İSLAM GÜNEŞİNİN ÖNÜNDEKİ BULUT MANİLERİ

İSLAM GÜNEŞİNİN ÖNÜNDEKİ BULUT MANİLERİ

 

İslam’ın hakikati güneş gibi zahir iken onun hakikatini görmemek tam bir körlüktür.
Bu durumda hakikatini önünde gölge eden bazı maniler engel olmaktadır.
O mânilerin ortadan kalkması veya kaldırılmasıyla o güneş gibi hakikat görünecek ve de kendisini gösterecektir.
Bunun içindir ki, def’i şer, celbi nef’adan hayırlıdır.
Yani şerri ortadan kaldırmak, hayrı çekmekten ve yapmaktan evladır.
“Bu hizmet-i kudsiyenin kerameti üç nevidir.
Birinci nevi: O hizmeti ihzar etmek ve hâdimlerini o hizmete sevk etmek cihetidir.
İkinci kısım: Mânileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini def edip onları tokatlamaktır.
Üçüncü kısım şudur ki: Hizmette hâlisen çalışanlara fütur geldiği vakit şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek yine o hizmete girerler. Bu kısmın hâdisâtı yüzden fazladır.”[1]

Çünkü bilinmelidir ki,
” Herkes hayır olarak ne işlemiş, kötülük olarak ne işlemişse, kıyamet gününde hepsini önünde hazır bulur. O zaman ister ki, işlediği kötülüklerle kendisi arasında büyük bir mesafe bulunsun. Allah, sizi kendisinden gelecek bir azaptan sakındırıyor. Çünkü Allah kullarına çok şefkatlidir.”[2]
Çünkü,” mânilerin hadd ü pâyânı yok.”[3]
Hakikatin önündeki engeller sınırsız, hahikattan daha çok.
“Evet, şimdi olmasa da otuz kırk sene sonra fen ve hakikî mârifet ve medeniyetin mehasini o üç kuvveti tam techiz edip, cihazatını verip o dokuz mânileri mağlûp edip dağıtmak için taharrî-i hakikat meyelânını ve insaf ve muhabbet-i insaniyeyi o dokuz düşman taifesinin cephesine göndermiş. İnşaallah yarım asır sonra onları darma dağın edecek.”
“İşte Amerika ve Avrupa tarlaları böyle dâhi muhakkikleri (Mister Carlyle ve Bismarck gibi) mahsûlât vermesine istinaden, ben de bütün kanaatimle derim: Avrupa ve Amerika İslâmiyetle hâmiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak.”
“Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına (inkisafına) ve beşeri tenvir etmesine mümânaat eden perdeler açılmaya başlamışlar. O mümânaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin emaresi göründü. ’71’de fecr-i sadıkı başladı veya başlayacak.”[4]

” Evet, hakaik-i İslâmiyetin mazi kıtas¨n¨ tamamen istilâsına sekiz dehşetli mânialar mümanaat ettiler.
Birinci, ikinci, üçüncü mâniler: Ecnebîlerin cehli ve o zamanda vahşetleri ve dinlerine taassuplarıdır. Bu üç mâni, mârifet ve medeniyetin mehasini ile kırıldı, dağılmaya başlıyor.
Dördüncü ve beşinci mâniler: Papazların ve ruhanî reislerin riyasetleri ve tahakkümleri ve ecnebîlerin körü körüne onları taklit etmeleridir. Bu iki mâni dahi fikr-i hürriyet ve meyl-i taharrî-i hakikat nev-i beşerde başlamasıyla, zeval bulmaya başlıyor.
Altıncı, yedinci mâniler: Bizdeki istibdat ve şeriatın muhalefetinden gelen sû-i ahlâkımız mümanaat ediyordular. Bir şahıstaki münferid istibdat kuvveti şimdi zeval bulması,cemaat ve komitenin dehşetli istibdatlarının otuz-kırk sene sonra zeval bulmasına işaret etmekle ve hamiyet-i İslâmiyenin şiddetli feveranı ile sû-i ahlâkın çirkin neticeleri görülmesiyle bu iki mâni de zeval buluyor ve bulmaya başlamış. İnşaallah tam zeval bulacak.
Sekizinci mâni: Fünun-u cedidenin bazı müspet mesâili, hakaik-i İslâmiyenin zahirî mânâlarına muhalif ve muarız tevehhüm edilmesiyle, zaman-ı mazideki istilâsına bir derece set çekmiş. Meselâ, küre-i arza emr-i İlâhî ile nezarete memur “Sevr” ve “Hût” namlarında iki ruhanî melâikeyi dehşetli cismânî bir öküz, bir balık tevehhüm edip, ehl-i fen ve felsefe hakikati bilmediklerinden, İslâmiyete muarız çıkmışlar.
Bu misal gibi yüz misal var ki, hakikati bilindikten sonra, en muannit filozof da teslim olmaya mecbur oluyor.”[5]

” Ey kardeşlerim! Mühim ve büyük bir umur-u hayriyenin çok muzır mânileri olur. Şeytanlar o hizmetin hâdimleriyle çok uğraşır. Bu mânilere ve bu şeytanlara karşı ihlâs kuvvetine dayanmak gerektir. İhlâsı kıracak esbabdan yılandan, akrepten çekindiğiniz gibi çekininiz. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm * demesiyle, nefs-i emmâreye itimad edilmez. Enâniyet ve nefs-i emmâre sizi aldatmasın. İhlâsı kazanmak ve muhafaza etmek ve mânileri def etmek için, gelecek düsturlar rehberiniz olsun.”[6]

MEHMET ÖZÇELİK

6-12-2023

[1] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/barla-lahikasi/onuncu-lem-a-sefkat-tokatlari-risalesi/201

[2] Âl-i İmrân Sûresi, 3:30.

[3] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/barla-lahikasi/ikinci-zeyl/52

[4] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/emirdag-lahikasi/birinci-agir-ceza-mahkemesine/369

[5] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/hutbe-i-samiye/arabi-hutbe-i-samiye-eserinin-tercumesi/34
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/muhakemat/sayfa/8

[6] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/lemalar/yirmi-birinci-lem-a/164




MOSSAD

MOSSAD

MOSSAD’ın Türkiye’deki faaliyetleri ve aldığı sonuçlar nelerdir?


