“Bu toprak kapı nereye açılıyor?”

“Bu toprak kapı nereye açılıyor?”


Bir yolcunun elinde eski bir harita vardı. Haritanın kenarları yıpranmış, mürekkebi solmuştu ama üzerinde işaretlenmiş bir nokta hâlâ belirgindi. O noktanın olduğu yerde, derin bir sessizlik içinde duran bir toprak kapı vardı. Yolcu merakla kapının önünde durdu. Üzerinde ne bir kilit ne de bir anahtar deliği vardı. Sadece topraktan bir kapı…

Baktı, düşündü: “Bu kapı nereye açılıyor?”

Kapının Ardındaki Hakikat

Bu dünya bir misafirhanedir. Üzerinde yürüdüğümüz toprak, sadece ayaklarımızı bastığımız cansız bir zemin değil, aynı zamanda binlerce yılın sırlarını içinde saklayan bir emanettir. Her gün üzerinde dolaştığımız, ektiğimiz, biçtiğimiz bu toprak, aslında bizden önceki nesillerin de yattığı bir örtüdür.

Her insan, bu misafirhanede bir süre konaklar ve sonra bu toprak kapının ardına geçer. Kimi şan ve şöhretle, kimi sessiz sedasız, kimi pişmanlıklarla, kimi ise huzur içinde… Ama sonuçta herkes o kapıyı aralar ve öteye adım atar.

Yolcu, kapının önünde düşündü: “Ben de bu kapıyı açtığımda ardında neyle karşılaşacağım?”

Dünya Aldatır, Ahiret Uyandırır

İnsan dünya hayatında nice hedefler peşinde koşar. Mal, mülk, makam, şöhret… Hepsi bir rüya gibi gelir geçer. Nice krallar, sultanlar, zenginler bu toprakların altında sessizce yatmaktadır. Onlar da bir zamanlar yürüdükleri bu topraklara hükmettiklerini sanmışlardı. Ama şimdi toprağın ta kendisi oldular.

Oysa bu kapının ardı, sadece yokluk ve unutuluş değildir. İnsan, bu dünyada ne ekti ise ahirette onu biçecektir. Ebedî bir hayatın kapısı olan bu toprak, her gün bizlere bir hakikati fısıldar:

> “Hazırlıklı ol! Çünkü buradan geçeceksin!”

Kapıyı Açmadan Önce

Bir yolcu sefere çıkmadan önce hazırlık yapar. Azığını, haritasını ve yol arkadaşını seçer. Dünya yolculuğu da böyledir. O kapı açılmadan önce her insan kendini bir hesaba çekmelidir:

Ne ektim? Ne biçmeye hazırlanıyorum?

Hangi izleri bıraktım? İnsanlığa bir faydam dokundu mu?

Bu toprak, benim için bir rahmet örtüsü mü olacak, yoksa pişmanlık diyarına mı götürecek?

Yolcu bir an durdu, içini derin bir düşünce kapladı. Kapıyı açmak için erken miydi? Yoksa hazırlıklı mıydı?

Kapının ardındaki hakikat kaçınılmazdı. O yüzden hazırlıklı olmalıydı…

Son Söz

Bu toprak kapı, ölüm ve ahiret gerçeğini hatırlatır. Bugün hayattayken yapacaklarımız, o kapının ardında karşılaşacaklarımızı belirler. Unutmayalım ki dünya bir imtihan yurdudur. Ve her gün bastığımız bu toprak, aslında bizlere fısıldar:

> “Ben, senden öncekilere de yurt oldum, senden sonrakilere de olacağım. Ama sen, buradan geçerken ne bıraktın?”

İşte asıl soru budur. Bu toprak kapı nereye açılıyor? Hazırlıklı mıyız?

 

 




KAPISI OLMAYAN BU TOPRAK KAPI NEREYE VE NERELERE AÇILIYOR?

KAPISI OLMAYAN BU TOPRAK KAPI NEREYE VE NERELERE AÇILIYOR?


### Kapısı Olmayan Toprak Kapı: Nereye ve Nerelere Açılıyor?

İnsan, varoluşunun derinliklerinde hep bir arayış içinde olmuştur. Bu arayış, bazen bir yol, bazen bir eşik, bazen de bir kapı olarak belirir zihninde. Ancak bazı kapılar vardır ki, ne bir kolu ne bir menteşesi ne de bir anahtarı vardır. İşte “kapısı olmayan toprak kapı” tam da böyle bir imgedir; görünmez ama hissedilir, sessiz ama çağırıcı, mütevazı ama sonsuz. Bu kapı, insanın hem kendi içine hem de ötesine açılan bir sırdır. Peki, bu kapı nereye ve nerelere açılır? Gelin, bu soruya hikmet, ibret ve tefekkür penceresinden bakalım.

