Konya Hapishanesinde Bir Dr. Sadullah Nutku Vardı

Konya Hapishanesinde Bir Dr. Sadullah Nutku Vardı

 

Dr. Sadullah NUTKU, ahir zamanda sahabe hayatı yaşayan, çağın fitne fesadından uzak durup, sünneti seniyye dairesinde kalabilen, hayatını iman ve Kuran hizmetine adayan bir kutlu kişi…

 

Bediüzzaman’ın has ve sadık talebelerinden biri olan Dr. Sadullah Nutku, ömrünün önemli bir kısmını Konya’da geçirmiş. Doktor olarak çalıştığı Konya’da gece gündüz demeden fakir fukaranın hizmetine koşmuş, muayene ettiği fakir hastalar- dan asla para almamış, halkın saygı ve muhabbetini kazanmış.

 

Bir taraftan doktor olarak insanların hizmetine koşarken, diğer taraftan da bulduğu her fırsatta Hacı Veyiszade Hazretlerinin Camisine giderek, sohbetlerinden ve Kuran ziyafetlerinden istifade etmeye çalışmış. Sadece halis bir mümin olarak dinini yaşamak istediği için devrin ceberrut yöneticileri tarafından hapishaneye atılmış…

 

Konya cezaevinde kaldığı dönemde, cezaevine mahkûm olarak Osman Yüksel Serdengeçti de gelir ve Dr. Sadullah Nutku’nun hayatından çok etkilenir. Daha sonra Serdengeçti Dergisinde yazdığı “Onlar Bizi Affetsin” başlıklı yazısında Dr. Sadullah Nutkuyu anlatır.

 

Konya halkının zihninde derin izler bırakmış olan Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Dr. Sadullah Nutku’yu yadetmek istedik:

 

ONLAR BİZİ AFFETSİNLER

 

“Lekesiz alınlar, harama uzanmamış eller, içleri nûr, dışları nûr olan insanlar bizleri affetsinler!.. Onlar hapishanelerde iken dahi bizden hürdüler… Çünkü imanlarının, vicdanlarının emrindedirler. Allah’tan başka kimseye kulluk yapmamaktadırlar. Ne bareme girip, barem kulu olmuşlar, ne asli maaş endişesiyle asliyetlerini kaybetmişler, ne şu, ne bu ikbal hırsının önünde secde etmişlerdir. Onlar karanlık, loş hapishane köşelerinde her türlü pisliğin barındığı bu yerlerde, gübreliklerde açan, her yere güzel kokular saçan güzel çiçekler gibidirler…

 

Ben bilirim onları. Ben bir arada kaldım onlarla. Asrın kaybettiği bütün meziyetlere sahiptir onlar. İmanlıdırlar, vefalıdırlar, severler, sevilirler. Cesurdurlar, kahramandır. Kısaca tam bir Müslümandırlar.

 

Varsın, Çetinler, Özekler onları lekeleye dursun. Ben bilirim onları. Onlar güneş gibidirler, leke tutmaz, çamur tutmaz onları. Onlar ateş gibidirler. Onlar yakarlar kirleri, pisleri, pislikleri.

 

Konya hapishanesinde onlardan bir Dr. Sadullah vardı ki… Allah’ım ne adamdı o? Nasıl imandı ondaki! Adam hapishanede idi, fakat gül-gülistan içindeydi. Gülen gözlerle bakardı insana. Her şeyi unutuyordum onun yanında. Adam adeta teneffüs edilen bir şey gibiydi. Yanımdan bir ruh gibi uçuverip gideceğinden korkardım!..

 

Yanımdaki arkadaşa:

-Şu pencereleri kapat. Sonra doktor uçar gider bu demirlerin aralarından, demiştim. Fakat onun uçmaya, gitmeye niyeti yoktu. Bu kadar yüksek olduğu halde bizim gibi sürünenlerle beraberdi; bizi bırakmıyordu; kurtaracaktı o.

 

Evet, Dr. Sadullah Nutku…

 

Nurculuktan sanıktı. Karakola götürmüşler, dövmüşlerdi; bayılıncaya kadar. Kendine geldiği zaman zalimlerin affı için Allah’ına dua etmişti.

 

-Yarabbi bunlar ne yaptıklarını bilmiyorlar. Sen bunları affet, demişti. Tıpkı o yüce peygamber gibi.

 

Bunları bana o anlatmıyordu. Başkaları anlatmıştı. Çünkü kendisi yoktu ortada. Silmişti varlığını.

 

Fakat yok oldukça var oluyordu doktor, silindikçe biliniyordu. Kendini mesele haline getirenlerden değildi. Mesele o idi. O, yalnız o. Her zaman o.