Mossad, İsrail’in dış istihbarat servisidir ve dünya genelinde birçok operasyon yürütmektedir. Mossad’ın Türkiye’deki faaliyetleri hakkında kesin bilgiler bulmak zor olsa da, bazı iddia ve haberlere göre Mossad, Türkiye’de şu gibi eylemlerde bulunmuştur:

2010 yılında, Mossad’ın, İran’ın nükleer programına karşı yürüttüğü suikast operasyonlarında Türkiye’yi transit ülke olarak kullandığı iddia edilmiştir. Mossad’ın, İranlı nükleer bilim insanlarına yönelik saldırılarda, Türkiye’den sahte pasaport ve kimlik temin ettiği ve Türkiye’deki ajanları aracılığıyla İran’a giriş-çıkış yaptığı öne sürülmüştür.
2012 yılında, Mossad’ın, Türkiye’de bulunan İranlı bir ajanı, İran’ın nükleer tesislerine yönelik siber saldırılar düzenleyen Stuxnet virüsünün kaynağını bulmak için işkence ederek sorguladığı ve öldürdüğü iddia edilmiştir.
2013 yılında, Mossad’ın, Türkiye’de faaliyet gösteren İsrail karşıtı bir grup olan DHKP-C’ye yönelik operasyonlar yaptığı ve DHKP-C üyelerini takip ederek Türk güvenlik güçlerine ihbar ettiği iddia edilmiştir.
2016 yılında, Mossad’ın, Türkiye’de yaşayan Hamas üyelerine yönelik operasyonlar yaptığı ve Hamas’ın askeri kanadının üst düzey komutanlarından biri olan Muhammed Zevri’yi İstanbul’da öldürdüğü iddia edilmiştir.
2019 yılında, Mossad’ın, Türkiye’de yaşayan İranlı muhaliflerden biri olan Mesud Molavi Vardanjani’yi İstanbul’da öldürdüğü iddia edilmiştir.
Mossad’ın Türkiye’deki faaliyetlerinin aldığı sonuçlar ise tartışmalıdır. Bazı kaynaklar, Mossad’ın Türkiye’deki operasyonlarının İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini ve İsrail’in bölgedeki rakiplerine karşı üstünlük sağladığını savunmaktadır. Bazı kaynaklar ise, Mossad’ın Türkiye’deki operasyonlarının Türkiye-İsrail ilişkilerine zarar verdiğini ve Türkiye’nin bölgedeki rolünü artırdığını ileri sürmektedir.

@@@@@@@@@

Türk istihbaratının Mossada vurduğu darbeler.

Mossad, İsrail’in dış istihbarat servisi olup, Türkiye’de ve dünyada birçok operasyon yürütmektedir. Türk istihbaratı ise, tarih boyunca Türk devletlerinin bilgi toplama ve devlet bütünlüğünü koruma amacıyla kurduğu resmi ve gayri resmi teşkilatlardır.

Türk istihbaratı, Mossad’ın Türkiye’deki faaliyetlerine karşı çeşitli zamanlarda operasyonlar düzenlemiş ve Mossad’ın casusluk şebekelerini çökertmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

2018 yılında, Türk istihbaratı, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda öldürülmesi olayını aydınlatmış ve Mossad’ın bu cinayette rol oynadığını ortaya çıkarmıştır. Bu olay, Türkiye-İsrail ilişkilerini bozmuş ve Mossad’ın bölgedeki itibarını zedelemiştir.
2023 yılında, Türk istihbaratı, Mossad’ın yanı sıra Rus ve İran istihbaratına bağlı Türkiye’de faaliyet gösteren casuslara yönelik operasyonlar gerçekleştirmiş ve casus şebekelerini çökertmiştir. Bu operasyonlar, Türkiye’nin bölgesel güvenliğini sağlamak ve istihbarat kapasitesini artırmak için önemli bir adım olmuştur.

@@@@@@@@@@

Geçmişten günümüze Mossad’ın Türkiye faaliyetleri ve entrikaları.

Mossad, İsrail’in dış istihbarat servisi olup, Türkiye’de ve dünyada birçok operasyon yürütmektedir. Mossad’ın Türkiye’deki faaliyetleri hakkında kesin bilgiler bulmak zor olsa da, bazı iddia ve haberlere göre Mossad, Türkiye’de şu gibi eylemlerde bulunmuştur:

1950’li yıllarda, Mossad’ın, Türkiye’de yaşayan Yahudileri İsrail’e göç ettirmek için çeşitli kampanyalar düzenlediği ve Türk yetkililerle işbirliği yaptığı iddia edilmiştir.
1979 yılında, Mossad’ın, Türkiye’de bulunan İsrail Büyükelçisi Efraim Elrom’u kaçıran ve öldüren Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) örgütüne karşı operasyonlar yaptığı ve örgütün liderlerinden Sinan Cemgil’i Lübnan’da öldürdüğü iddia edilmiştir.
1986 yılında, Mossad’ın, Türkiye’de bulunan İsrail Büyükelçiliği önünde bombalı saldırı düzenleyen Ermeni terör örgütü ASALA’ya karşı operasyonlar yaptığı ve örgütün liderlerinden Hagop Hagopyan’ı Atina’da öldürdüğü iddia edilmiştir.
1992 yılında, Mossad’ın, Türkiye’de bulunan İran Büyükelçiliği önünde bombalı saldırı düzenleyen İran muhalif örgütü Halkın Mücahitleri’ne yardım ettiği ve saldırıda 5 kişinin ölmesine sebep olduğu iddia edilmiştir.
2010 yılında, Mossad’ın, Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine baskın düzenleyen İsrail askerlerine istihbarat sağladığı ve gemideki aktivistlerden 9’unun ölümüne katkıda bulunduğu iddia edilmiştir.
Mossad’ın Türkiye’deki faaliyetlerinin aldığı sonuçlar ise tartışmalıdır. Bazı kaynaklar, Mossad’ın Türkiye’deki operasyonlarının İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiğini ve İsrail’in bölgedeki rakiplerine karşı üstünlük sağladığını savunmaktadır. Bazı kaynaklar ise, Mossad’ın Türkiye’deki operasyonlarının Türkiye-İsrail ilişkilerine zarar verdiğini ve Türkiye’nin bölgedeki rolünü artırdığını ileri sürmektedir.

@@@@@@@@@@

Dünyadaki terör faaliyetleri ve destekçileri kimlerdir?

Bu sorunun net bir cevabı yoktur, çünkü terörizmin tanımı ve kaynakları konusunda uluslararası bir fikir birliği bulunmamaktadır. Terörizm, genellikle siyasi, ideolojik veya dini amaçlarla şiddet veya tehdit kullanarak korku yaratmaya çalışan bir eylem veya strateji olarak tanımlanabilir. Ancak, terörizmin ne olduğu ve kimin terörist olduğu, farklı ülkeler, kuruluşlar ve bakış açıları arasında değişebilir.

