Yüz Yılın Tekrarı: Gazze’ye Vali Atama Planı

Yüz Yılın Tekrarı: Gazze’ye Vali Atama Planı

“Hamas’tan Trump’ın Gazze planına sert tepki:
Blair, şeytanın kardeşidir. İsrail basınına göre Trump’ın planında, Gazze’yi geçici olarak eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in yönetmesi öngörülüyor.
Hamas, bu iddiaya ateş püskürdü. “Blair, Irak’taki suçları nedeniyle yargılanmalı” diyen Hamas, kimsenin dışarıdan Filistin’e müdahale hakkı olmadığını vurguladı.”

*Ne garip tecellidir ki zaten İngiltere 1948’de İsraile Filistini altin tabakta sundu ve büyümesine de yardımcı oldu.
Her halde şimdi de hepsini İsraile katmak için eski İngiliz Başbakanı Tony Blair’i Filistin ve Gazze’ye vali atamaya çalışıyorlar.
Tıpkı yüz sene önce bize ve İslam dünyasına vali atayıp, yüz yıl boyunce istedikleri gibi ve kavgalı, birbiriyle uğraşıp enerjisini tüketen bir toplum oluşturup, Osmanlı bakiyesini bitirdiler.

****

Tarih, ibret alınmadığında tekerrür eder. 1917’de Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarını Siyonizme peşkeş çeken İngiltere, 1948’de İsrail’in kuruluşunu altın tepsiyle dünyaya takdim etti. Bugün ise aynı zihniyet, Tony Blair üzerinden yeniden sahneye çıkıyor. Dün Osmanlı topraklarını parçalayıp manda yönetimleriyle İslam coğrafyasını vesayet altına sokanlar, bugün Gazze’ye “vali” atama cüretinde bulunuyorlar.
Ne acı bir tecellidir ki, tarihin kanlı sayfalarında Irak işgalinde bir buçuk milyon Müslümanın ölümünde imzası bulunan Blair, şimdi “barış elçisi” kılıfıyla Gazze’ye tayin edilmek isteniyor. Oysa adaletin terazisinde Blair’in yeri, yargılanacaklar arasında olmalıydı. Ama dünya siyasetinin garip çarkında zalimler ödüllendirilirken mazlumlar cezalandırılıyor.
Bu tablo bize yüz yıl önceki manzarayı hatırlatıyor:
İngiliz mandası altındaki Arap coğrafyası, birbirine düşürülen kabileler, kışkırtılan ihtilaflar, yapay sınırlar ve sonu gelmeyen kan davaları…
Sonuçta Osmanlı bakiyesi paramparça oldu, ümmet enerjisini iç kavgada tüketti. Şimdi aynı oyun, Gazze üzerinden sahneye konuluyor.
Ama bir fark var: O gün ümmetin sesi kısılmıştı, bugün ise mazlumun çığlığı dünya meydanlarında yankılanıyor. Berlin’de yüz binlerce insan Gazze için yürüyorsa, Londra’da meydanlar Filistin bayraklarıyla doluyorsa, bu oyunların fark edildiğini gösteriyor.
Kur’ân, zalimlerin tuzaklarını şöyle bildirir:
“(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.” (Âl-i İmrân, 54)
Demek ki İngiltere’nin ve onun desteklediği planların neticesi, nihayetinde hüsrandır. Çünkü bu coğrafya, Allah’ın vaadine mazhar olmuştur. Zalimlerin oyunları, mazlumların duası karşısında daima eriyecektir.

İbret şudur: Yüz yıl önce ümmetin dağınıklığına oynayanlar, bugün de aynı oyunu deniyorlar. Ama her defasında unuttukları hakikat şudur: Mazlumun ahı, zalimin saltanatını yerle bir eder. Blair gibilerin tayin ettiği valiler değil, Filistin’in bağrından çıkan imanlı evlatlar, bu toprakların hakiki sahipleridir.
Tarih göstermiştir ki, işgalcilerin tayin ettiği yöneticiler, halkın iradesi karşısında asla payidar olamamıştır. Osmanlı’yı parçalayan mandacılar şimdi aynı akıbete doğru gidiyorlar. Çünkü zulüm ebedî değildir, adalet ise eninde sonunda tecelli edecektir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com




KUR’ÂN-I KERÎM’DE ‘DEYİNİZ VE DEMEYİNİZ’ NEREDE VE NİÇİN?

