KURANI KERİMİN EDEBİ CİHETİ

KURANI KERİMİN EDEBİ CİHETİ

https://www.youtube.com/watch?v=fv-15Ci1zCo 

Kur’an-ı Kerim’de fesahat,beyan ve meani ifade eden ayetler.

Kur’an-ı Kerim, Arap dilinde en üstün fesahat (sözlerin açıklık ve akıcılığı), beyan (anlatımın açıklığı) ve meani (anlamın derinliği) özelliklerini barındıran bir kitaptır. Her üç özellik de Kur’an’ın etkileyici anlatım gücünü ve eşsiz belagatını oluşturur. İşte bu üç özelliği en iyi şekilde yansıtan bazı ayet örnekleri:

1. Fesahat (Açıklık ve Akıcılık)

Fesahat, kelimelerin uyumu ve sözün açık bir dille ifade edilmesi anlamına gelir. Kur’an, anlaşılır ve akıcı bir dille nazil olmuş, muhataplarına net mesajlar sunmuştur.

Meryem Suresi 64. Ayet:

“Biz, Rabbinin emri olmadan inemeyiz. Önümüzde olan, arkamızda olan ve bunlar arasında olan her şey O’na aittir.”

Bu ayet, Allah’ın mutlak iradesini açık ve akıcı bir dille ifade eder. Meleklerin bile Allah’ın emrine bağlı olduğunu fesahat dolu bir anlatımla belirtir.

Kafirun Suresi:

“De ki: Ey kâfirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz…”

Kafirun Suresi, her cümlesiyle Allah’a inanmayanlarla olan ayrılığı çok net ve akıcı bir şekilde ifade eder. Fesahat örneği olarak kabul edilir çünkü mesajını açıkça ve doğrudan iletir.

Zilzal Suresi 7-8. Ayetler:

“Artık kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görecektir. Kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.”

Bu ayetler, insanın yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını göreceğini akıcı ve anlaşılır bir şekilde anlatır. Özellikle “zerre kadar” ifadesiyle, hiçbir şeyin göz ardı edilmeyeceği vurgulanır ve bu da fesahatin güçlü bir örneğidir.

 

2. Beyan (Anlatımın Açıklığı)

Beyan, düşünce ve duyguların, zihni karışıklığa neden olmadan, sade ve net bir şekilde anlatılmasıdır. Kur’an-ı Kerim, birçok karmaşık konuyu, kısa ve öz ifadelerle açıklığa kavuşturur.

Nur Suresi 35. Ayet:

“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandil yuvası gibidir…”

Bu ayet, Allah’ın rehberliğini ve ilmini çok çarpıcı ve açıklayıcı bir benzetmeyle anlatır. Nur metaforu ile Allah’ın yol gösterici rolü, zihinlerde berrak bir imaj oluşturacak şekilde açıklanmıştır.

İbrahim Suresi 24-25. Ayetler:

“Allah, güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetmiştir…”

Güzel bir sözün sağlam bir ağaca benzetilmesi, beyan sanatının mükemmel bir örneğidir. Bu benzetme, iyi bir davranışın veya doğru bir inancın hem bu dünyada hem ahirette faydalı olacağını çok net bir şekilde açıklar.

Hucurat Suresi 13. Ayet:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletler ve kabileler yaptık…”

Irk, kabile ve millet farklarının insana değer katmadığını vurgulayan bu ayet, toplumsal eşitliği ve insanların yaratılış gayesini sade ve açıklayıcı bir şekilde ortaya koyar. Bu beyan özelliği, insanlara mesajını kolayca anlama fırsatı sunar.

 

3. Meani (Anlam Derinliği)

Meani, sözün anlam bakımından derin olması ve okuyucuda düşündürücü etkiler bırakmasıdır. Kur’an ayetlerinde pek çok derin anlam, mecaz, teşbih ve simgesel anlatım yer alır. Bir ayetin kısa ve sade görünmesine karşın, çok katmanlı ve derin anlamları içermesi de Kur’an’ın meani özelliğini gösterir.

Bakara Suresi 286. Ayet:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına, yaptığı da kendi zararınadır…”

Bu ayet, insanın sorumluluğunu, kendi çabasıyla yapacağı iyilik ve kötülüğün karşılığını ifade eder. Aynı zamanda Allah’ın kullarına olan merhametini derin bir anlamla açıklar.

