HİSSE-37

HİSSE-37

Henüz 25 inde var, yok..

Aklı yerinde olsa, görsen on numara delikanlı, Pırlanta gibi bir çocuk..

Elleri cebinde uzun süre bekledikten sonra

sırt üstü kafasının üzerine düştü.

Yanına gidip bir şeyin var mı dedim ama artık bir şeyi değil, hiç bir şeyi yoktu!

Kendisi de,

Ruhu da,

Varlığı da…

Herşeyi ile “DÜŞMÜŞTÜ”

O “düşmüştü” bir kere..

Düşürmüşlerdi ;

Pırlanta gibi çocuğu bonzai tuzağına

Ambulans çağırdım…

Çağırdığım ambulansta ki görevliler

önce ayakları ile dürttüler “insanlığı”

nefes alan hiçbir canlıya yapılmaması gereken bir şekilde, utanç duydum,

Ama çocuk “düşmüştü” bir kere,

Nabzına baktılar…

Sonra birbirlerinin yüzlerine…

Polis çağırdılar …

A4 kağıdına Tutanak tutuldu, bu kağıda gencecik bir ömre EX diye yazıldı..

Bir el atın da…

Cenaze aracına koyalım dediler….

El attık…

Telefonu çaldı…

Polis çıkardı cebinden…

-“baban çok kızacak” diye bir mesaj atılmıştı..

Ama o “düşmüştü” bir kere.

Mesaja cevap verilmeyince telefon ısrarla çaldı.

Arayan;

Annesiydi…

Ve polis cevap verdi.

Oğlunuz “DÜŞMÜŞ”

Taksici arkadaşlar haber verdi,

hastaneye gidiyoruz, acilen gelmeniz gerek..

Babası artık kızamayacak…

Annesi hep merakta kalacak….

Kendisi ise hep 25 yaşında…

Sentetik tuzağı met tuzağı avına bir can daha düşürdü..

Elleri cebindeydi…

Sırt üstü “DÜŞÜRDÜ”…

******************  

*Ünlü bir ateistin, iman yolculuğu….*

*Patrick Glynn, Amerikada Harvard ve Cambridge gibi dünyanın en ünlü iki üniversitesinden mezun olmuş çok önemli bir siyaset bilimcidir. Onunla yapılan röportajdan kesitler…*

Efendim, Polkinghorne gibi büyük fizikçiler Allah’ın varlığını savunuyor ve bunu çok makul ve ikna edici şekilde yapıyorlar.

Kitabınızda da bahsettiginiz bu ma’kul ve ikna edici delillerden kısaca bahse debilir misiniz?

*Evet, 20. yüzyılın başlarında Big-Bang (Büyük Patlama) teorisi kabul edildi ve bu teori, alemin bir başlangıç, yani yaratılış ânı oldugunu gösterdi.*

Bu kâinatın sonsuz olduğunu savunan materyalist görüşe önemli bir darbe oldu. 1970’lerde ise fizikçiler, enteresan ve düşündürücü bir hususu fark ettiler.

*Kainatın bütün fiziki dengelerinin, meselâ yerçekiminin veya atomu bir arada tutan nükleer kuvvetlerin, yaşanabilir bir âlem oluşması için en ideal değerlerde olduklarını buldular.*

*”Antropik Prensip” yani İNSAN İÇİN HAZIRLANMIŞ KÂİNAT ANLAYIŞI adı verilen bu şaşırtıcı buluş, içinde yaşadığımız kâinatın rastgele ortaya çıkmadiğı, insan hayatı için özel olarak yaratıldığı fikrine büyük bir delil oluşturdu.*

Yıllar geçtikçe bu prensibi destekleyen yeni deliller de ortaya çıkmaya devam ediyor.

*Biyolojide de, bir yaratılışın varlığım gösteren deliller var mı?*

*Elbette var! Bugün biyoloji dünyasına baktığınızda, yaratılış düşüncesine yaklaşan bir paradigma değişikliği görebilirsiniz.*

Biyolojinin 19. yüzyılda şekillenmiş paradigması, yani temel kabulleri sarsılıyor. Bu paradigmada en büyük pay Darwinizm’e ait. Bu teori, yeryüzündeki bütün hayatın şuursuz tabiat hadiselerinin eseri olduğunu öne sürmüştü.

*Oysa canlılığın detayları keşfedildikçe, karşımıza mükemmel, hassas ve yoğun bir programa dayanan sistemler çıkıyor.*

Bu sistemlerin gâyesiz sebeplerin ve rastlantıların ürünü olduğu düşüncesi giderek kabul edilemez hâle geliyor.

*20. YÜZYILIN BAŞLARINDA BİG-BANG (Büyük Patlama) TEORİSİ KABUL EDİLDİ ve BU TEORİ, ÂLEMİN BİR BAŞLANGICI, YANİ YARATILIŞ ÂNI OLDUĞUNU GÖSTERDİ. BU, KÂİNATIN SONSUZ OLDUĞUNU SAVUNAN MATERYALİST GÖRÜŞE ÖNEMLİ BİR DARBE OLDU.*

Sadece Darwin değil, Freud da sarsılıyor galiba?