KUR’ÂN-I KERÎM’DE ‘DEYİNİZ VE DEMEYİNİZ’ NEREDE VE NİÇİN?

Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz, bazı sözleri veya hitap şekillerini kullanmamamızı emretmiştir. “Lâ tekûlû / Demeyiniz” veya benzeri üsluplar, edep, inanç ve toplumsal ahlakı koruma maksadıyla zikredilir.

1. “Râinâ demeyiniz”
Bakara Sûresi 2/104:
“Ey iman edenler! ‘Râinâ!’ demeyin, ‘Unzurnâ!’ deyin ve dinleyin. Kâfirler için acı bir azap vardır.”

📌 Açıklama: Yahudiler, “Râinâ” kelimesini çirkin ve alaycı bir manada kullanıyorlardı. Müslümanlara, onlara benzememeleri ve kötü niyetli bir sözü kullanmamaları emredildi.

2. “Üç tanrı demeyiniz”
Nisâ Sûresi 4/171:

“Ey Ehl-i kitap! Dininizde aşırı gidip taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında doğru olandan başkasını söylemeyin! Şunu bilin ki, Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. O halde Allah’a ve peygamberlerine tam iman edin de “Allah üçtür” demeyin. Kendi iyiliğinize olarak bundan vazgeçin. Çünkü Allah, bir tek ilâhtır. Hâşâ O, çocuğu olmaktan pak ve uzaktır. Göklerde ne var, yer de ne varsa hepsi O’nundur. Vekîl olarak Allah yeter..”

📌 Açıklama: Hristiyanların teslis (üçleme) inancını reddetmekte ve bu sözü söylememelerini emretmektedir.

3. “Allah fakirdir, biz zenginiz demeyiniz”

Âl-i İmrân Sûresi 3/181:
“Allah fakirdir, biz zenginiz’ diyenlerin sözünü Allah mutlaka işitmiştir. Biz onların söylediklerini ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız. ‘Yakıcı azabı tadın’ (diyeceğiz).”

📌 Açıklama: Yahudilerin hadsiz bir şekilde söyledikleri bu söz reddedilmiş, mü’minlerin asla böyle bir şey dememesi gerektiği vurgulanmıştır.

4. “Üçüncüsü Allah’tır demeyiniz”

Mâide Sûresi 5/73:
“Andolsun ki, ‘Allah, üçün üçüncüsüdür’ diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur…”

📌 Açıklama: Yine teslis inancına dair açık bir uyarı.

Sonuç ve Hikmet

Kur’ân’da “Demeyiniz” ifadesi genellikle:
• Edep ve güzel üslup için (Bakara 104).
• İtikadı korumak için (Nisâ 171, Mâide 73).
• Allah’a karşı edepsizlikten sakındırmak için (Âl-i İmrân 181).
Demek ki, Allah Teâlâ hem iman esaslarını korumak hem de mü’minlerin dilini edeple terbiye etmek için “Demeyiniz” buyurmaktadır.

****

Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, kullarına bazen “demeyiniz” (lâ tekûlû) diyerek yanlış sözleri yasaklamış, bazen de “deyin / deyiniz” (kûlû, qālû, qul) emriyle doğru olan sözü, selamı ve hakikati öğretmiştir.
“Deyiniz” ifadelerinden belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Doğru söz söylemek için
Bakara 2/83:
“Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve «İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin» diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz…”

📌 Burada Allah, insanlara “güzel söz söyleyin” (قُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا) buyuruyor.

2. Selâm ve muhabbet için

Nisâ 4/86:
“Bir selâm ile selâmlandığınızda siz de ondan daha güzeliyle selâm verin veya aynısıyla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını tutandır.”
📌 Mü’minler, “selâm” kelimesini dilinden eksik etmemeli, barış ve esenlik duasını yaymalıdır.

