HAKİKİ CENNET MARİFETULLAHTADIR

HAKİKİ CENNET MARİFETULLAHTADIR

“Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zînetleri, Hâlıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlâmızı bilmediğimiz takdirde cennet olsa bile cehennemdir. Evet öyle gördüm ve öyle de zevkettim. Bilhâssa şefkatin ateşini söndürecek, marifetullahtan başka bir şey var mıdır? Evet marifetullah olduktan sonra, dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi Cennet’e bile iştiyak geri kalır.”

### Dünya: Cennet Görünen Cehennem mi?

“Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zînetleri, Hâlıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlâmızı bilmediğimiz takdirde cennet olsa bile cehennemdir.” Bu söz, insan ruhunun en derin hakikatlerinden birine işaret eder. Dünya, göz alıcı süsleriyle, geçici hazlarıyla ve sonsuzmuş gibi görünen vaatleriyle insanı kendine çeker. Ancak bu çekim, eğer Allah’ı tanıma (marifetullah) ile taçlanmazsa, bir aldanıştan ibaret kalır. Peki, nasıl olur da cennet gibi görünen bir dünya, cehenneme dönüşür? Şefkatin ateşi nasıl diner ve insan, bu geçici zevklerin ötesinde gerçek huzuru nasıl bulur? Gelin, bu hikmetli sözün izinde bir tefekkür yolculuğuna çıkalım.

#### Dünya Zînetlerinin Aldatıcı Yüzü
Dünya, insana bir bahçe gibi sunulmuştur: çiçekler, meyveler, güzellikler… Ancak bu bahçenin her çiçeği dikenlidir, her meyvesi geçicidir. Bir an elinde tuttuğun nimet, bir sonraki an kaybolur; bir an yüzünü güldüren lezzet, bir sonraki an kalbinde bir boşluk bırakır. Zenginlik, şöhret, makam, güzellik… Hepsi, Allah’ı bilmeyen bir kalp için birer tuzaktır. Zira bu zînetler, sahibini tanımadan sahiplenildiğinde, insanı bağımlı kılar, köleleştirir. Mesela, bir insan mal biriktirir, ama o malın gerçek sahibi olan “Mâlik”i unutursa, o mal bir yük olur, bir azaba dönüşür. Güzelliğe kapılır, ama onu yaratan “Musavvir”i görmezse, o güzellik bir gün solduğunda geriye sadece hüsran kalır. İşte bu, “cennet olsa bile cehennemdir” gerçeğidir: Dışarıdan bakıldığında mutluluk gibi görünen bir hayat, içten içe bir ızdıraptır.

#### Şefkatin Ateşi ve Marifetullah
İnsanın ruhunda şefkat, en güçlü duygulardan biridir. Sevdiklerine bağlanır, onları korur, onların acısıyla yanar. Ancak bu şefkat, eğer Allah’a dayanmazsa, bir ateşe dönüşür. Mesela, bir anne çocuğunu sever, ama o çocuğu Allah’ın bir emaneti olarak görmezse, kaybetme korkusuyla yanar. Bir dost, dostuna tutkun olur, ama o dostun “Hâlık” tarafından yaratıldığını bilmezse, ayrılık acısıyla kavrulur. Şefkatin bu ateşi, insanı tüketir; çünkü fani olanı sonsuz sanmak, kalbi bir yanılgıya zincirler. İşte burada marifetullah devreye girer. Allah’ı tanımak, her şeyi O’ndan bilmek, şefkati bir azaptan bir nimete çevirir. Zira marifetullah ile insan anlar ki, sevdiği her şey Allah’ın bir yansımasıdır; kaybolsa bile aslı O’ndadır. Bu bilinç, şefkatin ateşini söndürür, kalbe serinlik ve huzur verir.

#### Dünya Lezzetlerine İştahsızlık, Cennet’e Geri Kalan İştiyak
“Evet, marifetullah olduktan sonra, dünya lezzetlerine iştiha olmadığı gibi Cennet’e bile iştiyak geri kalır.” Bu cümle, insanın ulaşabileceği en yüksek mertebeyi ifade eder. Allah’ı tanıyan bir kalp, artık dünyanın geçici zevklerine aldanmaz. Yemek, içmek, eğlenmek… Bunlar, bir gölge gibi gelir geçer; asıl olan, o gölgeyi var edendir. Dahası, bu bilinç öyle bir noktaya ulaşır ki, insan Cennet’in nimetlerine bile “yetmez” demez; çünkü asıl istediği, Cennet’in ötesindedir: Allah’ın rızası ve O’nu müşahede etmek. Bu, ibret verici bir hakikattir: İnsan, fani olanı bırakıp Bâki’yi bulduğunda, hiçbir lezzet ona kâfi gelmez. Dünya, gözünde küçülür; Cennet bile, Allah’ın zatını tanıma aşkının yanında ikinci planda kalır.

