GAZZE’DE BARIŞ İSTENİYORSA SAVAŞA HAZIR OLUNMALI.

GAZZE’DE BARIŞ İSTENİYORSA SAVAŞA HAZIR OLUNMALI.


Gazze’de Barış İsteniyorsa Savaşa Hazır Olunmalı.
“Si vis pacem, para bellum” der Romalılar:
Barış istiyorsan, savaşa hazırlan. Bu kadim söz, tarihin kanla yazılmış sayfalarından süzülerek günümüze ulaşmış bir hakikati fısıldar. Gazze, bu hakikatin en acımasız sahnelerinden birine ev sahipliği yapar; burada barış hayali, savaşın gölgesinde bir serap gibi titrer. Yüzyıllardır çatışmaların, umutların ve yıkımların kesişme noktası olan bu topraklar, insanlığın en karmaşık sorularından birini sorar: Barış, gerçekten mümkün müdür?Gazze’nin tarihi, bir barış masalı değil, bir direniş ve işgal destanıdır. Antik çağlarda Filistîler’in yurdu olan bu bölge, Romalılardan Bizans’a, Emevilerden Haçlılara kadar sayısız medeniyetin ayak izlerini taşır. Osmanlı döneminde bir süre sükûnet bulsa da, 20. yüzyılın başlarında İngiliz manda yönetimiyle başlayan modern çatışma dönemi, Gazze’yi bir barut fıçısına çevirdi. 1948’de İsrail’in kuruluşu ve ardından gelen Nakba, yani “Büyük Felaket”, yüz binlerce Filistinliyi evlerinden kopararak Gazze’yi bir sığınak ve aynı zamanda bir hapishane haline getirdi. O günden beri bu dar şerit, savaşın ve ablukanın pençesinde nefes almaya çalışır.Tarih, bize şunu öğretir: Gazze’de barış, asla masada kazanılmadı. 1967’deki Altı Gün Savaşı, 2008’deki Dökme Kurşun Operasyonu, 2014’teki Koruyucu Hat Operasyonu ve daha niceleri… Her çatışma, barış umudunu bir sonraki savaşa erteledi. İnsanlar öldü, evler yıkıldı, çocuklar yetim kaldı; ama ne hikmetse, her defasında “barış görüşmeleri” yeniden başladı. Bu döngü, bir tragedyadan çok bir kara mizah gibi: Aynı sahne, farklı oyuncularla tekrar tekrar oynanıyor.Peki, neden barış bu kadar uzak? Çünkü Gazze’deki mücadele, sadece toprakla ilgili değil; kimlik, onur ve varoluşla ilgili. Filistinliler için Gazze, son kale; İsrail içinse bir güvenlik meselesi. İki taraf da haklı olduğuna o kadar emin ki, uzlaşma bir zayıflık gibi görünüyor. Barış isteyenler, masaya elleri temiz oturmayı hayal eder; oysa Gazze’de eller hep kanlıdır. Bu, romantik bir barış hikâyesinden çok, Thukidides’in Peloponez Savaşları’nda dediği gibi, “Güçlü olanın yaptığını, zayıf olanın çektiğini” anlatan bir gerçekliktir.Düşündürücü olan şu: Barış için savaşmak zorunda kalmak, insanlığın en büyük çelişkisi değil midir? Gazze’de çocuklar roket sesleriyle uyanırken, anneler ekmek kuyruklarında beklerken, babalar ise bir sonraki patlamayı göze alarak balık avına çıkarken, barıştan söz etmek neredeyse alaycı bir lüks gibi. Yine de, bu umutsuzluk içinde bile, Gazzeliler yaşamaya devam ediyor. Dirençleri, insan ruhunun ne kadar dayanıklı olabileceğini gösteriyor.Eğer Gazze’de barış isteniyorsa, önce savaşın doğasını anlamak gerek. Savaş, sadece silahlarla değil, zihinlerde de kazanılır. Kin, intikam ve korku, bu topraklarda nesilden nesile aktarılan miraslar olmuş. Barış, bu mirası kırmakla başlar; ama bu, ne yazık ki, bir tarafın zaferiyle değil, iki tarafın da yenilgiyi kabul etmesiyle mümkün. Tarih, bize böyle bir fedakârlığın nadiren gerçekleştiğini söylüyor.Sonuç olarak, Gazze bir aynadır; insanlığın en karanlık ve en aydınlık yanlarını yansıtır. Barış istiyorsak, savaşa hazır olmalıyız; çünkü Gazze’de barış, ancak savaşın tüm tarafları yorulduğunda, silahlar sustuğunda ve insanlar birbirlerinin gözlerindeki acıyı gördüğünde gelebilir. O zamana kadar, bu topraklar bize hem ibret hem de umut vermeye devam edecek. Soru şu: Biz, bu dersi ne zaman öğreneceğiz?

@@@@@@

İşte bunun sebebi:

*”Beyaz Saray, İsrail’in bugün Gazze’ye düzenlediği saldırılar konusunda ABD’ye danıştığını açıkladı. Leavitt, “Kıyamet kopacak.” ifadesini kullanarak, Trump’ın İsrail’e destek olmaktan korkmadığını belirtti.”


https://m.haber7.com/dunya/haber/3514367-son-dakika-haberi-abdden-skandal-gazze-aciklamasi-bize-danistilar-kiyamet-kopacak

https://video.haber7.com/video-galeri/313966-israilin-saldirilarina-maruz-kalan-cocuklarin-goruntuleri-yurekleri-dagladi

https://m.haber7.com/dunya/haber/3514382-israilden-kustah-aciklama-savunma-bakani-katz-saldirilarin-baslama-sebebi-olarak

https://video.haber7.com/video-galeri/313948-gazzeden-korkunc-goruntuler-savas-ucaklari-masumlari-boyle-vurdu

https://m.haber7.com/dunya/haber/3514365-son-dakika-israil-ateskesi-bozdu-gazzede-katliam-kahreden-haberler-geliyor

https://m.haber7.com/dunya/haber/3514366-iraktan-son-dakika-israil-aciklamasi-saldiri-hazirligi

https://m.haber7.com/dunya/haber/3514363-son-dakika-pentagondan-irana-olasi-harekat-sinyali-tum-secenekler-masada

https://video.haber7.com/video-galeri/313963-onlarca-naasin-arasinda-cocugunu-bulmaya-calisan-gazzeli-baba

https://www.yenisafak.com/dunya/israilin-gazze-seridine-son-5-saatte-duzenledigi-saldirilarda-hayatini-kaybeden-ve-kaybolanlarin-sayisinin-322yi-asti-4685459

 

 




Kuran-ı Kerim’deki Emir ve Yasakların Hikmetleri Üzerine Bir İnceleme

Kuran-ı Kerim’deki Emir ve Yasakların Hikmetleri Üzerine Bir İnceleme

Giriş:

İslam’ın temel kaynağı olan Kuran-ı Kerim, Müslümanların yaşamlarını şekillendiren kapsamlı bir rehberdir . Bu ilahi kitap, inanç esaslarından ibadetlere, ahlaki prensiplerden sosyal düzenlemelere kadar pek çok konuda yol gösterici hükümler ihtiva etmektedir. Kuran’da yer alan emirler (Evamir) ve yasaklar (Nevahi), Müslümanların bireysel ve toplumsal hayatlarını düzenlemenin yanı sıra, onların manevi gelişimlerine de katkıda bulunur .
Kuran’daki hükümlerin sadece birer kural olmanın ötesinde, insanlığın dünya ve ahiret saadeti için derin anlamlar ve amaçlar ifade eder.