Enfal Suresi 17. Ayet:

“Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı…”

Burada anlam derinliği Allah’ın fiillerinin insanlar üzerindeki etkisini anlatır. Zaferin Allah’ın yardımıyla geldiğini, müminlerin kendi güçlerinin ötesinde bir ilahi desteğe sahip olduğunu düşündürücü bir şekilde ifade eder.

Tin Suresi 4. Ayet:

“Biz, insanı en güzel şekilde yarattık.”

Bu kısa ayet, insanın yaratılışındaki mükemmelliği ifade eder. Ancak, bu ifadenin derin anlamı, insanın kendine has değeri ve yaratılış gayesi üzerinde düşünmeye teşvik eder.

Mülk Suresi 3-4. Ayetler:

“O ki yedi kat göğü birbiriyle uyumlu olarak yaratmıştır. Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir de bak…”

Evrenin kusursuz bir şekilde yaratılışını ve Allah’ın ilmini derin bir anlamla anlatan bu ayetler, gözle bakıp düşünmeye teşvik eder. Kainatın düzeni üzerine düşünmeyi teşvik eden derin bir mesaj verir.

 

Kur’an-ı Kerim’deki bu fesahat, beyan ve meani örnekleri, kitabın dili ve mesajı ile insanları derinden etkilemeyi amaçladığını gösterir. Bu özellikler, Kur’an’ın hem anlaşılırlığını artırır hem de insanlara rehberlik ederken onların düşünmesini sağlar.




KURANI KERİMDE BELAĞAT

KURANI KERİMDE BELAĞAT

https://www.youtube.com/watch?v=Kdau7575owM 

-Belağat, sözün, duyguları ve düşünceleri en etkili, açık, düzgün ve uygun bir şekilde ifade edilmesi sanatıdır. Arapça kökenli bir kelime olan belağat (بلاغة), kelime anlamı olarak “güzel, etkili ve yerinde söz söyleme sanatı” demektir. Kısaca ifade etmek gerekirse, belağat, söyleyişteki incelik, güzellik ve etkileyiciliği ifade eder.

Belağatın Özellikleri
Belağat, bir dildeki ifadelerin anlamını, üslubunu ve estetiğini geliştirmeye yöneliktir ve aşağıdaki unsurları içerir:
1. Fesahat: Sözün akıcı, pürüzsüz ve dil bilgisi kurallarına uygun olması.
2. İcaz: Az ve öz sözle çok şey anlatabilme; sözün kısa ve anlamlı olması.
3. Muciz: Derin bir anlam ve vurucu bir ifade kullanmak, sözü anlamca güçlü kılmak.
4. Meani: Sözün içeriğinde anlam derinliğine ve düşünsel yoğunluğa ulaşmak.
5. Beyan: Düşüncenin açık, anlaşılır ve etkili bir dille ifade edilmesi.
6. Bedî’: Sözde sanatsal bir güzellik ve etkileyicilik oluşturmak için kullanılan sanatlar (teşbih, istiare, kinaye gibi edebi sanatlar).

Belağatın Amacı ve Önemi
Belağatın amacı, anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin, dinleyen veya okuyan kişinin zihninde derin bir etki bırakmasını sağlamaktır. Bu sebeple özellikle edebiyat, hitabet, şiir ve dini metinlerde çok önemlidir. Kur’an-ı Kerim’in Arap edebiyatı üzerindeki etkisi ve Arapça’daki belagat örnekleri, bu sanatın İslam kültüründe ne kadar büyük bir yer kapladığını gösterir.

Belağatın Kullanım Alanları

Belağat, konuşma ve yazı dilinde etkili bir iletişim sağlamak isteyen herkes için önemli bir unsurdur. Özellikle edebi eserlerde, hutbelerde, vaazlarda, hitabet sanatında, siyaset ve diplomasi alanlarında öne çıkar. Bu alanlarda sözü etkili, estetik ve anlamlı bir şekilde kullanabilmek, karşıdaki kişiyi ikna etme ve etkileme gücünü artırır.

Özetle, belağat dilin bir sanat olarak kullanılmasını sağlar ve düşüncelerin en güzel, anlaşılır ve etkileyici biçimde aktarılmasına yardımcı olur.

-Kur’an-ı Kerim’de belağatlı ayetler.

