RİBA VE FAİZ ÜZERİNE BİR TAHLİL VE TENKİT – 2 –

RİBA VE FAİZ ÜZERİNE BİR TAHLİL VE TENKİT – 2 –

I. Ribâ Kelimesinin Kök Manası ve Geldiği Anlamlar
Ribâ kelimesinin Arapça kökü R.B.V.’dir.
| Kavram | Açıklama |
|—|—|
| Kök Manası | Fazlalık, artış, çoğalma, kabarma, yükselme, bir şeyin hacminin artması.
Bu kök, bir şeyin aslından fazlalaşmasını ifade eder. Kur’an’da bir ayette (Hac, 22/5) yerin yeşerip kabarmasını anlatmak için de kullanılmıştır. |
| İslam Hukukunda (Fıkıh) Anlamları |
Ribâ, İslam Hukuku terminolojisinde, iki ana kategori altında incelenen, şer’an haram kılınmış fazlalık ve artıştır: |
| 1. Ribâ’n-Nesîe (Vâde Faizi) | Câhiliye Faizi olarak da bilinir.
Borç verilen malın/paranın, vâde karşılığında ve borç sözleşmesi sırasında şart koşulan fazlalıkla geri ödenmesidir. Kuran’da mutlak olarak yasaklanan ribâ türü budur.
Günümüzdeki banka faizi de fıkhen genellikle bu kategoriye girer. |
| 2. Ribâ’l-Fadl (Fazlalık Faizi) |
Aynı cinsten olan iki malın birbiriyle peşin ve eşit olmayan miktarlarda mübadelesi (değiş-tokuşu) sonucu ortaya çıkan fazlalıktır.
Örneğin, 1 kg buğdaya karşılık 1.5 kg buğday peşin olarak satmak.
Bu tür ribâ, Sünnet ile yasaklanmıştır (altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuz gibi altı “ribevî” mal için geçerlidir). |

II. Hayrettin Karaman’ın Makalesinin Ehli Sünnet Görüşüne Göre Değerlendirilmesi

Hayrettin Karaman’ın makalesi, faizin (ribâ’nın) mutlak haram olduğu yönündeki Cumhûr-u Fukahâ’nın (İslam hukukçularının büyük çoğunluğunun) görüşünü savunmakta ve faizin kapsamını daraltan, modern faizi caiz gören görüşleri eleştirmektedir.
Ehli Sünnet içerisinde dört büyük fıkıh mezhebinin (Hanefi, Maliki, Şafii, Hanbeli) de dahil olduğu ana akım görüş, ödünç para verme (karz) karşılığında önceden şart koşulan her türlü fazlalığın (nesîe ribâsının) haram olduğu yönündedir.
Karaman’ın makalesi bu ana akım, yani Ehli Sünnet’in genel kabul görmüş fıkıh görüşü ile tamamen uyumlu bir çizgidedir. Eleştirdiği görüşler ise genellikle günümüzde ortaya çıkan ve ana akım fıkıh geleneği içinde şâzz (aykırı) sayılan veya bid’at kabul edilen görüşlerdir.

Makalenin İsabetli Görüşleri (Ehli Sünnet’in Cumhûr Görüşüyle Uyumlu Olanlar)
| Madde | Açıklama |
|—|—|
| 1. Kitap ve Sünnet Bütünlüğü | İslamî hükümlerin kaynağı olarak Kitâb (Kur’an) ve Sünnet’i bir bütün olarak kabul etmesi. Sünnet’in Kitâb’ın açıklayıcısı olduğunu belirtmesi, Usûl-ü Fıkıh (İslam Hukuku Metodolojisi) prensibine tam olarak uygundur. |

| 2. Ribâ’nın Kapsamı | Kur’an’daki yasaklamanın sadece “katlı ribâ” (tefecilik) ile sınırlı olmadığı, harf-i tarîf’in (el-ribâ) bütün ribâ çeşitlerini (istiğrak) kapsayabileceği görüşü.
Bu, cumhûr-u fukahânın Kur’an ve Sünnet nasslarını birlikte ele alarak ulaştığı temel hükümdür. |

| 3. İcma’ya Vurgu | Dört mezhep imamının da dahil olduğu büyük müctehidlerden hiç kimsenin, borç sözleşmesinde belirlenen tehir faizinin (nesîe ribâsı) helal olduğunu söylemediğini vurgulaması.
Bu, icmâ’ (görüş birliği) kuvvetinde bir delil teşkil eder. |

| 4. Zarar/Fayda Kriteri | Haram kılınan bir fiilin (faiz), “bazı faydaları var” veya “küçük tasarrufu korur” gibi ferdî menfaat gerekçeleriyle helal kılınamayacağı. Bu, İslam hukukunun seddü’z-zerâi (kötülüğe giden yolları tıkama) ilkesi ve hükümlerin genel kaidelere bağlılığı prensibine uygundur (İçki örneği isabetlidir). |[1]

| 5. Faiz ve Ortaklık Ayırımı | Faizli kredinin, kar-zarar ortaklığı (Müşâreke/Mudârebe) hükümlerine göre kar payı sayılamayacağı. İslam’da şirketin temel şartı hem kâra hem de zarara iştiraktir. Önceden belirlenmiş fazlalık (faiz) ise sadece sermaye sahibine karı garanti eder ve zararı paylaşmaz; bu, fıkhen kesin olarak faizdir. |