#### Tefekküre Davet: Biz Neyi Arıyoruz?
Şimdi kendimize soralım: Hayatımızda neyin peşindeyiz? Dünya zînetlerinin mi, yoksa o zînetleri var edenin mi? Kalbimiz, geçici lezzetlerle mi doluyor, yoksa marifetullah ile mi huzur buluyor? Bir an durup düşünelim: Eğer Allah’ı bilmeden yaşıyorsak, elimizdeki nimetler gerçekten nimet midir, yoksa birer azap mıdır? Bu soru, bizi ibret almaya ve hayatımızı gözden geçirmeye çağırır. Zira dünya, Hâlık’ını tanımayan için bir hapishanedir; O’nu bilen için ise bir tefekkür mekânı, bir geçiş köprüsüdür.

#### Son Söz: Gerçek Lezzet Marifettedir
Dünya, ne cennettir ne cehennem; o, insanın kalbine göre şekillenir. Allah’ı bilmeyen için, en büyük nimetler bile bir ızdıraptır; Allah’ı bilen için ise en küçük bir musibet bile bir lütuftur. Şefkatin ateşi, ancak marifetullah ile diner; dünyanın lezzetleri, ancak O’nu tanıyarak anlam bulur. Öyleyse, asıl mesele şu: Biz, bu fani âlemde neyi arıyoruz? Eğer aradığımız Allah değilse, bulduğumuz hiçbir şey bizi tatmin etmeyecek. Ama eğer O’nu bulursak, dünya da Cennet de sadece birer vesile olacak; asıl lezzet, O’nu bilmekte, O’na kavuşmakta saklı kalacak.

 

 




KURAN-I KERİM’DE LEVH KELIMESI VE MURADİFLERİ

KURAN-I KERİM’DE LEVH KELIMESI VE MURADİFLERİ

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “levh” kelimesi ve onunla anlamca ilişkili (muradif) kavramlar, özellikle vahiy, yazı, korunmuşluk ve ezelî bilgi bağlamında derin manalar ihtivaeder. Aşağıda hem levh kelimesi, hem de onunla irtibatlı diğer kelimeler (muradifler) hakkında özet bir açıklama sunuyorum:

1. LEVH KELİMESİ

Levḥ (اللَّوْح) kelimesi Arapça’da “tahta, levha, yazı yazılan düz yüzey” anlamına gelir. Kur’ân’da özellikle “Levh-i Mahfûz” bağlamında geçer:

Ayet Örneği:

> “Hayır! O şanlı Kur’ân, Levh-i Mahfûz’dadır.”
(el-Burûc, 85/21-22)

Levh-i Mahfûz:

Allah’ın ezelî ilmini ve kaderi kapsayan, değişmeyen ilâhî takdiri simgeler.

Kur’ân’ın, insanların değiştiremeyeceği, korunmuş bir kaynakta sabit olduğunu belirtir.

İbn Abbas’a göre, her şeyin yazılı olduğu ilâhî bir defterdir.

2. LEVH KAVRAMININ BAŞKA GEÇTİĞİ YERLER

a. Hz. Musa’ya Verilen Levhalar:

> “Musa’ya her şeyi beyan eden, doğru yola ileten levhaları yazdık…”
(el-A’râf, 7/145)

Buradaki “levh” kelimesi, taş levhalara yazılmış olan Tevrat hükümlerini ifade eder.

Bu kullanımda levh, vahyin yazılı hali anlamında kullanılır.

3. LEVH’İN MURADİFLERİ (ANLAM BENZERLİĞİ VE YAKIN KAVRAMLAR)

a. Kitâb (كِتاب)

En yaygın muradifidir. Yazılmış şey, kitap, ilâhî yazgı anlamlarına gelir.

Kur’ân’da hem Kur’ân’ın kendisi hem de kader için kullanılır:

> “Katımızda yazılı bir Kitap’tadır.” (el-Hadîd, 57/22)

b. Ummü’l-Kitâb (أمّ الكتاب)

Ana kitap, yani Levh-i Mahfûz’un bir diğer ismidir.

