KURANI KERİMDE AHİRETTE İNSANLARIN PİŞMANLIKLARI.

Kuranı Kerimde ahirette insanların pişmanlıkları ve pişman olacakları hususlar.[1]


-İyi ki Allah var, ahiret var, yüzleşilip sorgulanacak mahşer var, iyi ki üzerinden geçilip cennete gidilecek, geçilemeyip içine düşülecek bir cehennem var.

Yaşasın zalimler için cehennem.

-Kur’an-ı Kerim’de ahiret gününde insanların pişmanlık yaşayacağı birçok durum anlatılır. Özellikle iman etmeden veya iman edip iyi ameller yapmadan ölenler, yaptıkları yanlışların ve kaçırdıkları fırsatların farkına varıp büyük bir pişmanlık içinde olacaklardır. Ahiretteki pişmanlık, geri dönüşü olmayan bir kayıp anlamına gelir çünkü artık dünyaya geri dönme ve durumu düzeltme imkanı yoktur. Kur’an, bu pişmanlıkları insanları uyarmak ve onlara doğru yola yönlendirmek amacıyla anlatır.

1. İman Etmeyenlerin Pişmanlığı

İnkar edenler, ahiret gününde gerçeklerle yüzleştiğinde iman etmedikleri için büyük bir pişmanlık yaşayacaklardır. Onlar, Allah’ın ayetlerini inkar etmiş, peygamberleri yalanlamış ve dünya hayatını ahirete tercih etmişlerdir:

İman Etmemenin Getirdiği Pişmanlık: “Onlar orada durmadan, ‘Keşke dünyaya dönsek de Rabbimizin ayetlerini inkâr etmeyip müminlerden olsak!’ diyecekler.” (En’am, 6/27). Bu ayet, inkâr edenlerin, iman etmedikleri için duyacakları büyük pişmanlığı gösterir.

Ahireti Unutmanın Pişmanlığı: Dünya hayatına dalıp ahireti unutmanın ve ahiretteki hesap gününü dikkate almamanın da pişmanlık yaratacağı belirtilir. “Onlar o gün kendi yaptıklarıyla yüz yüze gelirler ve (ahiret için) hiçbir hazırlık yapmamış olmanın pişmanlığını yaşarlar.” (Secde, 32/12).

2. Salih Amellerde Bulunmayanların Pişmanlığı

İman etmiş olsalar bile, Allah’ın hoşnut olacağı şekilde yaşamayan, farz görevlerini yerine getirmeyen ve iyilik yapmaktan uzak duran kişiler de pişmanlık içinde olacaklardır. İman ve amelleri birlikte yerine getirmeyenlerin durumuna dikkat çekilir:

Hayır Yapmamış Olmanın Pişmanlığı: “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden ölüm gelmeden önce infak edin. Ölüm gelip de ‘Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip salihlerden olsam’ diyecek hiçbir kimse yoktur.” (Münafikun, 63/10). İnsanlar, infak ve iyilik yapmadıkları için ahirette derin bir pişmanlık duyacaklardır.

Boşa Geçirilen Zamanın Pişmanlığı: Ahiret günü, insanlar dünyada kendilerine verilen zamanı ve fırsatları kötüye kullandıkları için üzüleceklerdir. “(O gün) kişi, ‘Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!’ der.” (Fecr, 89/24).

3. Günahlardan Sakınmayanların Pişmanlığı

Günah işlemekten sakınmayan, tövbe etmeden veya pişman olmadan hayatını sürdürenler, ahirette bunun pişmanlığını derin bir şekilde hissedeceklerdir:

Şeytana Uymanın Pişmanlığı: Günah yoluna girip de şeytanın peşinden gidenlerin pişman olacağı vurgulanır. “Kişi, o gün elini ısırır ve der ki: ‘Keşke ben peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!’ Ah, yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! Andolsun, beni zikirden (Kur’an’dan) saptırdı.” (Furkan, 25/27-29).