#### Toprak: Başlangıç ve Bitişin Simgesi
Toprak, insan için hem bir yuva hem bir mezardır. Tohumun filizlendiği, hayatın yeşerdiği bir rahimdir; aynı zamanda, bedenin geri döndüğü, sessizce kucaklandığı bir son duraktır.
Ve de ahirete giden ilk durmaktır,ilk istasyondur.
“Kapısı olmayan toprak kapı” ifadesi, bu ikiliği en çarpıcı şekilde gözler önüne serer. Toprak, insanın dünyevi varlığını temsil ederken, “kapısı olmayan” ifadesi, bu varlığın ötesine işaret eder. İnsan, topraktan gelir ve toprağa döner; ama ruhu, bu döngünün ötesine, sonsuzluğa uzanır. İşte bu kapı, insanın hem fiziksel hem de manevi yolculuğunun eşiğidir.

Toprağın kapısı yoktur, çünkü o, herkes için açıktır. Bir kralın da bir yoksulun da son durağıdır toprak. Bu, bize ilk hikmeti sunar: Eşitlik. Toprak, ne rütbe tanır ne de zenginlik; herkesin ortak paydasıdır. Bu eşitlik, insana tevazuyu öğretir. Öyleyse, kapısı olmayan toprak kapı, ilk olarak insanın kendi acziyetine ve haddine açılır. İbret şudur ki, ne kadar yükselirsek yükselelim, hepimiz bir gün bu kapıdan geçeceğiz.

#### Kapısız Kapı: Manevi Bir Geçiş
“Kapısı olmayan” ifadesi, insanın zihninde bir paradoks oluşturur. Kapı, bir geçişi, bir eşiği temsil eder; ama kapısı olmayan bir kapı, belki de insanın kendi engellerini aşması gerektiğini hatırlatır. Tasavvufta, “kapı” kavramı, kişinin hakikate ulaşmak için kat ettiği manevi aşamaları ifade eder. Şeriat kapısı, tarikat kapısı, marifet kapısı ve nihayet hakikat kapısı… Ancak “kapısı olmayan” bir kapı, bu aşamaların ötesinde bir hakikate işaret eder. Bu, insanın kendi benliğini, arzularını, korkularını ve tüm dünyevi bağlarını aşarak ulaştığı bir eşiktir.

Hikmet buradadır: Kapısı olmayan kapı, insanın kendi içindeki engelleri kaldırmasıyla açılır. İnsan, nefsini bir kale gibi koruyan surları yıkmadıkça, bu kapıdan geçemez. İbret ise şudur: Gerçek özgürlük, dış kapılardan değil, iç zincirlerden kurtulmakla mümkündür. Toprak kapı, bu açıdan, insanın kendi hakikatine, özüne ve nihayetinde ilahi birliğe açılır.

#### Ölüme ve Yeniden Doğuşa Açılan Kapı
Toprak kapı, aynı zamanda ölümü ve yeniden doğuşu sembolize eder. İnsan bedeni, toprakla başlar ve toprakla biter. Ancak ruh, bu tekrarların ötesine geçer. Kur’an-ı Kerim’de, “Sizi topraktan yarattık, oraya geri döndüreceğiz ve sizi bir kez daha oradan çıkaracağız” (Taha, 20:55) ayeti, bu tekrarları açıkça ifade eder. Toprak kapı, insanın fiziksel varlığının son bulduğu, ama manevi varlığının yeniden dirildiği bir eşiktir.

Bu, bize derin bir tefekkür sunar: Ölüm, bir son değil, bir başlangıçtır. Kapısı olmayan toprak kapı, insanın korkularını, özellikle de ölüm korkusunu aşması için bir davettir. Hikmet şudur ki, ölüm, sadece bir geçiş kapısıdır; asıl hayat, bu kapının ötesindedir. İbret ise, insanın dünyevi hırslarının ne kadar boş olduğunu hatırlatmasıdır. Zenginlik, şöhret, güç… Hepsi, bu kapının eşiğinde birer gölgeden ibarettir.

#### Sonsuzluğa Açılan Kapı
Toprak kapı, sadece ölüm ve manevi yolculukla sınırlı değildir. Bir tohum, toprağın kucağında filizlenir; bir çiçek, toprağın bağrından yükselir. Toprak, hayatın tekrarını temsil eder. Kapısı olmayan toprak kapı, insanın tabiatla bağını hatırlatır. Modern dünyada, beton ve çelikle çevrili hayatlarımızda, bu kapı bize tabiatın sadeliğini ve hikmetini yeniden keşfetme fırsatı sunar.

Hikmet buradadır: İnsan, tabiatın bir parçasıdır; ondan kopamaz. Toprak kapı, insanın tahiatla uyum içinde yaşaması gerektiğini öğretir. İbret ise, tabiatı tahrip eden insanın, kendi sonunu hazırladığı gerçeğidir. Bu kapı, aynı zamanda evrenin sonsuzluğuna açılır; çünkü toprak, yıldız tozlarından oluşmuştur ve insan, evrenin bir yansımasıdır.

