KUDÜSÜN KUDSİYYETİ

KUDÜSÜN KUDSİYYETİ

Ayetlerde Kudüs:


Kudüs, Kur’an’da adı geçmeyen ancak İsra. 1. Ayette peygamberimizin miracıyla ilgili olarak,
*”Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’teki mescide) götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.”
Ayrıca birçok ayette işaret edilen kutsal bir şehirdir. Kur’an’da Kudüs’ü anlatan ayetler şunlardır:

*Bakara 2/58: “Ve (Musa) dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’ın size verdiği bu kutsal beldeye girin ve ona boyun eğerek girmeyin. Yoksa hüsrana uğrarsınız. Sizden öncekilerin yaptığı gibi, arkalarınızı dönüp kaçmayın. Şüphesiz Allah’ın azabı çok şiddetlidir.’” Bu ayette kutsal belde olarak Kudüs kastedilmektedir1.
*Bakara 2/114: “Allah’ın mescitlerini, içlerinde Allah’ın adının anılmasına engel olmaya çalışan ve onların harap olmasına çaba gösteren kimseden daha zalim kim vardır? Onlar oralara ancak korka korka girebilirler. Onlar için dünyada bir rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.” Bu ayette mescitlerden biri olarak Mescid-i Aksa anlaşılmaktadır1.
*Bakara 2/142-143: “Cahiller, ‘Onları, kendilerine yöneldikleri kıbleden çeviren nedir?’ diyecekler. De ki: ‘Doğu da batı da Allah’ındır. O, dilediği kimseyi doğru yola iletir.’ İşte biz sizi, insanlara şahitler olasınız, Peygamber de size şahit olsun diye orta bir ümmet yaptık. Biz Peygamber’e daha önce yöneldiği kıbleyi ancak gerçekten hidayete erenleri bilmek için bildirdik. Allah sizin imanınızı boşa çıkarmaz. Şüphesiz Allah, insanlara karşı çok şefkatli ve çok merhametlidir.” Bu ayetlerde orta bir ümmet olarak Kudüs’e yönelen müslümanların daha sonra Mekke’ye yönelmeleri emredilmektedir1.
*Bakara 2/259: “Yahut öyle birinin durumuna bak ki, kendisine: ‘Allah ölüleri nasıl diriltir?’ denince, ‘Bilmiyorum’ demişti. Bunun üzerine Allah onu öldürdü; sonra da yüz sene bıraktı. Sonra diriltti ve ona: ‘Ne kadar kaldın?’ dedi. O da: ‘Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldım’ dedi. Allah da buyurdu ki: ‘Hayır! Sen yüz sene kaldın. Şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak; henüz bozulmamıştır. Bir de eşeğine bak; seni insanlara ibret kılalım diye onu da (bozulmuş olarak) bıraktık. Şimdi kemiklere bak; nasıl birleştirip üzerini etle donatıyoruz.’ Böylece işin gerçeğini gördü ve dedi ki: ‘Şimdi biliyorum ki Allah her şeye kadirdir.’” Bu ayette bahsedilen kişinin Kudüs yakınlarında bulunan Beytü’l-Makdis’te yaşayan Üzeyr olduğu rivayet edilmektedir.
Kur’an’da Kudüs’le ilgili daha fazla ayet bulmak için buraya tıklayabilirsiniz. Ayrıca Kudüs’ün bereketli ve verimli bir memleket olduğuna dair ayetler de vardır2. Örneğin:

*Âl-i İmran 3/96: “Şüphesiz insanlar için kurulan ilk ev (ibadethane), Mekke’deki mübarek ve âlemlere hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.”
*Tîn 95/1-3: “İncire ve zeytine, Sinâ dağına, şu emin beldeye andolsun ki, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.”

*Kudüs, aynı zamanda Ruhu’l-Kudüs olarak adlandırılan Cebrail’in de peygamberlere destek verdiği bir yerdir3. Kur’an’da Ruhu’l-Kudüs ile ilgili ayetler şunlardır:

*Bakara 2/87: “Celâlim hakkı için Musa’ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa’ya apaçık mucizeler verdik, onu Rûhu’l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?”
*Mâide 5/110: “Allah şöyle diyecektir: ‘Ey Meryemoğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu’l-Kudüs (Cebrâil) ile desteklemiştim. Beşikteyken ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana yazıyı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrailoğulları’na âyetlerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin: ‘Bu ancak apaçık bir sihirdir’ dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.’”
-Kudüs, Kur’an’da adı geçmese de önemli bir yere sahip olan mübarek bir şehirdir. Allah’ın izniyle orada namaz kılmanın, kandillerini aydınlatmanın veya oraya dua etmenin büyük sevap olduğunu unutmayalım.[1]

@@@@@@@

Hadislerde Kudüs:

Kudüs, İslam, Yahudilik ve Hristiyanlık için kutsal bir şehirdir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı birçok hadisinde övmüş, oraya gitmenin, orada namaz kılmanın ve orayı savunmanın faziletlerinden bahsetmiştir. Kudüs ile ilgili hadislerden bazıları şunlardır:

“Yolculuk ancak şu üç mescitten birisine ibadet için olur. Benim şu mescidime, Mescid-i Haram’a ve Mescid-i Aksa’ya.”
“Oraya gidin ve içerisinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.”
“Allah, Ariş ile Fırat arasını mübarek bereketli kılmış ve özellikle Filistin’i mukaddes kılmıştır.”
“Mescid-i Aksa’nın etrafında bulunan beldelerde bulunanlar, onu korumak için cihad edenler gibidir.”
“Mescid-i Aksa’nın etrafındaki beldelerde oturanlar, peygamberlerin komşuları gibidir.”

“Mucize-i Miracın mukaddimesi olan Beytü’l-Makdis seyahati ve sabahleyin Kureyş kavmi ondan Beytü’l-Makdisin tarifatını istemesi üzerine hasıl olan bir mucizeyi bahsedeceğiz. Şöyle ki:
Miraç gecesinin sabahında, miracını Kureyş’e haber verdi. Kureyş tekzip etti. Dediler: “Eğer Beytü’l-Makdise gitmişsen, Beytü’l-Makdisin kapılarını ve duvarlarını ve ahvâlini bize tarif et.” Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman ediyor ki:
Yani, “Onların tekziplerinden ve suallerinden pek çok sıkıldım. Hattâ öyle bir sıkıntı hiç çekmemiştim. Birden, Cenâb-ı Hak, Beytü’l-Makdisi bana gösterdi. Ben de Beytü’l-Makdise bakıyorum, birer birer her şeyi tarif ediyordum.” 1 İşte, o vakit Kureyş baktılar ki, Beytü’l-Makdisten doğru ve tam haber veriyor.
Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Kureyş’e demiş ki: “Yolda giderken sizin bir kafilenizi gördüm. Kafileniz yarın filân vakitte gelecek.” Sonra o vakit kafileye muntazır kaldılar. Kafile bir saat taahhur etmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ihbarı doğru çıkmak için, ehl-i tahkikin tasdikiyle, güneş bir saat tevakkuf etmiş. Yani, arz, onun sözünü doğru çıkarmak için, vazifesini, seyahatini bir saat tatil etmiştir ve o tatili güneşin sükûnetiyle göstermiştir.”[2]

@@@@@@@@

Peygamberler şehri Kudüs:

Kudüs, peygamberler şehri olarak bilinen kutsal bir yerdir. Kur’an’da adı geçmeyen ancak birçok ayette işaret edilen Kudüs, İslam, Yahudilik ve Hristiyanlık için önemli bir merkezdir. Kudüs, Müslümanların ilk kıblesi, miracın başlangıcı ve peygamberlerin yurdu olarak ebediyen kalbimizde yaşamaktadır.
Kudüs’ün tarihini, kültürünü, mimarisini ve manevi değerini anlatan bir belgesel serisi olan “Peygamberler Şehri Kudüs” Diyanet TV’de yayınlanmaktadır. Bu belgeselde Kudüs’ün İslam tarihindeki rolü, Mescid-i Aksa’nın önemi, Kudüs’teki sahabi kabirleri, Kudüs’teki Osmanlı izleri, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Kudüs ile ilişkileri gibi konular ele alınmaktadır.[3]
Mesela:
Kudüs neden kutsal bir şehirdir?
Kudüs’ün Müslümanlar için önemi nedir?
Kudüs’ün Yahudiler için önemi nedir?
Kudüs’ün Hristiyanlar için önemi nedir?
Kudüs’ün tarihi nasıldır?
Kudüs’te hangi peygamberler yaşamıştır?
Kudüs’te hangi mescitler ve camiler vardır?
Kudüs’te hangi sahabeler gömülüdür?
Kudüs’te hangi Osmanlı eserleri bulunmaktadır?[4]

Mehmet ÖZÇELİK

17-10-2023

[1] Bak.Âl-i İmran 3/39; Âraf 7/137; Enbiyâ 21/71, 81; Mâide 5/21; İsrâ 17/5-6; Sâd 38/21-22; Tîn. 95/1.  https://www.bing.com/search?q=Ayetlerde%20kud%C3%BCs&ssp=1&safesearch=moderate&cc=TR&PC=SANSAAND&toWww=1&redig=6DA9285C452D492F97B3FCB9F7728E07

[2] https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/mektubat/on-dokuzuncu-mektub/180
https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/arama/Makdisi

[3] https://diyanet.tv/peygamberler-sehri-kudus/bolumler

[4]https://www.bing.com/search?q=Peygamberler%20%C5%9Fehri%20kud%C3%BCs&ssp=1&safesearch=moderate&cc=TR&PC=SANSAAND&toWww=1&redig=2A0B6BD018A24D74BFA2096C8AAC64C5

https://diyanet.tv/peygamberler-sehri-kudus/bolumler.
https://bing.com/search?q=Peygamberler+%c5%9fehri+kud%c3%bcs.https://diyanet.tv/peygamberler-sehri-kudus.