Kuran-ı Kerim’deki Hükümlerin Temel İlkeleri:

Kuran-ı Kerim’deki emir ve yasakların temelinde yatan birtakım değişmez ilkeler bulunmaktadır. Bu ilkelerin anlaşılması, ilahi hükümlerin hikmet boyutunu kavramak için elzemdir.
* İlahi Kaynak ve Emirler: Kuran-ı Kerim, Müslümanlar tarafından doğrudan Allah’ın (Celle Celaluhu) kelamı olarak kabul edilir ve bu nedenle ihtiva ettiği tüm emir ve yasaklar mutlak bir ilahi güce sahiptir . Bu hükümler, insanlığa doğru yolu göstermek ve onları yaratılış amaçlarına uygun bir yaşama yönlendirmek için vahyedilmiştir . İlahi kaynaklı olmaları, bu hükümlerin insan aklının ve deneyiminin ötesinde bir doğruluk ve mükemmellik taşıdığı anlamına gelir .
* Hikmet Kavramı: İslam teolojisinde hikmet (Hikmah), yalnızca entelektüel bir kapasite değil, aynı zamanda Allah’ın (Celle Celaluhu) mükemmel ilmini, anlayışını ve her şeyi doğru ve etkili bir şekilde yapma yeteneğini ifade eden temel bir sıfattır . Kuran-ı Kerim’deki tüm hükümlerin bu ilahi hikmetle yoğrulmuştur. Her bir emir ve yasağın, insanlığın hem bu dünyada hem de ahiretteki nihai iyiliği ve faydası için derin bir amacı vardır . Bu hikmeti anlamaya çalışmak, imanı derinleştirir ve ilahi rehberliğe daha istekli bir şekilde itaat etmeyi teşvik eder .
* Şeriatın Temel Amaçları: İslam hukukunun (Şeriat) temel gayeleri, İslam alimleri tarafından genellikle beş ana başlık altında özetlenir. Bunlar; dinin (iman ve ibadet esaslarının), nefsin (canın ve sağlığın), aklın (düşünme yeteneğinin ve ilmin), neslin (aile yapısının ve insan türünün devamlılığının), ve malın (meşru mülkiyetin ve ekonomik düzenin) korunmasıdır . Kuran-ı Kerim’deki emir ve yasaklar, bu yüksek ve kapsamlı amaçların bireylerin ve toplumun hayatında hayata geçirilmesinin pratik araçları olarak işlev görür .
Emirlerin Hikmetleri
Kuran-ı Kerim’de yer alan emirler, Müslümanların inanç, ahlak, sosyal ilişkiler ve ekonomik faaliyetler gibi çeşitli alanlarda nasıl davranmaları gerektiğini belirler. Bu emirlerin her birinin ardında yatan derin hikmetler bulunmaktadır.
* İman ve İbadet Emirlerinin Hikmetleri: Kuran’ın temel emirlerinden biri, yalnızca Allah’a (Celle Celaluhu) ibadet etmek (Tevhid) ve O’na hiçbir ortağı koşmamaktır . Namaz (Salat), oruç (Sawm), zekat (Zekat) ve hac gibi ibadetler, İslam’ın temel emirlerindendir . Bu ibadetlerin hikmeti, bireyin Allah ile doğrudan bir bağ kurmasını sağlamak, ruhu arındırmak, nefsi terbiye etmek ve Müslümanlar arasında güçlü bir topluluk bilinci oluşturmaktır .
* Ahlaki Davranış Emirlerinin Hikmetleri:
* Doğruluğun ve Dürüstlüğün Önemi: Kuran-ı Kerim, Müslümanlara sözlerinde ve fiillerinde doğru olmalarını emreder . Özellikle ticari ilişkilerde dürüstlüğün korunması büyük önem taşır . Yalan (Kizb) ise şiddetle yasaklanmış ve münafıklığın alametlerinden sayılmıştır . Doğruluk, bireysel ve toplumsal düzeyde güvenin ve sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturur .
* Adalet ve Hakkaniyetin Anlamı: Kuran, Müslümanlara her türlü ilişkilerinde adaletli (Adl) ve hakkaniyetli (Ihsan) davranmalarını emreder . Adalet, kişinin kendi aleyhine veya yakınlarının aleyhine bile olsa gözetilmesi gereken bir ilkedir . Ölçü ve tartıda adaletli davranmak da özellikle emredilmiştir . Adalet, istikrarlı ve dengeli bir toplumun temelidir .
* Merhamet, Şefkat ve Affediciliğin Fazileti: Kuran, Allah’ın (Celle Celaluhu) rahmetini sıkça vurgular ve inananları da merhametli ve şefkatli olmaya teşvik eder . Özellikle anlaşmazlık ve yanlış davranışlar karşısında affedicilik (Afv) erdemli bir davranış olarak sunulur . Merhamet ve şefkat, topluluk içinde empatiyi, anlayışı ve güçlü bağları teşvik eder .
* Emanet ve Sorumlulukları Yerine Getirme Emri: Kuran, emanetlerin (Amanah) ehil olanlara verilmesini ve her türlü sorumluluğun (Mas’uliyyah) titizlikle yerine getirilmesini emreder . Bu, verilen sözlerin tutulmasını ve görevlerin sadakatle yerine getirilmesini kapsar . Yönetim pozisyonları da emanet olarak kabul edilir ve adaletle yönetilmelidir . Emanetleri korumak, toplumsal düzenin sağlanması için hayati öneme sahiptir .
* Ana Babaya Saygının ve Aile Bağlarının Önemi: Kuran, ana babaya iyilik etmeyi (Birr al-Valideyn) ve onlara saygılı davranmayı kesin bir şekilde emreder . Aynı şekilde, akrabalık bağlarını (Silat al-Rahim) sürdürmek de bireysel ve toplumsal refah için büyük önem taşır . Güçlü aile bağları, sağlıklı bir toplumun temelini oluşturur .
* İyilik Yapmaya ve Başkalarına Yardım Etmeye Teşvik: Kuran, inananları iyilik yapmaya (Birr) ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye teşvik eder . Sadaka (Sadaqah) ve cömertlik (Kerem) İslam’da çok değerlidir . İyilik yapmak ve başkalarına yardım etmek, toplumsal dayanışmayı güçlendirir ve ihtiyaç sahiplerinin desteklenmesine katkıda bulunur .
* Sosyal İlişkilerle İlgili Emirlerin Hikmetleri:
* Adil Sosyal Yapıların Kurulması: Kuran, adil sosyal yapıların ve yönetim sistemlerinin kurulması için temel ilkeler sunar . Bu, adil hukuk sistemlerini ve tarafsız yargıyı içerir . Adil sosyal yapılar, hakların korunmasını ve anlaşmazlıkların çözülmesini sağlar .
* Toplum İçinde Uyum ve İşbirliğinin Teşvik Edilmesi: Kuran, inananların kardeşliğini vurgular ve anlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmelerini emreder . İyilikte yardımlaşma ve karşılıklı destek teşvik edilir . Uyum ve işbirliği, topluluk içinde birlik ve beraberliği güçlendirir .
* Evlilik ve Aile Hayatına İlişkin İlkeler: Kuran, evlilik, boşanma ve ailevi sorumluluklar konusunda kapsamlı ilkeler sunar. Bu ilkeler, istikrarlı, sevgi dolu ve destekleyici aile birimlerinin oluşturulmasını amaçlar, çünkü aileler sağlıklı bir toplumun temelini oluşturur.
* Adil Ekonomik İşlemlerin İlkeleri: Kuran, ticareti meşru bir kazanç yolu olarak kabul eder, ancak hırsızlık, faiz (riba) ve kumar gibi haksız kazanç yollarını kesinlikle yasaklar . İş ilişkilerinde dürüstlük ve adalet emredilir . Adil ekonomik ilkeler, servetin adil bir şekilde dağıtılmasını ve ekonomik istikrarın sağlanmasını hedefler .
Yasakların Hikmetleri
Kuran-ı Kerim’de yer alan yasaklar, bireyleri ve toplumu zararlı davranışlardan korumayı amaçlar. Bu yasakların her birinin ardında derin hikmetler yatmaktadır.
* Bireyi Korumayı Amaçlayan Yasaklar:
* Haksız Yere Cana Kıymanın Yasaklanması: Kuran, masum bir canı haksız yere öldürmeyi kesinlikle yasaklar ve insan hayatının kutsallığını vurgular . Bu yasak, temel insan hakkı olan yaşam hakkını korur.
* İntiharın Yasaklanması: Kuran, intiharı yasaklar ve hayatın Allah’ın (Celle Celaluhu) kutsal bir emaneti olduğunu vurgular . Bu yasak, insan hayatının değerini ve zor zamanlarda Allah’a (Celle Celaluhu) sığınma gerekliliğini hatırlatır.
* Zararlı Maddelerin Tüketiminin Yasaklanması: Kuran, aklı ve bedeni zarara uğratan alkol ve uyuşturucu gibi maddelerin tüketilmesini yasaklar. Bu yasak, aklın korunması ve fiziksel sağlığın muhafaza edilmesi hikmetine dayanır .
* Zina ve Fuhşun Yasaklanması: Kuran, zina ve fuhşu kesin bir şekilde yasaklar. Bu yasak, neslin korunması, aile düzeninin sağlanması ve toplumsal ahlakın muhafazası hikmetini taşır .
* Hırsızlık ve Haram Kazancın Yasaklanması: Kuran, hırsızlığı ve her türlü haksız kazancı yasaklar. Bu yasak, mülkiyet haklarını korumayı, ekonomik adaleti sağlamayı ve toplumsal güveni tesis etmeyi amaçlar .
* Yalan Söylemenin ve Aldatmanın Yasaklanması: Kuran, yalan söylemeyi ve aldatmayı kesinlikle yasaklar. Bu yasak, güvenin, dürüstlüğün ve sağlıklı iletişimin korunması hikmetine dayanır .
* Aşırı Harcama ve İsrafın Yasaklanması: Kuran, aşırı harcamayı ve israfı yasaklar. Bu yasak, ölçülülüğü teşvik etmeyi, kaynakların sorumlu bir şekilde yönetilmesini sağlamayı ve ihtiyaç sahiplerine karşı duyarlılığı artırmayı amaçlar .
* Toplumu Korumayı Amaçlayan Yasaklar:
* Adaletsizlik ve Zulmün Yasaklanması: Kuran, her türlü adaletsizliği (Zulm) ve zulmü yasaklar. Bu yasak, adil bir toplumun tesis edilmesini amaçlar .
* Fesat ve Ayrılık Çıkarmanın Yasaklanması: Kuran, toplum içinde fesat ve ayrılık (Fitne) çıkarılmasını yasaklar. Bu yasak, barışı, istikrarı ve toplumsal uyumu korumayı amaçlar .
* Ayrımcılık ve Önyargının Yasaklanması: Kuran, insanlar arasında ayrımcılık yapılmasını ve önyargılı davranılmasını yasaklar ve afaleti teşvik eder .
* Sözünde Durmamanın ve Emanete Hıyanetin Yasaklanması: Kuran, verilen sözlerin tutulmasını ve emanetlere hıyanet edilmemesini emreder . Bu yasak, toplumsal istikrarı ve karşılıklı güveni sağlamayı amaçlar.
Emir ve Yasakların Birlikteliği
Kuran-ı Kerim’deki emirler ve yasaklar, birbirleriyle sıkı bir şekilde bağlantılıdır ve birbirini tamamlar niteliktedir. Bir emre itaat etmek çoğu zaman ilgili yasaklardan kaçınmayı gerektirirken, bir yasağa uymak da daha geniş bir emre itaat etme anlamına gelebilir . Bu birliktelik, İslam talimlerinin bütünlüğünü ve bireyin hem kişisel hem de toplumsal refahını hedeflediğini gösterir .
Sonuç
Kuran-ı Kerim’deki emir ve yasaklar, insanlığın dünya ve ahiret saadeti için derin hikmetler taşımaktadır . Bu ilahi hükümler, bireylerin manevi gelişimini (Takva), ahlaki fazileylerini, sosyal uyumunu (Mu’amelat) ve nihai kurtuluşunu (Felah) hedeflemektedir . Bunları anlamak ve uygulamak, bireysel ve toplumsal düzeyde gerçek refaha ulaşmanın anahtarıdır .

