Deprem: Afet mi, Rahmet mi?

Deprem: Afet mi, Rahmet mi?

Hata ve beceriksizliklerimizi depreme mal ettik, depremi hep tahribatı yönüyle olumsuz olarak değerlendirdik.
Oysa Japonya’da ve dünyanın farklı yerlerinde de oluyor, bizdeki gibi tahribat oluşmuyor.
İşte konu hakkında ehlinin bakış açısı;

“DEPREM AFET DEĞİL, NİMETTİR”

6 büyüklüğündeki bir depremde hiçbir yapının yıkılmaması gerektiğini söyleyen Dr. Bayraktutan, şöyle konuştu:

“Yıkılıyorsa, burada kesinlikle rapor hazırlayan ve yapıyı inşa eden mühendislerin sorumluluğu vardır. Kimse depremi suçlayamaz. Deprem bir afet değil, nimettir. Çünkü depremler sayesinde iklim değişimleri yumuşatılmakta, atmosfer temizlenmekte, yeryüzünde hidrolojik sistem dengelenmektir. Ne aşırı kuraklık ne de aşırı yağış ve sellerin tahribatı en aza indirilir. Deprem yeryüzündeki hayatın varlığını sağlayan ve devamına imkân veren bir rahmettir. Bu benim kişisel görüşüm. Depremi hiçbir zaman doğal afet olarak kabul etmiyorum. Deprem sel ve yangın gibi bir afet değildir. Evlerimiz sağlam olsa deprem olduğu için şükretmemiz gerekir. Depremde oluşan kırıklar, çökmeler yoluyla atmosfere birçok magmadan kaynaklanan gaz topluluğu atmosfere çıkmaktadır. Bu da hem yeryüzüne yakın meteorolojik değerleri terbiye eder hem de canlı hayatında süreklilik sağlar. Ayrıca jeotermal kaynaklar, tuz, jips ve traverten gibi endüstriyel ham maddelerin oluşumunda rol almaktadır.”[1]

 

***********

**Deprem: Afet mi, Rahmet mi?

İbretler, İlim ve Hikmetler Işığında Bir Değerlendirme**

İnsanlık tarihi boyunca deprem, kimi zaman yıkımın, acının ve felaketin sembolü olarak anılmış; kimi zaman da yeryüzünün dengesini koruyan bir düzenin parçası olarak görülmüştür. Ne var ki çoğu zaman, kendi ihmallerimizi, yanlış şehirleşmemizi, malzeme hırsımızı ve liyakatsizliğimizi göz ardı ederek tüm faturayı “deprem”e kesmişizdir. Oysa, hakikate adaletle bakıldığında, depremin tabiatı gereği kötü değil; bizim tedbirsizliğimizin neticesinde acı verici olduğu anlaşılır.

Depremin İlmi Gerçekliği

Yer kabuğu, devasa levhalardan oluşan ve sürekli hareket halinde olan bir yapıdır. Bu hareketlilik, fay hatlarında enerji birikmesine ve belirli aralıklarla bu enerjinin boşalmasına yol açar. Bu boşalma, yeryüzü hayatı için birçok fayda sağlar:

İklim dengelerinin korunması

Atmosferin temizlenmesi

Yer altı kaynaklarının yüzeye çıkması

Jeotermal enerji, mineraller ve endüstriyel ham maddelerin oluşumu

Dr. Mehmet Salih Bayraktutan’ın ifade ettiği gibi, deprem aslında “yeryüzü için bir denge unsuru”dur. Bir şehri yıkan deprem değil, hatalı mühendislik, denetimsizlik ve ahlaki çöküştür. 6 büyüklüğünde bir depremde bile binanın yıkılması, yapının yönetmeliklere uygun yapılmadığının isbatıdır.