#### Sonuç: Bir Davet ve Bir Uyarı
“Kapısı olmayan toprak kapı nereye ve nerelere açılıyor?” sorusu, aslında insanın varoluş yolculuğuna dair bir sorgulamadır. Bu kapı, insanın kendi acziyetine, tevazuya, hakikate, ölüme, yeniden doğuşa, tabiata ve sonsuzluğa açılır. Ancak bu kapıdan geçebilmek için, insanın kendi içindeki kapıları açması gerekir: Önyargıların kapısını, kibrin kapısını, hırsın kapısını…

Hikmet, bu kapının herkese açık olduğudur; çünkü toprak, kimseyi ayırmaz. İbret, bu kapının kaçınılmaz olduğudur; çünkü her insan, er ya da geç bu eşiği geçecektir. Ve tefekkür, bu kapının bir son değil, bir başlangıç olduğudur; çünkü her son, yeni bir başlangıcı müjdeler.

Ey yolcu! Kapısı olmayan toprak kapı, seni kendine, tabiata ve sonsuzluğa çağırıyor. Bu çağrıya kulak ver; çünkü bu kapı, sadece bedeninle değil, kalbinle ve ruhunla geçebileceğin bir eşiktir. Unutma, hakikat, kapısı olmayan bir kapının ötesindedir.

 

 




HAKİKATİN ÖNÜNDEKİ BERZAHLAR

HAKİKATİN ÖNÜNDEKİ BERZAHLAR[1]

VARLIKLAR VE ARALARINDAKİ BERZAHLAR. BERZAHLAR HAKİKATİN GEÇİŞ VE GİRİŞ KAPISIDIR


VARLIKLAR VE BERZAHLAR: HAKİKATİN GEÇİŞ KAPILARI

Evren, zâhir olanın ve bâtın olanın iç içe geçtiği büyük bir tecellî sahnesidir. Gözümüzün gördüğü âlem ile görmediğimiz âlemler arasında perdeler, yani berzahlar vardır. Berzah, iki şey arasında bulunan sınır, geçiş veya perde anlamına gelir. Kur’an’da, “İki denizi salıverdi; biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır. Aralarına bir berzah koydu, birbirine karışmazlar.” (Furkan, 53) buyurularak, berzahın bu âlemde nasıl işlediğine dair bir işaret verilmiştir.

Berzahlar, sadece fiziksel âlemde değil, ruhî ve metafizik âlemlerde de vardır. İnsanın idrak edemediği hakikatler, ancak bu berzahların kapıları açıldığında kendini gösterir. Bu makalede, varlıkların arasındaki berzahları, bu berzahların hakikate nasıl birer geçiş kapısı olduğunu ve insanın hangi hallerde bu kapıları aşabileceğini ele alacağız.

BERZAHLARIN MAHİYETİ: ZÂHİR VE BÂTIN ARASINDAKİ PERDE

Allah, varlıkları yaratırken her birini farklı boyutlara ve âlemlere yerleştirmiştir. Fiziksel âlem, bizim duyularımızla algıladığımız maddi varlıklardır. Ruhî âlem ise idrakimizin ötesinde olan, ama varlığını hissettiğimiz bir gerçekliktir. İşte bu iki âlem arasında bir perde, yani berzah bulunmaktadır.

Berzah, bir nevi eşik gibidir. Bir kapının eşiğinde duran kişi, bir tarafı geride bırakıp yeni bir dünyaya adım atar. Bu eşik, bazen ölümle öbür âleme geçiş, bazen ise dünyevî hakikatlerden ilahî hakikatlere açılan bir bilinç kapısıdır.

Kur’an’da, ölümle ahiret arasındaki bekleyiş sürecine de berzah âlemi denir:

“Ölümlerinden sonra onların önlerinde, tekrar dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Mü’minûn, 100)

Yani insan, ölünce bir berzahta bekler ve kıyametle birlikte yeni bir âleme geçer. Bu, fizikî bir sınır gibi görünse de, hakikatte idrak seviyesinin değişmesidir.

BERZAHLARIN ÇEŞİTLERİ VE GEÇİŞLER

1. Duyular Arasındaki Berzah

İnsan, beş duyusu ile algıladığı dünya içinde yaşar. Ama gözle görülemeyen, kulakla işitilemeyen, elle tutulamayan varlıklar da mevcuttur. Örneğin, bir ses dalgası havada yayılır ama biz onu sadece işitme duyumuzla algılarız. Göz için o ses yok gibidir. İşte burada bir berzah vardır: Ses dalgaları ile göz arasındaki perde.

Bu misalden yola çıkarak, insanın algı kapasitesi değiştiğinde, önündeki berzahlar kalkar. Mesela, keşif ehli kimseler için görünmeyen âlem görünür hale gelir.

2. Bâtınî ve Manevî Berzahlar

Bâtınî berzahlar, insanın kalbi ile hakikat arasındaki perdedir. Nefis, kibir, dünyevî arzular gibi şeyler insanın kalbini hakikate kapatan berzahlar oluşturur. Tasavvufta bu perdelerin kalkması için tezkiye (arınma) ve murakabe (farkındalık) gerekir.