 

 




Kur’an-ı Kerim’de Kıyamet Alametleri.

Kur’an-ı Kerim’de Kıyamet Alametleri.


Giriş
İslam inancının temel esaslarından biri olan ahiret inancı, dünya hayatının bir sonu ve ardından ebedi bir yaşamın başlayacağına işaret eder. Bu inancın başlangıç noktası ise, Kur’an-ı Kerim’de farklı isimlerle anılan ve kainatın düzeninin bozulmasıyla başlayacak olan Kıyamet’tir. Kıyamet’in ne zaman kopacağı Allah’ın ilmindedir, ancak Kur’an ve sünnet, bu büyük olayın yaklaşmakta olduğunu gösteren bir dizi alametten bahseder . Bu alametlerin Kur’an-ı Kerim perspektifinden bilimsel ve teolojik açılardan araştırılması, ilgili ayetlerin derinlemesine incelenerek, farklı yorumların değerlendirilmesi ve Kur’ani temellerin ortaya konulması açısından büyük önem taşır. Zira Kur’an’daki Kıyamet tasvirleri ve alametleri, müminlerin dünya hayatına bakışını şekillendirmekte, onları ahirete hazırlıklı olmaya teşvik etmekte ve ilahi adaletin tecelli edeceği o güne dair bir anlayış sunmaktadır.
Bu raporun kapsamı, Kur’an-ı Kerim’de doğrudan veya dolaylı olarak bahsedilen tüm Kıyamet alametlerinin incelenmesini ihtiva eder. İslami gelenekte yaygın olan küçük ve büyük alametler ayrımının Kur’an ile ilişkisi de ele alınacaktır. Bu açıdan, Kur’an ayetlerinin tefsirleri, hadis literatürü ve güvenilir İslami kaynaklar temel alınarak analitik ve karşılaştırmalı bir yaklaşım benimsenecektir. Amaç, Kur’an’ın Kıyamet alametlerine dair sunduğu perspektifi bütün bir şekilde ortaya koymak ve bu alametlerin müminler için taşıdığı anlam ve önemi derinlemesine incelemektir.

Kur’an’da Kıyamet Kavramı ve Terminolojisi.
Kur’an-ı Kerim, Kıyamet olayı için çeşitli isimler ve tanımlamalar kullanır. Bu isimler, Kıyamet’in farklı yönlerini ve önemini vurgular. Bu isimlerden biri olan Kıyamet (القيامة), diriliş günü anlamına gelir ve bu kelime, Kur’an’ın 75. suresine de adını vermiştir . Kıyamet Suresi, baştan sona diriliş temasını işler ve bu olayın kesinliğini anlatır. Bir diğer yaygın kullanılan terim ise Saat (الساعة)’tir. Saat, vakti belirlenmiş an, kıyametin kopacağı zaman anlamına gelir . Kur’an’da birçok ayette geçen bu ifade, kıyametin ansızın geleceğini ve zamanının yalnızca Allah tarafından bilindiğini belirtir . En’am Suresi’nin 31. ve 40. ayetleri, A’raf Suresi’nin 34. ve 187. ayetleri ile Muhammed Suresi’nin 18. ayeti bu kullanıma örnek teşkil eder . “Saat” kelimesinin Kur’an’da 43 ayette geçtiği ve çoğunlukla kıyametin kopacağı anı ifade ettiği belirtilir . Taha Suresi’nin 15. ayetinde ise, kıyametin mutlaka geleceği ve herkesin ameline göre karşılık göreceği ifade edilir . Bu ayetin farklı meallerinde, kıyametin vaktinin neredeyse gizlendiği, ancak herkesin yaptığının karşılığını bulması için geleceği vurgulanır .
Kıyamet için kullanılan diğer bazı terimler şunlardır: Hesap Günü (يوم الحساب) , amellerin hesap görüleceği günü ifade ederken, Din Günü (يوم الدين) ceza ve mükafat gününü anlatır. Karar Günü (يوم الفصل) , hak ile batılın ayrılacağı günü simgelerken, Toplanma Günü (يوم الجمع) tüm insanların bir araya getirileceği o büyük mahşeri ifade eder. Kur’an’da ayrıca Kıyamet’in dehşetini ve büyüklüğünü ifade eden Büyük Felaket (القارعة) ve kaçınılmazlığını vurgulayan Olan Olmuştur (الواقعة) gibi isimler de kullanılır. Nebe’ Suresi’nde geçen Büyük Haber (النبأ العظيم) ise, Kıyamet’in insanlık için taşıdığı muazzam öneme işaret eder.
Bu farklı isimler ve tanımlamalar, Kur’an’ın Kıyamet kavramına ne kadar merkezi bir yer verdiğini ve bu olayın farklı boyutlarını vurguladığını gösterir. Örneğin, Muhammed Suresi’nin 18. ayetinde, kafirlerin kıyametin ansızın başlarına kopmasını bekleyip beklemedikleri sorulur ve onun alametlerinin şimdiden ortaya çıktığı ifade edilir . Bu ayet, Kıyamet’in yakınlığına ve alametlerinin belirmeye başladığına dikkat çeker. Kamer Suresi’nin 1. ayetinde ise, kıyametin yaklaştığı ve ayın yarıldığı bildirilir . Ayın yarılması ifadesi, bazı tefsirlerde Hz. Muhammed’in bir mucizesi olarak yorumlanırken, bazıları da bunun kıyamet öncesinde gerçekleşecek bir alamet olduğuna işaret eder . Zuhruf Suresi’nin 61. ayeti de önemli bir alamete işaret eder: Hz. İsa’nın kıyamet için bir bilgi olduğu belirtilir . Bu ayet, İslam geleneğinde Hz. İsa’nın ahir zamanda yeryüzüne tekrar inişinin kıyamet alametlerinden biri olarak kabul edilmesinin temel dayanaklarından biridir .

Kıyamet Alametlerinin Sınıflandırılması
İslam alimleri, hadis literatürüne dayanarak Kıyamet alametlerini genellikle küçük ve büyük alametler olarak sınıflandırırlar . Bu sınıflandırma, olayların zaman sırasını ve önem derecesini anlamaya yardımcı olur. Küçük alametler, Kıyamet’in yaklaşmakta olduğunu gösteren, genellikle daha yaygın ve uzun bir süreçte ortaya çıkan olaylardır . Büyük alametler ise, Kıyamet’in kopmasına yakın bir zamanda, daha belirgin ve etkileyici bir şekilde meydana gelecek olan olaylardır . Kur’an-ı Kerim’de bu sınıflandırma doğrudan yapılmamasına rağmen, bazı ayetlerde bahsedilen işaretlerin önemine dair tesbitler mümkündür. Büyük alametler genellikle Kur’an’da daha çarpıcı bir şekilde ele alınır ve kıyametin yakınlığına daha güçlü bir şekilde işaret eder.

