BERCESTE VE İZAHI – 28 —

image_pdfimage_print

BERCESTE VE İZAHI – 28 —

​Beş Büyük Şairin Dilinden İnsanlık Dersleri: Aşk, Adalet, Fânilik ve Tevazu
​Kadim medeniyetimizin incelikli aynası olan divan şiiri, yüzyıllardır insanlığın temel meselelerini, aşkı, ölümü, adaleti ve ahlakı eşsiz bir sanatla dile getirmiştir. Fuzûlî’den Nef’î’ye, Nâbî’den Ömer Efendi’ye ve nihayet hicvin üstadı Neyzen Tevfik’e uzanan bu edebi yolculukta, her bir şairin dizesi, hayatın karmaşık labirentlerinde yol gösteren bir fener hükmündedir. Bu makale, farklı zamanlarda yaşamış bu beş büyük şairin, sundukları hikmet dolu beyitler üzerinden bize bıraktığı beş temel insanlık dersini incelemektedir.
​1. Nef’î: Aşığın Derdi ve İronik Mutluluğu
​İktibas:
​Ol ilâc etmekde âciz derdimin meftûnu ben
İkimiz de kurtulurduk geçse dermândan tabîb
Nef’î

​İzah ve Açıklama:
Tabip, bana ilaç verme hususunda aciz; bense derdime -rahatsızlık şöyle dursun- mübtelâyım. Tabip benim iyileşmem için uğraşmaktan vazgeçerse ikimiz de bu dertten kurtuluruz.
​Nef’î, bu dizesinde Divan Edebiyatının en temel motiflerinden biri olan aşkın ıstırabını bir lütuf olarak görme anlayışını doruğa taşır. Şair, aşık olduğu derdin (aşkın) kendisine verdiği acıya o kadar düşkündür ki, onu iyileştirmeye çalışan tabibi (doktoru) bir engel olarak görür. Şiirdeki ironi, normal bir insanın acıdan kurtulmayı istemesine karşın, aşığın acısının devam etmesini arzu etmesinde yatar. Aşk, burada, akıl ve mantık dışı bir ruh haline, bir nevi “kutsal çılgınlığa” işaret eder. Âşık için derdin kendisi derman, derman ise dert olmuştur. Bu beyit, bize, hayatımızdaki bazı derin tutkuların ve bağlılıkların, dışarıdan bakıldığında mantıksız görünse de, onu yaşayan kişi için ne denli hayati bir anlam ve mutluluk kaynağı olabileceğini gösteren edebi bir şaheserdir.
​2. Fuzûlî: Aşktaki Sınırsız Fedakârlık ve Merhamet Beklentisi
​İktibas:
​Uğruna cânım fedâdır sev beni cânân kadar
Merhamet kıl sevdiğim meftûnuna şânın kadar
Fuzûlî

​İzah ve Açıklama:
Ey sevgili! Senin uğruna benim canım fedadır, sen de beni canın kadar sev. Âşığına senin şanına yakışır ölçüde merhamet et.
​Aşkın en yanık sesi Fuzûlî, bu beytinde, bir aşığın sevgiliye sunduğu sınırsız ve mutlak fedakârlığı dile getirir. Beytin ilk mısrası, aşığın canını hiçe saydığını ifade ederken, hemen ardından sevgiliye kendi sevgisinin derecesiyle sevilme talebinde bulunur. Bu bir pazarlık değil, ancak bir denklik arayışıdır. İkinci mısrada ise, sevgiliyi kendi yüksek şanına (büyüklüğüne, yüceliğine) uygun bir merhamet göstermeye davet eder. Bu, aşığın sadece sevgi değil, aynı zamanda sevgili gibi yüce bir varlığa yakışır bir şefkat ve değer görme isteğidir. Fuzûlî’nin bu çağrısı, aşkın sadece acı çekmekten ibaret olmadığını, aynı zamanda insanca bir karşılık, itibar ve merhamet beklentisini de barındırdığını gösterir.
​3. Nâbî: Tevazuun Gücü ve İlahi Yardım
​İktibas:
​Ten be-hâk-i âciz olan şebnem gibi üftâdenin
Cümleden evvel yetişen hurşîd olur imdâdına
Nâbî

​İzah ve Açıklama:
Güneşin tevazu ile toprağa düşen bir çiy damlasının imdadına yetişip onu tekrar buğu hâline getirerek semalara çıkarması gibi, alçak gönüllülük gösteren insanların imdadına Allah Teâlâ yetişir.
​Hikmet şiirinin büyük ustası Nâbî, bu beytinde tevazu (alçakgönüllülük) ve ilahi yardım arasındaki ilişkiyi, doğadan aldığı enfes bir metaforla açıklar. Toprağa düşmüş, “ten be-hâk-i âciz” (aciz bir şekilde bedeni toprağa değmiş) bir şebnem (çiğ damlası), en düşkün haldeki insanı temsil eder. Hiçbir gücü olmayan bu küçük damlanın imdadına, her şeyden önce hurşîd (güneş) yetişir. Güneş, damlayı buharlaştırıp göğe yükselterek, onun düşkünlüğünü bir yüceliğe dönüştürür. Bu, tevazu gösterip acizliğini kabul eden kulun imdadına Allah’ın (hurşîd) herkesten ve her şeyden evvel yetişeceği mesajını verir. Beyit, fâni dünyada asıl yüceliğin, kibirde değil, bilakis alçakgönüllülükte saklı olduğu ibretini taşır.
​4. Ömer Efendi: Fânilik ve Kalıcı Değer
​İktibas:
​Kimseye bâkî değildir mülk ü devlet sîm ü zer
Bir harâb olmuş gönül ta’mîr etmekdir hüner
Ömer Efendi