Kur’ân ve Tarihi Perspektif

Kur’ân-ı Kerim, yeryüzündeki sarsıntılardan hem maddi hem manevi dersler çıkarmamızı ister. Depremler sadece fiziksel bir olay değil, aynı zamanda ibret vesilesidir.
Cenâb-ı Hak buyurur:

> “Yeryüzünde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce bir kitapta (levh-i mahfuzda) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.”
(Hadîd, 22)

Bir başka ayette ise uyarır:

> “Size isabet eden herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu da affeder.”
(Şûrâ, 30)

Tarihte, Lût Kavmi, Semud ve Medyen halkı gibi birçok toplum, maddi-manevi zulümlerinin ardından helak edilmiştir. Şuayb Peygamber’in kavmi, ticarette ölçü ve tartıda hile yaptığı, adaleti çiğnediği için azapla karşılaşmıştır. Onları helak eden şey, “deprem”in kendisi değil, zulüm ve haksızlıklarının sonucunda gelen ilahî adalet tecellisidir.

Afet Anlayışında Yanılma

Modern toplum, çoğu zaman tabiat olaylarını sadece yıkım penceresinden değerlendirmektedir. Hâlbuki deprem, sel, rüzgâr gibi olaylar, yaratılış düzeninin bir parçasıdır. Bizi asıl felakete sürükleyen şey, bu gerçekleri görmezden gelerek binalarımızı, şehirlerimizi ve sistemlerimizi tedbirsizlik üzerine inşa etmemizdir.

Deprem, yeryüzünü diri tutan bir “rahmet hareketi” olabilir; ama tedbirsizlik ve ahlaksızlık, onu felakete çevirir. İnsanın görevi, “musibet”i suçlamak değil, onunla uyumlu yaşayacak tedbirleri almaktır.

İbret ve Sorumluluk

Bugün Erzurum’da ortaya çıkarılan 1700 yıllık aktif fay hatları, bize hem ilmin hem tarihin uyarısını veriyor:

İlim: Fay hattının varlığını bilmek, ona uygun mühendislik yapmak demektir.

Tarih: Geçmişte bu bölgelerde yaşamış toplumlar, depremleri atlatarak bugüne ulaşmıştır. Onların tecrübeleri, bizim için kılavuz olmalıdır.

Ahlak: Yolsuzluk, hile, liyakatsizlik ve denetimsizlik, depremden daha tehlikeli “görünmez depremler”dir.

Depremi “rahmet”e dönüştürmek elimizdedir. Yeter ki adaleti, dürüstlüğü ve ehliyeti merkeze alalım.

Özet

Deprem, yeryüzü hayatının dengesini koruyan ilahi ve mukadder bir olaydır.
Tesadüf değildir. Zira;
“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” En’am.59.
Onu felakete dönüştüren, insanın tedbirsizliği, liyakatsizliği ve ahlaki çöküşüdür. Kur’ân, musibetlerin çoğunun insanın kendi eliyle işlediği hatalardan kaynaklandığını bildirir. Depremi “afet” olarak görmek yerine, ondan ders çıkarıp sağlam yapılar kurmak, adaleti tesis etmek ve ahlaki yozlaşmayı engellemek gerekir. Depremi suçlamak yerine, kendimize bakmalı ve “rahmeti felakete dönüştüren” sebepleri ortadan kaldırmalıyız.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 

[1] https://www.haber7.com/foto-galeri/93500-erzurumun1700-yillik-3-ayri-fay-hatti-gun-yuzune-cikti/p5

Bakınız:

https://tesbitler.com/2023/02/15/depremle-imtihanimiz-devam-ediyor/

https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Zelzele%20
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/on-dorduncu-soz/157
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/on-dorduncu-soz/158
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/on-dorduncu-soz/159
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/on-dorduncu-soz/160
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/sozler/on-dorduncu-soz/161

 




Gazze: İnsanlığın Aynası ve Vicdanın Ölüm Kalım Sınavı

Gazze: İnsanlığın Aynası ve Vicdanın Ölüm Kalım Sınavı

 

Gazze’de 22 aydır süren vahşet, artık sadece bir coğrafyanın değil, bütün insanlığın sınavı hâline gelmiştir. Bebek, kadın, yaşlı, doktor, gazeteci… Hiç kimseye merhamet gösterilmeden yürütülen bu soykırım, tarihin en karanlık sayfalarıyla yarışır hale gelmiştir. Açlık, susuzluk, abluka ve sistematik katliam… Bu tablo, yalnızca Filistin halkını değil, insanlığın ortak vicdanını da kuşatma altına almıştır.