Tövbe Etmeden Ölmenin Pişmanlığı: Tövbe etme fırsatını kaçıranların pişmanlığı anlatılır. Günahlarından arınmadan ölenler, ahirette Allah’ın huzuruna pişmanlık içinde çıkacaklardır: “Zulmeden herkes, yeryüzündeki her şeye sahip olsa, onu (azaptan kurtulmak için) fidye olarak vermek ister. (Azabı) gördüklerinde içlerinden derin bir pişmanlık duyarlar.” (Yunus, 10/54).

4. Kötü Arkadaş ve Çevrenin Etkisinde Kalmanın Pişmanlığı

Kur’an’da, insanın çevresine ve arkadaşlarına dikkat etmesi gerektiği, kötü arkadaşların kişiyi sapkınlığa sürükleyebileceği vurgulanır. Ahirette bazı kişiler, kendilerini saptıran insanlarla dost oldukları için pişmanlık yaşayacaklardır:

Kötü Arkadaş Seçmenin Pişmanlığı: “O gün, zalim kişi ellerini ısırarak der ki: ‘Keşke peygamberle beraber bir yol tutsaydım! Ah, yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim!’” (Furkan, 25/27-28). Burada, kötü bir dostun, insanı saptırma gücüne sahip olduğu ifade edilir.

5. Allah’a Yakın Olma Fırsatını Kaçırmanın Pişmanlığı

Allah’a ve dine yaklaşmayan, dünyevi uğraşlarla meşgul olup manevi hayatını ihmal edenler, ahirette bu fırsatı değerlendiremedikleri için pişman olacaklardır:

Dünya Hayatını Ahirete Tercih Etmenin Pişmanlığı: “İnsan der ki: ‘Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim!’” (Fecr, 89/24). İnsanlar, dünyada Allah’ın rızasına uygun yaşamadıkları ve ahiret için hazırlık yapmadıkları için büyük bir pişmanlık duyacaklardır.

Kur’an, ahiret gününde yaşanacak bu pişmanlıkların insanları etkilemesi ve onları doğru yola yönlendirmesi için bu ayetleri birer uyarı olarak sunar. İnsanlara, dünyada doğru yolda olmaları için fırsatları değerlendirmeleri, iman etmeleri, iyi ameller işlemeleri ve günahlarından tövbe etmeleri tavsiye edilir. Ahiret günü pişmanlık yaşamamak için dünya hayatını iyi değerlendirmek gerektiği vurgulanır.

