HASTA ASRIN HASTALIKLI İNSANLARI

HASTA ASRIN HASTALIKLI İNSANLARI

Her asırdan daha fazla olarak bizler 20. ve 21. Asrın insanları olarak, bulunduğumuz konum itibarıyla; Hastalıklı Asrın, hasta insanlarıyız.

Asır hasta, İnsanlar ise yaralı.

Hazin ve üzücü durumlarla karşı karşıyayız.

Evlisinden öğrencisine kadar, yapılan röportajlarda da görüldüğü üzere;
Bu insanlar bir sure ve bir duayı okuyamamakta, zorlanmakta, kelime-i şehadeti söyleyememektedir.
İslam’ın ve imanın şartını sayamamakta, daha hazini ise bir serbestlik, boşluk ve ilgisizlikten dolayı, pekte ne olduğunu bilmeden kendisinin inancının olmadığını çok rahatlıkla dile getirmektedir.
Bu insanlar inançsız bir aileden gelme değildir. İçinde dindar ailenin çocukları da var.
Her şeyden önce yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu söylenen bir toplumun ürünüdürler bunlar.
Bir değil, bir çok yerde eksik ve yanlış yapıyoruz.

Sert mi giriyoruz?
Örnek oluyor muyuz?
Yoksa böyle bir aileden böyle birinin çıkması normal mi dedirttiriyoruz?
Ne veriyoruz ki, ne istemek hakkımız olsun?
Bizim Müslümanlığımız kulaktan dolma ve duyma olup, taklitte mi kaldık?
İmtihandayız.
Biz çocuklarımızla, çocuklarımızda bizle..
Yoksa toprağımızı bizler değil de, başkaları mı sürdü?
Bu toprakları bizler değil de, başkaları mı ekti?
Başkaları mı ayrık otu dikti?
Ebedi hayatın mahsulü buradan gitmektedir.
Mahsulümüzü kontrol edelim.
Besmeleyle başlayıp, besmeleyle devam ederek, besmeleyle biten bir hayatta mı hayat sürmekteyiz?

Dindar mıyız?[1]

Yoksa?
Nedendir bu bereketsizlik ve meymenetsizlik?
Rahmet yağmurlarının önünü mü tıkadık?
Rahmet yağmurları neden inmiyor?
Çorak topraktan verimli verim ve ürün elde edilemez.
Toprağımız mı çorak, biz mi çorağız?
Oysa Rahmet yağmurları güneş gibi her an yer yüzüne inmektedir.
Kucak açıp, kulaç atmıyor muyuz?
Müteveccih olmuyoruz Rahmet hazinelerine.
Müşteri olmuyoruz hakikat cevherlerine.

**************   

Kuranda yoldan sapmış olanlar hakkında, 56 yerde onlar için sapık ifadesi kullanılmıştır.[2]
Şimdi kalkıp ve de haddini aşarak Allah’ın reva görüp söylediği sapık ifadesini, o sapmış olanları söylemeyelim mi?
Günde en az 40 kere namazda okuduğumuz Fatiha’da ittifakla Yahudiler için, Allah’ın kendilerine gazap edip kızdığı, Hristiyanlar içinde sapık ifadesini kullandığı kimselere şimdi neden bu ifadeyi kullanmak yanlış olsun?

-Din İşleri Yüksek kurulu üyesi Halis Aydemir bir konuşmasında; “Bizim hocalarımız diğer dinlere batıl diyor, bunu dememek lazım”[3]

 Bu ağız kimin ağzı. Müslüman ağzı olması için evvela kendi inandığı dinden şüphe etmemesi lazımdır.

Oysa bu batıl ifadesini biz söylerken, Kur’an-ı Kerimin her gün okuduğumuz Fatiha suresinde; Mağdub ve Dallin ifadesiyle, kendisine Ğadab edilenlerle Yahudiler, Dallin yani sapmışlar ile de Hristiyanlar olduğu müfessirlerin ittifakıyla sabittir.

Ecdadın gayrı Müslimlere bakış ve değerlendirilişi ise;

– OSMANLI DÖNEMİNDE ÖLEN BİR GAYRİMÜSLİM İÇİN VERİLEN KADI KARARI (MALUM O DÖNEM BU KİŞİLERİN DEFNİ, KADI KARARI İLE GERÇEKLEŞTİRİLİYORDU)… ASLINDA BUGÜN DE BİLUMUM İSLAM DÜŞMANLARININ DEFNİNDE KULLANILASI BİR UYGULAMA…

Labis-i, libas-ı katran-i (Katran siyahlığında elbise giyinmiş) merdud-u divan-i Rabbani (Allah’ın divanından düşürülmüş/lanetlenmiş) Tekirdağ kefere-i şeceresinden (Tekirdağ’ın kâfir sülalesinden) Apostol oğlu, 1901 doğumlu yani, İş bu kerre mürd olup taaffüratı (bir defa gebermiş olup bu pis koku fazlasıyla) Ehli islam-ı iz’aç edeceğinden (Müslümanları rahatsız edeceğinden) Bir çukur kazup tekmeleyesüzz!”