Dünyada faaliyet gösteren birçok terör örgütü vardır ve bunların bir kısmı, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ABD, Türkiye ve diğer bazı ülkeler tarafından resmi olarak terörist olarak tanımlanmıştır. Bu örgütlerin bazıları şunlardır:

El-Kaide: Küresel çapta eylemler yapan örgüt, 1988 yılında Usame Bin Ladin tarafından kuruldu. 11 Eylül saldırısıyla dünya gündeminin zirvesine oturdu. Selefilik, Vahabilik gibi ideolojilerden beslenen ve dünya İslam devleti kurma çabasında olan bir örgüttür.
IŞİD: Irak ve Şam İslam Devleti olarak da bilinen örgüt, 2013 yılında El-Kaide’den ayrıldı. Irak, Suriye, Libya, Afganistan ve diğer bazı ülkelerde toprak kontrolü sağlamaya çalıştı. Şiddet, zulüm ve insan hakları ihlalleriyle tanındı.
PKK: Kürdistan İşçi Partisi olarak da bilinen örgüt, 1978 yılında Abdullah Öcalan tarafından kuruldu. Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da Kürt hakları ve özerkliği için silahlı mücadele verdi. Türkiye, ABD ve AB tarafından terörist olarak tanımlandı.
DHKP-C: Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi olarak da bilinen örgüt, 1978 yılında kuruldu. Marksist-Leninist bir ideolojiye sahip olan örgüt, Türkiye’de devlet kurumlarına, polise, askere ve ABD’ye karşı saldırılar düzenledi. Türkiye, ABD ve AB tarafından terörist olarak tanımlandı.
ETA: Euskadi Ta Askatasuna olarak da bilinen örgüt, 1959 yılında kuruldu. Bask bölgesinin İspanya ve Fransa’dan bağımsızlığı için silahlı mücadele verdi. İspanya, Fransa, AB ve ABD tarafından terörist olarak tanımlandı. 2011 yılında silahlı mücadeleyi bıraktığını açıkladı.
Terör örgütlerinin destekçileri ise, genellikle örgütlerin ideolojilerine, amaçlarına veya çıkarlarına uygun olan ülkeler, kuruluşlar veya bireyler olabilir. Terör örgütleri, destekçilerinden maddi, lojistik, siyasi veya askeri yardım alabilirler. Terör örgütlerinin destekçileri, terör örgütlerinin faaliyetlerini meşrulaştırmaya, haklı göstermeye veya gizlemeye çalışabilirler. Terör örgütlerinin destekçileri hakkında kesin bilgiler bulmak zor olabilir, çünkü destekçiler genellikle terör örgütleriyle bağlantılarını inkâr edebilir veya gizleyebilirler.

@@@@@@@@@@@

İsrailli yöneticiler insan hakları Mahkemesi tarafından yargılandı mı, sonuçlar ne oldu?

İsrailli yöneticiler insan hakları Mahkemesi tarafından yargılandı mı, sonuçlar ne oldu? Bu sorunun cevabı, hangi insan hakları mahkemesinden bahsettiğinize bağlıdır. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), insanlığa karşı suçlar, soykırım, savaş suçları ve saldırı suçları ile ilgilenen bir mahkemedir. UCM, 2002 yılında Roma Statüsü adlı bir anlaşma ile kurulmuştur. Ancak, İsrail bu anlaşmayı imzalamamış ve UCM’nin yargı yetkisini tanımamıştır. Bu nedenle, UCM, İsrail’in Filistin topraklarında işlediği iddia edilen suçlarla ilgili olarak İsrailli yöneticileri yargılayamamaktadır. UCM, ancak Filistin’in UCM’ye üye olması ve mahkemeye başvurması halinde bu suçları soruşturabilir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Konseyi’ne üye olan 47 ülkenin vatandaşlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini iddia ettikleri durumlarda başvurabilecekleri bir mahkemedir. AİHM, 1959 yılında kurulmuş ve 1998 yılında yeniden yapılandırılmıştır. AİHM, İsrail’in Avrupa Konseyi’ne üye olmadığı için İsrailli yöneticileri yargılayamamaktadır. AİHM, ancak İsrail’in Avrupa Konseyi’ne üye olması ve sözleşmeyi kabul etmesi halinde bu yetkiye sahip olabilir.

Ankara Barosu, 2023 yılında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları nedeniyle İsrail Devlet Başkanı, Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve İsrail ordusunun diğer şüpheli kişileri aleyhine UCM’ye başvurduğunu açıklamıştır3. Ancak, bu başvurunun sonucu hakkında henüz bir bilgi bulunmamaktadır. UCM’nin bu başvuruyu kabul edip etmeyeceği, soruşturma açıp açmayacağı ve İsrailli yöneticileri yargılayıp yargılamayacağı belirsizdir.




Hitabette dikkat edilmesi gereken hususlar.

Hitabette dikkat edilmesi gereken hususlar.


Hitabette dikkat edilmesi gereken hususlar, konuşmanın etkili ve başarılı olması için önemlidir. Hitabet, insanların duygu, düşünce ve bilgilerini başkalarına aktarmak için kullandıkları bir sanattır. Bu sanatı iyi icra etmek isteyenler, bazı kurallara ve ilkelerine uymalıdırlar. Bu kurallar ve ilkeler hem konuşmanın hazırlanması hem de sunulması aşamalarında dikkate alınmalıdır. Aksi takdirde, konuşma amacına ulaşamaz, dinleyiciler üzerinde istenilen etkiyi bırakamaz.

Konuşmanın hazırlanması aşamasında dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

Konu belirlenirken, dinleyicilerin ilgi, ihtiyaç ve beklentilerine uygun olmasına, güncel ve önemli olmasına, konuşmacının bilgi ve yetkinliğine uygun olmasına dikkat edilmelidir.
Konu ile ilgili yeterli araştırma ve okuma yapılmalı, güvenilir kaynaklardan faydalanılmalı, konu ile ilgili âyet, hadis, örnek olay, istatistik, alıntı gibi deliller tespit edilmelidir.
Konuşmanın ana fikri, giriş, gelişme ve sonuç bölümleri belirlenmeli, konuşmanın amacı, hedefi ve yöntemi açıkça ortaya konulmalıdır.
Konuşmanın içeriği, bir plan dahilinde zihinde veya kağıt üzerinde tertip edilmeli, konu başlıkları ve alt başlıkları sıralanmalı, konuşmanın akışı sağlanmalıdır.
Konuşmanın yazımında, anlaşılır ve sade bir dil kullanılmalı, cümleler kısa ve öz olmalı, anlatım bozukluğu, yazım yanlışı, imla hatası yapılmamalı, dil bilgisi kurallarına uyulmalı, gereksiz tekrar ve söz kalabalığından kaçınılmalı, konuşmaya uygun bir üslup seçilmelidir.
Konuşmanın sunulması aşamasında dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