 

1961’de Konya’dan seçimlere girmiştim ve propagandanın ikinci günü, bilâ sebep, bilâ tereddüt tevkif olunmuştum. İşte, doktorla o zaman, orada karşılaşmıştım. Beni gıyaben tanıyordu. İlk karşılaşmamızda, ilk hitabı şu oldu:

 

“Gazamız mübarek ola!”

 

Cevap vermedim; çok öfkeli ve hınçlı idim. O mütemadiyen yüzüme bakıyor, bana yakın olmak istiyordu. “Cenab-ı Hak lütfetti de sizi buraya gönderdi. Sizi esirgedi, acıdı” gibi laflar ediyordu.

 

Şu adama bak dedim içimden. Meczubun biri. Bunun neresi lütuf. Mebus olacakken mahpus oldum. Öyle öfkeliyim ki, bir hamlede, mahkemeleri, hapishane duvarlarını yıkmak istiyordum. Doktordan yüz çevirdim. Fakat nereye çevrilsem, o da o tarafa çevriliyordu.

 

Her yönde onu görüyordum. Aynı sözler…

 

-Cenab-ı Hak lütfetti. Nedir o dışarıda olanlar. Nutuklar, kendini övmelere, öbür tarafa sövmeler. Bir felaket! Bir an gözlerim gözlerine geldi. “Öyle değil mi?” Öyle. Bu suali sessizce tasdik ettim. Hakikaten öyle içime bir huzur yayıldı.

 

Meydanlar, nutuklar, alabildiğine karşı tarafa sövmeler, kendini ve partisini övmeler. Kazanmak için türlü dolaplar, dalavereler…

 

Yarabbi, beni bunlardan kurtardığın için sana binlerce şükürler.

 

Doktor, yaşlı gözlerle hapishanenin penceresinden, göklere, göklerdeki bulutlara bakar, Kur’an’ı Kerim’den gökler ve bulutlarla ilgili, o temaşa’yi şairane ayetler okurdu. Hapishanenin bahçesindeki ağaca bakar, Said-i Nursi’nin tohum ve ağaç teşbihlerini, nisbetlerini dile getirirdi.

 

Ara sıra, benim yine öfke nöbetlerim tutar, “namussuzlar…”

diye nutka başlardım. Doktor Sadullah Nutku’ya bakınca nutkum tutulurdu.

 

Onda söz yoktu, öz vardı. Susmak, susmak, tezekkür, tefekkür, temâşâ!..

 

Doktor, derdim. “Sen dünyayı üçten dokuza boşamışsın, kurtulmuşsun. Ben hala dünya ile evliyim.”

 

Tatlı tatlı gülümserdi. Bana, “Sen büyük mücahitsin.” derdi.

 

O beni büyüttükçe küçülür giderdim. Kendisini küçülttükçe gözümde ve gönlümde o daha fazla büyürdü.

 

O sıralarda ihtilâlin başı, Cemal Gürsel, “Türkiye’de huzur yok!” Demişti. Kendisine bir tel çekecektim. Yazdım da sonradan vazgeçtik.

 

“Türkiye’de huzur, Konya hapishanesinin falan koğuşunda, Doktor Sadullah’ın yanında, huzura kavuşmak istiyorsanız buyurun.

 

İşte Nurcu diye hapishane hapishane dolaştırdığımız, karakol karakol dayak attığımız suçlulardan biri. Biz bunları affetmiyoruz da. Diyeceksiniz ki hepsi bu kıratta adamlar mı?

 

Değil tabi. Ama hepsi de bu ihlasta, bu yolda, bu imanda adamlar. Bu insanları suçlu diye affetmek bile bir zül. Bizlerin onlardan af ve özür dilememiz lazım.”

 

Osman Yüksel Serdengeçti

 




YÜCE RUH YARDIMSEVERLİK

YÜCE RUH YARDIMSEVERLİK


Sosyal bir deneyim için serseri gibi giyinen ve 2014 yılında New York’ta çekilen The Invisibles filminin çekimleri sırasında Richard Gere, büyük duygusal etki yaratan inanılmaz anlar yaşadı.
Bunu kendisi söylüyor…
“Evet, serseri gibi giyinip sokaklardaydım ama kimse beni fark etmedi.
Ben bir serseriydim, görünmez biriydim.
Bana tiksintiyle bakan insanların yanından geçen herhangi bir evsiz gibi hissettim.