Kur’an-ı Kerim, Arapça dilinin en üstün anlatım özelliklerini taşıyan, kelimelerle sınırlı olmaksızın derin anlamları ifade eden belağat sanatının zirvesidir. Kur’an’ın ayetlerinde belagat, yani sözün en etkileyici ve en güzel şekilde kullanımı, insanları etkilemek ve hakikatleri daha çarpıcı şekilde anlatmak için yoğun olarak görülür. İşte Kur’an-ı Kerim’deki belağatlı ayetlerden bazıları:

1. Bakara Suresi 286. Ayet:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Herkesin kazandığı (iyilik) kendi yararına, yaptığı (kötülük) de kendi zararınadır. ‘Ey Rabbimiz! Unutursak veya yanılırsak bizi sorguya çekme…'”

Bu ayette belağat, Allah’ın kullarına olan merhametini, affediciliğini ve adaletini çok etkili bir dille anlatır. Ayrıca dua üslubuyla insanların Allah’a olan yakarışları, onların acziyetini göstererek zengin bir ifade sunar.

2. Rahman Suresi 13. Ayet:

“O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?”

Rahman Suresi boyunca tekrar eden bu ifade, belağat açısından çok etkilidir. Allah’ın sayısız nimetlerini sayıp dökerek, bu nimetlere karşı inkârın ne kadar yersiz olduğunu düşündürür. Tekrarla kuvvetlendirilen bu ayet, hem insanlara hem cinlere yönelik bir hatırlatma niteliğindedir.

3. Nur Suresi 35. Ayet:

“Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandil yuvası gibidir. Lamba bir cam içindedir. Cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır…”

Bu ayet, Allah’ın aydınlatıcı rehberliğini ve ilmini benzetmelerle açıklayarak, çok güçlü bir tasvir sunar. Nur metaforu ile Allah’ın evrendeki mutlak yönlendirici rolü, son derece zarif bir belağatla aktarılır.

4. İbrahim Suresi 24-25. Ayetler:

“Allah, güzel bir sözü, kökü yerde sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzetmiştir. O ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir…”

Güzel bir sözü kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaca benzetmek, hayırlı ve kalıcı işler yapan insanların bu dünyada ve ahirette alacakları ödülü ifade eder. Bu benzetme, belağat sanatının en güzel örneklerinden biridir.

5. Duha Suresi 7-8. Ayetler:

“Seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni yolunu şaşırmış bulup yol göstermedi mi? Seni yoksul bulup zengin etmedi mi?”

Hz. Muhammed’in (sav) hayatında yaşadığı zorluklar ve Allah’ın ona lütufları, soru cümleleriyle ifade edilerek, anlamı kuvvetlendiren bir üslup kullanılmıştır. Bu, Allah’ın peygamberine olan desteğini ve onun üzerinden tüm inananlara olan merhametini gösterir.

6. Asr Suresi 1-3. Ayetler:

“Asra yemin olsun ki insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başka.”

Bu kısa surede belağat, zamana yemin edilerek başlar, insanın hayatta doğru yolu bulabilmesi için gerekenleri veciz bir şekilde anlatır. Zaman üzerine yapılan yemin ve insanın kurtuluş için tavsiyeye muhtaç olması, suredeki anlam derinliğini artırır.

7. Kadir Suresi 1-5. Ayetler:

“Biz onu Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin? Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır…”

Kadir gecesinin faziletini anlatırken, “sen ne bileceksin?” sorusuyla dikkat çekici bir üslup kullanılmıştır. Kadir gecesinin kıymetini vurgulayan bu ayetler, çok derin bir anlamla Allah’ın insanlara bahşettiği bu özel gecenin değerini en etkileyici şekilde ifade eder.

8. Bakara Suresi 261. Ayet:

“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren bir tohuma benzer ki her başakta yüz tane vardır. Allah dilediğine kat kat artırır…”

Bu ayette yapılan teşbih, Allah yolunda yapılan harcamaların bereketini, bir başaktan çıkan yüzlerce tane benzetmesiyle anlatır. Cömertlik ve sadaka vermenin önemini etkileyici bir şekilde vurgulayan bu ayet, belağat açısından oldukça zengindir.

9. Yasin Suresi 82. Ayet:

“Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri, sadece ‘Ol!’ demektir, o da hemen oluverir.”

Allah’ın yaratma kudreti, son derece kısa ama etkili bir cümleyle anlatılmıştır. “Ol” emri ile Allah’ın iradesinin mutlaklığı ve yaratılışın kolaylığı ifade edilir. Belağatın zirvesi olan bu ayet, Allah’ın sınırsız kudretini en özlü biçimde dile getirir.

