaddes değerleriyle, ayetlerle veya peygamberin tebliğiyle alay edenlerdir.
• el-Müstehziûn (Alay Edenler): Bu da “alay etme” fiilidir ancak Kur’an’daki kullanımında genellikle bizzat iman eden “müminlerle” alay etme, onları küçük görme manasında kullanılır.
• Ayetlerle Bağlantısı :
• el-Müstekbirîn: “Hiç şüphesiz Allah, onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları (Müstekbirîn) asla sevmez.” (Nahl, 16/23)
• el-Mütekebbirîn: “Allah’a karşı yalan söyleyenlerin, kıyamet günü yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler (Mütekebbirîn) için cehennemde yer mi yok?” (Zümer, 39/60)
• es-Sâhirîn: “Kişinin, ‘Allah’a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (Sâhirîn)’ diyeceği günden sakının.” (Zümer, 39/56)
• el-Müstehziûn: “Mü’minlerle karşılaştıkları zaman, ‘İman ettik’ derler. Şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise, ‘Şüphesiz, biz sizinle beraberiz. Biz ancak onlarla alay edicileriz (Müstehziûn)’ derler.” (Bakara, 2/14)
7. Grup: Şüphe, İ’raz ve Batıla Dalma
(الْمُمْتَرِينَ ,الْخَائِضِينَ ,مُعْرِضُونَ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• el-Mümterîn (Şüphe Edenler): “Mirye” kökünden gelir; hakikat apaçık ortada olduğu hâlde kalbine şüphe düşenler veya şüphede ısrar edenler, yakîn (kesin bilgi) hâline geçemeyenlerdir.
• el-Hâidîn (Batıla Dalanlar): Lüzumsuz, boş, manasız ve bâtıl işlere, lafızlara dalanlar. Özellikle ahireti unutup, dünyanın malayani (boş) işlerine kendilerini kaptıranları tasvir eder.
• Mu’ridûn (Yüz Çevirenler): “İ’raz” fiilinden gelir. Kendilerine sunulan hakikatten (Kur’an’dan, ayetlerden, tebliğden) kibirle veya gafletle yüz çevirenlerdir.
• Ayetlerle Bağlantısı (TDV Meali):
• el-Mümterîn: “(De ki:) ‘Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitab’ı (Kur’an’ı) ayrıntılı olarak indirmiştir.’ Kendilerine kitap verdiklerimiz, onun Rabbin tarafından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde, sakın şüphe edenlerden (Mümterîn) olma.” (En’âm, 6/114)
• el-Hâidîn: “(Cehennemlikler der ki:) ‘Biz de (bâtıla) dalanlarla (Hâidîn) birlikte dalıyorduk’.” (Müddessir, 74/45)
• Mu’ridûn: “Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirmektedirler (Mu’ridûn).” (Enbiyâ, 21/32)
8. Grup: Fısk ve Fesat
(الْفَاسِقُونَ ,الْمُفْسِدِينَ)
• İzah (Lügat ve Istılah):
• el-Fâsikûn (Fâsıklar): “Fısk”, lügatte “kabuğundan çıkmak” demektir. Istılahta, Allah’a itaatin sınırlarından, şeriatın çizdiği hudutlardan dışarı çıkanlardır. Bu, bazen büyük günah işleyerek (fâsık-ı mücrim), bazen de küfre girerek (fâsık-ı kâfir) olur.
• el-Müfsidîn (Bozguncular, Fesat Çıkaranlar): “Fesat”, ıslahın zıddıdır. Yeryüzünde kurulu olan nizamı (ahlakî, sosyal veya ekolojik nizamı) bozanlar, fitne ve anarşi çıkaranlardır.
• Ayetlerle Bağlantısı :
• el-Fâsikûn: “Andolsun, biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları ancak fâsıklar inkâr eder.” (Bakara, 2/99)
• el-Müfsidîn: “İçlerinden öylesi var ki, ona (Kur’an’a) inanır; yine içlerinden öylesi de var ki, ona inanmaz. Rabbin bozguncuları (Müfsidîn) daha iyi bilendir.” (Yûnus, 10/40)
Kavramların Temsil Ettiği Hikmetler
Kur’an-ı Kerim’in bu menfi kavramları bu kadar tafsilatlı zikretmesinin pek çok hikmeti vardır:
• Teşhis ve Tedavi: Bunlar, insan kalbini ve aklını tahrip eden manevi hastalıkların (kibir, nifak, zulüm, cehalet) teşhisidir. Kur’an, bu hastalıkları teşhis eder ve iman, ilim, tövbe ve salih amel ile tedavisini gösterir.
• Hüccetin İkamesi: İnsanların, “bilmiyorduk” dememeleri için cehalete, “görmedik” dememeleri için gaflete, “mecburduk” dememeleri için zulme ve “anlamadık” dememeleri için dalalete giden yolların tamamı kapatılmıştır.
• Hakkın Tecellisi: Hak, ancak zıddıyla (batıl) mukayese edildiğinde tam olarak ortaya çıkar. Kur’an, “Mü’minûn”un vasıflarını anlatırken, onun zıddı olan “Kâfirûn”, “Münâfikûn” ve “Fâsikûn”un da sıfatlarını anlatır ki, aradaki fark netleşsin.
Günümüzdeki Yansımaları (Tezahürleri)
Bu kavramlar, sadece tarihte kalmış zümreleri değil, her asırda bulunabilen insan tiplerini ve menfi sıfatları tasvir eder.
• Kibir (Müstekbirîn): Günümüzde materyalist veya pozitivist düşüncenin, ilahî hakikatleri “bilim dışı” diyerek reddetmesinin temelinde, modern bir enaniyet ve kibir yatmaktadır.
• Fesat (Müfsidîn): Sadece fiziki bozgunculuk değil, ahlakî değerleri ifsad eden, aileyi hedef alan, yalan haberle (iftira) toplumun nizamını bozan her türlü faaliyet bu kapsama girer.
• Batıla Dalma (Hâidîn): Ahiret mesuliyetini unutup, sınırsız bir eğlenceye, gaflete ve dünyanın fani işlerine (malayaniyata) dalmak, modern insanın en büyük imtihanlarından biridir.
• Nifak (Münâfikîn): Menfaat icabı farklı kimliklere bürünmek, sözü ile fiilinin zıt olması, modern hayattaki “çıkarcı” ve “ikiyüzlü” davranış modellerinin Kur’an’daki karşılığıdır.
Risale-i Nur Perspektifinden
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur Külliyatı’nda bu yerme ifade eden kavramların (küfür, şirk, dalalet, fısk) menşeini (kaynağını) derinlemesine tahlil eder.
Ona göre, bu menfi sıfatların modern asırdaki en büyük dayanakları “tabiat” (Doğa) fikri, “tesadüf” ve “enaniyet”tir (egoizm).
• Enaniyet: İnsanın “ene” (ben) duygusunu Firavun gibi görüp, kendini malik (sahip) sanması, kibri (Mütekebbirîn) ve zulmü (Zâlimûn) netice verir.
• Dalalet (Dâllûn): Küfür ve inkâr, kâinatı manasız, abes (boş) ve tesadüflerin oyuncağı olarak gören bir “adem-i kabul” (yok sayma) hâlidir. Bu bakış, kâinatın her zerresindeki ilahî sanatı ve hikmeti “tekzib” (Mükezzibîn) etmektir.
• Mücadele Yolu: Risale-i Nur, bu menfi akımlara ve sıfatlara karşı “iman-ı tahkikî” (araştırmaya dayalı iman) ile mukabele eder. Cebir ve şiddetle değil, “ikna” ve “isbat” yoluyla, yani “müsbet hareket” ile mücadeleyi esas alır. Küfrün ve dalaletin temellerini (tabiat, tesadüf) aklen çürütür ve tevhidin hakikatlerini (Vahdaniyet, Nübüvvet, Haşir) güneş gibi isbat ederek o batıla dalanların (Hâidîn) ve şüphe edenlerin (Mümterîn) kalplerini tedavi etmeyi hedefler.
Hülasa (Netice)
Kur’an-ı Kerim, “yerme ifade eden kavramlar” ile insanlığın manevi hastalıklarının bir haritasını çıkarmıştır. ez-Zâlimûn’dan el-Müfsidîn’e, el-Kâfirûn’dan el-Münâfikîn’e kadar tüm bu sıfatlar, insanın “emaneti” yüklenmesindeki zafiyetinden ve “ene”sini yanlış kullanmasından kaynaklanan sapmalardır.
Bu kavramları bilmek, mümin için bir “farkındalık” oluşturur; kendi nefsinde bu sıfatlardan eser olup olmadığını tenkit etme (nefis muhasebesi yapma) imkânı verir. Nihai gaye, bu yerilen sıfatlardan arınarak, Kur’an’ın övdüğü “Mü’min”, “Muttaki” ve “Muhsin” kullar zümresine dâhil olabilmektir.

 

 

**************

 

 

  1. Olumsuz Yönleri İfade Eden Kavramlar
    Bu kavramlar, insanların beğenilmeyen, yerilen ve kötü olan yönlerini ifade etmektedir. Allah, insanların bu şekilde hareket etmemelerini istemekte ve bu davranışları sergileyenleri yermekte ve cezalandıracağını bildirmektedir. Bu davranışların özeti “inkâr ve isyan” olarak belirtilmiştir.
    Bu olumsuz kavramlar birbiriyle anlam ilişkisi içindedir ve bir kavramın muhtevası, bir başkasının anlamını da ihtiva edebilmektedir.

    En Kapsamlı Olumsuz Kavram: Zulüm
    Kaynakta, insanların “olumsuz yönlerini” anlatan kavramların en şümullüsü (en kapsamlısı) olarak “zulüm” kavramı öne çıkarılmaktadır. “Zulüm” kavramının, diğer olumsuz kavramların ifade ettiği anlamların tamamını genel olarak ifade ettiği ve Kur’an’da en çok kullanılan kavramlardan biri olduğu belirtilmektedir.

    Olumsuz Kavramlara Misaller:
    Metinlerde bu olumsuz vasıflara sahip kimseler için kullanılan pek çok tabir listelenmiştir. Bazıları şunlardır:
    • الذينَ يُكَذِّبُونَ بيوم الدين: Hesap ve ceza gününü yani ahireti yalanlayan kimseler.
    • الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ: Günah işleyen kimseler.
    • الذينَ يَبْخَلُونَ…: Cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimseler.
    • المجرمين: Kâfirler, suçlular, günah işleyenler.
    • الْمُسْرِفين: İsraf edenler, aşırı gidenler.
    • الْخَاسِرُونَ: İmansızlık, ibadetsizlik ve isyan sebebiyle ziyana uğrayanlar.
    • الْمُطَفِّفِينَ: Ölçü ve tartıda hile yapanlar.
    • مُذَبْذَبِينَ: İman ile inkâr arasında bocalayıp duranlar.
    • مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوْيَهُ: İslam’a uygun olmayan arzu ve isteklerini ilah edinen kimse.
    • سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ: Yalana çok kulak verenler.
    • أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ: Haram yiyenler.
    • الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَةٌ: Allah ve Peygamberi’ne düşmanlık eden kimseler.

    ************

    Giriş: En Şümullü (Kapsamlı) Menfî Kavram Olarak “Zulüm”
    Kur’an-ı Kerim’de menfî davranışların zirvesini ve en geniş muhtevalı olanını “zulüm” kavramı ifade eder.
    Zulüm (الظلم): Lügatte “bir şeyi ait olduğu yerin dışına koymak, haddi aşmak, eksik veya fazla yapmak” demektir. Kur’anî ıstılahta ise zulüm üç ana kategoride mütalaa edilir:
    • İnsanın Allah’a Karşı Zulmü: Bu, zulmün en büyüğüdür (zulm-i azîm) ve temeli Şirk’tir. Allah’a ait olan rubûbiyet (terbiye edicilik), ulûhiyet (ilahlık) ve hâkimiyet vasıflarını başka varlıklara (putlara, hevâya, tâğutlara) vermek, en büyük adaletsizlik ve haddi aşmadır.
    • Misal : Lokmân Sûresi, 13. Ayet: “Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: ‘Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür.'”
    • İnsanın Diğer İnsanlara Karşı Zulmü: Kul hakkını ihlal eden her türlü fiildir. Haksız yere cana kıymak, malı gasp etmek, gıybet, iftira, ölçüde hile yapmak bu zulmün şubeleridir.
    • İnsanın Kendi Nefsine (Ene’sine) Karşı Zulmü: Kişinin iman ve salih amelden yüz çevirerek kendi nefsini ebedî azaba ve hüsrana dûçar etmesidir. Her günah, aynı zamanda kişinin kendi nefsine karşı işlediği bir zulümdür.
    Diğer menfî kavramlar, bu üç zulüm dairesinden birinin veya birkaçının içine dâhil olan fiillerdir.