Kur’ân’ın temel kaynağı olan ilâhî kader defteri.

c. Siccîn ve Illiyyîn

Kötülerin ve iyilerin amel defteri anlamında kullanılır:

Siccîn: Günahkârların amellerinin yazılı olduğu kitap (el-Mutaffifîn, 83/7-9)

Illiyyîn: Salihlerin amellerinin yazılı olduğu kitap (el-Mutaffifîn, 83/18-20)

d. Defter (دَفْتَر / صُحُف)

Sayfalar, yazılı belgeler anlamında. Peygamberlere verilen sahifeler için kullanılır:

> “İlk sahifelerde, İbrahim ve Musa’nın sahifelerinde.” (el-A’lâ, 87/18-19)

4. LEVH KAVRAMININ HİKMETİ

İlâhî bilginin sabitliğini ve değişmezliğini simgeler.

Kur’ân’ın ve diğer ilâhî kitapların ezelî bir kaynağa bağlı olduğunu bildirir.

Vahyin gelişigüzel değil, ezelî ilim doğrultusunda ve korunmuş bir kaynaktan geldiğini ifade eder.

 

 




DÜNYADA EN HAYRET EDİLECEK BİR ŞEY VARSA O DA: SOYGUNCULARI VE TERÖRÜ SAVUNANLARDIR

DÜNYADA EN HAYRET EDİLECEK BİR ŞEY VARSA O DA: SOYGUNCULARI VE TERÖRÜ SAVUNANLARDIR

İnsanlık tarihi, iyilikle kötülüğün, adaletle zulmün, hak ile batılın çatışmasıyla yoğrulmuştur. Her çağda, hakka sahip çıkanlarla birlikte, maalesef zulme alkış tutanlar da olmuştur. Ne gariptir ki, kimi zaman hakikatin en net olduğu yerde bile insanlar, göz göre göre bâtılı savunmuş; adeta şeytanın avukatlığını üstlenmişlerdir.

Bugün de öyle… Yeryüzünün birçok köşesinde kan akıyor, masumların ahı göğe yükseliyor. Terör örgütleri, sinsi planlar, kirli ellerle bir milleti bölmeye, parçalamaya, korku salmaya çalışıyor. Bu yetmezmiş gibi, bazı “aydınlar”, sözde “hak savunucuları” veya “entelektüeller” çıkıyor, soyguncuları ve karanlık yapıların yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışıyor. Terörü ve yolsuzluğu doğrudan desteklemeseler bile, onları masum görüp ve de gösterip savunarak ona zemin hazırlayan ifadelerle, onu besleyen tavırlarla adeta bir “manevi taşeronluk” görevini üstleniyorlar.

Asıl hayret burada başlıyor:

Bir insan nasıl olur da masumları öldüren, çocukları yetim bırakan, şehirleri harabeye çeviren bir zihniyeti savunabilir? Nasıl olur da bir soyguncuya, “hakkı var” diyebilir? Hangi vicdan, hangi akıl, hangi insaf bunu kabullenebilir?

Oysa insan, yaratılışı itibariyle fıtraten hakkı sever, adaleti ister. Lakin kalp kör olmuşsa, göz hakikati göremez. Nefis firavunlaşmışsa, zalimi mazlumdan ayıramaz.

Kur’an ne diyor?
“Zulmedenlere meyletmeyin, yoksa size ateş dokunur…” (Hud Suresi, 113)

Bu ayet, sadece zalimi değil; zulme en küçük bir meyli, bir sempatiyi dahi reddediyor. Zalimden yana olmak, sadece zulmü artırmaz; insanın ruhunu da kirletir. Mazluma karşı bir vebal yükler.

**

Tarihte Firavunlar, Nemrutlar, Ebu Cehiller vardı… Onlara karşı duran Hz. Musa’lar, Hz. İbrahim’ler, Hz.Muhammed’ler (sav) vardı. Bugün de aynı tablo farklı şekillerde önümüzde duruyor. Bir yanda karanlık güçler, bir yanda onları destekleyenler… Diğer yanda ise hakkı, adaleti, selameti savunanlar…

**

Sonuç olarak:

Dünyada en hayret edilecek şey gerçekten de, soyguncuyu, zalimi, teröristi savunmak değil midir? Bu, sadece akıl tutulması değil; aynı zamanda bir ruh çöküşüdür. Bu tip tavır sahipleri, yalnızca dünyada değil, ahirette de en büyük pişmanlığı yaşayanlar olacaklardır.