KUDÜSÜN TARİHÇESİ

KUDÜSÜN TARİHÇESİ

Kudüs’ün tarihi ve tarihçesi nedir?

Kudüs, üç semavi din olan Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam için kutsal bir şehirdir. Kudüs’ün tarihi, bilinen en eski kaynaklara göre milattan önce 2000’lere kadar uzanmaktadır. Şehir, tarih boyunca birçok medeniyetin egemenliği altına girmiş, iki kez yok edilmiş, 23 kez işgal edilmiş ve 52 kez saldırıya uğramıştır1. Kudüs’ün tarihi ve önemi hakkında aşağıdaki başlıklarda kısaca bilgi verelim:

Yahudilik için Kudüs: Yahudiler için Kudüs, Kral Davud’un şehri olarak kabul edilir. Davud, milattan önce 10. yüzyılda şehri ele geçirmiş ve oğlu Süleyman da burada muhteşem bir mabet (Mescid-i Aksa) inşa etmiştir2. Yahudiler, bu mabedin yıkılmasından sonra da Kudüs’e olan bağlılıklarını korumuş ve her yıl Ağlama Duvarı’nda dua etmişlerdir. Yahudiler, Kudüs’ü “Tanrı’nın şehri” olarak görürler.
Hristiyanlık için Kudüs: Hristiyanlar için Kudüs, Hz. İsa’nın doğduğu, vaaz verdiği, çarmıha gerildiği ve dirildiği yer olarak kutsaldır. Hristiyanlar, Kudüs’te bulunan Kutsal Kabir Kilisesi’ni ziyaret ederler. Hristiyanlar, Kudüs’ü “barış şehri” olarak adlandırırlar.
İslam için Kudüs: Müslümanlar için Kudüs, Hz. Muhammed’in Miraç mucizesini gerçekleştirdiği yerdir. Hz. Muhammed, Mescid-i Aksa’dan semaya yükselmiş ve Allah ile görüşmüştür3. Müslümanlar, Mescid-i Aksa’yı ve içinde bulunan Kubbet-üs Sahra’yı kutsal sayarlar. Müslümanlar, Kudüs’ü “mukaddes şehir” olarak tanımlarlar.
Kudüs, üç semavi dinin ortak mirasıdır ve insanlık tarihinin en önemli şehirlerinden biridir. Şehrin barış ve huzur içinde yaşanabilir olması için tüm dinlerin saygı ve hoşgörü göstermesi gerekmektedir.

@@@@@

Hangi medeniyetler Kudüs’e hâkim oldu?

Kudüs, tarihi boyunca birçok medeniyetin hakimiyetine girmiş bir şehirdir. Bu medeniyetlerin bazıları şunlardır:

Kenanlılar: Kudüs’ün ilk kurucuları olarak kabul edilen Kenanlılar, milattan önce 3000 yıllarında şehri inşa etmişlerdir. Kenanlılar, Kudüs’ü “Uruşalim” olarak adlandırmışlardır1.
İbraniler: İbraniler, milattan önce 1000 yıllarında Kral Davud liderliğinde Kudüs’ü fethetmişler ve burada Yahudi krallığının merkezini kurmuşlardır. Davud’un oğlu Süleyman, Kudüs’te Yahudi tapınağını inşa etmiştir.
Babil: Babil kralı Nebukadnezar, milattan önce 586 yılında Kudüs’ü kuşatmış ve Yahudi tapınağını yıkmıştır. Yahudileri Babil’e sürgün etmiştir.
Persler: Pers kralı Kiros, milattan önce 539 yılında Babil’i ele geçirmiş ve Yahudilere Kudüs’e dönmelerine izin vermiştir. Yahudiler, tapınağı yeniden inşa etmişlerdir.
Makedonlar: Büyük İskender, milattan önce 332 yılında Persleri yenerek Kudüs’ü fethetmiştir. Makedonlar, Helen kültürünü yaymışlar ve Yahudilerle iyi ilişkiler kurmuşlardır.
Romalılar: Romalılar, milattan önce 63 yılında Kudüs’ü ele geçirmiş ve Yahudi krallığını sona erdirmişlerdir. Romalılar, milattan sonra 70 yılında Yahudi isyanını bastırmış ve tapınağı ikinci kez yıkmışlardır. Romalılar, Kudüs’ün adını Aelia Capitolina olarak değiştirmişlerdir.
Sasaniler: Sasaniler, milattan sonra 614 yılında Kudüs’ü fethetmiş ve Hristiyan nüfusu katletmişlerdir. Sasaniler, Yahudi tapınağının kalıntılarını yakmışlardır.
Müslümanlar: Müslümanlar, milattan sonra 637 yılında Halife Ömer liderliğinde Kudüs’ü fethetmişler ve burada Mescid-i Aksa’yı inşa etmişlerdir. Müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanlara din özgürlüğü tanımışlardır.
Haçlılar: Haçlılar, milattan sonra 1099 yılında Kudüs’ü işgal etmiş ve burada Hristiyan krallığı kurmuşlardır. Haçlılar, Müslüman ve Yahudi nüfusu katletmişlerdir.
Eyyubiler: Eyyubiler, milattan sonra 1187 yılında Selahaddin Eyyubi liderliğinde Kudüs’ü geri almış ve burada adaletli bir yönetim kurmuşlardır. Eyyubiler, Yahudi ve Hristiyanlara evlerine dönmelerine izin vermişlerdir.
Memlükler: Memlükler, milattan sonra 1250 yılında Eyyubilerin yerini almış ve Kudüs’ün savunmasını güçlendirmişlerdir. Memlükler, Haçlı saldırılarına karşı koymuşlardır.
Osmanlılar: Osmanlılar, milattan sonra 1517 yılında Yavuz Sultan Selim liderliğinde Kudüs’ü fethetmiş ve burada 400 yıl boyunca huzurlu bir yönetim sürdürmüşlerdir. Osmanlılar, Kudüs’ün tarihi ve dini eserlerini korumuş ve geliştirmişlerdir.
İngilizler: İngilizler, milattan sonra 1917 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında Kudüs’ü işgal etmiş ve burada Filistin Mandası’nı kurmuşlardır. İngilizler, Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere bir vatan vaat etmişlerdir.
İsrail: İsrail, milattan sonra 1948 yılında Birleşmiş Milletler’in kararıyla kurulmuş ve Batı Kudüs’ü ele geçirmiştir. İsrail, 1967 yılında Altı Gün Savaşı’nda Doğu Kudüs’ü de işgal etmiş ve bütün Kudüs’ü başkent ilan etmiştir. İsrail, Kudüs’ün statüsünü değiştirmeye çalışmış ve Filistinlilerin haklarını ihlal etmiştir.

@@@@@@@@

Hangi medeniyet Kudüs’te en uzun süre hüküm sürdü?

Kudüs’te en uzun süre hüküm süren medeniyet, Osmanlı İmparatorluğu’dur. Osmanlılar, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim liderliğinde Kudüs’ü fethetmiş ve burada 400 yıl boyunca huzurlu bir yönetim sürdürmüşlerdir1. Osmanlılar, Kudüs’ün tarihi ve dini eserlerini korumuş ve geliştirmişlerdir1. Osmanlılar, Kudüs’ü 1917 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlere kaybetmişlerdir2.