Tarihî ve Ahlaki Perspektif

Tarih boyunca zulüm düzenleri, kendi güçlerinin sonsuz olduğunu zannederek ayakta kalabileceklerini düşündüler. Firavun, Nemrud, Ebrehe… Hepsi, gücü putlaştırarak halkını ezdi. Ancak zulüm üzerine kurulu her iktidar, er ya da geç kendi enkazı altında kaldı.

Kur’ân bu gerçeği defalarca hatırlatır:

> “Zulmedenler nasıl bir inkılapla devrileceklerini göreceklerdir.” (Şuarâ, 227)
“Allah, zalimlerin yaptıklarından habersiz değildir. Ancak onları, gözlerin dehşetle donup kalacağı bir güne erteler.” (İbrahim, 42)

Bugün İsrail’in yaptığı zulüm, Firavun’un Nil kıyısında çocukları boğazlamasından, Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma girişiminden, Moğolların şehirleri yerle bir etmesinden farksızdır.

Uluslararası Sistem ve BM’nin Aczi

Venezuela Devlet Başkanı Maduro’nun “BM ölümcül bir yara aldı” sözleri, hakikatin soğuk yüzünü ortaya koymaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra barışı koruma iddiasıyla kurulan BM, Gazze’deki vahşeti durdurmada tamamen etkisiz kalmıştır. Bu durum, bize şunu hatırlatıyor: Ahlaki değerleri olmayan bir kurum, ne kadar güçlü görünürse görünsün, adalet üretemez.

Kur’ân, zulüm karşısında sessiz kalanları da sorumlu tutar:

> “Fitne (zulüm ve baskı) kalmayıncaya ve din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.” (Bakara, 193)

Susmak, zalimin zulmünü onaylamaktır.

Bilimsel ve Aklî Bakış

Sosyoloji ve siyaset bilimi, toplumsal düzenin üç temel sütun üzerinde durduğunu söyler: adalet, güven ve kaynakların adil paylaşımı. Gazze’de bunların tamamı yok edilmiş durumda. Açlık ve yetersiz beslenmeden ölümler, sadece fiziksel bir yıkım değil, nesiller arası bir toplumsal soykırım anlamına gelmektedir.

Psikoloji açısından bakıldığında ise, 22 ay süren bu travma, Filistin toplumunda kalıcı ruhsal yaralar bırakmakta; çocukların güven duygusu, gelecek umudu tamamen yok edilmektedir.

İlahi Adalet ve Kıyamet Gerçeği

Kur’ân’a göre zulüm, Allah katında en ağır suçlardan biridir:

> “Zulmeden bir topluluğu asla doğru yola iletmez.” (Âl-i İmrân, 86)
“Zalimlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur.” (Hûd, 113)

İlahi kanun değişmez: Zulüm devam ederse, tarihî bir inkılap mutlaka gelir. Bugün Gazze’de akan kan, dünyayı adalet terazisinde imtihan etmektedir. İnsanlık bu imtihanda başarısız olursa, sonuç yalnızca Gazze’nin değil, bütün dünyanın felaketi olacaktır.

İbretler ve Son Söz

Gazze gerçeği, bize üç önemli hakikati haykırıyor:

  1. Zulüm, hangi isim ve ideolojiyle yapılırsa yapılsın, Allah katında lanetlenmiştir.
  2. Sessizlik, zalimin suçuna ortak olmaktır.
  3. Adalet terazisi bozulursa, medeniyet çöker.

Bugün Filistin’de yaşananlar, yarın başka coğrafyalarda da yaşanabilir. Bu yüzden vicdan, sınır tanımayan bir sorumluluktur.

Özet

Gazze’de 22 aydır süren soykırım, tarihin en ağır zulümlerinden biridir.

Tarihî örnekler gösteriyor ki, zulümle ayakta kalan hiçbir sistem uzun süre var olamamıştır.

BM gibi uluslararası kurumlar, ahlaki temeller olmadan adalet üretemez.

Kur’ân, zulme karşı durmayı imanî bir sorumluluk olarak tanımlar.

Gazze, insanlığın vicdan sınavıdır; kaybedilirse bedel bütün insanlık tarafından ödenir.