Nitekim Mevlânâ, Mesnevî’sinde şöyle der:

“İnsan, bir berzahtır; ruh ile bedenin arasındaki bir köprüdür. Eğer nefsinin peşine düşerse, hayvanî âleme, eğer ruhunu dinlerse ilahî âleme geçer.”

Bu söz, insanın manevi berzahının, neyi seçtiğine bağlı olarak değişebileceğini gösterir.

3. Ölüm ve Berzah

Ölüm, en büyük berzahtır. İnsan, dünyadan ahirete geçerken bu perdeyi aşar. Ancak bu geçiş, sadece fizikî bir ölümle değil, “ölmeden önce ölmek” sırrına ermekle de mümkündür. Yani, dünyaya olan bağlarını koparıp, hakikate yönelen kişi, yaşarken berzahı aşmış olur.

Bu yüzden büyük sûfîlerden biri şöyle demiştir:

“Ölüm bir berzahtır; ama yaşayan ölüler için değil, dirilmiş ruhlar için bir doğuştur.”

BERZAHLARI AŞMAK VE HAKİKATE ULAŞMAK

Berzahlar, hakikate açılan birer kapıdır. Ama bu kapıları açmak, her insan için kolay değildir. Bunun için üç önemli unsur gerekir:

1. İlim: Hakikati bilmeyen kişi, perdeler ardında kalır. Kur’an ve sünnet bu perdeleri kaldıran en büyük rehberdir.

2. Tezkiye (Arınma): Kalp saflaşmadıkça hakikat gözükmez. Nefsin arzularına esir olan biri, kendi içindeki berzahları aşamaz.

3. Aşk ve İhlas: Allah’a duyulan sevgi, berzahı kaldıran en büyük anahtardır. Sevgiyle bakan kişi, varlıklar arasında perdeler değil, O’na açılan kapılar görür.

İBRETLİ BİR KISSA

Bir gün bir derviş, üstadına şöyle sordu:

“Efendim, insanlar hakikati neden göremez?”

Üstadı onu bir göle götürdü. Gölün durgun yüzeyine baktılar. Sonra üstad suya bir taş attı ve su dalgalandı.

“Şimdi gölde ne görüyorsun?” dedi.

Derviş cevap verdi:

“Hiçbir şey göremiyorum, çünkü su bulanık oldu.”

Üstad tebessüm etti ve şöyle dedi:

“İşte insanın kalbi de böyledir. Eğer nefsin arzuları, hırs ve gaflet taşlarını içine atarsan, hakikat bulanır ve göremezsin. Ama suyu durultursan, yani kalbini saflaştırırsan, o zaman gölde kendi hakikatini seyredersin.”

SONUÇ: BERZAHLARI AŞMAK VE HAKİKATİN KAPISINA VARMAK

Varlıklar arasındaki berzahlar, aslında insanın hakikate ulaşma yolundaki sınavlarıdır. Kimisi nefsiyle mücadele eder, kimisi ilimle aydınlanır, kimisi ise aşkla perdelere aldırmaz ve kendini hakikatin kollarına bırakır.

İnsan, hangi berzahta olduğunu anlamalı ve hakikate giden kapıları aralamalıdır. Çünkü berzah sadece bir perde değil, aynı zamanda geçiş kapısıdır.

Nihayetinde, en büyük berzah olan ölüm kapısından geçtiğimizde, hakikatin tüm sırları bize açılacaktır:

“Perdeler kalkınca gözün keskinleşecektir.” (Kâf, 22)

O gün hakikati görebilmek için, bugün kalbimizi saflaştırmalı, nefsin ve dünyanın perdelerini kaldırmalıyız.

Allah bizleri, hakikate gözleri açık olanlardan eylesin…

@@@@@@@

KUR’AN-I KERİM’DE BERZAH VE MURADİFLERİ: TEFSİRDEKİ YORUMLARI VE HİKMETLERİ

Kur’an-ı Kerim, insanı hakikate ulaştıran bir nur, bâtınî sırları açığa çıkaran bir anahtar ve âlemler arasında bir köprüdür. O’nda, varlıklar arası geçişleri, dünya ile ahiret arasındaki perdeleri ve hakikat yolunda aşılması gereken engelleri anlatan pek çok kavram yer alır. Bu kavramlardan biri de **”berzah”**tır.

Berzah, Arapça kökenli bir kelime olup “iki şey arasındaki perde, ara bölge, geçiş kapısı” anlamına gelir. Kur’an’da doğrudan ve dolaylı olarak farklı bağlamlarda kullanılmış ve müfessirler bu kavram üzerinde derin yorumlar yapmışlardır.

Bu makalede, Kur’an’da berzahın geçtiği ayetler, berzah kavramının muradifleri (eş anlamlıları), müfessirlerin yorumları ve bu kavramdan çıkarılacak ibretler ele alınacaktır.