@@@@@@@

Kur’an-ı Kerim’de Ahirette Pişmanlık ve Pişman Olunacak Hususlar
Kur’an-ı Kerim, ahiret hayatında insanların yaşayacağı pişmanlıkları ve bu pişmanlığın sebeplerini detaylı bir şekilde anlatır. Dünya hayatında yapılan yanlışların ve ihmal edilen ibadetlerin, ahirette büyük bir pişmanlığa yol açacağı vurgulanır.
Ahirette Pişmanlık Nedenleri
* İman etmemek: En büyük pişmanlık sebebi, Allah’a ve O’nun elçilerine inanmamak ve küfre sapmaktır.
* İyi ameller işlememek: Dünya hayatında yapılan iyiliklerin azlığı veya hiç iyilik yapmamak, ahirette büyük bir pişmanlığa neden olur.
* Günahlar işlemek: Büyük günahların yanı sıra, küçük görünen günahların da birikmesi, ahirette büyük bir yük olacaktır.
* Dünyaya bağlanmak: Dünya hayatına aşırı düşkünlük ve ahiret hayatını unutmak, insanı büyük bir pişmanlığa sürükler.
* Fırsatları değerlendirmemek: Allah’ın verdiği nimetler ve fırsatlar üzerinde düşünmeden yaşamak, ahirette pişmanlığa yol açar.
Ahirette Pişmanlık Anlatan Ayetler
* Müminun Suresi, 103. ayet: “Onlar, cehennem azabını tadacaklar ve: ‘Keşke biz dünyada iken Allah’a ibadet etseydik’ diyeceklerdir.”
* En’am Suresi, 28: “Onlar, kıyamet günü Allah’a yalvarıp yakaracaklar: ‘Ey Rabbimiz! Bizi çıkar da artık iyi ameller işleyip, artık inkar etmeyiz’ derler. Onlara denir ki: ‘Ey yalancılar! Siz daha önce çağrılmıştınız.’”
* Muminun Suresi, 106: “Onlar, cehennemde: ‘Keşke biz, Rabbimizin ayetlerine inanıp salih kimseler olsaydık’ derler.”
* Zuhruf Suresi, 78: “Onlar, cehennemde: ‘Keşke biz, Rabbimizin ayetlerine inanıp salih kimseler olsaydık’ derler.”
Ahirette Pişmanlığın Önemi
* Uyarıcı bir mesaj: Ahirette yaşanacak pişmanlık, insanların dünya hayatında iyi ameller yapmalarına ve günahlardan sakınmalarına yönelik bir uyarıdır.
* Tövbeye teşvik: Ahiret azabının korkusu, insanları günahlardan tövbe etmeye ve Allah’a yönelmeye teşvik eder.
* İmanlı bir hayat yaşama gerekliliği: Ahiretteki pişmanlık, insanlara imanlı ve takva sahibi bir hayat sürmenin önemini hatırlatır.
Sonuç olarak, Kur’an-ı Kerim, insanların ahirette yaşayacağı pişmanlıkları detaylı bir şekilde anlatarak, dünya hayatında yapılacakların önemini vurgular. Bu nedenle, her Müslüman, dünya hayatını bir imtihan olarak görüp, ahirette pişman olmamak için iyi ameller yapmaya ve Allah’ın emirlerine uymaya çalışmalıdır.

[1] https://www.youtube.com/watch?v=fS7uCF0FeYY




KURANI KERİMDE İNSAN KALBİ

KURANI KERİMDE İNSAN KALBİ[1]


Kuran-ı Kerim’de “kalb” (kalp), sadece fiziksel bir organ olarak değil, aynı zamanda insanın ruhunu, manevi yönünü, düşünce ve duygu dünyasını ifade eden sembolik bir kavram olarak kullanılır. Kuran, kalbi insanların duygu, düşünce, inanç ve niyetlerinin merkezi olarak tanımlar ve Allah’a olan iman, doğruluk ve vicdan gibi niteliklerin de kalpte barındığını belirtir.

Kalbin İşlevleri ve Önemi

Kuran’a göre, kalp insanın en önemli yönlendirici merkezlerinden biridir. Kalp, iman ile dolabilir veya inkara, gaflete ve kötü niyetlere de meyledebilir. Bu yüzden Kuran, kalbin manevi sağlığını korumanın önemini vurgular. Bir ayette şöyle denir:

> “Onların kalpleri vardır, onunla anlamazlar.” (Araf Suresi, 7:179)

Bu ayet, kalbin sadece kan pompalayan bir organ olmadığını, aynı zamanda anlamayı, idrak etmeyi, doğruyu ve yanlışı ayırt etmeyi sağlayan bir merkez olduğunu belirtir. Kalplerin mühürlenmesi ise, insanın doğru yolu görmesine engel olan manevi bir körlük durumunu ifade eder:

> “Kalplerimiz perdelidir.” diyenlere Allah, kalplerinin üzerine mühür vurmuştur. (Bakara Suresi, 2:7)

Kalp ve İman

Kalp, insanın Allah’a olan imanının merkezidir. Kuran’da, iman edenlerin kalplerinin Allah’a saygıyla dolduğu ve Allah’ı anmakla huzura kavuştuğu belirtilir:

> “Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d Suresi, 13:28)

Allah, iman edenlerin kalbine huzur ve güven verir ve kalpleri doğru yola iletir. Kalbin bir diğer işlevi ise, Allah’ın nuruyla aydınlanmasıdır.

