BERCESTE VE İZAHI – 29 —

image_pdfimage_print

BERCESTE VE İZAHI – 29 —

Beş Beyitlik Bir Ayna: Aşk, Tövbe, Değişim, Ayrılık ve Hakikat Yolu
Edebiyatın ve irfanın süzgecinden damıtılmış, asırlar ötesinden seslenen berceste beyitler, birer ayna işi görür; hem söylendiği dönemi hem de ebedî insanlık hallerini yansıtır. Sunulan beş kıymetli beyit, Divan şiirinin zenginliğini, tasavvufî derinliğini ve hayatın temel meselelerine olan asil yaklaşımını gözler önüne sermektedir. Bu beyitler; Aşkın Hasreti, Vazgeçişin Büyüklüğü, Değişimin Zorunluluğu, Pişmanlık ve Tövbe ile Gönlün Aydınlığı temaları etrafında birleşerek, kâmil bir insan olmanın yol haritasını çizer.
I. Fuzûlî: Aşkın Habercisi ve Hasretin Dili
(Görsel 173’ten İktibas)
| Eski Yazı (Osmanlıca) | Yeni Yazı (Transkripsiyon) | Vezin (Aruz) |
|—|—|—|
| صبا كوينه ددلرك نه در افتاده لر حالى | Sabâ kuyında dildârın nedir üftâdeler hâli | Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün |
| بزم يردن كليرسك بر خبر وير آشنا لردن | Bizim yerden gelirsen bir haber vir âşinâlardan | Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün |
Anlamı (Şerh):
Ey sevgilinin semtinden esen sabah rüzgârı (sabâ)! Sevgilinin mahallesinde (kuyında) düşkün âşıkların (üftâdeler) hâli nedir? Eğer bizim bulunduğumuz bu yerden (ayrılık diyârından) oraya, sevgilinin diyarına gidersen, dostlarımızdan (âşinâlardan) bize bir haber getir.
İzah ve Yorum:
Fuzûlî’nin bu beyti, aşkî hasretin ve gurbette kalmışlığın en zarif ifadelerindendir. Şair, modern iletişimin yokluğunda bile varlığı ile coğrafyalar arası bir köprü kuran sabâ rüzgârını adeta bir ulak (haberci) kabul eder. Bu rüzgâr, sevgiliye ve sevgiliyi çevreleyen dostlara duyulan derin özlemin taşıyıcısıdır. Buradaki “bizim yer”, âşığın ayrılık ve elem çektiği mekânı; “dildârın kuyı” ise manevî huzurun, vuslatın ve hakikatin bulunduğu semti temsil eder. Beyit, sadece beşerî bir aşkı değil, aynı zamanda Hak yolunda çile çeken dervişin, mâşuk-ı hakikîye duyduğu sonsuz iştiyakı da fısıldar. Âşık, kendi hâlini anlatmak yerine, sevgilinin etrafındakilerin (hakikat yolundaki derttaşlarının) hâlini sorarak, dolaylı yoldan kendi perişanlığının dile gelmesini sağlar.
II. Lâedrî: Karşılıksız Aşkın ve Kısmetin Acısı
(Görsel 174’ten İktibas)
| Eski Yazı (Osmanlıca) | Yeni Yazı (Transkripsiyon) | Vezin (Aruz) |
|—|—|—|
| كول كول ديدى بلبل كله كل كوله دى كيتدى | Gül gül dedi bülbül güle gül gülmedi gitdi | Mef‘ûlü Mefâ‘îlü Mefâ‘îlü Fe‘ûlün |
| بلبل كله كل بلبله يار اولمادى كيتدى | Bülbül güle gül bülbüle yâr olmadı gitdi | Mef‘ûlü Mefâ‘îlü Mefâ‘îlü Fe‘ûlün |
Anlamı (Şerh):
Bülbül (âşık), Gül’e (mâşuk) “Gül, gül!” diye yalvardı, ama Gül ona gülümsemedi ve gitti. (Sonunda) Bülbül, Gül’e; Gül de Bülbül’e yâr (dost, sevgili) olamadı ve ayrıldılar.
İzah ve Yorum:
Lâedrî (şairi bilinmeyen) bu beyit, Divan şiirinin klasik metafor çifti olan Gül-Bülbül üzerinden karşılıksız sevginin, tek taraflı bağlılığın ve nasipsizliğin acısını anlatır. Bülbül’ün feryadı (Gül’e “gül” demesi), onun büyük aşkının ve vuslat arzusunun ifadesidir. Ancak Gül’ün kayıtsızlığı (gülmemesi), mâşukun nazını, erişilmezliğini ve aşkın imkânsızlığını simgeler. Beytin en acı kısmı, aradaki uyumsuzluğun ve karşılıksızlığın ebedîleşmesidir: “yâr olmadı gitdi.” Bu, kader, kısmet ve nasipsizlik temalarını hatırlatır. Bazen en derin aşklar bile, ilahî takdir gereği karşılık bulmaz ve bu ayrılık, bülbülün ebedî feryadına (şiirine) sebep olur. Bu hikâye, insan hayatındaki gerçekleşememiş idealleri ve kırık gönülleri temsil eder.