KUR’AN’DA BERZAHIN GEÇTİĞİ AYETLER

Kur’an-ı Kerim’de berzah kelimesi üç farklı bağlamda doğrudan geçmektedir:

1. Dünya ile Ahiret Arasındaki Berzah

“Nihayet onlardan birine ölüm gelince der ki: ‘Rabbim! Beni (dünyaya) geri döndür, ta ki boşa geçirdiğim ömrümde salih amel işleyeyim!’ Hayır! Bu onun sadece söylediği boş bir sözdür. Onların önlerinde ise tekrar diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.” (Mü’minûn, 99-100)

Bu ayette berzah, ölümle yeniden diriliş arasındaki ara âlem olarak tanımlanmıştır. Bu, insanların kabir hayatında beklediği ve dünya ile ahiret arasında bir perde olarak var olan bir süreçtir.

Müfessirler bu konuda şöyle der:

İbn Kesîr, bu ayeti yorumlarken berzahın, insanların öldükten sonra azap veya nimet içinde bekledikleri bir ara dönem olduğunu ifade eder.

Elmalılı Hamdi Yazır, berzahı “hissedilir ama tam idrak edilemez bir âlem” olarak tanımlar.

Fahreddin er-Râzî, berzahı ruhların mahiyetinin değiştiği bir ara hal olarak açıklamış ve insanların bu âlemde dünya hayatında işledikleri amellere göre bir bilinçle yaşadıklarını söylemiştir.

2. İki Deniz Arasındaki Berzah

“İki denizi salıverdi; biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır. Aralarına bir berzah koydu, birbirine karışmazlar.” (Furkan, 53)

Burada berzah, fiziksel bir sınır olarak ele alınmıştır. Tatlı su ile tuzlu suyun birbirine karışmasını engelleyen bir perde, bir engel olarak tasvir edilir. Bu, Allah’ın kudretini gösteren büyük bir işarettir.

Müfessirler bu ayeti şu şekilde yorumlamıştır:

Beyzâvî, burada bahsedilen berzahın ilahî bir yasa olduğunu ve Allah’ın bu yasayla suları birbirine karışmaktan koruduğunu belirtir.

Zemahşerî, bu berzahın hem maddî hem de manevi bir engel olabileceğini ve dünya ile ahiret arasındaki berzahtan mecazi bir anlam taşıdığını söyler.

3. Ruhlar Arasındaki Berzah

“O, biri tatlı, diğeri tuzlu iki denizi akıttı. Aralarına bir berzah ve aşılmaz bir engel koydu.” (Rahman, 19-20)

Bu ayet, insanın hem maddi hem de manevi yönleri arasındaki perdeye de işaret etmektedir. Ruh ve beden, iman ve inkâr, hakikat ve gaflet arasındaki engeller de bu ayette mecazi olarak anlatılmış olabilir.

BERZAHIN MURADİFLERİ (EŞ ANLAMLILARI) VE ANLAMLARI

Kur’an’da berzah ile aynı manaya gelen veya benzer bir anlam taşıyan bazı kelimeler vardır:

1. Hicap (Perde): “Kalplerimiz senin bizi çağırdığın şeye karşı perdelidir.” (Fussilet, 5)

Bu, hakikat ile kişi arasındaki manevi berzahı ifade eder.

2. Setr (Örtü): “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir; gözlerinde de bir perde vardır.” (Bakara, 7)

Burada, inkârcıların hakikate ulaşmasını engelleyen berzahtan söz edilir.

3. Sedd (Engel): “Önlerinden bir sedd ve arkalarından bir sedd çekmişizdir, artık göremezler.” (Yasin, 9)

Bu, bâtıla saplananların idrakleri önündeki berzahı anlatır.

BERZAHTAN ÇIKARILACAK HİKMETLER VE İBRETLER

1. Ölüm, Hakikat ile İnsan Arasındaki Son Berzahtır

İnsan, ölümle birlikte gerçekleri açık bir şekilde görecektir. Ancak bu, dünyadayken Allah’ın verdiği idrak gözünü açmakla da mümkündür. “Ölmeden önce ölmek” sırrına erenler, bu berzahı yaşarken aşanlardır.

2. Gaflet de Bir Berzahtır

İnsan bazen dünya işlerine öyle dalar ki hakikat ile arasına bir perde girer. Nitekim, Firavun gibi zorba kimseler de bu berzahın içinde yaşamış ve hakikati görememiştir.

3. Her İnsan Kendi Berzahını Aşmalıdır

Dünya ve ahiret arasındaki berzah gibi, insanın kendi iç dünyasında da aşması gereken perdeler vardır. Bunlar, nefis, kibir, hırs, mal sevgisi gibi şeylerdir. Bunlardan arınan kişi, hakikate daha yakın olur.