Makalenin Tartışmaya Açık Hususları
| Madde | Açıklama |
|—|—|
| 1. Girişteki Hoca Eleştirisi (Hissilik) | Yazarın, faiz konusunda kafa karıştıranları “Cahil, liyakatsız, menfaatinin kulu olmuş” gibi sert ifadelerle sınıflandırması, hakaret veya hissi tepki olarak algılanabilir.
Fıkıh usulü açısından bir hükmün ispatı için kişilerin vasıflarını bu şekilde ön plana çıkarmak yerine, doğrudan deliller ve argümanlar üzerinden eleştiriye odaklanmak daha akademik ve usulüne uygun olurdu.
Bu bölüm, makalenin akademik/fıkhi kısmından ziyade girişindeki sosyolojik/moral tepkisini yansıtır. |

| 2. Geçiş Dönemi ve Zaruret Bahsi |
“Geçiş döneminin de kendine mahsus zaruret hükümleri vardır” ifadesi, genel hükmün haram olduğu ilkesini korumakla birlikte, uygulamada modern faizli sisteme karşı bir geçici taviz kapısı aralayabilir. İslam hukukunda zaruret hükümleri çok dar ve kişiye özeldir. Sistemsel zarureti meşrulaştırmamak adına bu bahsin daha titiz ve sınırları çizilmiş bir şekilde ele alınması gerekirdi. (Ancak yazar, Müslümanların vazifesinin sistemi değiştirmek olduğunu belirterek bu kapıyı hemen kapatmaya çalışmıştır.) |

III. Hayrettin Karaman’ın Daha Önceki Faiz Görüşleri ve Tenkit Edilen Hususlar

Hayrettin Karaman, Türkiye’deki İslami finans ve faiz tartışmalarında uzun yıllardır önde gelen bir figürdür. Faizle ilgili genel çizgisi hep faizin mutlak haram olduğu yönünde olmuştur. Ancak, özellikle 1990’lı yıllarda ve sonrasında Türkiye ekonomisinin faizli sistem üzerine kurulu olması sebebiyle, zaruret ve ihtiyaç kavramları üzerinden bazı konulara açıklık getirmek durumunda kalmıştır.

Özet Görüşleri

* Faizin Haramlığı: Klasik fıkıh görüşüne sıkı sıkıya bağlı kalarak, faizin (hem nesîe hem fadl) Kitap ve Sünnet ile kesin ve mutlak olarak haram kılındığını savunur.
* Zaruret ve İhtiyaç: Faizin haram olmasına rağmen, modern ekonomik sistemin dayatması karşısında bireysel ve kurumsal bazı zorunluluk durumlarını (zaruret) ele almıştır.
* Zorunlu Bankacılık İşlemleri: Özellikle maaş, emeklilik, fatura ödemeleri gibi kaçınılması mümkün olmayan zorunlu bankacılık işlemlerini, bu işlemlerden faiz geliri elde edilmediği sürece zaruret kapsamında caiz görmüştür.
* Konut Kredisi (Tartışmalı): Türkiye’deki yüksek enflasyon ve faizsiz konut ediniminin zorluğu gibi sosyo-ekonomik şartlar nedeniyle, ilk kez ev alacak ve başka imkânı olmayan alt/orta gelir grubundaki kişiler için konut kredisini zaruret/ihtiyaç-ı âmme kapsamında, “büyük günahlardan sayılan ribâ” kapsamının dışında tutmaya meyilli olan, ihtiyatlı ve tartışmalı yorumları olmuştur.

Tenkit Edilen Hususlar

Karaman’ın faizle ilgili görüşleri (özellikle konut kredisi bağlamında), genel olarak “Mutlak haram” çizgisini korusa da, uygulamadaki kolaylaştırıcı yaklaşımları nedeniyle tenkit edilmiştir:
* Zaruret Sınırının Genişletilmesi: Tenkitlerin ana odağı, İslam hukukunda zaruretin “can, mal ve namusu koruma” gibi hayati tehlikelerle sınırlı olmasına rağmen, Karaman’ın “konut edinme” gibi ihtiyaç-ı âmmeyi (genel ihtiyacı) zaruret kavramına yaklaştırarak faize bir “kapı araladığı” yönündedir.
* Görüş Ayrılığı ve Fetvada İhtiyat: Mutlak haram bir konuda, toplumun geneline hitap eden bir fetvada zaruret sınırlarının bu kadar genişletilmesinin, faizli işlemlerin normalleşmesine ve haram hassasiyetinin kaybolmasına yol açabileceği eleştirisi yapılmıştır. Fıkıhta “zaruret” çok ihtiyatlı kullanılmalı, “harama ruhsat” kapısı olmamalıdır.
* Sistemle Mücadeleyi Geciktirme: Karaman’ın kendi makalesinde de belirttiği gibi, zaruret sistemden kaynaklanıyorsa çözüm sistemi değiştirmektir. Bazı tenkitler, bu tür fetvaların faizsiz bir ekonomik sistemi kurma mücadelesini zayıflattığını öne sürmüştür.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

[1] Bak: https://tesbitler.com/2024/07/26/islam-hukukunda-cezanin-uygulamama-halleri-ve-sedd-i-zerai-nedir/




RİBA VE FAİZ ÜZERİNE BİR TAHLİL VE TENKİT – 1 –

RİBA VE FAİZ ÜZERİNE BİR TAHLİL VE TENKİT – 1 –

Sayın Hayrettin Karaman Hoca daha önce 2007 yılında yine Yeni Şafak gazetesindeki yazısında faiz ile ilgili biraz kapıyı aralama hissi veren yazısında hatta bazı ilahiyatçılar onun münferit içtihadina istinaden delil getirmeleri genelde münakaşayı başlatmış oldu.[1]

Aslında kendisi bazı farklı çıkışlarını ve kendisine yapılan tenkid ve reddiyeleri göz önüne alıp, bunlara bir açıklık getirmesi gerekir.[2]

Google’da; Hayrettin Karaman’ın tutarsızlıkları, aramasında epey tenkid yazıları bulunuyor.
Acaba kendileri ne kadar rahatlar?