Küçük Kıyamet Alametleri

Kur’an-ı Kerim’de doğrudan küçük Kıyamet alametleri şeklinde bir liste bulunmamakla birlikte, bazı ayetlerin tefsirleri ve İslami düşünce, bu kategoriye giren bir dizi işarete işaret eder. Bu alametlerden biri, ilimsizliğin ve dini bilginin azalmasıdır. Hadislerde sıklıkla vurgulanan bu durum , insanların dini bilgilerden uzaklaşması ve cehaletin yaygınlaşması olarak yorumlanır. Bu, manevi değerlerin zayıflamasına ve toplumsal düzenin bozulmasına yol açabilecek bir durum olarak görülür. Bir diğer küçük alamet ise fitnelerin ve karışıklıkların artmasıdır . Çeşitli denemeler, anlaşmazlıklar ve ahlaki çöküşler, ahir zamanın belirgin özelliklerinden biri olarak kabul edilir. Bu fiten, inananlar için birer sınav niteliği taşır ve büyük olayların habercisi olabilir. Zamanın kısalması da küçük alametler arasında sayılır . Zamanın normal akışının değişmesi veya insanların zamanı daha hızlı geçiyormuş gibi hissetmesi, dünyanın sonuna yaklaşıldığının bir işareti olarak yorumlanır. Malın çoğalması ve insanların mala düşkünlüğü de hadislerde belirtilen küçük alametlerdendir . Maddi refahın artması, insanların ahireti unutmasına ve dünya hayatına aşırı derecede bağlanmasına neden olabilir. Emanete riayetsizliğin yaygınlaşması da ahlaki değerlerdeki erozyonu gösteren bir işarettir.
Kur’an’da doğrudan bahsedilmese de, depremlerin artması da bazı yorumlara göre küçük alametler arasında yer alır . Zilzal Suresi’nde kıyametin büyük sarsıntısı anlatılırken, bu surenin öncesinde daha sık ve şiddetli depremlerin yaşanabileceği düşünülür. Ayrıca, Sebe’ Suresi’nin 14. ayetinde anlatılan cinlerin Süleyman’ın ölümünü fark etmemesi kıssası , gelecekteki olayların, Kıyamet’in zamanı da dahil olmak üzere, beklenmedik ve gizli olabileceğine dair bir İşaret olarak yorumlanabilir.

Büyük Kıyamet Alametleri.

Büyük Kıyamet alametleri, Kur’an ayetleri ve tefsirleri ışığında daha belirgin bir şekilde ele alınır ve Kıyamet’in kopmasına yakın bir zamanda meydana gelecek olan önemli olaylardır. Bu alametlerden biri Duhan (Duman)’dır. Duhan Suresi’nin 10 ve 11. ayetlerinde gökyüzünden apaçık bir dumanın geleceği ve insanları bürüyeceği, bunun acı bir azap olduğu bildirilir . Bu dumanın ne zaman ve nasıl ortaya çıkacağı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tefsirler bunun geçmişte Mekke’de yaşanan bir kıtlık ve sıkıntı dönemiyle ilgili olduğunu söylerken , çoğu görüş bunun Kıyamet öncesinde tüm insanlığı etkileyecek büyük bir alamet olduğu yönündedir .
Bir diğer büyük alamet ise Dâbbetü’l-Arz (Yeryüzü Canlısı)’dır. Neml Suresi’nin 82. ayetinde, Kıyamet yaklaştığında yerden bir canlının çıkarılacağı ve insanlara Allah’ın ayetlerine inanmadıklarını söyleyeceği belirtilir . Bu canlının niteliği ve görevi hakkında çeşitli rivayetler bulunsa da, ayet açıkça bu olayın Kıyamet’in büyük alametlerinden biri olduğunu gösterir.
Hz. İsa’nın Nüzulü (The Descent of Jesus) de Kur’an’da işaret edilen önemli bir büyük alamettir. Zuhruf Suresi’nin 61. ayetinde Hz. İsa’nın kıyamet için bir bilgi olduğu ifade edilir . Ayrıca, Nisâ Suresi’nin 159. ayeti ve Âl-i İmran Suresi’nin 55. ayeti gibi ayetler de Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne döneceğine dair yorumlara temel oluşturur. İslam düşüncesine göre Hz. İsa, Deccal’i öldürecek ve adaleti tesis edecektir.
Ye’cüc ve Me’cüc de Kur’an’da bahsedilen büyük alametlerdendir. Kehf Suresi’nin 94-98. ayetlerinde Zülkarneyn’in inşa ettiği seddin arkasında hapsedilen bu toplulukların , Enbiyâ Suresi’nin 96 ve 97. ayetlerinde ise seddin açılmasıyla her tepeden yığın yığın akın edecekleri bildirilir . Bu olay, yeryüzünde büyük bir kargaşaya ve yıkıma yol açacaktır.
Güneşin Batıdan Doğması, Kur’an’da dolaylı olarak işaret edilen ve hadislerde açıkça belirtilen bir başka büyük alamettir . En’âm Suresi’nin 158. ayetinde, Rabbinin bazı alametleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye o günkü imanının fayda vermeyeceği ifade edilir . Bu ayet, güneşin batıdan doğması gibi olağanüstü bir olayın ardından imanın geçerliliğini yitireceğine dair yorumlara yol açmıştır .
Ay’ın Yarılması, Kamer Suresi’nin 1. ayetinde bahsedilen ve farklı yorumlara konu olan bir alamettir . Bazı alimler bunun Hz. Muhammed’in peygamberliği döneminde gerçekleşmiş bir mucize olduğunu söylerken , bazıları da bunun Kıyamet’e yakın bir zamanda gerçekleşecek bir alamet olduğuna inanır .
Hadislerde belirtilen diğer bazı büyük alametler arasında ise depremlerin artması (Zilzal Suresi’nde bahsedilen büyük sarsıntıya işaret olabilir) , yerin batması ve Yemen’den bir ateşin çıkması sayılabilir.

Kıyamet Alametlerinin Hikmeti ve Amacı.

Kıyamet alametlerinin Kur’an ve sünnette bahsedilmesinin pek çok hikmeti ve amacı vardır . Bu alametler, öncelikle insanları yaklaşan o büyük gün hakkında uyarmak ve onlara hatırlatmada bulunmak için bildirilmiştir . Kıyamet’in ne zaman kopacağını yalnızca Allah bilir, ancak bu alametler, o günün yakın olduğunu göstererek insanları gafletten uyandırmayı hedefler. Bu alametler aynı zamanda birer imtihan vesilesidir . İnsanlar bu alametleri gördüklerinde nasıl bir tavır sergileyecekler, imanlarını tazeleyecekler mi yoksa umursamaz mı davranacaklar? Bu, onların ahiretteki durumlarını etkileyecek önemli bir sınavdır.
Kıyamet alametleri, inananların ümit ve heyecanlarını artırmak için de bildirilmiştir . Bu alametlerin gerçekleştiğini görmek, müminlerin ahiret inancını güçlendirir ve onları salih ameller işlemeye daha çok teşvik eder. Aynı zamanda, inkar edenlerin korku ve endişelerini de artırır . Bu alametler, onların yalanladıkları o büyük günün kaçınılmaz olduğunu gösterir.

Sonuç olarak, Kıyamet alametlerinin bildirilmesinin temel amacı, insanları dünya hayatının geçiciliği konusunda uyarmak, ahirete hazırlıklı olmaya teşvik etmek ve Allah’a yönelmelerini sağlamaktır. Bu alametler, salih ameller işlemenin, Allah’a tevbe etmenin ve dünya hayatının imtihan olduğunu idrak etmenin önemini vurgular.

Sonuç
Kur’an-ı Kerim, Kıyamet ve alametleri konusunda müminlere kapsamlı bir perspektif sunar. Kıyamet’in kesinliği, farklı isimlerle anılması ve hem küçük hem de büyük alametlerin varlığına dair işaretler, Kur’an’ın temel tesbitlerindendir. Bu alametler, insanlık için önemli dersler ve hatırlatmalar ihtivaeder. Dünya hayatının bir imtihan olduğu ve ahiretteki ebedi hayata hazırlanmanın gerekliliği, bu alametler üzerine düşünerek ve Kur’an ve sünnet rehberliğinde bilinçli bir şekilde yaşayarak mümkün olur. Bu nedenle, müminlerin bu alametler üzerinde tefekkür etmeleri, salih ameller işlemeye özen göstermeleri ve Allah’a yönelerek ahiret için hazırlık yapmaları büyük önem taşır.




