ÜÇ GÜNLÜK DÜNYA

ÜÇ GÜNLÜK DÜNYA

Şu üç günlük dünyada ebedi olan sermayesini satan ve bitiren bir insan gerçek ve gerçekten de müflis insandır.

-Her insan en azıyla biraz kirlidir.

Hayatının bir bölümünde kirlenme olmuş, zikzaklar ve gelgitler yaşanmıştır.
Yüzde yüz istikamet ancak peygamberler için düşünülebilir, zelle ile beraber.
Mesele temizlenmekten ziyade kirlenmemiş olsa da, bu imkansızı hiç olmazsa tevbe ve dönüş yaparak temizlenme yoluna girmekle olur.
Böyle kirli bir asırda temiz kalmak ve hele hele kirlenmemiş adeta cehennemde ve cehennemi halet içerisinde hiç yapmamak zor bir durumdur.
Herkes dünyanın geçirdiği bu buhrandan az çok etkileniyor.
Boğulmalar ve kalaklar yaşanıyor.
Zaten namaz ibadetinin günün uçlarına ve ortalarına yayılmasında bir hikmet bu arınmayı sağlamak içindir.

************  

“Sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse, beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu menzilden ayrıldığın gibi, bu şehirden de çıkacaksın. Ve keza, bu fâni dünyadan da çıkacaksın. Öyleyse, aziz olarak çıkmaya çalış. Vücudunu Mûcidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü, feda etmediğin takdirde, ya bâd-ı hevâ zâil olur, gider, veya Onun malı olduğundan, yine Ona rücû eder.”[1]

-Kısmetindir gezdiren yer yer seni
Arşa çıksan âkıbet yer, yer seni.
Onun için onun adı yer oldu.
Önce besler sonra kendi yer seni. | İbn-i Kemal Paşa.

-Koyunun en çok korktuğu kurttur. Ancak korkması gereken çobandır.
Zira çoban onu küçük yaşından itibaren büyütür. Ya kendi yer ya da başkasına satarak kestirip yedirir.
Toprakta Allah’ın izniyle bizi besler, sonra da yer.
Allah’ın kudretiyle Topraktan geldik, topraktan beslendik ve yine toprağa döneceğiz.
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.”
“Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.” (Bakara Suresi, 156)

Minallah, İlallah. Allahtan, Allaha.

Heme ost değil, heme ezost. Her şey O değil, her şey O’ndandır.

***********  

İnsanın ebede giden yolculuğunda;


İster çakıl taşı kadar olsun ister boyunu aşan bir sıkıntı musibet olsun. Bütün bunların iki diyeti var;

Birincisi bu gibi şeyler nokta kadar da olsa bazen yürüyüşünü engelleyip, durdurup, yavaşlatıp, yolundan onu alıp koyarken, diğer yandan da bedeli ödenmiş, pahalı da olsa bir tecrübeyi oluşturup olgunlaşmasına ve yoluna mükemmel olarak gitmesine sebep olmaktadır.

Tüm mesele o noktada boğulmamak, o çakıl taşı kadar şeylerin kendisine bir duvar olup engel olmaması, O engelleri aşarak ondan elde ettiği tecrübeleri biriktirmek,geleceğe taşımaktır.

Ebet yolunda kendisine sermaye etmesi gerekir.

Nitekim Urfalı Şair Yusuf Nabi’nin İstanbul’da bir evi vardır. Ruhsatsız olduğundan evi Belediye tarafından için yıkılır.

Bunun üzerine öyle bir şiir yazar ki diğer şairler şöyle derler; ya rabbi keşke bunun 100 tane evi olsaydı, yüzü de yıkılsaydı.

Yani Böylece 100 tane şiir yazmış olurdu.

Yine Mehmet Akif’in de tekrar bir İstiklal Marşı yazar mısınız? sözüne karşı; Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın, demesi gibi.

Çünkü İstiklal Marşı’nı yazmak için İstiklal Savaşı’nın olması gerek.

Buna benzer hayatta başa gelen şeyler birer sıkıntıdır. Adeta kabz ve bast hali gibi bir yandan daralıp bir yandan gelişme, bir yandan gerilip diğer yandan atlama gibi hedefe doğru itici güç oluşturur. Giderek mesafeleri kat etmeye de vesile olur.

Ancak insan aciz olduğu için bazen damlada boğulabiliyor?

Bir çakıl taşı yürümesine engel teşkil ediyor. Tabiri caizse tekerinin patlamasına, bindiği atın tökezlemesine, hedefine geç gitmesine de sebep oluyor.

İşte o durumda O’na iltica etmek, O’na dua edip yalvarmak gerek. O’ndan istemek o gibi sıkıntıları onun vesilesiyle açmak ve aşmak lazım. Çünkü bu durum aynı zamanda O’na duayı, iltica edip yalvarmayı ve istemeyi, O’ndan başka sığınağın olmadığını da göstermiş oluyor.

**************  

KAZA GELİNCE GÖZ BAĞLANIR

 

Süleyman aleyhisselam bir sefere çıkmıştı. Divan çadırı kurulunca, bütün kuşlar huzuruna geldiler. Her biri bütün hünerlerini birer birer sayıp dökmeye başladılar. Sıra Hüdhüd’e gelince:

“Padişahım, ben yükseklerde uçarken yer altındaki suyu görebilirim. Ey büyük padişah! Sefere giderken beni de yanına al. Sana konaklayacağın yerde suyu bulmana faydalı olurum.” dedi.

Hüdhüd’ü duyan hasetçi karga:

“Hüdhüd yükseklerde uçarken yer altındaki suyu görebilirim diyor ama, basit bir tuzağa yakalanıyor. Böyle bir hüneri olsa idi yerdeki tuzağı görüp ona yakalanmazdı” dedi.

Bunun üzerine Süleyman aleyhisselam:

“Ey Hüdhüd, yaptığını beğendin mi? Bizim huzurumuzda yalan söylemek olur mu?” diye Hüdhüd’ü azarladı.

Hüdhüd:

“Ey yüce padişah! Dediklerimin hepsi doğrudur. Fakat benim tuzağı göremeyişimin sebebi, kazâ ve kaderin gözümü kapaması, aklımı bağlamasıdır. Ne yazık ki kazâ gelince bilgi uykuya dalar, el ayak tutulur ve göz bağlanır” dedi.[2]

 

MEHMET ÖZÇELİK

2-9-2023

[1] Bediüzzaman. Habbe. 101, Bak. Zeylul Hubab. 94.

[2] KAYNAK; Feridüddin-i Attar kitabından alınmıştır.

 




ÖNCE NAMUSLARLA OYNANDI

ÖNCE NAMUSLARLA OYNANDI

Önce namuslarla oynandı, sonrasında da lgbt piyasaya sürüldü.[1]

Hz. Âdem ve Havva’yı cennetten çıkartan olay yasak ve haram olan ağaca yaklaşmasıyla avret yerlerinin açılması olmuştur.

Şeytan avret yerlerini açmakla meşgul.

Hayat kaynağını kurutmak için.

Son birkaç yılda bu durum çokça görülmektedir.

-Lgbt’nin artması musibetleri tetikleyen en önemli sebeplerdendir.[2]

-İnsanların cinsiyetleri ile ruh yapıları birbirine uyumlu olarak yaratılmıştır.

Lgbt’lilerin cinsiyet değişikliğini teşvik edip yaptırımların, acaba ruh yapısını da ona uygun uygulayabiliyorlar mı?
Ne mümkün!
Nitekim Batı ülkesindeki bir genç, cinsiyet değiştirdiği için sürekli acı çektiğini hatta ötenazi olmak için hastaneye gittiğinde isteğinin kabul etmediğini söylemektedir.[3]
İnsanlığın ahlakını bozanlar aynı zamanda hem dünyalarını ve hem de ahiretlerini batırıp bitirmektedirler.

İsveç Ordusu LGBT’lilerin sözde ‘onur’ yürüyüşüne destek verdi

Her yıl LGBT’lilerin düzenlediği sözde ‘onur’ yürüyüşünün destekçisi olan İsveç Silahlı Kuvvetleri, özellikle başkent Stockholm ve Göteborg’da ‘EuroPride’ etkinlikleri için yürüyüşlere katılıyor. Yürütüşte LGBT simge ve bayraklarıyla yürüyüş yapan askerlerin dans gösterileri ise dikkat çekti.”

Onurun batsın senin.
Onursuzluk, hayasızlık, ahlaksızlık ne zamandan beri onur oldu.
Belli ki onur ve onurlu gidince ve gönderilince, onursuzluk onun yerini almış oldu.
İçinde yaşadığımız asrın en belirgin özelliği, değerlerin ters yüz edilmesi ve yer değiştirmesi oldu.

*************   

Eskiden keyfiyet vardı, kemiyet yoktu, şimdi kemiyet artış gösterse de keyfiyetin keyfi kaçtı.

Tesettüre karşı saldırılarla mücadelenin samimi halinden, bugün tesettürün adının ve görünümünün zedelendiği noktaya gelindi.