********

🎬 Video Belgesel Senaryosu

Başlık: Gazze: Vicdanın Ölüm Kalım Sınavı
Süre: 6-8 dakika
Tarz: Belgesel + Duygusal Anlatım

  1. Açılış Sahnesi – Sessizlik ve Çığlık

🎥 Görseller:

Yavaş çekimde yıkılmış binalar, toz içinde aranan çocuklar.

Açlıktan zayıf düşmüş bebeklerin hastane görüntüleri.

Siyah ekran üzerinde şu yazı belirir: “Gazze – 22 aydır süren sınav”.

🎵 Müzik: Hafif piyano + çello (hüzünlü, yavaş tempo).

🎙 Anlatım:

> “Gazze… 22 aydır, yalnızca taş duvarlar değil, insanlığın vicdanı da yıkılıyor. Bebek, kadın, yaşlı, doktor, gazeteci… Hiç kimse bu zulmün hedefi olmaktan kurtulamadı. Açlık, abluka, bombardıman… Peki bu sessizlik, bu umursamazlık neden?”

  1. Tarihî Perspektif – Zulmün Kaçınılmaz Sonu

🎥 Görseller:

Firavun devrinin tasvirleri.

Ebrehe ordusunun minyatürleri.

Moğol istilasında yıkılmış şehirler.

🎵 Müzik: Hafif gerilim artışı, vurmalı çalgılarla destek.

🎙 Anlatım:

> “Tarih bize gösterdi: Firavun, Nemrud, Ebrehe… Hepsi gücü putlaştırdı. Hepsi halklarını ezdi. Ama zulüm, kendi kendini yok eden bir zehirdir. Güçlü görünen her zulüm düzeni, kendi enkazı altında kalır.”

  1. Kur’anî Uyarılar

🎥 Görseller:

Karanlık fon üzerine altın yazıyla ayetler.

Filistinlilerin direniş görüntüleri.

🎵 Müzik: Ud ve ney karışımı, derin ve ağır bir ton.

📜 Ayet Geçişleri:

Şuarâ, 227: “Zulmedenler nasıl bir inkılapla devrileceklerini göreceklerdir.”

İbrahim, 42: “Allah, zalimlerin yaptıklarından habersiz değildir…”

Hûd, 113: “Zalimlere meyletmeyin; yoksa size ateş dokunur.”

🎙 Anlatım:

> “Kur’ân, sadece zalimi değil, zalime sessiz kalanı da sorumlu tutar. Susmak, zalimin suçuna ortak olmaktır.”

  1. BM’nin Aczi ve Uluslararası Sessizlik

🎥 Görseller:

BM binasının görüntüsü.

Gazze’deki açlık ve yardım konvoylarının engellenmesi.

🎵 Müzik: Yavaş tempolu, umutsuzluk hissi veren ton.

🎙 Anlatım:

> “BM, kuruluş amacını unuttu. Gazze’de akan kanı durdurmakta aciz kaldı. Maduro’nun dediği gibi: ‘BM ölümcül bir yara aldı.’ Adalet olmadan güç, sadece zulmün sopasına dönüşür.”

  1. Bilimsel ve Mantıksal Değerlendirme

🎥 Görseller:

Açlıktan ölen çocuklar.

Yıkılmış okullar, hastaneler.

🎙 Anlatım:

> “Sosyoloji bize der ki: Bir toplum, adalet, güven ve adil paylaşım sütunları üzerine ayakta durur. Gazze’de bu sütunların tamamı yıkıldı. Bu sadece bir savaş değil; gelecek nesilleri hedef alan bir soykırım.”

  1. Kapanış – Vicdana Çağrı

🎥 Görseller:

Filistinli bir çocuğun kameraya bakışı.

Dünya haritasında Gazze’nin küçük bir nokta olarak gösterilmesi.

🎵 Müzik: Umutlu, hafif yükselen ton.

🎙 Anlatım:

> “Gazze, insanlığın vicdan sınavıdır. Kaybedersek bedeli sadece Filistinliler değil, hepimiz ödeyeceğiz. Adalet terazisi bozulursa, medeniyet çöker. Sesini çıkar, zalimin karşısında dur, çünkü sessizlik suç ortaklığıdır.”