                                                                      **************
-M. Görmez’in; “Depremzedelerin gönlü naz makamındadır. Onlar Allâh’a karşı kırık, devlete karşı öfkeli” sözü, isabetli bir söz değildir.
“(Yâkub a.s) şöyle dedi: “Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim (şikâyet ederim). Ve sizin bilmediğiniz şey(ler)i ben Allah’tan (Allah’ın bildirmesi ile) bilirim.”
[4]
Kulun Allaha arşı şikayete hakkı yoktur.
Kimi kime şikayet edecek?
Bir alacağımı var?
Hak ettiği bir şey mi verilmedi?
İnsan hüzünlenir, kalbi kırık olabilir.
Ancak bu kırıklığın Allaha karşı olması haddi aşmaktır.

Ancak halini ve hüznünü Allaha arz edebilir.
Kendi ile Allah arasında hususi olarak haddi a
şmadan bir naz ve hal makamında bulunabilir.
Teşbihte hata olmasın, çocuğun şefkat kahramanı annesine karşı naz hali gibi.
Kişide Allah’ın rahmet ve şefkatini cezbedici hale girmesi ve bulunması gibi.

****************   

-Sapık mezhep olan Mutezilenin bazı ehli sünnetten farklı görüşleri vardır. Bunlar; şefaat meselesi, Kader Meselesi, Kul fiilinin halikı yani yaratıcısıdır, Rü’yetullah meselesi, Allah’ın cennette görülmeyeceği meseleleri.

Allah’ın sıfatları meselesi, her birinin ayrı ayrı sıfatları olduğunu kabul etmez.

Büyük günah işleyenin kafir olacağı meselesi 

Halk’ul Kur’an meselesi yani Kur’an’ın mahluk olduğu meselesi.

-Kur’an-ı Kerimin mahiyeti mahluk değildir.

Allah’ın Kelam sıfatının bir tezahürüdür.

Mahluk olan Mushaf’tır. Yani kâğıt, mürekkep ve yazdığımız harf ve şekillerdir.

Ve onu okuyarak bizde oluşan hal, etki, tesir ise kanuni bir emir, güç ve enerjidir.

Ruhun hayatiyeti ve gücü gibi.

-“Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an) bir kısım âyetleri muhkem­dir, ki bunlar kitabın esasıdır; diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu (kişisel arzularına göre) te’vil etmek için on­daki müteşâbihlerin peşine düşerler. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksek payeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır. (Bu inceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.”[5]

-Hadisleri inkar etmenin yolu ve sebebi, yeni hadislerle yeni bir İslam dini ihdas edip, uydurmaya sebep aramaktır.

Sünnet olmasaydı, sünnetsiz olurduk.

Dinin ikinci kaynağı.

Birinci kaynağını Şia inkar ederken, içimizde onu küçük düşürücü hareketlere gidilirken, hadisler mevzudur, deyip inkar edilirken, toplumun arşa uzanan bağları koparılmış oluyor.

İslâm bahçesinden ayrık otları mesabesindeki insanları veya onların sözlerini ayırmak lazım.

AYRIK OTLARI

Toplumda vahim ve dehşetli bir hal yaşanmaktadır.
Pek çok kişi veya toplum bunun pekte acısını hissetmemekte, duygusuzlaştığımızdan pekte farkında olmamaktayız.
Pek çokta dünya meşgalelerinden olsa üzerinde durmayıp, düzelir deyip geçmekteyiz.
Bunlar ağırlıkla inanç sahasında yaşanan hastalıklardır.
Dinin affetmediği, İslam hukukunun ağır müeyyideler uyguladığı iki hal var;
1. Baği ve eşkıyalık. Terör suçları.
2. İrtidat durumu. Mürted. Müslüman olduğu veya öyle olduğunu düşündüğü halde Mürtet olup, dinden çıkma hali.
Bu durumda topluma zehir olan o kişi için ağır müeyyideler uygulanır.
Devlet tarafından hayat hakkı tanınmamadan, nikahın bozulması, aile bağlarının koparak anne, baba, evlat gibi hukuki hakların kalkması, mirastan mahrum edilmesi, cenaze namazı kılınmaması, Müslüman mezarlığına defnedilmeme gibi yaptırımlar uygulanır.
[6]

MEHMET ÖZÇELİK

13-03-2023

 

[1]https://www.facebook.com/100003570558555/posts/pfbid0jVpiyoKdiYpKWLv4piQKTuQ2RnfiUxsgMH892CemjgbwAGW9Nb9A547TQnzvWnQdl/

[2] https://www.kurandaara.com/?act=ara&keyword=Sap%C4%B1k+&meal=1

[3] https://twitter.com/i/status/1593607418621009922https://www.youtube.com/watch?v=DcqEZrn7rbc

[4] Yusuf. 86.

[5] Âl-i İmran, 3/7.

[6] Bak. https://tesbitler.com/2015/01/01/i-s-l-a-m-h-u-k-u-k-u/

Loading

No ResponsesMart 13th, 2023