Ve belliki kendisine özellikle faiz konusunda ferdi birazda hissi verdiği fetvadan dolayı epey tenkid gelmiş ve de hocayı iyice kızdırmış olacaklar ki, yine Yeni Şafak gazetesinde 29.09.2025 tarihli yazısını yine hissi, birilerine kızarak açıklama ihtiyacı duymuş.[3]

Belliki bu durum ve tenkidler daha hocanın yakasını pek bırakacak gibi görünmüyor.

Bende hocanın isabetli olan ve olmayan noktalarını ve görüşlerini araştırıp tesbit ettim.
Ancak değişen bir şey var mı, diye baktığımda şu tesbiti ve Sonuç kısmı isabetli ve düşündürücü oldu;

• “Geçiş dönemi vurgusu: “Geçiş döneminin zaruret hükümleri” ifadesi kapı aralık bırakıyor; bu, bazı okuyucularca “faize geçici ruhsat” gibi anlaşılabilir. Oysa klasik fıkıhta bu, çok dar bir çerçevede geçerli.”

Diğer tesbit ve görüşleri takdirinize sunuyorum;

1. “Ribâ” kelimesinin kök manası ve anlamları

• Kökü: “ر ب و / ر ب ا” (r-b-w / r-b-a).
• Lügat manaları: artmak, çoğalmak, yükselmek, fazlalaşmak, şişmek.
• Terim anlamı: karşılıksız fazlalık. Borç veya alışveriş muamelesinde taraflardan birinin haksız fazlalık elde etmesi.
• Kullanım çeşitleri:
• Ribâ’n-nesîe: Vade karşılığı fazlalık (klasik tefecilik).
• Ribâ’l-fadl: Aynı cins malların değişiminde fazlalık.
• Ribâ’l-câhiliyye: Borcun vadesi gelince “ya öde, ya ekle” denilerek katlanan faiz.[4]

2. Hayrettin Karaman’ın yazısının Ehl-i Sünnet kriterine göre değerlendirmesi
İsabetli yönleri (ehli sünnete uygun)

• Faiz-ribâ ayırımını reddetmesi: Kur’an ve sünnetin faiz yasağını tek bir bütün halinde değerlendirmesi doğru bir yaklaşımdır.
• Katlı ribâya indirgeme eleştirisi: Faizin sadece “kat kat artırılan tefecilik” olmadığını, ilk sözleşmede belirlenen fazlalığın da haram olduğunu belirtmesi isabetlidir.
• İbn Abbas’ın görüşünü bağlamına oturtması: Onun “peşin olanda faiz yoktur” ictihadının sadece sarf (döviz, altın bozdurma) işlemlerine dair olduğunu vurgulaması yerindedir.
• Hz. Ömer’in sözüne yaklaşımı: Ömer (r.a.)’in, “faiz ayeti son nazil oldu, açıklaması tam yapılmadı” sözünden yola çıkıp faizi meşrulaştırmadığını, bilakis şüpheli şeyleri bile yasakladığını belirtmesi doğru bir noktadır.
• Mezhep icmasına vurgu: Dört mezhep imamı ve müctehidlerin hiçbirinin modern bankacılık faizini caiz görmediğini ifade etmesi ehli sünnet çizgisidir.
• Zaruret yaklaşımı: Sistemi faiz üzerine bina etmenin zaruret sayılamayacağı, Müslümanların faizsiz sistem kurma çabası göstermesi gerektiği görüşü, klasik fıkıhtaki “zaruret-ruhsat” mantığıyla uyumludur.

Tartışmalı veya eksik yönleri

• Girişteki üslup: Hocaları üç sınıfa ayırıp “cahil, liyakatsız, menfaatçi” gibi sert ifadeler kullanması hissî bir üslup; akademik objektifliği zayıflatıyor. Bu, haklı tenkitlerini gölgede bırakabiliyor.
• Modern bankacılık boyutu: Faizli kredileri kâr payına benzetmeyi reddetmesi doğru olmakla beraber, İslam ekonomisinin günümüz şartlarına uygun alternatif modellerini somut olarak ortaya koymaması eleştirilebilir.
• Geçiş dönemi vurgusu: “Geçiş döneminin zaruret hükümleri” ifadesi kapı aralık bırakıyor; bu, bazı okuyucularca “faize geçici ruhsat” gibi anlaşılabilir. Oysa klasik fıkıhta bu, çok dar bir çerçevede geçerli.