Zulme karşı sessiz kalmak dahi büyük bir vebalken; ona alkış tutanların halini düşünmek bile insanın içini ürpertir.

Allah, bizleri hakikati gören, zalime değil mazluma taraf olan, adalet terazisini kaybetmeyen kullarından eylesin.




Batılın Tasviri mi, Hakikatin Beyanı mı?

Batılın Tasviri mi, Hakikatin Beyanı mı?[1]

İnsan zihni, gördüğü ve duyduğu şeylerden etkilenmeye son derece açıktır. Özellikle de saf ve berrak olan zihinler, maruz kaldıkları her türlü bilgiyle şekillenebilir. İşte bu yüzden “Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir” sözü, büyük bir hakikati ifade eder. Çünkü yanlış olanın, kötülüğün ve batıl inançların süslü bir şekilde anlatılması, bilhassa temiz zihinleri ve kalpleri şaşırtabilir, hatta hakikatten uzaklaştırabilir.

Tarih boyunca toplumlar, ideolojiler ve kültürel akımlar, kendi inançlarını ve fikirlerini yaymak için kelimeleri ve sanatları ustaca kullanmışlardır. Hakikati anlatması gereken birçok kişi, bazen farkında olarak bazen de farkında olmadan batıl olanı öylesine güzel ve detaylı anlatmıştır ki, sonuçta onun propagandasını yapmış olur. Günümüzde bu durum, özellikle medya, sinema, edebiyat ve sosyal medya aracılığıyla daha da yaygın hale gelmiştir.

İbretlik Bir Hadise: Yanlışın Büyüsü

Bundan yüzyıllar önce Endülüs’te İslam medeniyeti zirvede iken, Müslümanlar bilim, sanat ve ahlakta ileri bir seviyedeydi. Ancak zamanla, batıdan gelen kültürel ve fikri akımlar Müslümanları etkiledi. Endülüs’ün en büyük âlimlerinden biri olan İmam Şâtıbi, halk arasında hızla yayılan bir tehlikeyi fark etti: Müslüman gençler, batıl fikirleri yalnızca “öğrenmek” için değil, “hayranlıkla” dinlemeye başlamıştı. Hristiyan âlimleri, İslam karşıtı fikirleri anlatırken öyle süslü bir üslup kullanıyorlardı ki, hakikati arayan zihinler dahi bunlardan etkilenip savruluyordu.

Bu etkileşimin sonunda, pek çok Müslüman genç öz değerlerini kaybetmeye ve düşmanın fikirlerine meyletmeye başladı. Kültürel yozlaşma hızla yayıldı, İslam’ı savunanlar bile batıl olanı detaylıca anlatırken farkında olmadan onun propagandasını yapar hale geldiler. Neticede, Müslümanların kendi benliklerinden uzaklaşması, Endülüs’ün düşüşünü hızlandırdı.

Günümüzde Batılın Tasviri

Bugün de benzer durumları görmek mümkündür. Televizyon dizileri, romanlar ve filmler aracılığıyla gayrimeşru ilişkiler, haramlar, ahlaksızlık ve şiddet o kadar detaylı işleniyor ki, insanlar bunları olağan bir şey gibi kabul etmeye başlıyor. “Yanlışı anlatıyoruz” denilerek yapılan bu işler, aslında yanlışın yayılmasına sebep oluyor.

Örneğin, bir dizi düşünelim: Ahlaksız bir yaşam süren bir karakteri, hikâyenin merkezine yerleştirip onu “kahraman” gibi gösterirlerse, seyircinin bilinçaltına şu mesaj verilir: “Bu hayat tarzı kötü olabilir ama aslında çok da cazip.” İşte burada ince bir tehlike vardır: Batılı tasvir ederken, ona cazibe katmak! Oysa ki batılı çirkin göstermeyen bir anlatım, onun gizli bir propagandasına dönüşebilir.

Bu sebeple, hakikat anlatılırken hem doğrudan hem de güzel bir üslupla beyan edilmelidir. Batıl anlatılacaksa da, onun çirkinliği vurgulanarak anlatılmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), günahları anlatırken asla onları cazip hale getirmezdi. Kur’an-ı Kerim de bu konuda bize yol gösterir: Şeytanın süslediği kötü amellere aldanmamak gerektiğini sık sık hatırlatır.