3. Allah’a teslimiyet için

Bakara 2/136:
“(Ey mü’minler!) Deyin ki: ‘Biz Allah’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene; Musa’ya, İsa’ya verilenlere ve bütün peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik. Onların hiçbiri arasında fark gözetmeyiz ve biz yalnız O’na teslim olmuş kimseleriz.’”
📌 Müslümanların “biz böyle inanıyoruz” diye açıkça beyan etmesi emredilmiştir.

4. Ehl-i Kitap’a hitapta

Âl-i İmrân 3/64:
“De ki: ‘Ey Kitap ehli! Gelin, sizinle bizim aramızda eşit olan bir kelimeye! Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi rabler edinmesin.’ Eğer yüz çevirirlerse, ‘Şahit olun ki biz Müslümanlarız’ deyin.”
5. Şirkten sakındırmak için

En‘âm 6/56:
“De ki: “Sizin, Allah’tan başka ibadet ettiğiniz şeylere ibadet etmem bana kesinlikle yasaklandı. Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyarsam) o takdirde sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam’”

📌 Burada “de ki” (قُلْ) şeklinde Peygamber’e, onun şahsında ümmete, doğru inancı açıklaması emredilmektedir.

6. Tövbe ve bağışlanma dilemek için

A‘râf 7/55:
“Rabbinize için için yalvararak ve gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”

A‘râf 7/56 (devam): “Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah’a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah’ın rahmeti çok yakındır.’ ”

7. Doğru söz, istikametli söz için

Ahzâb 33/70:
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin (قُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا).”

📌 Mü’minin dili, daima doğru ve istikamet üzere olmalıdır.

8. Güzel muamele için

İsrâ 17/53:
“Kullarıma söyle: En güzelini söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fitne sokar. Şeytan insan için apaçık bir düşmandır.”

Genel Hikmet

Kur’ân’da “Deyiniz” emri şu maksatlarla gelir:
• İman esaslarını ilan etmek (Bakara 2/136, Âl-i İmrân 3/64).
• Edep ve ahlakı korumak (Bakara 2/83, İsrâ 17/53).
• Selâmı ve barışı yaymak (Nisâ 4/86).
• Allah’a karşı teslimiyet ve doğru sözlülük (Ahzâb 33/70).
• Şirk ve küfürden sakındırmak (En‘âm 6/56).

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com




Bölgesel Aktörlerin Tepkileri ve Koşulları — Karşılaştırmalı Analiz

Bölgesel Aktörlerin Tepkileri ve Koşulları — Karşılaştırmalı Analiz

Ülke / Aktör Açıklama / Tavır
Öne Çıkan Çekince / Şart Anlam / Risk Notu

Türkiye : Dışişleri bakanlarıyla ortak açıklamada Trump’ın samimi çabaları memnuniyetle karşılandığı bildirildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ın “kan dökülmesini durdurma ve ateşkes” yönündeki çabalarını övdü.
Ancak geçmişte Erdoğan, Trump’ın Gazze’yi boşaltma/yerinden etme planlarını “dünya barışına tehdit” olarak nitelendirmişti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Trump’ın Gazze’yi boşaltma planını “kabul edilemez” olarak tanımlamıştı.
Türkiye resmî açıklamalarda destek veriyor gibi görünse de, zorlayıcı yerinden etme politikalarına, Gazze’nin demografik yapısına müdahaleye ve halkın eşit temsil hakkının kısıtlanmasına karşı kesin uyarılar yapmış durumda.
Türkiye’nin desteği — planın özellikle uygulama şekline, nüfus hareketi politikalarına, temsil ve meşruiyetin korunmasına bağlı olacaktır. Türkiye, planın sınırlarını ve “zorunlu iskân” gibi unsurları izleyici konumda olabilir.

Mısır : Ortak açıklamada yer aldı, Trump’ın “West Bank (Batı Şeria) ilhakını önleme” taahhüdünün olumlu karşılandığı vurgulandı. Mısır’ın çekincesi, planın Filistinlilerin yerinden edilmesini teşvik etmemesi; egemenlik haklarına tecavüz etmemesi yönünde.
Mısır, Gazze ile Sina bölgesi arasında sınır ve nüfus hareketi risklerini yakından izler; plan eğer sınırları zorlayıcı biçimde değiştiriyorsa itiraz eder.