10. Mülk Suresi 3-4. Ayetler:

“O ki yedi kat göğü birbiriyle uyumlu olarak yaratmıştır. Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir de bak, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir bak; gözün aciz ve bitkin bir halde sana dönecektir.”

Bu ayetlerde Allah’ın yaratışındaki mükemmellik, insanların dikkatine sunulmuştur. Gözle bakmanın teşvik edilmesi, evrenin düzeni üzerine düşündüren bir ifadeyle güçlendirilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’deki bu belağatlı ayetler, dilin sınırlarını aşan bir anlatım gücüne sahiptir. Bu ayetler, kısa ve özlü bir şekilde Allah’ın varlığı, kudreti, rahmeti, yaratılışın hikmeti ve insanın sorumlulukları gibi temel konuları, en güzel sözlerle ifade ederek okuyucuyu derin bir düşünceye sevk eder.

 




LİYAKAT VE EHLİYET FARKI

LİYAKAT VE EHLİYET FARKI

https://www.youtube.com/watch?v=QhVeH_22h8E 

Felsefe hocası derse girdi, ‘Arkadaşlar bana pisliğin tarifini yapar mısınız?’ dedi…
Birer birer cevap verdi öğrenciler ama hoca hiçbirinin cevabını doğru kabul etmedi.
‘O zaman siz yapın tarifini hocam’ dediler…
Hoca ayağa kalktı ve ‘Pislik, bulunmaması gereken yerde bulunan şey veya kişidir!’ diye bir tarif yaptı…
‘Nasıl yani?’ dedi öğrenciler.
‘Çok basit arkadaşlar…’ dedi.
‘Örneğin annenizin saçını öper koklarsınız. Ama o saçın bir telini dahi yemek tabağınızda görseniz iğrenirsiniz ve o saç pislik olur.’
‘Yine tabağınızdaki yemeğin yağına ekmek banarak yersiniz ama o yağın bir damlası bile elbisenizin üzerine damlasa o yağ artık bir pislik olur.’
‘Ve bir kimse bulunmaması gereken bir makamda bulunuyorsa eğer, unutmayın ki o da bir pisliktir.’ (Alıntı)

Onun içindir ki zalim kral ve yöneticiler çok rahat kullanılabilir olan cahillere, yeteneksiz ve ehliyetsiz kimselere önemli görevler vererek istediklerini yaptırmıştır.
Dikkat ederseniz, herhangi bir kurumda iş yapılmıyor veya zorluk çıkarılıyorsa bu yetkisiz kişiden ve onun o makamı kolay ve tepeden inme bir şekilde elde ettiğini görürsünüz.
Ehil ve liyakatle bir yere gelmiş olan bir insan işleri çözmeye yönelik gayret gösterirken, liyakatsiz ve seviyesiz olan bir insanda işi yokuşa sürüp, çözmemeye yönelik inat gösterir.
Bir sebebi de kendine pay biçmek, olmayan seviyesine seviye katmak, bende varım diyerek görünmeyen varlığını gösterme çabasıdır.
Yıllardır uygulanan, bugün git yarın gel sözü, aynı kısır zihniyetin bir ürünü en olmuştur.
Onun içindir ki çoğu insan bu durumda, amirinle görüşeceğim der.
Bunlar, bürokrasilerde vatandaşlarla yöneticiler arasına konulan barikatlar, hendekler ve utanç duvarlarıdır.
Osmanlı sultanlarının yabancı kadınlarla evlenmesinin hikmetleri siyasi olduğu gibi, iltimas, dost ve ahbap, akraba gibi torpillerin önüne geçmek, dost ahbap ilişkisi kurarak devleti aile devleti olmaktan kurtarmaktır.
Şimdiki bazı belediyelerde, adeta aile teşkilatı ve şirketi haline gelmesi gibi.
İş ehline verilmeli, liyakat esas alınmalıdır.
Daha geniş ifadeyle, günahları ve zulümleri üreten zalimler birer pisliktirler.
Onlar ancak İslamiyet’in kuvvetiyle ve medeniyetin güzellikleriyle gerçek temizliği sağlayacaktır.
Daha geniş ifadeyle, cehennem aynı zamanda pisliklerin yeri ve çöplük yuvasıdır.
Sebep olarak ise, bozuk zihin ve zihniyetler birer pislik yuvası olup, pislik üretirler.
Şeytan ve nefis ise bunun başını çeker.