III. Ayaşlı Muallim Şâkir: Kalp Kıblesindeki Yüce Değişim
(Görsel 177’den İktibas)
| Eski Yazı (Osmanlıca) | Yeni Yazı (Transkripsiyon) | Vezin (Aruz) |
|—|—|—|
| بوزولمش بزم ياران چشنى مى دكشـمشدر | Bozulmuş bezm-i yârân çeşnî-i mey değişmiştir | Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün |
| طربكاه جهانده نغمه ى هى هى دكشـمشدر | Tarabgâh-ı cihânda nağme-i hey hey değişmiştir | Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün |
| بوكون بنجه خلاصه قبله ى قلبم محمد له | Bugün bence hülâsa kıble-i kalbim Muhammed’le | Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün |
| خداى لم يزلدن ماعدا هر شي دكشـمشدر | Hüdâ-yı Lem-yezel’den mâ‘adâ her şey değişmiştir | Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün Mefâ‘îlün |
Anlamı (Şerh):
Dost meclisi (bezm-i yârân) dağılmış, şarap (aşk şarabının) tadı değişmiştir. Cihanın eğlence yeri (tarabgâh-ı cihân) olan dünyada bile neş’e nağmeleri değişmiştir. Kısacası, bugün benim için kalp kıblesi Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ile; ezelî ve daimi olan Allah’tan (Hüdâ-yı Lem-yezel’den) başka her şey değişmiştir.
İzah ve Yorum:
Bu kıta, Ayaşlı Muallim Şâkir Efendi’nin hayatındaki büyük bir manevî dönüşümü (tebeddülü) anlatan, tasavvufî ve dramatik açıdan en güçlü beyitlerdendir. İlk iki mısra, şairin eski dünyasını, zevk ve eğlenceye (mecazî veya hakikî anlamda) dayalı hayat tarzını anlatır ve bu dünyanın artık bozulduğunu, tadının kalmadığını bildirir. Ancak asıl vurgu son iki mısradadır: Dünya zevklerinin geçiciliğini idrak eden şair, mutlak ve kalıcı bir merkeze yönelmiştir. “Kıble-i kalbim Muhammed’le” ifadesi, O’nu Rehber-i Kâmil (Kâmil Mürşid) olarak kabul etmenin, nefsin arzu ve isteklerinden sıyrılıp Sünnet-i Seniyye yoluna girmenin sembolüdür. Son mısra ise bu dönüşümün nihai sonucudur: Allah’ın (Hüdâ-yı Lem-yezel) ezelî ve ebedî varlığından başka, hayata dair ne varsa, tüm öncelikleri ve değer yargıları kökten değişmiştir. Bu, fenâdan bekâya geçişin, dünyevî olandan uhrevî olana yönelişin ilanıdır.
IV. Veysel Öksüz: Gönül Karanlığı ve Neş’esizlik
(Görsel 497’den İktibas)
| Eski Yazı (Osmanlıca) | Yeni Yazı (Transkripsiyon) | Vezin (Aruz) |
|—|—|—|
| بر قارانلق ير بو عالم آفتابك اولمادن | Bir karanlık yer bu âlem âfitâbın olmadan | Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün |
| دلده غم كروانى واركن نشئه مهمان اولمابيور | Dilde gam kervânı varken neş’e mihmân olmuyor | Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilâtün Fâ‘ilün |
Anlamı (Şerh):
Ey Sevgili! Eğer senin güneşe (âfitâb) benzeyen yüzün olmasa, bu dünya karanlık bir yer haline gelir. Gönülde (dil) keder kervanı (gam kervânı) varken, neşe (sevinç), o gönüle misafir (mihmân) olamıyor.
İzah ve Yorum:
Veysel Öksüz’ün bu beyti, aşkın, hayatın ışığı ve kaynağı olduğu fikrini işler. İlk mısra, sevgilinin yüzünü âfitâba (güneşe) benzeterek, onun varlığının âlemi aydınlatan yegâne kaynak olduğunu dile getirir. Sevgili (mâşuk-ı hakikî), aynı zamanda Hakikat’in Nuru olarak anlaşılabilir; bu Nur yoksa, dünya bir zindan, bir karanlık yerdir. İkinci mısra, iç dünyaya odaklanır. “Gam kervânı” metaforu, ardı arkası kesilmeyen, sürekli ve ağır bir hüznü ifade eder. Gönül, bu denli büyük bir keder yüküyle doluyken, neş’e (mutluluk), o gönle huzurla yerleşen bir misafir (mihmân) olamaz. Bu beyit, iç huzurun, dışarıdaki güzellikler (Sevgili’nin Nur’u) ve içerideki ruh hâli (kederin yokluğu) ile mümkün olabileceğini gösterir. Dertle dolan bir gönle, neşe girme izni bulamaz.