Katar : Ortak açıklamada Katar da yer aldı.
Katar aracılığıyla Hamas ile temas kurulduğu medyaya yansıdı; planın Hamas’a iletildiği bildiriliyor. Katar önemli bir “arabulucu” rolü üstlenmek istiyor. Planın Hamas tarafından “inceleme safhasında” olduğu yönünde açıklamalar yapılıyor. Katar’ın tavrı, planla aktif katılım talebi ve Hamas’ın görüşlerinin dikkate alınması yönünde olabilir; plan, Katar’ın rolünü sınırlarsa itiraz gelebilir.

Ürdün : Ortak dışişleri açıklamasında yer alıyor. Planın Filistin topraklarının birliği, Batı Şeria–Gazze entegrasyonu ve tam İsrail çekilmesini sağlamalı olduğu vurgulanıyor.
Ürdün, Filistin kimliği ve toprak bütünlüğü hassasiyetine büyük önem verir; plan bu çizgiyi aşarsa güçlü karşı duruş gösterecektir.

BAE (Birleşik Arap Emirlikleri) : Ortak bildiride yer aldı, ayrıca ayrı haberlere göre Netanyahu’yu Trump planını desteklemeye ikna etmeye çalışıyor. Planın Filistin halkının yerinden edilmesini engelleyen bir mekanizma ihtiva etmesi, ilhak girişimlerinden kaçınılması şartı.BAE’nin bölgesel nüfuzunu kullanabileceği, planı desteklerken sınırları zorlamaya karşı kontrollü yaklaşabileceği bir aktör olarak görülüyor.

Suudi Arabistan : Ortak dışişleri bildirisinde yer alıyor. Filistin’in egemenliği, toprak birliği, İsrail’in tam çekilmesi gibi ilkeler öne çıkarılıyor.
Suudi Arabistan, hem diplomatik desteği korumak ister hem de Filistin meselesinde daha sert çizgide konumunu kaybetmemek ister; planın icrası sırasında “koşul odaklı destek” verebilir.

Pakistan, Endonezya : Ortak dışişleri açıklamasında destek veren İslam dünyası ülkeleri arasında sayıldılar. Açıklamalarda genel ifade düzeyinde “Filistin halkının zarar görmemesi”, “yerinden etme olmaması”, “barış temelli çözüm” gibi vurgular var.Bu ülkelerin dozu düşük ama sembolik desteği önemlidir; pratik uygulama sahasında etkileri sınırlı olabilir.

Hangi Noktalarda Ortak Çekince / Red Bekleniyor?

Yukarıdaki devletlerin açıklamalarından hareketle, muhtemel itiraz ya da koşul koyma eğilimlerinin yoğunlaşacağı alanlar şöyle:
• Zorunlu yerinden etme / nüfus transferi
• Türkiye, Fidan’ın “yerinden etme planlarını kabul edilemez” ifadeleriyle bu noktayı doğrudan reddetmiş durumda.
• Mısır, sınırlarını ve nüfus hareketini doğrudan etkileyebilecek unsurlara karşı hassas olacaktır.
• Temsil, meşruiyet ve katılım
• Plan, Hamas’ı tamamen dışlamayı öngörüyor; bu, devletlerin “Filistin halkının hakkının gasp edilmesi” olarak yorumlanabilir.
• Ortak bildiri “Filistin halkının yerinden edilmemesi” ve “her iki tarafa güvenlik garantisi” gibi ifadelerle şeffaf ve adil katılım istiyor.
• İsrail’in tam çekilmesi ve ilhak reddi
• Ortak bildiride “tam çekilme”, “ilhakın engellenmesi” seçenekleri vurgulanıyor.
• Suudi Arabistan, Ürdün gibi ülkeler, Batı Şeria’nın ilhakından güçlü şekilde kurtulmak ister.
• Denetim ve finansman mekanizmalarının adilliği
• Yardımların, yeniden inşa projelerinin hangi kuruluşlarla yürütüleceği, kim denetleyeceği, gelir paylaşımı gibi detaylar şart koşulacak.
• Şeffaflık, hesap verme mekanizması, bağımsız denetim beklentisi yüksek olacak.
• Bağımsız Filistin devleti ve birleşik kurumlar
• Ortak bildiri, Gazze ile Batı Şeria’nın tam entegrasyonu ve birleşik Filistin kurumlarının korunmasını şart koşuyor.
• Planın bu bağımsızlık vizyonuna aykırı yorumlanması güçlü itiraz alabilir.
• Pratik uygulama güvenceleri
• Planın sözde yönleri (örneğin “Hamas kabul etmezse uygulanacak alternatifler”) alanında devletler; “DAYATMA yerine rıza” ilkesini savunabilir.
• Türkiye’nin geçmiş uyarıları, “görünürde iyi, uygulamada tehlikeli” projelere dikkat edilmesi gerektiğini gösteriyor.