3. Hayrettin Karaman’ın daha önceki faizle ilgili görüşlerinin özeti

• Genel yaklaşımı: Karaman hoca uzun yıllardır “faiz her çeşidiyle haramdır” görüşünü savunur.
• Farklılıklar / Tenkit edilen noktalar:
• Geçiş dönemi söylemi: Modern ekonomide Müslümanların tamamen faizden uzak durmalarının çok zor olduğunu, bunun için bir “geçiş dönemi zaruretleri” olabileceğini söylemiştir. Bu, bazı çevrelerce “faize ruhsat” gibi yorumlanmış ve çok eleştirilmiştir.
• Katılım bankaları konusunda: Faizsiz bankacılığı desteklemiş, ancak bu kurumların işleyişinde “gerçekte faizle benzerlik taşıdığı” yönünde yoğun eleştiriler almıştır.[5]

• Dar anlamda ribâ yorumlarına karşı çıkışı: “Faiz sadece tefecilik değildir” demesi isabetli olmakla beraber, bazı eleştirmenler ona “Batı bankacılığını reddederken alternatif model geliştirmede yetersiz kaldı” eleştirisini yöneltmiştir.

4. Sonuç

• Karaman hocanın yazısında faizin Kur’an ve sünnetteki şümulünü daraltmaya çalışan yorumlara karşı getirdiği deliller büyük oranda ehli sünnet çizgisiyle uyumlu ve isabetlidir.
• Ancak üslup, geçiş dönemi zaruretleri ve uygulama modellerine dair açıklamaları zayıf bulunmuş, bu yüzden geçmişte de eleştirilmiştir.

*******

1. Taberî (Câmi‘u’l-Beyân)

• Ribâ tanımı: Cahiliye Araplarının “borcun vadesi geldiğinde, ödemeye gücü yetmeyenlere süre verip fazlalık eklemeleri” (ribâ’n-nesîe).
• Kapsam: Ribâ sadece kat kat artırılan tefecilik değil, ilk baştan kararlaştırılan her türlü fazlalıktır.
• Delil: “Allah alışverişi helal, ribâyı haram kıldı” (Bakara 275). Alışveriş ve ribâ arasındaki fark: alışverişte karşılıklılık var, ribâda haksızlık ve tek taraflı kazanç var.

2. Fahreddin Râzî (Mefâtîhu’l-Gayb)

• Ribânın hikmeti: Faiz, insanların mallarını sebepsiz yere birbirlerinin ellerinden almak demektir. Bu, zulümdür.
• Çeşitler: Ribâ’l-fadl (mal-mal mübadelesinde fazlalık) ve ribâ’n-nesîe (vade karşılığı fazlalık).
• Yorum: Bazı sahabelerin “ribâ sadece katlı ribâdır” görüşünü zikreder, ancak cumhurun görüşü olan “ribânın her türlüsünün haramlığı”nı tercih eder.
• Gerekçe: Faizin küçük-büyük, az-çok farkı yoktur. Hepsi haramdır.

3. İbn Kesîr (Tefsîru’l-Kur’ân)

• Ayeti açıklaması: Ribâ âyetlerini açıkça tefecilikle birlikte, her türlü fazlalığa teşmil eder.
• Sahabe görüşleri:
• İbn Abbas’ın “ribâ ancak nesîedir” sözünü aktarır, fakat diğer sahabe ve icmanın “faizin her türlüsünün haram olduğu” görüşünü öne çıkarır.
• Hadis delili: “Altını altınla, gümüşü gümüşle, misliyle ve peşin” hadisi → ribâ’l-fadlın da haram olduğuna delildir.

4. Elmalılı Hamdi Yazır (Hak Dini Kur’an Dili)

• Üslubu: Ribâ konusunda çok geniş açıklamalar yapar.
• Ana vurguları:
• Faiz, toplumsal adaleti ve üretimi bozan bir sömürü aracıdır.
• Hem ferdî (bireysel borç) hem de sistemik (ekonomik düzen) yönü vardır.
• Faiz yasağını “katlı ribâ”ya indirgemek doğru değildir.
• Özel tespiti: “Bugün faizi zaruret diye kabul edenler, İslam’ın faizsiz alternatif düzenini kurmaya çalışmalıdır. Zaruret, asla daimi kural haline getirilemez.”

5. Mukayeseli Özet

• Klasik müfessirler: Ribâyı yalnızca tefeciliğe indirgemez, her tür fazlalığı kapsar (ehli sünnet görüşü budur).
• İbn Abbas rivayeti: Bazı tefsirlerde zikredilse de icmaya muhalif olduğu için tercih edilmez.
• Elmalılı: Modern çağa uygun olarak “faizsiz ekonomi kurma sorumluluğu” üzerinde durur.
• Karaman’ın paralelliği: Karaman da aynı şekilde faizi daraltma çabalarını reddeder; Elmalılı gibi “zaruret geçicidir” der.
• Farkı: Karaman modern sistem içindeki “geçiş dönemi” vurgusuyla tenkit edilmiş, Elmalılı ise daha katı bir tavırla “zaruret asla sistemleştirilmez” diyerek çizgiyi net koymuştur.

*****

Mukayeseli Tablo: Faiz / Ribâ Görüşleri

Konu Karaman’ın Görüşü
Klasik Müfessirler (Taberî, Râzî, İbn Kesîr, Elmalılı)
Faiz-Ribâ ayrımı
“Kur’an’daki ribâ ile sünnetteki ribâ farklı değildir, ikisi de aynı hükme tabidir.”
Aynı görüş: Kitap ve sünnet bir bütündür. Ribâ sadece Kur’an’daki katlı tefecilik değildir, bütün fazlalıkları kapsar.