Testereli tesettür halini aldı.

Elinde sigara, Dar elbise, Eziklik duygusu, Keyfiyetsiz, Erkeklere benzeyenler.
Şımarıklık, kalite ve keyfiyet gitti, umuma şamil olmasa da.
Tesettür mücadelesindeki başarının verdiği rehavetle içi boşaltıldı.
Kalite ve seviye düştü.

Peygamberimiz (asm), ashâb-ı kirâmdan birine Mısır’da dokunmuş keten bir kumaş vermiş ve yarısından kendine gömlek diktirmesini, diğer yarısından ise hanımının giysi yapmasını istemiştir. Ancak daha sonra şöyle buyurmuştur:

“Hanımına git ve söyle: Altına bir gömlek diksin. Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım.”[4]

“Ümmetimin son dönemlerinde giyimli, fakat çıplak birtakım kadınlar olacaktır. Bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Ancak onlar cennete giremez, cennetin kokusunu bile alamazlar.”[5]

“Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına uğrarsa, zinaya bir adım atmış olur.”[6]

“Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle; erkeklerden kadınlara benzeyenler bizden değildir.”[7]

İki yıldır aşırı derecede çıplaklık arttı.
Korkuyorduk ki bir musibeti celbetsin.
Bunu dile de getiriyorduk.
Eğer insanları korona, deprem uyandırmamış ve hala çıplaklığı devam ediyor, ailede buna ses çıkarmıyorsa, fırsatçılık yapıp ev kirasını, malın fiyatını keyfi olarak arttırıyorsa, demek ki bu ikaz da uyandırmamışsa, daha ağırı beklenebilir.
Üç günlük dünyada, üç kuruş için beş takla atıyor, yalan söyleyip kiracıyı çıkarmak için evi sattığı veya oğlunun ve annesinin geleceği yalanını söylüyorsa, o adam o parayı yiyemez, bir yerlerden ve bir yerlerinden mutlaka çıkar.
Burnu da sürünür.
Burnu sürünsün fırsatçının.[8]

MEHMET ÖZÇELİK //2-9-2023

 

[1] https://www.yenisafak.com/video-galeri/gundem/turkiyede-cocuklarin-cinsiyetinin-degistirildigi-skandala-tibbi-ve-hukuki-bakis-doktorlar-lgbt-vakiflarindan-para-aliyor-4553748

[2] https://www.yenisafak.com/teknoloji/lgbt-uygulamalara-da-bulasti-4552417

https://www.yenisafak.com/ozel/biri-bu-doktorlari-durdursun-15-16-yaslarindaki-cocuklarin-cinsiyetini-degistiriyorlar-4552464

[3] https://m.haber7.com/dunya/haber/3345192-cinsiyet-degistiren-lgbtliler-otenazi-kliniklerine-kosuyor-aci-icindeyim

[4] El Kurtubî, El Cami’, XIV/156.

[5] Ebu Davud Libas 125, Cennet 52.

[6] Tirmizi, Edeb, 35; Nesâî, Zîne, 35.

[7] Buhârî, Libas, 61.

[8] https://tesbitler.com/index.php?s=Tesett%C3%BCr+




MUKADDESATA SALDIRI

MUKADDESATA SALDIRI

Son aylarda Müslümanlara ve İslamiyet’e saldırı hızla arttı.

Kuranı Kerim yakmanın yanında[1] , camileri kundaklama ve nihayetinde sınıfta öğretmenin öğrencilere bir Müslüman çocuğunu tokatlamaya kadar varmıştır.[2]

Cami duvarına bevletmelerin artışı, [3]bazı şeylerin habercisi ve sinyalini vermektedir.

-Asrın Müseylime-i Kezzapları[4], Peygamber Efendimiz zamanındakinden az değildir.

– Ve yine çoktandır yazmayı düşünüp de bu yazıyı yazmama sebep olan İsmet Özel’in müridi İsmail Halis’in Risale-i Nur’un yok edilmesi gerektiğini söylediği hadsiz ve seviyesiz sözü üzerinedir.[5]

-Bediüzzaman’dan en az 200 yıl gerideyiz, [6] O’nu 200 yıl geriden takip ediyoruz, 200 yıl sonra tam manasıyla anlayabilirsek ne a’la.

Bediüzzaman asrın ve asırların adamı.
Asırlık.
Asırlara meydan okuyan asırlık çınar gibi.
Kayıp yılların telafisi onda ve ancak onunla olur.
Bediüzzaman kayıp yıllarımızın kazanımıdır.
Bizim için bir kazançtır.
Faydalanmayan içinde bir kayıptır.
O yoklukta varlığı bulandır.
Asırlara varlık kazandırandır.
Bizler ise varlıkta fakir yaşayan, hazinenin üstünde oturup yokluk çekiyoruz.
Bizler Allah muhafaza, ahireti verip dünyayı almaya ve elde etmeye çalışırken, o dünyayı verip ahireti alan bahtiyarlardan oldu.
“Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır.”[7]

-Aslında İsmail Halis çömezi sakın Bediüzzaman’a saldırmakla Haim Naum’a hizmet etmiş olmasın![8]

Zira;

Haim Nahum, bu görüşlerini daha sonra “7 maddelik bir doktrin” haline getirir. 7 maddelik bu meşhur doktrinde;


“Türkleri savaşla asla yıkamazsınız. Öyleyse Anadolu insanını şu yedi ana maddeyle yıkmak mümkündür.

1-Türk milletini işsiz bırakacaksınız.
2-Türk milletini sefalet içinde, aç bırakacaksınız.
3-Türk milletine borç vererek esaret altına alacaksınız.
4-Türk Milletini İslam dininden ve manevi değerlerinden uzaklaştıracaksınız.
5-Türk Milletini böleceksiniz.
6-Türk Milletini birbirleriyle çarpıştıracaksınız.
7-Tüm bu politikaların uygulamasından sonra Türk Milletini yumuşak lokma haline getirip yutacaksınız. İsrail’in bir eyaleti yapacaksınız.”[9]

– Özetle;
– Aç bırakacaksın.
– İşsiz bırakacaksın.
– Borca esir edeceksin.
– Dininden uzaklaştıracaksın.
– Böleceksin.
– Böldüklerini birbiri ile çarpıştıracaksın.
– Yumuşak lokma haline getirip yutacaksın.

%%%%%%

Geçmişten günümüze iki insan portresine ihtiyatlı, mesafeli ve şüpheli yaklaşmışımdır.
1.Soldan sağa geçtiğini söyleyen İsmet Özel.
2. Radikal görüşleri olup, bir dönem İslamcılığıyla öne çıkan, farklı görüşler sergileyen Ali Bulaç.
Siyasette de sağdan ve soldan silkelendiklerinde çok meçhullerin malum olacağı diğer iki şahsiyet ise;
1. Solda Doğu Perinçek
2. Sağda Mehmet Ağar.

İsmet Özel ve Ali Bulaç’ı Chatgpt’ ye sorduk. İşte cevabı;

@@@@@

İsmet Özel’in solculuğu.

İsmet Özel, Türk şair, yazar ve düşünürdür. Solcu ideolojilere yakınlığı ile bilinir. Sol düşünceleri ve toplumcu söylemleri eserlerine yansımıştır.

Özel, ilk olarak 1970’lerde solcu düşüncelerle tanışmıştır. Bu dönemde Marksizm ve sosyalizm gibi düşünce akımlarına ilgi duymaya başlamıştır. Sol hareketlerin ideolojisi ve eşitlikçi fikirleri, onun şiirlerine, denemelerine ve diğer yazılarına yansımıştır.

İsmet Özel, toplumsal adaletsizliği, sömürüyü ve ezilmişlikleri eleştiren şiirler kaleme almıştır. İşçi sınıfının sorunlarına dikkat çeken ve onların yanında olduğunu gösteren şiirler yazmıştır. Sosyal adalet, özgürlük, demokrasi gibi sol değerlere vurgu yapmıştır.

Özel’in sol düşünceleri sadece şiirlerinde değil, aynı zamanda politik yazılarında da kendini gösterir. Solcu dergilerde ve gazetelerde yazılar yazmış, solcu akımlara destek vermiştir. Toplumun sorunlarına duyarlı bir şekilde yazılar kaleme alarak, solculuk bilincini ve düşünce sistemini topluma yaymaya çalışmıştır.

Ancak zamanla İsmet Özel’in düşünce ve yazılarında solculuk kadar milliyetçilik ve İslamcılık da ön plana çıkmıştır. Özel’in solculuğu, milliyetçilik ve dini değerlerle birleşerek kendine özgü bir düşünce sistemine dönüşmüştür. Bu da onun solculuğunun belirli çevrelerde tartışmalı bir konu haline gelmesine yol açmıştır.

@@@@@###

İsmet Özel, Türk şair ve yazar. Yaşamının farklı dönemlerinde farklı dünya görüşlerini benimsemiştir. Kendisi, “Benim masalımda üç önemli kelime var: Şair, Komünist ve Müslüman” ifadesiyle, bu değişimi özetlemiştir1.