Değerlendirme: Bölgesel Politik Denge ve Olası Çekinceler

• Ortak bildiriyle 8 ülkenin “destek” açıklaması, planın diplomasideki ilk sınavıdır. Ama bu destek, şartlı ve temkinlidir, taslağın tamamlanmamışlığı ve uygulama riskleri nedeniyle.
• Her ülke, sınırları zorlayıcı maddelere karşı rezervleri olduğu mesajını verdi. Bu rezervler — özellikle nüfus, yerinden etme, temsil, denetim hususlarında — tali ama kritik kontrol mekanizmalarıdır.
• Eğer plan hayata geçerse, bu ülkeler (özellikle Türkiye, Mısır, Ürdün) sürekli baskı unsuru olmaya devam edecektir: denetim, hesap sorma, hukukî şartlar ve halk haklarına uyum konusunda.
• Planın “geçici” olarak tanımlanan kurumlarının kalıcı hale gelmesi, bu hükümetlerin itiraz sınırına gelir — diplomatik destek çekilebilir veya anlaşma şartlarına ek revizyon istekleri doğar.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com




Trump’ın Gazze planı ve Analizi

Trump’ın Gazze planı ve Analizi

Özet (kısa)

Trump’ın 20 maddelik (basında 20–21 madde şeklinde yer aldı) teklifi; 1) derhal ateşkes/rehine iadesi vaadi, 2) Hamas’ın silahsızlandırılması ve yönetimden uzaklaştırılması, 3) Gazze’de geçici teknokrat bir geçiş yönetimi ve uluslararası denetim, 4) büyük yeniden inşa ve ekonomik yatırım paketleri, 5) uluslararası/çok taraflı bir istikrar gücü yerleştirilmesi — bunları ihtiva ediyor. Plan bölgesel bazı ülke dışişleri mercilerinin (Türkiye dahil) memnuniyet beyanı ile karşılandı; İsrail Başbakanı da desteğini açıkladı, ama Hamas henüz resmen kabul etmiş değil.

1) Planın açık amaçları — görünür hedef

• Ateşkes ve rehinelerin kısa sürede dönmesi sağlanacak; İsrail operasyonlarını durduracak.
• Hamas’ın askeri kapasitesi yok edilecek, siyasi rolü reddedilecek; Gazze yönetimi uluslararası denetimli teknokratlara devredilecek.
• Gazze yeniden inşa edilecek, yatırım ve ekonomik bölge/serbest bölgeler planlanıyor. Bölgesel aktörler ve uluslararası fonlarla finansman öngörülüyor.

2) “Sinsi plan” iddiası — hangi maddelerde risk/tuzağı görülebilir?