“Kat kat ribâ”ya indirgeme
Faizi sadece tefecilikle sınırlamak yanlış. İlk sözleşmede kararlaştırılan fazlalık da haramdır.Taberî, Râzî, İbn Kesîr ve Elmalılı da aynı: ribâ sadece katlı ribâ değil, her tür fazlalıktır.

İbn Abbas’ın görüşü:
Onun “peşin olanda ribâ yoktur” sözü, sadece sarf muamelesi içindir; vadeli borçlarla ilgisi yoktur.
Aynı: Müfessirler bu sözü aktarır ama cumhurun görüşü olan “her tür ribâ haramdır”ı tercih eder.

Hz. Ömer’in sözü:
“Ayeti anlayamadık” demesi, faizi helal saymak için değildir. Bilakis şüphelileri bile haram kabul etmişlerdir.
Aynı yaklaşım: Ömer (r.a.)’in sözü, faizi hafifletme değil, ihtiyatlı olma yönünde anlaşılır.

Mezhep görüşleri:
Dört mezhep imamı dahil hiçbir müctehid modern faizi caiz görmemiştir.
İcma görüşü: Ribânın bütün çeşitleri haramdır, hiçbir mezhep “banka faizi helaldir” dememiştir.

Zaruret meselesi
Zaruret varsa bazı geçici ruhsatlar olabilir ama asıl görev faizsiz sistemi kurmaktır.
Elmalılı: Zaruret bireysel ve geçici olabilir, ama sistemin temeline zaruret oturtulamaz.
Aynı görüş fakat Elmalılı daha katı.

Üslup:
Yazıda hocaları üçe ayırıp sert ifadeler kullanıyor. Bu hissî bir yaklaşım.Klasik müfessirler daha serinkanlı, doğrudan ayet-hadis üzerinden açıklama yapar.

Modern boyut:
Faizsiz bankacılığı destekler, fakat “geçiş dönemi” söylemi kapı aralık bırakıyor.
Elmalılı: Alternatif sistem kurma görevi Müslümanlara aittir; zaruret kalıcı hale getirilemez. Daha net çizgi.

Sonuç

• Karaman’ın güçlü tarafı:
Klasik müfessirlerle aynı çizgide olarak, faizi daraltma ve tefecilikle sınırlandırma yorumlarını reddediyor.
• Zayıf tarafı: “Geçiş dönemi” söylemi, klasik ulemaya göre daha yumuşak ve belirsiz kalıyor; bu yüzden tenkit ediliyor.
• Klasik müfessirlerin tavrı: Hem ayet hem hadisleri bütün ribâ türlerine teşmil ediyorlar ve “zaruret”i bireysel, dar alanlarda sınırlı tutuyorlar.[6]

*****

📌 Ehl-i Sünnet’in Faiz (Ribâ) Hakkındaki Kesin Ölçüleri

• Faizin her çeşidi haramdır.
• Kur’an (Bakara 275-279, Âl-i İmrân 130, Nisa 161, Rum 39) ve sünnet ribâyı kesin şekilde yasaklamıştır.
• Azı da çoğu da haramdır. (Hadis: “Faizin yetmiş üç kapısı vardır, en hafifi kişinin annesiyle zina etmesi gibidir.” – İbn Mâce,Hakim, Müstedrek, 2/43).
• Ribâ sadece katlı ribâ değildir.
• İlk sözleşmede kararlaştırılan fazlalık da ribâdır.
• Ribâ’n-nesîe (vade karşılığı fazlalık) ve ribâ’l-fadl (aynı cinsten malların fazlalıklı mübadelesi) haramdır.
• Kitap ve sünnet beraber alınır.
• Sünnet, Kur’an’ı açıklayıcıdır.
• Ribâ ayetleri Hz. Peygamber’in (sav) hadisleriyle tafsil edilmiştir.
• Mezhep icması:
• Dört mezhep imamı da dâhil olmak üzere, büyük müctehidlerin tamamı faizin her türlüsünü haram kabul etmiştir.
• İcma ile sabittir.
• İbn Abbas’ın görüşü istisnadır.
• Onun “ribâ yalnız nesîedir” sözü, sahabenin çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
• Cumhur, faizin her çeşidini haram kabul etmiştir.
• Zaruret (darûra) hükmü:
• Bireysel ve geçici durumlarda olabilir (mesela aç kalan kişinin haram yiyecekten hayatını kurtaracak kadar yemesi).
• Sistemik ve kalıcı hale getirilemez.
• Zaruret genel düzeni değil, şahsî halleri kapsar. Ve hayati bir durum söz konusu olmalıdır.
• Helal alternatif vardır:
• İslam ortaklık sistemleri: mudârebe, müşâreke, murâbaha vb.
• Kâr payı caizdir; ancak önceden garanti edilen faizli getiri değildir.