4. Hakikat Arayan İçin Berzah Bir Kapıdır

Berzah, sadece bir engel değil, aynı zamanda bir geçiş kapısıdır. Eğer kişi Allah’a yönelirse, bu perdeleri birer kapıya çevirerek hakikate ulaşabilir.

SONUÇ: BERZAHI AŞMAK VE HAKİKATİ BULMAK

Kur’an-ı Kerim’de berzah, bazen ölümle ahiret arasındaki ara dönem, bazen maddi dünyada varlıklar arasındaki engel, bazen de insanın kendi idraki önündeki perde olarak kullanılmıştır.

Ancak tüm bu anlamlar içinde ortak bir nokta vardır: Berzah, bir sınavdır. Kimileri için sonsuz bir ayrılığa, kimileri için ise hakikate açılan bir kapıya dönüşür.

Bu yüzden, Rabbimiz şöyle buyurur:

“Perdeler kalkınca gözün keskinleşecektir.” (Kâf, 22)

O gün perdelerin kalkmasını beklemek yerine, bugün kalbimizin önündeki berzahları kaldırmak en büyük vazifemizdir. Allah bizleri hakikatin kapısına ulaştıranlardan eylesin…

 

**************  

VARLIKLAR VE ARALARINDAKİ BERZAHLAR. BERZAHLAR HAKİKATİN GEÇİŞ VE GİRİŞ KAPISIDIR


İnsan, varlığın ve varoluşun sırlarını çözmeye çalışan bir yolcudur. Bu yolculukta, kainatın her zerresinde hikmet, her köşesinde ibret ve her anında düşünceye davet eden işaretler bulunur. Varlıklar, kendi hakikatleriyle kainatta yer edinirken, aralarındaki berzahlar ise bu hakikatlerin geçiş ve giriş kapıları olarak belirir. Berzah, sadece fiziksel bir ayrım ya da metafizik bir sınır değil, aynı zamanda insanın anlam arayışında bir köprü, bir eşiktir. Bu makalede, varlıkların mahiyetini, berzahların hikmetini ve bunların hakikatle ilişkisini hikmetli, ibretli ve düşündürücü bir şekilde ele almaya çalışacağız.

#### **Varlıkların Mahiyeti ve Berzah Kavramı**

Kainat, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ettiği bir sahnedir. Her varlık, bu sahnede bir rol oynar ve kendine has bir hakikat taşır. İnsan, hayvan, bitki, cansız maddeler… Her biri, birbiriyle ilişkili ama aynı zamanda birbirinden ayrılmış bir şekilde varlığını sürdürür. İşte bu ayrımın ve ilişkinin gerçekleştiği yer, berzahtır.

Berzah, Kur’an-ı Kerim’de de zikredilen bir kavramdır. “İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. (Fakat) aralarında bir berzah vardır, birbirine geçip karışmazlar.” (Rahman, 55:19-20) Bu ayet, fiziksel bir berzahı ifade ederken, aynı zamanda derin bir hikmet taşır: Berzah, iki farklı hakikatin birleşmesini engellerken, aynı zamanda onların bir arada bulunmasına imkan sağlar. Tuzlu su ile tatlı suyun birleşmemesi, her birinin kendi mahiyetini koruması, Allah’ın kudretinin bir nişanesidir. İşte bu, berzahın hikmetidir: Ayrılıkta birlik, birliktelikte ayrılık.

#### **Berzah: Hakikatin Geçiş Kapısı**

Berzah, sadece fiziksel bir engel ya da sınır değildir; aynı zamanda bir geçiş kapısıdır. Bu kapı, insanın anlam arayışında önemli bir duraktır. Mesela, hayat ile ölüm arasındaki berzah, insanın bu dünyadan ahirete geçişinin eşiğidir. Kabir âlemi, bir berzah olarak, dünyevi hayatın sona erdiği, ama ebedi hayatın henüz başlamadığı bir ara bölgedir. Bu berzah, insana düşünme, tefekkür etme ve hakikate hazırlanma fırsatı sunar.

Berzahın bir diğer boyutu, insanın iç dünyasında da mevcuttur. Akıl ile kalp, ruh ile beden, hayır ile şer arasında bir berzah vardır. Bu berzahlar, insanın kendi hakikatine ulaşması için birer eşiktir. Mesela, akıl ile kalp arasındaki berzah, insanın bilgiden hikmete geçişini sağlar. Akıl, bilgiyi toplar; kalp ise bu bilgiyi anlamlandırır. Eğer bu berzah aşılırsa, insan hakikatin kapısına varır. Ancak bu berzahı aşmak, tefekkür, ibret ve hikmetle mümkündür.

#### **Hikmetli Bir Bakış: Berzahın Öğrettikleri**

Berzah, kainatın düzeninde bir denge unsurudur. Her şeyin bir sınırı, her varlığın bir mahiyeti vardır. İnsan, bu sınırı aşmaya çalıştığında, ya hakikate ulaşır ya da hüsrana uğrar. Mesela, teknolojinin ilerlemesi, insanın fiziksel berzahları aşmasını sağlamıştır; ancak bu, aynı zamanda insanın kendi ruhsal berzahlarını unutmasına yol açmıştır. Modern insan, madde ile mana arasındaki berzahı göremez hale gelmiştir. İşte bu, bize bir ibret sunar: Berzahları yok saymak, hakikatten uzaklaşmaktır.

