Vakıf: İnsanın Kalpten Taşan İmzası” – Osmanlı’da Vakıf Müessesesi ve Hikmetli İzleri
Vakıf: İnsanın Kalpten Taşan İmzası” – Osmanlı’da Vakıf Müessesesi ve Hikmetli İzleri
Giriş
Bir medeniyetin gerçek gücü, sadece ordularının kudretinde değil; yetimin başını okşayan elinde, açlara uzanan sofrasında, gariplerin yolunu aydınlatan kandilinde gizlidir. Osmanlı medeniyeti, işte bu sırrı “vakıf”la çözmüştür. Vakıf, Müslüman toplumların ruhunu yansıtan bir kurum değil sadece; aynı zamanda Allah için yapılan iyiliğin ebedi bir nişanıdır.
I. Vakıf: İslamî Bir Sünnetin Kurumsallaşması
Vakıf (Vakf), “durmak, alıkoymak” anlamına gelir. Bir mülkü Allah yolunda bağışlayarak onun gelirini sürekli olarak hayır işlerine tahsis etmektir. Hadis-i şerifte bu anlayışa şöyle işaret edilir:
> “İnsan ölünce amel defteri kapanır. Üç şey hariç: Sadaka-i câriye, faydalı ilim, kendisine dua eden salih evlat.” (Müslim, Vasiyye, 14)
Vakıf, sadaka-i cariyenin en belirgin tezahürüdür. Osmanlı bu anlayışı öyle köklü hale getirmiştir ki, bir çocuk doğduğu andan vefatına kadar vakıfların gölgesinde yaşardı: doğumda emzirme vakfı, okulda kitap vakfı, evlenince çeyiz vakfı, hastalandığında ilaç vakfı, öldüğünde gasil vakfı…
II. Osmanlı’da Vakıf Müessesesinin Uygulaması
Osmanlı’da vakıflar yalnızca dini hizmetlerle sınırlı değildi. Eğitimden sağlığa, ulaşım altyapısından çevre düzenlemesine kadar birçok alanda faaliyet gösterirdi.
Başlıca Vakıf Türleri:
Darüşşifa (Sağlık vakıfları): Fakirlere ücretsiz tedavi hizmeti sunardı.
İmaret (Aşevi): Yoksullara her gün sıcak yemek dağıtırdı.
Sebil ve su vakıfları: Yol kenarlarına ücretsiz içme suyu sağlayan çeşmeler yapılırdı.
Mektep ve medrese vakıfları: Öğrencilerin kitap, kırtasiye, yiyecek ihtiyaçları karşılanırdı.
Çeyiz vakfı: Fakir kızların izzetli şekilde evlenmeleri sağlanırdı.
Kedi ve köpek vakfı: Aç kalan hayvanlara yemek sağlanır, yaralılar tedavi edilirdi.
III. Kadı Defterlerinden Vakıfla İlgili Örnekler
1. “Yolcu Kuyusu Vakfı” – Konya, 1573 Bir hayırsever, yol kenarında susuzluktan ölen kervan hayvanları için kuyu açtırır ve vakfeder. Kadı, kuyunun bakım ve temizliğinden sorumlu bir görevli atanmasını karara bağlar.
> “Varlıklı olmak, sadece malda değil; yoldaki taşın kaldırılmasında gizlidir.”
2. “Çeyiz Vakfı” – Edirne, 1695 Bir dul kadın, mallarının bir bölümünü yetim ve fakir kızların evlenmelerine yardım etmek üzere vakfeder. Kadı, bu gelirin zimmetine geçirilmeden doğru şekilde harcanması için bir mütevelli tayin eder.
3. “Kitap Okuma Vakfı” – İstanbul, 1720 Bir müderris, özel kitaplarını vakfeder. Ancak şart koşar: “Kitaplar yalnızca haftanın belirli günlerinde ve ilim tahsil edenlere verilecektir.” Kadı, bu şartın geçerli olduğunu teyit eder.
4. “Sütanne Vakfı” – Bursa, 1658 Bir kadın, yeni doğmuş yetim çocuklara bakan sütannelere her ay belli miktar tahıl verilmesini vakfeder. Kadı, her ay buğdayın adaletle dağıtılmasını denetleyecek kişileri tayin eder.
IV. Vakfiyelerde Geçen Hikmetli Cümleler
Vakfiyeler sadece hukuki belgeler değil; aynı zamanda hayır sahibinin kalbinden dökülen dualı kelimelerdir. İşte birkaç örnek:
“Bu vakfı kurdum ki, gariplerin duası arş-ı alaya ulaşsın.”
“Ben öldükten sonra malım değil, niyetim konuşsun.”
“Bir yetimin yüzü gülerse, kıyamete kadar sürecek sevabım olur.”
“Bu dünyada kalamadım; ama bir çeşmede, bir sofrada ismim yaşasın istedim.”
V. İbretli Bir Vakıf Hikâyesi: “Saklı Sofra”
İstanbul’da bir imarette yemek yiyen fakir, her gün yemeğini aldıktan sonra sessizce giderdi. Günlerden bir gün yaşlı adam vefat etti. İmarete gelen biri, “Bugün yemek alacak bir kişilik fazla yemek yok” dedi.
Görevli şaşırdı:
> “O adam yemeğini yerdi ama her gün kapıya bir kese bırakırdı. Kimseye bir şey demeden…”
Kadı siciline şu not düşüldü:
“Her hayır görünmek zorunda değildir. Sadaka, insanı değil, kalbi büyütür.”
Sonuç: Vakıf, Medeniyetin Kalbidir
Osmanlı, vakıf anlayışıyla sadece ihtiyaçları karşılamamış; şefkati, adaleti ve insanlığı kurumsallaştırmıştır. Bugün modern sosyal yardım sistemleri hâlâ bu ruhu yakalamaya çalışıyor. Ama unutmamalı ki, vakıf sadece para değil; niyetle, sevgiyle, dua ile kurulurdu.
Ve en önemlisi:
> “İnsan fânidir. Ama vakfettiği iyilik, kıyamete kadar yaşar.”