Kudüs’te ikinci en uzun süre hüküm süren medeniyet ise İbranilerdir. İbraniler, milattan önce 1000 yıllarında Kral Davud liderliğinde Kudüs’ü fethetmiş ve burada Yahudi krallığının merkezini kurmuşlardır2. Davud’un oğlu Süleyman, Kudüs’te Yahudi tapınağını inşa etmiştir2. İbraniler, milattan önce 586 yılında Babil kralı Nebukadnezar tarafından Kudüs’ten sürgün edilmişlerdir2. İbraniler, milattan önce 539 yılında Pers kralı Kiros’un izniyle Kudüs’e dönmüş ve tapınağı yeniden inşa etmişlerdir2. İbraniler, milattan sonra 70 yılında Romalılar tarafından Kudüs’ten tekrar sürülmüşlerdir2. İbraniler, 1948 yılında İsrail devletini kurmuş ve Batı Kudüs’ü ele geçirmişlerdir2. İbraniler, 1967 yılında Altı Gün Savaşı’nda Doğu Kudüs’ü de işgal etmiş ve bütün Kudüs’ü başkent ilan etmişlerdir2. İbraniler, toplamda yaklaşık 1000 yıl boyunca Kudüs’te hüküm sürmüşlerdir.

@@@@@@@

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki önemi nedir?

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki önemi hem siyasi hem de dini açıdan büyüktür. Osmanlılar, Kudüs’ü 1517 yılında Yavuz Sultan Selim liderliğinde fethetmiş ve burada 400 yıl boyunca huzurlu bir yönetim sürdürmüşlerdir1. Osmanlılar, Kudüs’ün tarihi ve dini eserlerini korumuş ve geliştirmişlerdir2. Osmanlılar, Kudüs’ü üç semavi dinin ortak mirası olarak görmüş ve Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlara din özgürlüğü tanımışlardır. Osmanlılar, Kudüs’ün İslam dünyasının merkezi olmasını sağlamış ve burada önemli imar faaliyetleri gerçekleştirmişlerdir. Osmanlılar, Kudüs’ün barış ve adalet şehri olmasına katkıda bulunmuşlardır.

@@@@@@@@

Osmanlılar Kudüs’te hangi dini eserleri korumuştur?

Osmanlılar, Kudüs’te birçok dini eseri korumuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:

Mescid-i Aksa: Müslümanların ilk kıblesi ve Miraç mekânı olan Mescid-i Aksa, Osmanlılar tarafından onarılmış ve güzelleştirilmiştir. Osmanlılar, Mescid-i Aksa’nın içinde Peygamberimizin bineğini bağladığı yere de ayrıca bir mescit yaptırmıştır ve Burak Mescidi adını vermiştir.
Kubbet-üs Sahra: Tapınak Tepesi’nde bulunan ve Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmeye niyetlendiği yer olduğuna inanılan kubbe, Osmanlılar tarafından altın kaplama ile süslenmiştir.
Ağlama Duvarı: Yahudilerin kutsal saydıkları ve tapınağın yıkılmasından sonra dua ettikleri duvar, Osmanlılar tarafından saygı gösterilerek korunmuştur. Osmanlılar, Yahudilere duvara yaklaşma izni vermişlerdir.
Kutsal Kabir Kilisesi: Hristiyanların Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği ve dirildiği yer olarak kabul ettikleri kilise, Osmanlılar tarafından onarılmış ve Hristiyan mezheplerine eşit şekilde paylaştırılmıştır.
Camiler ve Mescitler: Osmanlılar, Kudüs’te çok sayıda cami ve mescit inşa ettirmişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır: Bilal Bin Rabah Camii, Çorbacı Mescidi, El Disi Camii, Kırmızı Minare Camii, Rusasi (Kurşun) Camii, Küçük Ömer Mescidi, Küçük Pazar Camii.

@@@@@@@@@

Osmanlılar Kudüs’te hangi Hristiyan kiliselerini korumuştur?

Osmanlılar, Kudüs’te birçok Hristiyan kilisesini korumuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:

Kutsal Kabir Kilisesi: Hristiyanların Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği ve dirildiği yer olarak kabul ettikleri kilise, Osmanlılar tarafından onarılmış ve Hristiyan mezheplerine eşit şekilde paylaştırılmıştır12. Osmanlı padişahı Abdülmecid, kilisenin girişindeki ahşap merdivenin yerini değiştirmemeleri için bir ferman yayınlamıştır.
Aziz George Rum Ortodoks Kilisesi: Kudüs’ün eski şehrinde bulunan ve 11. yüzyılda inşa edilen kilise, Osmanlılar tarafından 1898 yılında yeniden inşa ettirilmiştir. Kilise, Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin merkezi olarak hizmet vermektedir.
Aziz James Ermeni Katedrali: Kudüs’ün eski şehrinde bulunan ve 12. yüzyılda inşa edilen katedral, Osmanlılar tarafından korunmuş ve Ermeni cemaatine tahsis edilmiştir. Katedral, Ermeni Patrikhanesi’nin merkezi olarak hizmet vermektedir.
Aziz Anna Kilisesi: Kudüs’ün eski şehrinde bulunan ve 12. yüzyılda Haçlılar tarafından inşa edilen kilise, Osmanlılar tarafından 15. yüzyılda camiye dönüştürülmüştür. Kilise, 1856 yılında Osmanlı padişahı Abdülmecid tarafından Fransa’ya hediye edilmiştir.

@@@@@@@@

Osmanlılar Kudüs’te hangi Yahudi yapılarını korumuştur?

Osmanlılar, Kudüs’te Yahudi yapılarını korumuş ve saygı göstermişlerdir. Bunlardan en önemlisi Ağlama Duvarı’dır. Ağlama Duvarı, Yahudilerin kutsal saydıkları ve tapınağın yıkılmasından sonra dua ettikleri duvardır. Osmanlılar, Yahudilere duvara yaklaşma izni vermişlerdir. Ayrıca, Osmanlılar, Kudüs’te Yahudi mahallelerini ve sinagoglarını da korumuş ve geliştirmişlerdir. Osmanlılar, Kudüs’ü üç semavi dinin ortak mirası olarak görmüş ve Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlara din özgürlüğü tanımışlardır.

@@@@@@@

Osmanlılar Kudüs’te hangi camileri inşa etmiştir?

Osmanlılar, Kudüs’te çok sayıda cami ve mescit inşa ettirmişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır:

Bilal Bin Rabah Camii: Bu cami, Mescid-i Aksa’nın güneybatısında, Kubbet-üs Sahra’nın karşısında yer almaktadır. Caminin adı, Hz. Muhammed’in ezan okuyan ilk sahabisi olan Bilal Bin Rabah’tan gelmektedir. Cami, Osmanlılar tarafından 1526 yılında inşa ettirilmiştir.
Çorbacı Mescidi: Bu mescit, Eski Şehir’in güneybatısında, Sion Dağı’nda bulunmaktadır. Mescidin adı, Osmanlı döneminde burada çorba dağıtan bir hayır kurumunun bulunmasından kaynaklanmaktadır. Mescit, 16. yüzyılda inşa ettirilmiştir.
El Disi Camii: Bu cami, Eski Şehir’in kuzeyinde, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yer almaktadır. Caminin adı, burada yaşayan bir Arap ailesinden gelmektedir. Cami, 17. yüzyılda inşa ettirilmiştir.
Kırmızı Minare Camii: Bu cami, Eski Şehir’in kuzeydoğusunda, Şam Kapısı’nın yakınında bulunmaktadır. Caminin adı, kırmızı renkli minaresinden gelmektedir. Cami, 19. yüzyılda inşa ettirilmiştir.
Rusasi (Kurşun) Camii: Bu cami, Eski Şehir’in güneyinde, Sion Dağı’nda yer almaktadır. Caminin adı, kurşunla kaplı kubbesinden gelmektedir. Cami, 18. yüzyılda inşa ettirilmiştir.
Küçük Ömer Mescidi: Bu mescit, Eski Şehir’in güneyinde, Ağlama Duvarı’nın yakınında bulunmaktadır. Mescidin adı, Halife Ömer’den gelmektedir. Mescit, 12. yüzyılda Haçlılar tarafından kilise olarak inşa edilmiş ve daha sonra Osmanlılar tarafından mescide dönüştürülmüştür.
Küçük Pazar Camii: Bu cami, Eski Şehir’in merkezinde, Küçük Pazar olarak bilinen çarşıda yer almaktadır. Caminin adı da buradan gelmektedir. Cami, 15. yüzyılda inşa ettirilmiştir.

@@@@@@@@

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki nüfusu ne kadardı?