    1. الذِينَ يُكَذِّBُونَ بيوم الدين (Hesap Gününü Yalanlayanlar)
    • İzahı: “Tekzîb” (yalanlama), hakikati bildiği halde onu inkâr etmektir. “Yevm-i Dîn” (Din Günü), insanların amellerinin karşılığını tam olarak görecekleri âhiret ve hesap günüdür. Bu kimseler, ilâhî adaletin tecelli edeceği, cennet ve cehennemin varlığını inkâr edenlerdir. Bu inkâr, onların dünyadaki fiillerinden mesuliyet hissetmemelerine ve her türlü cürmü işlemelerine sebep olur.
    • Zulüm ile İrtibatı: Âhireti yalanlamak, Allah’ın vaadini, tehdidini ve mutlak adaletini (Adl) inkâr etmektir. Bu, hem Allah’ın hakikatine karşı bir zulüm, hem de bu inkârla işlenen günahlar sebebiyle nefse (ene’ye) karşı bir zulümdür.
    • Misal :- Mutaffifîn, 83:10-12): “Vay haline o gün, yalanlayanların! Onlar ki hesap ve ceza gününü yalanlarlar. Onu, her günahkâr nankörden başkası yalanlamaz.”
    2. الَّذِينَ عَمِلُوا السَّيِّئَاتِ (Kötülük İşleyenler)
    • İzahı: “Seyyiat” (سيئات), “hasenat”ın (iyiliklerin) zıddıdır. Allah’ın emirlerine aykırı, fıtrata zıt, neticesi kötü olan her türlü fiil, düşünce ve ameli ihtiva eder. Bu tabir, küfürden küçük günahlara kadar geniş bir yelpazedeki kötülükleri kapsar.
    • Zulüm ile İrtibatı: İşlenen her “seyyie” (kötülük), Allah’ın koyduğu bir sınırı (hududullah) aşmaktır. Sınırı aşan kimse ise zalimdir. Dolayısıyla bu fiil, doğrudan doğruya nefse karşı bir zulümdür.
    • Misal : ( Câsiye, 45:21): “Yoksa kötülük işleyenler, kendilerini, inanıp salih amel işleyenler gibi kılacağımızı; hayatlarının ve ölümlerinin bir olacağını mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!”3. الذينَ يَبْخَلُونَ… (Cimrilik Edenler)
    • İzahı: “Buhl” (cimrilik), Allah’ın verdiği nimeti, bilhassa malı, O’nun emrettiği yerlere (infak, zekât, sadaka) sarf etmekten imtina etmek, malı yığmaktır. Metninizdeki tanım (Nisâ, 37’ye atfen), bu kimselerin sadece cimrilik yapmakla kalmayıp, başkalarını da buna teşvik ettiklerini ve Allah’ın nimetini gizlediklerini (nankörlük ettiklerini) belirtir.
    • Zulüm ile İrtibatı: Malın hakiki sahibi Allah’tır. Cimrilik, malda hakkı bulunan fukaranın ve muhtaçların hakkını gasp etmektir. Bu, doğrudan “insanlara karşı zulüm” kategorisine girer. Aynı zamanda nimeti gizlemek, nimeti verene (Mün’im-i Hakiki’ye) karşı bir nankörlük ve zulümdür.
    • Misal (- Nisâ, 4:37): “Onlar, cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden, Allah’ın lütfundan kendilerine verdiğini gizleyen kimselerdir. Biz, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırladık.”
    4. المجرمين (Mücrimler – Suçlular, Günahkârlar)
    • İzahı: “Cürüm” (suç), koparmak, kesmek manasından gelir. “Mücrim,” Allah ile olan ahdini, fıtrat bağını ve toplumsal nizamı bozan, büyük günahları (inkâr, şirk, isyan) işleyerek suçlu duruma düşen kimsedir. Kur’an’da genellikle kâfirler ve Allah’a isyanı âdet edinenler için kullanılır.
    • Zulüm ile İrtibatı: Mücrimlik, adaletin zıddı olan suçu ve isyanı temsil eder. Her mücrim, işlediği cürüm nispetinde zalimdir.
    • Misal ( Secde, 32:12): “O günahkârların (mücrimlerin), Rableri huzurunda başlarını öne eğecekleri, ‘Rabbimiz! Gördük, duyduk. Artık bizi (dünyaya) döndür de salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inandık’ diyecekleri zamanı bir görsen!”
    5. الْمُسْرِفين (Müsrifler – İsraf Edenler, Haddi Aşanlar)
    • İzahı: “İsraf,” herhangi bir hususta haddi aşmak, itidali kaybetmektir. Bu, sadece malı lüzumsuz yere harcamak değil, aynı zamanda ömrü boşa geçirmek, Allah’ın verdiği kabiliyetleri fena yolda kullanmak ve en önemlisi, inkâr ve şirk ile haddi aşmaktır. (Firavun için “müsrif” tabiri kullanılır).
    • Zulüm ile İrtibatı: İsraf, nimetin hakkını vermemektir. Nimeti, yaratılış gayesi dışında kullanmak, nimete ve o nimeti verene karşı bir zulümdür.
    • Misal ( – A’râf, 7:31): “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yiyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.”
    6. الْخَاسِرُونَ (Hâsirûn – Ziyana Uğrayanlar)
    • İzahı: “Hüsran” (ziyan), sermayeyi kaybetmektir. İnsanın en kıymetli sermayesi ömrü, fıtratı ve iman kabiliyetidir. “Hâsirûn,” bu sermayeyi küfür, şirk ve isyan yolunda harcayarak ebedî hayatını kaybeden, iflas eden kimselerdir.
    • Zulüm ile İrtibatı: Bu, “nefse karşı zulmün” en açık neticesidir. Kişinin kendi nefsine yapabileceği en büyük zulüm, onu ebedî bir ziyana (hüsrana) sürüklemektir.
    • Misal (Asr, 103:1-3): “Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan (hüsran) içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).”
    7. الْمُطَفِّفِينَ (Mutaffifîn – Ölçü ve Tartıda Hile Yapanlar)
    • İzahı: “Tatfif,” ölçü ve tartıda eksiklik yapmak, alırken tam alıp verirken eksik vermektir. Bu, ticari ve sosyal hayattaki ahlâksızlığın ve haksız kazancın bir sembolüdür.
    • Zulüm ile İrtibatı: Bu fiil, doğrudan “insanlara karşı zulüm”dür. Başkasının hakkını hile yoluyla gasp etmek, adaletsizliğin ve zulmün ta kendisidir.
    • Misal ( Mutaffifîn, 83:1-3): “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.”
    8. مُذَبْذَبِينَ (Müzebzebîn – Bocalayıp Duranlar)
    • İzahı: İman ile küfür arasında kalmış, kararsız, istikrarsız kimselerdir. Ne müminlere ne de kâfirlere tam olarak bağlanırlar. Bu, münafıkların en bariz vasfıdır; fıtratları bozulduğu için hak ile batıl arasında bocalayıp dururlar.
    • Zulüm ile İrtibatı: İman, fıtratın en temel ihtiyacıdır. Bu hali yaşayan kimse, nefsine iman ve istikamet hakkını vermeyerek ona zulmetmektedir.
    • Misal ( Nisâ, 4:143): “Onlar, imanla küfür arasında bocalayıp duranlardır. Ne bunlara (mü’minlere) bağlanırlar, ne de onlara (kâfirlere). Allah, kimi saptırırsa, artık onun için asla bir kurtuluş yolu bulamazsın.”
    9. مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوْيَهُ (Hevâsını İlah Edinen Kimse)
    • İzahı: “Hevâ,” nefsin (ene) meşru olmayan, süflî arzu ve tutkularıdır. Kişinin, Allah’ın emri (vahiy) yerine, kendi nefsanî arzularını hayatının merkezi yapması, onlara kayıtsız şartsız itaat etmesidir. Bu, modern tabirle “nefs-perestlik” olup, şirkin en yaygın ve gizli şekillerinden biridir.
    • Zulüm ile İrtibatı: Bu, “Allah’a karşı zulmün” yani şirkin ta kendisidir. İtaat edilmesi gereken yegâne İlah olan Allah’ın yerine, mahlûk olan “hevâ”yı koymak, en büyük zulüm olan şirke girmektir.
    • Misal (Câsiye, 45:23): “Kötü arzu ve isteklerini (hevâsını) ilâh edinen, Allah’ın (kendi ilmine göre) saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?”
    10. سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ (Yalana Çok Kulak Verenler)
    • İzahı: Hakikati duymaya kulaklarını kapatıp, batıla, gıybete, iftiraya, lağva ve her türlü yalana (kizb) rağbet eden, onları dinlemekten zevk alan kimselerdir. Bu vasıf, Kur’an’da genellikle münafıklar ve Ehl-i Kitab’ın hakikatten sapanları için zikredilir.
    • Zulüm ile İrtibatı: Hakikat “adalet”tir, yalan ise “zulmün” temelidir. Yalana kulak vermek, hakikate karşı bir zulümdür ve zulmün yayılmasına zemin hazırlamaktır.
    • Misal (Mâide, 5:41): “Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla ‘İnandık’ diyen kimselerden (münafıklardan) ve yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (yahudiler) durmadan yalana kulak verirler ve sana gelmeyen (Müslüman olmayan) bir topluluk hesabına casusluk ederler. Kelimelerin (Tevrat’ın) yerlerini değiştirirler. ‘Size bu (değiştirilmiş hüküm) verilirse alın, verilmezse sakının’ derler. Allah, kimi saptırmak isterse, artık onun için Allah’a karşı senin hiçbir şey yapma imkânın yoktur. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi dilemediği kimselerdir. Onlar için dünyada bir rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.”
    11. أَكَّالُونَ لِلسُّحْتِ (Haram / Rüşvet Yiyenler)
    • İzahı: “Suht” (السحت), bereketi gideren, kökünden kazıyan haksız kazanç demektir. Ayetlerin nüzul sebepleri (iniş sebepleri) ve tefsirler, bu tabirin bilhassa “rüşvet” ve “faiz” gibi toplumu ifsad eden haram kazançları ifade ettiğini belirtir.
    • Zulüm ile İrtibatı: Rüşvet ve haram kazanç, kul hakkını ve kamu hakkını gasp etmektir. Bu, “insanlara karşı zulmün” en bariz şekillerindendir.
    • Misal (Mâide, 5:42): “Onlar, durmadan yalana kulak verenler, haram (suht) yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirsen, sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Eğer hükmedersen, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil olanları sever.”
    12. الَّذِينَ يُحَادُّونَ اللَّهَ وَرَسُولَةٌ (Allah ve Resûlü’ne Düşmanlık Edenler)
    • İzahı: “Muhâdde,” haddi aşmak, cephe almak, düşmanlık beslemek demektir. Bu kimseler, sadece Allah’ın emirlerine isyan etmekle kalmaz, aynı zamanda Allah’ın dinine, şeriatına ve Peygamberinin (s.a.v.) yoluna (sünnetine) karşı aktif bir düşmanlık ve savaş hali içindedirler.
    • Zulüm ile İrtibatı: Bu, isyanın ve zulmün zirvesidir. Artık sadece nefse veya insanlara zulüm değil, doğrudan Allah’a ve Resûlü’ne karşı haddi aşma ve düşmanlık etme cüretidir.
    • Misal (Mücâdele, 58:22): “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşmanlık eden kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah, onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, içlerinden ırmaklar akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetlere koyacaktır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”
    Netice
    Kur’an-ı Kerim’in tasvir ettiği bu menfî kavramların tamamı, “zulüm” ana başlığı altında toplanmaktadır. İster âhireti inkâr (hakikate zulüm), ister cimrilik (mala ve fukaraya zulüm), ister ölçüde hile (insanlara zulüm), ister hevâya tabi olmak (Allah’a karşı şirke varan zulüm), isterse nefsini hüsrana sürüklemek (ene’ye zulüm) olsun, hepsi temelde adaletin zıddı olan “zulüm” dairesi içindedir. Bu kavramlar, insanın ebedî saadetini tehdit eden manevî hastalıkların teşhisidir.

 

 

*************

 

 


  1. Olumlu Yönleri İfade Eden Kavramlar
    Bu kavramlar, Kur’an’da övülen ve mükafat (sevap) verileceği bildirilen vasıfları tanımlar.
    Olumlu Kavramlara Misaller:
    Olumlu vasıflardan bazıları şunlardır:
    • صَادِقُ الْوَعْدِ: Vadini yerine getiren, sözünde duran kimse.
    • من اهْتَدَى: Doğru yolda olan kimse.
    • من تزكى: Küfür ve günahlardan arınan kimse.
    • مَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولُهُ: Allah’a ve Resulü’ne itaat eden.
    • الْأَمِرُونَ بِالْمَعْرُوف: İyiliği emredenler.
    • النَّامُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ: Kötülükten men edenler.
    • الْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ: Allah’ın emir ve yasakları ile ilgili sınırlarını koruyanlar.
    • الَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ: Ceza ve hesap günü olan ahireti tasdik eden kimseler.
    • الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ: İman edip salih amel işleyen kimseler.
    • الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ: Namazlarında derin saygı içinde olan kimseler.
    • الَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ: Mahrem yerlerini, namuslarını koruyan ve zina etmeyen kimseler.
    • الَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ: Emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimseler.
    • الَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ: Faydasız ve boş işlerden ve sözlerden yüz çevirenler.
    • الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ…: Bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayan, öfkelerini yenen ve insanları affedenler.

    ***************

    Kur’an’ın temel gayeleri doğrultusunda şu şekilde izah edebiliriz:
    1. Temel Esas: İman, Hidayet ve Tasdik
    Bütün olumlu vasıfların hareket noktası ve zemini “iman”dır.
    • من اهْتَدَى (Doğru yolda olan kimse): Hidayet, bu vasıfların ilk adımıdır. Kişinin, kendi aklî ve kalbî tercihleriyle Allah’ın gösterdiği doğru yolu (Sırat-ı Müstakim’i) seçmesi ve kabul etmesidir.
    • الَّذِينَ آمَنُوا (İman edenler): Hidayeti kabul edenler, iman dairesine girenlerdir. Bu, sadece bir dil ikrarı değil, kalbî bir bağlılıktır.
    • الَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ (Hesap gününü tasdik edenler): İmanın en mühim rükünlerinden biri ahirete, yani hesap ve ceza gününe (Yevm-i Din) şüphesiz inanmaktır. Bu tasdik, kişinin dünyadaki bütün amellerini (fiillerini) bir mesuliyet şuuruyla yapmasını sağlar. Zira amellerinin bir karşılığı olacağına yakînen inanır.
    2. İmanın Gereği: İtaat, Tezkiye ve Sınırları Koruma
    İman, kişiyi edilgen (pasif) kılmaz; aksine onu faal bir itaate ve arınmaya sevk eder.
    • مَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولُهُ (Allah’a ve Resulü’ne itaat eden): İman ve tasdik, tabii bir netice olarak Allah’ın emirlerine ve bu emirleri tebliğ edip bizzat yaşayan Resulü’nün (s.a.v.) sünnetine uymayı gerektirir.
    • الْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ (Allah’ın sınırlarını koruyanlar): İtaat, sadece emirleri yapmak değil, aynı zamanda yasaklardan (nehiylerden) kaçınmaktır. “Hududullah” (Allah’ın sınırları), helal ve haram dairesinin çerçevesidir. Mü’min, bu çerçevenin dışına taşmamakla mükelleftir.
    • من تزكى (Küfür ve günahlardan arınan kimse): Tezkiye (arınma), bu sürecin hem sebebi hem de neticesidir. Kişi, imanıyla küfürden, itaatiyle de günahlardan arınır. Bu, devamlı bir nefis mücahedesi ve istiğfar halidir.
    3. Derûnî Boyut: İbadette Huşu ve Ciddiyet
    Mü’minin Rabbi ile olan irtibatı, onun derûnî hayatını şekillendirir.
    • الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ (Namazlarında derin saygı içinde olanlar): Kur’an, sadece “namaz kılanları” değil, “namazlarında huşu içinde olanları” medheder. Bu, ibadetin zahirî şeklinden ziyade, kalbî huzur, Allah’ın huzurunda olduğunun idraki ve derin bir saygı hali olan “huşu”nun ehemmiyetini gösterir.
    • الَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ (Faydasız ve boş işlerden yüz çevirenler): Huşu hali, sadece namaza mahsus değildir; hayatın tamamına sirayet eder. Mü’min, vaktinin ve ömrünün kıymetini bilir. “Lağv” yani malayani, boş, faydasız söz ve işlerden yüz çevirir. Bu, onun hayat ciddiyetini ve ulvî bir gayeye matuf yaşadığını gösterir.

    4. Zahirî ve Toplumsal Boyut: Ahlakî Faziletler
    İman ve ibadetle elde edilen derûnî olgunluk, kişinin muamelatına (sosyal ilişkilerine) ve ahlakına en güzel şekilde yansır.
    • الَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ (Namuslarını koruyanlar): Mü’minin en bariz vasfı “iffet”tir. Bu, sadece zinadan kaçınmak değil, aynı zamanda harama bakmamayı, hayâ duygusunu muhafaza etmeyi ve neslin korunmasını ihtiva eden geniş bir ahlakî duruştur.
    • صَادِقُ الْوَعْدِ (Vadini yerine getiren): Bu, “Müslüman” kimliğinin en temel alametidir. Söz verdiğinde durmak, ahde vefa göstermek.
    • الَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ (Emanetlerini ve sözlerini gözetenler): Bu vasıf, صَادِقُ الْوَعْدِ kavramını tamamlar. Mü’min, “emin” kimsedir (el-Emîn). Kendisine tevdi edilen her türlü maddi ve manevi emanete (görev, sır, mal, aile) riayet eder ve verdiği sözlerin (ahid) arkasında durur.

    5. Nefis Terbiyesi ve Toplumsal Sorumluluk
    Mü’min, sadece kendi nefsini terbiye etmekle kalmaz, aynı zamanda içinde yaşadığı topluma karşı da mesuliyet taşır.
    • الَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ… (Bollukta ve darlıkta infak edenler…): Bu, Âl-i İmrân Suresi’nde (134. ayet) zikredilen “müttakilerin” vasfıdır. Mal sevgisi olan nefsine galebe çalıp, hem varlıkta (serra) hem de yoklukta (darra) Allah yolunda harcar (infak).
    • “…öfkelerini yenen ve insanları affedenler.”: Aynı ayetin devamı, nefis terbiyesinin zirvesini gösterir. Gücü yettiği halde öfkesine (gazabına) hakim olmak (Kazımu’l-Ğayz) ve kendisine kötülük yapanları affetmek, imanın ve ahlakın kemale erdiğinin delilidir.
    • الْأَمِرُونَ بِالْمَعْرُوف (İyiliği emredenler) ve النَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ (Kötülükten men edenler): (Not: Listede النَّامُونَ -uyuyanlar- olarak yazılmış, doğrusu النَّاهُونَ -men edenler- olmalıdır.) Bu, mü’minin toplumsal misyonudur: “Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker”. Mü’min, iyiliğin (maruf) yayılmasına ve kötülüğün (münker) engellenmesine kayıtsız kalamaz. Bu, toplumsal ıslahın temel dinamiğidir.
    Netice: Salih Amel
    الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ (İman edip salih amel işleyen kimseler) kavramı, aslında diğer bütün maddeleri ihtiva eden bir şemsiye kavramdır.
    “Salih Amel”, yukarıda sayılanların tamamıdır: Huşu ile namaz kılmak, iffeti korumak, emanete riayet etmek, boş işten yüz çevirmek, infak etmek, affetmek ve iyiliği yayıp kötülüğe mani olmak… Bütün bunlar “salih amel” dairesindedir.
    Kur’an-ı Kerim, bu vasıfları zikrederek, mü’minlerden sadece soyut bir imanı değil; o imanı hayatın her sahasında (ibadette, ahlakta, ticarette, ailede ve toplumda) ispat eden, yaşayan, görünür kılan bir “salih amel” bütünlüğü talep etmektedir. Bu kavramların hepsi, “felaha eren” (kurtuluşa eren) mü’minlerin (Bkz: Mü’minûn Suresi, 1-11) ayrılmaz vasıflarıdır.

 

 

****************

 

 


  1. Kavramlara Dair Genel Esaslar
    • Bir Arada Bulunma: “iman” ve “küfür” gibi zıt kavramlar ayrı insanlarda bulunur; bir insanda aynı anda bulunmaz. Ancak “iman” ve “günah” gibi kavramlar aynı insanda bulunabilir.
    • Karşılık: Övme ve sevap, itaat eden ve çirkin fiilleri yapmayanlara; yerme ve ceza ise günah işleyen ve farzları ihlal edenlere verilir.
    4. “Din” Kavramı
    Kaynaklarda “Din” kavramına da özel olarak değinilmiştir:
    • Kullanımı: “Din” kelimesi Kur’an’da bu formatta 92 yerde geçmektedir.
    • Anlamları ve Terkipleri: Kur’an’da “din” kelimesi yalın olarak veya çeşitli terkipler halinde farklı anlamlarda kullanılmıştır41. Bunlardan bazıları:
    • دِينُ الْحَقِّ (Hak din)
    • دين الله (Allah’ın dini)
    • دِينُ القيم (Doğru din)
    • دِينُ الْخَالِص (Halis din)
    • دين الْمَلِكِ (Hükümdarların kanunu)
    • يَوْمِ الدِّينِ (Din / hesap günü)
    • Tarihçesi: “Din” olgusu ilk insandan beri vardır. Yüce Allah, “hak din” ilkelerini ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem’den (a.s.) itibaren insanlara “vahiy” yoluyla bildirmiştir.
    • İnsan ve Din: Allah, insanları “hak dine” zorlamamıştır. Bununla birlikte, “hak din”den sapan ve onu tahrif eden insanlar olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (s.a.s.) Kur’an vahyedilmeye başlandığında, Hicaz bölgesinde “şirk dini”, Hristiyanlık ve Yahudilik mevcuttu. Müşrikler (Allah’a ortak koşanlar), Allah’ın varlığını, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ediyorlardı.

    *************

    1. Kavramlara Dair Genel Esaslar (Zıtlık, İctima ve Karşılık)
    Kavramların insan hayatındaki tezahürüne dair temel bir Ehl-i Sünnet prensibini ortaya koymaktadır.
    A. Bir Arada Bulunma (İman, Küfür ve Günah Münasebeti)
    Metinde belirtildiği gibi, Kur’anî terminolojide “iman” (tasdik, kabul, teslimiyet) ile “küfür” (inkâr, örtme, reddetme) birbirinin zıddıdır. Bunlar, $varlık$ ve $yokluk$ gibidir; bir kalpte aynı anda ikisi birden bulunamaz. Birinin varlığı, diğerinin yokluğunu icap ettirir.
    Ancak metnin işaret ettiği ikinci nokta daha mühimdir: “İman” ve “günah” münasebeti.
    • İman, kalbî bir ameldir; tasdiktir.
    • Günah (veya fısk), azalarla (veya kalple) işlenen bir ameldir (eylemdir).
    Ehl-i Sünnet akîdesine göre, bir mü’min, imanını inkâr etmediği müddetçe, büyük günah (günah-ı kebîr) işlese dahi iman dairesinden çıkıp “kâfir” olmaz. O kişi, “günahkâr (fasık) bir mü’min” olur. Bu, “iman ve günah aynı insanda bulunabilir” esasının temelidir.
    Bu ayrım, imanı amelin bir cüz’ü sayan (büyük günah işleyeni imansız gören) Haricî veya Mutezilî telakkilerin aksine, imanın “tasdik” olduğunu vurgular. Kur’an-ı Kerim bu nüansa şöyle işaret eder:
    “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür.”1
    (2Nisâ, 4/116 )
    Ayet, “şirk” (ki bu küfrün en büyüğüdür) ile “bunun dışındaki günahlar” arasında net bir ayrım yapmaktadır. Şirk affedilmezken, diğer günahlar Allah’ın meşîetine (dilemesine) bağlıdır. Bu da, günah işleyenin “mü’min” vasfını (tevbe etmediği takdirde cezaya müstehak olsa bile) kaybetmediğini gösterir.