Sonuç: Hakikatin Yolunda Sabit Kalmak

İnsanların temiz zihinleri ve kalpleri, batılın detaylı ve cazip anlatımıyla kirlenmemelidir. Hakikati anlatanlar, düşmanın silahını düşmana çevirmek yerine, kendi hakikat silahını kuşanmalıdır. Günümüz Müslümanlarının, anlatım üsluplarını gözden geçirmeleri ve hakikati saf haliyle sunmaları gerekmektedir.

Bu yüzden “Batıl şeyleri iyice tasvir, safi zihinleri idlaldir” sözünü unutmamalı ve yanlışı anlatırken bile, hakkın nuruyla aydınlatmalıyız.

 

*************  

KİRLİ HAVANIN VE KIRLI HABERLERİN TOPLUM ÜZERİNDE BIRAKTIĞI OLUMSUZ ETKİLERİ

Aslında biz kendimizi ve kendi milletimizi zehirliyoruz.

KİRLİ HAVA VE KİRLİ HABERLER: TOPLUM ÜZERİNDEKİ GİZLİ TEHDİTLER

Dünya, maddî ve manevî kirlenmenin pençesinde giderek boğuluyor. Bir yanda soluduğumuz hava, sanayi atıkları, egzoz dumanları ve kimyasal kirleticilerle zehirlenirken; diğer yanda medya kanallarından yayılan yalan, iftira, korku ve manipülasyonlarla toplumun ruhu kirletiliyor. Fiziksel kirlilik insanın bedenini, bilgi kirliliği ise aklını ve kalbini zehirler.

Bu makalede, kirli havanın ve kirli haberlerin toplum üzerindeki olumsuz etkileri, insan psikolojisine ve sosyal düzenimize verdiği zararlar ve bu kirlilikten korunma yolları üzerine ibretli ve düşündürücü tespitler yapacağız.

1. KİRLİ HAVA: GÖRÜNMEYEN ZEHİR

Hava, insan hayatının en temel unsurlarından biridir. Temiz hava, sağlıklı bir beden ve berrak bir zihin için gereklidir. Ancak sanayi devrimiyle birlikte artan fabrika dumanları, egzoz gazları ve kimyasal atıklar havayı giderek zehirli bir hâle getirdi. Kirli hava, yalnızca akciğerleri değil, toplumun genel sağlığını da tehdit eden bir unsurdur.

Kirli Havaya Maruz Kalan Toplumun Problemleri

1. Fiziksel Hastalıklar:

Solunum yolu hastalıkları (astım, bronşit, KOAH) artar.

Kalp ve damar hastalıkları tetiklenir.

Kanser riski yükselir.

2. Psikolojik Etkiler:

Sürekli kirli hava solumak, depresyon ve kaygıyı artırır.

İnsanlarda halsizlik, yorgunluk ve konsantrasyon eksikliği oluşturur.

3. Toplumsal Verimsizlik:

Hava kirliliği nedeniyle hastalıklar artınca, iş gücü ve üretim azalır.

Eğitimde odaklanma problemleri ortaya çıkar.

İbretli Bir Gerçek: Londra’nın Büyük Sis Felaketi

1952 yılında Londra’da aşırı hava kirliliği nedeniyle “Büyük Sis Felaketi” yaşandı. Şehir, günlerce yoğun bir duman tabakası altında kaldı. Sonuç olarak 12 bin insan yaşamını yitirdi. Bu olay, temiz hava politikalarının ne kadar hayati olduğunu gösteren büyük bir ibret olmuştur.

2. KİRLİ HABERLER: TOPLUMSAL ZEHİR

Tıpkı kirli hava gibi, kirli haberler de insanların zihnini ve kalbini kirletir. Yalan, çarpıtma ve manipülasyon içeren haberler; toplumu korkuya, öfkeye ve güvensizliğe sürükler.

Bir toplumun sağlıklı işlemesi için doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Ama günümüzde medya organları, çoğu zaman reyting, reklam geliri veya siyasi çıkarlar uğruna gerçeği çarpıtıyor.

Kirli Haberlerin Toplum Üzerindeki Etkileri

1. Korku ve Panik Ortamı Oluşur

Sürekli felaket senaryoları ve kötü haberlerle beslenen toplum, korku içinde yaşar.

Geleceğe dair umutsuzluk yayılır.

2. Toplumsal Güvensizlik Artar

İnsanlar yöneticilere, medyaya ve hatta birbirlerine güvenemez hâle gelir.

Komplo teorileri hızla yayılır, gerçek ile yalan arasındaki çizgi kaybolur.

3. Kutuplaşma ve Düşmanlık Oluşur

Medya, farklı kesimleri birbirine düşman hâline getirebilir.

