Hayatın Mahiyeti: İnsanın Varlık Kitabındaki Yeri

Hayatın Mahiyeti: İnsanın Varlık Kitabındaki Yeri

“Hem senin gaye-i hayatın bunlar olduğu gibi, mâhiyet-i hayatın da şunlardır:

   1- Âsâr-ı esmâ-i İlâhiye’nin garâibinin fihristesi,

   2- Şuûn ve sıfât-ı İlâhiye’nin fehmine bir mikyas,

   3-Afâkî âlemlere bir mîzan,

   4- Âlem-i kebirin bir enmûzeci,

5- Kâinatın bir haritası,

   6- Şu kitâb-ı kebirin bir fezlekesi,

   7- Defâin ve künuz-u mahfiyeyi açacak anahtarların mahzenidir. İşte mâhiyet-i hayatın budur.”
Nur’un İlk Kapısı

*******

Nur’un İlk Kapısı’nda hayatın mahiyetine dair bu yedi maddelik tasvir, insanın kâinattaki konumunu ve değerini anlatan en derin derslerden biridir.

İnsanoğlu tarih boyunca, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorusunun cevabını aramıştır. Felsefe, bilim, sanat ve din bu arayışın farklı pencereleridir. Bediüzzaman Said Nursî, hayatın mahiyetini yedi temel boyutta özetleyerek bu arayışa hikmetli bir cevap verir. Bu yedi madde, insanın sıradan bir varlık olmadığını, bilakis kâinat kitabının özeti ve anahtarı olduğunu gösterir.

Kur’ân bu gerçeği şöyle dile getirir:

> “Biz insanı en güzel surette yarattık.” (Tîn, 95/4)
“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten çekindiler… Onu insan yüklendi.” (Ahzâb, 33/72)

  1. Esmâ-i İlâhiye’nin Fihristesi

İnsan hayatı, Allah’ın isimlerinin yansımalarını taşır. Görmek — Basîr ismini, işitmek — Semî‘ ismini, konuşmak — Kelâm sıfatını, sevmek — Vedûd ismini gösterir. İnsan, bütün bu isimlerin bir araya geldiği canlı bir fihristtir.

  1. İlâhî Sıfatları Anlamaya Ölçü

İnsanın aklı, kalbi ve duyguları Allah’ın sıfatlarını anlamak için bir ölçü gibidir. Biz “görmek, işitmek, bilmek” gibi fiilleri kendimizde gözlemleyerek, sonsuz derecede mükemmel olan Allah’ın görmesini, işitmesini ve bilmesini akledebiliriz.

Kur’ân’da:

> “O, işitendir, görendir.” (Şûrâ, 42/11)
İnsan bu ayeti anlamak için kendindeki işitme ve görmeyi bir mikyas olarak kullanır.

  1. Âfâkî Âlemlere Mîzan

İnsan, kâinatı anlamak için bir ölçüdür. Küçücük bedeniyle evrendeki düzenin farkına varır. Mesela kalpteki kan dolaşımı, güneş sistemindeki döngülere bir ölçü olur. İnsan kendi küçük âleminde gördükleriyle, büyük âlemi idrak eder.

  1. Âlem-i Kebîrin Bir Nümûnesi

İnsan küçük bir âlemdir (mikrokozmos). Göz, bir güneş gibidir; damarlar, nehirler gibidir; akıl, kâinatta işleyen nizamın bir aynası gibidir. Bu yüzden insana “küçük âlem” denmiştir.

Kur’ân:

> “Biz onlara dış âlemlerinde ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz…” (Fussilet, 41/53)

  1. Kâinatın Bir Haritası

İnsan, kâinatın haritası gibidir. Gözde ışık, kulakta ses, dilde tat, kalpte sevgi vardır. Kâinattaki unsurların küçük birer karşılığı insanda mevcuttur. Bu yüzden insan, “eşref-i mahlûkat”tır.

  1. Kitâb-ı Kebîrin Bir Özeti

Kâinat büyük bir kitap, insan onun özetidir. Nasıl bir kitabın fihristinde bütün başlıklar toplanırsa, insanda da bütün kâinatın manası toplanmıştır.