Sadece bir bayan bana karşı çok nazikti ve bana yemek verdi ve bu benim için harikaydı.
Çoğu zaman sahip olduklarımızın kıymetini nasıl anlayacağımızı ve ne kadar şanslı olduğumuzu bilmiyoruz. Bizden daha az şanslı olan birine yardım edelim, bunu hep birlikte yapalım.
Bu yüzden deneyimimi tamamladıktan sonra şehre indim, yiyecek dağıttım ve tanıştığım her evsizlere 100 dolar verdim.
Onlarla konuştum, onları dinledim.
Minnettarlıkla ağladılar.
Cömert ve şefkatli olun.
Toplumda görmek istediğiniz değişimin kendisi olun. Kim yapabiliyorsa başkalarına yardım etsin, çünkü hepimiz birileri için başkalarıyız…”
Richard Gere, aktör,74 yaşında

@@@@@@@@@

Yardım etmenin verdiği huzur örnekleri.

Yardım etmenin verdiği huzur, kişinin kendini iyi hissetmesini, mutlu ve tatmin olmasını sağlayan bir duygudur. Bu duygu, kişinin başkalarına fayda sağladığını, onların hayatına bir katkıda bulunduğunu hissetmesinden kaynaklanır. Yardım etmek, kişinin kendini değerli ve önemli hissetmesine yardımcı olur. Ayrıca, yardım etmek kişinin stresini azaltmasına ve daha olumlu bir bakış açısına sahip olmasına yardımcı olabilir.

Yardım etmenin verdiği huzurun bazı örnekleri şunlardır:

* Bir ihtiyaç sahibine yardım etmek, onun hayatını kolaylaştırmak ve mutluluğunu artırmak kişinin kendini iyi hissetmesini sağlar. Örneğin, bir ihtiyaç sahibine yemek, giyecek, barınma veya para yardımı yapmak, onun temel ihtiyaçlarını karşılamasına ve daha rahat bir hayat sürmesine yardımcı olabilir. Bu durum, yardım eden kişinin kendini iyi hissetmesine ve topluma fayda sağladığını hissetmesine neden olur.
* Bir hastaya yardım etmek, onun tedavisine katkıda bulunmak ve iyileşmesine yardımcı olmak kişinin kendini iyi hissetmesini sağlar. Örneğin, bir hastaya hastanede refakat etmek, onun moralini yükseltmek ve tedavi sürecini kolaylaştırmak için destek olmak, yardım eden kişinin kendini iyi hissetmesine ve başkalarına fayda sağladığını hissetmesine neden olur.
* Bir hayvana yardım etmek, onun sağlığını ve refahını iyileştirmek kişinin kendini iyi hissetmesini sağlar. Örneğin, bir hayvan barınağında gönüllü çalışmak, terk edilmiş veya yaralanmış hayvanlara bakmak ve onların iyi koşullarda yaşamalarına yardımcı olmak, yardım eden kişinin kendini iyi hissetmesine ve başkalarına fayda sağladığını hissetmesine neden olur.

Yardım etmek, kişinin hem fiziksel hem de ruhsal sağlığına olumlu katkılar sağlayan bir eylemdir. Yardım etmek, kişinin kendini iyi hissetmesini, mutlu ve tatmin olmasını sağlar. Ayrıca, yardım etmek kişinin stresini azaltmasına ve daha olumlu bir bakış açısına sahip olmasına yardımcı olabilir.

@@@@@@@@

Yardımda bulunanların yaşadıkları hatıralar.

Yardımda bulunanlar, yardım ettikleri kişilerle kurdukları bağlardan ve yardımlarının onların hayatlarına olumlu bir etki yaratmasından dolayı büyük bir huzur ve mutluluk yaşarlar. Bu huzur ve mutluluk, yardım edenlerin hayatlarına pozitif bir katkı sağlar ve onları daha iyi bir insan haline getirir.

Yardımda bulunanların yaşadıkları hatıralar, yardım ettikleri kişilerin hayatlarını nasıl değiştirdiklerini gösteren örneklerle doludur. Örneğin, bir ihtiyaç sahibine yapılan bir yardım, onun temel ihtiyaçlarını karşılamasına ve daha rahat bir hayat sürmesine yardımcı olabilir. Bu durum, yardım eden kişinin kendini iyi hissetmesine ve topluma fayda sağladığını hissetmesine neden olur.

Bir hastaya yapılan bir yardım, onun tedavisine katkıda bulunmak ve iyileşmesine yardımcı olabilir. Örneğin, bir hastaya hastanede refakat etmek, onun moralini yükseltmek ve tedavi sürecini kolaylaştırmak için destek olmak, yardım eden kişinin kendini iyi hissetmesine ve başkalarına fayda sağladığını hissetmesine neden olur.

Bir hayvana yapılan bir yardım, onun sağlığını ve refahını iyileştirmek için olabilir. Örneğin, bir hayvan barınağında gönüllü çalışmak, terk edilmiş veya yaralanmış hayvanlara bakmak ve onların iyi koşullarda yaşamalarına yardımcı olmak, yardım eden kişinin kendini iyi hissetmesine ve başkalarına fayda sağladığını hissetmesine neden olur.