Özel, 1960’lı yıllarda solcu bir gençlik hareketinin içinde yer almıştır. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyken Ataol Behramoğlu ile birlikte Halkın Dostları dergisini kurmuş ve yönetmiştir2. Bu dergide yayımladığı şiirleriyle solcu bir şair olarak tanınmıştır.

Özel, 1974 yılında Sezai Karakoç’un çıkardığı Diriliş Dergisi’nde “Amentü” şiirini yayınlamış ve kendi iç dünyasında ruhsal bir değişim yaşayarak yazı hayatına İslami düşünce çerçevesinde devam etmiştir1. Özel, bu değişimi zaruri bir fikirsel zırh olarak görmekte ve o dönemde sosyalist bir alt yapıyla temellendirilmeyen Müslümanlığın, bugün için tahkiki bir Müslümanlık olmadığını savunmaktadır3.

İsmet Özel Biyografi.info
İsmet Özel – Ahmet Yesevi University

@@@@@##

İsmet Özel’in tenkit edilen yönleri nelerdir?

İsmet Özel’in tenkit edilen yönleri, özellikle son dönemlerinde milliyetçilik ve dini değerlere ağırlık vermesidir. Bazı eleştirmenler, Özel’in solculuktan uzaklaşarak milliyetçilik ile İslamcılığı benimsediğini ve bu konuda radikal bir tutum sergilediğini öne sürmektedir.

Özel’in milliyetçi ve İslamcı yaklaşımları, bazı kesimler tarafından ayrıştırıcı ve birleştirici olmaktan uzak bulunmaktadır. Eleştirmenler, bu tutumun toplumda kutuplaşma yaratma ihtimaline dikkat çekmektedir. Ayrıca, bazıları onun milliyetçi ve İslamcı söylemlerinin demokrasi, özgürlük ve insan hakları gibi evrensel değerlerle çeliştiğini ifade etmektedir.

Yine bazıları, Özel’in eleştirel düşünceye ve farklı görüşlere olan tahammülsüzlüğünü eleştirmekte ve onun diğer düşünce akımlarına yeterince saygı göstermediğini iddia etmektedir. Eleştirilere göre, Özel sadece kendi düşünce ve ideolojilerine bağlıdır ve farklı düşünce ve görüşlere kapalıdır.

Bunun yanı sıra, bazı eleştirmenler İsmet Özel’in üslubunu aşırı sert ve kırıcı bulmaktadır. Kullanmış olduğu dilin, kimi zaman hakaretlere varan bir şekilde polemiklere neden olduğu söylenmektedir. Eleştirilere göre, bu durum Özel’in iletişim kurma ve diyalog kurma becerisini zayıflatan bir etken olmuştur.

Bu tenkit edilen yönler, İsmet Özel’in solculukla beraber milliyetçilik ve İslamcılık arasında bir geçiş sürecine girmesi ve farklı görüşlere karşı hoşgörüsüzlük göstermesi üzerine odaklanmaktadır.

@@@@###

Ali Bulaç’ın İslam’a getirdiği farklı görüşleri nelerdir?

Ali Bulaç, İslam’a çeşitli alanlarda farklı bakış açıları getiren bir düşünürdür. İşte bazı alanlarda Ali Bulaç’ın İslam’a getirdiği farklı görüşlerden bazıları:

1. **Demokrasi ve İslam Uyumu**: Ali Bulaç, İslam’ın temel prensiplerinin demokrasi ile uyumlu olduğunu savunmuş ve İslam’ın demokratik değerlerle örtüştüğüne dikkat çekmiştir. Ona göre, İslam’da halkın iradesi ve danışma kültürü önemlidir.

2. **Modern Dünya ve Yeniden Yorumlama**: Bulaç, modern dünyanın getirdiği sorunlar karşısında İslam’ın yeniden yorumlanması gerektiğini vurgulamış ve İslam’ın evrensel değerleri ile çağın gereksinimlerinin denge içinde ele alınması gerektiğini savunmuştur.

3. **Kadın Hakları ve Eşitlik**: Ali Bulaç, kadınların toplum içinde daha aktif ve eşit bir şekilde yer alması gerektiğini savunmuş, İslam’ın kadın haklarına ve eşitliğe vurgu yaptığını ifade etmiştir.

4. **Kültürel Çeşitlilik ve Hoşgörü**: Ali Bulaç, İslam’ın farklı kültürleri ve inançları hoşgörüyle karşılaması gerektiğini ve İslam’ın evrensel mesajının herkes için olduğunu vurgulamıştır.

5. **Eğitim ve İlim Anlayışı**: Bulaç, İslam’ın ilime ve eğitime verdiği önemi vurgulayarak, modern bilim ve teknolojinin İslam’ın temel değerleriyle uyumlu olduğunu belirtmiştir.

6. **Din ve Devlet Ayrımı**: Ali Bulaç, din ile devlet işlerinin ayrılmasını desteklemiş ve dini otoritenin siyasi iktidardan ayrılması gerektiğini savunmuştur.

Bu noktalar, Ali Bulaç’ın İslam’a getirdiği bazı farklı görüşleri yansıtmaktadır. Ancak unutmamanız önemlidir ki, fikirlerini tam olarak anlamak için onun eserlerine daha detaylı bir göz atmanız gerekebilir.

@@@@@#

Ali Bulaç’ın İslam’a getirdiği farklı görüşleri hakkında size biraz bilgi verebilirim. Ali Bulaç, sosyolog, ilahiyatçı, gazeteci ve yazar. İslamcılık akımının önemli temsilcilerinden biri olarak tanınır. Bulaç, İslam’ı hem tarihsel hem de çağdaş bir perspektiften ele alır ve İslam’ın modern dünyada nasıl yaşanabileceğini sorgular. Bulaç’ın İslam’a getirdiği farklı görüşler şunlardır:

Bulaç, İslam’ın evrensel bir mesaj taşıdığını, ancak bu mesajın tarihsel ve kültürel bağlamlara göre farklı şekillerde anlaşıldığını ve yorumlandığını savunur. Bulaç, İslam’ın özünü ve ruhunu korurken, biçimini ve şeklini değiştirebileceğini iddia eder1.
Bulaç, İslam’ın modern dünyada yaşanabilmesi için iki temel şart olduğunu belirtir: Birincisi, İslam’ın kendi içinde bir eleştiri ve yenilenme sürecine girmesi; ikincisi, İslam’ın modern dünyanın sorunlarına cevap verebilecek bir bilgi üretmesi2.
Bulaç, İslam’ın siyasetle ilişkisini tartışırken, İslam’ın siyasi bir ideoloji olmadığını, ancak siyasetin de İslam’ın ilgi alanına girdiğini söyler. Bulaç, İslam’ın siyasetteki amacının adaleti sağlamak olduğunu, ancak bunun nasıl yapılacağının farklı yolları olabileceğini ifade eder3.
Bulaç, İslam’ın medeniyet tasavvurunu ortaya koyarken, İslam’ın kendi medeniyetini inşa etmesi gerektiğini, ancak bunun Batı medeniyetiyle karşıtlık üzerinden değil, diyalog ve etkileşim üzerinden olması gerektiğini vurgular. Bulaç, İslam medeniyetinin hem kendi değerlerine hem de evrensel değerlere sahip çıkması gerektiğini savunur.
Bulaç’ın İslam’a getirdiği farklı görüşleri hakkında daha fazla bilgi için aşağıdaki bağlantılara bakabilirsiniz:

Ali Bulaç’tan doz ayarı: ‘Kötü islamcılık yoktur, az islamcılık vardır …
Ali Bulaç: İktidar yüzyıllık mirası heba etti, İslamcı … – T24

@@@@@@

Ali Bulaç fikir hayatında ne gibi gelgitler yaşamıştır?

Ali Bulaç’ın fikir hayatında belirli dönemlerde farklı eğilimler yaşadığı gözlemlenmiştir. Özellikle siyasi ve dini konulardaki düşüncelerinde zaman içinde değişiklikler olmuştur. İşte bazı dönemlerdeki gelgitlere örnekler:

1. **İslamcılık Dönemi**: Ali Bulaç’ın kariyerine İslami çevrelerde gazetecilik ve yazarlık yaparak başlamıştır. Bu dönemde İslamcı düşünceye yakın durmuş ve dini konularda yoğun bir şekilde yazılar yazmıştır.

2. **Dini ve Siyasi Eğilimlerde Değişiklikler**: Zamanla Ali Bulaç’ın fikirleri evrilmiş ve daha liberal ve demokratik görüşlere doğru kaymıştır. Özellikle İslam’ın demokrasi ile uyumlu olduğu görüşünü savunmuş ve dini ve siyasi alandaki ilişkilerde ayrım yapılması gerektiğini vurgulamıştır.