Aşağıdaki unsurlar, masum görünen hedeflerin uzun vadede Gazze’nin fiilen kontrolünün dış aktörlere (İsrail/ABD/uluslararası sermaye) geçmesine yol açabilecek yönlerdir:
• Hamas’ın tamamen dışlanması + teknokrat geçiş yönetimi: Maddeler, Hamas’ın yönetimde hiçbir rolü olmayacağını vurguluyor. Geçici teknokrat yönetim ve uluslararası “Board/authority” Gazze’nin yerel meşruiyetini zayıflatabilir; bu yeni yapı kalıcılaşırsa Filistin egemenliği zayıflar. (Bu tür bir “uluslararası otorite”nin Filistinli katılımı sınırlı bırakılacağı, eleştirildi.)
• “Demilitarizasyon / radikallikten arındırma” tanımı belirsizdir: Neyin “silah” sayılacağı, tüm sivil altyapı ve örgütlenmelerin nasıl denetleneceği belli değil; geniş yorum güvenlik gerekçesiyle sivil halk kısıtlamalarına yol açabilir.
• Geçici yardım ve yeniden inşa şartlıdır: Yardımların dağıtım mekanizması (BM/Kızılay/“bağımsız kuruluşlar”) görüntüde tarafsız olsa da pratikte hangi aktörlerin fonları kontrol edeceği önemlidir — ekonomik projeler PPP (kamu-özel ortaklığı) ağırlıklıysa, yabancı yatırımcılar ve bölgesel güçler büyük söz sahibi olur. Bu, uzun vadede ekonomik bağımlılık oluşturabilir.
• Nüfus hareketi / “insani transit alanlar” ve yerinden edilmeye yol açan dil: Planın önceki taslaklarında veya ilişkili projelerde (yaz döneminde sızan çalışmalarda) “transit alanlar” ve geçici/kalıcı yer değiştirme fikirleri tartışıldı; bu tür yapılar zorunlu veya gerçekten “gönüllü” olmayan göçlere dönüşme riski taşıyor. Bu da pratikte demografik ve siyasi mühendislik ile sonuçlanabilir.
• Güç kullanımı tehdidi: Plan kabul edilmezse ABD-İsrail ortaklığının daha sert askeri seçeneklere destek vereceği mesajı verildi; bu baskı Hamas’ı köşeye sıkıştırıp kabul ettirmeye çalışabilir — “kabul etmezseniz sonuçları” impliciti tehdit barındırır. Bu, rıza yerine dayatmaya dönüşme riskini artırır.
Özetle: Görünürdeki hedefler arasında fayda (rehine bırakılması, altyapı onarımı) olsa da, geçici yönetimin yapısı, yardımın nasıl dağıtılacağı, nüfus hareketleri ve güvenlik tanımları gibi detaylar sinsi veya uzun vadede Gazze’nin dışarıdan yeniden düzenlenmesine (içeriden “teslim alınma”) yol açabilir.
En önemlisi de, İsrail’in güvenlik problemi ve güvenilir olmaması.

3) İsrail’e güvenilir mi?

• Kısa vadede rehineler ve ateşkes için önünde bir teşvik var: Netanyahu’nun planı desteklemesi bunun bir parçası. Ancak güvenilirlik yalnızca yapılan açıklamaya değil uygulamaya bağlıdır. Tarihsel olarak güvenlik garantileri, operasyonel uygulama ve uluslararası denetim olmadan tek taraflı yorumlanabildi. Ayrıca İsrail’in güvenlik öncelikleri (Hamas’ın silahsızlandırılması, bölgesel güvenlik) ile Filistin egemenliği hedefleri çelişiyor — bu da güven problemi oluşturur.
• Önemli not: “Güvenilirlik” değerlendirmesi sadece İsrail’e değil, planın denetleyicilerine (ABD liderliği, uluslararası kurul, bölgesel aktörler) bakılarak yapılmalı. Eğer denetim gerçekten bağımsız, şeffaf, hukukî güvenceli ve Filistinli temsilciler katılımcı ise güven artırılabilir; aksi halde uygulama safhasında güven zedelenir.

4) Gazze’nin içeriden teslim alınması (içeriden ele geçirilme) riski var mı?