Konuşma, ne bıktıracak kadar yavaş ne de anlaşılmayacak kadar hızlı olmalı, konuşma ile nefes alıp verme arasında bir ahenk olmalı, ses tonu sözün, fikrin ve duygunun anlamına uygun bir şekilde ayarlanmalıdır.
Konuşma, konuya, mekâna ve duruma uygun düşmeli, söz fikri açık ve net ifade edebilmeli, anlaşılır bir özellik taşımalı, doğruluğun yanında güzellik de ihmal edilmemeli, benzetme, mecaz, tezat, tekrar, buluş, abartı gibi edebi sanatlardan yerinde ve zamanında faydalanılmalıdır.
Konuşmacı, kürsüye gelmeden önce konuşma metnini tekrar tekrar okumalı, konuşmanın provasını yapmalı, konuşmanın süresini tespit etmeli, konuşmanın yapılacağı yeri önceden görmeli, giriş ve çıkış yollarını, ışık ve ses düzenini, kullanacağı gereçleri kontrol etmelidir.
Konuşmacı, kürsüye gelirken ve konuşurken beden dilini ve mimiklerini etkili bir şekilde kullanmalı, dinleyicilerle göz teması kurmalı, dinleyicilerin ilgisini çekecek bir giriş yapmalı, konuşmasını planladığı şekilde sürdürmeli, konuşmasını özetleyen ve dinleyicilerin zihninde yer edecek bir sonuçla bitirmelidir.

@@@@@@@@@@@

Dini hitabet nasıl olmalı.

Dini hitabet, insanlara İslam’ın emir ve yasaklarını anlatmak, onları hayra teşvik etmek, kötülükten sakındırmak, imanlarını güçlendirmek ve ahlaklarını yükseltmek için yapılan etkili ve güzel konuşmadır. Dini hitabet nasıl olmalı sorusunun cevabı, Kur’an ve sünnetin öğrettiği ilkeler çerçevesinde verilebilir. Dini hitabetin nasıl olması gerektiği ile ilgili bazı hususlar şunlardır:

Dini hitabetin amacı, insanlara Allah’ın rızasını kazandıracak bilgi ve öğütleri sunmaktır. Bu nedenle dini hitabet, samimi, dürüst, doğru, açık, anlaşılır ve ikna edici olmalıdır. Dini hitabet, insanları kırmadan, incitmeden, rencide etmeden, hakaret etmeden, yalan söylemeden, iftira atmadan, dedikodu yapmadan, fitne çıkarmadan yapılmalıdır.
Dini hitabetin malzemesi, Kur’an ve sünnettir. Dini hitabet yapan kişi, konuşmasında ayet ve hadislere yer vermeli, konuları ayet ve hadis çerçevesinde açıklamalıdır. Konunun daha iyi anlaşılması için Peygamberimizin ve peygamberlerin hayatlarından örnekler, din büyüklerinin hayatını anlatan kıssalar, çeşitli ibretlik olaylar anlatılabilir. Dini hitabet yapan kişi, konuşmasında güvenilir kaynaklardan faydalanmalı, kaynaklarını belirtmeli, ilmi altyapısını sürekli geliştirmelidir.
Dini hitabetin yöntemi, hikmet ve güzel öğüttür. Dini hitabet yapan kişi, insanları Allah’ın yoluna hikmetle, yani akılcı, mantıklı, delilli ve ispatlı bir şekilde çağırmalıdır. Ayrıca güzel öğütle, yani tatlı dille, yumuşak üslupla, sevgi ve saygıyla, hoşgörü ve sabırla davet etmelidir. Dini hitabet yapan kişi, muhataplarıyla en güzel şekilde mücadele etmeli, onlarla cedelleşmekten, tartışmaktan, kavga etmekten kaçınmalıdır.
Dini hitabetin üslubu, etkili ve güzeldir. Dini hitabet yapan kişi, konuşmasında dilin kurallarına, edebiyatın sanatlarına, belagatın inceliklerine dikkat etmelidir. Konuşmasında anlatım bozukluğu, yazım yanlışı, imla hatası yapmamalı, cümleleri kısa ve öz olmalı, gereksiz tekrar ve söz kalabalığından kaçınmalıdır. Konuşmasında benzetme, mecaz, tezat, tekrar, buluş, abartı gibi edebi sanatlardan yerinde ve zamanında faydalanmalıdır. Konuşmasında beden dilini ve mimiklerini etkili bir şekilde kullanmalı, dinleyicilerle göz teması kurmalı, ses tonunu ayarlamalıdır.
Dini hitabetin etkisi, kalp ve akıldır. Dini hitabet yapan kişi, konuşmasında hem insanların kalplerine hem de akıllarına hitap etmelidir. Konuşmasında hem duygu hem de düşünce unsurlarını dengeli bir şekilde kullanmalıdır. Konuşmasında hem bilgi hem de öğüt vermelidir. Konuşmasında hem tebliğ hem de irşat yapmalıdır. Konuşmasında hem tebşir hem de inzar yapmalıdır. Konuşmasında hem tavsiye hem de uyarı yapmalıdır.

@@@@@@@####

Peygamberler ümmetlerine nasıl Hitabette bulunmuştur?

Peygamberler ümmetlerine nasıl hitabette bulunmuştur sorusunun cevabı, Kur’an ve sünnetin öğrettiği ilkeler çerçevesinde verilebilir. Peygamberler, Allah’ın elçileri olarak insanlara Allah’ın yolunu hikmetle, güzel öğütle, delillerle, örneklerle, etkili ve güzel bir şekilde anlatmışlardır. Peygamberler, konuşmalarında hakkı ve batılı apaçık ortaya koymuş, insanları hayra teşvik etmiş, kötülükten sakındırmış, imanlarını güçlendirmiş ve ahlaklarını yükseltmiştir. Peygamberler, konuşmalarında kırıcı, incitici, hakaret edici olmamış, muhataplarına saygılı ve nazik davranmış, onların ilgi, ihtiyaç ve beklentilerine uygun olmuştur. Peygamberler, konuşmalarında hem insanların kalplerine hem de akıllarına hitap etmiş hem duygu hem de düşünce unsurlarını dengeli bir şekilde kullanmış, hem bilgi hem de öğüt vermiştir. Peygamberler, konuşmalarında hem tebliğ hem de irşat yapmış hem tebşir hem de inzar yapmış, hem tavsiye hem de uyarı yapmıştır.