📊 Mukayese

Ölçü
Klasik Müfessirler
Hayrettin Karaman
Faizin her çeşidi haramdır
Kesin şekilde vurgularlar.
Aynı görüşte.
Katlı ribâ indirgemesi
Reddederler.
Reddeder.
Kitap ve sünnet bütünlüğü
Ayetleri hadislerle tafsil ederler.Sünneti açıklayıcı kabul eder, ayırım yapmaz.
Mezhep icması
Dört mezhep ittifakla faizi haram sayar.
Aynı görüşte, icmaya vurgu yapar.
İbn Abbas’ın görüşü
Çoğunluk kabul etmez, istisna olduğunu belirtirler.
Aynı şekilde istisna kabul eder.
Zaruret
Bireysel, geçici olabilir; sistemleştirilmez.
Aynı fikirde, ama “geçiş dönemi” söylemi biraz daha yumuşak.
Helal alternatif
Mudârebe, müşâreke vb. üzerinde dururlar.Faizsiz bankacılığı destekler ama uygulamalar tartışmalı görülür.
Üslup
İlmi, sakin, delile dayalı.Yazısında daha sert, hissî eleştiriler var.

Netice:
• Karaman hoca, temel esaslarda ehli sünnet çizgisiyle uyumludur.
• Ancak “geçiş dönemi zaruretleri” ve üslup konularında klasik müfessirlerden ayrışır.
• Ehl-i Sünnet ölçüsüne göre asıl eksiklik: faizin sadece haramlığını anlatmak değil, alternatif sistemin inşasına dair net çözümler ortaya koymaktır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

[1] Bak: https://tesbitler.com/2015/01/02/din-adamlarinin-temsiliyet-rolu/

[2] https://tesbitler.com/2015/11/14/ilahiyat-cephesindeki-tehlike/
https://tesbitler.com/2015/01/03/dine-ekilen-ayrik-otlari/

[3] https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayreddin-karaman/riba-faiz-konusu-4752910

[4] Riba ve Faiz ile ilgili bakınız:
https://tesbitler.com/index.php?s=Riba+
https://tesbitler.com/index.php?s=Faiz+

[5] Bak: https://www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettin-karaman/katilim-bankalarinin-islemlerinde-faiz-var-mi-2055575
https://www.hayrettinkaraman.net/sc/00326.htm

[6] Azamet ve Ruhsat için bakınız:
https://tesbitler.com/2015/01/01/azimet-ruhsat-zaruret/
https://tesbitler.com/2021/04/11/139-zaruret-ve-ruhsat/




Gazze ve Küresel Vicdanın Uyanışı: Bir Turnusol Kâğıdı

Gazze ve Küresel Vicdanın Uyanışı: Bir Turnusol Kâğıdı

​”Gazze’de olanlar kelimenin tam anlamıyla soykırımdır.” Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro’nun New York’ta yankılanan bu sözleri, bir coğrafyanın derin acısının küresel vicdanda nasıl bir yankı bulduğunun en çarpıcı ifadesidir. Zira Gazze, bugün sadece bir savaş alanı değil, aynı zamanda dünyanın siyasi ahlakının ve insani değerlerinin test edildiği bir turnusol kâğıdıdır.

​Tarihi Tekerrür ve “Canavarın” Durdurulması Gerekliliği

​Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle, “Canavarın durdurulmasının şart olduğu” bir döneme tanıklık ediyoruz. Tarih, bu tür vahşetlerin sadece bir bölgenin meselesi olarak kalmadığını, sessiz kalınan her zulmün er ya da geç tüm insanlığa sıçrayan bir yangına dönüştüğünü defalarca göstermiştir.
​Gazze’de yaşananlar, sadece Filistinlilerin değil, tüm uluslararası hukukun, adalet mekanizmalarının ve insan hakları söylemlerinin de enkazıdır. Birleşmiş Milletler’de dahi “boş koltuklara seslenmek zorunda kalan” katil olarak nitelendirilen bir liderin eylemleri, mevcut küresel sistemin çaresizliğini gözler önüne sermektedir. Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “İsrail haydut aktör haline geldi, silah sevkiyatları durdurulmalı” çıkışı, bu çaresizliğin uluslararası arenadaki yüksek perdeden itirazıdır. Bu açıdan, Gazze’nin yeniden inşası gibi uzun vadeli hedeflerden önce, önceliğin acil ateşkesin sağlanması olduğu vurgusu, siyasetin en temel insani sorumluluğunu işaret etmektedir.

​İnsanlığın “Sumud Filosu” ve Direnişin Çığlığı

​Gazze’ye uygulanan ablukanın kırılması için yola çıkan Küresel Sumud Filosu, sadece bir insani yardım girişimi değil, aynı zamanda küresel uyanışın ve sivil itaatsizliğin sembolüdür. Ankara’da her akşam nöbet tutan gönüllülerin “Kamp sandalyesini al, gel!” çağrısı, vicdanı uyanık bireylerin tepkisinin ne denli tabana yayıldığını göstermektedir.
​Bu umut yolculuğuna karşı İsrail’in, Yunanistan ve Rum Yönetimi ile kirli bir ittifak kurarak Girit açıklarında saldırı düzenlemesi, zulmün coğrafi sınır tanımadığını ve sivil inisiyatif karşısında dahi devlet terörüne başvurulduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, Türk SİHA’larının filoyu gözetlediği haberleri, devletler düzeyinde dahi olsa insani yardımın ve barış çabasının yalnız bırakılmayacağına dair bir umut ışığı yakmaktadır.