    B. Karşılık (Mükâfat ve Mücâzât Prensibi)
    Kur’an’ın “adalet” ve “hesap” anlayışının özüdür. Bu, İlâhî sistemin temel direğidir: Hiçbir fiil, niyet ve amel karşılıksız kalmayacaktır.
    • İtaat ve Salih Amel (Övme ve Sevap): Allah’ın emirlerine uymak ve çirkin fiillerden (fahşâ) kaçınmak, $sevap$ (mükâfat) ile karşılık bulur.
    • Günah ve İhlal (Yerme ve Ceza): Günah işlemek ve farzları terk etmek, $ceza$ (mücâzât, azab) ile karşılık bulur.
    Bu prensip, Kur’an-ı Kerim’de “zerre” misaliyle en veciz şekilde ifade edilmiştir:
    “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.”
    (Zilzâl, 99/7-8 )

    2. “Din” Kavramı
    Kur’an’daki en merkezî kavramlardan biri olan “din” kelimesini tahlil etmektedir.
    A. Anlamları ve Terkipleri
    Metnin işaret ettiği gibi “din” kelimesi (92 yerde geçişiyle) çok zengin bir muhtevaya sahiptir. Bu terkipler, kelimenin farklı vechelerini gösterir:
    • Sistem, Şeriat ve İtaat (Tevhid Manasında):
    • $دِينُ الْحَقِّ$ (Hak Din), $دين الله$ (Allah’ın Dini), $دِينُ القيم$ (Doğru Din), $دِينُ الْخَالِص$ (Halis Din) terkipleri, Allah tarafından gönderilen, tahrif edilmemiş, tevhid esasına dayalı “İslâm”ı ifade eder. Bu, sadece bir inanç sistemi değil, hayatın tamamını ihata eden bir $nizamdır$.
    • Kur’an bu hakikati şöyle tasrih eder: “Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır…” (Âl-i İmrân, 3/19 – TDV Meali)
    • Kanun, Otorite ve Egemenlik (Mülk Manasında):
    • $دين الْمَلِكِ$ (Hükümdarların kanunu) terkibi, Hz. Yusuf kıssasında (Yusuf, 12/76) geçer. Burada “din” kelimesi, Mısır hükümdarının yürürlükteki “hukuk sistemi, kanunu” manasında kullanılmıştır. Bu, kelimenin “otorite” ve “egemenlik” manalarını da ihtiva ettiğini gösterir.
    • Hesap, Ceza ve Karşılık Günü (Ahiret Manasında):
    • $يَوْمِ الدِّينِ$ (Din / hesap günü) terkibi, Fâtiha Suresi’nde $مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ$ (Din gününün sahibi) olarak geçer. Buradaki “din”, yukarıda “Karşılık” bahsinde izah edilen “ceza ve mükâfatın verileceği gün”, yani $hesap günüdür$.
    • Bu kullanım, “din”in aynı zamanda “borç” (deyn) köküyle olan münasebetini de gösterir; zira o gün, kulların Allah’a olan kulluk borçlarının hesabının görüldüğü gündür.

    B. Tarihçesi ve İnsan ile Münasebeti
    “din”in tarihî ve beşerî boyutuna dair mühim noktalara temas etmektedir:
    • Din, Fıtrîdir (İlk İnsandan Beri Varlığı):
    • Metnin “din olgusu ilk insandan beri vardır” tespiti, dinin sonradan icat edilmiş (evrimleşmiş) bir sebep değil, $fıtrî$ (yaratılıştan gelen) bir ihtiyaç ve İlâhî bir rehberlik olduğunu vurgular. İlk insan olan Hz. Âdem (a.s.), aynı zamanda ilk peygamberdir ve “hak din” (Tevhid) ona vahyedilmiştir.
    • Rum Suresi’ndeki şu ayet, bu fıtrî bağlantıyı $دِينُ القيم$ terkibiyle kurar:
    “O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü kararlılıkla hak dine çevir. Allah’in insanları (üzerine) yarattığı fıtrata (uygun hareket et). Allah’ın yaratmasında bir değişme yoktur. İşte doğru din ($دِينُ القيم$) budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
    (Rûm, 30/30 )
    • Tahrif (Sapma) ve Tecdid (Yenileme):
    • Metin, insanların “hak din”den saptığını ve onu “tahrif ettiğini” belirtir. Bu, peygamberler tarihinin (Tevhid mücadelesinin) özetidir. İnsanlar, Hz. Âdem’e verilen Tevhid dinini zamanla bozmuş, ona $şirk$ (ortak koşma) bulaştırmışlardır. Bu sebeple Allah, “hak dini” yeniden tesis etmek (tecdid) için peyderpey peygamberler göndermiştir.
    • Hürriyet (Zorlama Olmaması):
    • “Allah, insanları ‘hak dine’ zorlamamıştır” ilkesi, Kur’an’ın en temel esaslarındandır:
    “Dinde zorlama ($لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ$) yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan iyice ayrılmıştır…”
    (Bakara, 2/256 )
    • İman, kalbî bir tercih ve irade meselesidir. Zorlama ile elde edilen bağlılık, Kur’anî manada “iman” değil, “nifak” veya “teslimiyet” (görünüşte) olur.
    • Hicaz Bölgesindeki Vaziyet (Şirk Dini):
    • “Müşrikler… Allah’ın varlığını, yaratıcı ve rızık verici olduğunu kabul ediyorlardı” tespiti, Kur’an’ın indiği “şirk dini”nin yapısını anlamak için anahtardır.
    • Mekke müşrikleri $ateist$ (Allah’ı inkâr eden) değillerdi. Onlar, Allah’ın $Rab$ (Yaratıcı, Rızık Verici, Kâinatın Sahibi) olduğunu kabul ediyor, fakat $İlâh$ (ibadet edilecek, dua edilecek, şefaat istenecek yegâne merci) olma vasfında O’na ortaklar (putlar, melekler, atalar) koşuyorlardı.
    • Kur’an’ın ilk mücadelesi, bu $tevhid-i rubûbiyyet$ (Rab olarak birlenme) kabulünü, $tevhid-i ulûhiyyet$ (İlâh/Mabud olarak birlenme) ile tamamlatmaktır.
    Hülâsa (Özet)
    Bu durum, Kur’anî kavramların bir $sistem$ olduğunu göstermektedir:
    • İman ve Küfür zıt kutuplardır; biri olmadan diğeri tanımlanamaz.
    • İman (kalbî tasdik) ile Günah (amelî eksiklik) bir kişide bulunabilir; bu, rahmetin ve tevbenin kapısını açık tutar.
    • Tüm fiiller bir Karşılık (mükâfat/mücâzât) bulacaktır.
    • Bu karşılığın verileceği gün, $يَوْمِ الدِّينِ$ (Din Günü)’dür.
    • Bu hesap gününe hazırlığın yolu, Allah’ın fıtrata uygun olarak Hz. Âdem’den beri vahyettiği $دِينُ الْحَقِّ$ (Hak Din) olan İslâm’a, hiçbir zorlama olmaksızın, irade ile tabi olmaktır.

 

 

 

**************

 

 


Temel bir Kur’an kavramı olan “kul” (abd) ve Allah’ın kullarına karşı tavrı hakkında kaynaklara dayalı malumat aşağıdadır:
“Kul” (Abd) Kavramı
Yüce Allah, bütün insanları yaratan ve onlara rızık verendir. Bu sebeple Allah, kendisini tanıyan, iman edip itaat edenlere de, kendisini tanımayan, inkâr edip isyan edenlere de “kul” sıfatı ile hitap etmiştir. Zira insan, istese de istemese de, Allah’ı tanısa da tanımasa da O’nun kuludur. İnsan, pek çok hususta Allah’ın iradesine boyun eğer ve O’nun hükmü altındadır. İnsanın kendi iradesine bırakılan konularda isyan etmesi, onun “kul” olmasına mâni değildir.

Allah’ın Kullarına Karşı Tavrı
Kaynaklarda, Allah’ın kullarına karşı tutumu çeşitli başlıklar altında izah edilmektedir:

a) Allah, Kullarına Karşı Çok Lütufkârdır
Kullarına karşı çok lütufkâr olan Allah, yeryüzünün bütün ziynetlerini ve rızıklarını kulları için var etmiştir.
• A’râf Suresi 7/32: “De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır.” Bilen bir topluluk için âyetleri işte böyle açıklıyoruz.”
• Bu ayet-i kerimeye göre, yeryüzünün ziynetleri ve rızıkları aslında müminler için var edilmiştir. Fakat dünyada bu nimetlerden mümin olmayanlar da faydalanır. Ahiretin nimetleri ise sadece müminlerindir.
• Yüce Allah, dünyada nimetleri dilediğine verir ama akıbet (güzel sonuç) muttakilerindir.
• A’râf Suresi 7/128: “Mûsâ, kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç (en güzel akıbet) Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.””
• Meryem Suresi 19/63: “İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.”
• Allah, rızkı dilediğine bol verir, dilediğinden de kısar.
• Sebe’ Suresi 34/39: “De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.””
• Sebe’ Suresi 34/36: “De ki: “Rabbim, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.””
• Allah’ın herkese bol rızık vermemesinin hikmeti şöyle açıklanır:
• Şûrâ Suresi 42/27: “Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.”
• Şûrâ Suresi 42/19: “Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”
b) Allah, Dilediğini Doğru Yola İletir
Hidayet Yüce Allah’tandır. O, kullarından dilediğini İslam ile müşerref kılar.
• En’âm Suresi 6/88: “İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı, yapmış oldukları amelleri elbette boşa giderdi.”

**********************

1. ‘Abd’ (Kul) Kavramının külli İzahı

Kur’an-ı Kerim’de “kul” (abd) kavramı, temel olarak iki farklı, fakat birbiriyle bağlantılı manayı ihtiva eder:
• a) Tekvînî (Yaratılış) Kulluk (Abd-i Iztırârî):
“Yüce Allah, bütün insanları yaratan ve onlara rızık verendir.” Bu, O’nun Rubûbiyetinin cihan şümul (evrensel) bir tecellisidir. Bu açıdan bakıldığında, kâinattaki her mahlûk, varlığını ve devamını O’na borçludur. İnsan, iman etsin veya inkâr etsin, iradesi dışında (ızdırârî olarak) Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarına (mesela biyolojik yapıya, doğuma, ölüme) tâbidir. Bu cihetle, her insan, istisnasız olarak Allah’ın “kulu”dur. Metninizdeki “İnsan, istese de istemese de, Allah’ı tanısa da tanımasa da O’nun kuludur” ifadesi bu hakikati tasvir etmektedir.
• b) Teşriî (İradî) Kulluk (Abd-i İhtiyârî):
Bu, insanın kendi iradesi ve tercihi ile Allah’ı yegâne Rab ve İlâh tanıması, O’na iman edip emirlerine itaat etmesidir. Bu kulluk, “ibadet” ile eş anlamlıdır ve mükafat veya cezayı gerektiren imtihanın esasını teşkil eder. Metninizdeki “İnsanın kendi iradesine bırakılan konularda isyan etmesi, onun ‘kul’ olmasına mâni değildir” cümlesi, kişinin teşriî kulluğu reddetse bile tekvînî kulluktan çıkamayacağını vurgular.
Allah Teâlâ, her iki manadaki kula da hitap eder; ancak O’nun rızası ve “güzel sonuç” (âkıbet), iradî olarak kulluğu seçenleredir.

2. Allah’ın Lütfu, Rızkı ve Hidayeti (Kullara Karşı Tavrı)

Allah’ın bu “kullarına” karşı muamelesini iki ana eksende toplamaktadır: Maddî (Rızık) ve Manevî (Hidayet).
a) Lütuf ve Rızık Taksimindeki Hikmet
Allah’ın kullarına olan muamelesinin temelinde O’nun “Latîf” (lütufkâr) ismi yatar:
Şûrâ Suresi 42/19: “Allah, kullarına çok lütufkârdır, dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”
Bu lütfun en zahirî tecellisi “rızık”tır.
• Rızkın Umumîliği (Genelliği):
A’râf Suresi 32. ayet, rızık ve zînetlerin aslen müminler için yaratıldığını, fakat imtihan gereği dünyada kâfirlerin de bunlardan faydalandırıldığını belirtir. Bu, Allah’ın Rahmân (dünyada ayırt etmeksizin rızık veren) isminin bir tecellisidir.
A’râf Suresi 7/32: “De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günüde ise yalnızca onlarındır.” Bilen bir topluluk için âyetleri işte böyle açıklıyoruz.”
• Rızkın Taksimi (Dağıtımı): Allah, rızkı kulları arasında farklı ölçülerde taksim eder. Sebe’ Suresi’ndeki ayetler (36. ve 39.) bu taksimin tamamen O’nun dilemesine (meşîetine) bağlı olduğunu vurgular.
Sebe’ Suresi 34/36: “De ki: “Rabbim, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.””
Sebe’ Suresi 34/39: “De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.””
• Taksimdeki Hikmet: Şûrâ Suresi 27. ayet, bu farklı taksimatın hikmetini açıklar. Eğer rızık herkese eşit ve bol verilseydi, bu durum insanın yapısındaki isyan meyli sebebiyle “azgınlığa” (tuğyana) sebep olacaktı. Allah, her kulunun halini, ne kadar rızkın ona hayırlı olacağını “hakkıyla bilen” (Habîr) ve “gören” (Basîr) olarak, rızkı bir ölçü ile indirir. Bu, dünya imtihanının ve toplumsal nizamın bir gereğidir.
Şûrâ Suresi 42/27: “Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi. Fakat O, dilediği ölçüde indirir. Şüphesiz O, kullarından hakkıyla haberdardır ve onları hakkıyla görendir.”
• Nihâî Sonuç (Akıbet): Dünyadaki rızık taksimi, Allah katındaki değeri göstermez. Asıl üstünlük ve “güzel sonuç” (âkıbet), takvâ sahiplerinindir. Allah, yeryüzünü (ve Cenneti) neticede muttaki kullarına miras bırakacağını vaat eder.
A’râf Suresi 7/128: “Mûsâ, kavmine dedi ki: “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Ona, kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç (en güzel akıbet) Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.”
Meryem Suresi 19/63: “İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir.”
b) Hidayet İradesi
Allah’ın kullarına en büyük lütfu, maddî rızıktan öte, manevî bir rızık olan “hidayet”tir.
En’âm Suresi 88. ayet, hidayetin kaynağının münhasıran Allah olduğunu (O’nun Hâdî ismi) ve bu lütfu “dilediği” kuluna verdiğini beyan eder:
En’âm Suresi 6/88: “İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini ona iletir. Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı, yapmış oldukları amelleri elbette boşa giderdi.”
Bu ayet, hidayetin Allah’tan bir lütuf olduğunu belirtmekle beraber, aynı ayetin devamında “Eğer onlar da Allah’a ortak koşsalardı…” denilerek, kulun iradesinin (şirk koşma tercihinin) bu hidayeti ve amelleri boşa çıkarabileceğine de işaret eder. Kur’an bütünlüğünde bakıldığında, Allah’ın “dilemesi”, kulun kendi cüz’î iradesiyle hidayete yönelmesine veya ondan yüz çevirmesine bağlı olarak tecelli eder. Allah, hidayeti talep edene ve ona layık olana verir; dalâleti (sapıklığı) ise tercih edene verir. Ancak her iki durumda da yaratıcı olan O’dur.
Bütüncül Netice (Hülâsa)
Ayetler ve kavramlar, bir bütün olarak değerlendirildiğinde şu tablo ortaya çıkar:
• Rubûbiyet ve Kulluk: Her insan, yaratılış (tekvîn) planında Allah’ın “kuludur”.
• İmtihan ve Muamele: Allah, bu kullarını dünya hayatında hem maddî (rızık) hem de manevî (hidayet) nimetlerle imtihan eder.
• Rahmân ve Latîf (Rızık): Rahmân sıfatıyla dünyada herkese rızık verir; ancak Latîf ismi ve hikmeti gereği, azgınlığı önlemek için bu rızkı farklı ölçülerde (imtihan gereği) taksim eder.
• Hâdî (Hidayet): Hâdî sıfatıyla, iradesini hayra yönelten kullarına hidayeti lütfeder.
• Âkıbet ve Adalet: Dünyadaki bu taksim (rızık ve hidayet) ne olursa olsun, nihâî “güzel sonuç” ve ebedî miras (Cennet), iradelerini kullanarak Allah’a karşı gelmekten sakınan (muttaki) kulların olacaktır.

 

 

******************

 

 


  1. c) Allah, Kullarının Küfrüne Razı Olmaz
    “Küfür”, nimetlere nankörlük ederek Allah’ı ve dinini reddetmek ve inkâr etmektir. Allah, kulunun bu duruma düşmesini istemez ve kulları için küfre razı olmaz.
    Zümer Suresi 39/7: “Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Ama kullarının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Şüphesiz O, göğüslerin içinde olanı hakkıyla bilendir.”
    • Allah’ın, kullarının küfrüne razı olmamasının sebebi, onlara karşı çok şefkatli olmasıdır.
    ç) Allah, Kullarına Karşı Çok Şefkatlidir
    Kullarını yaratan, onlara rızık ve sıhhat veren Allah’tır. O, kullarına karşı çok şefkatlidir.
    • Bakara Suresi 2/207: “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir.”
    • Bu şefkatin bir tezahürü olarak Allah, kulunun az ameline çok mükâfat verir ve tövbe ettiği zaman günahlarını affeder.
    d) Allah, Kullarının Tövbelerini Kabul Eder
    “Tövbe”, kulun işlediği günahtan pişman olup Allah’a yönelmesi ve halini ıslah etmesidir. Tövbeleri kabul etmek, Allah’ın kuluna bir lütfudur. Çünkü Allah, “Tevvâb” (tövbeleri çok kabul eden)dir.
    • Tevbe Suresi 9/104: “Onlar, kullarından tövbeyi kabul edenin, sadakaları alanın Allah olduğunu ve Allah’ın tövbeyi çok kabul eden, çok merhamet eden olduğunu bilmediler mi?”
    • Şûrâ Suresi 42/25: “O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.”
    e) Allah, Bilen ve Gören Olarak Kullarına Yeter
    Allah, kullarının gizli-aşikâr, az-çok bütün yaptıklarını görür ve bilir. Kullar, Allah’ın murakabesi (gözetimi) altındadırlar. Bilen ve gören olarak O, kullarına kâfidir.
    • İsrâ Suresi 17/17: “Biz, Nûh’tan sonra da nice nesilleri helâk ettik. Rabbin, kullarının günahlarını hakkıyla bilici ve görücü olarak yeter.”
    • İsrâ Suresi 17/30: “Şüphesiz Rabbin, rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.”
    • Zümer Suresi 39/36: “Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.”
    • Allah, kullarının bütün hâllerini bilir ve ona göre adaletle muamele eder.
    f) Allah, Kullarına Zulmetmez
    Allah, kullarına asla zulmetmez.
    • Âl-i İmrân Suresi 3/182: “Bu, kendi ellerinizin önceden işledikleri yüzündendir. Yoksa Allah kullarına zulmedici değildir.”
    • Mü’min Suresi 40/31: “Nûh kavminin, Âd’ın, Semûd’un ve onlardan sonrakilerin durumu gibi (bir durumla karşılaşmanızdan korkuyorum). Yoksa Allah, kullarına zulmetmek istemez.””
    • Fussilet Suresi 41/46: “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.”
    • Allah, kimseyi hak etmeden cezalandırmaz, sevaplarını eksiltmez ve herkese çalıştığının karşılığını tam verir.
    g) Allah, Kullarına Yakındır, Dualarını Kabul Eder
    Allah, kullarına yakındır ve dua ettikleri zaman dualarını kabul eder.
    • Bakara Suresi 2/186: “Kullarım, sana beni sorduklarında, (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler.”
    • Dualarının kabul olmasını isteyen kulların, iman edip salih amel işlemeleri gerekir.
    • Şûrâ Suresi 42/26: “Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarını kabul eder ve lütfundan onlara fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlar için çetin bir azap vardır.”
    ğ) Allah, Kullarının Üstünde Tam Hâkimdir
    Allah, kullarının üstünde tam hâkimdir.
    • En’âm Suresi 6/61-62: “O, kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar görevlerinde eksiklik yapmazlar. Sonra insanlar, gerçek Mevlâları olan Allah’a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin en çabuğudur.”