Katılaşmış Kalpler

Kuran’da, kalplerin katılaşması, Allah’tan uzaklaşmış ve duyarsız hale gelmiş insanların durumunu ifade eder. Katılaşmış bir kalp, ilahi öğütlere duyarsız kalır ve doğru yolu bulma yeteneğini kaybeder:

> “Sonra bunun ardından kalpleriniz katılaştı; taş gibi, hatta daha da katı…” (Bakara Suresi, 2:74)

Kalbin Arındırılması ve Saflığı

Kuran’da Allah’a yönelen ve kalplerini arındıranlardan övgüyle söz edilir. Takva sahibi kişiler, kalplerinin temizliğine önem verir ve Allah’a samimi bir şekilde bağlı kalırlar:

> “O gün ne mal ne de evlat fayda verir. Ancak Allah’a kalbi selim (temiz bir kalp) ile gelenler başka.” (Şuara Suresi, 26:88-89)

Bu ayet, Allah’a karşı saf, temiz ve arınmış bir kalple yaklaşmanın önemini vurgular. İslam’da kalbin temizlenmesi, kötü düşünce ve duygulardan uzak durarak Allah’a yakın olmaya çalışmakla mümkündür.

Sonuç

Kuran-ı Kerim’de kalp; akıl, iman, takva ve ahlak gibi kavramlarla yakından ilişkilidir. Kalbin sağlığı, insanın Allah ile olan ilişkisini ve yaşam amacını belirler. Kuran’da, kalbi arındırarak Allah’a samimi bir şekilde yönelmenin, insanı huzura ve kurtuluşa götüreceği vurgulanır.

 

[1] https://www.youtube.com/watch?v=uJeRbqZgpUw




GERÇEK CUMHURİYET

GERÇEK CUMHURİYET

Bediüzzaman Said Nursi RİSALE-İ NURDA Cumhuriyet hakkında ne ifade etmektedir?

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur eserlerinde Cumhuriyet kavramını geniş bir perspektifle ele alır ve Cumhuriyetin temel ilkeleriyle İslam’ın değerlerini bağdaştırmaya çalışır. Nursi’ye göre, Cumhuriyet halkın iradesine dayanan bir yönetim şekli olduğu için İslam’ın ruhuna aykırı değildir, hatta İslam’ın adalet, eşitlik, ve insan hakları gibi ilkeleriyle uyumludur. Ancak, Cumhuriyetin halkın değerlerini ve dini inançlarını göz ardı etmeden, onların refahını, adaletini ve özgürlüğünü gözetmesi gerektiğini savunur.

Risale-i Nur’da geçen bazı ifadeler, Nursi’nin Cumhuriyetin ahlaki ve manevi değerlerle beslenmesi gerektiği yönündeki yaklaşımını ortaya koyar. Örneğin, bir toplumun saadeti ve adalet içinde yaşaması için adalet, şefkat ve hürriyet ilkelerine dayanan bir Cumhuriyet anlayışını önemser. Nursi, dinin doğru anlaşılması ve bireysel özgürlüklerin korunmasının, toplumun hem dünyevi hem de uhrevi olarak gelişmesine katkı sağlayacağını savunur.

Ayrıca, Nursi’ye göre, Cumhuriyet idaresi, toplumun eğitim seviyesi arttıkça daha sağlıklı bir yapıya kavuşur. Bu bağlamda eğitim ve manevi gelişimin Cumhuriyetin temel direklerinden olması gerektiğini vurgular. Risale-i Nur’da yer alan bu yaklaşımlar, Nursi’nin ideal bir Cumhuriyetin insanlara sadece dünyevi değil aynı zamanda manevi bir huzur sunması gerektiği yönündeki düşüncesini yansıtır.