KURAN-I KERİM’DE TEKİL DEĞİL ÇOĞUL OLARAK GEÇEN KELİMELER.

KURAN-I KERİM’DE TEKİL DEĞİL ÇOĞUL OLARAK GEÇEN KELİMELER.


Kur’an-ı Kerim’de bazı kelimeler tekil yerine çoğul olarak geçmektedir. Bu kullanım, bazen anlamı genişletmek, bazen de bir topluluğa veya çoğul bir anlama vurgu yapmak içindir. İşte Kur’an’da çoğul olarak geçen bazı kelimeler:

1. İnsanlar ve Topluluklarla İlgili Kelimeler

İnsanlar → En-nâs (الناس)

Müminler → Mu’minûn (المؤمنون) veya Mu’minîn (المؤمنين)

Kafirler → Küffâr (كفار) veya Kâfirûn (الكافرون)

Münafıklar → Münâfikûn (المنافقون)

Zalimler → Zâlimûn (الظالمون)

Salihler → Sâlihûn (الصالحون)

Peygamberler → Enbiyâ (الأنبياء)

Melekler → Melâike (الملائكة)

2. Varlık ve Nesne İsimleri

Gökler → Semâvât (السماوات)

Yıldızlar → Nücûm (النجوم)

Dağlar → Cibâl (الجبال)

Denizler → Bihâr (البحار)

Ağaçlar → Eşcâr (الأشجار)

Evler → Büyût (البيوت)

Kitaplar → Kütüb (الكتب)

3. Kavramlarla İlgili Çoğul Kullanımlar

Günler → Eyyâm (الأيام)

Saatler → Sâ’ât (الساعات)

Rahmetler → Rahamat (الرحمات)

Nimetler → Ni’âm (النعم)

Azaplar → A’zâb (العذاب)

4. Duygular ve Soyut Kavramlar

Sevaplar → Hasenât (الحسنات)

Günahlar → Zünûb (الذنوب) veya Sayyiât (السيئات)

Dualar → Ed’iyye (الأدعية)

İmtihanlar → Fitân (الفتن)

Bu kelimeler Kur’an’da çoğul olarak geçerken, bazen tekil halleri de kullanılmaktadır. Çoğul kullanım, genellikle kapsamı genişletmek veya kavramın evrenselliğini vurgulamak amacıyla tercih edilir.

@@@@@@@@

Kur’an-ı Kerim’de birçok kelime tekil değil **çoğul** formunda geçer. Bu durum, Arap dilinin edebî üslubundan ve vurgulanmak istenen anlamın kapsayıcılığından kaynaklanır. İşte çoğul olarak kullanılan bazı önemli kelime ve kavram örnekleri:

### 1. **اَلْمُؤْمِنُونَ (el-Mü’minûn) / اَلْكَافِرُونَ (el-Kâfirûn)**
– **Anlam:** İnananlar / İnkârcılar
– **Açıklama:** Genellikle grupları vurgulamak için çoğul kullanılır.
– **Örnek Ayet:**
– “Mü’minler gerçekten kurtuluşa ermiştir.” (Mü’minûn Suresi, 23:1)
– “De ki: Ey inkârcılar!” (Kâfirûn Suresi, 109:1)

### 2. **اَلْأَنْبِيَاءُ (el-Enbiyâ)**
– **Anlam:** Peygamberler
– **Açıklama:** Peygamberlerin evrensel mesajını ortaklaşa vurgular.
– **Örnek Ayet:**
– “Andolsun, Nûh’u ve İbrâhim’i elçi gönderdik. Peygamberliği ve kitapları onların soyuna verdik.” (Hadîd Suresi, 57:26)

### 3. **الْعَالَمِينَ (el-Âlemîn)**
– **Anlam:** Tüm âlemler / Yaratılmışlar
– **Açıklama:** Allah’ın evrensel hâkimiyetini ifade eder.
– **Örnek Ayet:**
– “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” (Fâtiha Suresi, 1:2)

### 4. **الْمَلاَئِكَةُ (el-Melâike)**
– **Anlam:** Melekler
– **Açıklama:** Meleklerden bahsederken çoğul kullanılır.
– **Örnek Ayet:**
– “Melekler ve Rûh (Cebrail), o gecede Rablerinin izniyle her iş için inerler.” (Kadr Suresi, 97:4)

### 5. **الصَّالِحَاتُ (es-Sâlihât)**
– **Anlam:** Salih (iyi) ameller
– **Açıklama:** İbadet ve davranışların toplu etkisi vurgulanır.
– **Örnek Ayet:**
– “Kim salih ameller işlerse, kendi lehinedir.” (Fussilet Suresi, 41:46)

### 6. **الْجِنُّ (el-Cinn)**
– **Anlam:** Cinler
– **Açıklama:** Cin topluluklarından bahsederken çoğul kullanılır.
– **Örnek Ayet:**
– “Cinlerden bir grup: ‘Biz hârika bir Kur’an dinledik’ dedi.” (Cin Suresi, 72:1)

### 7. **الشَّيَاطِينُ (eş-Şeyâtîn)**
– **Anlam:** Şeytanlar
– **Açıklama:** Kötülüğün organize gücüne dikkat çeker.
– **Örnek Ayet:**
– “Şeytanlar onlara vaatlerde bulunur.” (İsrâ Suresi, 17:64)

### 8. **الْكُفَّارُ (el-Küffâr)**
– **Anlam:** Kâfirler
– **Açıklama:** İnkâr edenlerin toplumsal varlığına işaret eder.
– **Örnek Ayet:**
– “Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.” (Âl-i İmrân Suresi, 3:131)

### 9. **الْفُقَرَاءُ (el-Fukarâ)**
– **Anlam:** Yoksullar
– **Açıklama:** Sosyal sorumluluğu hatırlatmak için çoğul kullanılır.
– **Örnek Ayet:**
– “Mallarınızı yoksullar için harcayın.” (Bakara Suresi, 2:254)

### 10. **الْحُجُجُ (el-Hucec)**
– **Anlam:** Deliller / İsbatlar
– **Açıklama:** Allah’ın varlığını gösteren çoklu işaretler.
– **Örnek Ayet:**
– “Size delillerini gösterdi.” (Âl-i İmrân Suresi, 3:103)

### 11. **الْحَدُودُ (el-Hudûd)**
– **Anlam:** Sınırlar / Hukuki kurallar
– **Açıklama:** İlahî yasaların geniş kapsamı.
– **Örnek Ayet:**
– “Allah’ın koyduğu sınırları aşmayın.” (Bakara Suresi, 2:229)

### 📌 **Önemli Not:**
Arapçada çoğul formlar bazen sayısal çokluk değil, **şan ve yücelik** (تَعْظِيم) veya **çeşitlilik** ifade etmek için kullanılır. Örneğin “نَحْنُ (Nahnü = Biz)” zamiri, Allah’ın azametini vurgulamak için kullanılır, sayısal çoğul değildir.

Bu örnekler, Kur’an’ın di açısından zenginliğini ve mesajını aktarmadaki derinliğini gösterir.

@@@@@@

Kur’an-ı Kerim’de tekil değil de çoğul olarak geçen kelimeler, Arapça dilbilgisi kuralları ve Kur’an’ın üslubuyla yakından ilişkilidir. Arapça’da çoğul kullanım, bazen sadece birden fazla varlığı ifade etmek için değil, aynı zamanda bir kavramın genişliğini, önemini veya kapsayıcılığını vurgulamak için de kullanılır. Kur’an’da bu tür kelimeler, genellikle insanlara, varlıklara veya soyut kavramlara işaret ederken dikkat çeker.Örnek olarak, Kur’an’da sıkça çoğul formda geçen bazı kelimeleri ve anlamlarını inceleyebiliriz:

“Âyât” (آيات) – Tekil hali “âye” (ayet, işaret, delil) iken, Kur’an’da genellikle çoğul hali “âyât” olarak geçer. Örneğin, doğadaki işaretler ve mucizeler için “Allah’ın âyâtı” ifadesi kullanılır (Bakara 2:164). Bu, Allah’ın varlığına dair delillerin çokluğunu ve çeşitliliğini vurgular.

“Nâs” (ناس) – “İnsanlar” anlamına gelir ve tekil “insan” (إنسان) kelimesinin çoğuludur. Kur’an’da “Ey insanlar!” hitabıyla sıkça kullanılır (örneğin, Nisa 4:1). Bu çoğul kullanım, mesajın tüm insanlığa yönelik olduğunu gösterir.

“Semâvât” (سماوات) – “Gökler” anlamına gelir ve tekil hali “semâ” (gök) olmasına rağmen, Kur’an’da çoğunlukla çoğul olarak “semâvât” şeklinde geçer (Fussilet 41:12). Bu, evrenin katmanlı yapısını veya göklerin genişliğini ifade eder.”Arâdî” (أراضي) veya “Ard” (أرض) – “Yerler” veya “topraklar” anlamında çoğul olarak kullanılabilir. Tekil “ard” (yer) olmasına rağmen, bazı ayetlerde yeryüzünün farklı bölgelerine işaret etmek için çoğul formu tercih edilir (örneğin, Zümer 39:10).