Kur’ân, insana bu özelliği hatırlatır:

> “Allah, Âdem’e bütün isimleri öğretti.” (Bakara, 2/31)

  1. Gizli Hazinelerin Anahtarı

İnsanın kalbi ve aklı, kâinatın sırlarını açacak bir anahtar mahzenidir. İlim, sanat, keşifler hep bu hazinelerden doğar. Maddî ilimler tabiat sırlarını açarken, manevî ilimler Allah’ın isimlerini keşfeder. İnsanın mahiyeti, hem kevnî âlemin hem de manevî âlemin hazinelerini açacak anahtarları taşır.

Kur’ân:

> “Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı.” (Bakara, 2/29)

Sosyal ve Ahlâkî Boyut

Bu yedi hakikat, insana büyük bir sorumluluk yükler: İnsan, kâinatın özeti olduğundan, hayatını basit arzulara indirmemelidir. İnsanlık, tarihte bu sorumluluğu unuttuğunda Firavunlar zulmetmiş, Nemrutlar azgınlaşmış, kavimler helak olmuştur. Ama peygamberler ve salihler, insan mahiyetinin kıymetini bilmiş ve insanlığa ışık tutmuştur.

Akli ve Mantıki Boyut

Mantıken şunu görürüz:

İnsandaki bu kabiliyetler tesadüfle izah edilemez.

Kâinatın özeti olan insanın gayesi sadece yemek, içmek, üremek olamaz.

Bu kabiliyetlerin en makul gayesi, Allah’ı tanımak ve kulluk etmektir.

Sonuç

İnsan, kâinatın küçük bir haritası, Allah’ın isimlerinin fihristi, gizli hazinelerin anahtarıdır. Onun hayatı, yalnızca dünyevî değil, ebedî bir anlam taşır. İnsan bu hakikati kavradığında, hem dünyasını mamur eder hem de ahiretini kazanır.

Özet

İnsanın mahiyeti yedi temel boyutta açıklanır: İlâhî isimlerin fihristi, sıfatları anlamaya ölçü, âlemlere mîzan, âlem-i kebîrin numunesi, kâinatın haritası, kitab-ı kebîrin özeti, gizli hazinelerin anahtarı.

Kur’ân ayetleri bu gerçeği destekler (Tîn 95/4, Bakara 2/31, Fussilet 41/53).

Tarihî tecrübeler, bu mahiyeti unutanların hüsrana uğradığını gösterir.

Bilim, insanın kâinatla olan derin ilişkisini ortaya koyar.

Sosyal ve ahlâkî açıdan insan, sorumluluğu ve emaneti yüklenen varlıktır.

Mantıken, bu mahiyetin en makul gayesi Allah’ı tanımak ve ibadet etmektir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 




Hayatın Dokuz Emri: İnsanın Varlık Serencamı

Hayatın Dokuz Emri: İnsanın Varlık Serencamı

Evet, senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayelerinin icmali “dokuz emir”dir: 

   Birincisi: Vücudunda dercolan mîzanlarla rahmetin hazinelerindeki müdehheratı tartmaktır.

   İkincisi: Fıtratındaki cihazatın anahtarlarıyla, esmâ-i kudsiyenin gizli definelerini açmaktır.

   Üçüncüsü: Kardeşlerin olan diğer mevcûdâtın enzârında, esmâ-i İlâhiye’nin garip cilvelerinin nümûnelerini hayatınla teşhir ve izhar etmektir.

   Dördüncüsü: Hâl ve kâlin ile, dergâh-ı rubûbiyetinde ubûdiyeti ilân etmektir.

   Beşincisi: Bir padişahtan çeşit çeşit nişanlar almış ve o nişanlarını takıp, padişahının nazarında görünmek gibi; sen de, esmâsının cilvelerinin verdikleri murassaât ile süslenmiş olduğunu bilerek, Şahid-i Ezelî’nin nazar-ı şuhûd ve işhadına görünmektir.