Hikmet, berzahı anlamakta yatar. Mesela, gece ile gündüz arasındaki berzah, bize zamanın kıymetini öğretir. Gece, bir tefekkür ve istirahat zamanıyken, gündüz çalışma ve gayret zamanıdır. Bu iki zaman dilimi arasındaki berzah, insana dengeli bir hayat sürmeyi öğretir. Eğer gece ile gündüz birbirine karışsaydı, kainatta kaos olurdu. İşte bu, Allah’ın hikmetinin bir tecellisidir.

#### **İbretli Bir Tefekkür: Berzah ve İnsan**

İnsan, kendi hayatında da berzahlarla karşılaşır. Gençlik ile yaşlılık, sağlık ile hastalık, zenginlik ile fakirlik arasındaki berzahlar, insana ibret sunar. Mesela, sağlık ile hastalık arasındaki berzah, insana sağlığın kıymetini öğretir. İnsan, sağlıklıyken bu berzahı düşünmez; ancak hastalık kapıyı çaldığında, sağlığın ne büyük bir nimet olduğunu anlar. İşte bu, insanı hakikate yaklaştıran bir ibrettir.

Berzahlar, aynı zamanda insanı sabra ve tevekküle davet eder. Mesela, dünya ile ahiret arasındaki berzah, insana dünya hayatının geçiciliğini hatırlatır. İnsan, bu berzahı düşünerek, dünyaya bağlanmaktan kurtulur ve ahiret için çalışmaya yönelir. Bu, insanı hakikatin kapısına götüren bir düşüncedir.

#### **Düşündürücü Bir Sonuç: Hakikatin Kapısı**

Berzah, hakikatin geçiş ve giriş kapısıdır; çünkü insan, berzahları aştığında kendi hakikatine ulaşır. Ancak bu geçiş, kolay değildir. Tefekkür, hikmet ve ibretle donanmış bir kalp gerektirir. İnsan, kainattaki berzahları anlamaya çalıştığında, Allah’ın kudretini, hikmetini ve rahmetini daha iyi kavrar. Mesela, bir tohumun toprağa düşmesi, bir berzahtır; çünkü tohum, toprağın içinde ölür, ama yeni bir hayat olarak filizlenir. Bu, insanın da ölümden sonra dirileceğinin bir işaretidir.

Sonuç olarak, berzahlar, kainatın düzeninde birer hikmet abidesidir. Onlar, insanı hakikate davet eden kapılardır. İnsan, bu kapılardan geçerken, hikmetle bakmalı, ibret almalı ve tefekkür etmelidir. Unutmayalım ki, her berzah, Allah’ın bir ayetidir ve her ayet, insanı hakikate bir adım daha yaklaştırır. Öyleyse, varlıkların arasındaki berzahları görmek, anlamak ve aşmak, insanın en büyük vazifesidir. Bu vazifeyi yerine getirenler, hakikatin kapısından içeri girenlerdir.

“Rabbinin ayetlerini düşünmez misiniz?” (Yunus, 10:3) Bu soru, berzahların hikmetini anlamak isteyen her yolcu için bir davettir.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=CynqQbyRPKI




MABUD’DA O’DUR MAKSUD DA…

MABUD’DA O’DUR MAKSUD DA…[1]

LÂ MÂBÛDE İLLÂ HÛ, LÂ MAKSÛDE İLLÂ HÛ’ NUN HAKİKATİ VE ULAŞTIRDIĞI MAKAMLAR VE ULAŞILAN MAKAMLAR.


LÂ MÂBÛDE İLLÂ HÛ, LÂ MAKSÛDE İLLÂ HÛ: HAKİKAT VE MAKAMLAR

İnsan, yaratılışı gereği anlam arayışında olan bir varlıktır. Fıtratındaki hakikati keşfetme isteği, onu varlığın özünü sorgulamaya iter. Tasavvuf ehli, bu yolculuğu “seyr u sülûk” olarak adlandırır. Yani, insanın bâtından zâhire, mecazdan hakikate olan yolculuğudur. Bu yolda en temel hakikatlerden biri de “Lâ mâbûde illâ Hû, lâ maksûde illâ Hû” sözüdür. Yani:

“O’ndan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur ve O’ndan başka maksut, yani gaye edinilecek hiçbir şey yoktur.”

Bu kelâm, Allah’a teslimiyetin en yüksek mertebelerini işaret eder. Bu makalede, bu hakikatin sırlarını, insanı ulaştırdığı makamları ve bu yolda karşılaşılan halleri ele alacağız.