    ***************

    1. Rubûbiyetin Esası: Şefkat ve Rıza

    Kur’an’ın tasvir ettiği Allah-kul münasebetinin temelinde, Allah’ın sonsuz şefkati ve merhameti yatar.
    • Allah’ın Kullarına Şefkati : O, er-Raûf’tur; kullarına karşı şefkati sonsuzdur. Bakara Suresi 207. ayette belirtildiği gibi, bu şefkat, O’nun kullarının hayrını istemesinin kaynağıdır. Bu şefkatin bir neticesi olarak, kulunun az ameline çok mükâfat verir ve hatadan dönmesini bekler.
    • Küfre Rıza Göstermemesi : Bu şefkatin tabii bir sonucu olarak, Allah kulunun “küfür” bataklığına saplanmasına razı olmaz. Zümer Suresi 7. ayet, bu durumu net bir şekilde ortaya koyar: “Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur.” Allah’ın zâtı, kulun imanından bir fayda görmez veya küfründen bir zarar görmez. Lâkin O, rubûbiyetinin ve şefkatinin bir gereği olarak, kulunun kendisine nankörlük etmesine (küfür) değil, şükretmesine (şükür) razı olur. Çünkü küfür, kulun kendi fıtratına, istidadına ve ebedî saadetine karşı işlediği en büyük cinayettir. Allah’ın buna razı olmaması, kulunun helâk olmasını istememesindendir.
    2. Dönüş ve Kabul: Tövbe ve Lütuf
    Allah’ın şefkati, kul hata ettiğinde dahi onu terk etmez. Bu noktada “Tövbe” kavramı devreye girer.
    • Tövbeleri Kabul Etmesi : Kul, fıtratına aykırı davranıp günaha girdiğinde, Allah ona bir çıkış yolu açmıştır: Tövbe. Tövbe, kulun pişmanlığı ve halini ıslah etme azmidir. Allah ise et-Tevvâb’dır (Tövbeleri çok kabul eden). Şûrâ Suresi 25. ayette “O, kullarından tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan” buyrulması, O’nun rahmet kapısının daima açık olduğunu gösterir. Bu, O’nun şefkatinin ve küfre razı olmamasının bir başka tezahürüdür; kulunun temizlenerek rızasına tekrar kavuşmasını murad eder.
    3. Murakabe ve Kifâyet: İlim ve Kudret
    Kulun her hâli, Allah’ın mutlak ilmi ve hâkimiyeti altındadır. Bu durum, kul için hem bir teminat hem de bir mesuliyet sahası oluşturur.
    • Bilen ve Gören Olarak Yetmesi : Allah, el-Habîr (her şeyden haberdar) ve el-Basîr’dir (her şeyi gören). İsrâ Suresi 17. ve 30. ayetler, O’nun ilminin hem helâk edilecek nesillerin günahlarını hem de kullarının rızık taksimatını ihata ettiğini gösterir. Kul, Allah’ın bu “murakabesi” (gözetimi) altındadır. Zümer Suresi 36. ayetteki “Allah, kuluna yetmez mi?” suâli, bu ilim ve kudretin kul için bir “kifâyet” (yeterlilik) olduğunu ilan eder. O’nun her şeyi bildiğini bilen bir kul, başkalarından korkmaz ve O’na tevekkül eder.
    • Kullarının Üstünde Tam Hâkim Olması: Allah, el-Kâhir’dir. O, kullarının üstünde “mutlak hâkimiyet sahibidir” (En’âm 6/61). Bu hâkimiyet, sadece kâinatın idaresinde değil, aynı zamanda kulun hayatı (koruyucu melekler) ve ölümü (canı alan elçiler) üzerinde de tamdır. Hiçbir şey O’nun kudretinin ve iradesinin dışına çıkamaz. Hüküm, başı ve sonu itibariyle yalnız O’nundur.
    4. Muamelenin Esası: Adalet ve İcâbet
    Allah’ın bu mutlak hâkimiyeti ve her şeyi bilmesi , O’nun muamelesinin temelini oluşturur: Adalet ve İcâbet.
    • Kullarına Zulmetmemesi : Allah’ın ilmi ve kudreti mutlak olduğu için, O’nun muamelesinde “zulüm” düşünülemez. O, el-Adl’dir. Fussilet Suresi 41/46’da belirtildiği gibi, “Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.” Mü’min Suresi 40/31’deki gibi, geçmiş kavimlerin helâki dahi onların kendi tercih ve isyanlarının bir neticesidir, yoksa Allah’ın bir zulmü değildir. Bu, O’nun mükemmel adaletinin bir isbatıdır.
    • Kullarına Yakın Olması ve Duaları Kabul Etmesi : Allah, mutlak hâkim ve her şeyden müstağni olmasına rağmen, kullarına “çok yakın”dır (Bakara 2/186). O, el-Karîb ve el-Mucîb’dir. Bu yakınlık, O’nun şefkatinin bir tezahürüdür. Kulun O’na yönelmesine, duasına ve talebine cevap verir. Ancak bu icâbet, bir şarta bağlanmıştır: “benim davetime uysunlar ve bana iman etsinler” (Bakara 2/186) ve “iman edip salih ameller işleyenlerin dualarını kabul eder” (Şûrâ 42/26). Bu da, O’nun adaletinin ve rızasının bir gereğidir.
    Bütünlük İçinde Netice
    Tüm bu kavramlar bir araya getirildiğinde, Kur’an’ın tasvir ettiği Allah-kul münasebeti şu şekilde özetlenebilir:
    Allah Teâlâ, kullarına karşı sonsuz şefkat sahibidir. Bu şefkatinin bir gereği olarak, onların en büyük zarara uğramasına, yani küfre düşmelerine razı olmaz. Bu sebeple, hata ettiklerinde dahi onlara tövbe kapısını açarak et-Tevvâb olduğunu gösterir.
    Bununla birlikte Allah, kullarına yakındır, onların dualarını işitir ve el-Mucîb olarak onlara icâbet eder. Ancak bu yakınlık ve şefkat, O’nun mutlak adaletine mâni değildir. O, el-Habîr ve el-Basîr olarak her şeyi bilir ve görür. Bu mükemmel ilmi sayesinde, kullarına asla zulmetmez ; herkes sadece kendi yaptığının karşılığını alır.
    Nihayetinde, bütün bu münasebetler O’nun el-Kâhir ismiyle tecelli eden mutlak hâkimiyeti altında cereyan eder. O, hem şefkatiyle kuluna en yakın olan (Karîb) hem de kudretiyle her şeyin üstünde olan (Kâhir); hem tövbeleri kabul eden (Tevvâb) hem de adaletle hükmeden (Adl) yegâne Rab’dir.

 

 

****************

 

 


  1. İman ve Mümin Kavramları
    “mümin”in sadece iman eden kimse olarak değil, aynı zamanda imanının gerektirdiği vazifeleri yerine getiren kimse olarak tanıtıldığı belirtilmektedir.
    İman Esasları:
    Müminler; Allah’a, meleklere, Kur’ân’a ve önceki kitaplara, Hz. Muhammed’e (s.a.s) ve diğer peygamberlere ve ahiret gününe iman ederler. Kur’ân’ın bildirdiği gerçeklerden şüphe etmezler ve peygamberlerden hiçbirini diğerinden ayırmazlar.

    Müminin Vasıfları:
    Müminlerin başlıca vasıfları şunlardır:
    • Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, okunan ayetler imanlarını artıran kimselerdir.
    • Allah’ı severler ve Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler.
    • Kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hak olan Kur’ân’a saygı duyar.
    • Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resûlü’ne (Kitap ve Sünnet’e) çağırıldıkları zaman, “İşittik, itaat ettik” derler.
    • Namazlarını dosdoğru, huşu içinde ve ara vermeden kılarlar.
    • Mallarının zekâtını verirler.
    • Allah’ın verdiği rızıktan Allah yolunda harcarlar (infak).
    • Müminlere yardım ederler ve zulme uğradıkları zaman yardımlaşırlar.
    • İyiliği emreder ve kötülüğü men ederler.
    • Gerektiğinde Allah yolunda hicret ederler.
    • Mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad ederler ve düşman ordularıyla karşılaştığı zaman kaçmazlar.
    • Hiçbir kınayanın kınamasından korkmadan dinini yaşarlar.
    • Emanetlerine ve sözleşmelerine (Allah’a ve insanlara verdikleri sözlere) riayet ederler.
    • Günahlarına tövbe eden, durumlarını düzelten ve dinlerinde ihlaslı olanlardır.
    • Allah’a tevekkül ederler.
    • Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar.
    • Irzlarını (namuslarını) zinadan korurlar.
    • Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar.
    • Kasten bir mümini öldürmezler.
    • Şirk, küfür, nifak, batıl ve faydasız inanç, söz ve fiillerden yüz çevirirler.
    • Kıyametten korkar ve hak olduğunu bilirler.
    • Kızdıkları zaman bağışlar ve işlerini danışma ile yaparlar.
    • Müşriklerle evlenmezler.
    • Babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Resûlü’ne düşman olanlarla dostluk kurmazlar.
    • Cehennem ehli oldukları belli olduktan sonra, yakınları bile olsa müşrikler için Allah’tan bağış dilemezler.

    ******************

    Kur’ân-ı Kerîm’de “iman”, sadece lisan ile ifade edilen bir tasdikten ibaret değildir. “Mümin” ise, bu imanı kalbine yerleştirmekle kalmayıp, o imanın gerektirdiği vazifeleri hayatına aksettiren, inancını amele dönüştüren kimsedir. İman, derûnî bir tasdik ise, müminin vasıfları da bu tasdikin zahirî bir tezahürüdür.
    Bu bütünlük, iki temel unsur üzerinde bina edilmiştir:
    1. Temel Dayanak: İman Esasları
    Müminin şahsiyetinin temelini, vesikanızda da belirtildiği gibi, şüpheden âzâde bir inanç sistemi oluşturur. Bu sistem;
    • Allah’a,
    • Meleklerine,
    • Kur’ân’a ve önceki kitaplara (ilahi rehberliğin bütünlüğüne),
    • Hz. Muhammed’e (s.a.s) ve diğer peygamberlere (aralarında hiçbir ayırım yapmaksızın),
    • Ve Ahiret gününe (hesap ve ceza gününe)
    kayıtsız şartsız inanmayı ihtiva eder. Bu esaslar, müminin hayata bakışını, nazarını ve kâinatı yorumlayışını şekillendiren sarsılmaz bir temeldir.
    2. İmanın Tezahürü: Müminin Vasıfları
    İman esasları üzerine bina edilen mümin şahsiyeti, vesikanızda detaylandırıldığı üzere, hayatın her sahasını kuşatan bir vasıflar bütünü olarak ortaya çıkar. Bu vasıflar, müminin inancının lafızda kalmadığının, bilakis bir hayat nizamına dönüştüğünün isbatıdır. Bu vasıfları bir bütünlük içinde şu başlıklar altında mütalaa edebiliriz:
    A. Derûnî Hayat ve Rabb ile Münasebet
    Müminin en belirgin vasfı, Allah ile olan canlı ve samimi münasebetidir:
    • Allah anıldığı zaman kalbi titrer ve ilahi ayetler okunduğunda bu, onun imanını artırır.
    • Kalbi, Allah’ın zikrine ve inen hakikate (Kur’ân’a) karşı derin bir saygı ve huşu içindedir.
    • En mühimi, Allah’ı sever ve bu sevginin bir neticesi olarak Allah’a ve Resûlü’ne tam bir teslimiyetle itaat eder.
    • Zorluklar ve kararlar karşısında sadece Allah’a tevekkül eder.
    • Günah işlediğinde derhal tövbe edip durumunu düzelten ve dininde ihlaslı (samimi) olandır.

    B. İbadet ve Ahlâkî Sorumluluk
    Bu derûnî bağlılık, muayyen amellerle zahirî bir şekil kazanır:
    • Namazı sadece bir adet olarak değil, dosdoğru, huşu içinde ve devamlılık arz edecek şekilde kılar.
    • Malî bir ibadet olan zekâtı verir ve Allah’ın kendisine verdiği rızıktan başkalarını da faydalandırmak için infak eder (Allah yolunda harcar).
    • Emanetlerine ve verdiği sözlere (hem Allah’a hem insanlara karşı) riayet eder.
    • Namusunu (ırzını) zinadan ve her türlü çirkinlikten muhafaza eder; büyük günahlardan ve fahiş şeylerden titizlikle kaçınır.
    C. İçtimaî (Sosyal) Duruş ve Münasebetler
    Mümin, inancını içtimaî hayata taşır. O, pasif bir inanan değil, aktif bir fazilet timsalidir:
    • Müminlere karşı: Alçak gönüllüdür, onlara yardım eder ve zulme uğradıklarında onlarla yardımlaşır.
    • Kâfirlere karşı: Onurlu ve zorlu bir duruş sergiler; dinini yaşarken hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmez.
    • Topluma karşı: İyiliği emreder (emr-i bi’l-ma’rûf) ve kötülüğü men eder (nehy-i ani’l-münker).
    • Anlaşmazlıkta: Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resûlü’ne (Kitap ve Sünnet’e) çağrıldıklarında “İşittik ve itaat ettik” diyerek teslim olurlar.
    • İdarede: İşlerini danışma (meşveret) ile yaparlar ve kızdıkları zaman öfkelerini yenip bağışlarlar.

    D. Mücadele ve Tavır (Velâ ve Berâ)
    İman, aynı zamanda bir duruşu ve net bir tavrı gerektirir:
    • Gerektiğinde Allah yolunda hicret eder; malı ve canı ile cihad eder ve düşmanla karşılaştığında sebat gösterir, kaçmaz.
    • Şirkten, küfürden, nifaktan ve her türlü batıl, faydasız söz ve fiilden yüz çevirir.
    • İman ile küfrü net bir çizgiyle ayırır: Müşriklerle evlenmez.
    • Yakın akrabası (babası, oğlu, kardeşi) bile olsa, Allah’a ve Resûlü’ne düşman olanlarla dostluk kurmaz (Velâ ve Berâ prensibi).
    • Bu prensibin bir neticesi olarak, Cehennem ehli oldukları belli olan müşrikler için, akrabaları dahi olsalar, Allah’tan bağışlanma dilemezler.
    • Kasten bir mümini öldürmek gibi en büyük günahlardan birinden şiddetle kaçınır.
    Hülasa olarak;
    Kur’ân-ı Kerîm’in tasvir ettiği “Mümin”, iman esaslarını kalben tasdik etmiş; bu tasdiki ibadetleriyle, ahlâkıyla, içtimaî münasebetleriyle ve gerektiğinde malı ve canıyla ortaya koyduğu mücadele ile ispatlayan kâmil bir şahsiyettir. İman, hayatın bir kısmını değil, tamamını kuşatan; derûnî ve zahirî her fiile istikamet veren bir bütünlüktür.

 

 

 

******************

 

 


  1. Takva ve Muttakiler Kavramları
    Vesikalarda “takva” (sorumluluk) bilinci, Kur’ân’ın rehberliğinden faydalanmanın bir şartı olarak zikredilir. Takva, “Allah’ın vikayesine (korumasına) girmek” olarak ifade edilir ve şu manaları ihtiva eder:
    • Allah’ın azabından, yakıtı taş ve insan olan cehennem ateşinden, kötülüklerden ve kötü işlerden, fitneden ve insana zarar veren her türlü inanç, söz, fiil ve davranıştan sakınmak.
    • Takvaya erişmek için Allah’a ibadet etmek, ilahi hükümlerle amel etmek, Kur’ân’ın emir ve yasaklarını unutmamak, Kur’ân’a uymak ve onun dışındaki yollara uymamak emredilmiştir.
    Takvanın Zıddı (Zulüm):
    Belgelerde “takva”nın, Kur’ân’daki anlamı itibariyle “zulmün” tam zıddı olduğu vurgulanır.
    • Takvanın Birinci Derecesi: Şirk, küfür ve nifakı terk edip iman sahibi olmaktır.
    • Muttakilerin Zıddı: Kur’ân-ı Kerîm’de muttakilerin zıddı olarak şu gruplar zikredilir: Kâfirler, Zalimler, Mücrimîn (suçlular), Fâcirûn (doğru yoldan çıkanlar), Tâğîn (isyanda haddi aşanlar), Mütekebbirîn (büyüklenenler), Sâhirîn (alay edenler), Mu’tedûn (haddi aşanlar, saldırganlar), Fâsıkûn (Allah ve Peygamberi’ne itaat etmeyenler), Müşrikîn (Allah’a ortak koşanlar) ve Münafıkûn (ikiyüzlüler).

    ***************

    Takva, Kur’anî ıstılahta (terminolojide) derûnî bir hassasiyeti ve Cenâb-ı Hakk’a karşı mesuliyet şuurunu ifade eder.