   Altıncısı: Zevilhayatların tezâhürât-ı hayatları olan tahiyyatlarıyla ve tesbihâtları olan rumuzât-ı hayatlarıyla, Vâhibü’l-Hayat’a arz-ı ubûdiyetlerini fehmedip müşâhede ederek görüp göstermektir.

   Yedincisi: Hayatına verilen ilim ve kudret ve irâdet gibi sıfât ve hallerinden cüz’î nümûneleri mikyas ederek, Hâlıkın sıfât-ı mutlakasını ve şuûn-u mukaddesesini fehmetmektir. Meselâ: Nasıl ben, cüz’î ilim ve irâde ve iktidarımla bu evi böyle muntazam yaptım ise, bu kasr-ı âlemin bânisi de, kasr-ı âlemin büyüklüğü nisbetinde Kadîr ve Alîm ve Hakîm’dir.

   Sekizincisi: Şu mevcûdâtın herbirinin kendine mahsus bir lisan ile söylediği tevhid ve rubûbiyet-i Sânia dair kelimatını fehmetmektir.

   Dokuzuncusu: Acz ve fakr derecelerinin emsâliyle, kudret-i Sâni’in ve gına-yı İlâhiye’nin derecât-ı tecelliyatını anlamaktır. Nasıl ki açlığın dereceleri nisbetinde ve ihtiyacatın enva’ı miktarınca lezzet-i taamın enva’-ı derecâtı anlaşılıyor. Öyle de; gayr-ı mütenahî acz ve fakrın ile, Sâni’in gayr-ı mütenahî kudret ve gınasının derecâtını fehmetmektir.”
Nur’un İlk Kapısı

******

Nur’un İlk Kapısı’nda geçen “hayatın dokuz emri” insanın hayatının hakiki gayesini en özlü biçimde ortaya koyuyor. Bu emirler sadece birer manevî düstur değil; aynı zamanda insanın ilmî, ahlâkî, sosyal ve fıtrî yol haritasıdır.

İnsan, sadece biyolojik bir varlık değil; kâinat kitabının canlı bir fihristi, ilâhî isimlerin parlak bir aynasıdır. Said Nursî’nin “hayatın dokuz emri” diye özetlediği hakikatler, insanın hem varlık içindeki konumunu hem de Yaratıcı’ya karşı kulluk vazifesini ortaya koyar. Kur’ân da bu hakikatleri teyit eder:

> “Ben cinleri ve insanları, yalnız bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 51/56)

  1. İlâhî Rahmetin Hazinelerini Tartmak

İnsanın vücuduna yerleştirilen ölçüler —göz, kulak, akıl, his— adeta ilâhî rahmetin hazinelerini tartan bir terazidir. Tad alma duyusu nimetin, göz görme nimeti sanatın, akıl ise hikmetin tartıcısıdır.

Kur’ân:

> “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, sayamazsınız.” (Nahl, 16/18)

  1. Esmâ-i İlâhiye’nin Gizli Hazinelerini Açmak

İnsana verilen kabiliyetler, Allah’ın isimlerini açan anahtarlar gibidir. İlim, Alîm ismine; kudret, Kadîr ismine; merhamet, Rahîm ismine açılır. İnsan kendi varlığında bu isimleri tanır.

  1. Eşyaya İlâhî İsimlerin Tezahürünü Teşhir Etmek

İnsan, hayatıyla kâinattaki diğer varlıklara karşı Allah’ın isimlerini ilan eder. Mesela şefkat, Rahmân ismini gösterir; adalet, Âdil ismini temsil eder. İnsan bu yönüyle kâinatta bir “teşhir memuru” gibidir.

  1. Hâl ve Kâl ile Kulluğu İlan Etmek

İnsanın asıl vazifesi, sadece sözle değil hâl ve davranışla da kulluğunu göstermektir. Ahlâk, ibadetin en yüksek delilidir.
Kur’ân:

> “Rabbine ibadet et ve sabret.” (Müzzemmil, 73/10)

  1. İlâhî Nişanlarla Donanıp Allah’ın Nazarına Görünmek

İnsana verilen güzellikler, kabiliyetler, imkânlar ilâhî nişanlardır. Tıpkı padişahından nişan almış bir askerin onları takarak huzura çıkması gibi, insan da esmâ-i İlâhiyye’den gelen süslerle Allah’ın huzurunda durur.