Yardımda bulunanların yaşadıkları hatıralar, yardım etmenin hem yardım eden hem de yardım edilen kişi için ne kadar önemli olduğunu gösteren değerli örneklerdir. Bu hatıralar, yardım etmenin verdiği huzur ve mutluluğun ne kadar güçlü olduğunu gözler önüne serer.

İşte yardımda bulunanların yaşadıkları hatıralardan bazıları:

* **Bir gönüllü, bir hayvan barınağında gönüllü olarak çalışmaya başladıktan sonra, terk edilmiş ve yaralanmış hayvanların iyileşmelerini izlemekten büyük bir mutluluk duyduğunu söylüyor. Gönüllü, “Bu hayvanların hayatlarına dokunabilmek ve onlara daha iyi bir hayat sunabilmekten büyük bir mutluluk duyuyorum” diyor. **
* **Bir hayırsever, ihtiyaç sahibi bir aileye maddi yardımda bulunduktan sonra, ailenin yüzündeki mutluluğu görmekten büyük bir huzur duyduğunu söylüyor. Hayırsever, “Bu ailenin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek benim için çok önemliydi. Onların yüzlerindeki mutluluğu görmek, benim için paha biçilmez bir hediye” diyor. **
* **Bir doktor, hasta bir çocuğa tedavide yardımcı olduktan sonra, çocuğun iyileştiğini görmekten büyük bir mutluluk duyduğunu söylüyor. Doktor, “Bu çocuğun sağlığına kavuşabilmesi için elimden geleni yaptım. Onu iyileşmiş bir şekilde görmek, benim için en büyük mutluluk” diyor. **

Bu hatıralar, yardım etmenin hem yardım eden hem de yardım edilen kişi için ne kadar önemli olduğunu gösteren değerli örneklerdir. Bu hatıralar, yardım etmenin verdiği huzur ve mutluluğun ne kadar güçlü olduğunu gözler önüne serer.

@@@@@@@@

Zekâtın emredilip faizin yasaklanmasındaki hikmetler nelerdir?

Zekât ve faiz, İslam’ın temel ekonomik hükümlerinden ikisidir. Zekât, malın belli bir kısmının ihtiyaç sahiplerine verilmesini emreden bir ibadettir. Faiz ise, borç alınan paranın karşılığında alınan fazladan paradır.

Zekât ve faizin emredilip yasaklanmasının pek çok hikmeti vardır. Bunların bazıları şunlardır:

* **Sosyal adaleti sağlamak: ** Zekât, zenginlerin mallarından fakirlerin istifade etmesini sağlayan bir sistemdir. Bu sistem sayesinde, toplumda gelir dağılımı dengesi sağlanır ve sosyal adalet tesis edilir.
* **Yoksulluğu azaltmak: ** Zekât, ihtiyaç sahiplerine yapılan bir yardımdır. Bu yardım sayesinde, yoksulların temel ihtiyaçlarını karşılamaları sağlanır ve yoksulluk oranı azaltılır.
* **İnsanların merhametini ve yardımseverliğini teşvik etmek: ** Zekât, insanların merhametini ve yardımseverliğini teşvik eden bir ibadettir. Bu ibadet sayesinde, insanlar başkalarının ihtiyaçlarına karşı daha duyarlı olurlar ve yardımlaşmaya teşvik edilirler.
* **Ekonomiyi canlandırmak: ** Zekât, ihtiyaç sahiplerine yapılan bir harcamadır. Bu harcama, ekonominin canlanmasına ve işsizliğin azalmasına yardımcı olur.

Faizin yasaklanmasındaki hikmetler ise şunlardır:

* **Sermayeyi israf etmekten korumak: ** Faiz, borç alınan paranın karşılığında alınan fazladan paradır. Bu fazladan para, sermayeyi israf etmeye ve ekonomik kalkınmayı engellemeye neden olabilir.
* **Sosyal adaleti bozmak: ** Faiz, zenginlerin daha da zenginleşmesine ve fakirlerin daha da fakirleşmesine neden olabilir. Bu durum, sosyal adaleti bozar ve toplumsal huzuru tehdit eder.
* **İnsanları tembelliğe ve çalışmaya teşvik etmemeye neden olmak: ** Faiz, para kazanmanın kolay bir yoludur. Bu durum, insanları çalışmaya teşvik etmez ve tembelliğe yöneltebilir.

Zekât ve faizin emredilip yasaklanmasının hikmetleri, İslam’ın ekonomik sisteminin temelini oluşturur. Bu hükümler, toplumun refahını ve huzurunu sağlamak için gereklidir.