Suni krizler, insanları birbirine karşı kışkırtarak bölünmelere neden olur.

İbretli Bir Hikâye: Yalancı Çoban

Eski bir hikâyede, bir çoban köylüleri kandırmak için sürekli “Kurt geldi!” diye bağırır. Ancak bu hep yalan çıkar. Bir gün gerçekten kurt sürüye saldırır ama köylüler artık çobana inanmaz. Sonunda hem çoban hem de sürü mahvolur.

Bu hikâye, medyanın sürekli yanlış haber yayarak toplumun güvenini nasıl yok ettiğini anlatan en güzel örneklerden biridir.

3. TEMİZ HAVA VE TEMİZ HABER: ÇÖZÜM NEDİR?

Kirli hava nasıl filtrelenmeden solunmamalıysa, kirli haberler de sorgulanmadan kabul edilmemelidir. Hem fiziksel hem de zihinsel çevremizi temiz tutmak için şu önlemleri almalıyız:

Fiziksel Kirliliğe Karşı Önlemler

Fabrika atıklarını azaltan yasalar çıkarılmalı.

Ağaçlandırma ve yeşil alanlar artırılmalı.

Toplu taşıma teşvik edilerek egzoz gazı azaltılmalı.

Zihinsel Kirliliğe Karşı Önlemler

Her haberi sorgulamak: Haber kaynağının güvenilir olup olmadığı araştırılmalı.

Duygusal tepki vermemek: Öfke ve korkuya kapılmadan önce bilgiyi teyit etmek gerek.

Sosyal medyada bilinçli olmak: Her okunanı paylaşmak yerine doğruluk süzgecinden geçirmek lazım.

SONUÇ: HAVA GİBİ, HABER DE TEMİZ OLMALI

Kirli hava soluyan beden hastalanır, kirli haber soluyan zihin zehirlenir.

Bir toplumun sağlıklı, mutlu ve üretken olması için hem fiziksel çevresinin hem de bilgi kaynağının temiz olması gerekir. Eğer çocuklarımıza temiz bir gelecek bırakmak istiyorsak, yalnızca doğayı değil, zihnimizi de kirletici unsurlardan korumalıyız.

Unutmayalım:

Hava temiz olursa nefes alabiliriz.

Bilgi temiz olursa sağlıklı düşünebiliriz.

Gelin, doğru bilgiyi arayalım, gerçeği bulalım ve temiz bir toplum için hep birlikte çalışalım.

@@@@@@@

“Merak yüzünden ve afaki hadisatın verdiği sarhoşane gafletten zevk alan biçareler! Eğer “İnsanın fıtratındaki merak, insaniyet damarıyla sizin, farz ve lazım vazifeniz zararına o hadise, o geniş boğuşmalara sevk ediyor. Bu da bir ihtiyac-ı manevidir, fıtridir” derseniz, ben de derim:
Kat iyen biliniz ki, insanın, çok mu’cizâtlı hilkatine merak etmeyip, dikkat etmeyerek iki başlı veya üç ayaklı bir insan görse kemal-i merakla temaşasına daldığı gibi; aynen bu asırda, nev-i beşerin muvakkat ve fani, tahripçi geniş hadiseleri ve zemin yüzünde yüz bin millet ve insan nev i gibi çok hadisat-ı acibeye mazhar o milletlerden, her baharda yalnız birtek arı milletine ve üzüm taifesine baksan, bu nev-i beşerdeki hadisatın yüz defa daha mucib-i merak ve ruhani, manevi zevklere medar hadiseler var. Bu hakiki zevklere ehemmiyet vermeyip beşerin zararlı, şerli, arızi hadiselerine bu kadar merak ve zevkle bağlanmak; dünyada ebedi kalmak ve o hadiseler daimi olmak ve herkese o hadiseden bir menfaat veya zarar gelmek ve o hadiseye sebebiyet verenlerin hakiki fail ve mucid olmak şartıyla olabilir. Halbuki, havanın fırtınaları gibi geçici hallerdir. Sebebiyet verenlerin tesirleri pek cüz i… Ondaki zarar ve menfaati, o vaziyet şarktan, Bahr-i Muhitten sana göndermez. Senden sana daha yakın ve senin kalbin Onun tasarrufunda ve senin cismin Onun tedbir ve icadında olan bir Zat-ı Akdesin rububiyetini ve hikmetini nazara almayıp, ta dünyanın nihayetinden zarar ve menfaati beklemek ne derece divanelik olduğu tarif edilmez.”
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/hiss-i-kablelvukuun-tetimmesi/52