V. Abdurrahim-i Merzifoni: Samimi Tövbe ve Pişmanlık
(Görsel 501’den İktibas)
| Eski Yazı (Osmanlıca) | Yeni Yazı (Transkripsiyon) | Vezin (Aruz) |
|—|—|—|
| تو به يا ربى خطا راهنه كيتدكر مه | Tövbe yâ Rabbî hatâ râhına gitdiklerime | Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün |
| بيلوب ايتدكر مه بيلميوب ايتدكر مه | Bilip etdiklerime bilmeyip etdiklerime | Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilâtün Fe‘ilün |
Anlamı (Şerh):
Ey Rabbim! Hata yoluna (hatâ râhına) gidip yaptıklarıma tövbe ediyorum. Bilerek yaptığım hatalara da, bilmeyerek yaptığım hatalara da tövbe ediyorum.
İzah ve Yorum:
Abdurrahim-i Merzifoni’ye ait bu yalın ve samimi beyit, tevbenin hikmetini özetler. Şair, hayat yolculuğunda düşülen hatâ râhından geri dönüşün, ancak Allah’a sığınmakla mümkün olacağını idrak etmiştir. Beytin gücü, tevbenin kapsamını mutlak olarak genişletmesindedir. “Bilip etdiklerime bilmeyip etdiklerime” ifadesi, pişmanlığın ne denli köklü ve samimi olduğunu gösterir. İnsan, sadece kasıtlı günahlarından değil, unuttuğu, farkında olmadığı veya ilmine ulaşamadığı kusurlarından dolayı da af diler. Bu, Kul hakkı ve Hakkullah’ın tüm veçhelerini kuşatan, ihlaslı ve kapsayıcı bir teslimiyettir. Beyit, her ne kadar hata yaparsa yapsın, Allah’ın rahmetinin kulun günahından daha büyük olduğunu bilen bir müminin gönül huzurunu ve ümidini yansıtır.
Makale Özeti
Bu beş beyit, aşkın, ayrılığın, değişimin, kederin ve nihayet tevbenin dairesinde, kâmil insan olma yolculuğunun temel duraklarını işaret eder. Fuzûlî’nin sabâ rüzgârından haber beklemesi, sevgiliye duyulan sonsuz hasreti anlatır. Lâedrî’nin Gül-Bülbül hikâyesi, nasipsizliğin ve karşılıksız aşkın insanın ruhunda açtığı derin yarayı gösterir. Ayaşlı Muallim Şâkir, bu dünyevî zevklerin boşluğunu idrak ederek kalbin kıblesini Hz. Muhammed’e (s.a.v.) çevirmekte ve mutlak manevî değişimi ilan etmektedir. Veysel Öksüz ise, iç huzurun yalnızca Sevgili’nin (Hakikat’in) nuruyla mümkün olduğunu, aksi takdirde gönülde keder kervanı varken neşenin misafir olamayacağını vurgular. Son olarak Abdurrahim-i Merzifoni’nin samimi tövbesi, insanın fânî yolculuğundaki hatalarından, ister bilerek ister bilmeyerek olsun, mutlak bir teslimiyetle arınma isteğini dile getirir. Bu beyitler, insanın aşkla başlayıp, acıyla olgunlaşan, büyük bir dönüşümle Hakikate yönelen ve daima tevbeyle temizlenen irfan yolculuğunun özlü bir haritasıdır.
Makalenin Özeti:
Beş farklı şaire ait bu beyitler, insan-ı kâmil olma yolculuğunun temel aşamalarını ve ruh hallerini beş ana tema etrafında birleştirir: Aşkî Hasret (Fuzûlî), Karşılıksızlık ve Kısmet (Lâedrî), Manevî Dönüşüm ve Kıble (Ayaşlı Muallim Şâkir), Gönül Karanlığı ve Nur İhtiyacı (Veysel Öksüz) ve Kapsamlı Tövbe ve Teslimiyet (Abdurrahim-i Merzifoni). Beyitler, dünyevî zevklerin geçiciliğini ve kalp kırıklıklarını (Gül-Bülbül), bu gelip geçici hallerden sonra kalbi ebedî olana (Hz. Muhammed ve Allah) yönlendirmenin elzemiyetini ve nihayet bu yolda yapılan her türlü hatadan (bilinçli veya bilinçsiz) tövbe ile arınma gerekliliğini vurgular. Özünde bu beyitler, aşk, ibret, değişim ve teslimiyet ile örülmüş, evrensel bir irfan dersi sunmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
09/10/2025

 

Loading

No ResponsesEkim 10th, 2025