HAKİKATİN DERİNLİKLERİ

1. Lâ Mâbûde İllâ Hû: İbadetin Gerçek Sahibi

İbadet, yalnızca şekilden ibaret bir ritüel değildir. Asıl ibadet, kalbin Allah’a tam yönelmesidir. Kalpte dünya sevgisi, nefis arzuları veya dünyevî maksatlar varsa, insan Allah’a kulluğu tam anlamıyla gerçekleştiremez. Bu söz, kulun iç dünyasında sahte ilahları yıkmasını ve Allah’ı tek mabud olarak kabul etmesini gerektirir.

Gerçek ibadet, yalnızca O’na yönelmek, her şeyi O’ndan bilmek ve O’ndan istemektir.

Allah Resûlü (s.a.v), “Kimin derdi dünya olursa, Allah onun işlerini dağıtır ve fakirliği iki gözü arasına koyar; kimin niyeti ahiret olursa, Allah onun işlerini toplar ve gönlünü zengin kılar” buyurmuştur. Bu hadis, insanın ibadetini ve niyetini tek bir merkeze, yani Allah’a yönlendirmesinin gerekliliğini vurgular.

2. Lâ Maksûde İllâ Hû: Gaye O’dur

Hayatta herkesin bir maksadı vardır. Kimi servet peşinde koşar, kimi makam, kimi şöhret… Fakat bütün bu hedefler geçicidir. Asıl maksat, Allah’ın rızasına ermektir. “Lâ maksûde illâ Hû” diyen kişi, hiçbir dünyevî gayeyi nihai hedef olarak görmez. Onun gözünde dünya bir vasıtadır, gaye ise Allah’a kavuşmaktır.

Bu hakikate eren kişi, “Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am, 162) ayetini fiilen yaşar. O artık nefsinin peşinde koşmaz, dünya nimetlerine aldanmaz, her işini sadece Allah için yapar.

BU HAKİKATİN ULAŞTIRDIĞI MAKAMLAR

Bu kelâmın hakikatine eren kişi, tasavvufî makamları kat etmeye başlar. Bunlardan bazıları:

1. Tevhid Makamı

Bu makam, “Lâ ilâhe illâllah” hakikatinin kalpte tam olarak yerleşmesidir. Kişi, tüm varlığın Allah’tan ibaret olduğunu idrak eder ve sahte ilahları reddeder.

2. Zühd Makamı

Dünya sevgisini kalbinden çıkaran kişi, Allah’a olan yönelişinde samimi olur. Mal, mülk, şöhret gibi şeyler onun için sadece birer araç olur, asla gaye olmaz.

3. Tevekkül Makamı

“Lâ maksûde illâ Hû” hakikatine eren kişi, her şeyin Allah’ın takdirinde olduğunu bilir ve tam bir tevekkülle O’na dayanır. Hiçbir şey için hüzne kapılmaz, endişe duymaz, çünkü bilir ki kader O’nun elindedir.

4. Fenâ Fillâh Makamı

Bu makamda kul, kendi varlığını ve nefsini unutup Allah’a tam yönelir. Artık o, Allah’tan gayrısını görmez ve her şeyin O’ndan olduğunu idrak eder. Bu, en yüksek tasavvufî makamlardan biridir.

HİKMETLİ VE İBRETLİ BİR KISSADAN DERSLER

Bir gün, büyük evliyalardan İbrahim bin Edhem, bir derviş ile sohbet ediyordu. Derviş ona:

– “Sen neden her şeyi bırakıp Allah’a yöneldin?” diye sordu.

İbrahim bin Edhem cevap verdi:

– “Bir gece rüyamda bir ses duydum. ‘Ey İbrahim! Sen Allah için mi yaşıyorsun, yoksa dünyayı mı murad ediyorsun?’ O anda anladım ki, asıl maksat Allah olmalı. O günden sonra ‘Lâ maksûde illâ Hû’ diyerek dünya arzularımı terk ettim.”

Bu kıssa bize şunu anlatır: İnsan ancak kalbini dünya sevgisinden temizleyip Allah’a yöneldiğinde, gerçek huzuru ve kemali bulabilir.

SONUÇ: HAKİKATE ULAŞMAK

“Lâ mâbûde illâ Hû, lâ maksûde illâ Hû” sözünü dil ile söylemek kolaydır; fakat hakikatiyle yaşamak büyük bir irade ve teslimiyet gerektirir.

Bu yolda ilerleyen kişi, dünyevî hedeflerden sıyrılarak Allah’ın rızasına talip olur. Kalbini dünyevî bağlardan arındıran ve yalnızca O’na yönelen kişi, hem dünyada huzuru hem de ahirette ebedî saadeti kazanır.

Gerçek mümin, hayatında şu ayeti düstur edinir:

“De ki: Benim dinim samimiyettir. Ben yüzümü yalnızca Allah’a döndürdüm.” (Zümer, 14-15)

Her şeyin O’ndan geldiğini, O’na döneceğimizi unutmadan yaşayan kullardan olabilmek duasıyla…

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=DJEnDKT_DAg