3. **Hoşgörü ve Çokkültürlülük Yaklaşımı**: Ali Bulaç, zamanla daha hoşgörülü ve çokkültürlü bir yaklaşım benimsemiştir. İslam’ın diğer inançları hoşgörüyle karşılaması gerektiğini ve farklı kültürlerin bir arada yaşayabileceğini savunmuştur.

4. **Eleştiriler ve Değişen Algı**: Özellikle farklı görüşlere sahip olan bazı kesimlerden gelen eleştirilere maruz kalmış ve zaman zaman dini ve siyasi görüşlerine yönelik tartışmalara neden olmuştur.

Bu gelgitler, Ali Bulaç’ın fikir hayatının evrildiğini göstermektedir. Ancak her fikir insanın yaşamı boyunca gelişebilir ve değişebilir. Bu nedenle onun eserlerini ve yazılarını inceleyerek, fikir evrimini daha iyi anlayabilirsiniz.

***************  

Kokmuş ve kokuşmuş insanlar her zaman ve zeminde dünyayı pis kokularıyla telvis etmişlerdir.

Cami duvarına bevleden kişilerde bu etrafa saçtığı pis kokuyla anılacaktır.

Ancak mesele sinekler değil, sinekleri üreten bataklıklardır.

Aynı hezeyanı mazisi komünizm lekesiyle kirli olanlardan da duyduk.

Dinime dahleden bari müsülman olsa.

Sonradan görme ve duyma birisinin anlama fukaralığından dolayı anlamadığı ve tadamadığından, üzüme ekşi demek kolaylığına gidildiğine şahit olduk.[10]

****************

Millet olarak garip bir halimiz var.

Sonradan görme, önceden komünist, sosyalist, belki de her haltı yemiş ancak daha sonra bunlardan vaz geçip dönmüş.

Nasıl mı?

Yaralı ve kirlenmiş olarak.

Dönemez mı?

Elbet dönebilir. Tevbe kapısı her zaman, herkese açıktır. 

Buna mâni yok.

Ancak kirlenmemiş, zengin birikim ve istikameti olan insanları bunlara takdim eder, ölçü alırız.

Bizde ise maalesef hep tersi oldu. Revaç buldu. Öne çıktı ve çıkarıldı.

Kendisi muhtacı himmet bir dede/ Nerde kaldı gayre himmet ede.

 

Kendisi yaralı bereli olan bir insan, bırakınız hastaları tedavi etmeyi, sağlıklı insanları hasta etmesin yeter.

 

– Bir gün bir müftü dağda bir Çobanın Risale-i Nur okuduğunu görüyor ve küçümseyerek diyor ki;

Ben dahi okuduğumda anlamıyorum sen nasıl anlıyorsun bunları?

Çobanın verdiği cevap ise muhteşemdir;

Efendim diyor, şu kuzuları görüyor musunuz?

İşte o yavrular acıktığı vakit gidiyor annelerini emiyorlar, bazen ise annelerini karıştırıyorlar, başka bir koyunun memesini emiyorlar ama koyun kendi yavrusu olmadığını bildiği için sütünü tutuyor ve o kuzuya vermiyor.

Ne vakit kendi yavrusu gelir işte o zaman sütünü salar yavrusunu doyurur.

Bu kitaplar da öyledir, tanır kendi müşterisini, talibini ve o zaman kendisini açar ve feyiz verir…

 

-Türkiye’de solun ve Marksist ve materyalistleşen sol zihniyetin saltanatının sarsılması birilerini tedirgin etmektedir.

Feryatları ve saldırganlıkları buradan kaynaklanmaktadır.
Bu sadece maddi alanda değil, kültürel alanda da gelişime ve geçmişe bağlılıktaki hazımsızlıkları saldırganlıklarını arttırmaktadır.
1970’ lerde Rusya’nın ajanlığını ve borazanlığını yapanlar, şimdilerde de Batı’nın temsilciliğini sürdürmektedirler.
İki arada bir derede bocalayan, gel- gitli kopuk bir nesil.
Bir türlü kendi öz benliğine yanaşamama yabaniliğini ve yabancılığını yaşamaktadır.

1970’lerin bozuk ve hastalıklı ürünü olan sosyalist zihniyetin maşa takımı dağlarda, kaymağı yiyen fakir edebiyatçılığı yapan takımı ise zevki sefa içinde hatta mecliste.

Ele başları ise toprağın altında hesap vermeyle meşgul.
Hem saptığı ve hem de saptırdığı için.

*************  

Hz. Mevlânâ’nın kızı Kimya Hâtun;

“Babama neden ‘Hamuş’ diyorsun?”

Hz. Şemsi Tebrizi ;

“Hamuş; Susan, susmasını bilen demektir.”

“Bu susma, küsmeye dayalı bir susma mıdır?”

“Hayır. Küsmekle alâkası yoktur.

Susmak da üç türlüdür;

  1. Allah’a karşı susmak, ilâhi takdirin cilvesine râzı olmaktır…
  2. Mânevi büyüklere karşı susmak, bu da merâk ettiğin şeyin âkıbetinin zâhiren ve bâtinen açılmasıdır…
  3. Âvâma karşı susmaktır.

Körler çarşısında ayna satılmaz.

Sen onlara hakîkati söylemene rağmen onlar anlamamak için direnirler.

Gösterirsin hakîkati, görmezden gelirler.

Ne kadar konuşursan konuş nâfiledir.

Kulaklar çiğdir. Yürekler çoraktır. Tıpkı kızgın yağa su dökmek gibidir. Susmak gerekir…

Gönlüne sâdık olanlar gönlü okumayanların meclisinde susarlar…

Hakîkatini hayal görenlere karşı susmayı tercih et. Hakîkatin de bir nâmusu vardır.

O nâmus da her sözü her yerde ve herkese karşı ifşâ etmemektir…

 

Şimdi gelelim babanın ‘Hamuş’luğuna.

O, Allah’a karşı Hamuş’tu. Allah dostlarına karşı ‘Hamuş’tu ve yeri geldi şehrin insanlarına da ‘Hamuş’tu…

 

MEHMET ÖZÇELİK

2-9-2023

[1] https://www.haber7.com/dunya/haber/3349050-kuran-i-kerim-yakan-provokator-momikanin-baglantilari-ortaya-cikti

[2] https://www.yenisafak.com/dunya/bu-tokatlar-insanliga-4555746 

https://www.yenisafak.com/gundem/kktcden-kibris-rum-kesimindeki-camiye-molotofkokteyli-ile-alcak-saldiriya-kinama-turk-islam-dusmanliginin-gostergesi-4555700

[3] https://www.yenisafak.com/video-galeri/dunya/hindu-liderden-skandal-cagri-mekkeyi-isgal-etmeliyiz-4556490

[4] https://video.haber7.com/video-galeri/247848-skandal-unlu-oyuncu-ailesiyle-birlikte-subhaneke-duasiyla-dalga-gecip-bunu-da-yayinladi

[5] https://www.risalehaber.com/ismail-halis-risale-i-nurun-yok-edilmesi-gerektigini-soyledi-435627h.htm

[6] https://tesbitler.com/index.php?s=bedi%C3%BCzzaman

[7] Tevbe. 111.

[8] https://akademidergisi.blogspot.com/2013/05/lozanda-turkiyeyi-neden-yahudi-din-adam.html?m=1

[9] https://yalantarih.com/yahudi-hahambasi-haim-naum-turklere-hangi-dusmanliklari-yapti/#:~:text=Haim%20Nahum%20Dokrin%E2%80%99in,getirip%20yutun.%E2%80%9D%20demi%C5%9Ftir

[10]  https://www.risalehaber.com/ismet-ozel-risale-i-nurun-dili-cok-kotu-demis-18208yy.htm?fbclid=IwAR2_1UAZjpyzhoWQL5q5Y8VWBX9sQzGRmQQe4vZEJSWPZiof6U06T_5b8i4




her yıl dünyada ne kadar insan Müslüman olmaktadır

her yıl dünyada ne kadar insan Müslüman olmaktadır


Dünyada her yıl ne kadar insanın Müslüman olduğu sorusunun kesin bir cevabı yoktur. Ancak, bazı araştırma kuruluşları, dünyadaki Müslüman nüfusunun sayısını ve büyüme oranını tahmin etmeye çalışmaktadır. Örneğin, ABD merkezli Pew Araştırma Merkezi, 2015 verilerine dayanarak, dünyada 1 milyar 800 milyon Müslüman olduğunu belirtmiştir1. Bu sayı, dünya nüfusunun yüzde 24’ünü oluşturmaktadır1. Ayrıca, Pew Araştırma Merkezi, İslam’ın günümüzde en hızlı büyüyen din olduğunu ve yaşadığımız yüzyılın sonuna doğru ise dünya üzerindeki Müslüman nüfusunun, Hristiyan nüfusunu geçeceğini öngörmektedir2.

Dünyadaki Müslüman nüfusunun artmasındaki en önemli sebeplerden biri, Müslüman ailelerin, Hristiyan ailelerden daha fazla çocuk sahibi olmalarıdır1. Ayrıca, dünyadaki Müslüman kadınların çocuk yapma oranının 2.9 olduğu; diğer tüm grupların toplam oranının ise 2.2 olduğu belirtilmektedir1. Dünyadaki Müslüman nüfusunun en genç nüfus olduğu da ifade edilmektedir1.