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=u1JNExlXGVI




KURAN-I KERİM’DE GEÇEN LEHVEL HADİS KELİMESİ VE MURADİFLERİ

KURAN-I KERİM’DE GEÇEN LEHVEL HADİS KELİMESİ VE MURADİFLERİ[1]

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “لهو الحديث / Lehvel Hadîs” ifadesi, özellikle dinin hakikatine ve insanın yaratılış gayesine ters düşen, oyalanma ve boş eğlenceleri ifade eden önemli bir kavramdır. Bu kelime, özellikle Lokman Sûresi 6. ayette geçmektedir ve kapsamı geniştir. Aşağıda bu kavramı detaylı şekilde açıklayalım:

1. Lehvel Hadîs Ayeti (Lokman Sûresi, 6. Ayet):

“İnsanlar içinde, bilgisizce (Allah’ın yolundan) saptırmak ve onu alaya almak için ‘Lehvel Hadis’i satın alanlar vardır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.”
(Lokman 31/6)

2. “Lehvel Hadis”in Lügavî ve Istılahî Manası:

Lehv (لهو): Oyalanmak, dikkati dağıtmak, asıl işten uzaklaştırmak anlamına gelir.
Kalbi meşgul eden boş iş ve sözlerdir.

Hadîs (حديث): Söz, haber, anlatım, hikâye demektir.

Lehvel Hadîs: Boş, faydasız, eğlence maksatlı sözler, hikâyeler, şarkılar, müzikler, masallar ya da ideolojiler olabilir. Asıl maksadı Allah’ın yolundan alıkoymak olan sözlü ifadeleri kapsar.

3. Müfessirlerin Yorumları:

İbn Abbas, İkrime, Mücâhid, Katâde gibi erken dönem müfessirler: Lehvel Hadîs’i şarkı, türkü, eğlence amaçlı söz olarak açıklamışlardır.

İbn Cerir et-Taberî: Bu tür sözlerin, insanı hakkı işitmekten alıkoyan her türlü eğlence ihtiva edenler olduğunu belirtir.

İbn Kesîr: Müzik ve şarkıların dinlenmesini bu ayetle ilişkilendirir, özellikle ibadet ve zikirden alıkoyuyorsa.

4. Lehvel Hadîs’in Muradifleri (Eş Anlamlıları veya Benzer Kavramlar):

Kur’an’da farklı sure ve ayetlerde benzer anlamda kullanılan başka kelime ve kavramlar da vardır:

En’am. 32.
وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

Laib: Oyun,oyun gibi eğlenceler
lehv: Boş,eğlence, oyalanma

Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?

@Enbiya. 16.17
وَمَا خَلَقْنَا السَّمَٓاءَ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَاعِب۪ينَ
لَوْ اَرَدْنَٓا اَنْ نَتَّخِذَ لَهْوًا لَاتَّخَذْنَاهُ مِنْ لَدُنَّاۗ اِنْ كُنَّا فَاعِل۪ينَ
Laibin. Lehven

Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.
Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.

@ En’am. 112.

Zuhruf. Süslenmiş, Aldatıcı söz.

وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاط۪ينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوح۪ي بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًاۜ وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak.

@ Araf.179.
Ğaflet: Dikkatsizlik. İlahi hakikatlerden uzaklık

وَلَقَدْ ذَرَأْنَا لِجَهَنَّمَ كَث۪يرًا مِنَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِۘ لَهُمْ قُلُوبٌ لَا يَفْقَهُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اَعْيُنٌ لَا يُبْصِرُونَ بِهَاۘ وَلَهُمْ اٰذَانٌ لَا يَسْمَعُونَ بِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَالْاَنْعَامِ بَلْ هُمْ اَضَلُّۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

@ Hac. 30.
Kavlez Zur: Yalan, batıl söz

ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللّٰهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۜ وَاُحِلَّتْ لَكُمُ الْاَنْعَامُ اِلَّا مَا يُتْلٰى عَلَيْكُمْ فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْاَوْثَانِ وَاجْتَنِبُوا قَوْلَ الزُّورِۙ
Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. O halde, pislikten, putlardan sakının; yalan sözden sakının.

5. Günümüzdeki Yansımaları:

“Lehvel Hadîs” kavramı günümüzde:

Boş vakit geçirten ama fayda sağlamayan şeyler (bazı TV programları, sosyal medya gibi),

Maneviyattan uzaklaştıran müzikler veya ideolojik propagandalar,

Dini küçümseyen veya alaya alan sözlü yayınlar şeklinde düşünülebilir.