​İzah ve Açıklama:
Satın aldığımız mülkler, geldiğimiz makamlar, elde ettiğimiz başarılar, altınlar, gümüşler vs. hiç kimse için kalıcı değildir. Bunların hepsi fani yani geçicidir. Bu dünyada elde edilmesi gereken bir hüner varsa o da kırılmış bir gönlü tamir etmek, onu hoşnut etmektir.
​Ömer Efendi, bu derin beytinde insanın dünya malına olan bağlılığını sorgular ve gerçek hünerin ne olduğunu tanımlar. Mülk, devlet, sîm ü zer (altın ve gümüş) gibi dünyevi zenginliklerin ve güçlerin bâkî (kalıcı) olmadığını çarpıcı bir şekilde vurgular. Tarih boyunca nice krallıklar, servetler yok olmuştur; bu, insan için de kaçınılmaz bir sondur. Şaire göre, bu fani dünyada peşinden koşulması gereken tek hüner (ustalık, meziyet), “harâb olmuş gönlü ta’mîr etmek”, yani yıkılmış, incinmiş, yaralanmış bir insan gönlünü onarmaktır. Bu beyit, malın ve makamın geçiciliğine karşı, insanın asıl sermayesinin iyilik, empati ve gönül kazanma sanatı olduğunu öğütleyen büyük bir ahlaki derstir.
​5. Neyzen Tevfik: Adalet, Zulüm ve İkiyüzlülük
​İktibas:
​Âdile fırsatda düşse kînden istib’âd eder
Zâlim idbâra düşerken dîninden istimdâd eder
Neyzen Tevfik

​İzah ve Açıklama:
Adil insanlar ellerine bir fırsat da geçse düşmanlarına karşı intikam almayı düşünmezler, affederler. Zâlimler ise sahip oldukları mevkilerini kaybedip zora düştüklerinde dinden meded umarlar, onu kullanırlar.
​Hiciv ve felsefenin keskin kalemi Neyzen Tevfik, bu beyitle adaletin ve zulmün doğasını ve dinin araçsallaştırılmasını gözler önüne serer. Âdil (adil kişi), eline intikam alma fırsatı (fırsatda düşse) geçse bile, kînden (kinden, nefretten) uzak durur (istib’âd eder) ve affetmeyi seçer. Bu, gerçek adaletin gücünün merhametten geldiğini gösterir. Buna karşın zâlim (zalim kişi), makamını kaybedip idbâra (talihsizliğe, düşkünlüğe) düştüğü zaman, daha önce umursamadığı dîninden istimdâd eder (dinden yardım diler). Neyzen Tevfik, bu ikiyüzlü tavrı eleştirerek, zor durumdayken dine sığınan zalimin bu eyleminin samimiyetten yoksun, sadece bir çıkar arayışı olduğunu belirtir. Beyit, bize, gerçek karakterin güçlüyken gösterilen merhamette ve söz ile eylemin tutarlılığında yattığı düşündürücü dersini verir.
​Makalenin Özeti (Epilog)
​Bu beş büyük şairin beyitleri, insana dair zamansız hakikatleri farklı açılardan ele almıştır. Nef’î, aşkın acısını bir saadet bilerek, tutkunun mantık ötesi gücünü ispatlamıştır. Fuzûlî, aşkın nihai fedakârlığını ilan ederken, yüce gönüllü bir merhamet beklentisini dillendirmiştir. Nâbî, çiğ damlası metaforuyla tevazu gösterenlerin ilahi yardıma mazhar olacağını öğreterek ahlaki bir kılavuz sunmuştur. Ömer Efendi ise, mülk ve zenginliğin fâniliğine karşı, kırılmış bir gönlü onarmanın en büyük ve kalıcı erdem olduğunu vurgulamıştır. Son olarak Neyzen Tevfik, adilin merhametini zalimin ikiyüzlülüğüyle kıyaslayarak, gerçek karakterin güçlüyken gösterilen ahlakla belirlendiğini ibretli bir dille gözler önüne sermiştir. Bu beyitler, bizlere, fani bir dünyada aşkın derinliğini, tevazuun yüceliğini, gönül almanın değerini ve karakterin samimiyetini asla unutmamamız gerektiğini hatırlatan, edebi ve hikmetli bir mirastır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
09/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 10th, 2025