    1. Takva Kavramı: Vikaye (Korunma) ve Sakınma
    “takva” kelimesinin “Allah’ın vikayesine (korumasına) girmek” olarak ifade edilmesi, kelimenin kök manasına tam olarak mutabıktır. Takva, “vikaye” kökünden gelir; bu da bir şeyi muhafaza etmek, onu zararlı tesirlerden korumak demektir.
    Bu açıdan takva sahibi (Muttaki) olmak; şu manaları ihtiva eder:
    • Allah’ın Azabından Sakınmak: Kişinin, Rabbine karşı isyan etmekten, O’nun gazabını celbedecek fiillerden azamî derecede kaçınmasıdır.
    • Ateşten Korunmak: Metninizde zikredildiği gibi, “yakıtı taş ve insan olan cehennem ateşinden” sakınmaktır. Bu, imanın bir gereğidir.
    • Kötülüklerden (Seyyiat) ve Fitneden İçtinab Etmek: Takva, sadece inanç boyutuyla kalmaz; kişinin sözlerini, fiillerini ve davranışlarını da kapsar. İnsanı fitneye, günaha ve zarara sevk edecek her türlü yoldan uzak durma iradesidir.
    2. Takvaya Erişmenin Yolları
    Vesikanızda, takvaya erişmek için “Allah’a ibadet etmek” ve “ilahi hükümlerle amel etmek” gerektiği belirtilmektedir. Kur’an-ı Kerim, bu bağlantıyı çok net bir şekilde kurar. İnsanlığa yapılan ilk hitaplardan biri şöyledir:
    “Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan rabbinize kulluk edin ki sakınasınız (takvaya eresiniz).” (Bakara, 2/21)
    Bu ayet-i kerime, ibadetin gayesinin takvaya ulaşmak olduğunu açıkça beyan eder. Takva;
    • Kur’an’ın emir ve yasaklarını daima hatırda tutmak (zikir),
    • Hayatını Kur’an’a göre tanzim etmek (ittiba),
    • Ve Allah’ın yolu (Sırat-ı Müstakim) dışındaki bütün sapkın yollardan yüz çevirmekle kazanılır.
    Zaten Kur’an’ın hidayet rehberi olması da ancak takva sahipleri içindir. Nitekim Bakara Suresi’nin hemen başında bu hakikat şöyle ifade edilir:
    “Elif Lâm Mîm. O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, sakınanlar (muttakiler) için bir yol göstericidir.” (Bakara, 2/1-2 )
    3. Takva’nın Zıddı: Zulüm
    Metninizdeki “takva”nın Kur’an’daki anlamı itibariyle “zulmün” tam zıddı olduğu tespiti, son derece mühim bir noktadır.
    • Zulüm: Bir şeyi ait olduğu yerin dışına koymak, haddi aşmak, haksızlık etmektir.
    • Takva: Her şeyi yerli yerine koymak (adalet), haddi bilmek ve haktan (Allah’tan) sakınmaktır.
    Kur’an-ı Kerim’de zulmün en büyüğü “şirk” olarak tasvir edilir. Zira şirk, yaratılmış aciz varlıkları, mutlak Yaratıcı olan Allah’a denk tutma cüretidir; yani en büyük haksızlık ve haddi aşmadır. Hz. Lokman’ın (a.s.) oğluna nasihati bu zıtlığı gösterir:
    “Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: ‘Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak (şirk) elbette büyük bir zulümdür.'” (Lokmân, 31/13 )
    Dolayısıyla, “Takvanın Birinci Derecesi” olan şirk, küfür ve nifakı terk edip iman sahibi olmak, zulmün zirvesinden takvanın temeline atılan ilk ve en mühim adımdır. İman etmeyen (kâfir) veya ortak koşan (müşrik) kişi, en büyük zalimdir; çünkü Yaratıcısının hakkını (tevhid) gasbetmiştir. Takva ise bu hakkı teslim etmekle başlar.
    4. Muttakilerin Zıddı Olan Gruplar (Hidayetten Mahrum Kalanlar)
    Vesikanızda takva sahiplerinin zıddı olarak sayılan gruplar, Kur’an’ın “hidayetten nasipsizler” olarak tasvir ettiği ana zümrelerdir. Bu gruplar, takvanın (sakınma ve korunma) tam aksini yaparak kendilerini ilahi vikayeden mahrum bırakanlardır:
    • Kâfirler (Örtenler) ve Müşrikîn (Ortak Koşanlar): Takvanın temeli olan imanı reddeden veya şirke bulaştıranlardır.
    • Zalimler (Haksızlık Edenler): Başta şirk olmak üzere, Allah’ın hudutlarını çiğneyenlerdir.
    • Mücrimîn (Suçlular) ve Fâcirûn (Doğru Yoldan Sapanlar): Allah’ın emirlerine karşı cürüm işleyen ve O’nun yolundan sapanlardır. Fâcir, takvanın zıddı olarak fısk u fücur içinde olan demektir.
    • Fâsıkûn (İtaat Etmeyenler): Allah ve Peygamberi’ne itaatten çıkan, ahdini bozanlardır.
    • Tâğîn (İsyanda Haddi Aşanlar) ve Mu’tedûn (Saldırganlar): Allah’ın koyduğu sınırlara riayet etmeyip tuğyan eden (azgınlaşan) ve başkalarının hakkına tecavüz edenlerdir.
    • Mütekebbirîn (Büyüklenenler): Takvanın esası olan Allah’a karşı tevazu ve teslimiyet yerine, kibir ve enaniyet gösterenlerdir.
    • Sâhirîn (Alay Edenler): Kur’an’ın bu bağlamda kullandığı “sâhirîn” (سَاخِرِينَ) kelimesi, genellikle “alay edenler, istihza edenler” (müstehziîn) manasındadır. Onlar, Allah’ın ayetleriyle ve müminlerle alay ederek takvadan uzaklaşırlar.
    • Münafıkûn (İkiyüzlüler): Zahiren (dışsal olarak) iman etmiş görünseler de, derûnî (içsel) olarak küfür üzeredirler. Takvanın gerektirdiği kalbî samimiyetten (ihlâs) mahrumdurlar.
    Hülasa (Özet)
    Hülasa olarak, göndermiş olduğunuz vesika, Kur’an’ın merkez kavramlarından birini (Takva) ve onun zıddını (Zulüm) doğru bir surette tespit etmiştir. Takva, sadece belirli ibadetleri yapmak değil, bütün bir hayatı Allah’ın (c.c.) rızası doğrultusunda tanzim etme şuuru ve O’nun koruması altına girme iradesidir. Kur’an’dan istifade edebilmenin anahtarı takvadır; bu anahtara sahip olmayanlar ise metinde sayılan ve Allah’ın hidayetinden mahrum kalan zümrelerdir.

 

 

 

*******************

 

 


  1. Zulüm Kavramı
    Takva kavramının zıddı olarak “zulüm” kavramı öne çıkarılır.
    • Bu takva-zulüm ikilemi birçok ayette görülür.
    • Meryem Suresi’nde (71-72. ayetler) Allah Teâlâ, “(Ey kafirler!) Sizden hiçbir kimse yoktur ki cehenneme uğrayacak olmasın. Bu, Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür.” buyurduktan sonra, “Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri öyle diz üstü çökmüş olarak bırakırız.” diyerek bu iki grubu ayırır.
    • Câsiye Suresi’nde (18-19. ayetler) ise Peygamber Efendimiz’e (s.a.s) hitaben, “(Ey Peygamberim!) Sonra seni din işi konusunda açık bir yola koyduk. Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.” denildikten sonra, “Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar. Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise muttakilerin dostudur.” buyrularak, Allah’ın muttakilerin dostu olduğu belirtilir.
    • Zulmün Birinci Derecesi: İmanı terk edip şirk, küfür ve nifaka düşmektir.
    4. Hicret ve Cihad Kavramları
    Vesikalarda müminin, dinini yaşama mücadelesi bağlamında hicret ve cihad kavramlarına yer verilir:
    • Mümin, yaşadığı beldede Allah’a kulluk vazifesini yerine getiremezse veya dinini izhar etmesi (açığa vurması) mümkün olmazsa, öncelikle o durumu değiştirmek için bütün gücüyle çalışır ve ibadetinden taviz vermez.
    • Eğer bu durumu değiştirmesi mümkün değilse, ibadetini kolaylıkla yapabileceği bir başka beldeye hicret etmesi “farz” olarak nitelendirilir.
    • Bu husus, Ankebût Suresi 56. ayet ile delillendirilir: “Ey iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. Bana ibadet edin. (Eğer bir yerde Bana ibadet etmeniz mümkün değilse, Bana rahatça ibadet edeceğiniz başka bir yere göçün.)”.
    • Müfessirlerden Said b. Cübeyr bu ayeti, “Bir beldede günah fiiller işlenirse oradan çık.” şeklinde; Atâ b. Yesâr, “İsyan ile emredildiğiniz zaman oradan kaçın.” şeklinde; Mücahid b. Cebr ise, “Benim arzım geniştir; öyle ise hicret edin ve cihad edin.” şeklinde yorumlamıştır.
    • Ayetteki “Yalnız Bana kulluk edin” ifadesi, “Bana isyan konusunda kimseye itaat etmeyin” manasındadır.
    5. Kurtuluşa Erenler
    Manevi kurtuluşa eren kimselerin vasıfları şu şekilde sıralanmıştır:
    • Müslüman
    • Muhsin (İyilik yapan, her işini iyi ve sağlam yapan ve Allah’a O’nu görüyormuş gibi ibadet eden)
    • Salih ameller işleyen

    *****************

    1. Temel Ahlâkî İkilem: Takva ve Zulüm, Kur’an-ı Kerim insanları temelde iki ahlâkî kutba ayırır: Takva ehli (muttakiler) ve Zulüm ehli (zalimler).
    • Zulüm Kavramı: Takvanın, yani Allah’a karşı mesuliyet bilincinin ve O’nun hudutlarını muhafaza etmenin tam zıddı olarak konumlandırılmıştır. Metniniz, zulmün en birinci ve en şiddetli derecesini; imanı terk ederek şirk (Allah’a ortak koşma), küfür (inkâr) ve nifak (münafıklık) olarak tarif etmektedir. Bu, varlığın en temel hakikatine, yani Allah’ın birliğine (Tevhid’e) karşı işlenen en büyük haksızlıktır.
    • Ahiretteki Ayrışım: Bu iki grubun akıbeti, metninizde Meryem Suresi (71-72. ayetler) ile net bir şekilde ortaya konulmuştur. Herkesin Cehennem’e uğrayacağı (bu uğramanın mahiyeti müfessirlere göre değişse de) mutlak bir hüküm olarak belirtildikten sonra, asıl ayrışım gerçekleşir: “Sonra muttakileri kurtarırız ve zalimleri öyle diz üstü çökmüş olarak bırakırız.” Bu, takvanın kurtarıcı, zulmün ise helak edici vasfını gösterir.
    • Dünyadaki Dostluk (Velâyet): Bu ikilem sadece ahirette değil, dünyada da bir saflaşmayı beraberinde getirir. Câsiye Suresi’nde (18-19. ayetler) Peygamber Efendimiz’e (s.a.s) Allah’ın şeriatına uyması ve “bilmeyenlerin” (yani zalimlerin) heva ve heveslerine tâbi olmaması emredilir. Sebep olarak ise şu ebedî prensip vazedilir: “Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise muttakilerin dostudur.” Demek ki, mü’minin hayattaki temel tercihi, zalimlerin velâyetinden (dostluk ve idaresinden) çıkıp, Allah’ın velâyetine sığınmaktır.
    2. İman Mücadelesi: Hicret ve Cihad
    Mü’min, takvayı seçip zulmü reddettiği andan itibaren, bir “mücadele” (cihad) alanına girmiş olur. Metniniz, bu mücadelenin “dinini yaşama” bağlamındaki iki mühim unsurunu, Hicret ve Cihad’ı ele alır.
    • Zulüm Zemininde Dindarlık: Mü’min, eğer yaşadığı yerde (beldede) zulüm hâkimse ve bu zulüm onun Allah’a kulluk vazifesini yerine getirmesine veya dinini izhar etmesine (açığa vurmasına) mani oluyorsa, öncelikle o durumu değiştirmek için gücü nisbetinde çalışır (bu cihadın bir parçasıdır).
    • Hicretin Farziyeti: Şayet mü’min, bulunduğu yerde ibadetlerinden taviz vermek zorunda kalıyorsa ve durumu değiştirmeye muktedir değilse, “ibadetini kolaylıkla yapabileceği” bir başka yere göç etmesi, yani Hicret etmesi “farz” olarak nitelendirilmiştir.
    • Kur’anî Delil: Bu hükmün delili, Ankebût Suresi’nin 56. ayetidir: “Ey iman eden kullarım! Benim arzım geniştir. Bana ibadet edin. (Eğer bir yerde Bana ibadet etmeniz mümkün değilse, Bana rahatça ibadet edeceğiniz başka bir yere göçün.)”
    • Kavramların İrtibatı: Metninizdeki müfessir iktibasları (Said b. Cübeyr, Atâ b. Yesâr, Mücahid b. Cebr), bu ayetin sadece mekân değiştirmek olmadığını; aynı zamanda “günah işlenen yerden çıkmak”, “isyan ile emredilenden kaçınmak” ve topyekûn bir “cihad” manalarını da ihtiva ettiğini gösterir. Ayetteki “Yalnız Bana kulluk edin” emri, “Bana isyan konusunda (zalimler de dâhil) kimseye itaat etmeyin” manasındadır. Bu, takvanın zulüm karşısındaki fiilî tezahürüdür.
    3. Mücadelenin Neticesi: Kurtuluşa Erenler
    Bu süreç, yani zulmü reddedip takvayı seçmek (iman) ve bu uğurda gereken mücadeleyi (cihad) veya fedakârlığı (hicret) göze almak, mü’mini nihai hedefe ulaştırır: Manevi Kurtuluş (Felah).
    Metniniz, kurtuluşa eren bu kimselerin vasıflarını üç temel başlıkta toplamıştır:
    • Müslüman: Allah’a teslim olan, Tevhid’i kabul edip şirk ve küfürden (yani zulmün birinci derecesinden) yüz çeviren kimsedir.
    • Muhsin: Bu, imanın ve İslam’ın en kâmil mertebesidir (İhsan). Metninizdeki tarife göre Muhsin; “iyilik yapan, her işini iyi ve sağlam yapan ve Allah’a O’nu görüyormuş gibi ibadet eden” kimsedir. Bu, takvanın zirvesidir.
    • Salih Ameller İşleyen: İman ve teslimiyetin (Müslüman olmanın) ve ihsan şuurunun (Muhsin olmanın) sadece kalpte kalmayıp, fiillere dökülmüş halidir.
    Külli Değerlendirme (Hülasa)
    Kavramlar silsilesi, Kur’an-ı Kerim’in mü’mine çizdiği hayat yolculuğunu özetlemektedir:
    Bu yolculuk, kalpte Takva ile Zulüm (Tevhid ile Şirk) arasında net bir tercih yapmakla başlar. Bu tercihin neticesinde mü’min, “Allah’ın dostluğunu” kazanırken, “zalimlerin dostluğundan” ayrılır. Bu ayrışım, dünyada bir Cihad (mücadele) gerektirir. Eğer zulmün hâkim olduğu bir ortamda imanını yaşamak imkânsız hale gelirse, bu mücadele Hicret (göç) etmeyi farz kılar. Bu zorlu süreci imanla (Müslüman), ihsanla (Muhsin) ve Salih Amellerle tamamlayanlar, hem dünyada izzetli bir duruş sergiler hem de ahirette nihai Kurtuluşa ererler.

    Not: Gemini Pro 2.5 yapay zeka ile yazılmıştır.

 

 

SONSÖZ (Hâtime)

Kur’an-ı Kerîm’in temel kavramları üzerine yürüttüğümüz bu araştırma, Kelâmullah’ın insanlığa sunduğu mesajın ne kadar net, muhkem ve külli olduğunu bir kez daha ispatlamıştır.

Tetkiklerimiz neticesinde görülmüştür ki, Kur’an’ın ahlâkî ve itikadî yapısı, iki temel ve şümullü kavramın etrafında şekillenmektedir: Bütün müspet kavramların “odak kelimesi” olan “Takva” ve bütün menfi kavramların en geniş şemsiyesi olan “Zulüm”.

“Övme İfade Eden Kavramlar” başlığı altında tahlil edilen الْمُؤْمِنِينَ (Mü’minîn), الْمُحْسِنِينَ (Muhsinîn), الصَّالِحِينَ (Sâlihîn), الصَّابِرِينَ (Sâbirîn) gibi bütün faziletler, “Takva” binasını teşkil eden temel unsurlardır. Bu vasıflar, “iman ve itaat” yolculuğunun tezahürleridir.

Buna mukabil, “Yerme İfade Eden Kavramlar” başlığındaki الظَّالِمُونَ (Zâlimûn), الْكَافِرُونَ (Kâfirûn), الْمُشْرِكِينَ (Müşrikîn), الْمُنَافِقِينَ (Münâfikîn), الْفَاسِقُونَ (Fâsikûn) gibi bütün menfi sıfatlar ise, “inkâr ve isyan” yolunun durakları olup, hepsi neticede “Zulüm” ana başlığı altında toplanmaktadır.

Cenâb-ı Hakk’ın, “kul” olarak yarattığı insana karşı olan muamelesi; O’nun sonsuz Lütufkâr, Şefkatli, Tövbeleri Kabul Eden (Tevvâb), Adaletli (Adl) ve kuluna Yakın (Karîb) olduğunu ayetlerle göstermektedir. Ancak Allah (c.c.), kulunun küfrüne (nankörlüğüne) razı olmamaktadır.

Netice olarak bu çalışma, Kur’an-ı Kerîm’in, lafız ve mana bütünlüğü içinde, insana iki net yol sunduğunu ortaya koymuştur: Biri Takva’ya, diğeri Zulüm’e çıkan yol.

Hayat imtihanındaki en büyük vazifemiz, Zulüm’ün her çeşidinden (başta şirk, küfür ve nifak) sakınarak, “Takva” zırhına bürünmek ve Kur’an’ın övdüğü الْمُسْلِمِينَ (Müslimîn), الْمُحْسِنِينَ (Muhsinîn) ve Salih Amel işleyen o “Kurtuluşa Erenler” zümresine dâhil olmaya gayret etmektir.

Cenâb-ı Hak, bizleri kelâmını doğru anlayan, yaşayan ve “Müttakî” kulları zümresine ilhak eylesin. Âmin.

 

 

HAZIRLAYAN:

MEHMET ÖZÇELİK

www.tesbitler.com

29-10-2025

 




Kanalizasyonun Patlaması: Dağdan Şehre İnen Eşkıya

Kanalizasyonun Patlaması: Dağdan Şehre İnen Eşkıya

 

Her milletin tarihinde öyle devirler vardır ki, kir birikir, pas kalınlaşır, maskeler yıllarca cilâlanır da hakikat bir türlü görünmez. Fakat bir gün gelir, zamanın dişlisi dönmeye başlar; pası kazır, kiri döker, maskeyi yırtar. İşte Türkiye de o devrini yaşıyor.

Yağan rahmet yağmurları yüzlerdeki boyaları giderip, gerçek yüzleri ortaya çıkardı.