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki nüfusu, farklı kaynaklara göre değişiklik göstermektedir. Ancak genel olarak şu bilgiler verilebilir:

Osmanlıların Kudüs’ü fethettiği 1517 yılında, şehrin nüfusu yaklaşık 10 bin civarındaydı. Bunun yarısı Müslüman, yarısı da Yahudi ve Hristiyanlardan oluşuyordu.
Osmanlıların Kudüs’ü kaybettiği 1917 yılında, şehrin nüfusu yaklaşık 60 bin civarındaydı. Bunun yarısı Yahudi, yüzde 25’i Müslüman ve yüzde 25’i de Hristiyanlardan oluşuyordu.
Osmanlı döneminde Kudüs’ün nüfusu, ara dönemlerde değişik faktörlere bağlı olarak artmış veya azalmıştır. Örneğin, 1856 yılında Kırım Savaşı sonrasında Kudüs’ün nüfusu 20 bin civarındaydı. Bunun bini Hıristiyan’dı. 1896 yılında ise Kudüs’ün nüfusu 45 bin civarındaydı. Bunun yüzde 47’si Yahudi, yüzde 28’i Müslüman ve yüzde 25’i de Hristiyanlardan oluşuyordu.
Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki nüfusunu etkileyen faktörler arasında şunlar sayılabilir:

Osmanlıların şehre sağladığı huzur ve güvenlik
Osmanlıların şehrin tarihi ve dini eserlerini koruması ve geliştirmesi
Osmanlıların şehirdeki dinî azınlıklara hoşgörü ve özgürlük tanıması
Rusya’dan gelen Yahudi göçleri
Batılı devletlerin şehirdeki etkinlikleri
Şehirde yaşanan salgın hastalıklar ve kıtlıklar.

@@@@@@@

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki ekonomisi nasıldı?

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki ekonomisi, genel olarak tarım, ticaret ve vergilere dayanmaktaydı. Osmanlılar, Kudüs’ü fethettikleri 1517 yılından itibaren şehri imar etmiş, tarihi ve dini eserleri korumuş ve geliştirmişlerdir123. Osmanlılar, Kudüs’ü üç semavi dinin ortak mirası olarak görmüş ve Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlara din özgürlüğü tanımışlardır.

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki ekonomik faaliyetleri şöyle özetlenebilir:

Tarım: Kudüs, verimli topraklara sahip bir bölgede yer almaktadır. Şehirde zeytin, üzüm, incir, hurma, buğday, arpa, pamuk, sebze ve meyve yetiştirilmekteydi1. Tarımsal ürünlerin bir kısmı şehirde tüketilirken, bir kısmı da ticaret yoluyla diğer bölgelere satılırdı. Osmanlılar, tarımı teşvik etmek için çiftçilere vergi indirimi ve toprak tahsis etmişlerdir.
Ticaret: Kudüs, hem kara hem de deniz ticaretinin önemli bir merkeziydi. Şehir, Mısır, Suriye, Arabistan, Hindistan ve Avrupa arasında ticari ilişkiler kurmuştu1. Şehirde çok sayıda çarşı, han ve bedesten bulunmaktaydı. Şehrin en büyük çarşısı olan Süleymaniye Çarşısı, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştı5. Şehirdeki ticari mallar arasında baharat, ipek, kumaş, mücevher, kitap, halı, sabun ve zeytinyağı sayılabilir. Osmanlılar, ticareti kolaylaştırmak için şehre yeni yollar ve köprüler inşa etmişlerdir.
Vergiler: Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki en önemli gelir kaynağı vergilerdi. Vergiler iki türlüydü: şer’i vergiler ve örfi vergiler. Şer’i vergiler dinî hükümlere göre alınan vergilerdi. Bunlar arasında zekat (Müslümanların malının belli bir oranını fakirlere vermesi), haraç (gayrimüslimlerin topraklarından aldıkları ürünlerden vermesi), öşür (Müslümanların topraklarından aldıkları ürünlerden vermesi) ve cizye (gayrimüslimlerin can güvenliği karşılığında vermesi) sayılabilir1. Örfi vergiler ise devletin ihtiyaçlarına göre alınan vergilerdi. Bunlar arasında tekâlif-i âdiye (devletin askerî harcamalarına katkı), tekâlif-i sakka (devletin su işlerine katkı), imdadiye-i seferiye (devletin sefer masraflarına katkı), avârız (devletin olağanüstü harcamalarına katkı), salgun (devletin kışlık harcamalarına katkı) ve harçlar (ticaretten alınan vergiler) sayılabilir.
Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki ekonomisi, şehrin tarihi ve dini önemini yansıtmaktadır. Osmanlılar, Kudüs’ü hem maddi hem de manevi açıdan geliştirmiş ve korumuşlardır.

@@@@@@@@

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki imar faaliyetleri nasıldı?

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki imar faaliyetleri, şehrin tarihi ve dini önemini yansıtan ve şehrin çehresini değiştiren birçok eser ortaya çıkarmıştır. Osmanlılar, Kudüs’ü fethettikleri 1517 yılından itibaren şehri imar etmiş, tarihi ve dini eserleri korumuş ve geliştirmişlerdir. Osmanlılar, Kudüs’ü üç semavi dinin ortak mirası olarak görmüş ve Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlara din özgürlüğü tanımışlardır.

Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki imar faaliyetlerinden bazıları şunlardır:

Kudüs Kalesi: Kudüs Kalesi, şehrin güneybatısında yer alan ve Haçlılar tarafından inşa edilen bir kaledir. Osmanlılar, kaleyi 1537-1541 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle yeniden inşa ettirmişlerdir. Kale, şehrin savunmasını güçlendirmiş ve şehre yeni bir görünüm kazandırmıştır.
Kubbet-üs Sahra: Kubbet-üs Sahra, Tapınak Tepesi’nde bulunan ve Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmeye niyetlendiği yer olduğuna inanılan kubbedir. Osmanlılar, kubbeyi 1561 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle altın kaplama ile süslemişlerdir. Kubbe, şehrin simgesi haline gelmiştir.
Mescid-i Aksa: Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk kıblesi ve Miraç mekânı olan camidir. Osmanlılar, camiyi . yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle tamir ettirmiş ve güzelleştirmişlerdir. Caminin içinde Peygamberimizin bineğini bağladığı yere de ayrıca bir mescit yaptırmışlardır.
Su Yolları: Osmanlılar, Kudüs’ün su ihtiyacını karşılamak için Beytüllahim’den su getirtilerek şehirde altı çeşme yapılmasını sağlamışlardır. Bu çeşmelerden en ünlüsü Süleymaniye Çeşmesi’dir. Çeşmeler, şehrin hayat kaynağı olmuştur.
Çarşılar ve Hanlar: Osmanlılar, Kudüs’te ticareti geliştirmek için çok sayıda çarşı ve han inşa ettirmişlerdir. Bunlardan en büyüğü Süleymaniye Çarşısı’dır. Çarşı, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Çarşıda baharat, ipek, kumaş, mücevher, kitap, halı, sabun ve zeytinyağı gibi mallar satılırdı.
Camiler ve Mescitler: Osmanlılar, Kudüs’te çok sayıda cami ve mescit inşa ettirmişlerdir. Bunlardan bazıları Bilal Bin Rabah Camii, Çorbacı Mescidi, El Disi Camii, Kırmızı Minare Camii, Rusasi (Kurşun) Camii, Küçük Ömer Mescidi ve Küçük Pazar Camii’diri
Kudüs’ün Osmanlı dönemindeki imar faaliyetleri, şehri hem maddi hem de manevi açıdan geliştirmiş ve korumuştur. Osmanlılar, Kudüs’ü barış ve adalet şehri olmasına katkıda bulunmuşlardır.

@@@@@@#

Yahudilerin II. Abdülhamid’den Filistin’de toprak isteme meselesinin hakikati nedir?

Yahudilerin II. Abdulhamidden Filistin de toprak isteme meselesinin hakikati, tarihi kaynaklara göre farklı yönleriyle ele alınabilir. Bu mesele, 19. yüzyılın sonlarında Siyonizm hareketinin ortaya çıkması ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurma hedefiyle ilgilidir. Siyonistler, Avrupa ve Rusya’dan kovulan Yahudiler’i Filistin ve Kudüs’e yerleştirmek için faaliyete geçmişlerdir. Bu amaçla, Osmanlı Devleti’nden Filistin’de toprak satın almak veya kiralamak istemişlerdir.

  1. Abdulhamid, Siyonistlerin bu talebine karşı çıkmış ve Filistin’in Osmanlı toprağı olduğunu vurgulamıştır. II. Abdulhamid, 1880 yılında çıkardığı bir irade ile Yahudiler’in Filistin’e göçmen olarak yerleşmelerini yasaklamıştır. Ayrıca, Osmanlı tebaası olan Yahudiler’in Filistin’den toprak satın almalarını da engellemiştir. II. Abdulhamid, bu kararında hem Filistin’in tarihi ve dini önemini hem de Siyonistlerin bölgede çıkarabileceği sorunları göz önünde bulundurmuştur.

Ancak II. Abdulhamid’in bu yasağına rağmen, Siyonistler Filistin’de toprak edinmeye devam etmişlerdir. Bunun için çeşitli yollar denemişlerdir. Örneğin, kendilerine sempati duyan Araplar’a toprak satın aldırmışlar, mahalli yöneticileri ve bölge halkını rüşvetle ikna etmeye çalışmışlar, yabancı devletlerin baskısıyla Osmanlı hükümetini zor durumda bırakmışlardır. Bu şekilde, 1882-1900 yılları arasında 25 bin civarında Yahudi, Filistin’e göç etmiş ve 50 kadar koloni kurmuştur.

