ELMADAKİ SANAT VE SANATKARI

ELMADAKİ SANAT VE SANATKARI[1]

 

Bir elmanın kendi kendine, tesadüfen ve bilinçsizce olma ihtimali nedir?


Bir elmanın kendi kendine, tamamen tesadüfen ve bilinçsizce oluşması ihtimali, bilimsel olarak sıfıra yakın derecede küçüktür. Bu durumu anlayabilmek için, bir elmanın meydana gelmesi için gereken süreçleri ve koşulları incelemek gerekir:

1. Elmanın Biyolojik Yapısı

Bir elma, hücrelerden, genetik materyallerden (DNA), proteinlerden, karbonhidratlardan ve çeşitli diğer organik moleküllerden oluşur.

Bu yapıların oluşabilmesi, öncelikle karmaşık biyokimyasal süreçleri ve doğru elementlerin (karbon, hidrojen, oksijen, azot vb.) bir araya gelmesini gerektirir.

2. Canlılık İçin Gerekli Şartlar

Elma, bir elma ağacının ürünü olduğu için bir bitkinin varlığını gerektirir. Bu bitkinin büyümesi, fotosentez yapması, su, ışık ve besin gibi çevresel faktörlere bağlıdır.

Elma ağacı, aynı zamanda genetik olarak kodlanmış bir bilgiye (DNA) sahiptir. DNA gibi karmaşık bir yapının tesadüfen oluşma ihtimali, evrendeki atom sayısından bile daha düşük bir olasılıkla karşılaştırılır.

3. Tesadüf ve İhtimaller

Moleküllerin rastgele bir şekilde birleşerek bir elmayı oluşturma ihtimali hem termodinamik hem de istatistiksel açıdan neredeyse imkânsızdır. Çünkü:

Atomların ve moleküllerin doğru bir şekilde birleşmesi gerekir.

Elmayı oluşturan her bir hücrenin işlevsel ve düzenli olması gereklidir.

Bu sürecin, bir bilinç veya tasarım olmaksızın gerçekleşmesi, rastgeleliğin doğal yasalarla sınırlandırılması nedeniyle mümkün görünmez.

4. Bilimsel Bakış Açısı

Bilim, doğal süreçlerin genellikle düzenli ve mekanizmalarla işlediğini gösterir. Elmanın oluşumu, milyonlarca yıl süren evrimsel süreçlerin ve bitki biyolojisinin bir sonucudur.

Evrende maddeler, belirli fiziksel ve kimyasal kurallara göre hareket eder. Bu kurallar bir düzen oluşturur ve bu düzen içinde karmaşık yapılar oluşur.

5. Felsefi ve Metafizik Yorum

Bu tür bir soruya dini veya felsefi bir perspektiften bakıldığında, genellikle bir düzenleyici veya yaratıcı bir gücün varlığına işaret edilir. Elmanın oluşumundaki karmaşıklık ve düzen, bilinçli bir tasarımın varlığı olarak yorumlanabilir.

Sonuç olarak, elmanın tesadüfen oluşma ihtimali hem bilimsel hem de felsefi olarak sıfıra yakın kabul edilir. Bunun yerine, elma ve benzeri doğal yapılar, biyolojik, kimyasal ve fiziksel süreçlerin uyumlu bir şekilde işlemesiyle meydana gelir. Bu uyumu anlamak hem doğanın düzenine hem de potansiyel bir yaratıcının varlığına dair daha derin bir bakış açısı sunar.

 

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=q_dXHs0-bVs&t=19s

 




İNSAN KARAKTERİ NASIL OLUŞUYOR

İNSAN KARAKTERİ NASIL OLUŞUYOR[1]

 

İnsanın karakteri nasıl oluşuyor?

İnsan karakteri, doğuştan gelen özelliklerin (biyolojik ve genetik faktörler) ve çevresel etkilerin (aile, toplum, eğitim, deneyimler) karmaşık bir etkileşimi sonucu oluşur. Bu süreç dinamik ve yaşam boyunca değişime açık bir yapıya sahiptir. İşte karakterin oluşumunu etkileyen temel faktörler:

1. Genetik ve Biyolojik Faktörler

Doğuştan Gelen Özellikler: Her insan belirli genetik eğilimlerle doğar. Örneğin, bazı insanlar daha sakin veya heyecanlı bir mizaca sahip olabilir.