📜 Kapanış Ayeti:

> “Fitne kalmayıncaya kadar onlarla mücadele edin.” (Bakara, 193)

🎥 Ekran Kapanış Yazısı: “Gazze için ses ver – Adalet için ses ver”

*******
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 




HAFTALIK ÖZ VE ÖZET MAKALELER – 1

HAFTALIK ÖZ VE ÖZET MAKALELER – 1

Önceki Yazıların Hulâsası:

Geçtiğimiz haftalarda kaleme aldığımız yazılarda Risale-i Nur’un merkezî kavramlarını merkeze alarak;

Kayyûmiyet ve Kâinatın Devamı başlığı altında Allah’ın her an her şeyi ayakta tutan bir kudretle kâinata müdahalesini,

Fabrika-i Dimağiye yazısında insanın akıl merkezli yaratılış hikmetini,

Secdesizlik ve Huzursuzluk yazısında secdenin mahiyetini ve secdeden uzak kalmanın insandaki manevî boşluklarını,

Kıyâmetin Hikmeti yazısında kıyâmetin zaruretini ve kâinatın nihayete ermesinin mantıkî gerekçelerini,

İlâhî Hitap ve Kelâmullah yazısında Kur’ân’ın beşer kelâmı olamayacak azamet ve mucizeliğini,

Yaratılış ve İmtihanın Hikmeti yazısında, şeytan ve Âdem kıssasındaki sırları, emir ve nehiy arasındaki ince hikmetleri,

Kayyumiyetin kesilmesi halinde kâinatın yok olması bahsinde, varlığın Allah’a her an muhtaç olduğunu,

çok yönlü izahlarla ele aldık. Her yazı, Risale-i Nur’dan doğrudan iktibaslarla temellendirilerek, Kur’ânî ve ilmî açılımlarla desteklendi.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 




HAFTALIK ÖZ VE ÖZET MAKALELER – 5. HAFTA

HAFTALIK ÖZ VE ÖZET MAKALELER – 5. HAFTA

Tarihte İmanla Dirilenler: Hz. Eyyûb’un Sabrı

> “Eyyûb Aleyhisselâm’a gelen musibet, maddî idi. Bizim musibetimiz ise mânevîdir… Onunkinden daha ziyade sabır ister.”

🌿 Giriş:

Tarih, sadece olayların değil, imanla dirilen insanların hikâyesidir. Onlardan biri de sabrın sembolü olan Hz. Eyyûb’dur. Malıyla, canıyla, bedeniyle imtihan edildi ama bir an olsun Rabbine küsmek, şikâyet etmek nefsine ağır geldi. O sadece dua etti; hem de edebin zirvesinde bir niyazla…

🤲 Hz. Eyyûb’un İmtihanı Neydi?

Bedeni yara bere içinde kaldı,

Evlatlarını kaybetti,

Halktan uzaklaştırıldı,

Ama sabırdan vazgeçmedi.

Onun duası sadece bir yardım istemek değil, edep ve teslimiyetin bir fihristiydi:

> “Ya Rabbi, bana zarar dokundu. Sen Erhamü’r-Râhimînsin.”
(Enbiyâ, 21/83)

🧠 Risale-i Nur’un Bakışıyla:

Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Eyyûb’un kıssasını sadece tarihî bir anlatım olarak görmez; onu günümüz müminine örnek olacak bir sabır dersi olarak yorumlar:

> “Hazret-i Eyyüb aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb’den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.”
(Lem’alar. 2. Lem’a)

Zira Hz. Eyyûb’un bedenini saran yaralar yerine, bugün kalpleri saran isyanlar, zihinleri kemiren şüpheler, ruhları karartan gafletler daha tehlikelidir.

🔥 Sabır Ne Demektir?

  1. Teslimiyettir: Başına gelenin hikmetli olduğunu bilmektir.
  2. Şikâyeti terktir: İnsanlara değil, sadece Allah’a yönelmedir.
  3. Zorlukta imanı muhafaza etmektir.

📖 Kur’ân’dan Bir Sabır Dersi

> “Sabredenlerle beraber olun. Allah sabredenleri sever.”
(Bakara, 2/153)

Sabır, sadece bir bekleyiş değil; imanı diri tutma eylemidir.
Sabır, suskunluk değil; imanla konuşan bir sessizliktir.