Yahudilerin II. Abdulhamidden Filistin de toprak isteme meselesinin hakikati, Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşanan siyasi ve ekonomik zorlukların da etkisiyle karmaşık bir süreçtir. II. Abdulhamid, Siyonizm tehlikesine karşı mücadele etmiş ancak tamamen engelleyememiştir. Bu mesele, daha sonra İngiliz mandası döneminde ve İsrail devletinin kurulmasından sonra da devam eden bir sorun haline gelmiştir.

@@@@@@@

Filistinliler Yahudilere toprak satmışlar mı?

 Filistinlilerin Yahudilere toprak satışı, çok az ve tekil örneklerden ibarettir. Filistin topraklarının büyük kısmı, Siyonistler tarafından işgal, gasp, zorla göç ettirme ve katliam yoluyla ele geçirilmiştir.Filistinliler Yahudilere toprak satmışlar mı? sorusunu cevaplamak için, öncelikle Filistin’in tarihi ve siyasi durumuna bakmak gerekir. Filistin, 19. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı Devleti’nin bir parçasıydı. Osmanlı Devleti, Filistin’de üç semavi dinin ortak mirası olan tarihi ve dini eserleri korumuş ve geliştirmişti. Osmanlı Devleti, Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlara din özgürlüğü tanımıştı.Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte, Avrupa’dan gelen Siyonist hareket, Filistin’de bir Yahudi devleti kurma hedefiyle faaliyete geçti. Siyonistler, Osmanlı Devleti’nden Filistin’de toprak satın almak veya kiralamak istediler. Ancak Osmanlı Devleti, bu talebe karşı çıktı ve Filistin’in Osmanlı toprağı olduğunu vurguladı. Osmanlı Devleti, 1880 yılında çıkardığı bir irade ile Yahudiler’in Filistin’e göçmen olarak yerleşmelerini yasakladı. Ayrıca, Osmanlı tebaası olan Yahudiler’in Filistin’den toprak satın almalarını da engelledi.Ancak Osmanlı Devleti’nin bu yasağına rağmen, Siyonistler Filistin’de toprak edinmeye devam ettiler. Bunun için çeşitli yollar denediler. Örneğin, kendilerine sempati duyan Araplar’a toprak satın aldırdılar, mahalli yöneticileri ve bölge halkını rüşvetle ikna etmeye çalıştılar, yabancı devletlerin baskısıyla Osmanlı hükümetini zor durumda bıraktılar. Bu şekilde, 1882-1900 yılları arasında 25 bin civarında Yahudi, Filistin’e göç etti ve 50 kadar koloni kurdu.Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesiyle birlikte, Filistin İngiliz mandasına girdi. İngiltere, 1917 yılında yayınladığı Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere bir vatan vaat etti. İngiltere, Siyonistlere destek vererek Yahudi göçünü arttırdı ve Filistinlilerin haklarını ihlal etti. İngiltere’nin mandası altında da Filistinlilerin Yahudilere toprak satışı çok azdır. Amerikalı tarihçi Rashid Khalidi’ye göre, 1948 yılında İsrail devletinin kurulduğu sırada Yahudiler’in elindeki toprakların yüzde 7’sinin üçte birinden biraz fazlasının Filistin kökenli toprak ağaları tarafından satın alındığını tahmin ediyor. Ve toplam yüzde 7’nin yalnızca yüzde 6’sının yerel toprak sahipleri ya da köylüler tarafından satıldığını söylüyor.1948 yılında Birleşmiş Milletler’in kararıyla İsrail devleti kuruldu. İsrail, Filistin topraklarının yüzde 78’ini işgal etti ve 750 bin Filistinliyi zorla göç ettirdi. İsrail, 1967 yılında Altı Gün Savaşı’nda Filistin topraklarının geri kalanını da işgal etti ve bütün Kudüs’ü başkent ilan etti. İsrail, Filistin topraklarında yerleşim birimleri kurarak, duvarlar inşa ederek, ablukalar uygulayarak ve saldırılar düzenleyerek Filistinlilerin yaşam hakkını gasp etti.Filistinliler Yahudilere toprak satmışlar mı? sorusunun cevabı, tarihi kaynaklara ve verilere göre hayır veya çok azdır. Filistinlilerin Yahudilere toprak satışı, tekil örneklerden öteye geçmemektedir. Filistin topraklarının yüzde 1’ine bile tekabül etmeyen bu satışlar bugün İsrail zulmünün kaynağı olarak gösterilmektedir. Bu, Siyonist tarih yazımının bir miti ve manipülasyonudur. Filistin toprakları, Siyonistler tarafından işgal, gasp, zorla göç ettirme ve katliam yoluyla ele geçirilmiştir. Bu gerçeği değiştirmek için sorulan soruların ahlaki ve ilmi bir değeri yoktur.@@@@@@@@Dünyanın farklı hangi yerlerinden ne kadar ve ne sebeple Yahudiler Filistin’e göç ettiler?Filistin’e Yahudi göçü, 19. yüzyılın sonlarından itibaren Siyonizm hareketinin etkisiyle başlayan ve günümüze kadar devam eden bir süreçtir. Filistin’e Yahudi göçü, dünyanın farklı yerlerinden, farklı sebeplerle ve farklı miktarlarda gerçekleşmiştir. Filistin’e Yahudi göçünün genel bir özetini şöyle verebiliriz:Osmanlı dönemi: 1882-1914 yılları arasında Filistin’e yaklaşık 60 bin Yahudi göç etti. Bu göçmenlerin çoğu Rusya, Romanya ve Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinden gelmekteydi. Bu ülkelerde yaşayan Yahudiler, antisemitizm, pogromlar ve yoksulluk gibi baskı ve zorluklardan kaçmak istiyorlardı. Bu göçmenler, Siyonist örgütler tarafından desteklenerek Filistin’de toprak satın alıyor veya kiralamak istiyorlardı. Ancak Osmanlı Devleti, bu talebe karşı çıkarak Filistin’in Osmanlı toprağı olduğunu vurguluyordu. Osmanlı Devleti, 1880 yılında çıkardığı bir irade ile Yahudiler’in Filistin’e göçmen olarak yerleşmelerini yasakladı.İngiliz mandası dönemi: 1917-1948 yılları arasında Filistin’e yaklaşık 400 bin Yahudi göç etti. Bu göçmenlerin çoğu Almanya, Avusturya ve Macaristan gibi Batı Avrupa ülkelerinden gelmekteydi. Bu ülkelerde yaşayan Yahudiler, Nazi rejimi, Holokost ve II. Dünya Savaşı gibi tehdit ve felaketlerden kaçmak istiyorlardı. Bu göçmenler, İngiltere’nin desteğiyle Filistin’de bir Yahudi devleti kurma hedefine ulaşmak istiyorlardı. İngiltere, 1917 yılında yayınladığı Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere bir vatan vaat etmişti. Ancak bu vaat, Filistinli Arapların direnişi ve uluslararası baskılarla karşılaştı.İsrail devleti dönemi: 1948’den bu yana Filistin’e 3 milyonu aşkın Yahudi göç etti. Bu göçmenlerin çoğu Sovyetler Birliği, ABD ve Etiyopya gibi dünyanın farklı bölgelerinden gelmekteydi. Bu ülkelerde yaşayan Yahudiler, siyasi, ekonomik veya dini sebeplerle İsrail’e yerleşmek istiyorlardı. Bu göçmenler, İsrail devletinin vatandaşlık hakkı vermesiyle Filistin topraklarında yaşamaya başladılar. Ancak bu durum, Filistinli Arapların hak ihlalleri ve işgal altında yaşamalarına neden oldu.Filistin’e Yahudi göçü, tarihin en tartışmalı ve sorunlu süreçlerinden biridir. Filistin toprakları, üç semavi din için de kutsal sayılan bir bölgedir. Filistin toprakları üzerinde kurulan İsrail devleti, uluslararası hukuka aykırı olarak işgalini sürdürmektedir. Filistin toprakları üzerinde yaşayan Araplar ise bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi vermektedir.@@@@@@




ABD-İSRAİL VE FİLİSTİN ÜÇGENİ

ABD-İSRAİL VE FİLİSTİN ÜÇGENİ

Abd yöneticilerinden İsrail için söylenmiş övgü dolu sözler:

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, İsrail’e bugün gerçekleştireceği ziyaret için ABD’den ayrılmadan önce İsrail’e destek mesajını yineledi. Uçağa binmeden önce gazetecilere açıklamalarda bulunan Blinken, “ABD Başkanı Joe Biden ve ABD halkı adına mesajımız açık ve net; ABD, İsrail’in arkasında. İsrail halkının arkasındayız. Bugün, yarın ve her zaman arkalarındayız.” dedi. Hamas’ın İsraillilere yönelik eylemlerini eleştiren Blinken, “DEAŞ’tan bu yana bu denli ahlaksızlık görmedik.” ifadesini kullandı1
ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, DEAŞ lideri Ebu Hasan el-Haşimi el-Kureyşi’nin MİT operasyonu ile öldürülmesine ilişkin Türk istihbaratının büyük bir iş çıkardığını söyledi. Ayrıca Jefrry, “ABD, SDG’nin PKK’ya bağlı bir unsur olduğunu kabul etmeli” ifadesinde bulundu2
ABD Başkanı Trump’ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ürdün Kralı Abdullah ile telefon görüşmesi yaparak, ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma planını dile getirdiği bildirilmişti. Bu plana karşı çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ise Ürdün Kralı Abdullah’tan övgü dolu sözler geldi. Abdullah, Erdoğan’ın Kudüs konusunda gösterdiği liderliği ve cesareti takdir ettiğini belirtti3
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake, ‘Türkiye dışında başka hiçbir ülke, Rusya ve Ukrayna arasındaki ihtilafı Montrö Sözleşmesi’ni uygulamaya koyarak kontrol altına alamazdı. Ve başka hiçbir ülke Karadeniz tahıl girişiminin kolaylaştırılmasını başarılı şekilde sağlayamazdı.’ diye konuştu. Flake, ayrıca Türkiye’nin NATO içindeki rolünün çok önemli olduğunu ve ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.

@@@@@@@

Neden ABD İsrail’i destekliyor?

ABD’nin İsrail’i desteklemesinin arkasında birçok neden var. Bunlardan bazıları şunlar:

Stratejik ortaklık: ABD, Soğuk Savaş döneminde İsrail’i Ortadoğu’da güvenilir bir müttefik olarak gördü. İsrail, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını korumasına ve Sovyetler Birliği’nin Arap müttefikleriyle mücadele etmesine yardımcı oldu1
İstihbarat ve askeri işbirliği: ABD ve İsrail arasında bu konularda derin bir işbirliği var. İki ülke, birçok teknolojik ve istihbari projede ortak çalışıyor. Ayrıca ABD, İsrail’e yıllık 3,8 milyar dolarlık askeri yardım sağlıyor1
Tarihsel ve kültürel bağlar: ABD’de yaşayan yaklaşık 6 milyon Yahudi var. Bu da dünyadaki Yahudi nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ına denk geliyor. ABD’deki Yahudi toplumu, İsrail’in güvenliği ve refahı için siyasi ve ekonomik olarak etkili bir rol oynuyor. Ayrıca ABD’de Hristiyan Siyonistler de İsrail’in Tanrı’nın vaat ettiği toprak olduğuna inanıyor ve İsrail’e destek veriyor2
Demokratik değerler: ABD ve İsrail, Ortadoğu’da demokrasiyi savunan iki ülke olarak kendilerini görüyor. İki ülke arasında ortak değerler, çıkarlar ve düşmanlar olduğu algısı var. Bu da ilişkileri güçlendiriyor.

@@@@@@@@

ABD’nin İsrail’e sağladığı askeri yardımın detayları nelerdir?

ABD’nin İsrail’e sağladığı askeri yardımın detayları şöyle:

ABD, 1946’dan 2020’ye kadar geçen 74 yıllık süre zarfında İsrail’e yapmış olduğu doğrudan askeri destek 104 milyar 507 milyon 700 bin doları, ekonomik yardım 34 milyar 326 milyon doları ve hava ve füze savunma sistemlerine olan yardımı da 7 milyar 411 milyon 409 bin doları buldu1.
ABD, İsrail’e her yıl yaklaşık 3,8 milyar dolar askeri yardım sağlıyor. Bu yardımın büyük bir kısmı ABD’den silah alımı için kullanılıyor. ABD, İsrail’in en büyük silah tedarikçisi konumunda2.
ABD’nin İsrail’e askeri yardımının ilk bölümü, Demir Kubbe hava savunma sistemi için parça ve mühimmat desteğini kapsıyor. Bu sistemin parçalarının çoğunu Amerikan savunma şirketi Raytheon üretiyor. ABD İsrail’in siparişini vermiş olduğu mühimmat ve teçhizat üretimini hızlandırmaya çalışıyor3.
ABD, ayrıca İsrail’e savaş gemileri, savaş uçakları ve özel kuvvetler de gönderiyor. Bu kuvvetlerin görevi, İsrail’in Hamas’la mücadelesine destek olmak, istihbarat ve planlama sağlamak ve bölgede olası bir çatışmayı önlemek.

@@@@@@@

İsrail’in ABD’ye ne gibi katkıları var?

İsrail, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli stratejik ortağıdır. İki ülke arasında askeri, istihbarat, ekonomik ve diplomatik alanlarda yoğun bir işbirliği vardır1
İsrail, ABD’ye bölgedeki gelişmeler, terör örgütleri, nükleer tehditler ve diğer güvenlik konuları hakkında değerli istihbarat sağlar. Ayrıca İsrail, ABD’nin bölgedeki müttefiklerine de istihbarat desteği verir2
İsrail, ABD ile birlikte birçok savunma teknolojisi geliştirir ve paylaşır. Örneğin, İsrail’in Iron Dome (Demir Kubbe) anti-füze hava savunma sistemi, Gazze Şeridindeki Filistinli militerlerin ateşlediği binlerce Kassam, 122 mm Grad ve Fajr-5 ile ağır roket saldırıları karşısında dünya çapında takdir topladı3 Bu sistem, ABD tarafından da finanse edilmiş ve ABD ordusuna da satılmıştır.
İsrail, ABD’nin bölgedeki barış sürecine katkıda bulunur. İsrail, Mısır ve Ürdün ile barış anlaşmaları imzalamış ve Filistinlilerle de müzakere etmiştir. İsrail ayrıca 2020 yılında BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan ile de normalleşme anlaşmaları yapmıştır. Bu anlaşmalar, ABD’nin arabuluculuğu sayesinde gerçekleşmiştir.
İsrail, ABD’ye ekonomik ve ticari olarak da katkıda bulunur. İki ülke arasında 1985 yılında bir serbest ticaret anlaşması imzalanmıştır. İsrail, ABD’ye yüksek teknoloji, ilaç, tarım, enerji ve diğer sektörlerde ürün ve hizmet ihraç eder. Ayrıca İsrail, ABD’de birçok şirket kurmuş ve yatırım yapmıştır.

@@@@@@@@

Filistin-İsrail çatışması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Filistin-İsrail çatışması, Filistinliler ile İsrailliler arasında, özellikle de Kudüs’ün statüsü, Filistinlilerin devlet kurma hakkı, İsrail’in güvenliği ve sınırları, Yahudi yerleşimleri ve mülteciler gibi konularda yaşanan bir siyasi ve askeri anlaşmazlıktır. Bu çatışma, 20. yüzyılın başından beri devam etmektedir ve birçok savaş, intifada, terör saldırısı, barış girişimi ve insan hakları ihlali ile sonuçlanmıştır.

Filistin-İsrail çatışmasının kökenleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi ve Filistin topraklarının İngiltere’nin mandası altına girmesi ile başlar. İngiltere hem Yahudilere hem de Araplara Filistin’de bir ulusal yurt vaat etmiştir. Ancak bu vaatler çelişkili ve tutarsızdır. Yahudiler, Avrupa’daki antisemitizmden kaçarak Filistin’e göç etmeye başlarlar. Bu da Araplarla Yahudiler arasında çatışmalara yol açar.

1947 yılında Birleşmiş Milletler (BM), Filistin’i Yahudi ve Arap devletleri olarak ikiye bölen bir bölüm planı önerir. Ancak bu plan Araplar tarafından reddedilir. 1948 yılında İsrail devleti ilan edilir ve Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir savaş başlar. Bu savaşta İsrail, BM planından daha fazla toprak kazanır ve yaklaşık 700 bin Filistinli mülteci durumuna düşer.

1967 yılında İsrail ile Mısır, Suriye ve Ürdün arasında Altı Gün Savaşı patlak verir. Bu savaşta İsrail, Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri’ni ele geçirir. Bu topraklar işgal altındaki topraklar olarak adlandırılır ve burada yaşayan Filistinliler İsrail’in askeri yönetimi altına girer.

1973 yılında Mısır ve Suriye, Yom Kippur Savaşı olarak bilinen bir saldırı başlatır. Bu savaşta İsrail savunmada kalır ancak toprak kaybetmez. Bu savaştan sonra Mısır ile İsrail arasında barış görüşmeleri başlar ve 1979 yılında Camp David Anlaşması imzalanır. Bu anlaşma ile Mısır, İsrail’i tanır ve Sina Yarımadası’nı geri alır.