Sinir Sistemi ve Beyin Kimyası: Beynin işleyişi, serotonin, dopamin gibi nörotransmitterlerin düzeyleri, kişinin duygu durumlarını ve davranışlarını etkiler.

Fiziksel Sağlık ve Hormonlar: Hormonlar (örneğin, testosteron veya kortizol) kişinin agresiflik, sakinlik veya stres tepkileri gibi yönlerini etkileyebilir.

2. Aile ve Erken Dönem Çevresi

Aile Dinamikleri: Çocukluk döneminde ebeveynlerle ve bakım verenlerle kurulan bağlar, güven duygusunu ve ilişkilere yaklaşımı şekillendirir.

Disiplin ve Eğitim: Ailelerin kullandığı disiplin yöntemleri ve verdikleri değerler, kişinin sorumluluk duygusunu ve ahlaki anlayışını etkiler.

Kardeşler ve Sosyal Etkileşimler: Evdeki kardeş dinamikleri, paylaşma, rekabet veya işbirliği gibi özelliklerin gelişiminde rol oynar.

3. Toplumsal ve Kültürel Etkiler

Kültürel Değerler: Bireyin yetiştiği toplumun normları, gelenekleri ve değerleri, kişinin karakterini büyük ölçüde şekillendirir.

Sosyal Çevre ve Arkadaşlıklar: Çocukluk ve ergenlik döneminde arkadaş çevresi, bireyin davranışlarını ve alışkanlıklarını etkiler.

Toplumsal Roller ve Beklentiler: Toplumda üstlenilen roller (örneğin, liderlik veya destekleyici bir rol) bireyin kişilik özelliklerinin belirginleşmesine katkıda bulunur.

4. Eğitim ve Öğrenim Süreci

Eğitim Sisteminin Etkisi: Öğrenme deneyimleri, bireyin düşünme biçimini, problem çözme yeteneklerini ve dünya görüşünü şekillendirir.

Öğretmenler ve Rehberler: Önemli birer rol model olan öğretmenler, bireyin özgüvenini ve değer sistemini etkileyebilir.

5. Yaşam Deneyimleri

Travmalar ve Zorluklar: Yaşanan zorlayıcı olaylar (örneğin, kayıplar veya başarısızlıklar), bireyin duygusal dayanıklılığını ve başa çıkma mekanizmalarını şekillendirir.

Başarılar ve Ödüller: Hayatta elde edilen başarılar, bireyin özgüvenini artırırken, başarısızlıklar öğrenme ve gelişim için bir fırsat sunabilir.

Kişisel Tercihler ve Seçimler: İnsanlar yaşadıkları deneyimlere farklı tepkiler verir, bu da bireysel farkları ortaya çıkarır.
6. Kişisel Gelişim ve Özgür İrade

Kendi Kendini Gözlem: İnsanlar, kendilerini analiz ederek ve geliştirmek için çaba sarf ederek karakterlerini değiştirebilir.

Motivasyon ve Hedefler: Bireyin neyi önemsediği ve hangi hedeflere odaklandığı, kişisel gelişim üzerinde belirleyici bir rol oynar.

Felsefi ve Dini İnançlar: İnanç sistemleri ve yaşam felsefeleri, kişinin kararlarını ve tutumlarını şekillendirebilir.

7. Doğa ve Nurture Etkileşimi

Bilimsel araştırmalar, karakterin hem doğuştan gelen (genetik) hem de çevresel faktörlerin (öğrenme ve deneyimler) bir sonucu olduğunu göstermektedir. Yani bir insanın karakteri, biyolojik eğilimler ve bu eğilimlerin çevresel faktörler tarafından şekillendirilmesiyle oluşur.

Sonuç olarak, insan karakteri sabit bir şey değildir; yaşam boyunca gelişen, değişen ve deneyimlerle zenginleşen bir yapıdır. Kişinin kendini tanıması ve bilinçli bir şekilde gelişim çabası, bu süreci olumlu yönde etkileyebilir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=p6T8_Y8CZYI&t=9s

 




YOKLUĞU DÜŞÜNÜLEMEYEN VARLIK İLAHİ VARLIK

YOKLUĞU DÜŞÜNÜLEMEYEN VARLIK İLAHİ VARLIK[1]

 

Varlıkların kendi kendine, rast gele, tesadüfen ve bilinçsizce olma ihtimali var mı, neden?