Bir zamanlar dağlarda yankılanan silah sesleri, aslında şehirdeki karanlık sofralarda pişen ihanetin yankısıydı. Dağdaki eşkıya, şehrin kucağında beslenmiş, şehrin artığıyla semirmişti. Fakat o günlerde milletin nazarı dağa çevrilmişti. Gözler dağdaki kurdu izlerken, şehrin kalbindeki çakallar post değiştirip sokağa inmişti.

Süleyman Soylu döneminde dağdaki ateşin üstüne su serpildi. Terörün dişleri sökülürken, millet derin bir nefes aldı. Ancak o mücadele, aynı zamanda içerideki bataklığa da bir işaret fişeğiydi. Çünkü görüldü ki, dağdaki terörü doğuran rahim, şehirdeki ihanetti.

Sonra nöbeti devralan Ali Yerlikaya, bu defa dağdan gelen sisin şehre çökmüş tortularına yöneldi. Zira artık içerde, kılıfına uydurulmuş bin çeşit terör vardı. Dosyalarda değil, masalarda; dağlarda değil, makam odalarında; hendeklerde değil, ihale ve rüşvet ağlarında…

Ajanlıkla ticaret, yolsuzlukla bürokrasi, kumarla spor, propaganda ile medya iç içe geçmişti.

Bir milleti çökertmek için dağdaki silah değil, şehirdeki kalem, mikrofon ve imza daha öldürücü olabiliyordu. İşte bugün, yüz yıllık kanalizasyon patlamışsa; bu, yüz yıl boyunca temizlenmemiş vicdanların, hesabı sorulmamış kirlerin ve iltimasla sıvanmış duvarların sonucudur.

Maskeler düştü.

Keller göründü.

Artık kimse aynadan kaçamıyor.

Bir milletin dirilişi, önce kendi pisliğini görmesiyle başlar. Dağdaki düşmanı yenenler, şimdi şehrin içindeki düşmanla imtihan olunmaktadır.

Zira dışarıdaki düşman, içerideki hainle el ele vermezse hiçbir şey yapamaz.

Asıl savaş, siperin ötesinde değil, sinesinin içindedir.

Bu hâl bize şunu fısıldıyor:

Temizlik, bir defalık değil, daimîdir.

İçteki pas temizlenmedikçe, dışarıdaki toz silinmez.

Ve eğer şehirdeki ihanet sızarsa, dağdaki eşkıya tekrar iner.

Çünkü biri diğerinin aynasıdır.

 

Hülâsa (Özet)

 

* Dağdaki terörle mücadele dönemi (Süleyman Soylu devri), dış düşmanın safında başarı kazandırdı.

* Fakat görüldü ki içerideki kokuşmuşluk, dışarıdakinden daha tehlikelidir.

* Ali Yerlikaya dönemiyle birlikte, içerideki kirli ağlar, örgütlü yapılar, gizli şebekeler deşifre edilmeye başlandı.

* Ortaya çıkan manzara, yüz yıllık bir kanalizasyonun patlaması gibi oldu; yolsuzluk, rüşvet, ihanet, ajanlık ve kumar gibi içtimaî hastalıklar saçıldı.

* Bu tablo, bir milletin arınma devresidir. Çünkü hakikat, ancak kir yüzeye çıkınca görünür.

* Gerçek temizlik, sadece dağda değil, şehirde; sadece dışta değil, içte başlar.

 

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

29/10/2025




Asırlık Prangalar ve Bir Milletin Uyanışı: Küllerinden Doğrulmanın Hikmeti

Asırlık Prangalar ve Bir Milletin Uyanışı: Küllerinden Doğrulmanın Hikmeti

Tarih; milletlerin sadece zaferlerini değil, aynı zamanda en derin imtihanlarını, en çetin mücadelelerini ve varlıklarını idame ettirme gayretlerini de kaydeder. Cihan şümul bir imparatorluğun bakiyesi üzerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti için geçen bir asır, sadece bir devlet inşa etme süreci değil, aynı zamanda hem dahilî hem de haricî sayısız tazyike karşı bir “beka” mücadelesi olmuştur. Bu, kökleri derinlere uzanan bir ağacın, dört bir yandan sarıldığı sarmaşıklardan kurtulma çabasının hikâyesidir.
Bir asırlık bu uzun ve meşakkatli yolculuk, adeta “gizli bir kuşatma” altında geçmiştir. Milletin iradesini ve manevi dinamiklerini hedef alan bu kuşatma, çok katmanlı bir yapı arz etmiştir. Bir yanda, milletin tabiatına aykırı ideolojilerin, “gizli komiteler” ve “dinsiz cereyanlar” suretinde manevi hayatı hedef alması; diğer yanda, jeopolitik satranç tahtasında Türkiye’yi piyonlaştırmak isteyen haricî güçlerin faaliyetleri yer almıştır. Soğuk Savaş devrinin “Gladyo” tertipleri, “derin devlet” olarak anılan gayrimeşru yapılar, NATO içindeki stratejik bağımlılıklar ve komünizmle mücadele adı altında tesis edilen fakat milletin kendi evlatlarını birbirine düşüren dernekler, bu kuşatmanın en görünen veçheleriydi.
Bu yapılar, milletin enerjisini tüketmek için en tesirli silahı, yani “fitneyi” kullanmıştır. Darbeler, askeri müdahaleler, siyasi istikrarsızlıklar ve “sağ-sol,” “Alevi-Sünni,” “Türk-Kürt” gibi suni ayrımlar üzerinden körüklenen iç kavgalar, Türkiye’nin ayağındaki en ağır prangalar olmuştur. JİTEM, PKK, FETÖ, İŞİT gibi terör şebekeleri ve bunların ardındaki CIA, MOSSAD, M16 gibi dış istihbarat servislerinin faaliyetleri, bu asırlık senaryonun farklı aktörleri olarak sahne almıştır. Maksat tekti: Kendi medeniyet havzasından koparılmış, tarihi iddialarından vazgeçmiş, enerjisi içeride tüketilmiş ve “eli kolu bağlı” bir Türkiye. Bu hal, milletin olumlu bir adım atmasını, külli bir kalkınmaya girişmesini ve mazlum coğrafyalara umut olmasını engellemeye matuftu.
Ancak tarih, aynı zamanda büyük uyanışların da şahididir. Milletlerin hafızası, onlara yapılanı unutmaz; sadece doğru anı bekler. Özellikle 15 Temmuz 2016’da yaşanan hadise, bu milletin tarihinde bir “ibret” vesikası ve bir “kırılma” noktası olmuştur. O gece, millet, bedenini tanklara siper ederken, aslında asırlık “vesayet” zincirine karşı bir irade beyanında bulunmuştur. Bu hadise, “ajanlık faaliyetlerinin” en cüretkâr halinin deşifresi olmuş; devletin kılcal damarlarına sızmış yapıların ve “gizli mason komiteleri” gibi perde arkası unsurların tasfiyesi için zaruri bir zemini hazırlamıştır. MOSSAD ajanlarının deşifresi veya farklı odakların tutuklanması gibi haberler, bu büyük temizliğin sadece görünen tezahürleridir.
Bugün Türkiye, o “yüz yıllık uykudan” uyanmış, toparlanmaya ve etrafını yeniden görmeye başlamıştır. Bu uyanış, sadece dahilî bir temizlikten ibaret değildir. Asıl mühim olan, Türkiye’nin kendi “aslına” rücu etme gayretidir. Bu gayret, Batı’nın çizdiği dar kalıpları reddederek, yüzünü yeniden İslam ve Türk dünyasına dönmesinde tecelli etmektedir. Kardeş ve dost devletlerle kurulan stratejik bağlantılar, pasif bir bekleyişten “toplu bir ayağa kalkışa” geçişin işaretidir.
Lakin yolun sonuna gelinmemiştir. Zincirler kırılmaya başlanmış, ancak tam manasıyla sökülüp atılmamıştır. Uyanış gerçekleşmiş, ancak yola yeni girilmiştir. Bu süreçte, eski alışkanlıkların, eski yapıların ve “son kalıntıların” ortaya dökülmesi, temizliğin derinleştiğini göstermektedir. Bu, sancılı bir doğumdur.
İbret şudur ki; bir milletin en büyük gücü, ne ordusudur ne de iktisadi zenginliği. Bir milletin asıl kudreti, tarih şuurunda, manevi bağlarının kuvvetinde ve “birlik” olabilme kabiliyetinde gizlidir. Türkiye’nin asırlık kuşatmadan kurtulup kurtulamayacağı, bu temel dinamikleri ne kadar ihya edebildiğine bağlıdır. Düşmanını tanıyan, dostunu bilen ve en mühimi “kendini bilen” bir millet, eninde sonunda prangalarını kırar ve tarih sahnesindeki şerefli mevkiine yeniden kavuşur.
📰 Makale Özeti
Bu makale, Türkiye’nin son yüz yıllık tarihini, “maddi ve manevi bir kuşatma” olarak tahlil etmektedir. Bu süreçte derin devlet, Gladyo, gizli komiteler, darbeler, terör örgütleri (PKK, FETÖ, İŞİT) ve dış istihbarat servisleri (CIA, MOSSAD) gibi dahilî ve haricî unsurların, ülkenin enerjisini tüketerek ilerlemesini engellediği vurgulanmaktadır.
Makaleye göre, özellikle 15 Temmuz hadisesi, bu asırlık kuşatmaya karşı milletin bir “uyanışı” olmuş ve gizli yapıların deşifre edilip tasfiyesine zemin hazırlamıştır.
Günümüzde Türkiye’nin bu “zincirlerden sıyrılmaya” başladığı, kendi aslına dönerek İslam ve Türk devletleriyle bağlantı kurarak “toplu bir ayağa kalkış” arayışında olduğu belirtilmektedir. Ancak, bu mücadelenin henüz bitmediği, “son kalıntıların” temizlendiği sancılı bir yola yeni girildiği ifade edilerek, gerçek kurtuluşun tarih şuuruna ve milli ve manevi birliğe bağlı olduğu tespitiyle son bulmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
28/10/2025




Zincirlerinden Sıyırılan Bir Millet: Türkiye’nin Asırlık Uyanışı

Zincirlerinden Sıyırılan Bir Millet: Türkiye’nin Asırlık Uyanışı

Yüzyıllar boyu adaletin, merhametin ve hikmetin sancaktarı olan bu millet; son bir asırdır, görünmeyen ellerin kurduğu bir tuzağın, küresel bir çemberin içinde nefes almaya çalıştı.
Bir yanda derin devlet, gladyo ve gizli komiteler, diğer yanda mason locaları, CIA, Mossad, MI6, NATO merkezli şebekeler, ajan faaliyetleri ve dahili işbirlikçiler…
Hepsi tek bir hedefe yönelmişti:
Bu milletin imanını zayıflatmak, hafızasını silmek, tarihine düşman etmek, ruh kökünü koparmak ve “benliğini” eritmek.
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, “modernleşme” kisvesi altında manevî damarlar kurutulmak istendi.
Kur’ân’ın nuru yerine akılcılığın ve maddeciliğin karanlığı sokuldu.
“Din terakkiye mâni” diyen batı hayranı zümreler, milletin öz evlatlarını birbirine düşürdü.
Darbelere zemin hazırlandı, iç kavgalar körüklendi, her on yılda bir milletin iradesine pranga vuruldu.
Oysa bütün bu fitnelerin arkasında, küresel bir akıl, inkârcı bir sistem ve maneviyata düşman bir zihniyet vardı.

Milletin Dirilişi

Fakat bu millet, tarihte nice badirelerden geçmişti.
Moğol istilasına da, Haçlı seferlerine de, Balkan bozgunlarına da göğüs germişti.
Çünkü bu topraklarda sadece insanlar değil; iman, sabır ve kader şuuru da yoğrulmuştu.
15 Temmuz gecesi, asırlık bir uyanışın ilk işaretiydi.
Zira o gece sadece bir darbe değil; yüz yıllık bir plan da yerle bir oldu.
Millet, o gecede imanıyla tankları durdurdu, kalbiyle kurşunlara direndi.
Bu hâdise, asırlardır uyuyan bir ruhun yeniden dirilişiydi.
O günden sonra Türkiye, içindeki hastalıklı damarları temizlemeye başladı.
Mason localarından sızan karanlık eller, devletin damarlarından sökülmeye başlandı.
CIA’nın, Mossad’ın, FETÖ’nün ve Gladyo’nun kaleleri birer birer yıkıldı.
Bu, sadece siyasî bir temizlik değil; manevî bir arınmaydı.

Yeni Dönem: Diriliş ve Dayanışma Çağı

Bugün Türkiye, etrafındaki İslâm devletleriyle yeniden bağ kurmaya, mazlum milletlerle cihanşümul bir kardeşlik inşa etmeye başlamıştır.
Türk dünyasıyla, İslâm coğrafyasıyla, Asya ve Afrika’daki mazlum halklarla tek bir ses, tek bir nefes olmaya yönelmiştir.
Bu uyanış, sadece siyasî bir diriliş değil; imanî, ahlakî ve kültürel bir silkiniştir.
Çünkü bir milletin gerçek gücü, tankta değil; imanında ve ahlakında gizlidir.
Ve Türkiye artık bunu idrak etmektedir.
Lâkin hâlâ zincirlerin son halkaları çözülmektedir.
Hâlâ medyasında, kültüründe, eğitiminde o gizli ellerin izleri sürmektedir.
Fakat bu defa fark vardır:
Millet uyanmıştır, oyun görülmüştür, perde yırtılmıştır.

Hikmetli Sonuç

Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle:
“İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyet’in olacak. Ve hâkim, hakaik-i Kur’aniye ve imaniye olacak.”

Evet, Türkiye bir asırdır zincirlerle bağlanmış, fakat zincirleriyle beraber büyümüş bir çınardır.
Şimdi o zincirleri koparmakta ve köklerine yeniden dönmektedir.
Bu diriliş, bir milletin değil; bir ümmetin dirilişidir.
Ve bu dirilişin adı iman, birlik, hikmet ve izzettir.

Hülasa (Özet):

Türkiye, yüz yıldır iç ve dış mihrakların kurduğu görünmez zincirlerle maddî ve manevî olarak kuşatılmıştır.
Derin devlet yapılanmaları, yabancı istihbaratlar, masonik ağlar ve içteki işbirlikçiler, milletin benliğini söndürmeye çalışmıştır.
Ancak 15 Temmuz sonrası başlayan temizlik süreciyle Türkiye, hem devlet hem millet olarak yeniden dirilme sürecine girmiştir.
Bugün hâlâ bazı zincirler çözülmemiş olsa da, millet artık uyanmış, manevî şuuru yeniden canlanmıştır.
Bu uyanış, sadece Türkiye’nin değil, bütün İslâm âleminin geleceğine dair bir ümit ve yeniden doğuş işaretidir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
28/10/2025

 

 




İstidracın Mahiyeti ve Günümüzdeki Tezahürleri

İstidracın Mahiyeti ve Günümüzdeki Tezahürleri


(Nimet Görünümlü Azap, Gaflet Elbisesi İçinde Gelen İlâhî İkaz)

1. İstidrac Nedir?
“İstidrac (اِسْتِدْرَاج)”, lügat olarak “derece derece aşağıya çekmek, yavaş yavaş helake götürmek” demektir.
Kur’an’da bu kavram doğrudan geçmez; ancak fiil şekliyle şu ayette ifade edilmiştir:
“Onları bilmedikleri yerden yavaş yavaş azaba yaklaştıracağız.”
(A‘râf, 7/182 )
Yani Allah, bazen kulun günahına hemen ceza vermez; bilakis ona nimet, servet, makam, kudret verir.
Kul, bu nimetleri ilâhî rızanın işareti sanır; halbuki bunlar yavaş yavaş gelen bir azabın öncüleridir.

2. İstidracın Hikmeti: Mühlet Görünümlü İkaz

Allah Teâlâ, kulunu hemen cezalandırmaz.
Çünkü cezayı erteler, ta ki kul dönsün, tevbe etsin.
Ancak kişi, bu ertelemeden gafletle kibir doğurursa, o vakit nimet azaba dönüşür.
“Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller.”
(Mü’minûn, 23/55–56 )
Zalim, refah içinde yaşadıkça kendini güvende zanneder.
Hâlbuki bu, ilâhî tuzağın sessiz bir hazırlığıdır.

3. Nimetin Azaba Dönüşmesi: Manevî Kanun

Bir nimetin şükrü kesilirse, nimetin kendisi azabın aleti olur.
Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle:
“Şükür nimeti ziyadeleştirir, gaflet ise kaçırır.”
Yani insan, nimetin sahibini unutunca, o nimet artık rahmet değil, bela olur.
İstidracın en derin tehlikesi de budur:
İnsan, nimet içinde azabı hissetmez; ama her gün, azaba biraz daha yaklaşır.

4. İstidracın Psikolojik ve Ahlakî Görünümü

İstidraca uğrayan insanlarda şu hâller görülür:
• Kibir: “Ben haklıyım, Allah beni sevmeseydi böyle olmazdı.”
• Gaflet: “Demek ki yaptıklarım yanlış olsa Allah beni cezalandırırdı.”
• Riya: “Halk beni alkışlıyor, demek doğru yoldayım.”
• Nankörlük: Nimetin sahibini değil, kendini öne çıkarır.
Bu hâllerin tamamı, manevî çöküşün basamaklarıdır.
Kulun kalbi kararır, farkında olmadan karanlığa adım adım iner.

5. Tarihten Misaller: İstidracla Gelen Helâk

🔹 Firavun’un Kudreti
Mısır’ın en güçlü hükümdarıydı.
Nehirleri kendine boyun eğdirmişti.
Ama ilâhî adalet ona mühlet verdi — tâ ki deniz, onun kabri olsun.

🔹 Kârûn’un Serveti
Malıyla övünüyordu; “Bu servet bana ilmimle verildi” diyordu.
Lakin Kur’an buyurur:
“Biz de onu ve sarayını yerin dibine geçirdik.”
(Kasas, 28/81 )
Kârûn’un zenginliği bir rahmet değil, istidracın son perdesiydi.

🔹 Ebu Leheb ve Ebu Cehil’in Makamı
Mekke’nin ileri gelenleriydi.
Ama o makamlar, bedbaht bir akıbetin zeminine dönüştü.
Kısa bir refah, ebedî bir felaket doğurdu.