“Kavm” (قوم) – “Kavimler” veya “topluluklar” anlamında çoğul olarak sıkça geçer. Tekil hali “kaum” (bir topluluk) olmasına rağmen, Kur’an geçmiş milletlerden bahsederken genellikle çoğul formuyla “kavimler” şeklinde anar (Hud 11:50).Bu çoğul kullanımlar, Kur’an’ın edebi üslubunun bir parçasıdır ve genellikle bir kavramın evrenselliğini, çokluğunu veya çeşitliliğini vurgulamak için tercih edilir. Eğer belirli bir kelimeye odaklanmak isterseniz, lütfen belirtin; o kelimenin Kur’an’daki kullanımını daha detaylı inceleyebilirim!
(Not: 3 farklı CHATGPT. den araştırılarak alınmıştır. )
@@@@@@@

KURAN-I KERİM’DE CENNET VE CEHENNEM KELİMESİ HANGİ ŞEKİLLERDE GELMEKTEDİR ?

Kur’an-ı Kerim’de “cennet” ve “cehennem” kelimeleri, hem tekil hem de çoğul formda, farklı bağlamlarda ve çeşitli ifadelerle kullanılmaktadır. Bu kelimeler, ahiret hayatındaki ödül ve ceza mekanlarını tasvir etmek için önemli bir yer tutar. Arapça dilbilgisi kurallarına uygun olarak, bu kelimelerin kullanım şekilleri ve ek aldıkları formlar, anlamı zenginleştiren nüanslar içerir. Şimdi her birini ayrı ayrı ele alalım:

### **1. Cennet (جَنَّة)**
“Cennet” kelimesi, Kur’an’da genellikle ödül yeri olarak müminler için hazırlanmış bahçeleri ve nimetleri ifade eder. Tekil ve çoğul formda geçer, ayrıca çeşitli sıfatlarla birlikte kullanılır.

– **Tekil Form: “Cennet” (جَنَّة)**
Tekil hali, genellikle belirli bir cenneti veya cennet kavramını ifade eder. Örnekler:
– **”Cennete girin”** (وَادْخُلُوا الْجَنَّةَ) – (Bakara 2:214): Burada “el-Cennet” (belirli bir cennet) şeklinde geçer ve müminlere hitaben cennete girmeleri emredilir.
– **”Rabbinizden bir mağfiret ve genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennet”** (وَجَنَّةٌ عَرْضُهَا السَّمَاوَاتُ وَالْأَرْضُ) – (Âl-i İmrân 3:133): Tekil formda, cennetin büyüklüğünü vurgular.

– **Çoğul Form: “Cennât” (جَنَّات)**
Çoğul hali “cennât”, cennetlerin çokluğunu, çeşitliliğini veya farklı derecelerini ifade eder. Genellikle “bahçeler” anlamında kullanılır ve nimetlerin bolluğuna işaret eder:
– **”Altlarından ırmaklar akan cennetler”** (جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ) – (Bakara 2:25, Tevbe 9:72 ve çok sayıda ayet): Bu ifade, cennetlerin çoğulluğunu ve içindeki nimetleri betimler.
– **”Adn cennetleri”** (جَنَّاتِ عَدْنٍ) – (Ra’d 13:23): “Adn” sıfatıyla birlikte çoğul olarak geçer ve kalıcı, özel cennetlere işaret eder.

– **Ek Formlar ve Sıfatlar:**
Cennet, sıfatlarla zenginleştirilerek farklı şekillerde anılır:
– “Cennâtü’n-naîm” (نَعِيمٍ جَنَّاتُ) – “Nimet cennetleri” (Yunus 10:9).
– “Cennâtü’l-firdevs” (فِرْدَوْسٍ جَنَّاتُ) – “Firdevs cennetleri” (Kehf 18:107): En yüksek derecede cenneti ifade eder.

### **2. Cehennem (جَهَنَّم)**
“Cehennem” kelimesi, Kur’an’da azap yeri olarak sıkça zikredilir. Genellikle tekil formda geçer ve özel bir isim gibi kullanılır. Çoğul formu çok nadir görülür, çünkü cehennem tek bir yer olarak tasvir edilir, ancak derinlikleri veya kapıları gibi çoğul ifadelerle detaylandırılır.

– **Tekil Form: “Cehennem” (جَهَنَّم)**
Cehennem, Kur’an’da özel bir isim gibi tekil olarak sıkça anılır:
– **”Onu cehenneme süreceğiz”** (وَلَنُصْلِيَنَّهُ جَهَنَّمَ) – (Meryem 19:86): Cehennemin azap yeri olduğu vurgulanır.
– **”Cehennem bir gözetleme yeridir”** (إِنَّ جَهَنَّمَ كَانَتْ مِرْصَادًا) – (Nebe 78:21): Tekil formda, cehennemin bir tuzak gibi hazır beklediği belirtilir.

– **Çoğul veya İlgili İfadeler:**
Cehennem kelimesi doğrudan çoğul olarak (“cehennemler” anlamında) pek geçmez, ancak cehennemin katmanları veya kapıları çoğul ifadelerle anılır:
– **”Onun yedi kapısı vardır”** (لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ) – (Hicr 15:44): Cehennemin yedi kapıya sahip olduğu belirtilir, bu da onun farklı bölümleri veya dereceleri olduğunu ima eder.
– Cehennemin başka isimleri de tekil olarak geçer: “Saîr” (سَعِيرٍ) (Şura 42:7), “Hâviye” (حَاوِيَةٍ) (Karia 101:9), “Cehîm” (جَحِيمٍ) (Saffat 37:97) gibi. Bunlar çoğul değil, tekil formdadır ve cehennemin farklı yönlerini tasvir eder.

– **Ek Formlar:**
Cehennem, genellikle korkutucu ve uyarıcı bir üslupla anılır:
– **”Alevli cehennem”** (لَظَىٰ جَهَنَّمَ) – (Mearic 70:15): Cehennemin yakıcı niteliği vurgulanır.

### **Genel Değerlendirme:**
– **Cennet:** Hem tekil (“cennet”) hem de çoğul (“cennât”) formda sıkça geçer. Çoğul kullanımı, cennetlerin çokluğunu, çeşitliliğini ve nimetlerin bolluğunu ifade eder. Sıfatlarla (Adn, Firdevs, Naîm) zenginleştirilir.
– **Cehennem:** Genellikle tekil (“cehennem”) olarak kullanılır ve özel bir isim gibi işlev görür. Çoğul formu doğrudan nadirdir, ancak kapıları veya katmanları gibi çoğul ifadelerle detaylandırılır.

 

 




BAŞTA ABD VE BATININ GELİR KAYNAĞI SÖMÜRGECİLİKLERİDİR

BAŞTA ABD VE BATININ GELİR KAYNAĞI SÖMÜRGECİLİKLERİDİR


Batı’nın ve ABD’nin Gelir Kaynağı: Sömürgecilik ve Küresel Tahakküm

Tarih boyunca medeniyetler, refahlarını sürdürebilmek için çeşitli ekonomik modeller geliştirmiştir. Ancak Batı dünyasının ve özellikle ABD’nin ekonomik gücünün temel kaynağı, büyük oranda sömürgecilik ve küresel tahakküm politikalarına dayanır. Batı’nın sömürgecilik anlayışı, sadece askeri işgallerle sınırlı kalmamış; kültürel, ekonomik ve siyasi mekanizmalarla da dünya üzerindeki hâkimiyetini sürdürmüştür. Günümüzde ise bu sömürgecilik, farklı formlarda devam etmektedir.

Sömürgeciliğin Tarihçesi: Avrupa’nın Yükselişi

Avrupa’nın sömürgecilik süreci, 15. yüzyılda Büyük Keşifler ile başlamış ve hızla küresel bir hâkimiyete dönüşmüştür. İspanya, Portekiz, İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi ülkeler, Afrika, Asya ve Amerika kıtalarını sömürgeleştirerek yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmüşlerdir. Bu süreç, milyonlarca yerlinin öldürülmesi, köleleştirilmesi ve kültürel kimliklerinin yok edilmesiyle sonuçlanmıştır.

İngiltere’nin Hindistan’ı sömürmesi, Belçika’nın Kongo’daki insanlık dışı uygulamaları ve Fransa’nın Cezayir’de gerçekleştirdiği zulümler, Batı’nın refah seviyesinin temelinde kan, gözyaşı ve sömürü olduğunu açıkça göstermektedir.