Varlıkların “kendi kendine, rastgele, tesadüfen ve bilinçsizce” oluşabileceği fikri, materyalist ve bilimsel dünya görüşüne dayanır. Bu yaklaşım, evrendeki düzenin ve karmaşıklığın doğal süreçler, fiziksel yasalar ve uzun zaman dilimleri boyunca gerçekleşen rastlantısal olaylarla açıklanabileceğini öne sürer. Ancak bu ihtimalin varlığını anlamak için birkaç temel noktayı ele almak gerekir:

1. Doğa Yasalarının Rolü

Evrende gözlemlenen her olay, belirli fiziksel ve kimyasal yasalar çerçevesinde gerçekleşir. Bu yasalar bilinçsizdir, ancak düzenli ve öngörülebilir şekilde işler. Örneğin:

Yerçekimi: Gezegenlerin hareketini düzenler.

Kimyasal Reaksiyonlar: Atomların ve moleküllerin belirli kurallarla bir araya gelmesini sağlar.

Doğal Seçilim: Canlıların evrim sürecinde çevreye uyum sağlamasına yol açar.

Doğa yasaları, karmaşık yapılar ve düzenlerin, herhangi bir bilinç olmadan ortaya çıkmasına olanak tanıyabilir.

2. Rastlantı ve İstatistiksel Olasılık

Rastgele olaylar, uzun zaman dilimlerinde beklenmedik sonuçlar doğurabilir. Örneğin:

Moleküler Kombinasyonlar: Evrende sayısız moleküler etkileşim gerçekleşir. Bu etkileşimlerden bazıları, yaşamın temel yapı taşlarını (amino asitler, proteinler) oluşturabilir.

Deneme ve Yanılma: Evrim sürecinde milyarlarca canlı formu ortaya çıkar ve yalnızca çevreye en iyi uyum sağlayanlar hayatta kalır.

Büyük Zaman Ölçekleri: Evrendeki süreçlerin 13,8 milyar yıl gibi bir zaman aralığında gerçekleştiği düşünülürse, düşük olasılıklı olayların meydana gelme şansı artar.

Bir örnek: Bir zar milyonlarca kez atılırsa, bir dizi imkânsız görünen sayı dizisi (örneğin, ardışık altı tane “6”) rastlantı sonucu oluşabilir.

3. Karmaşıklığın Kendiliğinden Ortaya Çıkışı

Karmaşık sistemler, başlangıçta basit olan yapılardan kendiliğinden gelişebilir. Buna “kendiliğinden örgütlenme” denir:

Kristalizasyon: Suyun donarken kristal yapılar oluşturması bilinç gerektirmeyen bir örnektir.

Doğal Seçilim ve Mutasyon: Evrimsel süreçlerde, canlıların özellikleri rastgele mutasyonlar ve çevresel baskılarla şekillenir. Bu, karmaşık biyolojik yapıların oluşumunu açıklar.

4. Bilimsel Modeller ve Açıklamalar

Büyük Patlama Teorisi: Evrenin, başlangıçta bir “tekillikten” genişleyerek bugünkü haline geldiği kabul edilir. Bu süreç bilinçsiz fiziksel yasalarla açıklanır.

Kimyasal Evrim: Yaşamın temel moleküllerinin (örneğin, amino asitler) cansız kimyasal süreçlerle oluşabileceği laboratuvar deneyleriyle gösterilmiştir (örneğin, Miller-Urey deneyi).

Evrim Teorisi: Canlıların karmaşıklığı, doğal seçilim ve mutasyon gibi mekanizmalarla açıklanır.

  1. Rastgelelik ve Anlam Arayışı

    Materyalist bakış açısına göre, evrenin oluşumu ve işleyişi bilinçsiz süreçlerle açıklanabilir. Ancak bu, varlıkların tamamen “anlamsız” olduğu anlamına gelmez. Doğa yasalarının işleyişi sonucunda ortaya çıkan düzen ve karmaşıklık, insan zihni tarafından anlamlı olarak algılanabilir.