​Siyasi Kutuplaşma ve Vicdanın İmtihanı

​Gazze krizi, Türkiye iç siyasetinde de bir turnusol kâğıdı faaliyeti görmüştür. Farklı siyasi partilerin Filistin mitinginde bir araya gelmesi, bu konunun siyasi rekabetin üstünde bir “Gündem buluşması” olabileceğini göstermiştir. Ancak bu birliktelik çabasına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Filistin’e verdiği desteğin eleştirilmesi ve “Erdoğan düşmanlığının” zulme ortak olmaya sevk etmesi eleştirileri, ne yazık ki ulusal vicdanın dahi siyasi taraftarlık gölgesinde kaldığına dair çarpıcı bir ibret sunmaktadır.
​Filistin meselesinde taraf olmak, sadece siyasi bir tercih değil, ahlaki bir duruştur. Zulme rıza göstermek, bizzat zulmün kendisidir. Bu nedenle, kimin kimi övdüğüne ya da eleştirdiğine bakmaksızın, zulme karşı net bir duruş sergilenmesi elzemdir.

​Trump’ın Planı: Çözüm mü, Çıkmaz mı?

​ABD siyasetinin sahneye sürdüğü, Hamas’ın silah bırakması ve Gazze’nin uluslararası bir Arap askeri gücü tarafından yönetilmesini öngören 21 maddelik ateşkes planı, bölgenin geleceği için kritik bir dönüm noktası olarak sunulmaktadır. Ancak bu plan, Filistinlilere ait topraklarda “yaşayan ve yaşanan bir devlet” kurulması hedefine ne kadar hizmet edeceği konusunda derin şüpheler barındırmaktadır.
​Planın en önemli koşulunun Hamas’ın silah bırakması olması, direnişi bitirmeden barışı dayatmayı amaçladığı izlenimi vermektedir.
Kolombiya Cumhurbaşkanı Petro’nun “Artık bir ordu kurmanın zamanı geldi!” çağrısı, bu tür dayatmacı çözümlere karşı bölgedeki meşru direnişin son bulmayacağının bir yansımasıdır. Zira Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım’ın da belirttiği gibi, mücadele, bölgeyi hedef alan “Büyük İsrail” projesine karşı verilen bir varoluş savaşıdır.
Mesele silah bırakılması degil,İsrail’in güvenilir olmayışı ve ne yapacağının belirsizliği ve ihanetidir.

​Küresel Antisemitizm ve Yükselen Nefret

​Öte yandan, İsrail’in eylemlerine karşı yükselen haklı tepkilerin, küresel antisemitizm dalgasına dönüşme durumu da mevcuttur. Siyonist lobisi ADL’nin CEO’sunun 1960’tan bu yana ilk kez genç neslin yaşlılardan daha antisemitik olma eğilimine dikkat çekmesi, Gazze’deki vahşetin sadece bölgeyi değil, tüm dünyadaki Yahudi topluluklarını da hedef alan bir nefret sarmalını tetiklediğini göstermektedir.
Bu ibretlik durum, vicdanın sadece Filistin için değil, evrensel olarak insanlık için uyanık kalması gerektiğini gösterir.

​Sonuç: Cihad ve Umut

​Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Rabbim bizlere cihadı emrediyor” sözü, bu açıdan sadece askeri bir mücadeleyi değil, topyekûn bir hak ve adalet mücadelesini ifade etmektedir. Gazze’de yaşananlar, tüm dünyada vicdanlı insanlardan yükselen tepki ve çığlıklarla umut aşılamaktadır.
​Bu tarihi dönemeçte, tüm aktörlerin ve bireylerin sadece Gazze’nin acısını değil, kendi duruşlarını, siyasi körlüklerini ve ahlaki sorumluluklarını da sorgulamaları gerekmektedir. Zira tarih, zalimlerin hesaplarını değil, mazlumların ve onlara destek olanların imanını ve direncini yazacaktır. Gazze, bugün, tüm insanlık için bir uyanış ve yeniden hizalanma çağrısıdır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com




Kırılma Yılı: 2013’ten 15 Temmuz’a Uzanan Hesap

Kırılma Yılı: 2013’ten 15 Temmuz’a Uzanan Hesap

Tarih, yalnızca rakamlardan ibaret bir kronoloji değildir. Her yıl, insanlığın kaderine yön veren gizli ve açık hesapların, hayallerin ve hüsranların aynasıdır.
2013 yılı da böylesi kırılma anlarının merkezine kazınmış bir tarihtir. Hem Türkiye’de, hem Mısır’da, hem de İran’da aynı elin farklı yüzleriyle yürüttüğü satranç hamleleri sahneye konulmuştur.
Mısır’da halk iradesiyle iş başına gelen Mursî, daha bir yıl dolmadan darbeyle alaşağı edildi. Kardeş kanı akıtıldı, meydanlar tanklarla ezildi.
İran’da perde gerisinde huzursuzluk büyütüldü, siyasî fay hatları titretildi. Ve sıra Türkiye’ye geldi.
Türkiye’de ise 50 yıldır özenle beslenen, “gün gelir kullanırız” diye saklanan beslemeler devreye sokuldu. Sokaklarda masumane başlayan hareketlerin içine zehir serpildi. Oyun, tıpkı Mısır’daki gibi bir “kışla senaryosu” ile nihayete erdirilmek istendi. Fakat olmadı. Çünkü bu toprakların kaderine zincir vurmaya çalışan eller, unuttu:
Milletin hafızasında Çanakkale’nin, İstanbul’un işgal günlerinin izleri hâlâ canlıydı.
2013’te başaramadıkları oyunu, 15 Temmuz gecesi kanlı bir darbe teşebbüsüyle tekrar sahneye koydular. Bu kez bütün kozlarını masaya sürdüler. Tankları, uçakları, hainleri ve yılların emeğini. Fakat millet, imanıyla ve irfanıyla meydanlara döküldü. Onlar 50 yıllık planlarını bir gecede çöpe atarken, bu millet asırlık bir destanı yeniden yazdı.