Dolayısıyla, dünyada her yıl ne kadar insanın Müslüman olduğunu tam olarak bilmek mümkün değildir. Ancak, mevcut veriler ve tahminler, İslam’ın dünyada yaygınlaşmaya devam ettiğini göstermektedir.

************** 

Her yıl dünyada ne kadar insan Müslüman olmaktadır


Dünyadaki Müslüman nüfusu her yıl artmaktadır, ancak kesin rakamların tam olarak belirlenmesi zordur. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde Müslüman nüfusun hızla arttığı bilinmektedir. Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, 2010-2015 yılları arasında dünya genelinde yıllık ortalama olarak 25 milyon kişi Müslüman olmuştur. Ancak bu sadece tahmini bir rakamdır ve gerçek sayının daha yüksek olabileceği düşünülmektedir. Özellikle Afrika ve Asya kıtalarında İslam dinine geçişlerin yaygın olduğu bilinmektedir.

@@@@@

Her yıl ingilterede ne kadar insan Müslüman oluyor

İngiltere’de her yıl Müslüman olan insanların sayısı net olarak belirlenmemektedir. Ancak, İngiltere’de Müslüman nüfusun arttığına dair bazı tahminler ve istatistikler bulunmaktadır.

İngiltere Ulusal İstatistik Ofisi (ONS) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2011’de İngiltere’deki Müslüman nüfusunun yaklaşık 2.7 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Bu, İngiltere nüfusunun yaklaşık %4.5’ine denk gelmektedir.

Diğer bir araştırmaya göre, 2016 yılında İngiltere’de Müslüman nüfusunun 3.1 milyona yükseldiği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, Müslüman nüfusunun yıllık artış hızı hakkında kesin verilere sahip değiliz.

Müslüman olmak isteyen kişilerin sayısı her yıl değişiklik gösterebilir ve bu sürece etki eden çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bunlar arasında kişisel inançlar, evlilik, genç nüfusun etkisi gibi faktörler yer almaktadır.

*************  

Osmanlı Devleti, 623 senelik şanlı tarihi boyunca 60 kadar ülkeyi hâkimiyeti altına alıp, 3 kıtada hüküm sürmeyi başardı.

https://www.yasemin.com/foto-galeri/67268-osmanli-imparatorlugu-hangi-ulkeleri-yonetti-kac-tane-oldugunu-duyunca-cok-sasiracaksiniz




Müslümanların yaşadığı ülkeler hangileridir?

Müslümanların yaşadığı ülkeler hangileridir?


Müslümanların yaşadığı ülkeler, nüfusunun çoğunluğu veya önemli bir bölümü Müslüman olan ülkelerdir. Dünyada yaklaşık 50 ülke Müslüman çoğunluklu ülke olarak kabul edilmektedir1. Bu ülkelerin çoğu Asya, Afrika ve Orta Doğu’da bulunmaktadır. Bazı Avrupa ülkelerinde de Müslüman azınlıklar vardır.

Müslümanların yaşadığı ülkeler arasında en kalabalık olanı Endonezya’dır. Endonezya’da yaklaşık 231 milyon Müslüman yaşamaktadır1. Endonezya’yı Pakistan, Hindistan ve Bangladeş takip etmektedir. Bu dört ülke, dünyadaki Müslüman nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturmaktadır1.

Müslümanların yaşadığı ülkeler hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, Bing arama motorunu kullanabilirsiniz. Bing, size web arama sonuçları, resim arama sonuçları, haber arama sonuçları ve soru-cevap sonuçları sunabilir. Ayrıca, sizin için bazı grafik sanatlar da oluşturabilir.

Umarım bu cevap sizin için yararlı olmuştur. Başka bir sorunuz varsa, lütfen bana sorun.

@@@##

Hangi ülkede en az Müslüman yaşıyor?

Merhaba, bu Bing. Size yardımcı olmaktan memnunum. ?

Dünyada en az Müslüman yaşayan ülke sorusunun kesin bir cevabı yoktur. Çünkü her ülkenin resmi olarak kaydettiği veya açıkladığı bir din istatistiği bulunmamaktadır. Ancak, bazı araştırma kuruluşları, dünyadaki Müslüman nüfusunun sayısını ve dağılımını tahmin etmeye çalışmaktadır. Örneğin, ABD merkezli Pew Araştırma Merkezi, 2009 yılında yayınladığı bir raporda, dünyada yaklaşık 1,57 milyar Müslüman olduğunu belirtmiştir1. Bu rapora göre, dünyada Müslüman nüfusunun yüzde 1’in altında olduğu 49 ülke bulunmaktadır1. Bu ülkelerin çoğu Avrupa, Amerika ve Okyanusya kıtalarında yer almaktadır.

Pew Araştırma Merkezi’nin raporuna göre, dünyada en az Müslüman yaşayan ülkelerden bazıları şunlardır1:

Vatikan: Nüfusun yüzde 0,0’ı Müslüman (yaklaşık 0 kişi)
Tokelau: Nüfusun yüzde 0,0’ı Müslüman (yaklaşık 0 kişi)
Niue: Nüfusun yüzde 0,0’ı Müslüman (yaklaşık 0 kişi)
Tuvalu: Nüfusun yüzde 0,0’ı Müslüman (yaklaşık 1 kişi)
Andorra: Nüfusun yüzde 0,0’ı Müslüman (yaklaşık 2 kişi)
San Marino: Nüfusun yüzde 0,0’ı Müslüman (yaklaşık 3 kişi)
Monako: Nüfusun yüzde 0,0’ı Müslüman (yaklaşık 4 kişi)
Bu ülkelerin hepsi çok küçük ve izole olmuş ülkelerdir. Bu nedenle, Müslüman nüfuslarının çok düşük olması şaşırtıcı değildir. Ancak, daha büyük ve gelişmiş ülkelerde de Müslüman nüfusunun çok az olduğu görülmektedir. Örneğin;

Japonya: Nüfusun yüzde 0,1’i Müslüman (yaklaşık 185 bin kişi)
Kore Cumhuriyeti: Nüfusun yüzde 0,2’si Müslüman (yaklaşık 100 bin kişi)
Polonya: Nüfusun yüzde 0,1’i Müslüman (yaklaşık 35 bin kişi)
İzlanda: Nüfusun yüzde 0,1’i Müslüman (yaklaşık 3 bin kişi)
Bu ülkelerin kültürleri, tarihleri ve coğrafi konumları nedeniyle İslam ile çok az temasları olmuştur. Bu da Müslüman nüfuslarının çok az olmasına sebep olmuştur.

