İnsanın Ebed Arzusu: Fânideki Misafir, Bâkideki Asıl Yolcu

İnsanın Ebed Arzusu: Fânideki Misafir, Bâkideki Asıl Yolcu

“İnsanın ebede uzanmış emelleri, kâinatı ihata etmiş efkârları ve ebedî saadetlerinin envâına yayılmış arzuları gösterir ki; bu insan ebed için halk edilmiştir ve ebede gidecektir. Bu dünya ona bir misafirhanedir ve âhiretine bir intizar salonudur.” – Bediüzzaman Said Nursî, Sözler

İnsan garip bir varlıktır: Küçücük bedeniyle sınırlı mekânlarda yaşar ama zihni kâinatın tamamında dolaşır. Kalbi, dünyanın lezzetlerini tattıkça doymaz; daha fazlasını, daha daimîsini ister. Akıl bir anı yaşarken, ruh başka zamanlarda gezinir: mazide takılır, istikbale seyran eder. Bu neyin işaretidir?

Bu hâl, insana yerleştirilmiş ebedîlik duygusunun yansımasıdır. Fânî dünyada, bâkî arayışlar… Sınırlı ömürde, sınırsız ümitler… Bu tezat, bir yanlışlık değil; bilakis yaratılış gayesinin işaretidir.

Emel, Efkâr ve Arzu: Ebedin Elçileri

İnsanın iç dünyasında üç büyük işaret vardır:

  1. Ebedî emeller: İnsan hep ileriye dönüktür. Yaşamak ister, sevdiklerini kaybetmek istemez, sonu kabullenemez. Bu, ebed arzusudur.
  2. Kâinatı kuşatan fikirler: İnsan, aya ayak basar, yıldızları inceler, atomu parçalar. Oysa cüssesi bir sinekten küçüktür. Bu, zihninin sınır tanımadığını gösterir.
  3. Ebedî saadetin renklerine yayılmış arzular: Sevilmek, huzur bulmak, mutlu yaşamak, sevdikleriyle sonsuza kadar birlikte olmak ister. Bu arzular kısa ömürlü dünyaya sığmaz.

Bütün bunlar neyi gösterir? Bu fânî varlık, aslında bâkî için yaratılmıştır. Eğer bu arzular boşa çıkacaksa, bu kadar yüksek donanım, hikmetsiz ve anlamsız olurdu. Oysa Allah, abes iş yapmaz.

Dünya: Misafirhane, Âhiret: Ebedî Yurt

İnsan, bu dünyaya yerleşmeye değil, yolculuğa çıkmaya gelmiştir. Dünya, kalıcı bir yuva değil; konaklama yeridir. Misafirhaneler güzeldir ama ev sıcaklığı vermez. Dünya da böyledir. Güzellikleri vardır ama kalıcı değildir. Her tat, ardından bir vedayı getirir. Her sevinç, bir gölge taşır.

Dünyadaki hiçbir nimet insanın ruhunu doyurmaz; çünkü ruhun vatanı bu dünya değildir. Ruh, ebed için yaratılmıştır. Fânî olan, bâkî olanı tatmin edemez.

Bekleyişin Hikmeti: İntizar Salonu

Bediüzzaman, dünyayı bir “intizar salonu” olarak tarif eder. Bekleyen kimdir? Elbette yolcu… Neyi bekler? Sonsuzluğu, vuslatı, adaleti, rahmeti… Bu bekleyiş, tesadüf değil; bir imtihanın zeminidir.

İnsan burada sabırla, imanla, gayretle bekler. Her şeyin bir sonu olduğu gibi bu bekleyişin de bir sonu vardır. Ancak o son, sonsuz bir başlangıçtır. Kimi için cennet kapısı, kimi için pişmanlık tufanıdır.

Özet:

İnsanın iç dünyasında yer alan ebedî emelleri, kâinatı kuşatan düşünceleri ve sonsuz saadet arzuları, onun sadece bu dünya için yaratılmadığını, asıl vatanının âhiret olduğunu gösterir. Dünya, bir misafirhane ve geçici bir bekleyiş salonudur. Bu hakikat, hayatın anlamını verir ve insana yön çizer: Fânîye değil, bâkîye yönel. Dünya için değil, ebed için hazırlan.