İşte ondandır ki; İsrail’in kudurmuşluğu, Amerika’nın sinsice kalkan oluşu bundandır. Çünkü içten yıkamadıklarını gördüler. Çözemedikleri bağı koparmak için çevreyi ateşe verdiler: Gazze’yi, Suriye’yi, Irak’ı. Çemberi daraltıp içeriden teslim almak için sınırları kan gölüne çevirdiler.
Ama unuttukları bir hakikat var:
Bu millet ne zaman köşeye sıkıştırılsa, tarihin derinliklerinden bir ruh dirilir. Yüz yıllık planlar devrede olsa da, Allah’ın takdiri karşısında tüm hesaplar bozulmaya mahkûmdur.
Bugün olanlar tesadüf değil, ibretliktir. Dün Çanakkale’yi geçemeyenler, bugün de 15 Temmuz’da yenilmişlerdir. Dün Sevr’i dayatanlar, bugün farklı maskelerle aynı emeli güdenlerdir. Fakat değişmeyen bir hakikat var:
“Hesapların en hayırlısını yapan Allah’tır.”
Ve bu topraklar, bin yıldır olduğu gibi, yine imanla, sabırla, direnişle yeni bir dirilişin kapısında durmaktadır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com




Gazze: İnsanlığın Turnusol Kâğıdı

Gazze: İnsanlığın Turnusol Kâğıdı

Tarih boyunca zulüm, insanlığın en acı imtihanı olmuştur. Bugün ise bu imtihanın adı Gazzedir. Küçücük bir toprak parçası, milyonlarca insanın kanıyla, gözyaşıyla ve duasıyla bütün dünyanın aynasına dönüşmüştür. Artık kimse tarafsız kalamamaktadır. Tarafsızlık, zulme ortaklıktır.

Soykırımın İlanı

Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, Times Meydanı’nda yaptığı “Gazze’de olanlar kelimenin tam anlamıyla soykırımdır” çıkışıyla aslında tarihe bir not düştü. Bu, bir devlet başkanının kendi ülkesinin menfaatlerini aşarak, insanlığın namusu adına attığı bir çığlıktır. Fakat bu çığlık, Batı’nın sessizliği ve bazı ülkelerin aleni desteğiyle gölgelenmektedir. Zulme göz yummak, zalimin yanında saf tutmaktır.

Küresel Uyanış ve Sumud Filosu

Ankara’da, Trabzon’da, dünyanın farklı meydanlarında insanlar Gazze için ayakta. Küresel Sumud Filosu denizleri aşarak yalnızca yiyecek ve ilaç taşımıyor; aynı zamanda insanlığın vicdanını taşıyor. Gönüllülerin duaları, “Kamp sandalyesini al, gel!” çağrısı, aslında tarihe düşülen yeni bir direniş destanıdır. Türkiye’nin hava unsurlarının bu filoyu gözetmesi, devletin ve milletin kalbinin aynı yerde attığını gösteriyor.

Erdoğan’ın Sözleri ve Tarihin Şahitliği

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Canavarın durdurulması şart oldu” ifadesi, yalnızca bir siyasi tavır değil, tarihi bir uyarıdır. Zira zulüm karşısında susmak, zulmün devamına hizmet etmektir. Bugün Erdoğan’ın, Gazze meselesinde bedenini taşın altına koyması, aslında tarihe verilecek bir cevaptır: “Biz zalimin değil, mazlumun yanındayız.”

Turnusol Kâğıdı: Kim Nerede Duruyor?

Gazze meselesi, kimlerin gerçekten insanlık, adalet ve vicdandan yana olduğunu ortaya koymaktadır. Kimileri Filistin için meydanlara inerken, kimileri kör bir muhalefet uğruna zulme göz yummaktadır. Bir kısım kalemler, Erdoğan düşmanlığı uğruna, zulme sessiz kalmayı tercih etmektedir. Hâlbuki zulme rıza zulümdür, küfre rıza küfürdür.

Tarihten Ders: Zulüm Payidar Olamaz

Firavun’un sarayından Nemrut’un tahtına, Hitler’in tanklarından günümüz işgalcilerine kadar tarihin ortak hükmü şudur: Zulüm payidar olamaz. Her zalim, kendi kurduğu tuzağın içinde boğulmuştur. Gazze’de yaşananlar, bugün için acı, kan ve gözyaşı olsa da, yarın için bir dirilişin tohumu olacaktır. Çünkü Allah’ın vaadi açıktır:
“Zalimlerin sonu hüsrandır.”

Sonuç: İnsanlığın İmtihanı

Bugün Gazze’de akan kan, aslında insanlığın kalbine damlıyor. Herkes safını belirliyor: Mazlumun yanında mı, zalimin yanında mı? Bu mesele, yalnızca Filistinlilerin değil; Türklerin, Arapların, Latin Amerikalıların, hatta vicdanı olan her insanın meselesidir.
Ve unutulmamalıdır:
“Zalimlerin bir hesabı varsa, Allah’ın da bir hesabı vardır.”

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com