    6. Tesadüfün İhtimal Boyutu

    Varlıkların kendi kendine oluşma ihtimali son derece düşüktür, ancak şu sebeplerle mümkün görülebilir:

    Evrenin Genişliği: Evrende trilyonlarca galaksi, yıldız ve gezegen bulunur. Bu kadar büyük bir ölçekte düşük ihtimallerin gerçekleşme olasılığı artar.

    Uzun Zaman Dilimi: Evrende 13,8 milyar yıl gibi uzun bir zaman süreci, rastlantısal olayların etkili bir şekilde birikmesine olanak tanır.

    7. Sınırları ve Sorunları

    Bu yaklaşımın eleştirileri şunlardır:

    İlk Sebep Sorunu: Evreni başlatan “ilk sebep” nedir? Rastlantısallık ve doğal yasalar bu soruyu tam olarak yanıtlayamaz.

    İnce Ayar Sorunu: Evrendeki fiziksel sabitler (örneğin, yerçekimi sabiti) yaşamı mümkün kılacak şekilde “ince ayar” yapılmış gibidir. Bu durum, rastgelelik ile zor açıklanır.

    Bilinç Sorunu: İnsan bilinci ve öz farkındalık gibi kavramların rastgele süreçlerle nasıl ortaya çıktığı tam olarak açıklanamamaktadır.

    Sonuç

    Varlıkların “kendi kendine, tesadüfen ve bilinçsizce” oluşma ihtimali teorik olarak mümkündür ve bilim, bu süreci açıklamak için güçlü argümanlar sunar. Ancak bu yaklaşım, varoluşun nedenini tam anlamıyla açıklamakta yetersiz kalabilir ve bu nedenle bir “yaratıcı” fikrini tamamen dışlamaz. Nihayetinde, bu konuya yaklaşım bireyin dünya görüşüne, inancına ve felsefi perspektifine bağlıdır.

    @@@@@@@@@

    Allah’ın yokluğu ispat edilebilir mi?

    1. Allah’ın Yokluğunu İspat Etmek Neden Zordur?

    a. Allah Kavramının Doğası

    Allah, teistik geleneklerde:

    Gözlemlenemez ve maddi değil: Fiziksel veya duyusal bir varlık değildir.

    Ezeli ve ebedi: Zaman ve mekanın ötesindedir.

    Her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen: İnsan algısının sınırlarını aşan bir varlık olarak tanımlanır.

    Bu nitelikler, Allah’ı doğrudan bilimsel veya ampirik yöntemlerle test edilemez hale getirir. Eğer bir varlık fiziksel dünya içinde tanımlanamıyorsa, onun varlığını veya yokluğunu deneysel olarak ispat etmek zordur.

    b. Negatif İspat Sorunu

    Felsefede bir şeyin yokluğunu ispat etmek genellikle mümkün değildir. Bu, “olmayan bir şeyin ispatı” problemidir. Örneğin:

    Bir unicornun olmadığını ispat etmek için, evrendeki her köşe bucakta unicorn aramanız gerekir.

    Benzer şekilde, Allah’ın olmadığını ispat etmek için evrenin tüm boyutlarını (fiziksel, metafizik, ruhsal) kapsayan bir bilgiye sahip olmanız gerekir.

    2. Ateist Yaklaşım: Allah’ın Yokluğunu Dolaylı Yoldan İspatlama

    Bazı ateist düşünürler, Allah’ın varlığına dair delillerin yetersiz olduğunu savunarak Allah’ın yokluğunu ima eder. Bu yaklaşımda, “Allah’ın yokluğunu ispat etmek” yerine, onun varlığını kabul etmek için yeterli neden olmadığını göstermek hedeflenir.

    a. Kötülük Problemi

    Evrende büyük miktarda acı ve kötülük bulunmaktadır.

    Eğer Allah hem her şeyi bilen hem de her şeye gücü yeten bir varlıksa, neden bu kadar acı ve kötülük var?

    Bu soru, Allah’ın varlığını sorgulayan güçlü bir argüman olarak görülür.

    b. Doğal Süreçlerin Yeterliliği

    Evrendeki düzen ve yaşamın doğal yasalar ve rastlantılarla açıklanabileceği gösteriliyorsa, bir yaratıcıya gerek kalmaz.