Kesinlikle! Freud, insan psikolojisine materyalist bir açıklama getirmeye çalışmıştı.

Dahasi, dini inancın bir tür nevroz olduğunu ileri sürmüş, *insanların ancak ateist olduklarında sağlıklı bir psikolojiye sahip olabileceklerini söylemişti.* Ama deliller bunun
tam aksini gösteriyor.

*Psikolojik araştırmalar, dindar insanların psikolojik yönden çok daha sağlıklı ol duklarını gösteren verilerle dolu.* Freud’un, dinin modernleşme ile birlikte yok olacağı şeklindeki tahmini ise, tamamen boşa çıkmış durumda.

*Kitabınızda ruhun varlığına dair ölüm ve sonrası hakkında yaşanmış tecrübelerden deliller çıkarıyorsunuz, değil mi?*

Evet! Aslında benim ateizmden vazgeçmemi sağlayan sürecin, asıl bu konudaki delilleri incelemekle başladığını söyleyebilirim.

90’ların başında, uzun bir tatil döneminde, ölümün kıyısına gelen insanların tecrübeleri hakkındaki raporları inceledim. Bunların çoğu, ameliyatlar sırasında kalbleri duran, birkaç dakika gerçekten biyolojik bir ölüm yaşayan, ama sonra hayata dönen kişiler.

*Ölümle yüzleştikleri kısa süre hakkında anlattıklarında ise, büyük benzerlikler var. Hemen hepsi ruhlarının vücutlarından ayrıldığını, kendilerini dışarıdan gördüklerini belirtiyor.*

*Anlattıklarının hayal ürünü olması ise imkânsız; çünkü o sırada odada neler yaşandığına, doktorların kendilerini kurtarmak için neler yaptıklarına dair detaylı tariflerde bulunuyorlar ve bunları gözleriyle görmüş olmaları mümkün değil.*

Kitapta detaylı olarak anlattığım bütün bu deliller, insanın bir ruha sahip olduğunu gösteren önemli bir veri. Bir ruha sahip olmamız ise, ateizmin temel dayanağı olan materyalist felsefeyi yalanlıyor.

21. yüzyıla nasıl bakıyorsunuz? Bu deliller insanlığın düşüncesini nereye taşıyacak?

*20. yüzyılın büyük bölümüne egemen olan sekülerizm artık geçerliliğini yitirdi. Sekülerizmin objektif bir gerçeklik olduğu sanılıyordu.*

*Artık o, sadece farklı dünya görüşlerinden birisi haline geldi ve zemini de giderek eriyor. 21. yüzyıl, 20. yüzyıldan daha dindar olacak.*
**********

SENİN SÖZÜNDE DURMAMAN BENİ ÖLDÜRDÜ!!!
Kral soğuk bir havada sarayına gireceği zaman ihtiyar bir muhâfız görür sarayın girişinde.Kral  İhtiyar muhâfızın üzerinde ince bir elbise görünce  muhâfıza:
Üşümüyor musun?  diye sorar.
Muhâfız da:
Efendim! Üşüyorum ama beni soğuktan koruyacak ne elbisem ne de beni soğuktan koruyacak bir yer var, der.
O zaman Kral muhâfıza:
Biraz bekle hizmetçilerimle sana elbise göndereceğim,der.
Kral saraya girince muhafızı ve sözünü unutur.
Sabah olunca ihtiyar muhâfızın donarak öldüğünü görürler.
Muhafız bir kağıt parçasına şöyle bir not bırakmıştı.
Ey kral! Buz gibi gecede soğuğa tahammül ederek ayakta duruyordum. Tâki sen bana söz verdin. Sen bana sıcak elbise sözü verince benim bütün gücüm ve kuvvetim gitti ve  beni senin sözün öldürdü
?….

Başkalarına verdiğiniz söz onların tasavvurundan fazla olabilir.

**************  

Tıpkı Habeşistan’a göç eden Müslümanlar adına Habeş Kralı Necaşi ile konuşan Hz. Cafer’in şu sözleri gibi
 “Ey hükümdar! Biz öyle zihniyete sahip bir kavimdik ki. Putlara tapar, ölü hayvan eti yer, akrabalık bağlarına riayet etmez, komşularımıza kötülük ederdik, güçlü olanlarımız zayıfları ezerdi.”

 

 




TEZATLAR ÜLKESİ

TEZATLAR ÜLKESİ

Hayırda da serde de ilk çığırı açan kazanır ve kaybeder.
Kabil kötü çığır açtı.
Habil iyi çığır açtı.
Asrımızın Kabili de Müslüm gündüz, Ali Kalkancı ve Fadime Şahin oldu.
Dün onların açtıkları yoldan, bugün başkaları gidiyor ve götürülüyor.
Bir şeye sebep olan, onu yapan gibidir.