🧘 Kapanış ve Teemmül:

Her çağın Eyyûb’ları vardır. Bedeni yara almayan ama ruhu yorgun düşen. Malı eksilmeyen ama maneviyatı çoraklaşan.
Bugün senin sabrın neyle sınanıyor?

> “Eyyûb Aleyhisselâm hastaydı ama isyan etmedi. Peki senin mânevî yaraların, seni nereye götürüyor?”

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 




HAFTALIK ÖZ VE ÖZET MAKALELER – 5. HAFTA

HAFTALIK ÖZ VE ÖZET MAKALELER – 5. HAFTA

Tarihte İmanla Dirilenler: Hz. Eyyûb’un Sabrı

> “Eyyûb Aleyhisselâm’a gelen musibet, maddî idi. Bizim musibetimiz ise mânevîdir… Onunkinden daha ziyade sabır ister.”

🌿 Giriş:

Tarih, sadece olayların değil, imanla dirilen insanların hikâyesidir. Onlardan biri de sabrın sembolü olan Hz. Eyyûb’dur. Malıyla, canıyla, bedeniyle imtihan edildi ama bir an olsun Rabbine küsmek, şikâyet etmek nefsine ağır geldi. O sadece dua etti; hem de edebin zirvesinde bir niyazla…

🤲 Hz. Eyyûb’un İmtihanı Neydi?

Bedeni yara bere içinde kaldı,

Evlatlarını kaybetti,

Halktan uzaklaştırıldı,

Ama sabırdan vazgeçmedi.

Onun duası sadece bir yardım istemek değil, edep ve teslimiyetin bir fihristiydi:

> “Ya Rabbi, bana zarar dokundu. Sen Erhamü’r-Râhimînsin.”
(Enbiyâ, 21/83)

🧠 Risale-i Nur’un Bakışıyla:

Bediüzzaman Hazretleri, Hz. Eyyûb’un kıssasını sadece tarihî bir anlatım olarak görmez; onu günümüz müminine örnek olacak bir sabır dersi olarak yorumlar:

> “Hazret-i Eyyüb aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyyüb’den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünkü işlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.”
(Lem’alar. 2. Lem’a)

Zira Hz. Eyyûb’un bedenini saran yaralar yerine, bugün kalpleri saran isyanlar, zihinleri kemiren şüpheler, ruhları karartan gafletler daha tehlikelidir.

🔥 Sabır Ne Demektir?

  1. Teslimiyettir: Başına gelenin hikmetli olduğunu bilmektir.
  2. Şikâyeti terktir: İnsanlara değil, sadece Allah’a yönelmedir.
  3. Zorlukta imanı muhafaza etmektir.

📖 Kur’ân’dan Bir Sabır Dersi

> “Sabredenlerle beraber olun. Allah sabredenleri sever.”
(Bakara, 2/153)

Sabır, sadece bir bekleyiş değil; imanı diri tutma eylemidir.
Sabır, suskunluk değil; imanla konuşan bir sessizliktir.

🧘 Kapanış ve Teemmül:

Her çağın Eyyûb’ları vardır. Bedeni yara almayan ama ruhu yorgun düşen. Malı eksilmeyen ama maneviyatı çoraklaşan.
Bugün senin sabrın neyle sınanıyor?

> “Eyyûb Aleyhisselâm hastaydı ama isyan etmedi. Peki senin mânevî yaraların, seni nereye götürüyor?”

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com

 




Kısasta Hayat Vardır – Adaletin İlahi Denge Noktası

Kısasta Hayat Vardır – Adaletin İlahi Denge Noktası

Kur’ân’ın kısa ama derin anlamlı ayetlerinden biri olan “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara, 179), adaletin ve toplum düzeninin temel taşlarından birini ifade eder.
Bu ayet, ilk bakışta paradoks gibi görülebilir: Bir canın alınması nasıl olur da hayata hizmet eder? Fakat meseleye hikmet penceresinden bakıldığında, bu ilahi beyanın hem bireysel hem toplumsal anlamda hayat kurtarıcı olduğu anlaşılır.

  1. Kısas: İlahi Adaletin Sigortası

Kısas, İslam hukukunda “işlenen suçun misliyle cezalandırılması” anlamına gelir. Ancak bu, intikam duygusunun değil, adalet terazisinin işlemesidir. İlahi adalet, kin ve öfke üzerine değil, hak ve hakkaniyet üzerine bina edilir.
Suçun cezasız kalması, toplumda güveni yıkar, kaosu büyütür; kısas ise suçun önünü alır, mazlumu korur, zalime sınır çizer.