    Örneğin, evrenin oluşumu (Büyük Patlama) ve yaşamın gelişimi (evrim teorisi) doğal süreçlerle açıklanabilir.

    c. Bilimsel Yetersizlik İddiası

    Allah’a atfedilen özelliklerin (örneğin mucizeler) bilimsel olarak gözlemlenmediği veya test edilemediği söylenir.

    Evrende hiçbir olayın doğaüstü bir varlık gerektirmediği savunulur.

    3. Agnostik Yaklaşım: Bilinemeyeceği Görüşü

    Agnostisizm, Allah’ın varlığı veya yokluğunun insan aklıyla kesin olarak bilinemeyeceğini savunur. Bu yaklaşım şunlara dayanır:

    İnsan algısı sınırlıdır, dolayısıyla metafizik bir varlığı anlamak veya değerlendirmek imkânsızdır.

    Allah’ın varlığını veya yokluğunu ispatlamak, doğası gereği insan bilgisi sınırlarının ötesindedir.

    4. Teistik Yaklaşım: Yokluğu İspat Edilemez

    Teistlere göre Allah’ın yokluğu ispatlanamaz çünkü:

    Allah, maddi evrenin dışında ve ötesindedir. Onu fiziksel yasalarla değerlendirmek mümkün değildir.

    Evrendeki düzen, karmaşıklık ve bilinç gibi unsurlar Allah’ın varlığına işaret eder. Bu işaretler, Allah’ın yokluğunu ima eden argümanlardan daha güçlüdür.

    5. Mantıksal Argümanlar ve Eleştiriler

    a. Ontolojik Argüman

    Allah, tanım gereği “var olması zorunlu olan” bir varlık olarak kabul edilir. Eğer böyle bir varlık “mümkünse”, var olmaması mantıksal olarak imkânsızdır.

    b. İnce Ayar Argümanı

    Evrendeki fiziksel sabitler (örneğin, yerçekimi, elektromanyetik kuvvet) yaşamı mümkün kılacak şekilde hassas ayarlanmıştır. Bu durum, rastlantısal olamayacak kadar düşük bir olasılığa sahip olduğu için bir yaratıcının varlığını destekler.

    c. Ateist Eleştiriler

    Ateistler, bu tür argümanların güçlü bir yaratıcıyı ispat etmek için yetersiz olduğunu ve alternatif açıklamalar bulunduğunu savunur. Örneğin:

    İnce ayar, çoklu evren teorisiyle açıklanabilir.

    Ontolojik argüman, bir tanımın gerçekliği ispatlamak için yeterli olmadığını gösterir.

    6. Pratik ve Duygusal Yönler

    Allah’ın varlığı veya yokluğu, yalnızca mantıksal bir mesele değil, aynı zamanda insanların anlam arayışı ve yaşam görüşüyle ilgilidir.

    İnsanlar, Allah’ın varlığını veya yokluğunu kesin olarak kanıtlamak yerine, kişisel deneyimlere ve inançlara dayanarak bu konuda bir pozisyon alırlar.

    Sonuç

    Allah’ın yokluğunu kesin bir şekilde ispatlamak mümkün değildir çünkü bu, bilgi sınırlarımızın ötesinde bir konudur. Ancak:

    1. Ateistlere göre, Allah’ın varlığı için yeterli delil yoktur, bu yüzden yokluğu varsayılır.
    2. Agnostiklere göre, Allah’ın varlığı veya yokluğu kesin olarak bilinemez.
    3. Teistlere göre, Allah’ın varlığına işaret eden deliller (kozmolojik, tasarım, ahlak argümanları) güçlüdür ve yokluğu iddia etmek mantıksal bir temele dayanmaz.

    Bu konuda nihai bir sonuca ulaşmak yerine, kişinin felsefi, bilimsel ve kişisel inançlarına dayanarak bir duruş geliştirmesi gerekir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=fumb_csPU8o&t=69s

 




İSTİFHAM-I İNKÂRİ- İKRAR ETTİREN SORU

İSTİFHAM-I İNKÂRİ- İKRAR ETTİREN SORU[1]

 

Kuran-ı Kerim’de istifhamı inkâri ifade eden ayetler.