– Bu millet azınlıkların kurbanı oldu.
Azınlıklara kurban edildi.
Zaten Müslüman bir memleket olmasına ve de çoğunluğu başörtüsü kullanmasına rağmen, adeta azınlıkları memnun etmek ve onlara benzetmek amacıyla her türlü gaddarca zulümler yapıldı.
[1]
Bu hakkın verilmesi konusunda da meclisteki azınlık, çoğunluğun zaten anayasal ve dini hakkı olan örtünmeyi hırçınlıkları ve zihniyetleri sebebiyle almaya ve vermemeye çalışmaktadırlar.
Bu ülke adeta bir asırdır azınlıkların oyunuyla tezatlar ülkesi haline getirildi.
İşin en garabet yanı da sapı bizden gibi görünenlerin buna çanak tutmasıdır.
Zihniyet değişmedikçe, uygulama da değişmez.
Aynı tas aynı hamam.
Sadece dellekler değişmekte…

Bu memlekette yapılan her şeye karşı çıkanlar, bu milletin kanını taşıyan kimseler değildir.

*****************   

ALLAH FIRSATÇILARA FIRSAP VERMESİN

Kısmetlerini kessin.

Neredeyse hiç bir zamanda olmayan fırsatçılık, şu son bir kaç senede olmaktadır.
Korona bahanesi fırsatçıların en büyük bahanesi oldu.
Ancak şunu hiç düşünmediler, güya kendilerini düşündükleri halde.
Kendi fahiş fiyatla satıp fiyatları arttırırken, komsusundan da fahiş fiyatla alarak kazancını kayba dönüştürmüş oldu.
Uyanık görünerek.
Af edersiniz, herkes birbirini kazıklama yoluna gitti.
Kazıkları bırakmayı düşünmedi.
Keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü.
Üç beş fesatçının bozuk hesabı, toplumun hesaplarını da bozdu. 

“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret olması hâli müstesnâ, mallarınızı, bâtıl (haksız ve harâm yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin! Ve kendinizi öldürmeyin! Allâh size karşı pek merhametlidir.”[2]

“(Öyle hakîkî er kişiler vardır ki) onlar, ne ticâret ne de alışverişin, kendilerini zikrullahdan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı kimselerdir. Onlar, kalblerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.”[3]

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:

“Nasıl satıyorsun?” diye sordu.

Adam da kendince anlattı. O esnada Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve selleme:

“Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işaret) edildi.

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü.

Bunun üzerine;“İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” buyurdu.[4]

“Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi maldır.”[5]

Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh-, bir kimse methedildiği zaman, methedene, üç şeyi yâni: “Hiç sen onunla; komşuluk, yolculuk veya ticâret yaptın mı?” diye sordu.
Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince:
“Zannedersem, sen onun câmîde Kur’ân okurken başını salladığını gördün!” dedi.
Adamın da:
“Evet, yâ Ömer! Benim gördüğüm öyle idi.” ifâdesi üzerine Ömer -radıyallâhü anh-:
“O zaman medihte bulunma! Zîrâ ihlâs, kulun boynunda değildir.” buyurdu.[6]

“Tüccârlar kıyâmet günü fâcirler olacaklardır. Ancak dürüst ve doğrulukta bulunanlar müstesnâ…”[7]

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem; “Üç kişi vardır ki, kıyâmet günü Allâh onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap da vardır.” ifadelerini üç defa tekrarladığını işiten Ebû Zerr -radıyallâhü anh-:

“Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrâna uğrasınlar, kimlerdir onlar yâ Rasûlallah!” diye sordu. 

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, verdiğini başa kakan ve yalan yeminle malını pazarlayan!” buyurdu.[8]

“Malı piyasaya süren kazanmış, pahalıya satmak için bekleten ise, Allâh’ın lânetine uğramıştır.”[9]

“Doğru tâcir, kıyâmet günü Arş’ın gölgesindedir.”[10]

“Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.”[11]

“İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, kişi malı helâlden mi, haramdan mı aldığına hiç aldırmaz.”[12]

MEHMET ÖZÇELİK

11-12-2022

[1] https://tesbitler.com/index.php?s=Tesett%C3%BCr

[2] Nisâ. 4/29.

[3] Nûr, 24/37.

[4] Müslim, İman, 164.

[5] Tirmîzî, Zühd, 19.

[6] bk. Haraitiî, Mekarimu’l-ahlak, 1/185.

[7] Tirmizî, Büyû , 4; İbn Mace, Ticârât, 3.

[8] Müslim, Îmân, 171.

[9] İbn Mace, Ticârât, 6.

[10] İbn Mâce, Ticârât 1.

[11] Tirmizî, Büyû, 4.

[12] Buhârî, Büyû, 7, 23. Bak. https://sorularlaislamiyet.com/peygamber-efendimizin-ticaret-ve-ticaret-ahlakiyla-ilgili-hadisleri-nelerdir