Peygamberlerin ümmetlerine nasıl hitabette bulunduklarına dair Kur’an ve sünnetten bazı örnekler şunlardır:

Hz. Nuh, kavmine şöyle hitap etmiştir: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Ben, size gelecek olan büyük bir günün azabından korkuyorum.” (A’raf, 7/59)
Hz. İbrahim, babasına şöyle hitap etmiştir: “Babacığım! Bilmediğin bir şeye niçin tapıyorsun? Babacığım! Şüphesiz şeytan, Rahman olan Allah’a başkaldırmıştır. Babacığım! Şeytanın sana azap edici bir dost olmasından korkuyorum.” (Meryem, 19/42-45)
Hz. Musa, Firavun’a şöyle hitap etmiştir: “Firavun! Ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Doğru söz söylemek bana yaraşır. Ben, sana Rabbinden bir delil getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.” (A’raf, 7/104-105)
Hz. İsa, kavmine şöyle hitap etmiştir: “Ey İsrailoğulları! Ben, size Allah’ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve benden sonra gelecek olan Ahmed adındaki peygamberi müjdeleyici olarak gönderildim.” (Saff, 61/6)
Hz. Muhammed (sav), kavmine şöyle hitap etmiştir: “Ey kavmim! Ben, size Allah’ın elçisi olarak gönderildim. O’na ibadet edin, O’ndan başka ilâh yoktur. Bana iman edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Ahkaf, 46/31)

@@@@@@@@

 




Selanikli Yahudiler

Selanikli Yahudiler

 

Selanikli Yahudiler, Selanik’te yaşayan veya Selanik kökenli olan Yahudilerdir. Selanikli Yahudilerin tarihi, iki bin yıl öncesine uzanır. Selanik, Yahudi kültüründen bilince akla gelen ilk şehirlerden biri olarak bilinir. Kent, Yahudi cemaati açısından altın çağını Osmanlı egemenliği döneminde yaşadı. 1492’de İspanya ve 1496-1497’de Portekiz’den kovulan Yahudiler, Osmanlı İmparatorluğu’na göç ederek Selanik’e yerleştiler. Selanik’in ekonomisinin yükselişinde önemli rol oynadılar. Osmanlı yönetiminde ilişkilerinde kendilerine pek çok imtiyazlar verildi. Dini açıdan da hiçbir baskıya uğramadılar. Selanik aynı zamanda en büyük Balkan Yahudi Cemaatinin de merkezi konumunda yerini aldı. Selanikli Yahudiler, bankerlik, tefecilik, zeytinyağı ve sabun imalatı, demircilik, bakırcılık, mermercilik, tenekecilik, kuyumculuk, iplikçilik, kunduracılık, terzilik, parfümcülük gibi işlerde sivrildiler; ancak temel uğraş, dokumacılıktı1 Selanikli Yahudilerin ünlü temsilcileri arasında Sabbatai Zevi, Moşe Almosnino, Joseph Nasi, Isaac Carasso, David Fresco, Eliya Karmona, Albert Cohen, Eliezer Ben-Yehuda, Saadi Besalel a-Levi, Dario Moreno, Roza Eskenazi, Alberto Errera, Moris Farhi, Leon Sciaky, Nissim Mazliach, Erika Perahia Zemour, Rena Molho, Selim Salti, Selanikli İzak, Selanikli Mustafa ve Selanikli Naim sayılabilir.

 

@@@@@@@###

 

Şimdiye kadar Mossad’ın yaptığı ve Mossada yapılan operasyonlar.

 

Mossad, İsrail’in ulusal istihbarat teşkilatıdır. Mossad, istihbarat toplama, gizli operasyonlar ve karşı-terörizm ile ilgilenmektedir. Mossad, birçok ünlü ve tartışmalı operasyona imza atmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

 

Adolf Eichmann’ın yakalanması (1960): Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann, Mossad ajanları tarafından Buenos Aires’te bulunup kaçırıldı ve İsrail’e götürüldü. Eichmann, soykırımdan sorumlu tutularak yargılandı ve idam edildi1

Münih katliamının intikamı (1972’den itibaren): Mossad, 1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrail sporcularını öldüren Filistinli teröristleri takip edip öldürmek için gizli bir operasyon başlattı. Operasyon, Tanrı’nın Gazabı olarak bilinir. Operasyon sırasında bazı masum insanlar da yanlışlıkla öldürüldü2

Irak nükleer reaktörünün bombalanması (1981): Mossad, Irak’ın Tuwaitha Nükleer Reaktörü’nün ilerlemesini takip ederek İsrail hava kuvvetlerinin reaktörü yok etmesine yardımcı oldu. Operasyon, Opera veya Babil olarak bilinir3

Mordehay Vanunu’nun kaçırılması (1986): Mossad, İsrail’in nükleer sırlarını İngiltere’ye kaçıran ve açıklayan İsrail nükleer teknisyeni Mordehay Vanunu’yu kaçırıp İsrail’e getirdi. Vanunu, casusluk suçundan hapis cezasına çarptırıldı4

İran nükleer programına sabotaj (2000’lerden itibaren): Mossad, İran’ın nükleer programını engellemek için çeşitli yöntemler kullandı. Bunlar arasında İranlı nükleer bilim adamlarının öldürülmesi, Stuxnet virüsünün İran’ın santrifüjlerine sızdırılması, İran’ın nükleer tesislerine saldırılar ve İran’ın nükleer arşivlerinin çalınması sayılabilir.

Mossad’a yapılan operasyonlar ise daha az bilinmektedir. Ancak Mossad’ın da bazı başarısızlıklar ve kayıplar yaşadığı bilinmektedir. Bunlardan bazıları şunlardır:

 

Lillehammer olayı (1973): Mossad, Münih katliamının planlayıcısı olduğunu düşündüğü Ali Hasan Salameh’i Norveç’te öldürmek için bir operasyon düzenledi. Ancak Mossad ajanları yanlış kişiyi öldürdü ve çoğu yakalandı. Bu olay, Mossad’ın itibarına büyük bir darbe oldu.

Khaled Meshal’in zehirlenmesi (1997): Mossad, Hamas lideri Khaled Meshal’i Ürdün’de zehirlemeye çalıştı. Ancak operasyon başarısız oldu ve Mossad ajanları yakalandı. İsrail, Meshal’e panzehir vermek ve ajanlarını kurtarmak için Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’i serbest bırakmak zorunda kaldı.

Dubai cinayeti (2010): Mossad, Hamas komutanı Mahmud el-Mabhuh’u Dubai’de öldürdü. Ancak operasyon, Dubai polisinin güvenlik kameralarından elde ettiği görüntülerle ortaya çıktı. Mossad ajanlarının sahte pasaportlar kullandığı ve bazı Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının kimliklerini çaldığı anlaşıldı. Bu olay, Mossad’ın uluslararası alanda eleştirilmesine ve diplomatik krizlere yol açtı.

 

@@@@@@@@@

 

Mossad’ın başarısız operasyonları nelerdir?