@@@@@@

Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur’da cumhuriyeti, adalet ve hürriyetin hakim olduğu, İslam’ın sınırlarını belirlediği hürriyetin (hürriyet-i şer’iye) yaşandığı bir yönetim biçimi olarak görür.
Önemli noktalar:
* Dindar Cumhuriyet: Nursi, cumhuriyetin sadece isim ve resimden ibaret olmaması gerektiğini, gerçek anlamda adaleti ve İslam’ın hürriyet anlayışını yansıtması gerektiğini vurgular.
* Adalet ve Hürriyet: Cumhuriyetin temelini adalet ve hürriyet oluşturur. Bu hürriyet, İslam’ın sınırları içinde kalmak şartıyla herkese tanınan bir haktır.
* İstibdad Karşıtlığı: Nursi, istibdadı (mutlak yönetimi) reddeder. Cumhuriyetin, baskı ve zorlamalardan uzak, herkesin hak ve özgürlüklerinin korunduğu bir sistem olması gerektiğini savunur.
* Meşveret: Cumhuriyetin yönetiminde, halkın görüşlerinin alınması ve ortak karar alınması önemlidir.
* Kanun Hâkimiyeti: Herkesin eşit olduğu ve kanunların herkese adil bir şekilde uygulandığı bir sistem idealidir.
Risale-i Nur’a göre cumhuriyet:
* Manasız bir isim ve resim değil: Gerçek anlamda adaleti ve hürriyeti yaşatan bir sistemdir.
* İslam’a aykırı değil: İslam’ın hürriyet anlayışıyla tam uyum içinde olabilir.
* Halkın katılımını gerektirir: Meşveret ve demokrasi ilkelerine dayanır.
* Adalet ve eşitlik üzerine kuruludur: Herkesin hak ve özgürlüklerinin korunmasını sağlar.
Sonuç olarak, Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur’da cumhuriyeti, İslam’ın ilkeleriyle bağdaşan, adalet ve hürriyetin hakim olduğu ideal bir yönetim biçimi olarak sunar.

@@@@@@@@@

“Yaşlı mahkeme reisinden başka, daha siz dünyaya gelmeden benim dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder.Hülasası şudur ki; o zaman şimdiki gibi, hali bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu.Ben de taneleri karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim.Benden sordular,ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetçiliklerine hürmeten taneleri karıncalara veriyorum.Sonra dediler: “Sen selef­i salihine muhalif ediyorum”cevaben diyordum: Hulefa-i Raşidin hem halife, hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (R.A) Aşare-i Mübeşşereye ve Sahabe-i kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi.Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakiki adaleti ve hürriyeti-i şer’iyeyi taşıyan manâ-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.” der.




Bediüzzaman Said Nursi’nin Asarı Bediiyye adlı eseri ve KÜLLİYATINDA Kürtler ile ilgili ne gibi Tesbitler de bulunmaktadır?

Bediüzzaman Said Nursi’nin Asarı Bediiyye adlı eseri ve KÜLLİYATINDA Kürtler ile ilgili ne gibi Tesbitler de bulunmaktadır?


Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde ve külliyatında, Kürtlere yönelik çeşitli tespitler ve değerlendirmeler yer almaktadır. Özellikle “Asar-ı Bediyye” ve “Risale-i Nur” külliyatında, Kürtlerin durumu, İslam kardeşliği çerçevesinde ele alınmıştır. Said Nursi, Kürtlerin toplumdaki konumları, hakları ve İslam kardeşliği içinde Türklerle bir arada yaşamanın önemi üzerine düşüncelerini ifade ederken, aynı zamanda bölgenin geri kalmışlık sorunlarına da değinmiştir. İşte ana başlıklar:

1. İslam Kardeşliği ve Birlik Vurgusu: Said Nursi, Kürtler ve Türklerin İslam kardeşliği bağlamında birlik içinde olması gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre, İslam ümmeti içinde milliyet değil, din kardeşliği öne çıkmalıdır. Bu sebeple, etnik ayrımcılığa karşı çıkarak Kürtlerin de İslam kardeşliği içinde Türklerle bir arada olmalarının önemine değinir.