 

 




Taş Yağmuruna Tutulan Kavim: Lut Kavminden Zamanımızdaki Sapmalara Mesajlar

Taş Yağmuruna Tutulan Kavim: Lut Kavminden Zamanımızdaki Sapmalara Mesajlar

“Ve biz onların üstüne taş yağdırdık. Uyarılanların sonu ne kötü oldu!” (A’râf, 84)

Tarihin karanlık sayfalarında, helak ile damgalanmış bir kavim vardır: Lut Kavmi.
Onlar sadece bir ahlâksızlığı değil, yaratılış fıtratına meydan okumayı tercih ettiler. Kadını bırakıp, erkeğe yönelerek sadece şehveti değil, insanlığın en temel değerlerini de çiğnediler. Bu sapma sadece bireysel bir günah değil, toplumsal bir sapkınlık haline gelmişti. Ve Allah Teâlâ, bu ahlâkî yıkıma karşı bir uyarı ve ibret olarak onları helak etti.

Lut Kavmi: Fıtratın İsyanına Karşı İlâhî Cezalandırma

Hz. Lut (aleyhisselâm), onları defalarca uyardı:
“Bu yaptığınız işi, sizden önce hiçbir ümmet yapmamıştı.” (A’râf, 80)
Ama onlar ne akla kulak verdiler, ne de vahye. Nihayet, Allah’ın emriyle melekler geldi. Gecenin bir vakti, şehir altüst edildi. Üstlerine taşlar yağdı. Onların gülüp eğlendikleri sokaklar, lanetle mühürlendi.

Bu kıssa sadece geçmiş bir hadise değil; her çağda insanlığa bir uyarıdır. Çünkü sapma tekrar ettiğinde, sonuç da tekrar edebilir.

Zamanımızdaki Lutîlik: Etiket Değişti, Günah Aynı

Bugün ise bu sapkınlık “özgürlük”, “kimlik”, “onur” adı altında pazarlanıyor. Renkli bayraklar altında işlenen fıtrat cinayeti, “seçim” kılıfıyla normalleştiriliyor. Lut kavminin yaptığı neyse, bugün yapılan da odur. Tek fark, çağdaş etiketler ve dijital desteklerdir.

Toplumlar, bu sapmayı ahlaki bir seçenek olarak görmeye başladığında, aslında kendi sonlarının zeminini hazırlarlar. Bir milletin çöküşü, sadece ekonomik değil, fıtri ve ahlâki çöküşle başlar.

Peki Neden Bu Kadar Tehlikeli?

Çünkü bu sapkınlık:

Fıtratı bozar, insanı insan olmaktan uzaklaştırır.

Aile yapısını yıkar, nesli tehdit eder.

Toplumu iffetsizliğe, hayasızlığa alıştırır.

Allah’ın gazabını çeker.

Tarih boyunca nice kavimler zulümle, inkârla helak oldu; ama Lut kavmi özel bir azaba uğradı. Çünkü yaptıkları sapkınlık, insanlık onuruna da, ilahî düzene de meydan okumaktı.

Tebliğ, Merhametle Ama Netlikle Olmalı

Elbette bu günahı işleyen insanlar tamamen düşman değildir. İnsanlar bozulabilir, ama asıl tehlike günahın normalleşmesidir. Müminin görevi, bu sapmayı ifşa etmek, ama bunu öfke değil, rahmetle yapmaktır. Hz. Lut gibi uyarıcı olmak, ama zulmetmemek gerekir.

Günahı sevmeyiz, ama günahkârı kurtarmak isteriz. Çünkü her insan tövbeye muhtaçtır. Bugün bu yoldan dönecek bir kişi, yarın bir kavmin kurtuluşuna vesile olabilir.

Ey Nefsim, Ey İnsanlık!

Lut kavminin ibret dolu sonunu tekrar hatırla. Onların şehirleri hâlâ toprak altında, ama mesajları hâlâ gökyüzünden haykırıyor:

“Fıtrata savaş açarsan, yer sana dar gelir.”

Yaratılışın hikmetini unutma. Erkek erkekle, kadın kadınla değil; erkek kadınla, rahmetle, evlilikle huzur bulur. Bu sadece inanç meselesi değil; insanlık meselesidir.

Özet:

Bu makale, Kur’an’da helak edilen Lut Kavmi üzerinden, LGBT hareketlerinin ilahi düzen ve fıtrat açısından değerlendirmesini yapmaktadır. Lut Kavmi’nin sapkınlık nedeniyle yok edilmesi, sadece tarihi bir olay değil, her döneme hitap eden bir uyarı olarak ele alınır. Günümüz LGBT akımlarının benzer sapkınlıkları modern kılıflarla meşrulaştırmaya çalıştığına dikkat çekilir. Makale, müminin bu duruma karşı tebliğ görevini merhametle ama netlikle yapması gerektiğini vurgular. Son olarak, insanlığa ve nefse “fıtrata karşı gelmenin sonu hüsrandır” mesajı verilir.