1987 yılında Filistinliler, işgal altındaki topraklarda bir ayaklanma başlatır. Bu ayaklanmaya intifada denir. Intifada sırasında Filistinliler taş atma, grev yapma, gösteri düzenleme gibi eylemler yaparken İsrail güçleri silah kullanarak karşılık verir. Bu süreçte binlerce kişi ölür veya yaralanır.

1993 yılında Oslo Barış Süreci başlar. Bu süreçte İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında gizli görüşmeler yapılır ve birbirlerini tanıma ve kademeli olarak işgal altındaki topraklardan çekilme konusunda anlaşırlar. Ancak bu süreç, hem İsrail hem de Filistin tarafından yapılan saldırılar, yerleşim faaliyetleri, suikastlar ve şiddet olayları nedeniyle sekteye uğrar.

2000 yılında İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Mescid-i Aksa’ya ziyareti, Filistinlilerin büyük tepkisine neden olur ve ikinci intifada başlar. Bu intifada daha şiddetli ve kanlıdır. Filistinliler, intihar bombacıları, roketler ve silahlar kullanırken İsrail güçleri, tanklar, helikopterler ve uçaklar kullanarak karşılık verir. Bu süreçte binlerce kişi ölür veya yaralanır.

2005 yılında İsrail, Gazze Şeridi’nden tek taraflı olarak çekilir. Ancak Gazze Şeridi’nde 2006 yılında yapılan seçimleri Hamas kazanır ve 2007 yılında Fatah ile çatışmaya girer. Hamas, Gazze Şeridi’ni kontrol altına alır ve İsrail ile savaş haline girer. İsrail, Gazze Şeridi’ne abluka uygular ve birçok askeri operasyon düzenler.

2009 yılında ABD Başkanı Barack Obama, Ortadoğu barış sürecini canlandırmak için çaba gösterir. Ancak İsrail’in yerleşim faaliyetlerini durdurmaması ve Filistin’in bölünmüşlüğü nedeniyle bu çaba başarısız olur.

2014 yılında İsrail ile Filistin arasında yeni bir barış girişimi başlar. Ancak bu girişim de Hamas’ın İsrail’e roket saldırısı yapması ve İsrail’in Gazze Şeridi’ne kara harekatı başlatması ile son bulur. Bu savaşta yaklaşık 2 bin 200 Filistinli ve 70 İsrailli ölür.

2020 yılında ABD Başkanı Donald Trump, İsrail ile BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan arasında normalleşme anlaşmaları imzalanmasına aracılık eder. Bu anlaşmalar, Arap ülkelerinin İsrail’i tanımasını ve ilişkilerini geliştirmesini sağlar. Ancak bu anlaşmalar, Filistin sorununu çözmez ve Filistinliler tarafından ihanet olarak görülür.

2021 yılında ise Filistin-İsrail çatışması yeniden alevlenir. Nisan ayında İsrail polisinin Ramazan ayında Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemesi, Doğu Kudüs’te Yahudi yerleşimcilerin Filistinlileri evlerinden çıkarmaya çalışması ve Hamas’ın İsrail’e roket saldırısı yapması, yeni bir savaşın fitilini ateşler. Mayıs ayında ise İsrail ordusu Gazze Şeridi’ne hava saldırıları düzenlerken Hamas da İsrail’in birçok kentine roket atar. Bu savaşta yaklaşık 250 Filistinli ve 12 İsrailli ölür.

Bu konuda bazı makaleler:

[Filistin-İsrail çatışması nedir?]: Bu makale, Filistin-İsrail çatışmasının tarihçesini, ana aktörlerini, temel sorunlarını ve son gelişmelerini özetliyor. Ayrıca çatışmanın uluslararası boyutuna ve barış çabalarına da değiniyor.
[Filistin-İsrail çatışmasının haritası]: Bu harita, Filistin-İsrail çatışmasının coğrafi yönünü gösteriyor. Haritada, İsrail’in 1948’den beri nasıl genişlediği, Filistin topraklarının nasıl bölündüğü, işgal altındaki bölgelerin ve yerleşimlerin nerede olduğu, Gazze Şeridi’nin ve Batı Şeria’nın durumu ve Kudüs’ün statüsü görülebilir.
[Filistin-İsrail çatışmasının insan yüzü]: Bu makale, Filistin-İsrail çatışmasının sivil halk üzerindeki etkisini anlatıyor. Makalede, çatışmanın neden olduğu ölüm, yaralanma, göç, yoksulluk, eğitim eksikliği, psikolojik travma ve insan hakları ihlalleri gibi sorunlara dikkat çekiliyor. Ayrıca çatışmanın barış yanlısı aktivistler, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları üzerindeki baskısına da değiniliyor.

@@@@@@@@

Filistin-İsrail çatışmasının tarihi nedir?

Filistin-İsrail çatışması, 19. yüzyılın sonlarında başlayan ve günümüze kadar devam eden bir siyasi, askeri ve ideolojik mücadeledir. Çatışmanın temelinde, Filistin toprakları üzerinde hak iddia eden Yahudi ve Arap milliyetçiliği arasındaki çelişki yatmaktadır1
Çatışmanın ilk aşaması, 1897’de Birinci Siyonist Kongresi’nin toplanması ve 1917’de Balfour Deklarasyonu’nun yayınlanmasıyla başladı. Bu olaylar, Yahudilerin Filistin’de bir ulusal yuva kurma hedefini ortaya koydu. Bu hedef, bölgedeki Arap halkı tarafından reddedildi ve karşı çıkıldı2
Çatışmanın ikinci aşaması, 1920’de İngiltere’nin Filistin Mandası’nı kurmasıyla başladı. İngiltere, hem Yahudilerin hem de Arapların haklarını korumayı vaat etti, ancak bu vaadi yerine getiremedi. İki taraf arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. 1936-1939 yılları arasında Arap ayaklanması patlak verdi2
Çatışmanın üçüncü aşaması, 1947’de Birleşmiş Milletler’in Filistin’i iki devlete bölen bir plan önermesiyle başladı. Plan, Yahudiler tarafından kabul edildi, ancak Araplar tarafından reddedildi. 1948’de İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesiyle, Arap ülkeleri ile İsrail arasında savaş başladı. Bu savaşta, İsrail topraklarını genişletti ve yaklaşık 700 bin Filistinli mülteci durumuna düştü2
Çatışmanın dördüncü aşaması, 1967’de Altı Gün Savaşı’yla başladı. Bu savaşta, İsrail Gazze Şeridi, Batı Şeria, Doğu Kudüs, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri’ni işgal etti. Bu işgal, uluslararası toplum tarafından kınandı ve Filistinliler için yeni bir trajedi oldu2
Çatışmanın beşinci aşaması, 1987’de İntifada’nın başlamasıyla başladı. Bu, Filistinlilerin işgale karşı başlattığı silahlı ve silahsız direniş hareketiydi. İntifada, hem İsrail hem de Filistin tarafında binlerce ölüme yol açtı. 1993’te Oslo Anlaşmaları imzalandı ve iki devletli çözüm için umut doğdu. Ancak anlaşmalar uygulanamadı ve barış süreci tıkandı2
Çatışmanın altıncı aşaması, 2000’de ikinci İntifada’nın başlamasıyla başladı. Bu, Filistinlilerin Oslo Anlaşmalarından duyduğu hayal kırıklığından kaynaklanan daha şiddetli bir direnişti. Bu dönemde, hem Filistin hem de İsrail tarafında intihar saldırıları, roket atışları, hava saldırıları ve askeri operasyonlar arttı. 2005’te İsrail Gazze Şeridi’nden tek taraflı olarak çekildi, ancak bölgeyi abluka altında tuttu2
Çatışmanın yedinci aşaması, 2006’da Hamas’ın Gazze Şeridi’nde seçimleri kazanmasıyla başladı. Bu, Filistin’de siyasi bir bölünmeye yol açtı. Hamas, İsrail’i tanımayan ve silahlı mücadeleyi sürdüren radikal bir İslamcı örgüttür. 2007’de Hamas, Gazze Şeridi’nde Fatah’ı devirdi ve bölgeyi kontrol altına aldı. Bu, İsrail ile Hamas arasında sık sık savaşa dönüşen bir gerginliğe neden oldu2
Çatışmanın sekizinci aşaması, 2020’de ABD’nin İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında normalleşme anlaşmaları imzalamasıyla başladı. Bu anlaşmalar, İsrail’in bölgedeki diplomatik konumunu güçlendirdi, ancak Filistinliler tarafından ihanet olarak görüldü. Aynı yıl, İsrail’in Batı Şeria’da ilhak planları da uluslararası tepki çekti2
Çatışmanın dokuzuncu aşaması, 2021’de Kudüs’te yaşanan olaylarla başladı. Bu olaylar, İsrail polisinin Mescid-i Aksa’ya baskın düzenlemesi, Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinlilerin evlerinden çıkarılması ve Kudüs Günü kutlamaları sırasında yaşanan çatışmaları içeriyordu. Bu olaylar, Hamas’ın İsrail’e roket saldırısı başlatmasıyla sonuçlandı. İsrail de Gazze Şeridi’ne hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılarda, yüzlerce Filistinli ve onlarca İsrailli hayatını kaybetti…

@@@@@@@@@

Filistin-İsrail çatışmasının insan yüzü.