%%%%%%%%




Adıyaman’a İshak baba isyanını sebep ve sonuçları nelerdir

İshak Baba İsyanı SonuçlarıAdıyaman’a İshak baba isyanını sebep ve sonuçları nelerdirAdıyaman’da yaşanan İshak Baba İsyanı, 1908 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde meydana gelmiş bir ayaklanmadır. İsyanın sebepleri arasında vergi yükü, toprak sahipleri ile çiftçiler arasındaki gerilimler, askerlik hizmetlerinin zorunlu olması gibi sosyal ve ekonomik faktörler yer almaktadır.İshak Baba İsyanı’nın sonuçları ise şunlar olabilir:İsyanın bastırılmasıyla birlikte, isyan liderleri ve bazı katılımcılar idam edildi.İsyanın ardından bölgedeki güvenlik önlemleri arttırıldı ve Osmanlı yönetimi isyanın tekrarlanmasını engellemeye çalıştı.İsyan, Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflayan otoritesinin bir göstergesi olarak görüldü ve imparatorluğun çöküşünün yaklaştığına dair işaretlerden biri olarak kabul edildi.Daha fazla detay veya kaynak isterseniz yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.@@@####Adıyaman Türkmen İsyanlarıAdıyaman’da Türkmen isyanlarıAdıyaman’da yaşanan Türkmen isyanları, genellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine ve Türkiye’nin kuruluş yıllarına denk gelen olaylardır. Bu isyanlar, etnik ve sosyal nedenlerle ortaya çıkmış olup, yerel halkın Osmanlı yönetimine karşı tepkilerini yansıtıyordu. Daha fazla detay vermemi ister misiniz?@@@####Adıyaman ve çevresinde ne gibi isyan hareketleri vuku bulmuşturAdıyaman ve çevresinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ve Türkiye’nin kuruluş yıllarında çeşitli isyan hareketleri yaşanmıştır. Bu isyanlar genellikle etnik, sosyal ve ekonomik nedenlere dayanıyordu. İşte bazı örnekler:Şeyh Said İsyanı (1925): Adıyaman ve çevresinde yer alan Diyarbakır yönetimindeki bazı aşiret liderleri, Şeyh Said önderliğinde ayaklandı. İsyan, Kürt milliyetçiliği ve dini faktörlerin birleşimiyle şekillenmişti.Dersim İsyanları (1937-1938): Adıyaman’ın kuzeydoğusundaki Dersim bölgesinde de isyanlar yaşandı. Kürt aşiretlerinin önderliğindeki hareket, askeri operasyonlarla bastırıldı. Bu dönemde çok sayıda sivil de zarar gördü.Kürt İsyanları: Adıyaman ve çevresi, Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgelerden biriydi ve zaman zaman Kürt milliyetçiliği etrafında isyanlar yaşandı. Bu isyanlar, Türkiye’nin kuruluş yıllarından itibaren sürekli bir gerginliğe yol açtı.Aşiret İsyanları: Adıyaman ve çevresinde, yerel aşiretler arasında rekabet, toprak anlaşmazlıkları ve diğer sebeplerden dolayı zaman zaman isyanlar meydana geldi.Bu isyanlar genellikle yerel halkın yönetimle veya diğer gruplarla yaşadığı sorunların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Ancak isyanların tamamını detaylı olarak ele almak oldukça karmaşıktır.@@@@@##Adıyaman’da Baba İlyas ile Baba İshak arasındaki isyan olaylarının bağlantısı nedirAdıyaman’da Baba İlyas ile Baba İshak arasındaki isyan olaylarının bağlantısı, her ikisinin de Alevi-Bektaşi dergahlarına liderlik etmiş, halk arasında saygı görmüş ve bölgedeki köylü ve aşiretlerin desteğini almış önderler olmalarıdır.Baba İlyas, 14. yüzyılın başlarında Baba İshak isyanından yaklaşık 100 yıl önce, Hürremiyye tarikatından gelen bir şeyh idi. İslamiyet’e daha yakın bir şekilde inanıyor ve halka dini öğretilerini yaymaya çalışıyordu. Zamanla Baba İlyas’a olan saygı ve popülerlik arttı ve dergahı büyük bir takipçi kitlesi tarafından ziyaret edildi.Baba İlyas’ın ölümünden yaklaşık 100 yıl sonra Baba İshak isyanı ortaya çıktı. Baba İshak da Baba İlyas gibi Alevi-Bektaşi dergahlarında liderlik eden bir şeyhti. Onun isyanının temel nedenleri, bölgedeki zorlu yaşam koşulları, ağır vergiler ve haksızlık idi. Ayrıca tarihsel ve sosyal dinamikler Baba İshak’ın isyanının yayılmasını kolaylaştırmıştır.Baba İlyas, Baba İshak’ın fikirlerini benimsemiş ve takipçilerini Baba İshak’ın önderliğindeki isyana katılmaya teşvik etmiştir. Dolayısıyla isyanların bağlantısı, Baba İshak’ın Baba İlyas’ın mirasını sürdürmesi ve halk desteğiyle birlikte ortaya çıkmış olmalarıdır. Her iki isyan da halkın adalet taleplerini yükseltmek, zulme karşı direnmek ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla gerçekleşmiştir.%%%%%%^^Anadolu vilayetlerinde şiiliğin yayılmacı politikaları nasıl başlamış ve gelişmiştirAnadolu vilayetlerinde Şiilik’in yayılmacı politikaları, Safeviler döneminde başlamıştır. Safeviler, 16. yüzyılda İran’da Şii İslam mezhebini resmi mezhep olarak kabul etmiş ve bu mezhebi yaymak için çeşitli politikalar izlemişlerdir.Safevi hükümdarları, Anadolu vilayetlerindeki Alevi-Bektaşi cemaatinin de Şii İslam üzerine dönüşmesini hedeflemişlerdir. Amacı, Anadolu’daki Alevi ve Bektaşi yapılarını güçlendirerek Şii İslam’ın İran’ı kuşatması ve bölgede etkisini artırmasıydı. Safeviler, Alevi ve Bektaşi dedelerini himaye etmiş, onlara maddi ve manevi destek sağlamışlardır. Bu destekle birlikte Alevi ve Bektaşi yapıları, Şii inanç ve uygulamalarını benimsemiş ve yaygınlaştırmışlardır.Safeviler döneminde Anadolu’daki Alevi ve Bektaşi yapıları, özellikle kırsal kesimlerde büyük bir etkinlik kazanmıştır. Safevi hükümdarları, bu bölgelerde din adamları yetiştirerek Şii inancını yaymayı hedeflemişlerdir. Alevi-Bektaşi ocakları, dergahlar ve cemevleri gibi yapılar kurulmuş, bu yapılar üzerinden Şii inancının yayılması sağlanmıştır.Şiilik’in yayılmacı politikaları, Osmanlı Devleti tarafından da endişeyle takip edilmiştir. Osmanlı Devleti, Anadolu vilayetlerindeki Şii yayılmacılığına karşı tedbirler almıştır. Bu tedbirler arasında, Şii propagandasının önlenmesi, Alevi ve Bektaşi yapılarının kontrol altına alınması ve Şii liderlerin etkinliklerinin sınırlandırılması yer almaktadır.Ancak, Şiilik’in Anadolu vilayetlerindeki yayılmacı politikaları, Osmanlı Devleti’nin baskılarına rağmen devam etmiştir. Özellikle 19. yüzyılda Azerbaycan ve İran’daki siyasi değişimlerin etkisiyle Şiilik, Anadolu’da daha da güçlenmiştir. Bu dönemde Alevi ve Bektaşi yapıları, Şii inancını daha da benimsemiş ve Şii uygulamalarını daha fazla yaygınlaştırmışlardır.Sonuç olarak, Anadolu vilayetlerinde Şiilik’in yayılmacı politikaları Safeviler döneminde başlamış ve Alevi-Bektaşi yapılarının himayesi ve Osmanlı Devleti’nin baskılarına rağmen gelişmiştir. Özellikle 19. yüzyılda Azerbaycan ve İran’daki siyasi değişimlerin etkisiyle Şiilik, Anadolu’da daha da yaygınlaşmıştır. Bu dönemde Alevi-Bektaşi yapıları, Şii inancını benimsemiş ve yaymışlardır.%%%%%%%%Türkiye’de şiiliğin yayılmacı politikaları ve etkileri nelerdir?Türkiye’de Şiilik mezhebinin yayılmacı politikaları ve etkileri çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bu etkiler arasında şunlar sayılabilir:Siyasi etkiler: İran, Şii İslam’ın en büyük merkezlerinden biri olduğu için, Türkiye’deki Şii toplumunun politik etkileri olabilir. Şii nüfusunun etkisiyle, Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında daha Şii dostu bir yaklaşım benimsemesi mümkündür.Dini etkiler: Türkiye’deki Şii toplumunun yayılmasıyla birlikte, Şii inançlar ve uygulamalar Türkiye’nin İslam pratiğini etkileyebilir. Bu, özellikle Alevi inancıyla bağlantılıdır, çünkü Alevilik, Şiilikten etkilenen bir mezheptir.Kültürel etkiler: İran’ın Şii İslam’ı temel alan kültürel etkisi, Türkiye’deki Şii toplumu aracılığıyla yayılabilir. Bu, Şii festivallerin ve kutlamaların Türkiye’de daha yaygın hale gelmesiyle ortaya çıkabilir.Bölgesel etkiler: Türkiye’de Şiiliğin yayılması, Türkiye’yi İran ve Irak gibi Şii çoğunluğa sahip ülkelerle daha yakın ilişkiler kurmaya teşvik edebilir. Bu durum, Kürt meselesi gibi bazı bölgesel sorunlar üzerindeki etkileri artırabilir.Ancak, Türkiye’de Şiilik hâlâ Sünni İslam’ın çoğunluk olduğu bir ülkedir ve Şii İslam’ın genel etkisi, Sünni inanç ve uygulamalara kıyasla sınırlıdır. Türkiye’nin laiklik ilkesi ve Sünni İslamın etkisi, Şiilik etkisinin yayılmasını sınırlayan önemli faktörlerdir.