  1. “Hayat”ın Derin Manası

Ayette geçen “hayat” kelimesi sadece biyolojik yaşamı ifade etmez. Buradaki hayat; toplumun huzuru, emniyeti, güvenliği, ahlaki düzenin sürekliliği demektir.
Bir katilin cezasız kaldığı bir toplumda korku, intikam zinciri ve kan davaları başlar. Kısas hükmü uygulandığında ise potansiyel katiller caydırılır, suçların önü kesilir, masumlar korunur. İşte bu, adaletin sağladığı “hayat”tır.

  1. Tarihten Bir Sayfa

Tarih boyunca toplumların ayakta kalmasının en büyük unsuru, adaletin işlerliğiydi. Roma hukukunda, eski Türk töresinde, Babil kanunlarında ve İslam hukukunda suçun karşılığını bulması, devletin devamı için şart görülmüştür.
İslam öncesi Arap toplumunda kan davaları nesiller boyu sürer, yüzlerce masum insan ölürdü. Kur’ân, kısas ile bu zinciri kırdı: “Suçlu cezalandırılır, masum korunur.” Böylece intikam kanunu, yerini adalet yasasına bıraktı.

  1. Akıl ve Hikmet Vurgusu

Ayetin başında özellikle “Ey akıl sahipleri” denmesi, meselenin sadece dini değil, akli bir hakikat olduğunu vurgular. Çünkü kısasın amacı, ceza vermekten çok caydırmaktır.
Bir toplumda adalet ne kadar güçlü işlerse, suç oranı o kadar düşer. Bu, bugün modern ceza hukukunun da kabul ettiği bir ilkedir. İlahi hüküm ile aklın tesbit ettiği kural, burada tam bir uyum içindedir.

  1. Merhamet Boyutu

İlginçtir ki kısas, aynı zamanda merhamet ihtiva eder. Çünkü İslam’da kısasın uygulanması şart değildir; mağdur taraf dilerse affedebilir, kan bedeli (diyet) kabul edebilir. Bu hem affın kapısını açık tutar hem de intikam duygusunu törpüler. Böylece kısas, “adalet” ile “merhamet” arasında ilahi bir denge kurar.

Sonuç

Bakara 179, insanlığın en kadim problemlerinden biri olan adalet meselesine ilahi bir çözüm sunar. Kısas, can güvenliğini sağlamakla kalmaz, toplumu anarşiden korur, suçluyu caydırır, mazlumu muhafaza eder.
Bu ayet hem geçmişte hem bugün hem de yarın için geçerli bir toplumsal reçetedir. Çünkü adalet, hayatın sigortasıdır; adaletin olmadığı yerde hayat, hayat olmaktan çıkar.

Özet

  • Kısas, intikam değil adalet mekanizmasıdır.
  • Toplumu korku, kaos ve kan davasından korur.
  • “Hayat” kelimesi hem bireysel yaşamı hem toplumsal düzeni ifade eder.
  • Tarihte güçlü adalet sistemi, devletlerin devamını sağlamıştır.
  • Akıl ve hikmet kısasın caydırıcılığını onaylar.
  • Affetme ve diyet gibi seçeneklerle merhamet kapısı da açıktır.

 




NAMAZIN EMREDİLİŞ SIRASI VE TEDRİCÎLİĞİN HİKMETİ

NAMAZIN EMREDİLİŞ SIRASI VE TEDRİCÎLİĞİN HİKMETİ

İbadetler içerisinde namaz, Allah ile kul arasındaki bağı en güçlü tutan iptir. Bu bağ, insanın hayatına birden değil, tedricen, adım adım girmiştir. Zira insanın kalbi, yükü bir anda değil, yavaş yavaş taşıyabilir. İlâhî hikmet hem akla hem ruha hem de toplumsal yapıya uygun olan bu tedriciliği, namazın teşri sürecinde açıkça göstermiştir.