Bu yüzden niyet ve meşgul olunan şey çok önemlidir. Her şarkı ya da hikâye “lehvel hadîs” değildir, ama kişiyi Allah yolundan alıkoyuyorsa bu kapsamda değerlendirilebilir.

************ 

KURAN-I KERİM’DE GEÇEN LEHVEL HADİS MANASININ TEFSİRLERDEKİ YORUM VE İZAHI

1. “Lehvel Hadis” Ayeti ve Anlamı

Kur’an-ı Kerim’de Lokman Suresi 6. ayette geçen “lehvel hadis” ifadesi şöyle geçmektedir:

“İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce (cahillikle) Allah yolundan saptırmak ve onu eğlenceye almak için ‘lehvel hadis’ satın alır. İşte onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” (Lokman 31:6)

Bu ayette geçen “lehvel hadis” kavramı, İslam âlimleri tarafından farklı açılardan yorumlanmıştır.

2. Tefsirlerde “Lehvel Hadis” Yorumu

a) İbn Abbas ve Müfessirlerin Görüşleri

İbn Abbas (r.a.), Mücahid, İkrime ve bazı diğer müfessirler **”lehvel hadis”**i “batıl sözler, anlamsız hikâyeler ve boş sözler” olarak açıklamıştır.

İbn Mesud (r.a.), bu ayetin yorumunda **”lehvel hadis”**in şarkı ve müzik olduğunu söylemiş ve “Şayet bir kişi tekrar tekrar bu ayeti dinleyerek şarkı ve müziğin haram olup olmadığını sorarsa, ona ‘evet’ derim” demiştir.

b) Taberî Tefsiri

İmam Taberî, “lehvel hadis” kavramının insanları hak yoldan saptıran her türlü eğlence, müzik, masal ve hikâye olabileceğini söyler.

Ayrıca, müşriklerin Kur’an’ı dinlememek için eğlence ve müzikle meşgul olup insanları oyalamasını da bu kavramın içine dahil eder.

c) Kurtubî Tefsiri

İmam Kurtubî, “lehvel hadis”i “insanı Allah’tan ve hak yoldan alıkoyan her türlü boş eğlence, oyun, müzik ve batıl sözler” olarak açıklar.

Ona göre, insanları Allah’tan uzaklaştıran hikâyeler, batıl romanlar, yanlış öğretiler ve müstehcen sözler de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

d) Fahreddin Râzî Tefsiri

Fahreddin Râzî, bu ayette geçen “lehvel hadis”in genel bir kavram olduğunu ve sadece müzikle sınırlandırılmaması gerektiğini söyler.

İnsanı Allah’tan ve hak yoldan alıkoyan her şeyin “lehvel hadis” olabileceğini, ancak müziğin de bu kapsamda değerlendirilebileceğini belirtir.

e) Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Elmalılı Hamdi Yazır, “lehvel hadis”i “boş ve faydasız sözler” olarak yorumlar.

Kur’an okunmasını engellemek için anlatılan masallar, hikâyeler, eğlence içerikleri gibi Kur’an’a muhalif her türlü sözün bu kavram içinde değerlendirilebileceğini ifade eder.

3. “Lehvel Hadis” Kavramının Günümüz Yorumu

Günümüzde “lehvel hadis” kavramı, insanı hakikatten uzaklaştıran her türlü boş ve zararlı medya içeriği, müstehcen yayınlar, sahte bilgiler, yanlış yönlendiren sosyal medya içerikleri, gereksiz eğlenceler ve Allah’ı unutturan şeyler olarak değerlendirilmektedir.

Özellikle İslami değerleri küçümseyen veya Allah yolundan alıkoyan içeriklerin bu kapsamda olduğu söylenebilir.

4. Sonuç

“Lehvel hadis”, tefsirlerde genellikle müzik, batıl hikâyeler, faydasız sözler ve insanları Allah’tan uzaklaştıran eğlenceler olarak açıklanmıştır. Ancak bazı müfessirler, genel olarak Allah’ı unutturan her türlü eğlenceyi bu kavramın içine dâhil etmişlerdir. Bu yüzden Müslümanların, zamanlarını faydasız ve batıl şeylerle değil, ilim, ibadet ve hayırlı işlerle geçirmeye çalışmaları tavsiye edilmiştir.

************  

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=MTQLLqwkQRI