&&&&&&&&&&Türkiye’de aktif olarak şiilik üzerine faaliyet gösteren şahıs ve kurumlar hangileridir?Türkiye’de aktif olarak Şiilik üzerine faaliyet gösteren bazı şahıslar ve kurumlar aşağıdaki gibidir:Caferilik Vakfı: Türkiye’deki Şii Müslümanlar arasında dinî ve kültürel faaliyetler düzenleyen bir vakıf.Heyderi Vakfı: Türkiye’de Şiilik üzerine eğitim ve hizmet faaliyetleri gerçekleştiren bir vakıf.Kerbela Araştırmaları Grubu: Şiilik ile ilgili araştırmalar yaparak bilimsel çalışmalar yürüten bir grup.Şii Haber Ajansı (SHA): Türkiye’deki Şii Müslümanlar için haber ve bilgi kaynağı olan bir haber ajansı.Mehdi Derneği: Türkiye’deki Şiilik inancını benimseyenler arasında dini faaliyetler yürüten bir dernek.İmam Sadık Vakfı: Türkiye’de Şiilik üzerine eğitim ve kültürel faaliyetler düzenleyen bir vakıf.Bu listede sadece bazı örnekler verilmiştir ve Türkiye’de aktif olarak Şiilik üzerine faaliyet gösteren daha birçok kişi ve kurum bulunmaktadır. Bu kişi ve kurumlar, Şii cemaatlerin ihtiyaçlarına ve inançlarına yönelik hizmetler sunmakta ve Şii camiasının birliğini ve dayanışmasını güçlendirmek amacıyla çalışmaktadır.%%%%%%%%Şiiliğin ehli sünnetten ayrıldığı temel itikadı ve ameli hususlar hangileridir?Şiilik, tasavvuf ve mistisizme dayanan İslam’ın bir mezhebidir. Ehli Sünnet’ten ayrılan temel itikadi ve ameli hususlar şunlardır:İmamet İnancı: Şiilikte imamet inancı vardır ve Hz. Ali’nin ve onu takip eden on iki imamın önderlik ettiği bir imamet zinciri kabul edilir. Şii Müslümanlar, bu imamların Allah’ın vahyiyle donatılmış en yüksek otorite olduğuna inanır. Ehli Sünnet ise, Hz. Muhammed’in ölümünden sonra ise hilafetin seçimle belirlendiğini savunan bir anlayışa sahiptir.Taklit: Şii İslamında taklit, bir müminin taklidini yaptığı yetkin bir alimin (müctehid) hükümlerine uymayı içerir. Ehli Sünnet’te ise taklit yerine, müminlerin Kur’an ve hadislere dayanarak kendi aklını kullanarak hüküm çıkarması teşvik edilir.Kerbela Olayı: Şiilikte Kerbela olayı büyük bir öneme sahiptir. Hz. Hüseyin ve ailesinin Kerbela’da Şam ordusu tarafından şehit edilmesi, Şiilikte Hz. Hüseyin’i haklı ve mazlum bir lider olarak kabul edilmesine yol açmıştır. Ehli Sünnet’te ise bu olayın dini bir öneme sahip olduğu kabul edilmez.İmamlara İlahi Nitelikler Atfedilmesi: Şiilikte imamlar, Allah’a benzeyen nitelikler ve ilahi otoriteye sahip olarak kabul edilir. Bu, imamlara özel bir dini otorite atfeden ve onlara dualar edilen bir inanç sistemidir. Ehli Sünnet’te ise peygamber dışında hiç kimseye ilahi nitelikler atfedilmez.Alevilik: Alevilik, Şiilikten etkilenmiş bir inanç sistemidir. Alevilikte çeşitli ritüeller, semboller ve cem adı verilen toplumsal ibadetler bulunur. Alevilikte ayrıca, Ali ve on iki İmamlar’a özel bir sevgi ve saygı beslenir ve onlar kutsal olarak kabul edilir. Ehli Sünnet’te ise Alevilik gibi bir inanç sistemi yoktur.Bu hususlar, Şii İslam’ın Ehli Sünnet’ten ayrıldığı temel itikadi ve ameli unsurlarıdır. Ancak her iki mezhep de Allah’a, peygamberlere ve İslam’ın temel prensiplerine inanır ve ahlaki değerleri paylaşır.%%%%%%%%1970 yıllarında Türkiye’de iranın ve Humeyninin ne gibi etkileri olmuştur?1970’li yıllarda Türkiye’de İran ve Humeyni’nin etkileri şu şekilde özetlenebilir:İslami Hareketlerin Yükselişi: İran İslam Devrimi, 1979 yılında gerçekleşti ve bu dönemde İslami hareketler Türkiye’de de etkinlik göstermeye başladı. İran’da gerçekleşen devrim, Türkiye’de İslami kimliklerin siyasal alanda daha görünür olmasına ve İslamcı düşüncenin etkisini artırmaya yol açtı.Ülkedeki Siyasal İstikrarsızlık ve Radikalizasyon: İran İslam Devrimi, Türkiye’deki sol ve sağ eğilimli siyasi gruplar üzerinde etkisi oldu. Özellikle sol görüşlü gruplar, İran modelini benimseyerek silahlı mücadele yollarına yöneldi. Türkiye’de çeşitli sol örgütlerin silahlı eylemleri arttı ve ülkedeki siyasal istikrarsızlık ve radikalizasyon artış gösterdi.Sosyal ve Kültürel Etkiler: İran İslam Devrimi, Türkiye’deki toplumsal ve kültürel yapı üzerinde de etkili oldu. İslami değerlerin güçlenmesiyle birlikte, geleneksel İslami pratikler ve kıyafetler gibi unsurlar daha fazla görünür hale geldi. Türkiye’de başörtüsü tartışmalarının artması da bu döneme denk gelir.Komşu Ülke Algısı ve İran’la İlişkiler: İran İslam Devrimi sonrasında İran, Türkiye’nin komşu ülke algısında da değişikliklere neden oldu. Türkiye’nin batılılaşma sürecinden farklı bir yol izlediğini gösteren ve bölgesel bir güç haline gelen İran, Türkiye ile ilişkilerde de etkili bir aktör haline geldi. İkili ilişkilerde bazen yakınlaşma, bazen de gerilimler yaşandı.Bu etkilerin yanı sıra, İran İslam Devrimi sonrası Türkiye’de İran yanlısı ve İran karşıtı grupların ortaya çıkması, İran’ın bölgesel politikalarının Türkiye’yi etkilemesi gibi birçok farklı etkileşim ve dinamik yaşandı.%%%%%%%Tarihin akışı içerisinde iranla ne gibi savaşlar yaptık ve sonuçları ne oldu?Türkiye tarihinin farklı dönemlerinde İran ile çeşitli savaşlar yapmıştır. İşte bu savaşlardan bazıları ve sonuçları:Osmanlı-İran Savaşı (1578-1590): Safevî Devletiyle yapılan bu savaşta Osmanlılar, Tebriz’i ele geçirdi ve Halep Antlaşması ile savaşı sona erdirdi. Sonuç olarak Osmanlılar, İran üzerindeki nüfuzlarını arttırdılar.Osmanlı-İran Savaşı (1730-1736): Nadir Şah’ın tahta geçmesiyle başlayan bu savaşta Osmanlılar, Bağdat’ı geri aldı ve Kasr-ı Şirin Antlaşması ile savaşı sonlandırdılar. Sonuç olarak Osmanlılar, İran’daki etkinliklerini sürdürdüler.Osmanlı-İran Savaşı (1821-1823): Bu savaşta Elazığ, Diyarbakır, Van gibi şehirlerde çarpışmalar yaşandı. Erzurum Antlaşması ile savaş sona erdi ve sınır anlaşmazlıkları belirlendi. Sonuç olarak sınırlar nisbi olarak değişti, ancak iki ülke arasındaki gerginlik devam etti.İran-Irak Savaşı (1980-1988): İran ile Irak arasında gerçekleşen bu savaş, iki ülkenin arasındaki siyasi ve dini farklılıklardan kaynaklanıyordu. Uzun ve kanlı bir savaş olan bu çatışma sonucunda, milyonlarca insan hayatını kaybetti ve her iki taraf da ağır kayıplar verdi. Savaş sonucunda, sınırlar önceden olduğu gibi kaldı ve statüko korundu.Bu savaşlar, Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri etkiledi ve zaman zaman gerilimlere neden oldu. Ancak her iki ülke de tarih boyunca birçok kez işbirliği yapma ve ilişkileri normalleştirme çabalarında bulunmuştur. Günümüzde Türkiye ve İran, pek çok alanda işbirliği yaparak ilişkilerini geliştirmektedir.%%%%%%^Batı’nın ve İsrail’in İran politikaları nelerdir?Batı’nın ve İsrail’in İran politikaları oldukça karmaşıktır ve zaman içerisinde değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak, Batı ve İsrail, İran’ın nükleer programı, İslam Devrimi sonrasında desteklediği terör örgütleri ve Orta Doğu’daki bölgesel etkisinin azaltılması gibi konular nedeniyle İran’a karşı sert bir tutum takınmışlardır.Batı ülkeleri, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, İran’ı uluslararası toplumun normlarına uymaya ve nükleer programını sivil amaçlarla sınırlamaya çağırmıştır. Bu bağlamda, Batı ülkeleri İran’a yönelik çeşitli yaptırımlar uygulamış ve uluslararası anlaşmalardaki taahhütlerini takip etmelerini sağlamak için baskı yapmışlardır. Ayrıca, Batı ülkeleri, İran’ın bölgesel etkisini de sınırlamak için müttefikleriyle işbirliği yapmış ve İran’a karşı bölgesel müttefiklerini desteklemiştir.İsrail ise İran’ın bölgesel güç olma hedeflerinden dolayı İran’a karşı sert bir politika izlemektedir. İsrail, İran’ın nükleer programının sivil amaçlarla sınırlı olmadığına inanmakta ve İran’ın İsrail’in varlığına tehdit oluşturduğunu düşünmektedir. İsrail, İran’ın desteklediği terör örgütleri, özellikle Hizbullah’ın Güney Lübnan’da faaliyet göstermesini ve İran’ın Suriye üzerinden İsrail’e yönelik tehditlerini de ciddi bir şekilde ele almaktadır. İsrail, İran’a karşı stratejik çıkarlarını korumak için gerektiğinde askeri operasyonları da dahil olmak üzere farklı yöntemler kullanmaktadır.Ancak, Batı ve İsrail’in İran politikaları karmaşık ve değişken olabilir. Diplomatik müzakereler, uluslararası gelişmeler ve güvenlik endişeleri gibi faktörler, politikaların değişmesine yada yumuşamış bir tutum takınmasına yol açabilir.%%%%%%%%%