6. Günümüzde İstidracın Tezahürleri
Bugün de istidrac; sadece bireylerde değil, toplumlarda ve devletlerde de görülür.

🔸 İktidar ve Güç Sarhoşluğu
Bir yönetici zulüm yapar, menfaat uğruna adaleti unutur.
Ama Allah hemen cezalandırmaz; tam tersine, o kişiye güç verir.
Bu, nimet değil, istidracın hazırlığıdır.
“Allah kimi şaşırtır ve saptırırsa, artık onu koruyup doğru yola iletecek bir dostu olmaz. Böyle zâlimlerin, azapla karşılaştıklarında: “Eyvâh! Dünyaya geri dönmenin bir yolu yok mu acaba?” diye feryat ettiklerini göreceksin.”
(Şûrâ, 42/44 )

🔸 Refah İçinde Çürüyen Toplumlar
Bazı milletler, teknolojide ve servette ilerler ama ahlakta ve maneviyatta çökerler.
Görünürde huzurludurlar, ama ruhen boşlukta, ahlaken bataktadırlar.
Bu hâl, medeniyet istidracıdır — nimetin azap hâline dönüşmesidir.

🔸 Bireysel Hayatta
Kişi günah işler, hiçbir şey olmuyor sanır.
Fakat bu, cezasızlık değil, uyarısız azaptır.
Kalbin katılaşması, tevbenin nasip olmaması, en ağır cezadır.
“Kalplerimiz katılaştı” dediler; hayır! Allah, küfürleri sebebiyle kalplerini mühürledi.
(Nisâ, 4/155 )

7. İstidracın İlâhî Denge İçindeki Yeri
İstidrac, ilâhî adaletin “görünmez yüzü”dür.
Zira Allah sadece cezalandırmaz; aynı zamanda kendi sünnetiyle insanı kendine bırakır.
Bu bırakılış, en ağır ilâhî cezalardandır.
“Kim Allah’ı unutursa, Allah da ona kendisini unutturur.”
(Haşr, 59/19 )
İşte bu unutuluş, manevî ölümün başlangıcıdır.
Kul, artık gafletin içinde yaşar; nimetin içindeki azabı fark edemez.

8. Kurtuluş Yolu: Şükür, Tevbe ve Uyanıklık
İstidrac’tan kurtuluşun yolu, nimetin şükrünü bilmek ve tevbe ile uyanmaktır.
Çünkü Allah’ın kapısı, iman edenler için daima açıktır.
“Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım!
Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.”
(Zümer, 39/53 )
Şükür, nimeti rahmete çevirir;
tevbe, azabı rahmetle değiştirir.
Zira Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir.

9. Netice: Nimetin Şükrü, İstidracı Bozar
İstidrac, gafletle büyür; şükürle biter.
Allah bazen zalime mühlet verir, mazluma sabır.
Ama her mühletin sonu, mutlak bir hesap günüdür.
“Rabbin asla unutmaz.”
(Meryem, 19/64 )
O hâlde, nimet içinde gaflete düşen değil;
nimet içinde şükreden kurtulur.

Özet
• İstidrac, kulun nimet içinde helake sürüklenmesidir.
• Bu hâl, ilâhî adaletin gecikmesi değil, hikmetle tecellisidir.
• Nimetin şükrü kesildiğinde, nimet azap olur.
• Güç, servet, refah; şükürsüz olursa, istidraca dönüşür.
• Günümüzde birey, toplum ve devletler; nimet imtihanıyla sınanmaktadır.
• Kurtuluş, şükür, tevbe ve uyanıklıkla mümkündür.
• Allah imhal eder, ama ihmal etmez; mühlet verir, fakat hesabı mutlaka görür.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
28/10/2025




Allah İmhal Eder, Lâkin İhmal Etmez

Allah İmhal Eder, Lâkin İhmal Etmez


(İlâhî Adaletin Gecikmesi, Gözden Kaçmayan Bir Hikmettir)

Giriş: Sessizlik, Zulmün Zaferi Değil; İmtihanın Süresidir

Zaman zaman insan, zalimlerin dünyada el üstünde tutulduğunu, haksızların rahat yaşadığını, masumların ise çile çektiğini görür.
İlk bakışta bu manzara, “adalet nerededir?” sualini doğurur.
Fakat bu görünen sükût, ilâhî adaletin yokluğu değil, tecellisinin ertelenmesidir.
Kur’ân buyurur:
“Sakın Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma!
O, ancak onları öyle bir güne erteliyor ki, gözler dehşetten donakalacaktır.”
(İbrahim Sûresi, 14/42 )
Bu ayet, “Allah imhal eder, fakat ihmal etmez” düsturunun Kur’anî aslıdır.
Yani Allah mühlet verir; lakin bu mühlet, gaflet için değil, hikmet içindir.

1. Allah’ın Sabûr ve Ğaffâr İsimlerinin Tecellisi
Allah Teâlâ’nın Sabûr ismi, acele etmeden, kullarına mühlet vererek, onların pişmanlıkla dönmesini beklemesidir.
Yine Ğaffâr ve Tevvâb isimleriyle, günahkâra tevbe kapısını son ana kadar açık tutar.
“Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı.
Fakat onları belli bir süreye kadar erteliyor.”
(Nahl, 16/61 )
Bu erteleniş, affın ve rahmetin tezahürüdür.
Zira Allah, intikamla değil, ıslahla muamele eder.

2. İmtihanın Gereği: İçtekilerin Ortaya Çıkması

Cenâb-ı Hak, insanı imtihanla sınar.
Bu imtihan, sadece bilgi değil, kalbin içindekilerin fiile dökülmesi içindir.
“Allah, müminleri içinde bulunduğunuz hâl üzere bırakacak değildir.
Ta ki murdarı temizden ayırıncaya kadar.”
(Âl-i İmrân, 3/179 )
İmtihan, niyetlerin amele dönüşmesidir.
Bir kimsenin içinde gizlediği nifak, hırs, enaniyet veya ihanet; vakti gelince fiil hâline dökülür.
İşte Allah’ın mühlet vermesi, bu iç yüzlerin açığa çıkması içindir.

3. İstidrac: Gecikmiş Adaletin Gizli Azabı

Bazı zalimler, işledikleri kötülüklere rağmen refah içinde yaşarlar.
Oysa bu hâl, ilâhî rahmet değil, istidractır; yani azabın yavaş yavaş gelmesidir.
“Kâfirler için, bilmedikleri yerden azap yavaş yavaş gelir.”
(A‘râf, 7/182 )
İstidrac, imtihan süsüyle gelen bir ilâhî tuzaktır.
Kişi, yaptıklarıyla gururlanır; ama aslında azaba doğru yürür.
Zira Allah bazen cezayı, dünyevî refah perdesi altında verir.

4. İlâhî Hesabın Boyutu: Zamanla Değil, Ebediyetle Ölçülür

İnsan zamana bağlıdır, acelecidir.
Allah ise ebediyetin sahibidir; hesabı da ebed boyutundadır.
“Kâfirler sandılar ki, mühlet vermemiz onlar için hayırlıdır; hayır, sadece günahlarını arttırır.”
(Âl-i İmrân, 3/178 )
Zalim için geciken her nefes, biriken bir borçtur.
O borç, dünyada da, ahirette de ödenecektir.
Zira Allah, “Hesap görenlerin en süratlisidir.” (En‘âm, 6/62)

5. Tarihten İbretler: İlâhî Adaletin Tecellileri

Firavun, Musa’ya (a.s.) zulmettiğinde yıllarca tahtında kaldı;
ama sonunda denizde boğulurken “inandım” dedi, ve bu imanı kabul edilmedi.
Nemrud, İbrahim’i (a.s.) ateşe attı;
ama küçücük bir sineğin burnundan girip beynine inmesiyle helâk oldu.
Ebu Cehil, Mekke’nin efendisiydi;
ama Bedir’de bir kölenin kılıcıyla yere serildi.
Tarih şahitlik eder:
Zulüm uzun sürse de, sonu helâktir.
Zira “zulüm payidar olmaz.”

6. Sosyal ve Ahlakî Boyut: İlâhî Adaletin Toplumsal Yansıması

Bir toplumda adalet zayıflar, zulüm artarsa;
Allah o topluma fırsat verir, ama ihmal etmez.
“Bir beldeyi helâk etmek istediğimizde, oranın varlıklılarına emrederiz; onlar orada bozgunculuk yaparlar.
Böylece o belde üzerine hüküm hak olur ve biz onu yerle bir ederiz.”
(İsrâ, 17/16 )
İlâhî sünnet böyledir:
Toplum, adaleti yitirip zulmü normalleştirince, çöküş mukadder olur.
Fakat o çöküş, her zaman bir tufanla değil, bir gafletle gelir.

7. Günümüzde: Sabrın ve Umudun Hikmeti

Bugün zulmün, haksızlığın, yolsuzluğun, inkârın arttığını gören mü’min, ümitsiz olmamalıdır.
Çünkü Allah, adaleti erteleyebilir, ama terk etmez.
Zira Sabûr olan Allah, her şeyin hesabını en ince zerresine kadar görür.
“Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür,
kim de zerre kadar şer işlerse onu görür.”
(Zilzâl, 99/7-8 )
İşte bu iki ayet, ilâhî adaletin nihai garantisidir.

🌾 Sonuç: Sessizlik İmtihan, Hesap Kesindir

Allah Teâlâ’nın gecikmesi, unutması değildir;
mühleti, fırsattır; sabrı, hikmettir; cezayı ertelemesi, tevbeye kapı bırakmaktır.
Ama o kapı kapanınca, adalet mutlak tecelli eder.
Zira “Allah imhal eder, fakat ihmal etmez.”

Özet
• İmhal, Allah’ın mühlet vermesidir; ihmal, cezayı tamamen terk etmesidir — ki Allah hiçbir şeyi ihmal etmez.
• Allah’ın Sabûr, Tevvâb, Ğaffâr, Adl isimleri, bu mühletin hikmetli bir rahmet olduğunu gösterir.
• İmtihanın sırrı, insanın içindekinin ortaya çıkmasıdır.
• İstidrac, görünüşte nimet, hakikatte azaptır.
• Tarih boyunca Firavun, Nemrud, Ebu Cehil gibi örnekler, ilâhî adaletin gecikmediğini isbat eder.
• Toplumların çöküşü, zulmün normalleştiği an başlar.
• Allah’ın hesabı ebedîdir, ve adalet mutlaka tecelli eder.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
28/10/2025




SONSUZLUĞA HAZIRLANAN İNSAN – 2 –

SONSUZLUĞA HAZIRLANAN İNSAN – 2 –

*”Hem Rabbü’l-âlemîn, meyve-i âlem olan insana âlemi içine alacak bir vüs’at-i istidad verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ ettiğinden; ve hissiyâtça kesrete ve dünyaya müptela olduğundan, bir rehber vâsıtasıyla yüzlerini kesretten Vahdete, fânîden bâkîye çevirmek istemesine mukabil, en âzamî bir derecede, en eblâğ bir sûrette, Kur’ân vâsıtasıyla en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve risâletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifâ eden, yine bilbedâhe o zâttır.” Mektûbât. 209

*”Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir.”Hutbe-i Şamiye.146.

*”Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa ve Onun hesâbına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.” Sözler.32.
*”Hem, hiç mümkün olur mu ki, nev-i insanı şuurca kesrete mübtelâ, istidadca ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ sûretinde yaratıp, muallim bir rehber vâsıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin?”Sözler.63.
“Rahmânü’r-Rahîm ismiyle, hûrilerle müzeyyen Cennet gibi, senin bütün arzularına câmi’ bir meskeni, senin cismânî hevesâtına ihzâr eden ve sâir esmâsıyla senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın ve sâir letâifin arzularını tatmin edecek ebedî ihsanâtını o Cennette sana müheyyâ eden ve her bir isminde mânevî çok hazîne-i ihsan ve kerem bulunan bir Mahbub-u Ezelînin, elbette bir zerre muhabbeti kâinata bedel olabilir; kâinat, Onun bir cüz’î tecellî-i muhabbetine bedel olamaz.”sözler.323.

*******

Risale-i Nur’un en temel meselelerinden birini teşkil eden derin bir mevzu. İnsanın yaratılış gayesi (fıtratı) ile dünyaya bakan ciheti (hissiyâtı) arasındaki temel zıtlığı ve bu zıtlığın nasıl bir rehbere (Peygambere ve Kur’an’a) zaruret kıldığını izah ediyor.

1. Mektûbât’taki Tâbirlerin Açıklaması:
(Mektûbât, 209)

İnsanın üç temel vasfı zikredilir:
* “Vüs’at-i İstidad” (İstidad Genişliği): İnsan, “âlemin meyvesi” olarak yaratılmıştır. Nasıl ki bir meyvenin çekirdeği, bütün bir ağacın programını, esaslarını ve âdetâ ruhunu içinde barındırır; insan da kâinat ağacının en son, en câmi’ (kapsamlı) meyvesi olarak, bütün âlemi idrak edecek, tartacak ve içine alacak bir “istidad genişliğine” sahiptir. Aklı kâinatı düşünür, hafızası âdetâ kâinatın bir arşividir, kalbi sonsuz bir muhabbete kabiliyetlidir. Bu, insanın donanımının (hardware) enginliğidir.

* “Ubûdiyet-i Külliyeye Müheyyâ” (Küllî/Bütüncül Kulluğa Hazırlanmış):
İnsanın “istidadı” bu kadar geniş olunca, ondan beklenen “faaliyet” de o nispette küllî, yani bütüncül ve cihan şümul olmalıdır. İnsan, sadece kendi namına değil, bütün varlıkların (mevcûdat) namına bir kulluk yapmak için “müheyya” kılınmıştır. Diğer varlıkların tesbihâtını, hamdlerini, kâinattaki nizamı ve sanatı idrak ederek, “Bütün bu varlıklar namına Sana şükrediyorum, Senin sanatını takdir ediyorum” diyebilen tek varlıktır. Bu, onun “müheyya” kılındığı, yani hazırlandığı ve donatıldığı aslî vazifesidir.

* “Hissiyâtça Kesrete ve Dünyaya Müptela” (Hisler Cihetiyle Çokluğa ve Dünyaya Düşkün): Bu, insanın imtihanıdır. İnsanın donanımı (istidadı) “Vahdet”e (Birliğe) ve “Bâkî” olana yönelmek için verilmişken; onun zahirî hisleri (göz, kulak, el, mide, hevesler) dünyaya, yani “Kesret”e (çokluğa) ve “fânî” olan şeylere bakar. Gözü güzel manzaralara, kulağı hoş seslere, nefsi lezzetlere “müptela”dır, yani tutkundur, düşkündür, bağımlıdır.

2. “Müheyya” ve “Müptela” Hallerinin Tahlili
Bu iki kelime, insanın derûnî (iç) potansiyeli ile zahirî (dış) meyli arasındaki çatışmayı tasvir eder.

A. “Müheyya” Olma Hali: İlâhî Donanım ve Fıtrî Gaye
“Müheyya” (هَيَّأَ fiilinden) kelimesi, “hazırlanmış, donatılmış, bir gayeye uygun hale getirilmiş, teçhiz edilmiş” manalarına gelir. Bu, insanın aslî fıtratıdır; Allah’ın onu yaratırken içine yerleştirdiği gayedir.
Verilen iktibaslar, insanın “ne için” müheyya kılındığını gösterir:
* İman, Marifet ve Muhabbet İçin (Hutbe-i Şamiye, 146):
> “Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir.”
>
Burada net bir ayrım vardır. Kalbin “bâtını” yani derûnî merkezi, çekirdeği, asıl gayesi; Allah’a iman etmek, O’nu tanımak (marifet) ve O’nu sevmektir (muhabbet). İnsanın aslı bu ulvî gayeler için “müheyya” kılınmıştır.

* Küllî Kulluk İçin (Sözler, 63 / Mektûbât, 209):
> “…istidadca ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ sûretinde yaratıp…”
>
İnsanın potansiyeli (istidadı), sadece şahsî değil, bütün kâinat namına yapılacak bir kulluk vazifesi için teçhiz edilmiştir.
* Ebedî Saadete ve Mürşid-i Rabbânî Olmaya (Sözler, 32):
> “Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa… akıl… sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.”
>
Akıl, doğru kullanılırsa, sahibini sonsuz saadete “hazırlayan” (müheyya eden) Rabbânî bir rehber olur. Yani akıl, bu yüksek gayeye ulaşmak için bir vasıta olarak “müheyya” edilmiştir.
* Ebedî İhsanlara ve Cennete (Sözler, 323):
> “…senin bütün arzularına câmi’ bir meskeni… sana müheyyâ eden…”
>
İnsanın sadece kalbi ve ruhu değil, “cismânî hevesâtı” dahi ihmal edilmemiştir. Allah, insanın bütün derûnî ve zahirî latîfelerinin (ruh, kalp, sır, akıl) ve hatta cismanî arzularının tatmin edileceği Cenneti ve ebedî ihsanları onun için “müheyya” etmiştir (hazırlamıştır).

Netice-i Müheyya: “Müheyya” olma hali, insanın fabrikasyon ayarlarıdır. O, Vahdet’e, Bâkî’ye, marifete, muhabbete ve ebedî saadete ulaşmaya tam donanımlı ve hazır bir halde yaratılmıştır.

B. “Müptela” Olma Hali: Zahirî Düşkünlük ve İmtihan
“Müptela” (بَلاَء kökünden) kelimesi, “tutkun, düşkün, tiryaki olmuş, belâsını bulmuş, bir şeye aşırı derecede bağlanmış” demektir. Bu, insanın fıtratındaki aslî gayeden sapma halidir; donanımın yanlış kullanılma riskidir.
* Kesrete ve Dünyaya Müptela Olmak (Mektûbât, 209 / Sözler, 63):
> “Hissiyâtça kesrete ve dünyaya müptela…” / “…şuurca kesrete mübtelâ…”
>
İnsan, “müheyya” olduğu Vahdet’i (Allah’ın birliğini) unutup, “müptela” olduğu “kesret”e (varlıkların çokluğuna, sebeplere) takılır.
* Sebebi (Hutbe-i Şamiye, 146):
> “Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir.”
>
İnsanın “müheyya” olduğu aslî gaye kalbin bâtınında (derûnî merkezinde) iken, kalbin zahiri (dış yüzü, dünyaya bakan ciheti) ve hissiyâtı, “sair şeylere” yani dünyevî işlere, lezzetlere ve sebeplere bakmak için hazırlanmıştır. İmtihan da buradadır: İnsan, kalbinin zahirini ve hissiyâtını, bâtındaki aslî gayenin “hizmetkârı” mı yapacak, yoksa o zahirî şeylere “müptela” olup aslî gayeyi mi unutacak?
Misal: Göz, Allah’ın sanatını (marifet) görmek için “müheyya” kılınmıştır (aslî gaye). Ancak aynı göz, fânî güzelliklere bakmaya da “müheyya”dır (zahiri faaliyet). Eğer göz, fânî güzelliklere “müptela” olur ve onlarda takılıp kalırsa, aslî gayesini unutur.