Evet — olası ama otomatik değil. Nasıl gerçekleşebilir:
• Siyasetin boşaltılması + teknokrat yönetim: Hamas’in tüm resmi yapı ve kamu alanlarından dışlanması, yerel topluluk liderlerinin etkisizleştirilmesi, uluslararası kurulun polisi ve güvenlik mekanizmalarını şekillendirmesiyle içeriden “yumuşak” bir devralma olabilir. (Siyasi meşruiyet kaybı
dış aktörlerin fiili idaresi.)
• Nüfusun yerinden edilmesi: Eğer geniş çaplı “transit” ya da geçici yerleşimler kurulup Gazze’nin demografik dokusu değiştirilirse, uzun vadede Gazze’nin iç dinamikleri çöker ve dış kontrol kolaylaşır.
• Ekonomik yeniden yapılanma: Büyük altyapı ve yatırım projeleri uluslararası şirketler ve bölgesel sermaye ile yürütülürse yerel ekonomik özerklik zayıflar; siyasi kontrol ekonomik bağımlılıkla pekişir.

5) Maddelerde açıkça tuzak sayılabilecek ifadeler (özete dayalı örnekler)

• “Hamas’ın hiçbir yönetim rolü olmayacak” — meşruiyet ve temsil boşluğu oluşturur.
• Yardımın „İsrail veya Hamas ile bağlantısı olmayan kuruluşlar tarafından“ dağıtılacağı vurgusu — pratikte hangi kuruluşların seçileceği ve hesap verilebilirliği belirsiz.
• “İsrail Gazze’yi ilhak etmeyecek” denmesi ancak aynı zamanda güvenlik çemberi/kontrol mekanizmalarının uzun süreli bırakılması — basit bir ‘teminat’ değil, uygulama detayları önemlidir.

6) Muhtemel senaryolar (kısa)

• Hamas kabul eder, hızla rehine takası olur, ateşkes sağlanır, sınırlı yeniden inşa başlar. (En olumlu/çabuk senaryo.)
• Hamas reddeder veya geciktirir; ABD-İsrail baskısı artar, bazı bölgelerde devam eden operasyonlar ve kademeli devralma uygulanır. (Zorla denklem)
• İnşa ve ekonomik projeler, uluslararası yatırımlar ve teknokrat yönetimle uzun süreli dış kontrole evrilir; yerel meşruiyet kaybolur. (En riskli senaryo — “içeriden teslim alınma”ya yakın)

7) Tavsiyeler — neye dikkat edilmeli / hangi kırmızı bayraklar izlenmeli

• Denetim mekanizmalarının şeffaflığı: Geçiş yönetiminin hukuki dayanağı, denetleme, hesap verme mekanizması ve Filistinli temsil oranı açıkça ilan edilmeli. (Bunlar yoksa risk büyür.)
• Nüfus hareketi ve Transit Alanlar: Herhangi bir kitlesel yer değiştirme veya “insani transit alan” kurulması teklifine karşı uluslararası hukuk ve gönüllülük ilkeleri sorgulanmalı.
• Yeniden inşa finansmanının koşulları: Hangi şirketler/ülkeler projeyi yürütecek? PPP modelleri şeffaf mı? Gelirlerin kim tarafından kontrol edildiği net olmalı.
• Güvenlik güçlerinin yapısı ve sonlandırma kriterleri: “Geçici” istikrar gücünün ne zaman ve hangi kriterle çekileceği net olmalı; aksi halde kalıcı askeri/denetim mekanizmasına dönüşür.

Sonuç — kısa cevaplar

• Sinsi bir plan var mı? Görünen amaçları arasında insani ve barışçı maddeler olsa da, geçici yönetim, demilitarizasyonun belirsiz tanımı, nüfus hareketlerine dair taslaklar ve ekonomik yeniden yapılanma unsurları uzun vadede Gazze’nin fiilen dış kontrolüne dönüşebilecek riskler taşıyor. Yani “sinsi” olarak nitelendirilebilecek potansiyel tuzaklar var — özellikle uygulama detayları belirsizse.
• İsrail’e güvenilir mi? Kısa vadede belli hedefleri gerçekleştirebilir (rehine takası, ateşkes), ama uygulama aşamasında uluslararası denetim, hukuki garantiler ve Filistinli meşruiyet sağlanmazsa güven zayıf kalır.
• Gazze içeriden teslim alınır mı? Mümkün — özellikle politik temsil zayıflatılır, nüfus hareketleri teşvik edilir ve uluslararası/şirket odaklı yeniden inşa kalıcılaşırsa. Bu bir süreç olarak (yavaş, kademeli, “içeriden”) gerçekleşebilir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com