  1. Mekke Döneminde Başlangıç: Gece Namazı ile Terbiye

İlk vahyin ardından inen Müzzemmil Sûresi’nde, Peygamber Efendimiz (asm) ve ona tabi olanlara gece kalkmaları emredildi. Bu, henüz günde beş vakit farz namazın olmadığı dönemdi.
Gece ibadeti, az sayıdaki mümini, iman yükünü taşıyacak manevî güçle donatmak için bir ruh terbiyesi vazifesi gördü. Bu dönemde namaz, daha çok müminlerin gönüllerini eğiten bir mektep oldu.

  1. Günde İki Vakit Namaz – Mekke’nin Orta Dönemi

Mekke davetinin ilerleyen yıllarında, İsra Sûresi 78. ayet ile sabah ve akşam olmak üzere iki vakit namaz kılınması emredildi.
Bu, bir bakıma sabah yeni bir hayata doğuşu, akşam ise günü Allah ile kapatmayı simgeliyordu. Müminler artık, günün başı ve sonunu secde ile mühürlemeyi öğreniyorlardı.

  1. Mi’rac Gecesi – Beş Vakit Farziyet

Hicretten yaklaşık bir buçuk yıl önce, büyük mucize Mi’rac gerçekleşti. Mi’rac’ta, Allah Resûlü’ne (asm) ümmeti için günde elli vakit namaz farz kılındı.
Ancak rahmetin tecellisi olarak bu sayı, Hz. Musa (as) ile yapılan istişarelerde beş vakte indirildi, sevabı ise elli vakit olarak bırakıldı. Böylece farz namaz, beş vakit olarak sabitlendi.
Bu olay, ibadetlerdeki tedriciliğin zirvesidir: Önce gece namazı, sonra iki vakit, en sonunda beş vakit… Ruh, adım adım hazırlandı.

  1. Medine Dönemi – Cemaat ve Düzen

Hicretin hemen ardından Mescid-i Nebevî inşa edildi. Namaz artık yalnız bireysel bir ibadet değil, toplumu birleştiren bir cemaat ibadeti haline geldi.
Ezanla birlikte vakitler netleşti, namaz saati geldiğinde Medine adeta durur, herkes Rabbine yönelirdi. Bu hem düzen hem birlik hem de kimlik inşasıydı.

Tedriciliğin Hikmeti

Namazın teşri sürecinde tedricilik, insan fıtratına uygunluğun, rahmetin ve hikmetin göstergesidir.

  • Psikolojik hikmet: İnsanın kalbi ağır sorumluluklara bir anda değil, alışarak bağlanır.
  • Toplumsal hikmet: İman esasları kökleşmeden ibadet yükümlülüğü tam olarak konulmamıştır.
  • Edebi hikmet: Allah, kulunu tedricen huzuruna davet eder; önce gece yalnızlığında, sonra günün başında ve sonunda, en sonunda ise bütün vakitlerde…
    Bu süreç, imanla ibadetin nasıl iç içe geliştiğinin canlı bir şahididir.

İbret ve Düşündürücü Boyut

Namaz, İslam’ın ilk günlerinden bugüne, hiçbir vakit terk edilmeyen en temel ibadettir. Bir milletin dirilişi de çöküşü de namazla ilgilidir. Mekke’de zulme direnen o küçük topluluk, namazla ayakta durdu.
Tedricilik bize şunu öğretir: Büyük dönüşümler bir anda değil, istikrarlı adımlarla olur. İman, amel, ihlas… Hepsi sabırla büyür. Namazın emrediliş süreci, her Müslüman’a kendi hayatında bir manevî inşa modeli sunar.

ÖZET

  • Mekke başı: Gece namazı (Müzzemmil Sûresi) – Ruh terbiyesi.
  • Mekke ortası: Sabah ve akşam iki vakit namaz – Günü Allah’la başlatmak ve bitirmek.
  • Mi’rac: Beş vakit farz namaz – Rahmetle kolaylaştırma.
  • Medine: Cemaat, ezan, düzen – Toplumsal kimlik.
  • Hikmet: Fıtrata uygun, rahmet dolu, sabır ve istikrar gerektiren ilahî bir terbiye süreci.
    Namazın emredilişindeki tedricilik, hem ibadet terbiyesinin hem de hayatın değişim yasasının en büyük derslerinden biridir.