ABD’nin Sömürgecilik Modeli: Askeri ve Ekonomik Hegemonya

ABD, Avrupa’daki sömürge imparatorluklarının çöküşüyle birlikte, modern sömürgeciliğin baş aktörü hâline gelmiştir. ABD’nin sömürge politikası, doğrudan işgal yerine “ekonomik, siyasi ve askeri bağımlılık” oluşturarak yürütülmüştür.

Doların Hâkimiyeti: ABD, küresel ekonomide doların rezerv para olmasını sağlayarak birçok ülkeyi finansal olarak kendisine bağımlı hâle getirmiştir. Uluslararası ticarette dolar kullanımı, ABD’ye karşı ekonomik bir bağımsızlık elde etmeyi zorlaştırmaktadır.

Çok Uluslu Şirketler: ABD merkezli küresel şirketler, az gelişmiş ülkelerin kaynaklarını sömürerek kendi ekonomilerini beslemektedir. Örneğin, Afrika’daki madenlerin büyük bir kısmı Batılı şirketler tarafından işletilmektedir.

Askeri Müdahaleler: ABD, doğrudan veya dolaylı askeri müdahalelerle dünyadaki stratejik noktaları kontrol etmektedir. Irak ve Afganistan savaşları, ABD’nin petrol kaynakları üzerindeki hâkimiyetini pekiştirmek için yapılan müdahalelerdir.

Medya ve Kültürel Etki: Hollywood, sosyal medya ve küresel haber ajansları aracılığıyla ABD, dünya çapında bir kültürel hegemonya kurmuş, kendi yaşam tarzını ve politik sistemini “ideal” olarak empoze etmiştir.

Modern Sömürgecilik: Yeni Dünya Düzeni

Günümüzde sömürgecilik, doğrudan askeri işgal yerine ekonomik ve siyasi baskılar yoluyla devam etmektedir. IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşları, gelişmekte olan ülkeleri borçlandırarak onların ekonomik bağımsızlıklarını ellerinden almaktadır.

Bunun en açık örneklerinden biri Afrika’dır. Zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan Afrika kıtası, Batılı ülkelerin borçlandırma politikaları ve sömürge mirası sebebiyle hâlâ yoksulluk içinde yaşamaktadır. Kıtadaki tarım alanları ve doğal kaynaklar, Batılı şirketler tarafından kontrol edilmekte, yerel halk ise düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır.

Sonuç: Gerçek Bağımsızlık Mümkün mü?

Batı’nın ve ABD’nin refahı, büyük oranda diğer toplumların yoksulluğu üzerine inşa edilmiştir. Ancak günümüzde Asya’nın yükselişi, Rusya’nın Batı’ya karşı geliştirdiği alternatif ekonomik sistemler ve İslam dünyasının bilinçlenmesi, bu küresel tahakküme karşı yeni bir denge oluşturma potansiyeline sahiptir.

Gerçek bağımsızlık, ekonomik ve kültürel sömürgeleşmeye karşı bilinçli bir duruşla mümkündür. Yerli üretimi desteklemek, Batı’nın finansal sistemine olan bağımlılığı azaltmak ve kültürel değerleri korumak, yeni bir dünya düzeninin inşası için atılması gereken adımlardır.

Bugün Müslümanlar ve tüm ezilen milletler, geçmişte maruz kaldıkları sömürgeciliği unutmadan, gelecekte güçlü bir medeniyet inşa etmek için birlik olmalıdır. Çünkü tarih, sömürgeciliğin sadece bir güç oyunu olmadığını, aynı zamanda insanlığın vicdanını da esir aldığını göstermektedir.




MAHVEDİLEN NESİLLER VE ASIMIN NESLİ

MAHVEDİLEN NESİLLER VE ASIMIN NESLİ[1]

 

Tih çölünde bildircin eti ve kudret helvasi yemekten bikip,soğan ve sarımsakları isteyen yahudilerin şikayetleri, sebep ve yorumu


Bu olay, Bakara Suresi 61. ayette anlatılır ve İsrailoğulları’nın nankörlükleri ve dünyevi arzularına düşkünlükleri açısından önemli bir örnektir.

Olayın Geçtiği Ayet:

> “Ey Musa! Biz tek çeşit yemeğe katlanamayız. Rabbine dua et de bize yerin bitirdiği sebzelerden; bakla, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın!” dediler. Musa dedi ki: “Siz daha hayırlı olanı daha aşağı olana mı değişmek istiyorsunuz? Öyleyse Mısır’a gidin, orada dilediğiniz şeyleri bulabilirsiniz!” Onların üzerine alçaklık ve zillet damgası vuruldu ve Allah’ın gazabına uğradılar. Bu, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleri yüzündendi…” (Bakara 2/61)

Olayın Sebebi ve Yorumu

1. Tih Çölü’nde Allah’ın İkramları

İsrailoğulları, Tih Çölü’nde bıldırcın eti ve kudret helvası gibi özel yiyeceklerle rızıklandırılmışlardı.

Bıldırcın eti: Allah’ın onlara lütfettiği, zahmetsizce ulaşabilecekleri lezzetli bir et türüydü.

Kudret helvası (Menn): Bazı müfessirler bunun tatlı bir madde olduğunu, bazısı ise bir tür besleyici bitki özü olduğunu söyler.

Ancak İsrailoğulları, bu nimetleri küçümseyerek sebze, soğan, mercimek gibi sıradan yiyecekler istemeye başladılar.

2. Şikâyetin Nedeni

Nimetlere karşı nankörlük: Allah’ın özel olarak sunduğu gıdaları beğenmeyip, dünyevi ve sıradan yiyeceklere yöneldiler.

Mısır’daki esareti özleme: Özgürlüklerine kavuştukları hâlde, eski hayatlarına ve alışkanlıklarına dönmek istediler.

İman zayıflığı ve dünyevî arzular: İsrailoğulları sürekli mucizeler görmek istemiş, ama kalplerinde tam bir teslimiyet oluşmamıştır.

3. Hz. Musa’nın Cevabı ve Anlamı

Hz. Musa, bu isteğe sert bir şekilde tepki göstermiştir:

“Siz daha hayırlı olanı, daha aşağı olana mı değişmek istiyorsunuz?”

Yani, ilahi bir lütuf olan yiyecekleri, sıradan şeylerle değiştirmek mi istiyorsunuz?

“Öyleyse Mısır’a gidin, orada bulursunuz!”

Bu ifade, onların eski esareti ve dünyevî yaşamı arzulamalarını eleştiren bir sözdür.

Tefsirlerdeki Yorumlar

İbn Kesir: İsrailoğulları, ilahi lütfu küçümseyerek nefsanî arzularına yöneldikleri için azap görmüşlerdir.

Taberi: Bu istek, dünyevî alışkanlıkların, insanın ahiret nimetlerine karşı duyarsızlaşmasına sebep olduğunu gösterir.

Fahreddin Razi: Bu olay, insanların kolay nimetleri küçümseme ve zorluklara rağmen geçmiş alışkanlıklarına özlem duyma eğilimini vurgular.

Elmalılı Hamdi Yazır: Bu olay, hakikati göremeyen, şükretmeyen insanların, maddî nimetlere takılıp kalmasının bir örneğidir.

Sonuç ve İbretler

1. İlahi nimetlere karşı şükretmek gerekir.

2. İnsan bazen alışkanlıklarını terk edemez ve bu durum ona zarar verebilir.

3. Allah’ın verdiği üstün nimetleri değersiz görüp, sıradan olanı istemek doğru değildir.

4. Şükürsüzlük ve dünyevî arzular, bir toplumu helake sürükleyebilir.

Bu olay, sadece İsrailoğulları için değil, tüm insanlık için bir ders niteliğindedir.

*************   

Osman Yüksel Serdengeçti 10.11.83 de vefat etti.

Şair,Hatip,gazeteci,yazar.
Hakim kendisine,sende Allah demişsin, sözüne Allah Allah,

Eseri,bir nesli nasıl mahvettiler.
Aynı kalıntı ve dokuntuleri devam etmektedir.

Bunu şunun için söyledim.
Hz.musanin Tih çölünde Yahudiler tarafından, “Sen ve Rabbin gidin, savaşın”, sözünün sebep ve yorumu.

Bu söz, Maide Suresi 24. ayette geçer ve İsrailoğulları’nın Hz. Musa’ya olan itaatsizliğini gösteren olaylardan biridir.