@@@@@@@@

İşi ve emaneti ehline verme ile ilgili ayetler ve hadisler .

İslam dininde adalet, emaneti ehline vermek ve işlerin layık olan kişilere tevdi edilmesi büyük bir önem taşır. Bu konuyla ilgili Kur’an’da ayetler ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hadisleri bulunmaktadır. İşte bu konuda bazı ayetler ve hadisler:

1. Kur’an-ı Kerim’den Ayetler:

Nisa Suresi, 58. Ayet:
“Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi görendir.”

Bu ayette Allah Teala, emaneti ehline vermenin ve adaletle hükmetmenin önemini vurgulamakta, insanların güvenilir ve dürüst kişiler seçmelerini emretmektedir.

2. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Konuyla İlgili Hadisleri:

Ebu Davud’dan bir hadis: “Bir işe layık olmayana iş verildiğinde kıyameti bekleyin.”
(Ebu Davud, Melahim, 17)
Bu hadis, görevlerin ehil olmayan kişilere verilmesi durumunda toplumun düzeninin bozulacağını ve bunun kıyamet alametlerinden biri olduğunu anlatmaktadır.

Buhari ve Müslim’de geçen bir hadis: Abdullah bin Abbas (r.a.)’dan rivayet edilmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki:
“Emanet ehline verilmediğinde kıyameti bekleyin.”
(Buhari, İlim 2; Müslim, İman 138)
Bu hadis de emaneti ehline vermenin önemini vurgular. Eğer ehliyetli kişiler yerine ehliyetsiz kimselere iş verilecek olursa toplumda huzursuzluk ve düzensizlik baş gösterecektir.

Bu ayet ve hadisler, İslam’ın yönetim ve görevlerde adaletin sağlanmasına ve emaneti ehline vermeye verdiği önemi gözler önüne sermektedir. Emaneti ehline vermek, güvenilirliği sağlamak ve toplumsal huzur için temel bir prensiptir.

@@@@@@@

Layık olmak ile ehil olmak arasındaki fark nedir?

“Layık olmak” ve “ehil olmak” kavramları, birçok durumda birbirine yakın anlamlarda kullanılsa da aralarında ince bir fark bulunmaktadır:

1. Layık Olmak:

Layık olmak, bir göreve ya da duruma ahlaki ve kişisel özellikler açısından uygun olmayı ifade eder. Layık kişiler, dürüstlük, güvenilirlik, ahlak gibi değerlere sahiptir ve sorumluluk bilinci taşır. Bu kişi, toplumun veya başkalarının güvenini kazanmıştır; dolayısıyla o görevi yürütmeye ahlaki olarak yeterlidir.

Örneğin:

Bir kişinin belirli bir pozisyona veya onura layık olması, onun bu mevkiye saygınlığı, ahlakı ve karakteri itibarıyla uygun olduğu anlamına gelir.

2. Ehil Olmak:

Ehil olmak ise bir işi yapabilmek için gerekli bilgi, beceri ve uzmanlığa sahip olmayı ifade eder. Ehil bir kişi, sorumluluklarını yerine getirecek donanıma sahiptir; bu yüzden görevini verimli bir şekilde icra edebilir. Ehil olmak daha çok mesleki ve teknik yeterlilik ile ilgilidir.

Örneğin:

Bir doktorun ehil olması, tıp alanında bilgi ve beceriye sahip olduğu anlamına gelir.

Bir mühendisin ehil olması, ilgili alandaki teknik bilgi ve uygulama becerisini gösterir.

Özetle Fark

Layık olmak, ahlaki ve karakter niteliklerini; ehil olmak ise bilgi, beceri ve uzmanlık düzeyini ifade eder. İdeal olarak, bir göreve getirilecek kişi hem layık hem de ehil olmalıdır; çünkü sadece ahlaken uygun olan ama iş bilgisi eksik bir kimse veya sadece teknik bilgiye sahip fakat güvenilir olmayan biri, uzun vadede görevini tam anlamıyla yerine getirmekte yetersiz kalabilir.