  1. Diğer Canlıların Tesbihatını Görmek

Hayat sahibi her varlık, kendine has bir dil ile Allah’ı zikreder. Kuşların ötüşü, arıların çalışması, denizlerin dalgalanışı hep bir tesbihtir. İnsanın vazifesi bu tesbihatı fark etmek ve kendi diliyle Allah’a arz etmektir.
Kur’ân:

> “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar Allah’ı tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamd ile tesbih etmesin.” (İsrâ, 17/44)

  1. İlâhî Sıfatları Anlamak İçin Kendindeki Misalleri Kullanmak

İnsan, kendisindeki cüz’î sıfatları ölçü alarak Allah’ın mutlak sıfatlarını idrak eder. Mesela küçük bir bilgi kırıntısıyla Alîm ismini, sınırlı kudretiyle Kadîr ismini fehmeder.

  1. Varlıkların Dilini Çözmek

Kâinattaki her şey, varlık diliyle tevhidi anlatır. Atomlardan yıldızlara kadar her şey, “Ben kendimden değilim, beni yaratan var!” der. İnsan, aklıyla bu dili çözmekle mükelleftir.

Kur’ân:

> “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” (Kamer, 54/49)

  1. Acz ve Fakr ile İlâhî Kudreti Anlamak

İnsanın acziyeti ve fakrı, Allah’ın kudret ve zenginliğini anlamaya vesiledir. Açlık, nimetin lezzetini gösterdiği gibi; fakirlik, Allah’ın gınasını; güçsüzlük ise Allah’ın kudretini daha iyi tanıtır.
Kur’ân:

> “Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise ganiyy ve hamîddir.” (Fâtır, 35/15)

Sosyal ve Ahlâkî Boyut

Bu dokuz emir, insana sadece bireysel değil toplumsal bir sorumluluk da yükler. İnsan, diğer mahlûkatın hal diliyle yaptığı tesbihatı fark ederek tevazu kazanır. İlâhî isimleri yansıtarak adalet, merhamet ve hikmeti topluma taşır.

Akli ve Mantıki Boyut

İnsan hayatındaki cihazlar, sadece biyolojik ihtiyaçlar için verilmiş olsaydı, bu kadar yüksek kabiliyet izah edilemezdi.

Bu kabiliyetler Allah’ı tanımak, ibadet etmek ve kâinatın manalarını çözmek için verilmiştir.

Dolayısıyla hayatın gayesi, maddî lezzet değil; kulluk ve marifettir.

Sonuç

“Hayatın dokuz emri”, insanın varlık içindeki yerini özetler: İnsan bir terazi, bir anahtar, bir şahit, bir kul, bir süslenmiş memur, bir dinleyici, bir ölçü, bir tercüman ve bir fakirdir. Bütün bu vasıflar, onu Allah’a yönlendiren birer işarettir. İnsan bu gayeleri unutursa, hayatını boşa harcar.

Özet

Dokuz emir, insanın hayat gayesini açıklar: nimetleri tartmak, esmâya anahtar olmak, isimleri teşhir etmek, kulluğu ilan etmek, ilâhî nişanlarla görünmek, mahlûkatın tesbihatını görmek, sıfatları anlamak, varlıkların dilini çözmek, acz ve fakr ile kudreti idrak etmek.

Kur’ân’daki birçok ayet (Zâriyât 51/56, Nahl 16/18, İsrâ 17/44, Fâtır 35/15) bu hakikatleri destekler.

Tarihî ve sosyal açıdan bu emirler unutulduğunda insanlık zulme düşmüş; hatırlandığında ise medeniyetler yükselmiştir.

Mantıken bu kabiliyetler tesadüfî değil, marifetullah ve ubûdiyet için verilmiştir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com