Olayın Geçtiği Ayetler:

Maide 20-26. Ayetler:
Hz. Musa, İsrailoğulları’na Allah’ın kendilerine vaad ettiği kutsal topraklara (Filistin) girmelerini emrettiğinde, onlar korkuya kapılarak şöyle derler:

> “(İsrailoğulları) dediler ki: ‘Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz asla oraya girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa, biz de gireriz.’” (Maide 22)

> “(Ancak) Allah’tan korkan ve O’na gönülden bağlı olan iki kişi şöyle dedi: ‘Onların üzerine kapıdan girin! Oraya girerseniz mutlaka galip gelirsiniz. Eğer inanıyorsanız, yalnızca Allah’a güvenin.’” (Maide 23)

Fakat İsrailoğulları korkularına yenik düşerek şu cevabı verirler:

> “Ey Musa! Biz, onlar orada bulundukça asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, savaşın. Biz burada oturacağız!” (Maide 24)

Bu söz, onların Allah’ın emrine karşı gelmeleri ve korkaklık göstermeleri nedeniyle Tih Çölü’nde 40 yıl boyunca cezalandırılmalarına sebep olmuştur.

Sebep ve Yorumu

1. Korku ve Güvensizlik:

İsrailoğulları, Firavun’un zulmünden kurtulmalarına rağmen, Allah’a tam güvenmemişler ve savaşmaktan korkmuşlardır.

Filistin’de bulunan Amalika kavminin güçlü ve savaşçı olduğunu düşündükleri için mücadeleden kaçınmışlardır.

2. İtaatsizlik ve Nankörlük:

Allah’ın birçok mucizesini görmelerine rağmen, Hz. Musa’ya isyan etmişlerdir.

Allah’ın vaadine güvenmek yerine, liderlerine karşı gelmişlerdir.

3. Tih Çölü’nde 40 Yıl Cezalandırılmaları:

Bu itaatsizlik nedeniyle Allah, İsrailoğulları’nın 40 yıl boyunca Tih Çölü’nde dolaşarak cezalandırılmasına hükmetmiştir (Maide 26).

Bu süre içinde Musa’nın nesli ölmüş, yeni nesil yetişmiş ve ancak onların çocukları Hz. Yuşa önderliğinde Kenan diyarına girebilmiştir.

Tefsirlerdeki Yorumlar

İbn Kesir: İsrailoğulları’nın zayıf imanlarından ve dünya sevgisinden dolayı Allah’ın emrine uymadığını belirtir.

Taberi: “Siz gidin, savaşın!” sözü, İsrailoğulları’nın Allah’a olan güvensizliklerinin ve Hz. Musa’ya karşı itaatsizliklerinin açık bir göstergesidir.

Elmalılı Hamdi Yazır: İsrailoğulları, sürekli olarak mucizeler istemelerine rağmen, bu mucizeler gerçekleştiğinde bile Allah’a tam teslim olmamışlardır.

Fahreddin Razi: Bu olay, iman ve tevekkülün önemini gösterir. Allah’ın emrine uymayan bir topluluğun, cezalandırılmadan kurtulamayacağına vurgu yapar.

Sonuç

Bu olay, Allah’a güvenmenin ve emirlere uymanın önemini vurgulayan büyük bir ibret dersidir. İsrailoğulları, Allah’ın yardım edeceğini bilseler de kendi sorumluluklarını yerine getirmekten kaçınmışlardır. Bu yüzden cezalandırılmış ve vaat edilen topraklara ancak yeni nesil girebilmiştir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=9eao8PnmERQ




DENGE ŞAHSİYET HZ MUHAMMED

DENGE ŞAHSİYET HZ MUHAMMED[1]

DENGE ŞAHSİYET HZ. MUHAMMED: KENDİ ZAMANINDAKINDEN KIYAMETE KADAR HERKESİN KENDİSİNİ ONDA BULACAĞI YÜKSEK ŞAHSİYET


Denge Şahsiyet Hz. Muhammed: Kendi Zamanındaki ve Kıyamete Kadar Herkesin Kendini Onda Bulacağı Yüksek Şahsiyet

İnsanlık tarihi boyunca pek çok büyük şahsiyet, toplumlarına izler bırakmış, fikirleri ve davranışları ile dünyayı şekillendirmiştir. Ancak hiçbiri, Hz. Muhammed (s.a.v.) kadar her dönemde, her kültürde ve her coğrafyada bir ilham kaynağı olmayı başaramamıştır. O, sadece kendi zamanının değil, kıyamete kadar her insanın kendini bulabileceği, derinlikli ve yüksek bir şahsiyetin temsilcisidir.

Hz. Muhammed’in İdeal Dengeyi Kurma Sanatı

Hz. Muhammed (s.a.v.), hayatını sadece bir dinin tebliğiyle değil, insanlara ahlaki, sosyal ve ekonomik düzenin nasıl olması gerektiğini göstererek de inşa etmiştir. O, insanın ruhunu en derin şekilde anlamış, ona hem dünya hem de ahiret hayatında huzur ve denge sunmuştur. Peygamberimizin hayatındaki denge, sadece bireysel değil, toplumsal bir dengeyi de ihtiva eder. O, aynı zamanda Allah’a karşı kulluk, aileye karşı sevgi ve saygı, toplumda adalet ve merhamet gibi değerlerin nasıl harmanlanacağına dair eşsiz bir örnektir. Onun hayatı, bireyin deruni dengesini nasıl kuracağına dair bir rehberdir.

Hikmetli Bir Ders: İslam’ın Ahlakına Uymak

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) öğrettiklerinin hikmetini anlamak, insanın kendi iç yolculuğunda dengeyi bulmasını sağlar. O, sadece ibadetlerin değil, aynı zamanda günlük yaşantının da İslam’a uygun şekilde sürdürülmesi gerektiğini belirtmiştir. Onun hadislerinde, her türlü davranışın İslam ahlakı çerçevesinde şekillendirilmesi gerektiği sıkça dile getirilmiştir. İşte bu denge, bir insanın hem kendi ruhuna, hem de çevresindeki insanlara zarar vermeden hayatını sürdürmesini sağlayacak bir olgunluktur.

İbretli Bir Bakış: Zorluklarla Savaşan Bir Şahsiyet

Hz. Muhammed (s.a.v.) zorluklarla, yokluklarla, tehlikelerle karşılaşmıştır. Ancak her zaman dengeyi koruyarak bu zorlukların üstesinden gelmiştir. Müşrikler ona eziyet ederken, ona karşı gösterdiği sabır ve metinlik, dünyadaki en yüksek insani erdemlerden birini teşkil eder. O, bazen savaş meydanlarında kahramanlık göstermiş, bazen de evinde en nazik ve sabırlı bir eş olmuştur. O, bir savaşçı olduğu kadar bir merhamet peygamberiydi. Bu dengeyi hayatında nasıl sağladığını görmek, bize sadece içinde bulunduğumuz anı değil, geleceğimizi de şekillendirme gücü verir.

Herkesin Kendini Onda Bulacağı Yüksek Şahsiyet

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı, sadece bir dönemin değil, insanlığın her zaman diliminde kendini bulacağı bir rehberdir. Her insana, hangi dönemde olursa olsun, bir şeyler öğretecek kadar evrensel bir mesaj taşır. Modern dünyada insanlar, her geçen gün hızla değişen bir hayatla yüzleşiyorlar. Hızlı tempolu iş hayatı, aile ilişkilerindeki zorluklar ve kişisel problemler, birçok insanı derin bir boşluğa itiyor. Bu noktada Hz. Muhammed’in (s.a.v.) şahsiyeti, bizlere rehberlik edebilir. O, yaşamının her anında insanın hem maddi hem manevi huzurunu gözetmiş, dünyanın geçici cazibelerinin ötesinde kalıcı olanı ön plana çıkarmıştır. İslam’ın öğrettikleri, bireylerin dünya ve ahiret dengesini kurmalarını sağlar.

Bugün ve Yarın İçin Bir İlham Kaynağı

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatı, yalnızca tarihi bir figürün ötesindedir. Onun insanlığa sunduğu örnek, her dönemde ve her toplumda geçerliliğini koruyacak bir değere sahiptir. Bugün dünyada birçok kişi, farklı düşünce ve inançlara sahip olabilir. Ancak Hz. Muhammed’in (s.a.v.) öğrettikleri, insanı insan yapan değerleri hatırlatmak için her zaman geçerlidir. Sevgi, adalet, sabır, merhamet ve hoşgörü gibi değerler, hiçbir zaman eskiyemez. Her insanın hayatında dengeyi bulacağı bir yer vardır; belki o yer, Peygamberimizin hayatındaki öğrettiklerinde gizlidir.

Sonuç olarak, Hz. Muhammed (s.a.v.) sadece bir peygamber değil, insanlığa rehberlik eden, örnek alınması gereken bir şahsiyet olarak her zaman iz bırakan bir önderdir. O, kendi zamanının insanlarına olduğu gibi, kıyamete kadar herkese yol gösterecek yüksek bir şahsiyetin temsilcisidir. Onun hayatı, bizlere sadece ibadetleri değil, doğru yaşamayı, adaletli ve dengeli bir insan olmayı da öğretmektedir. Herkes, kendi ruhsal yolculuğunda onu örnek alarak dengeyi bulabilir ve gerçek huzu

[1] https://www.youtube.com/watch?v=RhhZk72kcys