İslam hukuku feraiz bölümü neyi ele almaktadır?

İslam hukuku feraiz bölümü neyi ele almaktadır?

İslam hukuku, feraiz bölümü miras hukukunu ele alır. Bu bölüm, bir kişinin ölümü durumunda mal varlığının nasıl mirasçılara dağıtılacağını ve mirasçılara düşen payları belirler.

İslam hukukunda miras taksimi nasıl yapılır?

İslam hukukunda miras taksimi, feraiz yani miras hukuku kurallarına göre belirlenir. Miras taksimi yapılırken aşağıdaki temel adımlar göz önünde bulundurulur:

Mirasçıların Belirlenmesi: İslam hukukuna göre, mirasçılar önceden belirlenmiş kategorilere göre sıralanır. Bunlar genellikle çocuklar, eş, anne-baba, büyük ebeveynler, kardeşler ve diğer akrabalardır.

Miras Paylarının Hesaplanması: Mirasçılara düşen paylar, İslam hukukuna göre belirlenen oranlar doğrultusunda hesaplanır. İslam hukukunda farklı ilişkiler ve statüler için farklı miras payı oranları belirlenmiştir.

Mirasçılara Dağıtım: Miras taksimi, belirlenen oranlar çerçevesinde gerçekleştirilir. Öncelikle borçlar ve diğer öncelikli masraflar düşüldükten sonra kalan miras malı mirasçılar arasında dağıtılır.

Kadınların ve Erkeklerin Miras Hakları: İslam hukukunda kadınlar ve erkekler arasında miras payları farklıdır. Bu farklılık, aynı derecedeki erkek ve kadın mirasçılar arasında geçerlidir.

İslam hukuku, farklı mezheplere göre miras taksimi konusunda farklı yorumlar içerebilir. Bu nedenle, detaylı bilgi için ilgili mezhebin görüşlerine başvurmanız önemlidir.

***************

İslam hukukunda ölen kişinin mallarının taksiminde kime ne kadar verilir?

İslam hukukunda ölen kişinin mallarının taksimi, mirasçıların ilişkilerine ve statülerine göre belirlenen oranlar doğrultusunda yapılır. Temelde mirasçıların sırası ve alacakları paylar aşağıdaki gibi düzenlenmiştir:

Çocuklar: Ölen kişinin çocuklarına mirasın yarısı ayrılır. Eğer sadece bir çocuk varsa, mirasın yarısı ona verilir. Birden fazla çocuk varsa, mirasın yarısı tüm çocuklar arasında paylaştırılır.

Eş (Koca veya Karı): Eğer ölen kişi bir eş bırakmışsa, koca veya karıya mirasın dörtte biri ayrılır.

Anne-Baba: Ölen kişi anne veya baba ya da her ikisini de bırakmışsa, mirasın geri kalanı onlara ayrılır. Eğer sadece anne veya baba varsa, mirasın üçte biri ona verilir.

Büyük Ebeveynler: Eğer ölen kişi büyük ebeveynleri bırakmışsa, mirasın altıda biri onlara ayrılır.

Kardeşler: Eğer ölen kişi kardeşleri bırakmışsa, mirasın geri kalanı onlara ayrılır. Eğer sadece erkek kardeşler varsa, kız kardeşlere miras hakkı yoktur.

Diğer Akrabalar: Daha uzak akrabalara da miras payları ayrılmıştır, ancak bu durum öncelikli mirasçıların paylarını etkilemez.

İslam hukukunda kadın ve erkek mirasçılar arasında pay farklılıkları bulunmaktadır. Örneğin, bir erkek çocuğunun payı, kız çocuğunun payından genellikle daha büyük olabilir.

Mirasın taksimi, yerel yasalar ve mezheplere göre değişiklik gösterebilir. Detaylı ve kesin bilgi için ilgili mezhebin görüşlerine veya yerel yetkililere başvurmanız önemlidir.

****************

Kuran-ı Kerim’de miras ile ilgili ayetler

Kuran-ı Kerim’de mirasla ilgili ayetler bulunmaktadır. İşte bazı mirasla ilgili ayetler:

Nisa Suresi, Ayet 11:
“Allah size çocuklarınızın mirasını şöyle tavsiye eder: Erkek çocuğa, iki dişinin payı kadar; eğer (ölenin) çocuğu yoksa ve (ancak) kız kardeşi varsa, o zaman ona iki kız kardeşin payı kadar. Eğer kardeşi erkek ve kız ise, o zaman erkeğe dişinin yarısı kadar. Allah sizin düşündüğünüzü yapar.”

Nisa Suresi, Ayet 12:
“Oğullarınızı sizin için birer mal gibi edinmek istemenizden dolayı size düşen kısım (miras payı) daha azdır. Analarınızın malından pay almak ve onların nezdinde de bir kısım daha düşer. Eğer çocukları yoksa, o zaman ananızın mirasında sizin için daha fazla bir pay vardır.”

Nisa Suresi, Ayet 176:
“Onlar senden fetva isterler. De ki: “Allah size, miras konusunda, çocuklarınıza ölen kişinin mirasında paylarını: İki dişi hisse olarak erkeğin payını belirtiyor. Eğer çocukları yoksa ve kendisi (mirasçı olarak) kız kardeşse, ona iki kız kardeşin payı düşer. Eğer çocukları yoksa ve (sadece) kardeşleri varsa, o zaman erkek kardeşe bir hisse düşer. Annesi ve babası da birbirine miras bırakanın (yani ölenin) malından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yoksa ve (yalnız) annesi varsa, o zaman annesine üçte bir düşer. Çocuğu olursa, anne-babanın (mirasından) her birinin altıda bir hissesi vardır. Bu (hükümler), ölenin (borçlarından) sonraki paylaştırmadan meydana gelmiştir. Babalarınız, oğullarınız ve kardeşleriniz (miras hakkında) ne getirirseniz, bilin ki Allah onda bir hüküm koyucudur. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, yumuşak (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.”

Bu ayetler, İslam hukukunda miras taksimini ve mirasçılara düşen payları belirlemek amacıyla rehberlik sağlar.

*************

Miras ile ilgili Hadisler

Miras ile ilgili İslam peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hadislerinde de birçok bilgi yer almaktadır. İşte mirasla ilgili bazı hadisler:

Hz. Aişe (r.a) anlatıyor: “Bir kadın gelip, ‘Ey Allah’ın Elçisi! Babam vefat etti, annem, üç kız kardeşim ve ben varız. Babamdan bize yetecek kadar mal kalmadı. Kız kardeşlerime nasıl paylaştırabilirim?’ diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v) ona, ‘Babandan geriye bir pay düşmez’ buyurdu. Kadın aynı soruyu birkaç defa tekrarladı ve her defasında Hz. Peygamber (s.a.v) aynı cevabı verdi.” (Buhari, Cihad 135; Müslim, Miras 11)

Hz. İbnu Abbas (r.a) anlatıyor: “Bir kadın gelip, ‘Ey Allah’ın Elçisi! Kocam hicret etti. Benim de bir kızım var. (Miras payını) nereden vereyim?’ diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v), ‘Kocan vefat edinceye kadar bekleyeceksin. Oğlun olursa ondan, oğlun olmazsa kızından alırsın’ buyurdu.” (Buhari, Cihad 135; Müslim, Miras 13)

Hz. İbnu Ömer (r.a) anlatıyor: “Bir adam Hz. Peygamber’e (s.a.v) gelip, ‘Babam vefat etti. Bana iki kız kardeşim ve annem mirasçı oldu. Babamdan başka hiç kimse yok. Kız kardeşlerime nasıl pay veririm?’ diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.v), ‘Babandan başka hiç kimse yok mu?’ diye sordu. Adam, ‘Evet’ dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) ona, ‘Anne-babanın malının beşte birini kız kardeşlerine paylaştır’ buyurdu.” (Buhari, Miras 3; Müslim, Miras 7)

Bu hadisler, mirasın nasıl paylaştırılması gerektiği konusunda Hz. Peygamber’in (s.a.v.) rehberliğini göstermektedir. İslam hukukunun temel kaynaklarından biri olan hadisler, miras hukuku konusunda da önemli bilgiler sunmaktadır.

Bak. https://www.yenisafak.com/islam-sanatlari/varise-vasiyet-yoktur-4552123