Filistin-İsrail çatışması, sadece siyasi ve askeri bir mücadele değil, aynı zamanda insanlık dramıdır. Çatışma, hem Filistinli hem de İsrailli sivillerin hayatlarını, haklarını ve geleceklerini tehdit ediyor12
Çatışmanın en büyük mağdurları, Filistinli çocuklardır. Filistinli çocuklar, İsrail’in saldırıları, ablukası, işgali ve yerleşimleri nedeniyle ölüm, yaralanma, gözaltı, işkence, taciz, eğitim yoksunluğu, psikolojik travma ve umutsuzluk gibi pek çok sorunla karşı karşıya34
Çatışma, aynı zamanda İsrailli sivilleri de etkiliyor. İsrailli siviller, Hamas’ın roket saldırılarına maruz kalıyor. Bu saldırılar, İsraillilerin güvenlik duygusunu zedeliyor ve korku, endişe, stres ve öfke gibi duygulara yol açıyor.
Çatışma, ayrıca bölgedeki barış yanlısı aktivistler, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları için de zor bir durum yaratıyor. Bu kişi ve kurumlar, hem Filistinli hem de İsrailli tarafından baskı, tehdit, engelleme ve şiddete maruz kalabiliyor.

@@@@@@@




KAN İÇİCİLER

KAN İÇİCİLER

İsrail, ABD ve Avrupa kan istiyor.

Vampir.
Kana susamış.
Kansız.
Haçlı zihniyeti savaşın durmasını istemediği gibi, ateşe körükle gidiyor.
“Rusya’nın Gazze’de “insani ateşkes” çağrısı yapan ve her türlü sivil ölümü kınayan karar tasarısı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) reddedildi.”
İnsanlık dışı karara evet denildi.
Batı hala medeni değil.
Medeniyetten uzak.
Dün Bizans’ın hipodromlarda yaptığı vahşeti, bugün Haçlı lüks platformlarda, meclislerinde yapıyor.
Katranı kaynatsan olur mu şeker.
Soyu batasıca soyuna çeker.

Tam bir vahşet yaşanmaktadır.

İsrail’in Hamas saldırısı sonrası başlattığı Gazze bombardımanı devam ederken İsrail ordusunda görevli bir subayın bağlandığı CNN canlı yayınında “Savaş sadece Hamas’la değil, tüm sivillerle” ifadelerini kullanması dikkat çekti.[1]

“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! O sadece, onların işini bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış;

Başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş, zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.”[2]

-TV’de konuşmacılar İsrail’in pervasızda zulmü, tehcir ve işgali, çocuk, kadın, yaşlı, hasta demeden, karadan, havadan ve denizden bombalarla binlerce insanın ölmesine ve  binlercesinin yaralanmasına ve de on binlerce evin yıkılıp halka su, gıda, elektrik ve ilaç vermediği gibi, devletlerin yardımına mani olduğunu konuşuyorlardı.

Bir akademisyen hukuk fakültesinde emekli olan hocasının ayrılış konuşmasını yaparken son söz olarak şunu söylediğini nakletti,
Aslında çocuklar, biz şimdiye kadar size boşuna şeyler öğretmişiz.
Hiçbir geçerliliği olmayan, anlamsız hukuki yaptırımı olmayan şeyler.
Aslında Hoca çokta boş konuşmuyordu. Yılların tecrübesini ve gördüklerini söylüyordu.
Nitekim İsrail birçok defa insan haklarınca ve dünyaca suçlu bulunduğu halde bir yaptırımı olmamış, dünya yönüyle yanına yaptıkları kar kalmıştı.
Dünyada da maalesef aynı hukuksuzluk cari olmaktadır.
-Daha önce Filistin’de ve Suriye’deki zulme ortak olan Yahudi asıllı Ukrayna devlet başkanı Zelenski, içindeki 75 bin Yahudi’yi muhtemel hesap ile yüz sene önce olduğu gibi İsrail’e göndermiş ve şimdide İsrail’in her türlü zulmüne ortak olarak İsrail’e olan desteğini açıklıyor.

Belli ki insanlar ayar ayara.
Aynı ayardakiler kendi ayarlarını ayarlıyorlar.
Tinet aynı tinettir, değişmez.
Herkes kendi tinetinin gereğini yapar.

-“Âmalimiz, efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhaddimize kale bizim hâk-i bedendir
Osmanlılarız, ziynetimiz kanlı kefendir
Kavgada şahadetle bütün kam alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz

Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu gezmez ovamızda dağımızda
Her köşede bir şir yatar toprağımızda
Kavgada şahadetle bütün kam alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz

Osmanlı adı her duyana lerze-resandır
Ecdadımızın heybeti maruf-ı cihandır
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır
Kavgada şahadetle bütün kam alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz

Top patlasın, ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapısı can veren ihvana açılsın
Dünyada ne bulduk ki, ölümden de kaçılsın
Kavgada şahadetle bütün kam alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz

Bütün arzumuz ve düşüncemiz vatanımızın mutluluğudur
Şu bedenimiz sınırlarımıza kaledir
Osmanlılarız, süsümüz kanlı kefendir
Savaşta şehitlikle bütün tat alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz

Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu gezmez ovamızda dağımızda
Her köşede bir aslan yatar toprağımızda
Savaşta şehitlikle bütün tat alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz

Osmanlı adını her duyan ürperir
Atalarımızın heybetini bütün dünya bilir
Yaradılış değişir sanma, bu kan yine o kandır
Savaşta şehitlikle bütün tat alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz

Top patlasın, ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapısı can veren dostlara açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden de kaçılsın
Savaşta şehitlikle bütün tat alırız biz
Osmanlılarız, can veririz, nam alırız biz. “

*Tarihten bir kesit:

1972 yılında bir gazeteci bazı siyasetçi ve iş adamlarıyla birlikte İsrail’e gider. 90’ına varan bir adam gazetecinin dikkatini çeker. Bu kartal bakışlı adamın üzerinde her tarafı yamalı bir asker üniforması vardır. Gazeteci selam verip, söz konusu şahsın hatrını ve kim olduğunu sorar. İhtiyar da olsa gönlü görev ve vatan aşkıyla ilk günkü gibi dolu elleri öpülesi vatan evladı şunu der: Onbaşı Hasan. Ben Iğdırlı Onbaşı Hasan’ım. Bizim bölük Cihan Harbi’nde İngiliz’e saldırdı. Canım ordu kanalda yenildi. Artık geri çekilmek elzemdi. Ecdad yadigarı topraklar bir bir elden geliyordu. İngiliz, sonra Kudüs’ü işgal etti. Biz de artçı bölük olarak Kudüs’te bırakıldık. Bölük Komutanı Yüzbaşı İstanbul’a çağrılır. Ordu terhis edilir. Yüzbaşı geride kalan askerlere memleketlerine dönebileceklerini ancak kendisini dinleyecek olurlarsa tek isteği olduğunu söyler: Kudüs bize Sultan Selim Han Hazretleri’nin yadigarıdır. Siz burada nöbetinizi sürdürün. Sonra halk Osmanlı da gitti bundan sonra halimiz nice olur demesin. Efendimizin ilk kıblesini Osmanlı da terk ederse gavura bayramdır. Bu bölüğün neferleri Kudüs’e konuşlanır. Yıllar içinde bir bir vefat ederler. Geride sadece Hasan Onbaşı kalır. Hasan Onbaşı gazeteciye şunları söyler: Anadolu’ya vardığında yolun Tokat sancağına düşerse Mescid-i Aksa’ya beni nöbetçi bırakan Mustafa Ağama git ve de ki Kudüs’ü bekleyen Iğdırlı Hasan o günden bu yana bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Nöbetini terk etmedi, hayır dualarınızı beklemektedir. Bu kahraman, Mescid-i Aksa’yı bekleyen Hasan Onbaşı, 1982’de hayata gözlerini yummuştur.

MEHMET ÖZÇELİK

17-10-2023

[1] https://video.haber7.com/video-galeri/252720-israilli-subay-canli-yayinda-agzindan-kacirdi-dehsete-dusuren-sozler

https://video.haber7.com/video-galeri/252689-israilli-sarkicidan-kan-donduran-sozler-gazze-yok-edilmeli-tek-bir-insan-bile-kalmamali

[2] İbrâhîm Suresi – 42-43 .