 

Mossad’ın en başarısız operasyonlarından biri, 1973 yılında Norveç’te gerçekleşen Lillehammer olayıdır. Mossad, Münih katliamının planlayıcısı olduğunu düşündüğü Ali Hasan Salameh’i öldürmek için bir operasyon düzenledi. Ancak Mossad ajanları yanlış kişiyi öldürdü ve çoğu yakalandı. Bu olay, Mossad’ın itibarına büyük bir darbe oldu1

Mossad’ın başka bir başarısız operasyonu, 1997 yılında Ürdün’de gerçekleşen Khaled Meshal’in zehirlenmesidir. Mossad, Hamas lideri Khaled Meshal’i zehirlemeye çalıştı. Ancak operasyon başarısız oldu ve Mossad ajanları yakalandı. İsrail, Meshal’e panzehir vermek ve ajanlarını kurtarmak için Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin’i serbest bırakmak zorunda kaldı2

Mossad’ın son dönemdeki başarısız operasyonlarından biri de, 2021-2022 yıllarında Türkiye’de gerçekleşen operasyondur. Mossad, Türkiye’de yaşayan Filistinlileri muhbir olarak kullanmak için sosyal medya aracılığıyla iletişim kurdu. Ancak Türk istihbaratı, Mossad’ın planını fark edip bozdu. Türk istihbaratı, sahte Filistinli muhbirler yaratarak Mossad’a yanlış bilgi verdi ve Mossad’ın Türkiye’deki ağını çökertti.

 




TÜRK İSTİHBARATI VE CIA

TÜRK İSTİHBARATI VE CIA

Türk istihbarat teşkilatı olan Mit hangi yıllarda CIA’nın kontrolünde ve Başkanlığı altında idi?


Türk istihbarat teşkilatı olan Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), 1965 yılında 644 sayılı kanunla kurulmuştur. MİT’in kuruluşundan önce Türkiye’de istihbarat faaliyetleri Milli Emniyet Hizmetleri (M.E.H.) Riyaseti tarafından yürütülmekteydi. M.E.H. Riyaseti, 1925 yılında kurulan ve Millî Mücadele döneminde faaliyet gösteren Teşkilat-ı Mahsusa’nın devamı niteliğindeydi.

MİT’in kuruluşu, Türkiye’nin NATO üyesi olması ve Soğuk Savaş döneminde ABD ile yakın ilişkiler kurmasıyla ilgilidir. MİT, ABD’nin istihbarat teşkilatı olan CIA ile işbirliği yapmış ve CIA’in eğitim, finansman, teknik destek ve operasyonel yardımından faydalanmıştır.

MİT’in CIA’in kontrolünde ve başkanlığı altında olduğu iddiası, Türkiye’de ve yurt dışında çeşitli kaynaklar tarafından dile getirilmiştir. Bu iddianın temel dayanağı, MİT’in kurucu başkanı olan Fuat Doğu’nun CIA ile yakın ilişkileri ve CIA’in Türkiye’deki faaliyetlerine göz yummasıdır.

MİT’in CIA’in kontrolünde olduğu yıllar, kesin olarak belirlenemese de, 1965-1974 yılları arasında MİT’in CIA ile en yoğun işbirliği yaptığı yıllar olduğu söylenebilir. Bu dönemde MİT, CIA’in Türkiye’de yürüttüğü siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel operasyonlara destek vermiş, CIA’in Türkiye’deki ajanlarını korumuş, CIA’in Türkiye’deki istasyon şeflerine rapor vermiş ve CIA’in Türkiye’deki istihbarat kaynaklarına erişimini sağlamıştır.

MİT’in CIA’in kontrolünden çıkması, 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı ile başlamıştır. Bu harekat, Türkiye ile ABD arasında ciddi bir krize yol açmış ve ABD, Türkiye’ye silah ambargosu uygulamıştır. Bu durum, MİT’in CIA ile olan bağlarını zayıflatmış ve MİT’in bağımsız bir istihbarat teşkilatı olma yolunda adımlar atmasını sağlamıştır.

MİT’in CIA’in başkanlığı altında olduğu iddiası ise, MİT’in başkanlarının CIA ile olan ilişkilerine dayandırılmaktadır. Bu iddiaya göre, MİT’in başkanları CIA tarafından belirlenmekte, CIA’in onayı olmadan MİT başkanı atanamamaktadır. Bu iddianın en çok dile getirildiği dönem, 1992-1998 yılları arasında MİT başkanlığı yapan Sönmez Köksal’ın dönemidir. Köksal, CIA ile yakın ilişkileri ve CIA’in Türkiye’deki operasyonlarına destek vermesi nedeniyle eleştirilmiş ve CIA’in adamı olarak nitelendirilmiştir.

MİT’in CIA’in kontrolünde ve başkanlığı altında olduğu iddiaları, Türkiye’nin istihbarat tarihi ve uluslararası ilişkileri açısından önemli bir konudur. Bu iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı, ancak resmi belgelerin ve tanıklıkların ortaya çıkmasıyla kesin olarak anlaşılabilir. Ancak bu iddiaların, Türkiye’nin istihbarat bağımsızlığı ve ulusal çıkarları açısından dikkate alınması ve değerlendirilmesi gerektiği de bir gerçektir.

@@@@@@@@@#

MİT’in CIA ile ilişkisi ne zaman sona erdi?

MİT’in CIA ile ilişkisi ne zaman sona erdi? sorusunun kesin bir cevabı yoktur. Ancak web arama sonuçlarına göre, MİT’in CIA ile olan ilişkisinin en yoğun olduğu dönem, 1965-1974 yılları arasında olmuştur. Bu dönemde MİT, CIA’in Türkiye’de yürüttüğü siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel operasyonlara destek vermiş, CIA’in Türkiye’deki ajanlarını korumuş, CIA’in Türkiye’deki istasyon şeflerine rapor vermiş ve CIA’in Türkiye’deki istihbarat kaynaklarına erişimini sağlamıştır.

MİT’in CIA ile olan ilişkisinin zayıflamaya başladığı dönem ise, 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı ile başlamıştır. Bu harekat, Türkiye ile ABD arasında ciddi bir krize yol açmış ve ABD, Türkiye’ye silah ambargosu uygulamıştır. Bu durum, MİT’in CIA ile olan bağlarını koparmış ve MİT’in bağımsız bir istihbarat teşkilatı olma yolunda adımlar atmasını sağlamıştır.

MİT’in CIA ile olan ilişkisinin tamamen sona erdiği iddia edilemez. Ancak MİT’in CIA ile olan ilişkisinin niteliği ve yoğunluğu zaman içinde değişmiştir. MİT, CIA ile işbirliği yaparken, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını gözetmiş, CIA’in Türkiye’ye karşı yaptığı operasyonlara karşı koymuş, CIA’in Türkiye’deki ajanlarını deşifre etmiş ve CIA’in Türkiye’deki faaliyetlerini sınırlamıştır.