2. Eğitim ve Kalkınma: Bediüzzaman, Kürtlerin eğitim alanında geri kalmalarının sebebini cehalet ve imkansızlıklara bağlar. Medresetüz-zehra projesiyle, Kürtler başta olmak üzere tüm Doğu Anadolu halkına hitap eden bir eğitim sistemi kurma hayalini dile getirir. Bu projede Arapça, Türkçe ve Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılmasını önerir, böylece Kürt halkının da İslami ilimlerde ve modern bilimlerde yetişmesini hedefler.

3. Milliyetçilik Karşıtlığı: Said Nursi, ırkçılık ve aşırı milliyetçilik fikrine karşı çıkar. Ona göre İslam’da milliyetçilik, ümmet birliğine zarar verebilir. Bu sebeple Kürtlerin de İslami değerler çerçevesinde ümmetin bir parçası olarak Türklerle kardeşçe yaşamalarını savunur.

4. Sosyal Adalet ve Haklar: Kürtlerin yaşadığı zorlukları ve sıkıntıları dile getirirken, onların haklarının korunması gerektiğini de savunur. Sosyal adaletin sağlanması için toplumdaki tüm etnik grupların eşit muamele görmesi gerektiğini ifade eder.

5. Vatan ve Devlet Bağlılığı: Said Nursi, Kürtlerin Osmanlı Devleti’ne (ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ne) sadakat göstermesi gerektiğini belirtir. Kürtlerin, vatanın bir parçası olarak devlete bağlı kalmalarını ve dış güçlerin kışkırtmalarına kapılmamalarını öğütler.

Bu başlıklar çerçevesinde, Said Nursi’nin eserlerinde Kürtlere yönelik düşünceleri, İslami bir perspektiften toplumsal birlik ve kalkınma odaklı bir çerçevede ele alınır. Bu görüşler, hem dönemin sosyo-politik meselelerine çözüm sunmayı amaçlar hem de İslam kardeşliği temelinde bir birlik önerir.

@@@@@@

Bediüzzaman Said Nursi’nin Asar-ı Bedi’iye ve Külliyat’ındaki Kürtler ile İlgili Tespitler
Bediüzzaman Said Nursi, geniş kapsamlı eserlerinde İslam’ın temel ilkelerini ve çağın sorunlarına çözümlerini sunarken, aynı zamanda yaşadığı coğrafyanın ve toplumların dinamiklerini de analiz etmiştir. Kürtler, bu coğrafyanın önemli bir parçası olduğu için, Nursi’nin eserlerinde de yer almaktadır. Ancak, Nursi’nin Kürtler hakkındaki görüşleri doğrudan ve sistematik bir şekilde ele alınmamaktadır. Eserlerindeki tespitler, daha çok genel insanlık ve İslam kardeşliği çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Genel Olarak Tespit Edilebilecek Noktalar:
* İslam Birliği ve Kardeşlik: Nursi, tüm Müslümanları bir kardeş olarak görür ve aralarındaki ayrılıkların İslam’a aykırı olduğunu vurgular. Bu bağlamda, Kürtler de diğer Müslümanlar gibi İslam kardeşliğine dahildir.
* Adalet ve Eşitlik: Nursi, adaletin önemini sürekli vurgular. Herkesin din, dil, ırk fark etmeksizin adalet karşısında eşit olması gerektiğini savunur. Bu yaklaşım, Kürtler de dahil olmak üzere tüm insanlar için geçerlidir.
* İnsanlık ve Merhamet: Nursi, insanın fıtratında merhamet olduğunu ve tüm insanlara karşı merhametli davranılması gerektiğini söyler. Bu da Kürtler dahil olmak üzere tüm insanlara karşı merhametli olmayı gerektirir.
* Cemaat ve Birlik: Nursi, cemaatin önemini vurgular ve cemaatin birlik ve beraberlik içinde olması gerektiğini söyler. Bu bağlamda, Kürtlerin de yaşadıkları coğrafyalarda diğer topluluklarla birlik içinde yaşaması gerektiği vurgulanabilir.
* Milliyetçilik ve İslamcılık: Nursi, milliyetçiliği İslam’a aykırı görmez, ancak milliyetçiliğin İslam kardeşliğini zedelememesi gerektiğini belirtir. Bu bağlamda, Kürt milliyetçiliği de İslam kardeşliği çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Özetle, Bediüzzaman Said Nursi’nin eserlerinde Kürtler hakkında doğrudan ve detaylı bir inceleme bulunmamakla birlikte, genel olarak İslam kardeşliği, adalet, eşitlik, insanlık ve merhamet gibi evrensel değerler çerçevesinde Kürtlere de yer verildiği söylenebilir. Nursi’nin düşünceleri, farklı etnik ve dini kökenlere sahip insanların bir arada yaşadığı coğrafyalarda barış ve kardeşliğin tesis edilmesi için önemli bir kaynak teşkil edebilir.