İstifham-ı inkârî: Öğrenmek maksadiyla değil, ikrar ettirmek için soru sormak.
İstifham-ı inkârî, bir şeyi inkâr etmek veya reddetmek için kullanılan soru biçimidir. Bu ifadeler, bir soruya benzese de asıl amacı cevap almak değil, bir durumu eleştirmek, yanlışlığı göstermek veya düşünmeye sevk etmektir. Kur’an-ı Kerim’de istifham-ı inkârî, özellikle Allah’ın varlığına, birliğine, insanın nankörlüğüne veya inkârcıların hatalarına vurgu yapmak için sıkça kullanılmıştır. Aşağıda bu tarz ifadeler içeren bazı ayetler örnek olarak verilmiştir:

1. Allah’ın Varlığına ve Birliğine Dair

Neml Suresi 60-64

Bu ayetlerde Allah’ın varlığı ve yaratma gücü hakkında sorular sorularak, insanların O’nun kudretini düşünmeleri istenir:

“Gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten su indirip onunla güzel bahçeler bitiren kimdir?” (Neml, 27:60)

“Yoksa Allah ile birlikte başka bir ilah mı var?” (Neml, 27:60-64)
Bu sorular, Allah’tan başka bir yaratıcı olmadığını inkâr edilemeyecek şekilde vurgular.

2. İnkârcılara ve Nankörlere Dair

Tur Suresi 35-36

“Yoksa onlar hiçbir şey olmadan mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcı kendileri mi?”
Bu ayetler, inkârcıların mantıksızlığını sorgulamak için kullanılır. İnsanların kendi başına veya tesadüfen yaratılmış olamayacağı ima edilir.

Yunus Suresi 59

“De ki: Allah’ın size indirdiği rızkın bir kısmını haram, bir kısmını helal kılan kimdir? Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”
Bu ayet, insanların Allah’ın izni olmadan kendi hükümlerini koymalarını eleştirir.

3. Allah’a İsyan ve Kibir Üzerine

Mülk Suresi 23-24

“De ki: Sizi yaratan, size kulaklar, gözler ve kalpler veren kimdir? Çok az şükrediyorsunuz!”
Bu ifade, insanların nankörlüğünü vurgulamak için kullanılır.

Bağışlama ve Merhamet ile İlgili

“Allah’tan başka size rızık verecek bir yaratıcı var mı?” (Fatır, 35:3)
Bu, insanların Allah’ın nimetlerini unutmasını eleştiren inkârî bir sorudur.

  1. Peygamberlere ve Kitaba Karşı Tavırlar

    Yasin Suresi 77-78

    “İnsan, kendisinin bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi? Şimdi açıkça bize düşman kesiliyor.”
    Bu soru, inkârcıların kendi yaratılışını düşünmeyen mantıksız tutumlarını eleştirir.

    5. Ahiretin Varlığına ve İnsanların Unutkanlığına Dair

    Kıyamet Suresi 3-4

    “İnsan, kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?”
    Bu, ahireti inkâr edenlerin düşüncelerine bir cevap niteliğindedir.

    Teğabün Suresi 7

    “İnkâr edenler, öldükten sonra diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: Hayır! Rabbime yemin olsun, mutlaka diriltileceksiniz.”
    Burada istifham-ı inkârî, ahireti inkâr edenlerin yanlışlığını vurgular.

    6. Düşünmeye ve Şükretmeye Davet

    Bakara Suresi 28

    “Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Oysa siz ölüydünüz, sizi diriltti; sonra yine öldürecek, sonra yine diriltecek ve sonunda O’na döndürüleceksiniz.”
    Bu ifade, Allah’ı inkâr edenlerin mantıksızlıklarını göstermek için kullanılır.

    Rum Suresi 50

    “Öyleyse Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bak: Ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor? İşte, ölüleri de diriltecek olan O’dur!”
    Burada inkârî bir ifade, düşünmeye davet amacı taşır.

    Sonuç

    Kur’an’da istifham-ı inkârî, inkârcıları düşünmeye davet etmek, onların mantıksızlıklarını göstermek veya Allah’ın kudretini ve nimetlerini vurgulamak için sıkça kullanılan etkili bir yöntemdir. Bu soruların amacı bilgi almak değil, okuyucuyu veya dinleyiciyi derin bir tefekküre yönlendirmektir.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=RcO29tqdXFo&t=8s