MİT’in CIA ile olan ilişkisi, Türkiye’nin istihbarat tarihi ve uluslararası ilişkileri açısından önemli bir konudur. Bu ilişki hem işbirliği hem de rekabet içeren karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ilişkinin doğruluğu veya yanlışlığı, ancak resmî belgelerin ve tanıklıkların ortaya çıkmasıyla kesin olarak anlaşılabilir. Ancak bu ilişkinin, Türkiye’nin istihbarat bağımsızlığı ve ulusal çıkarları açısından dikkate alınması ve değerlendirilmesi gerektiği de bir gerçektir.

@@@@@@@@@

Türkiye’deki darbelerden Mit teşkilatı ne gibi olumlu veya olumsuz roller oynamıştır?

Türkiye’deki darbelerde Millî İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) ne gibi olumlu veya olumsuz rollerde bulunduğu konusunda kesin bir cevap vermek zor. Çünkü MİT’in faaliyetleri gizli tutuluyor ve darbelerin arkasındaki gerçek aktörler tam olarak bilinmiyor. Ancak bazı kaynaklara göre, MİT’in darbelerde farklı dönemlerde farklı tutumlar sergilediği söylenebilir.

1960 darbesinde, MİT’in darbeyi önceden haber almasına rağmen, bunu hükümete bildirmediği iddia ediliyor1 Bu durum, MİT’in darbeye karşı çıkmadığı veya desteklediği şeklinde yorumlanabilir. Ayrıca, darbe sonrasında kurulan Millî Birlik Komitesi’nde (MBK) MİT’in başkanı Fuat Doğu da yer almıştır2 Bu da MİT’in darbe yönetimine dahil olduğunu gösterir.

1971 darbesinde ise, MİT’in darbeye karşı olduğu ve hükümeti uyarmaya çalıştığı belirtiliyor3 MİT’in başkanı Nihat Yılmaz, darbe girişimini öğrenince Başbakan Süleyman Demirel’i arayarak bilgi vermiş, ancak Demirel’in telefonu açmadığı için ulaşamamıştır3 MİT’in darbeye karşı tutumu, darbe sonrasında başkanın değiştirilmesine ve teşkilatın yeniden yapılandırılmasına neden olmuştur3

Bu bilgiler ışığında, MİT’in darbelerde olumlu veya olumsuz rollerde bulunduğunu söylemek mümkün değildir. MİT’in darbelerdeki rolü, dönemin siyasi, ekonomik ve sosyal koşullarına, ordunun ve hükümetin durumuna, MİT’in iç yapısına ve başkanının kişiliğine bağlı olarak değişkenlik göstermiştir.

@@@@@@@

Hangi darbelerde MİT rol oynadı?

MİT’in darbelerdeki rolü hakkında kesin bir cevap vermek zor, çünkü MİT’in faaliyetleri gizli tutuluyor ve darbelerin arkasındaki gerçek aktörler tam olarak bilinmiyor. Ancak bazı kaynaklara göre, MİT’in darbelerde farklı dönemlerde farklı tutumlar sergilediği söylenebilir.

1960 darbesinde, MİT’in darbeyi önceden haber almasına rağmen, bunu hükümete bildirmediği iddia ediliyor1 Bu durum, MİT’in darbeye karşı çıkmadığı veya desteklediği şeklinde yorumlanabilir. Ayrıca, darbe sonrasında kurulan Millî Birlik Komitesi’nde (MBK) MİT’in başkanı Fuat Doğu da yer almıştır2 Bu da MİT’in darbe yönetimine dahil olduğunu gösterir.

1971 darbesinde ise, MİT’in darbeye karşı olduğu ve hükümeti uyarmaya çalıştığı belirtiliyor3 MİT’in başkanı Nihat Yılmaz, darbe girişimini öğrenince Başbakan Süleyman Demirel’i arayarak bilgi vermiş, ancak Demirel’in telefonu açmadığı için ulaşamamıştır3 MİT’in darbeye karşı tutumu, darbe sonrasında başkanın değiştirilmesine ve teşkilatın yeniden yapılandırılmasına neden olmuştur.

1980 darbesinde, MİT’in darbeyi önceden haber aldığı ve darbecilerle işbirliği yaptığı iddia ediliyor. MİT’in başkanı Mehmet Eymür, darbe öncesinde Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile görüşmüş ve darbe planını onaylamıştır. MİT, darbe sonrasında da darbecilerin isteklerini yerine getirmiş ve darbe karşıtı kişi ve gruplara karşı operasyonlar düzenlemiştir.

1997 darbesinde, MİT’in darbeye karşı çıktığı ve hükümeti desteklediği ifade ediliyor. MİT’in başkanı Şenkal Atasagun, darbe girişimini önceden haber alarak Başbakan Necmettin Erbakan’a bildirmiş ve darbecilerin planlarını bozmaya çalışmıştır. MİT, darbe sonrasında da hükümetin yanında yer almış ve darbecilerin baskılarına direnmiştir.

Bu bilgiler ışığında, MİT’in darbelerde olumlu veya olumsuz rollerde bulunduğunu söylemek mümkün değildir. MİT’in darbelerdeki rolü, dönemin siyasi, ekonomik ve sosyal koşullarına, ordunun ve hükümetin durumuna, MİT’in iç yapısına ve başkanının kişiliğine bağlı olarak değişkenlik göstermiştir.

@@@@@@@




HAMAS-FİLİSTİN VE İSRAİL ESİRLERİ

HAMAS-FİLİSTİN VE İSRAİL ESİRLERİ

Hamas’ın elindeki serbest bırakılan İsrailli esirlerin söyledikleri ve anlattıkları.


Hamas ile İsrail arasında 24 Kasım 2023’te varılan bir uzlaşma kapsamında, Hamas’ın elindeki 50 İsrailli esire karşılık, İsrail hapishanelerindeki 150 Filistinli serbest bırakıldı. Serbest bırakılan İsrailli esirlerden biri olan Munder ailesinin yakını, aileyi ziyaret ettikten sonra esirlerin anlattıklarını paylaştı. Munder ailesinin üyesi, esirlerin olumsuz bir durum yaşamadıklarını, insanca muamele gördüklerini ve düşündükleri gibi dehşet hikayeleri olmadığını söyledi. Ayrıca, esirlerin kendilerine verilen radyo ve televizyondan haberleri takip ettiklerini de belirtti. Serbest bırakılan esirlerin arasında büyükanne, anne ve bir erkek çocuğun da olduğu bildirildi.

@@@@@@@@@

İsrail hapishanelerindeki Filistinli esirler ne durumda?