@@@@@@@@

Sual: “Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar; nasıl olur?”
Cevap: Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi. Zîra, meşrûtiyet, hakimiyet-i millettir; hükûmet hizmetkardır. Meşrûtiyet doğru olursa, kaymakam ve vali reis değiller, belki ücretli hizmetkarlardır. Gayr-i müslim reis olamaz, fakat hizmetkar olur. Farz ediniz ki, memuriyet bir nevî riyaset ve bir ağalıktır. Gayr-i müslimlerden üç bin adamı ağalığımıza, riyasetimize şerik ettiğimiz vakitte, millet-i İslamiyeden aktar-ı alemde üç yüz bin adamın riyasetine yol açılıyor. Biri zayi edip, bini kazanan zarar etmez.

 




FARE ÇUVALI TEORİSİ

FARE ÇUVALI TEORİSİ

https://www.youtube.com/watch?v=WecFUS8siQU 
*“Fare Çuvalı Teorisi” *
Mısır’ın bir köyünde tarım mühendisi olarak çalışan bir adam, Kahire’ye gitmek üzere trene bindi.
Yanına, köyün yaşlı çiftçilerinden biri oturdu.
Mühendis, çiftçinin ayakları arasında bir çuval olduğunu fark etti ve yol boyunca çiftçi, her çeyrek saatte bir çuvalı çevirip içindekileri karıştırıyor, sonra tekrar ayakları arasına yerleştiriyordu.
Bu durum yolculuk boyunca devam etti.
Mühendis, çiftçinin bu hareketini garipseyerek çuvalın hikâyesini sordu.
Çiftçi, “Fareleri ve sıçanları yakalayıp bunları Kahire’deki Ulusal Araştırma Merkezi’ne satıyorum; orada laboratuvar deneylerinde kullanılıyorlar” dedi.
Mühendis, “Peki bu çuvalı neden sürekli çevirip sallıyorsun?” diye sordu.
Çiftçi, “Bu çuval fareler ve sıçanlarla dolu, eğer çuvalı çeyrek saatten fazla sallamaz ve çevirmezsem fareler ve sıçanlar rahatlayacak ve yerleşecekler. Bu durumda, onların gerginlikleri azalacak ve çuvalı kemirip delmeye başlayacaklar. Bu yüzden onların korku ve gerginliklerini artırmak için her çeyrek saatte bir çuvalı sallıyorum. Böylece birbirleriyle çatışırlar, içgüdülerine kapılırlar ve çuvalı unuturlar, ta ki Araştırma Merkezi’ne varana kadar” dedi.
Mühendis, çiftçinin düşünce şekli karşısında şaşkınlığa uğradı.
“Fare Çuvalı Teorisi”
Mısırlı yaşlı çiftçinin bu anlattıkları, daha sonra siyaset stratejisinde “Fare Çuvalı Teorisi” olarak kabul edildi.
Emperyalist devletlerin gariban ülkelerde oynadıkları oyunlar, “Fare Çuvalı Teorisi” ile açıklanmaya başlandı.
Sömürülecek ülkeler, öyle uzun süre “huzur ve istikrar” içinde bırakılmıyor, fitne çıkarılıyor, terör azdırılıyordu.
Nasıl köylü, fare çuvalını sallayınca fareler çuvalı kemirerek delip dışarı çıkmayı bırakıyor birbirleriyle kavgaya tutuşuyorsa, geri kalmış ülkelerde sistematik olarak çıkarılan karışıklıklar da milletlerin uyanmasını engelliyordu.
Alıntıdır (M.Tanzer Ünal.)

@@@@@@

“Fare çuvalı teorisi” veya “fare çuvalı modeli,” toplumsal veya örgütsel yapılarda görülen çıkar çatışmalarını ve iç çekişmeleri açıklamak için kullanılan bir metafordur. Bu teoriye göre, bir grup fareyi bir çuvala koyduğunuzda, fareler birbirlerine saldırmaya ve birbirlerini yemeye başlar. Bu duruma benzetilen teoride, grup içindeki bireyler, belirli bir amaca ulaşmak için iş birliği yapmaları gerekirken kendi çıkarlarını ön planda tutarak birbirleriyle rekabete girer. Bu da grubun genel çıkarına zarar verir ve bir tür iç çatışma, kaos veya yıkıcı bir rekabet ortamı oluşur.

Fare çuvalı teorisi, özellikle kurumsal ortamlarda ya da politik yapılarda bireylerin kişisel çıkarları için birbiriyle mücadele etmesinin yapının genel başarısını nasıl olumsuz etkilediğini anlatmak için kullanılır. Bu durumda bireylerin hedefi yalnızca kendilerini korumak veya üst pozisyonlara yükselmek olabilir, ancak grup birliği veya kolektif fayda göz ardı edilir.