Hayatın Gidişatı: Dünyadaki Cennet ve Cehennem

Hayatın Gidişatı: Dünyadaki Cennet ve Cehennem

Her insan kendi gidişatında, istikametinde, yol ve yordamında ömrünün sonuna kadar sürdürdüğü ve sonunda da memnun olup sonlandırdığı hayat kendi hayatıdır.
İşte benim hayatım budur, der.
İşte gerek dünyada ve gerekse de kendisinin olan ve olacak olan cennet ve cehennemi belirlenmiş ve şimdiden de yaşanmış ve gerçekleşmiş olmaktadır.

Hayatını menfilikler içinde geçiren bir insana müsbet bir hayat cehennem gibi gelebilir.
Tıpkı cennet gibi olana cehennem gibi geldiği gibi.

*****

İnsan, dünyaya gönderildiğinde eline verilen en büyük sermaye ömrüdür. Bu ömür; yol, yordam ve istikamet üzere harcanır. Herkes kendi iradesiyle bir yol tutar, o yolun meyvelerini tadar, o yolun yükünü çeker. Neticede her bir nefes, insanın kendisine ait bir hayat hikâyesi olur. Herkes kendi yolculuğunu tamamladığında, “İşte benim hayatım budur.” der.
Lakin bu hayat yalnızca bir yaşanmışlık değil, aynı zamanda ebediyetin mukaddimesidir. Çünkü insan, bu dünyada kendi cennetini de, cehennemini de inşa etmektedir. Kalbi nurlu olan için dünya bir cennet bahçesi gibidir; fakat kalbini zulmetle dolduran için en güzel hâller bile cehennem azabı gibi görünür.

Cennet Dünyada Başlar

Kur’ân, “Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz..” (Nahl, 97.) buyurur.
Demek ki mü’minin kalbinde huzur, vicdanında ferahlık, aklında sükûnet vardır. O, hayatını Allah rızasına bağladığında en zor şartlarda bile cennetin kokusunu duyar.
Bediüzzaman Said Nursî’nin dediği gibi:
“İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.”
İmanla bakıldığında dünya, bir misafirhane; olaylar bir imtihan; musibetler ise terakki vesilesidir. Bu idrak, cennetin tohumlarıdır.

Cehennem Dünyada Başlar

Öte yandan menfîliklerle hayatını örmüş bir kimse için huzur uzak bir rüyadır. Kalbi kinle, hasetle, nefretle dolu olan, sabahı karanlık, gecesi dertli geçirir. Gözünde nimet zehir, dost düşman olur. Böylece, dünya içindeyken bile cehennem azabını tatmaya başlar.
Kur’ân buyurur:
“Kim de beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Tâhâ, 124)
İşte bu ayet, kalbini Hak’tan koparan insanın kendi eliyle kurduğu cehennemi tasvir eder.

Hakikatin İnceliği

Hayatını imanla yaşayan bir insan, ölüm anında bile tebessüm eder. Çünkü o bilir ki, kabir kapısı bir yok oluş değil, ebedî saadetin anahtarıdır.
Ama küfürde ısrar eden kimse için ölüm, azapların başlangıcıdır. Çünkü onun dünyadaki sahte cennetleri dağılır, ardında kalan yalnızca pişmanlık olur.

Sonuç

İnsan, kendi istikametinin yolcusudur. O istikamet, dünyadaki hâllerini de, âhiretteki akıbetini de belirler. Kimi kendi eliyle cennetinin kapısını aralar, kimi ise kendi elleriyle cehennemin tuğlalarını dizer.
Şu halde her birimiz, kendi kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Benim yolum, bana dünyada cennet mi yaşatıyor, yoksa cehennem mi?”
Ve bilmeliyiz ki, hakikî cennet Allah’a kullukta, hakikî cehennem ise Allah’tan uzaklıkta gizlidir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com