İsrail ile Hamas arasında 24 Kasım 2023’te varılan bir uzlaşma kapsamında, Hamas’ın elindeki 50 İsrailli esire karşılık, İsrail hapishanelerindeki 150 Filistinli serbest bırakıldı. Serbest bırakılan Filistinlilerin arasında 33’ü çocuk, 6’sı kadın olmak üzere toplam 39 kişi vardı. Serbest bırakılan esirlerin aileleriyle buluşmaları sırasında duygusal anlar yaşandı. İsrail hapishanelerinde hala yaklaşık 5 bin Filistinli esir bulunuyor. Bu esirlerin bir kısmı idari tutukluluk adı altında yargılanmadan veya suçlanmadan tutuluyor. Esirlerin sağlık, hijyen, beslenme ve eğitim gibi temel hakları ihlal ediliyor. Esirlerin aileleriyle görüşmeleri de sınırlı ve zorlu koşullarda gerçekleşiyor.

@@@@@@@@@#

Filistinliler neden tutuklanıyor?

Filistinliler, İsrail’in işgal ettiği topraklarda yaşadıkları için, İsrail’in güvenlik gerekçesiyle uyguladığı askeri yasalara tabi oluyorlar. Bu yasalar, Filistinlilerin idari tutukluluk adı altında yargılanmadan veya suçlanmadan uzun süre hapiste tutulmasına izin veriyor.
Filistinliler, İsrail’in yerleşimci politikalarına karşı barışçıl gösteriler düzenledikleri için, İsrail ordusunun şiddetli müdahalesine maruz kalıyorlar. Göstericiler, kurşun, göz yaşartıcı gaz, plastik mermi veya tutuklama gibi baskılara uğruyorlar.
Filistinliler, İsrail-Filistin sorununa çözüm bulmak için uluslararası toplumun desteklediği iki devletli çözümü savundukları için, İsrail’in terörizmle mücadele yasalarına göre suçlu sayılıyorlar. İsrail, Filistinlilerin kendi devletlerini kurma hakkını tanımıyor ve Filistin bayrağını yasaklıyor.
Filistinliler, İsrail’in Filistin topraklarını ilhak etme planlarına karşı direndikleri için, İsrail’in baskıcı yöntemlerine maruz kalıyorlar. İsrail, Filistinlilerin evlerini yıkıyor, topraklarını gasp ediyor, su kaynaklarını kesiyor ve yerleşimcilere veriyor.

@@@@@@@@@@@@@

Abd İsraile ne kadar bomba verdi?

ABD’nin İsrail’e verdiği bomba miktarı tam olarak bilinmiyor, ancak ABD’nin İsrail’e yaptığı askeri yardımın büyük bir kısmının bomba ve mühimmat alımı için kullanıldığı tahmin ediliyor. ABD’nin 1946’dan 2020’ye kadar geçen 74 yıllık süre zarfında İsrail’e yapmış olduğu doğrudan askeri destek 104 milyar 507 milyon 700 bin doları, ekonomik yardım 34 milyar 326 milyon doları ve hava ve füze savunma sistemlerine olan yardımı da 7 milyar 411 milyon 409 bin doları buldu. ABD’nin İsrail’e verdiği askeri yardımın yüzde 75’i, ABD’den silah ve mühimmat satın almak için kullanılıyor. Bu da yaklaşık 78 milyar dolarlık bir harcama anlamına geliyor. ABD’nin İsrail’e verdiği bombaların çeşitleri ve miktarları hakkında net bir bilgi bulunmuyor, ancak ABD’nin İsrail’e verdiği en önemli bombalardan biri, GBU-28 Paveway III adlı lazer güdümlü bunker buster bombasıdır. Bu bomba, yer altındaki sığınakları ve tesisleri imha etmek için tasarlanmıştır. ABD, 2005 yılında İsrail’e 100 adet GBU-28 bombası verdi. Bu bombaların her birinin ağırlığı 2 bin 268 kilogram, uzunluğu 4,67 metre ve çapı 37 santimetredir. Bu bombaların her birinin maliyeti yaklaşık 300 bin dolardır.

@@@@@@@@@@@@

İsrail Gazzeye ne kadar bomba attı?

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, Hamas’ın 7 Ekim 2023’de başlattığı saldırıların ardından Gazze Şeridi’ne 4 bin ton ağırlığında yaklaşık 6 bin bomba atıldığı ve 3 bin 600’den fazla noktanın vurulduğu aktarıldı. İsrail Hava Kuvvetleri tarafından yapılan açıklamada, “Gerektiği sürece güçlü ve amansızca saldırmaya devam edeceğiz” denildi. Gazze’deki hükümetin Medya Ofisi Başkanı Selame Maruf ise, İsrail ordusunun 7 Ekim’de başlayan saldırılarında, Gazze Şeridi’ne 40 bin ton bomba attığını bildirdi. Maruf, “İşgal güçleri, Gazze Şeridi’ne 40 bin ton bomba attı; işgalcinin suçları kameraların uzağında gerçekleşti.” ifadesini kullandı. İsrail’in Gazze’ye attığı bombaların çeşitleri ve miktarları hakkında net bir bilgi bulunmuyor, ancak İsrail’in Gazze’ye verdiği en önemli bombalardan biri, GBU-28 Paveway III adlı lazer güdümlü bunker buster bombasıdır. Bu bomba, yer altındaki sığınakları ve tesisleri imha etmek için tasarlanmıştır. ABD, 2005 yılında İsrail’e 100 adet GBU-28 bombası verdi. Bu bombaların her birinin ağırlığı 2 bin 268 kilogram, uzunluğu 4,67 metre ve çapı 37 santimetredir. Bu bombaların her birinin maliyeti yaklaşık 300 bin dolardır.

@@@@#@@@@@@

Gazzede ne kadar çocuk öldü?

Gazzede ne kadar çocuk öldü? sorunuzun cevabını vermek isterim. Web arama sonuçlarıma göre, İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında çok sayıda çocuk hayatını kaybetti. Farklı kaynaklara göre, Gazze’de öldürülen çocukların sayısı 6 bin 324 ile 7 bin 300 arasında değişiyor. Bu rakam, her gün ortalama 100’den fazla çocuğun öldürüldüğü korkunç bir tabloya işaret ediyor.
Yıkılan on binlerce binaların altında kalanlar bu hesapların dışındadır.
Ve bu durum sürekli artmaktadır.
Gazze’de ölen çocukların isimleri ve fotoğrafları da bazı haber sitelerinde yayınlandı. Gazze’de yaşanan insanlık dramı karşısında, uluslararası toplumun acilen harekete geçmesi ve ateşkes sağlanması gerekiyor.

@@@@@@@@@@@