3. İki Halin Neticesi: Rehber İhtiyacı
İşte ilk iktibastaki (Mektûbât, 209) hikmet burada ortaya çıkar:
İnsan;
* Potansiyel olarak: Ebediyet için (Ubûdiyet-i Külliyeye Müheyyâ)
* Fiilî olarak: Fânîliğe (Kesrete ve Dünyaya Müptela)
yaratılmıştır.
Bu müthiş zıtlık ve çatışma, insanın kendi başına yolunu bulamayacağını gösterir. Bir “rehbere” muhtaçtır. Bu rehberin vazifesi, insanın yüzünü “müptela” olduğu fânî kesretten, “müheyya” kılındığı Bâkî Vahdet’e çevirmektir.
Bu vazifeyi de “en âzamî bir derecede, en eblâğ bir sûrette” yapan, Kur’ân vâsıtasıyla Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
28/10/2025

 

 




YAPAY ZEKA İLE NURLU HAKİKATLER

YAPAY ZEKA İLE NURLU HAKİKATLER

1-SONSUZLUĞA HAZIRLANAN İNSAN – 1 –

2-SONSUZLUĞA HAZIRLANAN İNSAN – 2 –

3-SÖZLER’DEN BÖLÜMLER VE İZAHLARI

4-LEM’ALAR’DAN BÖLÜMLER VE İZAHLARI

5-KUR’AN-IN KIRK VECHİ İ’CAZI

6-DECCAL VE SÜFYAN

7-SÜNUHAT’DAN BÖLÜMLER VE İZAHLARI

8-ŞUALAR’DAN BÖLÜMLER VE İZAHLARI

9-A H İ R E T A H V A L İ – HÜLASASI

10-MUHAKEMATTAN BÖLÜMLER VE İZAHLARI

11-RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDA ŞİRK MEFHUMUNUN TAHLİLİ

12-BEDİÜZZAMANDAN KESİTLER

13-BEDİÜZZAMAN VE RİSÂLE-İ NUR -2-

14-Bediüzzaman Said Nursi’nin Asarı Bediiyye adlı eseri ve Külliyatında KÜRTLER -2-

15-RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI’NDA İSTİDAT-KABİLİYET VE DUYGULAR- 2 –

16-RİSÂLE-İ NUR-DA SIRLAR – 2 –

17-RİSALE-İ NURLARDA CUMHURİYET HALK PARTİSİ- 2 –

18-Risale-i Nur’da Eğitim- 2 –

19-RİSALE-İ NURUN KUDSİYETİ – 2 –

20-RİSALE-İ NUR’UN HAKİKATI ÜZERİNE TAFSİLATLI BİR İZAH

21-RİSÂLE-İ NUR’DAN TEVHİDE DAİR NOTLAR

22-Küllî Bir Nazar: Varlık, Vazife, Adalet ve Rıza-yı İlahî Üzerine Hikmetli Bir Tahlil

23-Risale-i Nur’dan Damlalar

24-RİSALE-İ NUR’DA HÜKÜM İFADE EDEN CÜMLELER

25-Hakikat Arayışı ve Asrın İbretleri: Varlık Gayesi, Fani Sermaye ve Değerler Nizamı Üzerine Bir Tahlil

26-Hapishane Mektubları

27-RİSÂLE-İ NUR-DA DUA- 2 –

28-RİSALE-İ NURDA GEÇEN BATIL MEZHEBLER-GÖRÜŞLERİ VE CEVAPLARI

29-RİSALE-İ NUR’DAN KONU VE NOTLAR- 2 –

30-Risale-i Nur’dan Esaslar – 2 –

31-Hakikat Yolcusunun Küllî Seyri: Varlık, Vazife, Rahmet ve Kardeşlik Üzerine Bir Tahlil

32-Ebedî Ticaret Yolculuğu: Sermaye, Rehber ve Tehlikeler

33-RUHUN EBEDİYET NİDASI: VİCDANIN ŞAHADETİ VE AHİRETİN İSBATI

34-RİSALE-İ NUR’DAN TAHLİL VE HÜLASALAR- 2 –

35-Risale-i Nur’da Risale-i Nur- 2 –

36-RİSALE-İ NUR’DA İSBAT VE TESBİT- 2 –

37-RİSALE-İ NUR’DA İSLAM VE İNSAN MODELİ- 2 –

38-EŞYAYII DEĞİŞTİREN BAKIŞ AÇISI

39-HÜSNÜ BİZZAT

40-Şer gibi görünen olaylardaki İlahi Rahmet.

41-Tefekkür yolculuğumuzda “Namaz”

42-KÂİNATIN AÇAN ANAHTAR

43-KÂİNAT SARAYI

44-Tefekkür yolculuğumuzda, kâinat sarayındaki “Nazar”

45-Tefekkür yolculuğumuzda “Çalışmaya mecburum, namaza vaktim yok”

46-Tefekkür yolculuğumuzda ;”Kader ve Cüz’i İrade”

47-Tefekkür yolculuğumuzda; Kâinatın Efendisi

48-Tefekkür yolculuğumuzda yükseliş; “Mirac”

49-Mülkün Hakikî Sahibi: Emanet, San’at ve Teslimiyet Üzerine Hikmetli Bir Nazar

50-Varlığın Gayesi: Fani Zevklerden Marifetullaha Yükseliş

51-BAB-I HAFÎZİYET: KAYBOLMAYAN AMELLER VE EBEDİ HASAT

52-BAB-I SULTANİYET VE RUBUBİYET: HAŞMETLİ SALTANATIN İKTİZASI

53-BAB-I KEREM VE RAHMET: SONSUZ İKRAMIN EBEDİ NETİCESİ

54-BAB-I İNAYET VE ADALET: ERTELENEN HESAPLAR VE MAHKEME-İ KÜBRA

55-BAB-I RİSALET VE VAHİY: AHİRETİN EN SADIK ŞAHİTLERİ

56-NETİCE VE HATİME: İMANIN İNSANA KAZANDIRDIĞI EBEDİ TESELLİ

57-İMANIN İKİ KANADI: SABIR VE TEVEKKÜL

58-DUA: KULUN ACZİYET İTİRAFI VE KÂİNATIN SESİ

59-ŞÜKÜR VE KANAAT: NİMETİN LEZZETİ VE HUZURUN ANAHTARI

60-İHLAS VE MAHİYETİ: AMELLERİN RUHU VE EN BÜYÜK KUVVET

61-ENE VE ZERRE: KÂİNATIN TILSIMLI İKİ ANAHTARI

62-TABİAT RİSALESİ: KÖR TESADÜFTEN İLAHİ SANATA

63-ESMA-İ HÜSNA: KÂİNAT YÜZÜNDEKİ İLAHİ İMZALAR

64-MEYVE RİSALESİ VE DÖRDÜNCÜ MESELE: HAYATIN EN BÜYÜK DAVASI

65-MUCİZAT-I AHMEDİYE: NÜBÜVVETİN PARLAYAN BURHANLARI

66-YERYÜZÜNÜN YÜRÜYEN YILDIZLARI: SAHABE MESLEĞİ VE SIRRI

67-KADER VE CÜZ-İ İRADE: İLAHİ PROGRAM VE İNSANIN HÜRRİYETİ

68-UHUVVET RİSALESİ: İSLAM BİRLİĞİNİN HARCI VE KARDEŞLİK HUKUKU

69-HUTBE-İ ŞAMİYE: İSLAM ALEMİNİN KURTULUŞ REÇETESİ VE GELECEĞİ

70-MÜNAZARAT: HÜRRİYET, MEŞRUTİYET VE İÇTİMAİ REÇETELER

71-MUHAKEMAT: KUR’AN’I ANLAMA METODOLOJİSİ VE AKIL-BİLİM DENGESİ

72-HÜVE NÜKTESİ: BİR ZERRENİN BİNLERCE DİLİ VE GÖREVİ

73-MİRAC RİSALESİ: KÂİNATIN HAKİKATİNE YOLCULUK VE NAMAZIN SIRRI

74-CENNET RİSALESİ: EBEDİ SAADET YURDU VE CİSMANİ LEZZETLER

75-İHTİYARLAR RİSALESİ: ÖMRÜN SONBAHARINDA MANEVİ BAHAR

76-HASTALAR RİSALESİ: MUSİBET DEĞİL, HEDİYE-İ RABBANİYE

77-GENÇLİK REHBERİ: FANİ GENÇLİĞİ EBEDİLEŞTİRME TİCARETİ

78-KÜÇÜK SÖZLER: HAKİKATİN ALFABESİ VE TEMSİLÎ HİKAYELER

79-TARİHÇE-İ HAYAT: ESKİ SAİD’DEN YENİ SAİD’E MANEVİ İNKILAB

80-SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ: HİZMETİN MANEVİ BERATI VE İŞARETLER

81-LAHİKALAR: NUR MESLEĞİNİN ANAYASASI VE MÜSBET HAREKET

82-ESMA’NIN FARKLI YANSIMALARI

83-RUH VE BEDEN DENGESİ

84-SON DERS VE VASİYET: VEDA DEĞİL, DEVAM EMRİ

85-Tefekkür yolculuğu – Kâinatı ve İnsanı anlama.

86-Zerre

87-RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI VE TAHLİLİ

88-Tefekkür yolculuğumuzda ‘Ene’

89-Tefekkür yolculuğumuzun en hayret verici ve akılları en çok zorlayan durağı, “Haşir”

90-Tefekkür yolculuğumuzda “Mucizevi topluluklar, Hayvanat Âlemi.

91-Tefekkür yolculuğumuzda; Arı Cumhuriyeti.

92-Tefekkür yolculuğumuzda; Denizler Âlemi.

93-Tefekkür yolculuğumuzda; Semâvâtın o ihtişamlı yüksekliği.

94-Tefekkür yolculuğumuzda; Kur’an-da Bahsedilen Hayvanlar.

95-Tefekkür yolculuğumuzda; İnsan

96-Tefekkür yolculuğumuzda; Kalb ve Vicdan

97-Tefekkür yolculuğumuzda- Kur’an-da Meyveler

98-Varlığın İki Yüzü: Eserden Müessir’e Küllî Bir Nazar

99-SÖZLER

100-Asâ-yı Musa

101-Barla Lâhîkası

102-Emirdağ Lâhikası I-II

103-Hizmet Rehberi

104-İman ve Küfür Muvazeneleri

105-İşârât-ül İ’caz

106-Kastamonu Lâhikası

107-Lem’alar

108-ŞAHSİYET, TEŞAHHUSAT VE HAKİKAT: ENE’DEN KÂİNATA BİR HİKMET YOLCULUĞU

 




SONSUZLUĞA HAZIRLANAN İNSAN – 1 –

SONSUZLUĞA HAZIRLANAN İNSAN – 1 –

*”Hem Rabbü’l-âlemîn, meyve-i âlem olan insana âlemi içine alacak bir vüs’at-i istidad verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ ettiğinden; ve hissiyâtça kesrete ve dünyaya müptela olduğundan, bir rehber vâsıtasıyla yüzlerini kesretten Vahdete, fânîden bâkîye çevirmek istemesine mukabil, en âzamî bir derecede, en eblâğ bir sûrette, Kur’ân vâsıtasıyla en ahsen bir tarzda rehberlik eden ve risâletin vazifesini en ekmel bir tarzda ifâ eden, yine bilbedâhe o zâttır.” Mektûbât. 209

*”Allah kalbin bâtınını iman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir.”Hutbe-i Şamiye.146.

*”Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa ve Onun hesâbına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.” Sözler.32.
*”Hem, hiç mümkün olur mu ki, nev-i insanı şuurca kesrete mübtelâ, istidadca ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ sûretinde yaratıp, muallim bir rehber vâsıtasıyla onları kesretten vahdete yüzlerini çevirmek istemesin?”Sözler.63.
“Rahmânü’r-Rahîm ismiyle, hûrilerle müzeyyen Cennet gibi, senin bütün arzularına câmi’ bir meskeni, senin cismânî hevesâtına ihzâr eden ve sâir esmâsıyla senin ruhun, kalbin, sırrın, aklın ve sâir letâifin arzularını tatmin edecek ebedî ihsanâtını o Cennette sana müheyyâ eden ve her bir isminde mânevî çok hazîne-i ihsan ve kerem bulunan bir Mahbub-u Ezelînin, elbette bir zerre muhabbeti kâinata bedel olabilir; kâinat, Onun bir cüz’î tecellî-i muhabbetine bedel olamaz.”sözler.323.

*******

🔹 1. “Müheyyâ” kelimesi
Lügat mânâsı:
Arapça “هَيَّأَ / heyye’e” kökünden gelir.
Mânâsı: Hazırlamak, uygun hâle getirmek, istidat kazandırmak, liyakatli kılmak.
Yani “müheyyâ” demek;
“Hazır, kabiliyetli, yaratılışça uygun, Allah tarafından istidatça donatılmış” demektir.

Risale-i Nur’da kullanılışı ve mânâ dairesi:
“Ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ”
İnsan, bütün kâinatın ibadetini temsil edebilecek bir mahiyette yaratılmıştır.
Yani bütün esmâya ayna olacak istidatlara hazırlanmıştır.
İnsan sadece secde eden bir varlık değil; düşünen, hisseden, hayran olan, ağlayan, anlayan, nazar eden bir “Cem’iyyet-i ubûdiyet” taşıyor.
İşte bu yüzden “ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ”dır; yani bütün ibadet nevilerini yapmaya istidatlıdır.

“Saadet-i ebediyeye müheyyâ eden mürşid-i Rabbânî”
Akıl, eğer Allah hesabına kullanılırsa, insanı ebedî saadete hazırlayan bir anahtar olur.
Yani insanın aklı o hedefe uygun tarzda hazırlanmıştır.

“Cenneti sana müheyyâ eden Rahman-ı Rahîm”
Yani insanın kalbî, ruhî, cismanî arzularına cevap verecek bir âlemi önceden senin için hazırlamıştır.
Müheyyâ burada hem insanın istidadı hem de Allah’ın hazırladığı nimeti anlatır.

“Kalbin zahirini sair şeylere müheyyâ etmiştir.”
Yani kalbin dış yüzünü, dünyevî ilgilere, fânî alâkalara meyilli şekilde yaratmıştır.
Fakat bâtınını iman, mârifet ve muhabbet için yaratmıştır.
Bu, insanın iki yönlü bir müheyyâ oluşunu gösterir:
Zâhir: dünyevî idraklere,
Bâtın: İlâhî tefekküre hazırlanmıştır.

🔹 2. “Müptelâ” kelimesi
Lügat mânâsı:
Arapça “ابتلى / ibtelâ” kökünden gelir.
Mânâsı: Bela, imtihan, tutkuyla bağlanmak, alışkanlıkla meyletmek.
Buradaki açıdan:
“Hissiyatça kesrete ve dünyaya müptelâ” — yani insan, his itibariyle çokluk âlemine, duyuların cazibesine meyilli, bağımlı, mübtelâ yaratılmıştır.

🔹 3. “Vüs’at-i istidad” ile bağlantı
“Vüs’at” genişlik, geniş kabiliyet demektir.
“Vüs’at-i istidat” ise insanın kabiliyetlerinin genişliği, yani her şeye yönelme ve her şeyi anlayabilme potansiyelidir.
Bu genişlik iki yöne de açılabilir:
Eğer nefsin ve hissiyatın tesirine girerse: kesrete müptelâ olur.
(Yani her şeye dağılır, fanide boğulur.)
Eğer vahdete, marifete yönelirse: ubûdiyet-i külliyeye yükselir.
(Yani Allah’a döner, bütün mahlukat hesabına şükreder.)

🔹 4. Mektubat’taki cümle bağlamında:
“Hem Rabbü’l-âlemîn, meyve-i âlem olan insana âlemi içine alacak bir vüs’at-i istidad verdiğinden ve bir ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ ettiğinden; ve hissiyâtça kesrete ve dünyaya müptelâ olduğundan…”
Burada üç temel çizgi vardır:
Vüs’at-i istidad:
İnsan, küçük bir kâinat gibidir; her şey onda numune olarak vardır.
Bu yüzden bütün esmâ tecellîlerini idrak etmeye müsaittir.
Ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ:
Bu kabiliyet, Allah’a küllî manada kulluk edebilmek içindir.
İnsan, “bütün mahlûkatın diliyle” ibadet edebilir — bu, Hazırlanmış bir istidattır.
Hissiyâtça kesrete müptelâ:
Fakat aynı insanın duyguları çokluk âlemine, zevke, dünyaya, hisse meyillidir.
Bu da imtihanın sebebidir.

🔹 5. “Müheyyâ” olmanın hikmeti:
Risale-i Nur’un tefekkür çizgisine göre “müheyyâ” olmak iki manayı birlikte taşır:
İlâhî hazırlık:
Allah, insanın mahiyetini, büyük bir vazife için hazırlamıştır.
Bu, yaratılış gayesidir.
(Meselâ aklı marifete, kalbi muhabbet ve ibadete müheyyâ etmiştir.)
İstidad yönlendirmesi:
O kabiliyetlerin nereye sarf edileceği insana bırakılmıştır.
Eğer bu istidatlar, fâni şeylere yönelirse: “müptelâlık” olur.
Eğer Bâkî Zât’a yönelirse: “küllî ubûdiyet” olur.

🔹 6. İki yönlü insan yapısı
İnsan yönü / Müheyyâ olduğu alan / Meyli / İmtihanı
Kalbin bâtını / İman, mârifet, muhabbet / Hakikate yönelme /
Kalbin zâhiri /Dünyevî ilgiler / Dikkati dağılma, kesrete meyil
Akıl / Marifetullah’a anahtar
Eğer nefse çalışırsa, vesvese olur.
Hissiyat /Şefkat, merhamet, muhabbet
Aşırı hisle fanide boğulma
Ruh / Ebediyete meyilli
Fânide huzur ararsa ıstırap çeker

🔹 7. Sonuç – Derûnî Mana:
İnsan öyle bir varlıktır ki;
İstidatça bütün kâinatı kuşatacak kadar geniş,
Ubûdiyetçe bütün mahlûkat adına secdeye ehil,
Fakat hissiyatça dünyaya ve kesrete müptelâdır.
Bu hâl, imtihanın sırrıdır.
İşte bu yüzden Allah, o insana bir “rehber” (yani Peygamber ve Kur’an) gönderir ki,
müptelâ olunan kesretten, müheyyâ olunan vahdete yönelsin.

🔹 8. Kısaca:
Kelime Manası / Risale-i Nur’da tecellisi Vüs’at-i istidad / Geniş kabiliyet, bütün esmâya ayna olabilme
“Meyve-i âlem olan insan”
Ubûdiyet-i külliyeye müheyyâ
Bütün ibadet nevilerine ehil
“Küllî ubûdiyet” kabiliyeti
Hissiyâtça kesrete müptelâ / His yönünden faniliğe, çokluğa düşkün
“İmtihanın sebebi, rehbere ihtiyaç”

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
28/10/2025