@@@@@@@@




Yağmur ve Gözyaşı

Yağmur ve Gözyaşı


Hicretin 18. yılı başında, Hicaz’da büyük bir kıtlık musibeti yaşanmıştı. Bu yıla ‘kül yılı’ denilmiştir. Çünkü yağmur yokluğundan çorak topraklar kül şeklini almış, rüzgar önünde toprak kül gibi savrulur olmuştu.
Çevre halkı azık için Medine’ye akın ediyor, vahşi hayvanlar da açlıktan insanlara yaklaşmaya çalışıyordu. Halife Hz. Ömer r.a. beytülmalda (hazinede) bulunan bütün gıda maddelerini halka dağıttı. Ayrıca Basra, Mısır ve Şam bölgelerinden kervanlarla gelen yardımlar çevre halkına dağıtıldı. Daha önce süte ekmek doğrayarak yemek yiyen Hz. Ömer, kıtlık döneminde sadece zeytinyağı ve ekmekten başka yemek yiyemez olmuş, bu yüzden rengi değişmiş ve vücudu iyice zayıflamıştı. Bu kıtlık afeti dokuz ay kadar sürmüş, bu arada birçok kişi de açlıktan ölmüştü.

Bu müthiş kıtlık dönemi sonlarında bir zat (Bilal b. Haris), Peygamber s.a.v.’in türbesine yaklaşıp şöyle demişti:

– Ya Rasulallah! Ümmetine yağmur vermesini Allah’tan dile! Çünkü helâk olmak üzereler.

Daha sonra o şahsın rüyasına giren Rasulullah s.a.v. şöyle demişti:

– Ömer’e git, ona selamımı söyle. Yağmur yağacağını müjdele ve benden ona de ki: Ey ömer! Sen sözünde duran bir kişisin. Aklını başına al!

Adam uyanınca, kalkıp Hz. Ömer’e gitti ve rüyasını anlattı. Bu haberden ürperen Hz. Ömer, halka haber salıp onları mescidde topladı ve onlara:

– Sizler bende hoşlanmadığınız bir şey gördünüz mü? dedi.

– Öyle bir şey görmedik. Fakat neden böyle soruyorsun? dediler.

Hz. Ömer r.a. onlara rüya haberini anlattı. Onlar da bunun yağmur duasına işaret olduğu kanaatini belirttiler. Topluca yağmur duasına çıkıldı. Hz. Ömer, Rasulullah s.a.v.’in amcası Hz. Abbas r.a.’ın elinden tuttu, ‘Ya Rabbi, Rasulünün amcası vesilesiyle sana yaklaşıyor, senden mağrifet diliyor ve sana yalvarıyoruz’ diyerek, yağmur dileğiyle duasını sürdürdü. Oldukça yaşlanmış olan Hz. Abbas r.a.’ın da gözyaşları göğsüne dökülüyordu. O anda yoğun bulutlar gökyüzünü kapladı. Oradakiler, başlayan şiddetli yağmurla geri döndüler